Eğitim sektörü ve bağlı kuruluşlarına yönelik yeni Husi ihlalleri

Öğretmenler mezhep kurslarına katılmaya zorlanıyor. Çekimser davrananlar ihraç ediliyor.

Sana’daki bir okuldaki öğrenciler (EPA)
Sana’daki bir okuldaki öğrenciler (EPA)
TT

Eğitim sektörü ve bağlı kuruluşlarına yönelik yeni Husi ihlalleri

Sana’daki bir okuldaki öğrenciler (EPA)
Sana’daki bir okuldaki öğrenciler (EPA)

Yeni öğretim yılının başlamasından yaklaşık on gün sonra, Husi milisleri okullara yönelik birçok yeni ihlalde bulunmaya devam ediyor. Eğitim sendikaları, darbecilerin kontrolündeki bölgelerde eğitimin mezhepçi seferberlik için bir araç, savaş ve cephaneler için bir kaynak haline geldiğine dair uyarılarda bulunuyor.
Bu bağlamda, Husi işgali altındaki Sana'daki eğitim kaynakları, geçtiğimiz günler içinde Husi milislerinin birçok farklı ihlalde bulunduğunu ifade etti. Bu ihlaller arasında, kendilerine bağlı olmayan öğretmenleri görevden uzaklaştırmak, devlet okulları ve özel kurumlardaki sabah duyurularında Şii mezhebine ait duaları yapmaya zorlamak ve müfredatlarda değişiklik yaparak öğretmenleri bu müfredata uymaya zorlamak gibi eylemler yer alıyor.
Sana'daki eğitimciler Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, darbecilerin yüzlerce erkek ve kadın öğretmeni 15 gün boyunca Sana’da bodrum katlarında ve gizli yerlerde düzenledikleri mezhepçi eğitimlere maruz bıraktıklarını ifade ettiler.
Eğitimciler, darbecilerin Sana ve kontrol ettikleri diğer şehirlerde binlerce öğretmeni hedef almaya devam ettiklerini ve bu kurslara gönüllü değil zorunlu olarak katılmalarını talep ettiklerini doğruladılar. Buna karşılık kursa katılmayan öğretmenlerin kara listesini hazırladıklarını ve bu kişilere hapis veya meslekten ihraç cezası vermeye hazırlandıklarını belirttiler.
Husilerin bu kurslar için gösterdiği seferberlik, kamuoyundan ve eğitim camiasından birçok eleştiriye maruz kalırken sektördeki birçok çalışan da bu kurslara katılmayı reddediyor. Husiler, devlet okullarındaki onlarca öğretmene görevden uzaklaştırma cezası verirken, tek nitelikleri grup liderlerine bağlılık yemini etmek olan kimseleri ise ihraç edilenlerin yerine geçiriyor.
Yakın zamanda Husi kursuna gitmeye zorlanan “Adnan Muhammed” takma isimli bir öğretmen, bu kursların Yemen'in tüm değer, ahlak ve normlarına karşı yanıltıcı düşünce ve ideolojik seferberlik barındırdığını aktardı.
Adnan Muhammed, Şarku’l Avsat’a yaptığı röportajda, Husi kurs programının bütünüyle, grubun kurucusu Hüseyin el-Husi ve mevcut liderinin, Husi ailesine mutlak itaat ve onun amaçları ve planları adına kararlılık ve canını feda etmeye dair konuşmalarını ve derslerini dinlemekten oluştuğunu ifade etti.
Sana'daki devlet okullarında çalışan yaklaşık 90 öğretmenin katıldığı Husi kursunun bitmesine sayılı günler kaldığını belirten Adnan Muhammed, “Katılımcıların çoğu, Husilerin derslerinin yanıltıcı olduklarını bildikleri için dersleri ciddiye almıyorlar, ancak işlerinden atılmaktan veya hapse girmekten korktukları derslere katılıyorlar” dedi. Sana’daki Eğitim-Öğretim Ofisi çalışanları, Husilerin ofise yaptıkları ihlaller hususunda Şarku’l Avsat’a şikayette bulundular. Çalışanlar, Husilerin ihmallerinin kendilerini etkilemeye devam ettiğini ve bazı işlerini halletmek için her gün ofise gelen öğrencilerin işlemlerini sekteye uğrattığını aktardılar.
Bazı çalışanlar, Husi denetçilerinin ofisin müdürü gibi davrandıklarını, çalışanların faaliyetlerini takip ettiklerini, aylardır çalışanları her sabah işe başlamadan bir saat önce, iki saatlik tazeleme dersleri için topladıklarını belirtti.
Çalışanlar, zihinlerinin Husi, fikirlerle yıkanabilmesi için yapılan dersler sebebiyle ofisin, işlemlerini görmek isteyen öğrenci ve vatandaşlara her gün kapılarını bir saat geç açtığını aktardılar.
Çalışanlar, Husi milisler tarafından akıllarının çelinmesi ve milis programlarına katılmaları için darbeciler tarafından hala bu yoğun kurslara katılmaya zorlandıklarını söylediler. Yemen Öğretmenler Sendikası Genel Sekreteri Hüseyin el-Havlani, eğitime karşı sayısız Husi ihlali ışığında, grubun kontrol alanlarındaki eğitimin mezhepsel seferberlik için bir araç ve zengin bir savaş ve çatışma cephesi kolu haline geldiğini söyledi.
El-Havlani, son açıklamalarında, son dönemde Sendika'nın, değişikliklerin varlığını doğrulamak ve etkilerini incelemek için müfredatın içeriği üzerinde eksiksiz bir araştırma gerçekleştirdiğini açıklayarak, Husilerin müfredatı bir kitleye hizmet etmek için değiştirmeye çalıştıklarını vurguladı. Mezhepçilik olarak adlandırdığı bu müfredatın, toplumsal dokuyu değiştireceğini, ülkedeki kültürel ve entelektüel uçurumu derinleştireceğini, zira şiddet ve nefret kültürüne ve mezhepçi fikirlere hapsolmuş milyonlarca çocuk yetiştireceğini ifade etti.
Sendika yetkilisi el-Havlani, sendikasının tüm bileşenleri ve uluslararası toplumu müfredat değişikliği tehlikesi konusunda uyardığını belirtti. “Birleşmiş Milletler Yemen elçisine, uluslararası toplumun, eğitimin siyasallaşmasına karşı seslerini yükseltmesi, Yemen’de gelecek nesiller için barış ve istikrarı inşa eden bir müfredatla eğitimin medeni ve vatansever bir karakterde kalması gerektiği hususunda tarafları bir araya getirmeye çalışması için bir çağrıda bulunduk” dedi.
El-Havlani, Sendika’nın, Yemen'deki müfredatı, eğitimi ve kurumlarını siyasallaştırmayı amaçlayanları caydırmak için dünyadaki kurumlar arasında bir dayanışma ağı şeklinde daha büyük kurumsal işbirliği ile daha güçlü yasal koruma sağlamak için uluslararası bir çağrı yaptığını belirtti.
El-Havlani, “Yemen'de eğitime yönelik saldırıları önlemek için somut tedbirler almak ve bu saldırılara daha etkin yanıt vermek için çalışıyoruz” dedi ve müfredatın ve eğitimin siyasallaştırılmasını durdurmak için bir grup uluslararası ve ulusal kuruluş ve yerel ortakla girişimler başlatıldığına dikkat çekti.
Darbeden sonraki son yıllarda, İran'ın Yemen'deki kolu olan darbeci Husiler, okul müfredatlarını değiştirip İran müfredatına dönüştürerek ve kontrol altındaki bölgelerde okullar gibi toplu buluşma noktalarını mezhepçi kutuplaşmalarla askeri kışlalara dönüştürerek eğitim sistemini tarumar etti.

