Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?

ABD’nin geri çekilmesinden sonra bölgeyse yönelik değerlendirmelerde değişim yaşandı.

Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?
TT

Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?

Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?

Afganistan’daki savaşın resmi olarak sona ermesi, ABD’nin geride milyarlarca dolar değerinde askeri teçhizatı bırakarak geri çekilmesi ve Taliban’ın yönetimi devralmasıyla şu an sorulabilecek asıl soru şu: Bu kanlı oyunun kazananı kim?
Kuşkusuz, analistler ve düşünce kuruluşları ABD ve müttefik kuvvetlerinin ‘aşağılanmış yenilgisinden’ oldukça açık yüreklilikle söz ettiler. Ancak Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinin bölgedeki birçok ilgili tarafa, özellikle de aralarındaki dostluğun tüm koşullardan daha güçlü olduğunu iddia eden iki ‘komşu’ ülke, Pakistan ve Çin’e getirdiği kazançlara ve kayıplara ilişkin değerlendirmeleri de ortaya koydular.
Gözlemciler, Taliban’ın zaferinin Pakistan’ın güvenlik ve siyasi kurumları için mutlu haberler taşıdığına, bu son zaferin İslamabad ile tarihsel bağlara ve Sovyetlere karşı mücadelesi ile bağlantılı olduğuna inanıyor. Pakistan Başbakanı İmran Han’ın bile Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden duyduğu sevinci gizleyememesi ve kamuoyunun karşısına çıkarak Afganistan’ın ‘kölelik zincirlerini kırdığını’ açıklaması dikkat çekici.
Şu an İslamabad’daki politikacılar, yeni Afganistan hükümetinin uluslararası alanda meşruiyet elde etmesi için çok çalışıyorlar. Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi, Afganistan’ın komşuları Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan ve İran’a, ‘Taliban hükümetinin tanınması konusunda destek vermeleri’ için ziyaretlerde bulundu. Aynı şekilde Pakistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Muid Yusuf da kısa süre önce İngiltere merkezli The Sunday Times gazetesinden Christina Lamb’a verdiği röportajda, Batı’nın Taliban’ı tanımadığı yeni bir 11 Eylül saldırısı riskiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyardı. Yusuf, daha sonra bu açıklamadan geri adım attı ancak Lamb, söz konusu ifadelerin yanlış aktarıldığı iddiasını yalanlayarak röportajın kayıtlı olduğunu vurguladı.

Pakistan’ın rolü
Diğer yandan dünyanın çeşitli yerlerindeki diplomatik ve istihbarat kurumları arasında, Pakistan’ın etkin yardımı olmadan Taliban’ın zafer elde edemeyeceğine dair bir inanç hâkim. Afganistan’ın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avustralya Büyükelçisi Mahmud Sekal, bu hafta Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda Pakistan eski Başbakanı Pervez Müşerref’in yaptığı bir açıklamaya atıfta bulundu. Pakistan’ın ‘Hindistan’a karşı koymak’ için Taliban’ı kurduğunu belirtti.
Sekal ayrıca Harvard Kennedy Hükümet Okulu’na bağlı İnsan Hakları Politikası için Carr Merkezi’nden Matt Waldman’ın ‘Gökyüzündeki Güneş: Pakistan İstihbarat Teşkilatı (ISI) ve Afgan İsyancılar Arasındaki İlişki’ başlıklı makalesine de atıfta bulundu. Bir diğer Twitter mesajında ise, “Yalnızca baskı politikası, yaptırımlar ve Pakistan ile şartlar temelinde yakınlaşma Afganistan’da gerçek bir olumlu değişim sağlayabilir ve uluslararası barış ve güvenliği mümkün kılabilir” ifadelerine yer verdi. Sekal bunun yanı sıra BM tarafından yayınlanan yeni bir raporun, DEAŞ-Horasan, Taliban ve El-Kaide arasındaki simbiyotik ilişkiyi ortaya koyduğunu ifade etti.
Diğer yandan eski CIA Başkanı General David Petraeus, bu ayın başlarında NPR’a yaptığı açıklamada militan grubun ana destekçisi Pakistan olmadan geri dönmesinin mümkün olmayacağını belirtti. Pakistan’ın Afgan hükümetinin çöküşüne yönelik tepkisinin, Taliban ile oldukça koordineli göründüğünü söyledi.
Bu görüş, silahlı grubun 1994 yılında doğuşundan bu yana Pakistan ile Taliban arasındaki uzun ilişkiden, Pakistan’ın Taliban’a 1996’da Afganistan’da ilk kez iktidarı ele geçirmesine verdiği destekten, 11 Eylül saldırılarını takiben ABD işgali sonrasında Taliban savaşçılarına ve liderlerine barınak sağlamasından kaynaklanıyor.
Pakistan medyasının büyük kısmı, emekli askeri yetkililer ve hatta İmran Han’ın iktidar partisindeki üst düzey yetkililer dahi Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi kutlamalarına dahil oldu. Bu durum ISI eski Başkanı General Hamid Gül’ün bir röportajında da kendini gösteriyordu.
Aslında Hamid Gül, “Afganistan’ın tarihi yazılırken, ISI’nın ABD’nin yardımıyla Sovyetler Birliği’ni mağlup ettiği kayıtlara geçecektir” diyerek övünmeyi severdi. Bu bağlamda önde gelen gazetecilerden Nirupama şunları söyledi:
“Hamid Gül, ISI’nın Afganistan’daki Rus ordusuna karşı ABD tarafından silahlandırılan, donatılan ve finanse edilen militanları ve teröristleri destekleme taktiğinin Kremlin’i geri çekilmeye zorladığını söylerken haklıydı.”

