Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?

ABD’nin geri çekilmesinden sonra bölgeyse yönelik değerlendirmelerde değişim yaşandı.

Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?
TT

Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?

Afganistan’daki en büyük zafer Pakistan’ın olabilir mi?

Afganistan’daki savaşın resmi olarak sona ermesi, ABD’nin geride milyarlarca dolar değerinde askeri teçhizatı bırakarak geri çekilmesi ve Taliban’ın yönetimi devralmasıyla şu an sorulabilecek asıl soru şu: Bu kanlı oyunun kazananı kim?
Kuşkusuz, analistler ve düşünce kuruluşları ABD ve müttefik kuvvetlerinin ‘aşağılanmış yenilgisinden’ oldukça açık yüreklilikle söz ettiler. Ancak Taliban’ın iktidarı ele geçirmesinin bölgedeki birçok ilgili tarafa, özellikle de aralarındaki dostluğun tüm koşullardan daha güçlü olduğunu iddia eden iki ‘komşu’ ülke, Pakistan ve Çin’e getirdiği kazançlara ve kayıplara ilişkin değerlendirmeleri de ortaya koydular.
Gözlemciler, Taliban’ın zaferinin Pakistan’ın güvenlik ve siyasi kurumları için mutlu haberler taşıdığına, bu son zaferin İslamabad ile tarihsel bağlara ve Sovyetlere karşı mücadelesi ile bağlantılı olduğuna inanıyor. Pakistan Başbakanı İmran Han’ın bile Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden duyduğu sevinci gizleyememesi ve kamuoyunun karşısına çıkarak Afganistan’ın ‘kölelik zincirlerini kırdığını’ açıklaması dikkat çekici.
Şu an İslamabad’daki politikacılar, yeni Afganistan hükümetinin uluslararası alanda meşruiyet elde etmesi için çok çalışıyorlar. Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi, Afganistan’ın komşuları Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan ve İran’a, ‘Taliban hükümetinin tanınması konusunda destek vermeleri’ için ziyaretlerde bulundu. Aynı şekilde Pakistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Muid Yusuf da kısa süre önce İngiltere merkezli The Sunday Times gazetesinden Christina Lamb’a verdiği röportajda, Batı’nın Taliban’ı tanımadığı yeni bir 11 Eylül saldırısı riskiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyardı. Yusuf, daha sonra bu açıklamadan geri adım attı ancak Lamb, söz konusu ifadelerin yanlış aktarıldığı iddiasını yalanlayarak röportajın kayıtlı olduğunu vurguladı.