Zeydilikten İrancı Şiiliğe Husiler
Bedreddin el-Husi tarafından 1992 yılında kurulan Husi Ensarullah hareketi'nin temelleri "Genç Mü'minler Forumu"nda atıldı.
Zeydi tabana seslenen Hak Partisi'den siyasete atılan Bedreddin el-Husi'nin oğlu Hüseyin Bedreddin el-Husi de babası gibi İran ve Lübnan'da Şii okullarda eğitim aldıktan sonra, 1993-1997 yılları arası milletvekilliği yaptı. Husi, 2000’de partiden ayrılarak forumun liderliğine geldi. Bu sırada baba Bedreddin el-Husi oluşumun dini otoritesi olarak öne çıktı. Ayrışmaların başlamasıyla, davetçi kültürel bir sivil toplum kuruluşu niteliğinde olan Forum, "Genç Mü'minler Teşkilatı" adını alarak siyasi bir yapı halini aldı.
Teşkilat içindeki baba ve oğul yanlıları arasında husumet yaşanmasının ardından, Genç Mü'minler, Zeydilikten ayrılarak Şiileşmek ile suçlandı.
Hüseyin Bedreddin el-Husi, Genç Müminler Teşkilatı yönetimine el koydu ve babasının yöntemini ve hedeflerini reddettiğini açıkladı. Hüseyin Bedreddin el-Husi'nin Ordu ile yaşanan çatışmalarda 2004'te hayatını kaybetmesinin ardından örgütün liderliğine Abdulmelik el-Husi geçti.
Sonuç olarak Husiliğin, Zeydiliğin marjinal kolu olan Carudi ekolünden 12 İmamcı Şii ekole evrilmesi, Ensarullah hareketinin siyasal açıdan da İran ile paralel bir çizgiye oturmasına yol açtı. Yemen’e ithal bir ideoloji olarak dayatılan Şii mezhepçiliği Tahran rejiminin Velayet-i Fakih doktrinini kabul ediyor. Bu bağlamda Husiler İran rejimine bağımlı ve benzer bir rejimi hedefliyorlar.



