11 Eylül'ün ardından geçen 20 yıl: Başlangıç noktasına dönüş

New York'taki İkiz Kuleler, 11 Eylül 2001 sabahı saldırının hedefi oldu (AFP)
New York'taki İkiz Kuleler, 11 Eylül 2001 sabahı saldırının hedefi oldu (AFP)
TT

11 Eylül'ün ardından geçen 20 yıl: Başlangıç noktasına dönüş

New York'taki İkiz Kuleler, 11 Eylül 2001 sabahı saldırının hedefi oldu (AFP)
New York'taki İkiz Kuleler, 11 Eylül 2001 sabahı saldırının hedefi oldu (AFP)

Bugün 2001’de gerçekleşen 11 Eylül Saldırıları’nın 20’inci yıl dönümü. Dünya, El Kaide'nin ABD'ye düzenlediği saldırılardan bu yana çok değişti. ABD, 20 yıl önce "El Kaide'nin saldırısına" karşı başlattığı "terörizme karşı savaşta" yadsınamaz sonuçlar elde etti. ABD, topraklarında yeni bir 11 Eylül'ün yaşanmasını önlemeyi başardı. El Kaide"nin başını ve üst düzey liderlerini ortadan kaldırdı. Ancak bugün karşılaşılan manzara, işlerin 20 yıl öncesine, başlangıç ​​noktasına döndüğünü gösteriyor.
ABD başarısızlığını kabul ederek Afganistan'dan çekildi. Taliban yeniden iktidara geldi. Peki, gerçekten de 20 yıl öncesine mi dönüldü?
11 Eylül Saldırıları gerçekten dünyayı değiştiren bir olaydı. Dünya artık eski dünya değildi. O günün sabahında gökten uçak yağmuru yağdı. Kaçırılan uçaklar intihar araçlarına dönüştürüldü ve New York'taki Dünya Ticaret Merkezi kulelerine ile Washington yakınlarındaki Pentagon'a saldırı düzenlendi. Bir diğer uçak ise Beyaz Saray’a ulaşamadan Pensilvanya’da düştü.

Pentagon karargahı da 11 Eylül'de saldırıya uğradı (EA)
Bu, Japonların 1941 yılında Pearl Harbor'a düzenlediğinden bu yana ABD topraklarına yönelik en kötü saldırıda yaklaşık 3 bin kişi öldü. Tıpkı Japon saldırısının Amerikalıların İkinci Dünya Savaşı’na girmesine sebep olduğu gibi 11 Eylül Saldırıları da Washington yönetiminin “teröre karşı küresel savaş” başlatmasına yol açtı. O sırada Taliban, 11 Eylül Saldırıları’na karışan El Kaide’li misafirlerini iade etmeyi reddetti. Bu nedenle ABD, Afganistan'ı işgal etti ve 2001'in sonunda Taliban yönetimini hızla devirdi.
Aslında ABD sadece Taliban yönetiminden kurtulmakla kalmadılar; aynı zamanda başka ülkelerde saldırı düzenlemeyi planlayan ve Afganistan'ı bir eğitim merkezi olarak kullanan birçok grubun kamplarını da ortadan kaldırdı. El Kaide, Nairobi ve Darüsselam'daki ABD büyükelçiliklerine saldırılmasında ve Aden'deki Cole muhribinin bombalanmasında olduğu gibi, önceki eylemleri sırasında kendisine her zaman bir sığınak sağlayan arka üssü Afganistan’ı kaybetti. Örgütün liderlerinin çoğu öldürüldü. Bir kısmı Pakistan'a kaçtı. Kaçanların çoğu Pakistan ve ABD istihbaratı tarafından yakalandı. El Kaide liderlerinin diğer kısmı da Devrim Muhafızları’nın kendilerine ikamet ve koruma sağladığı İran'a geçti. El Kaide lideri Usame bin Ladin de hayatta kalanlar arasındaydı. Afganistan’ın Tora Bora Dağları’ndan Pakistan'a kaçtı. ABD’nin onu Abbottabad şehrinde bulduğu ve Mayıs 2011'de öldürdüğü operasyonu düzenleyene kadar yıllarca saklanarak yaşadı.