Pakistan’ın rolü
Diğer yandan dünyanın çeşitli yerlerindeki diplomatik ve istihbarat kurumları arasında, Pakistan’ın etkin yardımı olmadan Taliban’ın zafer elde edemeyeceğine dair bir inanç hâkim. Afganistan’ın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avustralya Büyükelçisi Mahmud Sekal, bu hafta Twitter üzerinden yaptığı paylaşımda Pakistan eski Başbakanı Pervez Müşerref’in yaptığı bir açıklamaya atıfta bulundu. Pakistan’ın ‘Hindistan’a karşı koymak’ için Taliban’ı kurduğunu belirtti.
Sekal ayrıca Harvard Kennedy Hükümet Okulu’na bağlı İnsan Hakları Politikası için Carr Merkezi’nden Matt Waldman’ın ‘Gökyüzündeki Güneş: Pakistan İstihbarat Teşkilatı (ISI) ve Afgan İsyancılar Arasındaki İlişki’ başlıklı makalesine de atıfta bulundu. Bir diğer Twitter mesajında ise, “Yalnızca baskı politikası, yaptırımlar ve Pakistan ile şartlar temelinde yakınlaşma Afganistan’da gerçek bir olumlu değişim sağlayabilir ve uluslararası barış ve güvenliği mümkün kılabilir” ifadelerine yer verdi. Sekal bunun yanı sıra BM tarafından yayınlanan yeni bir raporun, DEAŞ-Horasan, Taliban ve El-Kaide arasındaki simbiyotik ilişkiyi ortaya koyduğunu ifade etti.
Diğer yandan eski CIA Başkanı General David Petraeus, bu ayın başlarında NPR’a yaptığı açıklamada militan grubun ana destekçisi Pakistan olmadan geri dönmesinin mümkün olmayacağını belirtti. Pakistan’ın Afgan hükümetinin çöküşüne yönelik tepkisinin, Taliban ile oldukça koordineli göründüğünü söyledi.
Bu görüş, silahlı grubun 1994 yılında doğuşundan bu yana Pakistan ile Taliban arasındaki uzun ilişkiden, Pakistan’ın Taliban’a 1996’da Afganistan’da ilk kez iktidarı ele geçirmesine verdiği destekten, 11 Eylül saldırılarını takiben ABD işgali sonrasında Taliban savaşçılarına ve liderlerine barınak sağlamasından kaynaklanıyor.
Pakistan medyasının büyük kısmı, emekli askeri yetkililer ve hatta İmran Han’ın iktidar partisindeki üst düzey yetkililer dahi Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi kutlamalarına dahil oldu. Bu durum ISI eski Başkanı General Hamid Gül’ün bir röportajında da kendini gösteriyordu.
Aslında Hamid Gül, “Afganistan’ın tarihi yazılırken, ISI’nın ABD’nin yardımıyla Sovyetler Birliği’ni mağlup ettiği kayıtlara geçecektir” diyerek övünmeyi severdi. Bu bağlamda önde gelen gazetecilerden Nirupama şunları söyledi:
“Hamid Gül, ISI’nın Afganistan’daki Rus ordusuna karşı ABD tarafından silahlandırılan, donatılan ve finanse edilen militanları ve teröristleri destekleme taktiğinin Kremlin’i geri çekilmeye zorladığını söylerken haklıydı.”

Taliban ile derin ilişkiler
Washington’ın 11 Eylül’den sonraki öfkesi, Taliban’ın devrilmesine ve Pakistan’da saklanan Usame bin Ladin’in sürgüne gönderilmesine yol açtı. Taliban’ın siyasi liderliğine gelince; Pakistan’ın Belucistan eyaletinin yönetim merkezi olan Ketta şehrinde ve genel olarak federal şekilde yönetilen kabile bölgelerinde seferber oldu. Ardından Güney ve Kuzey Veziristan bölgeleri, Afgan Talibanı ve bağlantılı Hakkani Ağı, El-Kaide ve diğer savaş grupları için bir kapıya dönüştü. Bu savaşçılar, istedikleri gibi Afganistan’a girip çıktılar.
Şu an parlamento üyesi olan Eski Hindistan Dışişleri Bakanı Dr. Şaşi Sarur şu açıklamada bulundu:
“Washington, Afganistan’daki sonu olmayan bataklığa saplanmaktan bıkmışken ISI, Taliban ajanlarının kendilerini yeniden silahlandırmasına yardımcı olarak saflarını yeniden düzenliyordu. Kabil’de ABD destekli rejime karşı saldırılarını sürdürüyorken manzara Pakistan’ın lehine değişti. ABD bunun farkındaydı. Ancak Afganistan’daki savaş için lojistik açıdan, arka bahçe olarak Pakistan’a olan ihtiyacı büyüktü. Bu nedenle Pakistan ordusuna militanların güvenli sığınakları ile ilgili harekete geçmesi için yeterince baskı yapmadı.”