AFRICOM ABD’nin Afrika'daki askeri varlığını güvence altına alabildi mi?

AFRICOM, Afrika ülkelerinin düzenli ordularına terörizmle mücadele çabalarında yardımcı olmaya çalıştı (Reuters)
AFRICOM, Afrika ülkelerinin düzenli ordularına terörizmle mücadele çabalarında yardımcı olmaya çalıştı (Reuters)
TT

AFRICOM ABD’nin Afrika'daki askeri varlığını güvence altına alabildi mi?

AFRICOM, Afrika ülkelerinin düzenli ordularına terörizmle mücadele çabalarında yardımcı olmaya çalıştı (Reuters)
AFRICOM, Afrika ülkelerinin düzenli ordularına terörizmle mücadele çabalarında yardımcı olmaya çalıştı (Reuters)

Sagir el-Hidri

ABD, Afrika’da başta Rusya ve Çin olmak üzere uluslararası güçler arasındaki mücadelenin kızıştığı bir dönemde, bu güçlerin önünü kesmek için Afrika Komutanlığı’na (AFRICOM) güveniyor.

AFRICOM, ABD'nin Afrika ülkelerindeki çıkarlarının terör örgütü El Kaide tarafından ölümcül saldırılara maruz kalmasının ardından 2008 yılında kuruldu. Bu saldırıların başında ABD’nin Kenya'nın başkenti Nairobi ve Tanzanya'nın eski başkenti Darusselam’daki büyükelçiliklerini hedef alan ve 224 kişinin ölümüne, yaklaşık 5 bin kişinin yaralanmasına yol açan saldırılar geliyor.

AFRICOM'uun kurulması kararı, dönemin askeri yetkilisi Richard J. Catoire tarafından kaleme alınan 'Sahra Altı Afrika için Birleşik Komuta Planını Yeniden Değerlendirilmesi' başlıklı bir raporda Avrupa Merkez Komutanlığı'ndan bağımsız bir Afrika komutanlığı kurulması önerisinin yapılmasının ardından alındı.

Gerçekleşmeyen hedefler

AFRICOM'un sık sık ‘terörist’ unsurları ortadan kaldırmaya yönelik operasyonlarını duyurmasına rağmen, birçok kişi AFRICOM'un ve sahadaki güçlerinin varlığına kayıtsız kalırken, ABD’nin bölgedeki nüfuzunun azalması AFRICOM'un kurulmasının getirileri konusunda soru işaretlerine yol açtı. Son olarak Nijer, ABD askerlerini topraklarından çıkardı ve Amerikan askerleri tarafından kullanılan bir askeri üssü kapattı. Bu üs daha çok silahlı grupların faaliyetleri hakkında gizli dinleme ve bilgi toplama için kullanılıyordu. Eski ABD Başkanı George W. Bush, AFRICOM'un kurulduğunu duyururken “AFRICOM Afrika ile güvenlik alanındaki iş birliğimizi güçlendirecek ve kıtadaki ortaklarımızın güvenlik yeteneklerini arttırmak için yeni fırsatlar oluşturacak” ifadelerini kullanmıştı.