İtfaiyeciler ve sağlık görevlileri, Ticaret Merkezi kulelerinin molozları arasında kurbanları arıyor (EPA)
ABD, Bin Ladin'in ortadan kaldırılmasından önce örgütün onlarca üst düzey liderini öldürdü, onlarcasını da tutukladı. ‘Terörizme karşı savaşa’ katılan düzinelerce ülkenin yardımıyla örgütün dünyanın dört bir yanındaki hücrelerini dağıttı. Ancak 2011 yılına gelindiğinde kendilerini terörizme karşı bitmeyen savaşların bataklığına giderek daha fazla saplanmış buldular. Daha da kötüsü öyle görünüyordu ki ABD’liler, bazen kendilerini kendi yaptıkları bataklıkta boğuluyorlardı.
ABD için en tehlikeli durum ise Irak'ta yaşandı. Muzaffer ABD 2003 yılında, Afganistan'daki savaşı henüz yeni başlatmışken Saddam Hüseyin'i devirmek için Irak’ı işgal etti. Bu işgali ile rejiminin kitle imha silahlarına sahip olduğunu ve El Kaide ile bağlantısı bulunduğunu haklı göstermeye çalışsa da iki suçlamanın da yanlış olduğu sonradan ortaya çıktı. İşgalin sonuçlarından biri de Saddam'ın devrilmesi ve onu asmaktan çekinmeyen Irak'ın yeni yöneticisi ABD’ye teslim olmasıydı. Saddam'ın düşüşü, 1980’lerde yaşanan ve sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı sırasında Tahran'da üslenen hizipler aracılığıyla, İran'ın batı komşusu üzerindeki hegemonyasını genişletmesini kolaylaştırdı. Ayrıca Saddam'ın düşüşü, Irak'ın, daha sonra ‘DEAŞ canavarının’ da ortaya çıktığı, El Kaide’ye bağlılıklarını ilan eden aşırılık yanlısı grupların pençesine düşmesine de kapı araladı.

Amerikalılar Brooklyn Köprüsü'nde (AFP)
ABD, Irak’tan çekilmesini Aralık 2011'de tamamladı. Ülke, söz konusu dönemden itibaren kendisine bağlı veya sadık bir dizi hizip ve parti aracılığıyla tamamen İran'ın etkisi altına girdi. Bu geri çekilme, Tunus'tan başlayıp Mısır'a, ardından Libya'yı aşarak Suriye ve Yemen'e ulaşan, Arap dünyasını kasıp kavuran bir devrim dalgasıyla aynı zamanda meydana geldi. Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin düşüşü büyük ölçüde İslamcıların düzenlediği iç halk baskısının bir sonucuyken Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve Albay Muammer Kaddafi rejimlerinin düşüşü ise Barack Obama yönetimi sırasında, ABD'nin doğrudan katılımıyla gerçekleşti. Mübarek'in durumunda ABD baskısı siyasiydi. Zira Obama, Mısır Cumhurbaşkanı’nın istifa etmesi konusunda en hevesli yabancı liderlerden biriydi. Kendisine ‘derhal istifa etmesi gerektiğini’ söyledi. Öyle de oldu. Kaddafi’nin durumunda ise ABD, Fransızlarla ve İngilizlerle iş birliği yaparak Kaddafi’nin ordusunu yok eden ve Ekim 2011’de muhaliflerin onu yakalayıp idam etmesine imkan sağlayan bir hava saldırısına öncülük eden askeri bir müdahalede bulundu.