Taliban ile derin ilişkiler
Washington’ın 11 Eylül’den sonraki öfkesi, Taliban’ın devrilmesine ve Pakistan’da saklanan Usame bin Ladin’in sürgüne gönderilmesine yol açtı. Taliban’ın siyasi liderliğine gelince; Pakistan’ın Belucistan eyaletinin yönetim merkezi olan Ketta şehrinde ve genel olarak federal şekilde yönetilen kabile bölgelerinde seferber oldu. Ardından Güney ve Kuzey Veziristan bölgeleri, Afgan Talibanı ve bağlantılı Hakkani Ağı, El-Kaide ve diğer savaş grupları için bir kapıya dönüştü. Bu savaşçılar, istedikleri gibi Afganistan’a girip çıktılar.
Şu an parlamento üyesi olan Eski Hindistan Dışişleri Bakanı Dr. Şaşi Sarur şu açıklamada bulundu:
“Washington, Afganistan’daki sonu olmayan bataklığa saplanmaktan bıkmışken ISI, Taliban ajanlarının kendilerini yeniden silahlandırmasına yardımcı olarak saflarını yeniden düzenliyordu. Kabil’de ABD destekli rejime karşı saldırılarını sürdürüyorken manzara Pakistan’ın lehine değişti. ABD bunun farkındaydı. Ancak Afganistan’daki savaş için lojistik açıdan, arka bahçe olarak Pakistan’a olan ihtiyacı büyüktü. Bu nedenle Pakistan ordusuna militanların güvenli sığınakları ile ilgili harekete geçmesi için yeterince baskı yapmadı.”

