Afgan lider Hikmetyar: Taliban ne şekilde hükümet kurarsa kayıtsız ve şartsız destekliyoruzhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3163266/afgan-lider-hikmetyar-taliban-ne-%C5%9Fekilde-h%C3%BCk%C3%BCmet-kurarsa-kay%C4%B1ts%C4%B1z-ve-%C5%9Farts%C4%B1z
Afgan lider Hikmetyar: Taliban ne şekilde hükümet kurarsa kayıtsız ve şartsız destekliyoruz
Afganistan'ın en güçlü siyasi gruplarından Hizb-i İslami Partisi lideri Hikmetyar, Taliban tarafından kurulacak hükümette ortak olarak yer alma ısrarları olmadığını ancak hükümetin göreve başlamasına önkoşulsuz destek vereceklerini söyledi.
AA
Kabil/AA
TT
TT
Afgan lider Hikmetyar: Taliban ne şekilde hükümet kurarsa kayıtsız ve şartsız destekliyoruz
AA
Hizb-i İslami Partisi lideri Gülbettin Hikmetyar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Afganistan'daki son durumu değerlendirdi.
Hafta sonuna kadar yeni yönetim yapısını ilan etmesi beklenen Taliban'a ne şekilde destek verebileceği sorusuna Hikmetyar, yönetimin başarılı olabilmesi için ehil kişilere görev verilmesi gerektiğini söyledi.
Hikmetyar, "Hükümete ortak olmak için ehil kişilere görev verilmesi dışında bizim herhangi bir şartımız yok" dedi.
Mutlak surette hükümette yer alma hedefleri olmadığını belirten Hikmetyar, "(Taliban tarafından) Yeni kurulacak hükümette ortak olmak için çok da istekli değiliz. Taliban ne şekilde hükümet kurarsa kayıtsız ve şartsız onu destekliyoruz." ifadelerini kullandı.
Hikmetyar, koalisyon hükümetlerinin yararına inanmadıklarını çünkü hep başarısız olduklarını savunarak, "Taliban ile kardeşiz ve aramızda fikir birliği bulunuyor" dedi.
Türkiye ile Afganistan ilişkileri
Gülbettin Hikmetyar, "Türkiye, Afganistan'ın en iyi dostlarından biridir. Türkiye hep Afgan halkının yanında oldu ve her alanda destekledi. Tarihi geçmişe ve düşünce birliğine bakıldığında Afgan ve Türk halklarının arasında güven ve kardeşlik ilişkisinin olduğunu görmek mümkün." diye konuştu.
"Afganistan’da bir Peştu milliyetçiliği gündemi var mıdır? Peştuluk Afganistan için ne ifade ediyor?" sorusuna Hikmetyar, "milliyetçilik ve ayrımcılığın İslam'da yerinin olmadığını" ve yeni hükümette de "milliyetçiliğin yer bulamayacağı" yanıtını verdi.
Hikmetyar, dünyanın Afganistan'da yeni yönetimin kurulmasına izin vermemesi ve kendilerine yakın bir yönetimi işbaşına getirmeye çalışmaları durumunda bunun sonucunun savaşa kadar uzanabileceğini savundu.
"Artık Afganların iradesine saygı duyulmasını istiyoruz" diyen Hikmetyar, Afganların isteğine uygun bir hükümet kurulması halinde pek çok ülkenin bunu tanıyacağını öne sürdü.
DEAŞ'ın Afganistan'daki varlığı
Gülbettin Hikmetyar, "DEAŞ'ın Afganistan için ne denli büyük bir tehlike arz ettiği" sorusuna, "DEAŞ'ı büyük gösterdiler, propaganda yapıldı, büyük bir tehlike olarak gösterildi. Düşünce ve görüş açısından DEAŞ'ın Afganistan'da büyük bir alanı bulunmuyor ve (artık) tehdit de oluşturmuyor." yanıtını verdi.
"Afganistan’da yabancı savaşçılar konusu sorun haline gelebilir mi?" sorusunu da Hikmetyar, "Afganistan'daki El Kaide ve diğer yabancı savaşçılar hakkında da yalan propagandalar yapıldı. Onların sayısı geçmişte de çok azdı ve bugün daha da az. Asla onları bir tehdit olarak saymak mümkün değildir." şeklinde cevapladı.
Hikmetyar kimdir ?
Hikmetyar, 1977’de Hizbi-i İslami örgütünü kurdu ve Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgaline direnen isimlerden biri olarak öne çıktı.
İşgalin bitmesinin ardından başlayan iç savaş döneminde kısa süre başbakanlık yaptı. İç savaş esnasında sivillere yönelik bazı suçlarla itham edildi. Peştu kökenli olan Hikmetyar, 1996’da Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesi üzerine buradan ayrıldı.
Hikmetyar, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra Afganistan’ı işgal eden ABD ordusuna karşı direniş faaliyetleri yürüttü ve ABD’nin başına ödül koyduğu isimler arasında yer aldı. 2017’de Afganistan’da iç uzlaşı için yönetimin çıkardığı yasayla Kabil’e dönen Hikmetyar’ın ismi Birleşmiş Milletler yaptırım listesinden çıkartıldı.