Saddam'ın Düşüşü: Amerikalılar 2003'te Irak'ı işgal etti ve Saddam Hüseyin'i devirdi (Getty)
Sözde ‘Arap Baharı’ devrimleri, kökleri yıllardır iktidarda olan rejimlerin devrilmesine yol açtı. Ancak bu durumdan kaynaklanan boşluk, ölümün eşiğine gelen El Kaide'ye, Bin Ladin ile birinci ve ikinci kademe üst düzey liderlerinin öldürülmesinden sonra hayat öpücüğü verdi. El Kaide ve diğer silahlı gruplar, saklanmak ve faaliyetlerini sürdürmek için merkezi hükümetlerin yetkisi dışında alanlara ihtiyaç duyduğundan birçok ülke, “baharın” siyasi İslam gruplara imkan sağlamasının avantajını kullanarak aşırılık yanlılarının kendilerini yeniden inşa etmeleri için ideal arena oldu. Bunların başında da siyaset sahnesinin ön saflarında yer alan Müslüman Kardeşler geliyor. Ancak El Kaide"nin dönüşü, bir zamanlar Irak’ta El Kaide liderliğindeki bir ittifakın parçası olan, kendisine Irak ve Şam İslam Devleti (DEAŞ) diyen bir örgüt şeklinde, ‘El Kaide”den bile daha kanlı bir canavarı’ beraberinde getirdi.
DEAŞ ilk olarak İran'a bağlı Şii grupların liderliğindeki Irak'taki yeni yönetimin tarafından dışlandığını hisseden Irak'ın Sünni şehirlerinde ortaya çıktı. DEAŞ, özellikle aşırılık yanlılarının Devlet Başkanı Beşar Esed’e karşı devrim dalgasının devam etmesiyle, rejimin benzeri görülmemiş bir baskıyla karşı karşıya kaldığı milyonlarca barışçıl protestoyla Suriye'ye gelen “bahardan” da yararlandı.

Ortadoğu'da olayların başladığı Muhammed Buazizi Meydanı (AFP)
2014 yılına gelindiğinde Irak ve Suriye'nin büyük bir kısmı, lideri Ebu Bekir el-Bağdadi'yi Levant'tan Mezopotamya'ya uzanan sözde bir ‘devlet’ üzerinde ‘halife’ ilan eden DEAŞ’ın eline geçmişti.
‘DEAŞ’ın halifesinin’ ve örgütün gerçekleştirdiği katliamlar, çekilmesinden birkaç yıl sonra kendisini Irak'a dönmek zorunda bulan ABD liderliğinde, DEAŞ’a karşı uluslararası bir koalisyon kurulmasına yol açtı. Koalisyon, Iraklıların DEAŞ’ı Irak’ın büyük şehirlerinden çıkarmalarına, aynı zamanda Suriyeli silahlı grupların (özellikle Kürtlerin) DEAŞ’ı Suriye'deki ana kalelerinden kovmasına yardımcı oldu.

Amerikalılar 2011'de El Kaide lideri Usame bin Ladin'i öldürdüğü yer (Reuters)
2019'a gelindiğinde DEAŞ, çöllerdeki ve ıssız dağlardaki birkaç nokta dışında Suriye ve Irak'ta ortadan kayboldu. ABD yıl bitmeden, Bağdadi’nin Suriye'nin İdlib kentindeki sığınağına düzenlediği operasyonla DEAŞ liderini öldürdü. ‘DEAŞ halifesinin’ ortadan kaldırılması örgüte sembolik de olsa bir darbe vurdu. Ancak tehlikesini sona erdirmedi. Zira DEAŞ'ın kolları ve yalnız kurtları tüm dünyaya yayılmış ve uzun yıllar El Kaide’nin oluşturduğu korkudan daha büyük bir güvenlik endişesi haline gelmişti.

