Irak seçim sürecinde Şii partiler rekabet halinde

Irak’ta seçimlere girmeye hazırlanan Şii partiler arasındaki yarışın akıbeti ne olacak?

Mukteda es-Sadr yanlıları, Sadr’ın seçimlere katılma kararına destek gösterisi düzenledi (AFP)
Mukteda es-Sadr yanlıları, Sadr’ın seçimlere katılma kararına destek gösterisi düzenledi (AFP)
TT

Irak seçim sürecinde Şii partiler rekabet halinde

Mukteda es-Sadr yanlıları, Sadr’ın seçimlere katılma kararına destek gösterisi düzenledi (AFP)
Mukteda es-Sadr yanlıları, Sadr’ın seçimlere katılma kararına destek gösterisi düzenledi (AFP)

Irak’ta 4 Şii siyasi grup önümüzdeki seçimlerde başbakanlık koltuğunu hedefe koydu. Ancak bu hedefe ulaşmak, seçimlerde açık ara farkla rakiplerinin önünde olmaktan geçiyor.
Seçimden sonra en çok sandalye sahibi olan koalisyonun kurulması noktasında söz konusu grupların oluşturacağı koalisyon haritasını tahmin etmek oldukça zor. Çünkü şu anki denklem, bir sonraki parlamentoda birbirine yakın sayıda sandalye kazanacak kişileri yani “en fazla sandalye kazanma şansı birbirine eşit olan parti başkanlarını” büyük ölçüde ön plana çıkarıyor.
Seçim haritası, eğer bir sürpriz olmazsa önümüzdeki seçim yarışının Mukteda es-Sadr liderliğindeki Sairun Koalisyonu, Hadi el-Amiri liderliğindeki Fetih Koalisyonu, Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu ve Haydar el-İbadi ile Ammar el-Hekim’in yer aldığı ‘Devlet Güçleri Akımı’ arasında geçeceğine işaret ediyor.
Mevcut seçim haritası, önceki iki seçime kıyasla, birbiriyle iç içe geçmiş bir görüntü arz ediyor. Bir taraftan da büyük siyasi grupların çözülmeye devam ettiği ve devlet yönetimi konusunda farklı eğilimlere sahip grupları bünyesine dahil ettiği bir atmosfer bulunuyor.
Söz konusu siyasi grupların seçim kampanyalarından sorumlu yetkililer, gelecek ay yapılacak seçimlerde 40 sandalye barajını aşacakları iddia ediyorlar fakat bu sadece diğer siyasi gruplar üzerinde etki kurmak amacıyla dolaşıma koyulan söylentilerden ibaret. Nitekim siyaset haberlerini takip edenlerin sızdırdığı bilgiler bu iddialarla tamamen çelişiyor.
Mukteda es-Sadr başbakanlık koltuğunu almak için elinden geleni yapıyor ve bu amaçla destekçilerini seçimlerde yoğun bir katılmaya teşvik ediyor. Sadr’ın seçim kampanyasından bir kaynak “Sadr Hareketi, diğer kazananlarla yapılacak ve garantisi olmayan koalisyonlara değil, kendine güveniyor” dedi.
Sadr Hareketi’nin en fazla oyu toplama gücüne sahip olduğunu söyleyen kaynak, Hareket ile seçmeni arasındaki bağlantıyı kurmak için bir seçim mekanizması oluşturduklarını ancak böyle bir mekanizma kurmaya ihtiyaç duymalarının hareket seçmeni için büyük bir sorun olmadığını belirtti.
Sadr’ın gösterdiği adayların daha çok iş dünyasından isimler ve hareketin silahlı kanadı olan Seraya es-Selam komutanlarından oluşması dikkat çekti. Sadr aday belirleme konusunda yaptığı bu tercihle Şii kesimlerin desteğini almayı amaçlıyor. Fakat çeşitli kaynaklar Sadr’ın seçim kampanyasında çalışanların “bu tercihi hareketin hedefleriyle uyumlu görmediklerini” aktarıyor.
Kaynakların aktardığına göre, Sadr’ın aldığı kararlar üzerinde etkili olan kişiler, söz konusu tercihe itiraz ederek, hareketin kazanma ihtimalini artırmak için Sadr’dan bu tercihi gözden geçirmesini talep ettiler.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre, Sadr’a sunulan teklif, seçimde gösterilecek adayların iş dünyası ve askeriyeden uzak isimler olması ve daha çok akademi çevreleri ile özellikle son dönemlerde seçimlerde oy verme konusunda tereddüt ettikleri için gençlerden seçmesi yönündeydi.