İsrail sağı neden Trump'ın atamalarına seviniyor?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5083168-i%CC%87srail-sa%C4%9F%C4%B1-neden-trump%C4%B1n-atamalar%C4%B1na-seviniyor
Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Beyaz Saray’da Ortadoğu barış planının açıklandığı sırada, 28 Ocak 2020 (AFP)
Michael Horowitz
ABD Başkanı Donald Trump'ın dış politika ekibi neredeyse tamamlandı. Kadro, yeni yönetimin İsrailliler ve Filistinlilerle ilgili olarak nasıl bir yol izleyeceğinin adeta bir göstergesi. Trump, genel olarak İsrail yanlısı olarak tanımlanamayacak, ancak daha spesifik olarak İsrail sağ kanadı yanlısı bir ekibi atadı.
Önce sadakat
İsimlere geçmeden önce iki hususun altını çizmek gerekiyor. Bunlardan ilki adayların seçilme hızı. Trump’ın adayları belirlemesi sadece bir hafta ile on gün arasında bir zaman aldı. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Trump'ın ilk döneminde ilk dışişleri bakanı olan Rex Tillerson'ı seçmesi bir aydan fazla sürmüştü.
Trump açıkça planı olan bir adam. Bu plan tek bir kritere indirgenebilir, o da ‘önce sadakat’ kriteri. Trump, kendi atadığı bazı kişilerle yaşadığı çekişmeleri ve anlaşmazlıkları hatırlıyor olmalı. Bu yüzden ikinci başkanlık döneminde böyle bir şeyin olmasını istemiyor. Sonuç olarak, atamalar ideoloji ve siyasetten ziyade başkana sadakatle ilgili gibi görünüyor. Bu da atananların öncelikle Başkan Trump’ın güvenini kazanmaları ve fikirlerini beyan edebilmeleri gerektiği anlamına geliyor. Ancak aynı zamanda - başlangıç çizgisindeki koşucular gibi - Başkan ne isterse yapmaya hazır olmaları da bekleniyor. Bu dengeyi sağlamak kolay olmayabilir, çünkü bu ‘çizgi’ Trump'ın anlık görüşlerine göre değişebilir.
Yeni muhafazakârlar (Neo-Cons) ABD’nin dünya düzeninin garantörü olarak bir rolü olduğuna inanıyorlar. Öte yandan, yeni ve daha genç bir nesil olan Önce Amerika'cılar, ABD'nin çatışmalara girmesi konusunda daha az istekliler.
Dikkate alınması gereken ikinci kilit faktör ise yeni yönetimin genel yönelimi. Genel anlamda ‘Amerika’yı Yeniden Harika Yap!’ (Make America Great Again!/MAGA) dünyası iki kanada ayrılabilir. Bir tarafta, onlarca yıldır Cumhuriyetçilerin liderliğindeki dış politikayı genel olarak şekillendiren ve ABD’nin küresel düzenin garantörü olduğuna inanan daha geleneksel kamptaki yeni muhafazakârlar, diğer tarafta ABD'nin çatışmalara girmesi konusunda daha az istekli olan ve genellikle asıl tehdidin Çin olduğunu ve Washington'ın tüm dikkatini Çin’e vermesi gerektiğini iddia eden yeni ve daha genç bir nesil olan Önce Amerika'cılar da var.
İsrail'de MAGA'nın karar alma sürecini tahmin etmeye çalışanlar, Önce Amerika'cıların önemli puanlar kazanabileceğinden biraz endişeliydi. Dışişleri Bakanı olmak isteyen Mike Pompeo'nun ve ABD'nin eski Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Nikki Haley'in marjinalleştirilmesi, yeni muhafazakârların gözden düşüşünün işaretleri olarak görüldü.
Trump'ın başkan yardımcısı olarak dünyada daha temkinli bir ABD politikası izlenmesi ve çatışmalara daha az müdahale etmesi gerektiği çağrısında bulunan J.D. Vance'i seçmesi, geleneksel Cumhuriyetçi dış politikadan belirgin bir sapma olarak görüldü. Vance, kısa bir süre önce verdiği bir röportajda Washington’ın İsrail'e verdiği desteğe rağmen iki ülkenin çıkarlarının her zaman örtüşmediğine dikkati çekti. Herhangi iki ülkenin çıkarlarının nadiren mükemmel bir şekilde örtüştüğü göz önüne alındığında, bu oldukça açık bir ifade olsa da bunu bu kadar açık bir şekilde ifade etmek daha benmerkezci bir dış politikaya işaret ediyor.
Ancak bu, Önce Amerika destekçilerinin İsrail yanlısı olmadığı anlamına gelmiyor. Örneğin Trump’a yakınlığıyla bilinen Elbridge Colby, İsrail'in güçlü bir destekçisi ve Önce Amerika kampının en büyük destekçilerinden biri olan Tucker Carlson'ın potansiyel bir seçim olarak öne çıkardığı isimlerden biri. Colby, İsrail'i Washington'dan çok fazla şey istemeden kendini savunabilmesi nedeniyle ‘örnek bir müttefik’ olarak tanımlıyor. Yeni Ulusal İstihbarat Direktörü olarak seçilen Tulsi Gabbard, Rusya ve Suriye rejimi yanlısı tutumları nedeniyle ABD içinde ve dışında çoğu kişiyi şaşırttı. ABD'nin birçok müttefikini endişelendirebilecek tutumlar sergiledi. Ancak İsrail söz konusu olduğunda, Yahudi devletini destekleyen geleneksel Cumhuriyetçi çizgiye büyük ölçüde bağlı kaldı.