Suriye rejimi düşmedi ama savaş Suriye şehirlerini harabeye çevirdi (AFP)
Suriye, DEAŞ'ın 2019'da ortadan kaldırılmadan önce savaştığı son noktaydı. Aslında söz konusu tarihe kadar Suriye, 2015'ten itibaren Rusya'nın desteğini arkasında bulan Esed rejiminin saldırılarıyla harap bir ülke haline gelmişti. Ayrıca Esed rejiminin kendisi de o kadar zayıflamıştı ki birçok aland kontrolü büyük ölçüde İran ve Tahran’le bağlantılı milislere veya kendisine iç ve dış koruma sağlayan Rus desteğine bağlıydı. Esad rejiminin zayıflığına rağmen günümüzde artık rehabilitasyon süreci başlamış görünüyor. Çünkü birçok kimse zayıf da olsa bir rejimin bulunmasının, çok daha kötü manzaralara sebebiyet verecek yokluğundan daha iyi olduğunu düşünüyor.

Ağustos 2021... Taliban savaşçıları 20 yıl sonra Kabil'e geri döndü (AFP)
ABD’nin son yirmi yılda terörizme karşı savaş bataklığına saplanmış olması, uzun yıllardır kendisine rakip olan ülkeler için kendilerini öne çıkarmak ve hafife alınmaması gereken bir rakip olduğunu göstermek için bir fırsat doğurmuş gibi görünüyor. Elbette bu konuda Rusya öne çıkıyor. Rusya, uzun süredir, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ve eski Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in iktidarı yıllarında giderek azalan uluslararası siyasetteki etkisini tekrar canlandırmak için kendi istihbarat servislerinden gelen Vladimir Putin tarafından yönetiliyor. Bugün Ruslar, Ukrayna, Suriye ve Kırım'da olduğu gibi doğrudan askeri müdahaleyle veya birçok Afrika ülkesinde yaptığı üzere Rus güvenlik şirketleri aracılığıyla dolaylı olarak müdahalede bulunuyor. Dünyanın birçok yerinde kendisini Amerikalılara rakip olarak empoze ediyor. Ancak Rus ekonomisi, Kremlin'in ve yeni ‘çarı’nın hırslarını engelleyen büyük bir zayıflık olmaya devam ediyor.
Diğer yandan ‘Çin ejderhası’, ABD’nin dünya çapında bitmeyen savaşların bataklıklarına saplandığı yıllarda daha görünür bir biçimde ortaya çıktı. Çinliler, ülkelerini bir tür ‘dünya fabrikasına’ dönüştürerek geçmiş yıllarda eşi görülmemiş başarılar elde etti. Böylece ekonomileri bugün ABD’nin en büyük rakibi olacak noktaya geldi. Çinliler bu başarıyı büyük ölçüde yumuşak güç (yoksul ülkelere krediler ve yardımlar) kullanarak elde ederken ABD’liler ise ekonomilerini tüketen askeri savaşlarla meşguldü.

Afganistan'dan bir görüntü (AFP)
ABD, Afganistan'dan çekilmeye karar verdiğinde özellikle Çinli rakipleriyle yüzleştikleri bugün bir sır değil. ‘Medeniyetler mezarlığı’ olan Afganistan’dan çıkmalarının, kendilerine Çin ejderhası daha fazla büyümeden ve durdurulması zor hale gelmeden pençelerini koparmaya fırsat vereceğini umuyorlar. ABD’nin Kabil’den ‘aşağılanmış’ bir şekilde çıkması, başlangıçta ülkeye girmesine yol açan terörist grupların Afganistan üzerindeki emellerini gerçekleştirmeleri için de harekete geçmelerine yol atı. Birçok terör örgütü, tıpkı 11 Eylül 2001’den önce olduğu gibi Afganistan’a dönerek Taliban rejimi altında yaşamak istiyor. Afganistan’ın yeni yöneticisi Taliban ise bugün misafirlerinin 20 yıl önce yaptıklarını tekrarlamasına izin vermeyeceğini söylüyor.



