Paralı askerler, Trablus’taki İdari Kontrol merkezini bastı

Bu durum, geçiş otoritesine sadık milislerle yaklaşan bir çatışmanın habercisi olabilir.

Fotoğraf (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)
TT

Paralı askerler, Trablus’taki İdari Kontrol merkezini bastı

Fotoğraf (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)

Libya’daki geçiş yönetimine sadık bir grup, bünyesindeki Türkiye’ye sadık Suriyeli ‘paralı askerlerin’ safındaki son ayaklanmadan birkaç saat sonra, başkent Trablus’taki idari kontrol merkezine baskın düzenledi.
Geçiş yönetimine sadık silahlı milisler ile bünyesindeki Türkiye’ye sadık Suriyeli ‘paralı askerler’ arasında bir çatışma yakın görünüyor. Öyle ki Libya’daki yerel medya organları, Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki ‘Ulusal Birlik Hükümeti’ne bağlı ‘444 Tugayı’nın, onları başkentin güneyindeki Yermuk kampına dönmeye zorlama ve maaşlarındaki gecikme nedeniyle geçen pazartesi günü şehrin sokaklarında başlayan ani protestoları durdurma amaçlı müdahaleden sonra çok sayıda Suriyeli ‘paralı asker’ liderini gözaltına aldığını duyurdu.
Yerel medya organlarına yansıyan video görüntülerinde, Türkiye’ye sadık Suriyeli paralı askerlerin, Savunma Bakanı’ndan gecikmiş maaşlarının ödenmesini talep etmek ve bazı maaşlardaki bin dolarlık kesintiyi protesto etmek için Yermuk kampının önünde protesto gösterisi düzenlediği görüldü. Selahaddin bölgesinde Türkiye yanlısı ‘el-Mutasım ve Sultan Murad’ milislerinden unsurlar, maaşlarının geçen Şubat ayından bu yana ödenmemesini protesto etmek için yolları kapattı, bariyerler kurdu, ateş yaktı, laktikleri ateşe verdi ve onları parçalamaya çalıştı.
Onlarca Suriyeli paralı asker, geçen pazartesi günü başkent Trablus sokaklarında iç çamaşırlarıyla, birkaç ay önce paralı askerlerin saflarında da görülen bir isyan başlattı. Yerel medya organları ise paralı askerlerin, kasıtlı olarak hakaret ederek ve arabalarına taş atarak yoldan geçenleri taciz ettiğini bildirdi. Başkent Trablus’taki Ulusal Birlik Hükümeti’ne bağlı Savunma Bakanlığı, Nisan 2019’da Ulusal Ordu (LUO) komutanı Mareşal Halife Hafter’in başlattığı başarısız savaşla mücadelede, şehri savunmak için Fayiz es-Serrac başkanlığındaki eski ‘Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’ güçlerine katıldıkları için bu insanlara aylık maaş veriyor.
Sürpriz bir gelişmeyle 31 Ağustos’ta hükümete bağlı ‘İstikrarı Destekleme Birimi’ unsurları, başkentteki İdari Kontrol Otoritesi’nin karargahını bastı. Resmi olmayan kaynaklar, baskının kurumun başkanı ve yardımcısı arasındaki bir anlaşmazlıkla ilgili olduğunu belirtti.
Öte yandan Petrol Şirketi Başkanı Mustafa Sanallah’ın görevden alınması krizini kontrol altına alma girişiminin bir parçası olarak Dibeybe, Sanallah’ı, 31 Ağustos’ta Petrol ve Gaz Bakanı Muhammed Avn ile gelecek pazar günü Trablus’taki hükümet merkezinde yapılacak resmi toplantıya davet etti. Devlet İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Adil Cuma, bu toplantının ‘Petrol ve Gaz Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının görevlerini gerektiği gibi yerine getirirken karşılaştıkları zorlukları ve sorunları tespit etmek için, iş akışının takip edilmesi’ çerçevesinde gerçekleştiğini söyledi.
Aynı şekilde Muhammed el-Menfi başkanlığındaki Başkanlık Konseyi, Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid ve Mişri’nin Başkanlık Konseyi üyesi Abdullah el-Lafi’nin Tunus’a yaptığı son ziyarete dair tartışmalı televizyon açıklamalarından uzak durdu. Konsey, Lafi’nin ülkenin tanık olduğu siyasi gelişmeleri yakından takip etme çerçevesinde Tunus’a resmi bir çalışma ziyareti yaptığını belirtti. Öyle ki konseyin sorumlulukları göz önüne alındığında, kardeş ve komşu bir ülkede neler olup bittiğini bilmenin gerekli olduğu ifade edildi. Başkanlık Konseyi, tavırlarını ve kararlarını istişare ve oy birliği ile belirlediğini söylerken, tüm tarafları da belirli görev tanımına ve siyasi sürecin sonuçlarına göre çalışmaya çağırdı. Ayrıca konseyin egemen bir otorite olarak konumlarının ve çalışmalarının, siyasi sürece, demokratik yola ve siyasi anlaşmada öngörülen yol haritasına bağlılığa dayalı olarak oy birliğiyle ortaya koyulduğunu söyledi. Dibeybe ise, Tunus’un Libya’yı etkileyen terör sorununun bir istisnası olmadığını vurguladı. Twitter üzerinden açıklama yapan Dibeybe, “İki kardeş ülke arasındaki güvenlik durumuna ilişkin asılsız iddialar, aramızdaki kardeşlik ilişkisinin derinliğini etkilemeyecektir. Tek halk olarak kalacağız” dedi.
Temsilciler Meclisi, 31 Ağustos’ta ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde bulunan genel merkezinde yaptığı kapalı oturumda, seçim bölgelerinin ve koltuklarının dağılımını ele aldı. Meclis, geçen pazartesi akşamı düzenlediği bir toplantıda, gelecek hafta yapılacak sorgulama oturumuna hazırlık olarak, hükümeti sorgu noktalarının doğru şekilde belirlenmesi için tüm daimî komiteleri kapsayan bir komite oluşturma kararı almıştı. Konsey Sözcüsü Abdullah Belihak tarafından yapılan açıklamaya göre seçim daireleri için bir önerge hazırlamak ve bunu konseye sunmak üzere sandalyeleri dağıtmak için başka bir temsilciler komitesi oluşturulmasına karar verildi. Aynı şekilde hükümetin harcadığı paranın ne şekilde harcandığını öğrenmek ve bir sonraki oturumdan önce İdari Denetim ve Kontrol Bürosu’ndan bu konuda bilgi talep etmek amacıyla Maliye Bakanlığı ile iletişime geçilecek bir komite oluşturulması kararı alındı.



Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyor

Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
TT

Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyor

Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin çöküşünün ardından Şam'daki ani güç kaybının şokunu yaşayan İran yönetimi, Suriye’nin yeni liderlerinin nezdinde nüfuzunun bir kısmını yeniden kazanmaya çalışıyor. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ekonomik kriz ve ülkesinin nükleer programıyla ilgili gerilim başta olmak üzere birçok iç ve dış sorunla karşı karşıya. İngiltere merkezli The Guardian gazetesine göre İranlı yetkilileri en çok endişelendiren, Esed'in devrilmesinin ardından Suriye'de silahlı muhalif gruplar lehine yaşanan ani nüfuz kaybı.

Tahran kısa vadede Şam'ın yeni yöneticilerinin nezdinde nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışırken İranlı diplomatlar, Esed'le yakın ilişki içinde olmadıklarını vurguladılar. Esed'in uzlaşmayı reddetmesi onları hayal kırıklığına uğratmıştı.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi kısa bir süre önce verdiği bir röportajda “Uzun zaman önce Suriye'de yönetimin iktidarda kalmaya devam etmesinin zor olacağı sonucuna vardık. Hükümet yetkililerinin muhalefetin iktidarı paylaşmasına izin verme konusunda esneklik göstermesi bekleniyordu, ancak bu gerçekleşmedi. Tahran her zaman Suriye muhalefetiyle doğrudan temas halinde oldu. Şam’a 2011 yılından bu yana terörizmle bağlantısı olmayan muhalif gruplarla siyasi görüşmelere başlaması gerektiğini telkin ediyoruz” ifadelerini kullandı.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü yaptığı açıklamada, İran'ın 2012 yılında Suriye'ye Esed'in isteği üzerine ve sadece DEAŞ'ın yenilgiye uğratılmasına yardımcı olmak için girdiğini savundu. Sözcü açıklamasında, “Suriye’deki varlığımız danışmanlık düzeyindeydi. Suriye'de hiçbir zaman belirli bir grubu ya da bireyi savunmak için bulunmadık. Bizim için en önemlisi Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve istikrarının korunmasına yardımcı olmaktı” ifadelerini kullandı. Ancak bu açıklamalar Şam'da pek karşılık bulmadı. İran, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed eş-Şera tarafından eleştirilen birkaç ülkeden biri olmaya devam ediyor.