Şenliğe rağmen zorluklar
Bununla birlikte birçok kesim, Pakistan’ın Hindistan’a karşı ‘stratejik derinlik’ teorisi çerçevesinde Taliban’ın başarısına sevinmesine rağmen Pakistan liderliğinin hareketi ehlileştirmede zorluk çekeceği görüşünde. Hindistanlı güvenlik analisti  Gaurav Arya konuya air şu değerlendirmelerde bulundu:
“Pakistan yıllardır Taliban’a yataklık ediyor. Pakistan devleti, Taliban’ın Afgan hükümeti veya ABD ile kendi rızası olmadan ilişki kurma kararı almasına izin vermedi. Taliban lideri Molla Abdulgani Birader, başkanlığı sırasında Hamid Karzai ile bağımsız olarak iletişim kurmakla hata yaptı ve sonunda bir Pakistan hapishanesinde alıkonuldu. Dahası Taliban savaşçıları, yoldaşlarını Guantanamo Körfezi’ne kimin ittiğini çok iyi biliyor. Bazıları henüz geri dönmediler bile. Burada General Müşerref’in 2006’da henüz görevdeyken yazdığı biyografisinin arka kapağından alıntı yapalım. Müşerref kitabında ‘ 672 kişiyi esir aldık. 369’unu ABD’ye teslim ettik. Milyonlarca dolarlık ödül kazandık’ diyor.”
Arya değerlendirmesinin devamında şunları söyledi:
“Bu hatıralar kolayca silinip gitmez. Ancak yeni galip şu an için bu tür meseleler hakkında uzun süre düşünmeyebilir. Taliban zaten Pakistan’ın çıkarlarına meydan okuyor. Örneğin İslamabad, Afganistan’ın doğusundaki binlerce Pakistan Talibanı savaşçısına karşı Taliban’ın harekete geçme konusundaki isteksizliği nedeniyle hayal kırıklığına uğradı.”
Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid, İslamabad’ın Pakistan Talibanı ile uğraşmak zorunda olduğunu ve bu grubun kendi sorunları olmadığını söyledi. Taliban Sözcüsü’nün açıklamalarından, hareketin Pakistan’ın kuklası olarak kalmayacağı açıkça görülüyor. Bu bağlamda Pakistan’ın da gelecekte herhangi bir ülke gibi Taliban’dan gelecek tehditle karşı karşıya kalması olası.
Ayrıca Taliban liderleri, Pakistan’ı şaşkınlığa uğratacak bir şekilde Hindistan hakkında bir takım olumlu açıklamalarda bulundular. Örneğin Taliban Siyasi Komitesi Başkanı Şer Muhammed Stanikzay, hareketin Hindistan ile siyasi ve ekonomik ortaklığı sürdürmeye önem verdiğini belirtti. Hindistan askeri çevrelerinden ‘Şero’ olarak bilinen Şer Muhammed’in Taliban’a olan bağlılığını değiştirmeden önce, Necibullah hükümeti sırasında Afgan ordusu askeri olarak bir Hint askeri akademisinde eğitim aldığı biliniyor. Hindistan’ın Katar Büyükelçisi Deepal Mittal ve Şer Muhammed arasında Doha’daki büyükelçilikte yapılan bir görüşmede, Taliban’ın Hindistan’a ‘Yeni Delhi’nin Hindistan karşıtı faaliyetler ve terörizm konusundaki endişelerini’ olumlu bir şekilde ele alacağı konusunda bir kez daha güvence vermesi dikkat çekiciydi.
Pakistanlı analist Kamer Şema’ya göre bir diğer sorun, Taliban iktidara geldikten sonra Pakistan- Afganistan sınırı ve Durand Hattı meselesinin yeniden gündeme gelmesi. Pakistan içerisinde, Taliban’ın Pakistan’ın stratejik kaygılarını gidermek için çok az şey yapacağına dair bir inanç var. Önceki Afgan hükümetleri gibi Taliban da Durand Hattı’nı Afganistan ve Pakistan arasındaki uluslararası sınır olarak tanımayı kabul etmedi. Taliban’ın Pakistan’daki kolu da daha büyük bir Afganistan için savaştığını duyurdu.

Çin ve Pakistan’ın çıkarları
Çin ve Pakistan, Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden bu yana, ABD’nin ‘aşağılanmış yenilgisi’ üzerine temaslarını yoğunlaştırdı. Afganistan’da iki ülkenin büyükelçiliklerinin tam olarak faaliyete başladığı açıklandı. Afganistan Talibanı, kendi adına komşularının desteğini toplamak için İslamabad’a güvenirken bazı taraflar ise Kabil’deki Taliban rejiminin, Afganistan’ın Pakistan’ın ‘yörüngesine’, bunun bir uzantısı olarak da Çin’in ‘yörüngesine’ düşebileceği anlamına gelebileceğine dikkat çekiyor.
Bu bağlamda Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying’in 19 Ağustos’ta ‘uluslararası toplumun, Afganistan Talibanını objektif olarak yargılaması’ gerektiğini söylediği son açıklamasına bakılabilir. Bakan, Taliban’ın geçmişi tekrarlamayacağını, şu an daha akıllı olduğunu dile getirdi. Pekin, daha önce üst düzey Taliban liderlerini ağırlamıştı.
Aynı şekilde Hindistan’ın eski Afganistan Büyükelçisi Gautam Mukhopadhaya da “Kovid- 19 virüsünün kökeni nedeniyle geniş çapta eleştirilen Çin, ABD kuvvetlerinin Afganistan’dan geri çekilmesinin ardından Washington’ı küçük düşürme fırsatını yakaladı” dedi. Pekin’in bakış açısına göre, ABD güçlerinin Afganistan’da tökezlemesinin oldukça önemli jeopolitik faydaları var. Bazı kesimler Taliban’ın Pakistan’a olan güveninin, Çin’e iddialı Kuşak ve Yol Girişimi’ni Afganistan’a kadar genişletmesine izin vereceğine inanıyor. Pekin’e gelince; Kabil’deki Taliban rejimini savunmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimi üyesi olarak gücünü kullanması ve bu iyiliğe karşılık vermesi mümkün. Taliban'ın şu an trilyon dolarlık bir madenin, özellikle de büyük lityum rezervlerinin üzerinde oturuyor olması hem İslamabad hem de Pekin için bir ‘iyimserlik’ kaynağı. Bu noktada Çin’in Ortadoğu’daki etkisini genişletmek için gösterdiği amansız çabalara dikkat çekmek lazım. Bilindiği üzere Çin, sadece Ortadoğu petrolünün ana alıcısı değil. Aynı zamanda Çinli teknoloji şirketleri de bölgenin önde gelen ülkeleriyle stratejik ortaklıklar geliştirmeyi başardı.
Buna göre Pekin’in ‘Taliban’ın iktidara dönmesinin arkasında’ riskler ve umut verici fırsatlar gördüğü açık. Ancak Pekin, Taliban’ın Doğu Türkistan İslami Hareketi de dahil olmak üzere militan gruplarla tarihsel bağları nedeniyle Afganistan’ın bir kez daha teröristler için bir fırlatma rampası olabileceğine dair meşru endişelerini koruyor.
Taliban’ın kurucularından Molla Abdulgani Birader, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’ye Taliban’ın Afganistan topraklarında yabancı savaşçıların faaliyet göstermesine izin vermeyeceğini iletti. Ancak Pekin buna ikna olmadı. Daha geçen ay Pakistan’da düzenlenen bir intihar saldırısında 9 Çinli işçi öldü. İslamabad, daha sonra saldırıdan Pakistan Talibanını sorumlu tuttu.