Trump'tan Epstein talimatı: "Bütün isimleri açıklayın"

Başkan Donald Trump, Jeffrey Epstein'le bağlantılı Demokratların isimlerini açıklaması için ABD Adalet Bakanlığı'na çağrı yaptı (AP)
Başkan Donald Trump, Jeffrey Epstein'le bağlantılı Demokratların isimlerini açıklaması için ABD Adalet Bakanlığı'na çağrı yaptı (AP)
TT

Trump'tan Epstein talimatı: "Bütün isimleri açıklayın"

Başkan Donald Trump, Jeffrey Epstein'le bağlantılı Demokratların isimlerini açıklaması için ABD Adalet Bakanlığı'na çağrı yaptı (AP)
Başkan Donald Trump, Jeffrey Epstein'le bağlantılı Demokratların isimlerini açıklaması için ABD Adalet Bakanlığı'na çağrı yaptı (AP)

Katie Hawkinson ABD Muhabiri 

ABD Başkanı Donald Trump, ABD Adalet Bakanlığı'na Jeffrey Epstein'le bağlantılı tüm Demokratların isimlerini açıklaması çağrısında bulunarak Epstein dosyaları denen belgelerle ilgili tartışmayı "cadı avı" ve "Demokratların başlattığı bir sahtekarlık" olarak nitelendirdi.

Trump cuma günü Truth Social'da "Şimdi Epstein'le ilgili 1 milyon sayfa daha bulundu. Adalet Bakanlığı tüm zamanını Demokratların başlattığı bu sahtekarlığa harcamaya zorlanıyor" diye yazdı.

ABD Başkanı şöyle ekledi:

Ne zaman 'ARTIK YETER' deyip Seçim Hilesi vb. konularla ilgilenecekler? Epstein'le çalışanlar Cumhuriyetçiler değil, Demokratlar. Hepsinin ismini açıklayın, onları utandırın ve ülkemize yardım etmeye geri dönün! Radikal Sol, TRUMP ve CUMHURİYETÇİLERİN BAŞARISININ konuşulmasını istemiyor, sadece uzun zaman önce ölen Jeffrey Epstein'den bahsedilsin istiyor. Bu da başka bir cadı avı.

Bu sözler, Trump'ın Noel Günü'ndeki paylaşımında, hayatını kaybeden seks suçlusu hakkındaki soruşturmayla ilgili ağzına geleni söylemesinden sonra geldi. Trump, Epstein'le ilişkisini "moda olmadan çok önce" kestiğini iddia etmişti. Trump, Epstein dosyaları etrafında dönen tartışmayı "Radikal Solun Cadı Avı" diye nitelendirmişti.

Perşembe günü Truth Social'da "Jeffrey Epstein'i seven birçok Ahlaksız dahil herkese Mutlu Noeller... Ancak işler fena KIZIŞINCA onu 'köpek gibi terk ediyorlar', yanlış bir iddiada bulunarak onunla hiçbir ilgileri olmadığını, onu tanımadıklarını, iğrenç bir insan olduğunu söylüyorlar ve sonra da elbette, Epstein'i terk eden tek kişiyi, bunu moda olmadan çok önce yapan Başkan Donald J. Trump'ı suçluyorlar" diye yazmıştı.

Bir zamanlar Epstein'le arkadaş olan Trump, 2002'de New York Magazine'e verdiği röportajda onu "harika bir adam" diye nitelendirmişti. Ancak Trump, finansçının reşit olmayan kişileri fuhuşa teşvik etmekten suçlu bulunduğu 2008'den önce arkadaşlıklarının sona erdiğini söylüyor. Beyaz Saray da Trump'ın, Epstein'i "sapıklık" yaptığı gerekçesiyle Mar-a-Lago kulübünden attığını ifade ediyor.

Trump yönetimi, Kongre tarafından belirlenen son tarih olan 19 Aralık'ta Epstein dosyalarının bir kısmını kamuoyuna açıkladı.
 