Kısa süreli balayı

İranlı birçok yetkili Türkiye'nin şu an Suriye'de elde ettiği kazanımların kısa ömürlü olabileceğini ve Ankara'nın çıkarlarının HTŞ liderliğindeki hükümetle farklılaşmaya başlayacağını iddia ediyor. İran'ın önde gelen dini otoritelerinden Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi, “Suriye meselesini umutla takip etmek zorundayız. Bu durumun devam etmeyeceğini biliyoruz, çünkü Suriye'deki mevcut yöneticiler birbirleriyle birlik içinde kalmayacaklar” değerlendirmesinde bulundu. İran’ın katı muhafazakâr çizgideki gazetesi Civan ise “Suriye'deki mevcut balayı dönemi, grupların çeşitliliği, ekonomik sorunlar, güvensizlik ve aktörlerin çeşitliliği nedeniyle sona erecek” öngörüsünde bulundu.

dfbg
Türkiye ve İran cumhurbaşkanları Suriye'deki durumu görüşmek üzere G8 Zirvesi çerçevesinde Kahire'de bir araya geldi (Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı)

İran, yetkililerin yaptığı açıklamalarla, Esed rejiminin çöküşünden ABD’yi ve İsrail'i sorumlu tutsa da Ankara'nın rolüne öfke duyduğu çok açık. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, Esed rejiminin düşüşünün ardından yaptığı konuşmada ‘Suriye’ye komşu bir ülkenin, olayların şekillenmesinde açıkça rol oynadığını ve şimdi de bunu yapmaya devam ettiğini’ söyledi.

Fars Haber Ajansı, HTŞ lideri Ahmed eş-Şera’yı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Joe Biden ile müttefik gösteren bir poster yayınladı. İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi de HTŞ'nin uzun süre Türkiye'nin müttefiki olarak kalıp kalmayacağını sorguladı.

Fars Haber Ajansı’nın haberinde şu ifadeler yer aldı:

“Her ne kadar Türkiye kısa vadede Beşşar Esed rejiminin düşmesinin başlıca kazananlarından biri olsa da HTŞ, istikrarlı bir hükümet kurmaya çalışsa bile Ankara asla Suriye'de kendisiyle müttefik bir hükümeti iktidara getiremez. Bu imkansız. Bu durum, orta vadede Suriye ile 830 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye için büyük bir tehdit haline gelecek.”

Türkiye'ye güvenmek

İran’ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhan ise yaptığı değerlendirmede, Suriye ve Türkiye için kasvetli bir gelecek öngördü. Ruhani, değerlendirmesinde “Son haftalarda Suriye'nin tüm askeri kabiliyetleri İsrail tarafından yok edildi ve ne yazık ki silahlı gruplar ve Türkiye, İsrail'e uygun şekilde karşılık vermedi. Suriye ordusunu yeniden inşa etmek yıllar sürecek” ifadelerini kullandı.

xcdv
Türkiye sınırında Ayn el-Arab’a bakan noktada teyakkuzda bir Türk topçusu (Türk basını)

İran'ın eski Londra Büyükelçisi Muhsin Baharvend, Şam’daki yeni hükümetin Türkiye'ye aşırı bağımlı hale gelebileceğini söyledi.

Baharvend, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Eğer Suriye'deki merkezi hükümet, otoritesini ve egemenliğini askeri müdahaleyle ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yabancı ülkelerden yardım alarak güçlendirmeye çalışırsa Suriye ya da Suriye'nin büyük bir bölümü, Türkiye tarafından kontrol edilecek ve Türkiye ağır insani ve ekonomik maliyetlere katlanacağı bir bataklığa girecek.”

Türkiye ile HTŞ arasında, özellikle de Suriyeli Kürtlerin ülkenin kuzeydoğusunda özerklik talepleriyle nasıl başa çıkılacağı konusunda gerilim yaşanacağını öngören Baharvend, “Türkiye destekli Suriye Mülli Ordusu (SMO), Türkiye'nin kuzey sınırında Kürt nüfusun yoğun olduğu bir Suriye beldesi olan Ayn el-Arab'ta (Kobani) Kürtlerin ağırlıkta olduğu ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı bir saldırı başlatmaya hazır” diye ekledi.

Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Şam’da yeni bir yönetim var ve bence bu artık öncelikle onları ilgilendirir. Eğer bu konuyu doğru düzgün ele alırlarsa bizim müdahale etmemize gerek kalmaz” dedi.

Daha geniş anlamda, Suriye'deki değişim İran'ın dış politikasını bir an önce yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor. Bu gözden geçirme, 'direniş ekseni' olarak adlandırılan yapının zayıflamasının İran'ın bölgede daha iyi ilişkiler kurarak nükleer bir devlet olmasını gerektirip gerektirmediği üzerinde yoğunlaşıyor. İranlı yetkililer yıllardır, ‘İran'ın savunmasının kendi sınırları dışında başlaması gerektiğini’ söylüyor. Ancak bazı Batılı diplomatlar, bu maliyetli stratejinin artık büyük ölçüde geçerliliğini yitirdiğini ve İran'ın Suriye'deki geri çekilişini nasıl açıklayacağının, bu stratejinin yerini neyin alacağını belirlemede çok önemli olacağını savunuyor.