Şenliğe rağmen zorluklar
Bununla birlikte birçok kesim, Pakistan’ın Hindistan’a karşı ‘stratejik derinlik’ teorisi çerçevesinde Taliban’ın başarısına sevinmesine rağmen Pakistan liderliğinin hareketi ehlileştirmede zorluk çekeceği görüşünde. Hindistanlı güvenlik analisti  Gaurav Arya konuya air şu değerlendirmelerde bulundu:
“Pakistan yıllardır Taliban’a yataklık ediyor. Pakistan devleti, Taliban’ın Afgan hükümeti veya ABD ile kendi rızası olmadan ilişki kurma kararı almasına izin vermedi. Taliban lideri Molla Abdulgani Birader, başkanlığı sırasında Hamid Karzai ile bağımsız olarak iletişim kurmakla hata yaptı ve sonunda bir Pakistan hapishanesinde alıkonuldu. Dahası Taliban savaşçıları, yoldaşlarını Guantanamo Körfezi’ne kimin ittiğini çok iyi biliyor. Bazıları henüz geri dönmediler bile. Burada General Müşerref’in 2006’da henüz görevdeyken yazdığı biyografisinin arka kapağından alıntı yapalım. Müşerref kitabında ‘ 672 kişiyi esir aldık. 369’unu ABD’ye teslim ettik. Milyonlarca dolarlık ödül kazandık’ diyor.”
Arya değerlendirmesinin devamında şunları söyledi:
“Bu hatıralar kolayca silinip gitmez. Ancak yeni galip şu an için bu tür meseleler hakkında uzun süre düşünmeyebilir. Taliban zaten Pakistan’ın çıkarlarına meydan okuyor. Örneğin İslamabad, Afganistan’ın doğusundaki binlerce Pakistan Talibanı savaşçısına karşı Taliban’ın harekete geçme konusundaki isteksizliği nedeniyle hayal kırıklığına uğradı.”
Taliban Sözcüsü Zebihullah Mücahid, İslamabad’ın Pakistan Talibanı ile uğraşmak zorunda olduğunu ve bu grubun kendi sorunları olmadığını söyledi. Taliban Sözcüsü’nün açıklamalarından, hareketin Pakistan’ın kuklası olarak kalmayacağı açıkça görülüyor. Bu bağlamda Pakistan’ın da gelecekte herhangi bir ülke gibi Taliban’dan gelecek tehditle karşı karşıya kalması olası.
Ayrıca Taliban liderleri, Pakistan’ı şaşkınlığa uğratacak bir şekilde Hindistan hakkında bir takım olumlu açıklamalarda bulundular. Örneğin Taliban Siyasi Komitesi Başkanı Şer Muhammed Stanikzay, hareketin Hindistan ile siyasi ve ekonomik ortaklığı sürdürmeye önem verdiğini belirtti. Hindistan askeri çevrelerinden ‘Şero’ olarak bilinen Şer Muhammed’in Taliban’a olan bağlılığını değiştirmeden önce, Necibullah hükümeti sırasında Afgan ordusu askeri olarak bir Hint askeri akademisinde eğitim aldığı biliniyor. Hindistan’ın Katar Büyükelçisi Deepal Mittal ve Şer Muhammed arasında Doha’daki büyükelçilikte yapılan bir görüşmede, Taliban’ın Hindistan’a ‘Yeni Delhi’nin Hindistan karşıtı faaliyetler ve terörizm konusundaki endişelerini’ olumlu bir şekilde ele alacağı konusunda bir kez daha güvence vermesi dikkat çekiciydi.
Pakistanlı analist Kamer Şema’ya göre bir diğer sorun, Taliban iktidara geldikten sonra Pakistan- Afganistan sınırı ve Durand Hattı meselesinin yeniden gündeme gelmesi. Pakistan içerisinde, Taliban’ın Pakistan’ın stratejik kaygılarını gidermek için çok az şey yapacağına dair bir inanç var. Önceki Afgan hükümetleri gibi Taliban da Durand Hattı’nı Afganistan ve Pakistan arasındaki uluslararası sınır olarak tanımayı kabul etmedi. Taliban’ın Pakistan’daki kolu da daha büyük bir Afganistan için savaştığını duyurdu.