Durand Hattı
Durand Hattı, tamamen İngilizlerin stratejik gerekçeleri doğrultusunda çizildi. En büyük Afgan bileşeni olan Peştun topraklarının merkezinden geçiyor. Milattan sonra 18inci yüzyılın ortalarında Peştunlar (Patanlılar ve Afganlar) tarafından kurulan Afganistan, bu sınırları hiçbir zaman kabul etmedi. Hint Yarımadası’ndaki İngiliz yönetimi 1947’de sona erdiğinde Afganistan hükümeti, ‘Pakistan Durand Hattı’ndan vazgeçip Peştun topraklarını Afganistan’a devretmedikçe’ Pakistan’ın bağımsızlığını tanımayı reddetti. Pakistan’ın bu talebi reddetmesi şaşırtıcı olmadı.
Aynı şekilde birbirini takip eden Afgan hükümetleri, Durand Hattı’nı yasal bir sınır olarak tanımayı reddetmeye devam ettiler. Ve zaman zaman Pakistan içerisinde Peştun ayrılıkçılarını kışkırtmaya çalıştılar.
Buna karşılık Pakistan yaklaşık 70 yıldır Afganistan’daki isyanları desteklerken ekonomik baskı ve teşvikler yoluyla da ülkeyi etkilemeye veya zayıflatmaya çalıştı.
Dolayısıyla bu strateji, (Pakistan’ın ABD ile ittifak halinde olduğu) 1980’li yıllarda olduğu gibi Afgan Talibanına sığınak sağlamasının arkasında önemli bir güdü oluşturdu. Bu güdü ise Afgan komünist devletine ve onun Sovyet destekçilerine karşı Pakistan’ın Afgan mücahitlere desteğinin arkasındaki motivasyonlardan biriydi.
İroni şu ki Pakistan’ın bu desteğine rağmen Afgan mücahitler ve Taliban’ın Durand Hattı’nı tanımayı reddetmesinin arkasındaki neden Afgan milliyetçiliğiydi.

Belucistan’daki ateş noktaları
İslamabad hükümetleri, Pakistan’ın 1947’de kurulmasından bu yana Afganistan’ın güney sınırını oluşturan Belucistan eyaletindeki isyanla karşı karşıya. Çin’in inşa ettiği ünlü Gwadar Limanı’nın bu bölgede bulunduğu biliniyor. Belucistan ve Pakistan arasındaki çatışmanın nedenleri, bölgedeki güçlü etno-milliyetçi duyguların yanı sıra ekonomik ve siyasi dışlanmayı da içeriyor.
Pakistan, uzun süredir Hindistan’ı Belucistan isyancılarının kendisine karşı olan duygularını sömürmekle suçluyor ve çıkarlarına saldırmak için bir cephanelik sağladığını iddia ediyor.
Belucistan, Pakistan’ın güneybatısında yer alıyor ve ülkenin topraklarının yarısını oluşturuyor. Afganistan sınırındaki bölge Pakistan’ın toplam nüfusunun sadece yüzde 3,6’sını oluşturmasına rağmen yüksek düzeyde gaz, petrol, bakır ve altın gibi doğal kaynaklara sahip. Bu nedenle bölge stratejik bir öneme sahip. Ancak bol doğal kaynaklarına rağmen Belucistan, Pakistan’ın en yoksul eyaleti konumunda.