Bir kaynağın aktardığına göre, Sadr Hareketi yönetimi adayların akademi çevrelerinden veya gençlerden seçilmesi mekanizmasına güvenmedi ve aday isimlerini Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği’ne teslim etti. Böylece bu adaylar resmiyet kazandı. Ancak Sadr’ın seçim kampanyasını yürüten isimler Sadr’ın yeniden seçimlere girme kararı almasıyla bu duruma itiraz etse de bu itirazlar zararı azaltmanın ötesine geçmedi. En nihayetinde Sadr şu an ulaştığı noktada, Hareketini siyaseten ve seçimlerde örgütlenme bakımından “en fazla sandalye kazanma şansı birbirine eşit olan parti başkanların” yani diğer rakiplerin partileriyle yeniden aynı seviyeye getirmiş oldu.
Irak’ın eski Başbakanı Nuri el-Maliki, geçen ay bir seçim stratejisi olarak yaptığı ‘gösterinin’ aksine önümüzdeki seçimlerde en öne çıkan rakipler arasında yer alıyor. Maliki, 2014’te Irak’taki 3 vilayetin DEAŞ örgütünün eline düşmesiyle ülkede yaşadığı siyasi prestij kaybını aşmak ve Davet Partisi içinde aşırı otoriterliğe, ülkedeki farklı etnik ve mezhep mensuplarını karşı karşıya getiren ve Irak’ı bölgede yalnızlığa mahkum eden politikalarına karşı çıkan dost ve müttefiklerini kaybetmenin zararını telafi etmeye çalışıyor.
Maliki’nin Şii denklemdeki önemini kaybettiği yönündeki değerlendirmeler gerçeklikten uzak görünüyor. Zira Maliki halen sahip olduğu birtakım özelliklerle ön plana çıkmaya devam ediyor. Maliki, merkezi otoriteyi benimseyen Şii kesimleri halen yanında tutarken, kendi döneminde devlet projelerinin artırarak ülkede yaşattığı “ekonomik rahatlığı” tekrar yaratabileceği imajını koruyor. Maliki de bu imaja güveniyor. Nitekim Maliki’nin seçim kampanyasında yer alan bir kaynak, “Devlet memurları ve kamuda işe girmek isteyenler Maliki’yi en uygun seçenek olarak görüyorlar” dedi.
Ancak adayları sınırlı bir coğrafi alan ile kısıtlayan ‘çoklu seçim bölgeleri sistemi’, Maliki’nin yeterli ölçüde rekabet etmesine yardımcı olacak sandalyeleri kazanmasına engel olacaktır. Çünkü 2018 seçimleri ve önceki seçimlerde görüldüğü üzere Kanun Devleti Koalisyonu seçmenleri geniş bir alana yayılmış durumda.
Maliki'nin devraldığı siyasi mirasın karmaşık durumu ve yeni Seçim Yasası’ndaki zorluklar, bir taraftan Kanun Devleti’nin seçimdeki fırsatlarını sınırlandırırken aynı zamanda da rekabet etme fırsatı sunuyor.
Aynı durum Haşdi Şabi ve İran’la bağlantılı silahlı grupların “siyasi komutanı” olarak nitelendirilen Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri için de geçerli. Fetih Koalisyonu Amiri’nin adını başbakan adaylığı için zikretmekte tereddüt etmiyor. Nitekim bunu daha önceki iki seçimde de yapmıştı. Fakat bu konuda Şiiler arasında ortak bir uzlaşı sağlanamamıştı.
Irak’taki siyasi tabloya bakıldığında halihazırda başbakan adayı ilan etmenin bir önemi yok. Ayrıca Şii rakipler bakanlık koltuklarına başbakanlık koltuğundan daha çok önem veriyor. Söz konusu Fetih Koalisyonu olduğunda sahadaki işaretler, koalisyonun çok sayıda sandalye alamayacağını gösteriyor.
Şii partilerden bir kaynak, Şii kesimlerin ve özellikle protestocuların Fetih’e karşı öfkeli olduğunu belirterek, bu kesimlerin 2020’den bu yana Fetih yöneticilerini savaş suçu işlemekle suçladıklarını söylüyor.
Sadr, Maliki ve Amiri’den sonra gelen dördüncü grupta ise siyaset sahnesindeki Şii aktörlerden Ammar el-Hekim ve Haydar el-İbadi geliyor. Bu iki isim ılımlı Şiilerin oylarını almayı bekliyor. Nitekim İbadi başbakanlık yaptığı dönemde ülkenin orta ve güney kesimlerindeki şehirlerin halkına karşı ‘kibar’ davranmıştı. İbadi’nin yönetim anlayışı, Maliki’nin anlayışından farklıydı ve milislerden uzaklaşmayı öngören bir anlayıştı.
Hekim ve İbadi’nin yer aldığı Devlet Güçleri Akımı seçim kampanyası üyelerine göre, grup anketlerde büyük siyasi grupların oylarını bölmemekle birlikte ‘gerçekçi’ bir seçmen kitlesine sahip ve bu kitle de önümüzdeki süreçte artacak.
4 grubun seçim kampanyalarındaki danışmanlar, mevcut verilerin Şii partilerin birbirlerinin oylarını almak için çalıştığını ancak seçimlerden sonra bu rekabet eden partiler arasındaki oy farkının çok fazla olmayacağı noktasında hemfikirler.



Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
TT

Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)

Gazze'deki yetişkinlerin yaşadığı psikolojik baskı oranının son 5 yılda üç kat arttığı tespit edildi.

7 Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından İsrail saldırılarında Gazze'de onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen ay yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail'in saldırıları kesilmedi.

Bu iki yıllık süreçte ailelerini kaybeden, yerinden edilen, sürekli bombardıman altında yaşayan Filistinlilerin psikolojik sıkıntıları üzerine bazı araştırmalar yapıldı.

Ancak İsviçre'nin Basel Üniversitesi'nden Curdin Brugger ve ekibi, Gazze Savaşı'nın psikolojik etkilerini 5 yıllık bir süre zarfında birey bazında inceleyen ilk çalışmayı gerçekleştirdi.

Bulguları hakemli dergi eClinicalMedicine'da 24 Kasım Pazartesi günü yayımlanan çalışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan 40 yaş ve üstü 677 kişiyle 2020, 2023 ve 2025'te anketler yapıldı.

Depresyon, uykusuzluk, sürekli stres ve değersizlik hissi gibi ağır psikolojik sorunlar yaşayan yetişkinlerin oranı, 2020 ve 2023'teki yaklaşık yüzde 20 seviyesinden 2025 başlarında yüzde 67'nin üzerine çıktı.

Bu artışın tüm demografik gruplarda görülmesi, şiddet, yerinden edilme ve altyapı yıkımıyla bağlantılı yaygın ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da katılımcıların yüzde 99'unun 2025'e kadar en az bir kez yerinden edildiğini gösteriyor.

Bilim insanları, sivil ölümleri, güvenli barınak eksikliği ve gıda güvensizliği gibi koşulların eşlik ettiği bu yerinden edilmelerin ruh sağlığındaki hızlı bozulmaya katkıda bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmada, diğer yerlerdeki popülasyonların çatışma ve çatışma sonrası durumuna kıyasla Gazze'deki yetişkinlerin ruh sağlığı açısından dünyanın en kötü örneklerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ekip Gazze Savaşı'nın başlamasından sonra İsrail'de yapılan başka bir araştırmada da ruh sağlığı sorunlarının kötüleştiğinin bulunduğunu söylüyor. Ancak anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundaki artışın, Gazze'yle kıyasla kayda değer derecede düşük kaldığını ifade ediyorlar.