Çin ve Pakistan’ın çıkarları
Çin ve Pakistan, Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden bu yana, ABD’nin ‘aşağılanmış yenilgisi’ üzerine temaslarını yoğunlaştırdı. Afganistan’da iki ülkenin büyükelçiliklerinin tam olarak faaliyete başladığı açıklandı. Afganistan Talibanı, kendi adına komşularının desteğini toplamak için İslamabad’a güvenirken bazı taraflar ise Kabil’deki Taliban rejiminin, Afganistan’ın Pakistan’ın ‘yörüngesine’, bunun bir uzantısı olarak da Çin’in ‘yörüngesine’ düşebileceği anlamına gelebileceğine dikkat çekiyor.
Bu bağlamda Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying’in 19 Ağustos’ta ‘uluslararası toplumun, Afganistan Talibanını objektif olarak yargılaması’ gerektiğini söylediği son açıklamasına bakılabilir. Bakan, Taliban’ın geçmişi tekrarlamayacağını, şu an daha akıllı olduğunu dile getirdi. Pekin, daha önce üst düzey Taliban liderlerini ağırlamıştı.
Aynı şekilde Hindistan’ın eski Afganistan Büyükelçisi Gautam Mukhopadhaya da “Kovid- 19 virüsünün kökeni nedeniyle geniş çapta eleştirilen Çin, ABD kuvvetlerinin Afganistan’dan geri çekilmesinin ardından Washington’ı küçük düşürme fırsatını yakaladı” dedi. Pekin’in bakış açısına göre, ABD güçlerinin Afganistan’da tökezlemesinin oldukça önemli jeopolitik faydaları var. Bazı kesimler Taliban’ın Pakistan’a olan güveninin, Çin’e iddialı Kuşak ve Yol Girişimi’ni Afganistan’a kadar genişletmesine izin vereceğine inanıyor. Pekin’e gelince; Kabil’deki Taliban rejimini savunmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) daimi üyesi olarak gücünü kullanması ve bu iyiliğe karşılık vermesi mümkün. Taliban'ın şu an trilyon dolarlık bir madenin, özellikle de büyük lityum rezervlerinin üzerinde oturuyor olması hem İslamabad hem de Pekin için bir ‘iyimserlik’ kaynağı. Bu noktada Çin’in Ortadoğu’daki etkisini genişletmek için gösterdiği amansız çabalara dikkat çekmek lazım. Bilindiği üzere Çin, sadece Ortadoğu petrolünün ana alıcısı değil. Aynı zamanda Çinli teknoloji şirketleri de bölgenin önde gelen ülkeleriyle stratejik ortaklıklar geliştirmeyi başardı.
Buna göre Pekin’in ‘Taliban’ın iktidara dönmesinin arkasında’ riskler ve umut verici fırsatlar gördüğü açık. Ancak Pekin, Taliban’ın Doğu Türkistan İslami Hareketi de dahil olmak üzere militan gruplarla tarihsel bağları nedeniyle Afganistan’ın bir kez daha teröristler için bir fırlatma rampası olabileceğine dair meşru endişelerini koruyor.
Taliban’ın kurucularından Molla Abdulgani Birader, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’ye Taliban’ın Afganistan topraklarında yabancı savaşçıların faaliyet göstermesine izin vermeyeceğini iletti. Ancak Pekin buna ikna olmadı. Daha geçen ay Pakistan’da düzenlenen bir intihar saldırısında 9 Çinli işçi öldü. İslamabad, daha sonra saldırıdan Pakistan Talibanını sorumlu tuttu.