Kurulmasının üzerinden yaklaşık 16 yıl geçen AFRICOM, Afrika'da değil Almanya'nın Stuttgart kentinde konuşlandığı için ABD’de halen etkinliği ve bu kadar çok para harcamanın gerekçesi konusunda soruların sorulmasına neden oluyor.

Afrika uzmanı Sadık er-Ruziki, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“AFRICOM’un ABD'nin Afrika'daki hedeflerine ulaştığını söyleyemeyiz. Washington'ın kıtadaki askeri varlığı için belirli hedefleri vardı. AFRICOM terörle mücadele etmek, ABD’nin kıtadaki çıkarlarını korumak, çatışmaların çözümüne katılmak, istikrar, güvenlik ve barışa yönelik tehditleri ortadan kaldırmak ve Afrika ülkelerinin düzenli ordularıyla iş birliği yapmak amacıyla kuruldu. Fakat Afrika'daki neredeyse tüm ülkelerde iç karışıklıklar yaşandığından ve özellikle de birçok Afrika ordusu gerekli anlamda organize profesyonel ordular olmadığından bu faktörler istenen sonuçları vermedi.”

Birçok Afrika ülkesinde orduların ya eski silahlı hareketlerden ya kabile veya aşiret gruplarından ya da diğerlerinden oluştuğunu vurgulayan Ruziki, “Dolayısıyla ABD, Afrika kıtasındaki hedeflerinin gerçekleştirilebileceği konusunda kimseyi ikna edemedi” diye konuştu.

Afrika'nın bazı bölgelerinde yaşanan çatışmaların başarısızlığın nedenlerinden biri olduğunu söyleyen Ruziki, “Afrika Boynuzu ülkeleri Etiyopya, Sudan, Güney Sudan ve Orta Afrika’da çatışmalar yaşanıyor. Bu yüzden ABD-Afrika askeri ilişkilerinin seyrinde herhangi bir ilerleme kaydedilemedi” ifadelerini kullandı.

Rusya ve Çin ile rekabet

Eski adı Afrika Kriz Müdahale Girişimi (ACRI) olan Afrika Acil Durum Harekatı Eğitim ve Yardım Programı’nın (ACOTA) bir sonucu olarak kurulan AFRICOM’un operasyonları çerçevesinde ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarının yanı sıra 1998 yılında Tanzanya ve Kenya'da Amerikalıları hedef alan saldırılardan sonra giderek artan bir endişe kaynağı haline gelen terörle mücadele çerçevesinde yıllarca Somali, Cibuti ve Sudan'a asker konuşlandırdı.

ABD vatandaşlarının 2007 yılında Nijer deltasında kaçırıldığı saldırı da dahil olmak üzere çeşitli olaylar ABD'nin AFRICOM aracılığıyla daha geniş çaplı olarak Afrika’da askeri bir varlık edinmesinin önünü açtı. Bu olay ABD'nin Afrika’daki bir ülkede askeri üs kurma çabalarını hızlandırdı ve sonunda Batı Afrika'nın büyük bir kısmını birbirine bağlayan Nijer'de üs kurulması kararı alındı.

xscdv
AFRICOM'un merkezi Almanya'nın Stuttgart kentindedir (AFP)

AFRICOM’un örneğin Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin doğusundaki durumu çözmek için Doğu Afrika bölgesinde Hızlı Müdahale Kuvvetleri’nin kurulmasında ve diğer bazı girişimlerde Afrika ülkeleriyle koordinasyon kurmakta başarısız olduğunu söyleyen Ruziki, “ABD, müdahalede bulunurken Afrika ülkelerinin çıkarlarını göz önünde bulundurduğuna dair henüz somut bir kanıt sunabilmiş değil” yorumunda bulundu.