Ayrıca İsrail'de daha çok önceden ruh sağlığı sorunu yaşayanlar, etnik azınlıklar ve kadınların bu sıkıntılardan etkilendiği kaydediliyor.

Araştırmacılar, yeni çalışmaları neden-sonuç ilişkisi kurmasa da gözlemlenen üç katlık artışın, Gazzelilerin Ekim 2023'ten önce "aşırı derecede yüksek bir ruh sağlığı yükü" taşımasından kaynaklandığını belirtiyor.

Makalede şu ifadeleri kullanıyorlar:

Bulgularımız, Gazze'de ve çatışmalardan etkilenen diğer topluluklarda,bugünün ve geleceğin nesilleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sürdürülebilir psikososyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin önemini vurguluyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, eClinicalMedicine


Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
TT

Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Batı Sahra ile ilgili son BM kararının gereklerini yerine getirmek adına, Fas bu hafta Kraliyet Sarayı ve mecliste temsil edilen siyasi parti liderleri arasında resmi olarak bir “üst düzey istişare” süreci başlattı. Amaç, Sahra'da bir özerk yönetim kurma planı için hukuki, mali ve idari yönleri kapsayan ayrıntılı bir ulusal proje oluşturmak.

Bu iç hareketlilik, Fas'ın girişimin uygulanmasını ciddiyet ve sorumlulukla ele aldığını, ulusal mutabakatla hazırlanan ayrıntılı planı uluslararası topluma sunulacak ve gerçeğe dönüştürülecek tek çerçeve olarak gördüğünü, böylece öneri aşamasından uygulama aşamasına geçişi teyit ettiğini gösteriyor.

Batı Sahra krizinin son yarım yüzyılına dönüp bakmayacağız, bunun yerine son beş yılın en önemli ve derin gelişmelerini inceleyerek neler yaşandığını anlamaya çalışacağız.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu. Dönüm noktası, ateşkesi bozan ve eski güvenlik çerçevesini geçersiz kılan Guerguerat kriziyle (Kasım 2020) başladı. Bunu, ABD'nin Batı Sahra üzerindeki Fas egemenliğini tanımasıyla başlayan, Polisario Cephesi'nin uluslararası alanda tanınmasından geri adım atılması ve çok sayıda konsolosluğun açılmasıyla devam eden önemli bir diplomatik dönüşüm izledi. Bu dönüşüm, BM Güvenlik Konseyi'nin özerkliği tek “gerçekçi ve pratik” çözüm olarak benimseyen ve referandum seçeneğini fiilen ortadan kaldıran bir kararı onaylaması ile doruğa ulaştı.

Bu noktada Fas, özerklik için ayrıntılı bir uygulama planı hazırlamak üzere Kraliyet Sarayı ve siyasi partiler arasında resmi istişareler başlatarak derhal uygulama aşamasına geçti. İç mutabakatı bir sonraki aşamada müzakerelerin tek dayanağı haline getirme amacıyla, buna, güney bölgelerinde hızlandırılmış bir kalkınma eşlik etti.

Tarihsel olarak Batı Sahra sorunu, siyasi partilerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının büyük ölçüde sınırlı ve sembolik olduğu, gizlilikle örtülü dar bir siyasi alanla sınırlı kaldı.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu

Çatışmanın ilk aşamalarında, merhum Kral İkinci Hasan döneminde, tarihi siyasi figürlerin önemli etkisini vurgulayan istisnalar yaşanmıştı. Önemli şahsiyetlerden, o dönemdeki tarihi ve örgütsel ağırlıklarını öne çıkaracak biçimde temsilciler ve gayriresmi danışmanlar olarak faydalanıldı. Bunlar arasında örneğin: “Şura ve İstiklal” partisinin kurucusu Muhammed Belhasan el-Vezzani, “İstiklal” partisinin lideri Allal el-Fasi, Doğu Bloku ülkelerini gezerek destek sağlamakla görevlendirilen komünist Ali Yata sayılabilir. Sosyalist Abdurrahim Buabid ve İstiklal partisi üyesi Muhammed Busta da önemli aşamalarda görevler üstlendiler.