Durand Hattı
Durand Hattı, tamamen İngilizlerin stratejik gerekçeleri doğrultusunda çizildi. En büyük Afgan bileşeni olan Peştun topraklarının merkezinden geçiyor. Milattan sonra 18inci yüzyılın ortalarında Peştunlar (Patanlılar ve Afganlar) tarafından kurulan Afganistan, bu sınırları hiçbir zaman kabul etmedi. Hint Yarımadası’ndaki İngiliz yönetimi 1947’de sona erdiğinde Afganistan hükümeti, ‘Pakistan Durand Hattı’ndan vazgeçip Peştun topraklarını Afganistan’a devretmedikçe’ Pakistan’ın bağımsızlığını tanımayı reddetti. Pakistan’ın bu talebi reddetmesi şaşırtıcı olmadı.
Aynı şekilde birbirini takip eden Afgan hükümetleri, Durand Hattı’nı yasal bir sınır olarak tanımayı reddetmeye devam ettiler. Ve zaman zaman Pakistan içerisinde Peştun ayrılıkçılarını kışkırtmaya çalıştılar.
Buna karşılık Pakistan yaklaşık 70 yıldır Afganistan’daki isyanları desteklerken ekonomik baskı ve teşvikler yoluyla da ülkeyi etkilemeye veya zayıflatmaya çalıştı.
Dolayısıyla bu strateji, (Pakistan’ın ABD ile ittifak halinde olduğu) 1980’li yıllarda olduğu gibi Afgan Talibanına sığınak sağlamasının arkasında önemli bir güdü oluşturdu. Bu güdü ise Afgan komünist devletine ve onun Sovyet destekçilerine karşı Pakistan’ın Afgan mücahitlere desteğinin arkasındaki motivasyonlardan biriydi.
İroni şu ki Pakistan’ın bu desteğine rağmen Afgan mücahitler ve Taliban’ın Durand Hattı’nı tanımayı reddetmesinin arkasındaki neden Afgan milliyetçiliğiydi.

Belucistan’daki ateş noktaları
İslamabad hükümetleri, Pakistan’ın 1947’de kurulmasından bu yana Afganistan’ın güney sınırını oluşturan Belucistan eyaletindeki isyanla karşı karşıya. Çin’in inşa ettiği ünlü Gwadar Limanı’nın bu bölgede bulunduğu biliniyor. Belucistan ve Pakistan arasındaki çatışmanın nedenleri, bölgedeki güçlü etno-milliyetçi duyguların yanı sıra ekonomik ve siyasi dışlanmayı da içeriyor.
Pakistan, uzun süredir Hindistan’ı Belucistan isyancılarının kendisine karşı olan duygularını sömürmekle suçluyor ve çıkarlarına saldırmak için bir cephanelik sağladığını iddia ediyor.
Belucistan, Pakistan’ın güneybatısında yer alıyor ve ülkenin topraklarının yarısını oluşturuyor. Afganistan sınırındaki bölge Pakistan’ın toplam nüfusunun sadece yüzde 3,6’sını oluşturmasına rağmen yüksek düzeyde gaz, petrol, bakır ve altın gibi doğal kaynaklara sahip. Bu nedenle bölge stratejik bir öneme sahip. Ancak bol doğal kaynaklarına rağmen Belucistan, Pakistan’ın en yoksul eyaleti konumunda.



İran, ABD'nin önerisi nedeniyle müzakereleri askıya aldığı iddialarını yalanladı

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (Reuters)
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (Reuters)
TT

İran, ABD'nin önerisi nedeniyle müzakereleri askıya aldığı iddialarını yalanladı

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (Reuters)
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (Reuters)

İran devlet televizyonu, ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi arasındaki müzakerelerde ‘geçici’ bir çıkmaz yaşandığını iddialarını yalanladı.

İran medyası, yaklaşık bir saat süren görüşmelerin ardından Arakçi'nin ‘ABD tarafının nükleer olmayan konuları gündeme getirmesi nedeniyle müzakereleri 15 dakikalığına durdurduğunu ve görüşmelerin yeniden başlamasının sadece nükleer konulara odaklanılması şartına bağlı olduğunu açıkladığını’ bildirdi.

Bu açıklama, Tahran'ın ABD heyetine ‘İsrail'in etkisi altında gerçekçi olmayan ve mantıksız taleplerde bulunmaktan kaçınma’ çağrısı yapmasının ardından geldi.

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynak devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, müzakerelere 15 dakika ara verildiğine dair basında çıkan haberleri yalanladı. Haberleri ‘yalan’ olarak nitelendiren kaynak, “Söz konusu haberlerin gerçek dışı olduğu ortaya çıktı” dedi.

Duraklamanın yalanlanmasına rağmen, İran heyetine eşlik eden gazeteciler duraklamanın doğruluğunu teyit etti, ancak bunun İran heyetinin ‘namaz için ara verme’ talebinden kaynaklandığını söylediler.