Stonehenge'in gizemi çözüldü: Kadim halkları birleştiren anıt

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Stonehenge'in gizemi çözüldü: Kadim halkları birleştiren anıt

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

Arkeologlar, yeni bir çalışmada Stonehenge'in büyük ihtimalle Britanya'nın farklı yerlerinden gelen tarih öncesi halkları birleştirme amacı taşıyan bir projeyle inşa edildiğini öne sürüyor.

Çalışmada, Britanya genelinde 900'den fazla taş çemberi keşfedildiği halde Stonehenge'in, Avrupa'nın diğer bölgelerinden yeni göç edenler de dahil olmak üzere adanın kadim insanları için eşsiz bir önem taşıdığı savunuluyor.

Perşembe günü Archaeology International adlı akademik dergide yayımlanan araştırma, tarih öncesi anıtın merkezindeki dev sunak taşının, kilometrelerce uzaktaki günümüz İskoçya'sından getirildiği yönündeki son bulgulardan yola çıkıyor.

Yeni çalışma, anıtın inşasında kullanılan blokların yüzlerce ya da binlerce kişi tarafından getirildiği ve tüm yolculuğun muhtemelen yaklaşık 8 ay sürdüğüne işaret ediyor.

Araştırmacılar "Kara yoluyla seyahat, binlerce insanı bu sıradışı serüvene tanıklık etmeye ve katılmaya çekecek gösteriler, törenler, ziyafetler ve şölenler için çok daha iyi fırsatlar sunmuş olabilir" diye yazıyor.

Artık bilim insanları, bu titiz mimari çalışma uzak bölgelerden taşınan dev bloklarla elde edildiği için anıtın tarih öncesi Britanya halklarını birleştirdiğini düşünüyor.

Araştırmanın başyazarı Mike Parker Pearson, bir basın açıklamasında "Anıtın tüm taşlarının onu Britanya'daki 900'den fazla taş çemberden ayıracak şekilde uzak bölgelerden gelmiş olması, taş çemberin dini olduğu kadar siyasi bir amacı da olabileceğini düşündürüyor. Bu, Britanya halklarının ataları ve evrenle ebedi bağlarını kutlamasını sağlayan bir birleşme anıtı olabilir" dedi.

Araştırmacılar, 6 tonun üzerindeki tek parçadan oluşan sunak taşının bulunduğu yerden 700 kilometreden fazla uzağa taşındığını söylüyor.

İskoçya'daki antik taş çemberlerle İngiltere'nin Salisbury Ovası'ndaki Stonehenge arasındaki benzerlikleri değerlendiren bilim insanları, bu uzak bölgelerdeki kadim toplumların muhtemelen geçmişte düşünüldüğünden çok daha bağlantılı olduğunu öne sürüyor.

Bilim insanları, artık Stonehenge arkeolojik alanının sadece yakınlarda yaşayanlar için değil Britanya'nın farklı bölgelerinde yaşayan insanlar için de önemli olduğunu düşünüyor. Çünkü devasa taşların yüzlerce kilometre öteye taşınmasına birçok kişi destek vermişti.

Bu, mavi taş olarak da bilinen ince taneli kumtaşların ve sarsen adı verilen daha büyük taşların yaklaşık 240 kilometre uzaktan getirilerek anıtın yapımında kullanıldığına dair geçmişteki araştırma bulgularıyla destekleniyor.

Araştırmacılar şimdiyse sunak taşının, anıtın MÖ 2500'le 2020 arasındaki inşasının ardından gerçekleşen bir "yeniden inşa aşamasında", anıtın merkezindeki at nalı biçimindeki yapının ortasına yerleştirildiğini düşünüyor.

Bilim insanları, MÖ 2620'le MÖ 2480 arasındaki yeniden inşa aşamasında, kadim Britanyalıların dev sarsenleri bir dış çember oluşturacak şekilde diktiğini söylüyor.

Araştırmacılara göre anıtın son yapısı, kış ve yaz gündönümlerinde Güneş'le hizalı şekilde inşa edilmişti ve bu durum, tarih öncesi Britanyalıların "atalarıyla ilgili bir öneme" sahip olabilir.

Taş çemberin tam ortasında duran biri, kışın ortasındaki gündönümünde Güneş'in batışını çemberin ortasından görebiliyordu.
Independent Türkçe