AFRICOM'un kıtada bugünü ve geleceği şekillendirdiğini düşünenlerin birçok noktada fikir birliğine sahip olduklarını söyleyen Ruziki, bu noktaların Fransa’nın Afrika'da azalan nüfuzu ve Rusya'nın yeni müdahaleleriyle bağlantılı olduğunu vurguladı. Rusya'nın Wagner'i gayri resmi olarak müdahale etmek için bir araç olarak kullandığını belirten Ruziki’ye göre Çin, Afrika'daki askeri konuları gündeme getirmese de son dönemde gerçekleşen bir ekonomi forumunda Afrika ile Çin arasındaki ekonomik iş birliğine değindi ve bu ülkeleri Çin politikasıyla ilişkilendirmeye çalıştı. ABD'nin çeşitli zorluklarla karşı karşıya olduğunun altını çizen Ruziki, bunların başında çatışmaları nasıl çözeceği, Afrika ülkeleriyle ilişkilerinden nasıl faydalanacağı ve kıtada istikrarın sağlanmasına nasıl etkili bir şekilde katkıda bulunacağı konusunda net bir vizyona sahip olmamasının geldiğini söyledi.

Terörle mücadele

ABD, Somali'de Boko Haram, Sahel bölgesinde El Kaide ve DEAŞ gibi çeşitli terör örgütlerinin çoğalması nedeniyle terörle mücadeleyi AFRICOM'un Afrika'ya müdahalesi sırasında en önemli nokta haline getirdi. ABD'nin terörle mücadele konusunda Somali gibi ülkelerde dahil olduğu operasyonlarda olduğu gibi, bu ülkeler için herhangi bir özel hedefe ulaşmadığını ifade eden Ruziki, “Bu deneyimden, ABD’nin Afrika'da hiç de başarılı sayılamayacağı sonucu çıkıyor. ABD politikası ve AFRICOM düzeyinde açık bir kafa karışıklığı var” şeklinde konuştu.

ABD'nin başta Batı Afrika olmak üzere müttefik ülkelerde de gizli dinleme ve casusluk için kullanılan büyük bir askeri üssün kapatıldığı Nijer'de olduğu gibi, düşüşte olduğu söyleyen Ruziki, söz konusu üssün Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi çatışmaların yaşandığı Afrika ülkelerine fayda sağlamadığını belirtti.

Sonuçları ortaya sermek için doğru zaman zamanı değil

Son zamanlarda ABD siyasi çevrelerinde AFRICOM'un merkezinin Stuttgart'tan bir Afrika ülkesine taşınması yönünde sesler yükselmiş, bazı siyasetçiler Washington'ın Afrika kıtasındaki önemli bir müttefiki olan Fas'ı önermişti. Ancak bu durum AFRICOM'un yararlılığı ve bunca yılın ardından elde ettiği sonuçlarla ilgili tartışmalara son veremedi.

Siyasi analist Evariste Ngarlam Tolda, ABD’nin 2012 yılında Libya'nın Bingazi kentindeki konsolosluğunun saldırıya uğramasından bu yana insansız hava araçlarının (İHA) kullanımını yoğunlaştırdığı görülen AFRICOM'un operasyonlarının sonuçlarını ortaya sermek için doğru zaman olmadığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre  Tolda, AFRICOM'un Afrika'daki geleceğinin belirlenmesinin, askerlerden ve sivillerden oluşan karma bir komutanlık olması ve başta Savunma Bakanlığı (Pentagon) olmak üzere çeşitli bakanlıkların denetimi altında bulunması nedeniyle zor olduğunu söyledi.

Tolda, AFRICOM’un belirli bir program kapsamında askerlerin eğitilmesi ve savunma ve dışişleri bakanlıkları gibi çeşitli bakanlıklar tarafından hazırlanan bu program aracılığıyla askeri ve tıbbi yardım sağlanması gibi çeşitli alanlarda faaliyet gösterdiğini de sözlerine ekledi.

AFRICOM'un Afrika'da güvenlik ve istikrar konularında askeri faaliyetlere odaklanmaya devam edeceğini belirten Tolda, “Bu faaliyetler savunma ve dışişleri bakanlıkları tarafından denetlenecek ve Çad gibi ülkelerde ABD askerleri geri dönecek” yorumunda bulundu.

AFRICOM, ABD'nin yıllarca Sahel bölgesini bir bütün olarak izlemesini sağlayan İHA’ların bulunduğu 101. Hava Üssü’nün kapatılmasıyla sarsıldı. Batılı güçler bölgeyi terk ederken üssün geleceği de belirsizliğini koruyor.