cdfgthy
Cezayir'in Tinduf şehrinin 170 kilometre güneydoğusunda Batı Sahralıların yaşadığı Dakhla mülteci kampı, 8 Temmuz 2016 (AFP)

10 Kasım 2025 Pazartesi günü Kraliyet Sarayı, Kral'ın danışmanlarını ve mecliste temsil edilen parti liderlerini bir araya getiren üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının gündemi, BM tarafının talep ettiği gibi, partileri ayrıntılı Fas özerklik planı taslağına yönelik önerilerini hazırlamaya teşvik etmekti. Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu teyit ediyor.

Bu dönüşüm, hem parlamenter hem de sivil alanda paralel diplomasinin yükselişiyle aynı zamana denk geliyor ve bu diplomasi, resmi diplomasiyi aşan etkili bir stratejik araç haline geldi. İletişim ağlarının gelişimi, sivil toplum elitlerinin ve parlamenterlerin Fas’ın bakış açısını esnek bir şekilde aktarmalarına, yabancı kamuoyuna ve uluslararası kurumlara ulaşmasına olanak tanıdı. Bu yumuşak güç, etkili kişileri “sahadaki gerçekliğe” ikna ederek tanımaların dondurulması ve konsoloslukların açılmasının önünün açılmasında önemli ölçüde katkıda bulundu.

Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin zorunlu hale geldiğini teyit ediyor

İçeriye gelince, öneriyi etkinleştirmek ve ulusal mutabakat sağlamak için özerkliğin (yasal, mali ve idari) ayrıntılarının hazırlanmasına siyasi partilerin, meclisin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesi meşruiyetini sağlamak için elzemdir. Ayrıca, güney bölgelerindeki büyük kalkınma projelerini hızlandırarak, entegrasyonu güçlendirerek ve özerkliği bölge sakinleri için cazip bir seçenek haline getirerek kalkınmanın desteklenmesi hedefleniyor. İçeride hazırlanan detaylı uygulama planı, gelecekteki tartışmalar için tek dayanak noktası olacak.

Dışarıda ise, öneriye uluslararası destek sağlayarak, yeni resmi tanımalara dönüştürerek ve Laayoune ve Dakhla'da daha fazla konsolosluk açılmasını sağlayarak sahadaki gerçekliği sağlamlaştırmak hayati önem taşıyor. “Yuvarlak masa” formatından, tek çerçeve olarak özerkliğe dayalı doğrudan müzakerelere geçilmesi de talep edilmeli.

Son BM kararı Faslı diplomatları memnun etse de, herkes bu kararın yerleşik pozisyonları ve koşulları bir gecede değiştirebilecek “sihirli bir değnek” olmadığını anlıyor. Kararın alınması ile sahada uygulanması arasında korku ve zorluklarla dolu bir mayın tarlası var.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bölge, BM kararına uymama gücü olmasa da, uygulanmasını yıllarca geciktirebilecek manevralar ve engeller olmasını bekliyor. Polisario Cephesi'nin giderek tırmanan ve kararı açıkça reddeden tutumları bunu gösteriyor. Çekişmenin bir sonraki aşamada bir “yorum savaşı"na dönüşmesi ve BM kararının her tarafın kendi pozisyonuna uygun şekilde yorumlamaya çalıştığı bir manevra alanı haline gelmesi bekleniyor.

Polisario Cephesine gelince, Tinduf kamplarındaki insani ve lojistik faktörler ve uluslararası fonların zayıflığı, onu bir miktar esnekliğe itebilir. Ancak Fas’ın önerdiği haliyle salt bir özerklikten daha geniş bir sonuç elde etmeyi de hedefleyebilir.