Öte yandan ‘azami baskı’ politikasının kesinlikle geri geleceğine dair açık işaretler var. Bunlar arasında Trump'ın eski İran üst düzey temsilcisi Brian Hook’un Dışişleri Bakanlığı'ndaki geçiş ekibine liderlik etmesi de yer alıyor
İsrail hükümetinin yeni ABD yönetimiyle karşılaşabileceği en temel sorun, bu yeni ekibin daha az öngörülebilir ve ABD'nin İsrail'e verdiği desteğin yeni muhafazakarlara kıyasla daha az olması. Dolayısıyla Trump'ın geleneksel Cumhuriyetçi tercihlerden çok fazla uzaklaşmıyor gibi görünmesi İsrail hükümetini memnun edecektir.
‘Azami baskı’ geri dönüşünün işaretleri
Her şey Trump'ın Florida Senatörü Marco Rubio'yu seçmesiyle başladı. Trump'ın zaferinden önce 2016 Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerinde İran meselesi de dahil olmak üzere oldukça şahin bir platformda yarışan Rubio, o zamandan beri bazı görüşlerini yumuşatsa da İsrail'e verdiği desteği aynı kaldı. İsrail'e Hamas'ı yenmesi için ihtiyaç duyduğu her şeyin verilmesi çağrısında bulunan Rubio, (Biden yönetiminin bunu yapmakta isteksiz olduğu bir zamanda) İsrail'in Refah'a saldırısını destekledi. Trump'ın İran'a yönelik azami baskı politikasını destekleyen Rubio, bu politikanın yeniden uygulanması çağrısında bulundu.
Bununla birlikte azami baskı politikasının kesinlikle geri geleceğini gösteren başka işaretler de var. Bunlar arasında Trump'ın eski İran üst düzey temsilcisi Brian Hook’un Dışişleri Bakanlığı'ndaki geçiş ekibine liderlik etmesi de yer alıyor. Bunun yanında ABD'nin yeni Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi olarak atanan Elise Stefanik de İran’a karşı azami baskının derhal geri getirilmesi çağrısında bulundu.
Bu tercihler doğrultusunda, seçilmiş başkan bir sonraki ulusal güvenlik danışmanı olarak Mike Waltz'ı seçti. Eski bir eski asker ve güvenlik danışmanı olan Waltz, Biden'ın İran'a yönelik ‘yatıştırma’ politikasını sık sık eleştirirken İsrail'in Gazze'ye yönelik askeri saldırısının önemli bir destekçisi oldu. Hatta İsrail'in 26 Ekim'de İran'a saldırmasından önce İran'ın ekonomik ve nükleer tesislerinin vurulması çağrısında bulunan Waltz, İbrahim (Abraham) Anlaşmalarının genişletilmesinin de önemli bir destekçisi oldu.
Bütüne bakıldığında bu seçimler İsrail için nispeten açık bir hikaye anlatıyor ve yeni ABD yönetim daha önce hiç olmadığı kadar dostane ve yakın görünüyor.
Başkan Trump'ın en şaşırtıcı seçimi ise Pete Hegseth'i Savunma Bakanı olarak ataması oldu. Hegseth her ne kadar dışarıdan biri olarak görülse de Kudüs haçı ve 'Deus Vult' (Latince 'Tanrı'nın İradesi') dövmesiyle tartışmasız İsrail destekçilerinden biri.
Dövmelerinizle tanımlanmak zorunda değilsiniz, ancak görüşlerinizi sonsuza dek vücudunuza dövme olarak yaptırmak için kesinlikle kendinize güveniyor ve görüşlerinize inanıyor olmanız gerekir. Hegseth her zaman İsrail'in sadık bir destekçisi olmuş, ABD'yi İsrail'in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşı ‘bitirmesine’ izin vermeye çağırmış ve İran'a karşı askeri harekatı desteklemiştir.
Bütüne bakıldığında bu seçimler İsrail için nispeten açık bir hikaye anlatıyor ve yeni ABD yönetim daha önce hiç olmadığı kadar dostane ve yakın görünüyor. Hem yeni muhafazakarlar hem de Önce Amerika’cılar İsrail'in İran'a karşı ne kadar ileri gitmesi gerektiği ya da Gazze Şeridi’ndeki veya Lübnan'daki savaşın nasıl sona erdirileceği konusunda tartışabilirler. Ancak Netanyahu'nun çevresi ve İsrail'in aşırı sağı genel olarak durumdan oldukça memnun. Trump'ın atadığı isimlerin neredeyse tamamı İsrail'deki aşırı sağcı koalisyon hükümetinin başka türlü seçmeyeceği isimlerden oluşuyor.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.