Hem ABD hem de İran tarafından yetkililer, Witkoff ile Arakçi liderliğindeki İran heyeti arasında İran'ın nükleer programına ilişkin ikinci tur görüşmelerin cumartesi günü Roma'da başladığını duyurdu.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, “İran ve ABD arasındaki dolaylı görüşmeler Roma saatiyle 12.00 sularında Umman Büyükelçisi’nin konutunda Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi'nin de katılımıyla başladı... İtalyan tarafı ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi” ifadelerini kullandı.

Bekayi sözlerini şöyle sürdürdü: “Müzakerelerin süreci ilk tura benziyor. İki heyet iki ayrı odada oturuyor ve Umman Dışişleri Bakanı iki heyet arasında gidip geliyor. Müzakereler başlamadan önce Ummanlı bakanla görüşmelerimiz oldu. Müzakereler bir önceki turda olduğu gibi tamamen Umman tarafından yönetiliyor.”

Bekayi, “Medya müzakerelerle ilgili yalan haberlere yer vermemeli ve doğru haberleri Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla takip etmelidir. Yalan haberler müzakerelerle ilgili kafa karışıklığı yaratma girişimlerinin bir parçasıdır. Bizim odak noktamız bu marjinal hususlara dikkat etmeden İran'ın çıkarlarını gerçekleştirmektir” şeklinde konuştu.

İran heyetinin Roma'ya varışının ardından devlet medyası Bekayi'nin şu sözlerini aktardı: “Son birkaç gün içinde bazı ABD yetkilileri tarafından yapılan çelişkili açıklamalar ışığında, ABD tarafının ilk aşamada niyeti ve ciddiyeti konusunda ortaya çıkan tehlikeli belirsizliği ortadan kaldıracak bir açıklama yapmasını bekliyoruz.”

Bekayi, “İran İslam Cumhuriyeti'nin gerek yasadışı yaptırımların kaldırılması gerekse nükleer meseleye ilişkin pozisyon ve talepleri son derece nettir ve müzakerelerin ilk turunda karşı tarafa iletilmiştir. Önceki yöntemlere geri dönmek bir sonuç getirmeyecektir. Karşı taraf gerçekçi davranmadıkça ve İsrail'in etkisi altında gerçekçi olmayan ve mantıksız taleplerde bulunmaktan kaçınmadıkça gerçek bir ilerleme sağlanamaz” dedi.

Adının açıklanmaması kaydıyla AP’ye konuşan ABD'li bir yetkili, görüşmelerin Camilluccia semtindeki Umman Büyükelçiliği’nde yapıldığını söyledi.

İran devlet televizyonu, Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ve üst düzey yardımcılarının İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan Umman Büyükelçiliği’ndeki dolaylı görüşmelere geldiğini bildirdi.

Görüşmelere ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff başkanlığındaki ABD heyeti katıldı.

Arakçi görüşmeler öncesinde Ummanlı mevkidaşı Bedr el-Busaidi ile istişarelerde bulundu. İranlı bakan daha önce de İtalyan mevkidaşı Antonio Tajani ile istişarelerde bulunmuştu.

Witkoff ve Arakçi, Tahran ile Batılı ülkeler arasında gerilime neden olan İran'ın nükleer dosyasıyla ilgili görüşmelere 12 Nisan'da Umman'da başladı.

ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff (AP)ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff (AP)

İki ismin bu yüksek riskli müzakerelerde ortak bir zemin bulma becerileri görüşmelerin kaderini belirleyebilir. Her iki isim de bu sabah geç saatlerde Roma'nın Camilluccia semtindeki Umman Büyükelçiliği’ne vardı.

Görüşmeler, iki ülke arasında 1979 İran Devrimi ve ABD Büyükelçiliği rehine krizinden bu yana süregelen düşmanlık bağlamında tarihi bir an. ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018 yılında İran nükleer anlaşmasından çekilmesi, ekonomik yaptırımların kaldırılması karşılığında İran'ın uranyum zenginleştirmesini sınırlandıran anlaşmayı yeniden tesis etmekte başarısız olan yıllarca süren saldırılara ve müzakerelere yol açtı.