Tahminler, referandumdan kaçınarak ve salt iç özerklikten “daha büyük” görünen bir çözüme ulaşma çabasıyla, deklare edilen oluşumun prestijinin bir kısmını koruyan “konfederal” bir formülün görüşülebileceğini işaret ediyor.

y6
Batı Sahra'nın Guerguerat bölgesinde bir Fas ordusu aracı, enkaz halindeki araçların yanından geçiyor, 24 Kasım 2020 (AFP)

Fas'ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, bir televizyon programında, bu paralel diplomasinin, resmi diplomasinin yanı sıra, kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu belirtti. BM'nin 2797 sayılı Kararı'nın “tarihi bir zafer” ve “Kraliyet diplomasisinin taçlandırılması” olduğunu vurgulayan Hilal, yeni kararın “önceki kararlardan tamamen koparak siyasi gerçekçiliğe dayalı yeni bir aşama başlattığı” için “kritik bir an” olduğunu vurguladı.

Faslı diplomat, Fas'ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi. Dünya çapında 64 ayrılıkçı çatışmadan 60'ının referanduma başvurulmadan çözülmesini de buna kanıt olarak gösterdi.

Faslı diplomat, Fas’ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi

Paralel bir gelişme ve Avrupa'nın tutumunda da bir dönüşümün yaşandığının göstergesi olarak, Avrupa Komisyonu, Fas ile balıkçılık anlaşmasının yenilenmesi için yeni müzakerelerin başlatılmasını onayladığını duyurdu. Bu dönüşüm artık teknik bir mesele değil, Avrupa'nın Fas ile stratejik ortaklığın önemi ve ilişkiye baskı ve pazarlıklardan uzak, karşılıklı çıkarlar temelinde yaklaşma gerekliliği konusunda yenilenen farkındalığını yansıtan son derece önemli bir siyasi gösterge. Avrupa Birliği (AB), anlaşmanın yenilenmesinin bölgesel istikrar, deniz güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçle mücadele için bir temel taş olduğunu biliyor.

Güvenlik Konseyi kararından Avrupa’dan gelen sinyallere kadar son gelişmeler, Batı Sahra sorununun kesin olarak çözülmesinin zamanının geldiğini teyit ediyor. Yarım asırdır bölgesel ve uluslararası ilgiyi üzerine çeken çatışmanın, artık daha fazla gecikmeye ve manevraya tahammülü kalmadı.

Antropoloji uzmanı Dr. Abdussamed Muhyiddin, el-Mecelle'ye verdiği demeçte, “Tüm taraflar, bu çatışmanın devam etmesinin ve BM kararının uygulamadan ziyade yorum meselesine dönüştürülmesinin, bölge halklarının refahı ve çıkarları pahasına kalkınma fırsatlarının heba edilmesinin bir devamı olduğunun farkına varmalıdır. Ekonomik ve sosyal entegrasyona kaynak aktarılarak geri kazanılabilecek değerli zaman kaybedildi” dedi.

Bu bağlamda, Arap Mağrip Birliği'nin yeniden canlandırılması ertelenemeyecek tarihi bir zorunluluk haline geliyor. Batı Sahra sorununun, tek geçerli dayanak haline gelen özerklik çerçevesinde çözülmesi, kardeş ülkeler arasındaki sınırların yeniden açılmasının ve ortak bölgesel kalkınma çarkının dönmesinin anahtarıdır. Bir sonraki aşama, ortak inşa ve irade çatışmasından çıkarların iş birliğine geçiş olmalıdır. Böylece Fas, Cezayir ve komşuları kaybedilen zamanı telafi edebilir ve halklarını refaha kavuşturmak için çalışmaya başlayabilirler.


İdlib’de mühimmat deposu patladı: Yaralılar var -VİDEO

Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare
Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare
TT

İdlib’de mühimmat deposu patladı: Yaralılar var -VİDEO

Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare
Patlamaya ait dolaşıma giren videodan bir kare

İdlib’in Kefertaharim kasabasında bugün büyük bir patlama meydana geldi. Yerel kaynaklara göre patlama, bir mühimmat deposunda gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın Suriye televizyonundan aktardığı bilgilere göre patlama sonucu yaralanmalar meydan geldi.

Olayın etkisiyle çevredeki zeytin ağaçları  zarar gördü. Yetkililer ve sağlık ekipleri, bölgede güvenlik ve yardım çalışmalarını sürdürüyor.