Tunus yargısı, Cezayir'e kaçtığı iddia edilen parti başkanı hakkında arama emri çıkardı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Tunus yargısı, Cezayir'e kaçtığı iddia edilen parti başkanı hakkında arama emri çıkardı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Tunus mahkemesi, Tunus'un Kalbi Partisi Başkanı Nebil el-Karvi ve kardeşi milletvekili Gazi el-Karvi hakkında kanunlara aykırı olarak sınırdan Cezayir'e geçtikleri gerekçesiyle arama emri çıkardı.
Tunus resmi haber ajansının (TAP) haberine göre, ülkenin batısındaki Kasrin vilayetinde İlk Derece Mahkemesi Başsavcılığı, Nebil el-Karvi ve kardeşi Gazi el-Karvi'nin kanunlara aykırı olarak sınırı geçmeleri sebebiyle arandıklarına ilişkin tutanak hazırladı.
Mahkeme resmi sözcüsü Riyad el-Neveyvi, bölgede Tunus sınırından Cezayir topraklarına insanların gizlice kaçmasına yardımı olan iki kişinin yakalanması üzerine tutanağın hazırlandığını söyledi.
Neveyvi, sınırdan hukuk dışı geçişlerin bir şebeke üzerinden yürütüldüğü gerekçesiyle yakalanan kişilerle ilgili incelemenin sürdüğünü belirtti.
Pazar günü, Tunus'ta yerel medya organlarında, Karvi kardeşlerin sınırı gizlice geçtikten sonra Cezayir'in Tibse kentinde gözaltına alındıklarına ilişkin haberler geçilmişti.
Nebil el-Karvi, Ağustos 2019'da hakkındaki mali yolsuzluk suçlamasıyla gözaltına alınmış, ardından yargılanması sürerken serbest bırakılmıştı.
Geleneksel siyasetin dışından gelen nüfuzlu medya patronu olan ve 2019 yılında kurduğu partisiyle Tunus'ta siyasete hızlı bir giriş yapan Nebil el-Karvi, Ağustos 2019'da "yolsuzluk" suçlamasıyla gözaltına alınmış, yaklaşık 2 ay sonra serbest bırakılmıştı. Tunus'un Kalbi Partisi'nin lideri 24 Aralık 2020'da aynı suçlamayla hapse mahkum edilmişti.
Karvi, tutukluk halini protesto için başlattığı açlık grevi sonrasında sağlık durumunun kötüye gitmesi üzerine 8 Haziran'da hastaneye kaldırılmıştı.
Karvi'nin başkanlığını yaptığı Tunus'un Kalbi Partisi, 6 Ekim'de gerçekleşen genel seçimde 217 sandalyeli parlamentoda 38 milletvekili ile ikinci sırada gelmişti.



Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Son dönemdeki dönüşümler, ister başkent Şam'daki “meşru” merkezi iktidar otoritesi üzerindeki nüfuzu ve siyasi hegemonyası, isterse Suriye'yi kontrol eden silahlı gruplar üzerindeki hegemonyası yoluyla olsun, Türkiye'nin Suriye'de önemli bir siyasi aktör haline gelmesini sağladı.

Bu durum, Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü Kürtlerin yoğunlukta olduğu YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için siyasi ve güvenlik açısından bir meydan okuma teşkil ediyor. Türk dış politikasının açıkça ifade ettiği gibi, Ankara, Irak Kürdistan Bölgesi'ne benzer şekilde, Suriye'nin tam egemenliği altında dahi, Kürt bir siyasi/coğrafi/egemenlik deneyiminin ortaya çıkmasını engellemeye var gücüyle çalışıyor.

Buna karşılık, çekirdeğini Kürtlerin oluşturduğu, YPG ve onlara yakın Kürt siyasi güçler, Suriye dosyasıyla bağlantılı ve Suriye denkleminde devamlılıklarını sağlayacak bir siyasi/güvenlik koruma şemsiyesi oluşturabilecek üç aktif faktöre güveniyorlar.