Riskler, İran'ın nükleer tesislerine yönelik bir ABD ya da İsrail askeri saldırısı ya da İran'ın nükleer silah edinme tehdidini gerçekleştirmesi olasılığında yatıyor.

Bu arada, İsrail ile Hamas arasında Gazze Şeridi'nde yaşanan savaş ve ABD'nin Yemen'de İran destekli Husilere karşı düzenlediği ve onlarca kişinin ölümüne neden olan hava saldırıları Ortadoğu'daki gerilimi arttırdı.

Trump dün yaptığı açıklamada, “İran'ın çok basit bir şekilde nükleer silah edinmesini engellemekten yanayım. İran'ın büyük, müreffeh ve harika olmasını istiyorum” dedi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi bugün X platformunda yaptığı paylaşımda, “İran her zaman iyi niyetle ve sorumluluk duygusuyla sorunları çözmenin medeni bir yolu olarak diplomasiye olan bağlılığını göstermiştir. Yolun kolay olmadığının farkındayız. Ancak geçmiş deneyimlerden yararlanarak her adımı açık gözlerle atıyoruz” ifadelerine yer verdi.

Arakçi bugün Witkoff ile yapacağı ‘dolaylı’ görüşmeler öncesinde İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani ile bir araya geldi.

Hem Arakçi hem de Witkoff görüşmeler öncesinde seyahat ettiler. Witkoff Ukrayna ve İran konulu görüşmeler için Paris'teydi. Arakçi ise Devlet Başkanı Vladimir Putin de dahil olmak üzere Rus yetkililerle bir araya geldiği Moskova ziyaretinin ardından Tahran'a döndü.

2015'teki İran nükleer anlaşmasını imzalayan dünya güçlerinin bir üyesi olan Rusya, Tahran ile Washington arasında gelecekte varılacak herhangi bir anlaşmada kilit bir oyuncu olabilir. Analistler Moskova'nın İran'ın silah üretmek için gerekli olan yüzde 90'a yakın bir seviye olan yüzde 60'a kadar zenginleştirilmiş uranyumunu taşıma görevini üstlenebileceğini öne sürüyor.

İlk tur görüşmelerde arabuluculuk yapan Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi de dün Roma'ya gelerek İtalyan mevkidaşı ile görüştü. Bekayi, el-Busaidi'nin iki ülke arasında yine arabuluculuk yapacağını söyledi.

Arap Yarımadası'nın doğu ucunda yer alan Umman, İran ile Batı arasında arabuluculuk yapan uzun soluklu bir aktör. Maskat geçen hafta sonu Arakçi ve Witkoff arasındaki müzakerelerin ilk turuna ev sahipliği yaptı.

İran ekonomik istikrar anlaşması istiyor

İran'daki protestolar, halkın hayat pahalılığından duyduğu hoşnutsuzluğun bir sonucu olarak tırmanmaya devam ederken, ülkedeki sübvansiyonlu benzin fiyatlarının artırılabileceği ve bunun da yeni protestolara yol açabileceği söylentileri var.

İran'ın para birimi riyal, ay başında ABD doları karşısında bir milyon sınırını aşarak keskin bir düşüş yaşadı. Ancak Tahran'ın devam etmesini umduğu görüşmelerin başlamasıyla kısmen iyileşme görüldü.

Bir başka gelişme de İran Air'in uzun süredir beklediği iki adet Airbus A330-200'ün perşembe günü Tahran'a ulaşması oldu. Daha önce Çin'in Hainan Havayolları'na ait olan uçaklar İran adına yeniden tescil edildi. İran'a yönelik yaptırımlar nedeniyle anlaşmanın ABD Hazine Bakanlığı tarafından onaylanması gerekiyor ve Washington'dan henüz bir açıklama gelmedi.

2015 anlaşması kapsamında yeni uçaklar satın alabilen İran, Airbus ve Boeing ile büyük anlaşmalar yapmıştı. Ancak bu anlaşmalar Trump'ın nükleer anlaşmayı iptal etme tehditlerinden etkilendi.