Başta ABD olmak üzere Batılı güçler terörle mücadeleyi ve terör örgütü DEAŞ’ın geri dönüşünü engellemeyi Suriye'deki önceliklerinin başında görüyorlar. Bu nedenle, SDG’nin rolünün sürdürülmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Siyasetçilerin ve Başkan seçilen Donald Trump'ın başkanlık ekibi üyelerinin ifadelerine göre, ABD, kendisini Suriye'de askeri olarak kalmak zorunda görüyor. Nitekim ABD güçlerinin, 2020 yılında çekildikleri tüm bölgeleri kapsayan Suriye'nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği yeniden konuşlanma süreci bunu açıkça ortaya koyuyor.

Aynı şekilde Kürt siyasi güçleri de Şam'daki yeni yönetim ile ortak bir siyasi alan bulma arayışında olup, mümkün olan en kısa sürede siyasi uzlaşıya varmayı hedefliyorlar. Böylelikle Türkiye’ye bağlı ve Türkiye tarafından yönetilen milis güçler ve Suriye Milli Ordusu ile açık bir askeri çatışma ihtimalini uzaklaştırmayı, bu uzlaşının Suriye’deki Kürtlerin geleceğine yönelik bir siyasi ve güvenlik örtüsü teşkil etmesini amaçlıyorlar.

Bu konuda ilk sinyaller gelmeye başladı ama asıl soru; Türk örtüsüne “alternatif” bir Arap, uluslararası veya BM örtüsü olması ya da Suriye’nin demokratik /seçimli bir yönetim aşamasına girmesi ve yeni otoritenin tüm bölgelerden yerel Suriyeli müttefiklere sahip olması durumunda, yeni yönetimin Türkiye'nin dayatmaları olmadan siyasi ve güvenlik açısından ne ölçüde özgür hareket edebileceğidir.

Türkiye, SDG ile PKK arasında tam bir ayrışma talep ediyor. Kürt siyasal taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmaması, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı nalize göre SDG de dahil olmak üzere Suriye Kürtleri, bu iki hususun yanı sıra, Türkiye içinde Türkiye devleti ile PKK arasındaki “barış sürecini” merakla takip ediyorlar. Bu süreç giderek daha da istikrarlı bir şekilde ilerleyerek, Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında iletişim ve mutabakat için bir kaldıraç, Türkiye’nin onlarla sıfır toplamlı bir denklem üzerinden iletişim kurmasını engelleyen bir araç haline geliyor.

Türkiye, ABD buna siyasi veya güvenlik desteği sağlamayacağı için artık Fırat Nehri'nin doğusuna net bir kara harekatı düzenleyemeyeceğini bildiğinden, işler zamanla yarışıyor gibi görünüyor. Bu nedenle Türkiye Suriye'deki vekilleri aracılığıyla baskı yapıyor. Suriye'deki Kürt durumunun gelişmesi ve meşru/anayasal bir karakter kazanması ihtimali konusundaki endişelerine karşı garanti olarak, ABD'ye SDG  güçlerinin sahada uygulaması gereken bir dizi siyasi ve güvenlik talebi sunuyor.

Türkiye, SDG’nin PKK’dan tamamen ayrılmasını, PKK unsurlarının Suriye'den çekilmesini ve iki taraf arasındaki her türlü siyasal, ideolojik ve örgütsel bağların koparılmasını talep ediyor. Kürt siyasi taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmamasını, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor.

SDG bu tür talepleri reddetmiyor ve Türkiye'nin geleceğin Suriyesi'nde Suriye Kürtlerini siyasi olarak koruma, kendi bölgelerine askeri harekat düzenlememe veya diğer Suriyeli silahlı grupları buna teşvik etmeme sözü vermesi koşuluyla, Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü her şeyi kapatmaya ve durdurmaya hazır olduğunu açıklıyor.