Görsel kaldırıldı.Epstein soruşturmalarıyla ilgili dosyaların bazılarını yayımlayan ABD Adalet Bakanlığı, yüzlerce sayfalık belgeyi büyük ölçüde sansürledi (AP)

Yönetim, geçen hafta belgelerin bir kısmını yayımladıkları için hızlı bir tepkiyle karşılaşırken, durumu eleştirenler birçok belgenin büyük ölçüde sansürlendiğine dikkat çekiyor.

Demokrat Partili Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, sansürlenmiş sayfaları ve 1990'larda Trump ve Epstein'in konuştuğunu gösteren görüntüleri içeren bir videoyu X'te paylaşarak başkanla dalga geçmişti.

Newsom videoyu "2025: SANSÜRLÜ" sözleriyle paylaşmıştı.

Adalet Bakanlığı yetkilileri daha sonra Epstein davasıyla bağlantılı olma "potansiyeli taşıyan" 1 milyondan fazla belge daha keşfettiklerini ve bunların yayımlanmasının "birkaç hafta daha" sürebileceğini itiraf etmişti.

Adalet Bakanlığı çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Avukatlarımız gece gündüz çalışarak kurbanları korumak için yasal olarak uygulanması gereken sansürleri ele alıp uyguluyor ve belgeleri en kısa sürede yayımlayacağız" ifadelerini kullanmıştı.

Temsilciler Meclisi Gözetim Komitesi'ndeki Demokratlar da Epstein'den miras kalan ve kamuoyunun bilmediği bir dizi fotoğrafı 12 Aralık'ta yayımlamıştı. Bunlarda Trump ve eski ABD Başkanı Bill Clinton gibi güçlü isimler görülüyor.

Trump ve Clinton'a, Epstein'le ilgili herhangi bir resmi suçlama yöneltilmedi.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news


Çin, Tayvan ile yapılan silah anlaşması nedeniyle 20 ABD şirketine yaptırım uyguladı

ABD-Tayvan ortaklığıyla üretilen düşük maliyetli Barracuda 500 seyir füzesi, Taipei'deki bir hava ve savunma fuarında sergilendi (AP)
ABD-Tayvan ortaklığıyla üretilen düşük maliyetli Barracuda 500 seyir füzesi, Taipei'deki bir hava ve savunma fuarında sergilendi (AP)
TT

Çin, Tayvan ile yapılan silah anlaşması nedeniyle 20 ABD şirketine yaptırım uyguladı

ABD-Tayvan ortaklığıyla üretilen düşük maliyetli Barracuda 500 seyir füzesi, Taipei'deki bir hava ve savunma fuarında sergilendi (AP)
ABD-Tayvan ortaklığıyla üretilen düşük maliyetli Barracuda 500 seyir füzesi, Taipei'deki bir hava ve savunma fuarında sergilendi (AP)

Çin, Washington'un Pekin'in hak iddia ettiği Tayvan adasına yaptığı son silah satışına karşılık olarak, Boeing'in bir yan kuruluşu da dahil olmak üzere 20 ABD savunma şirketine yeni yaptırımlar uyguladığını duyurdu.

Çin, demokratik adayı kendi topraklarının bir parçası olarak görse ve onu kendi kontrolü altına almak için güç kullanmakla tehdit etse de Amerika Birleşik Devletleri uzun zamandır Tayvan'ın en büyük silah tedarikçisi konumunda.

Taipei bu ay, Washington'un ada ile yapılan en büyük silah anlaşmalarından biri olan 11 milyar dolarlık silah satışını onayladığını duyurdu.

Çin anlaşmayı eleştirdi ve dün Boeing'in St. Louis'deki silah fabrikasına, havacılık devi Northrop Grumman'a ve diğer şirketlere karşı yeni yaptırımlar açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre bu şirketlerin Çin'de neredeyse hiç ticari faaliyeti yok ve bazılarının zaten Pekin tarafından yaptırıma tabi tutulduğu belirtiliyor.

Çinli kuruluşların bu şirketlerle iş yapması yasaklanacak ve ülkedeki varlıkları dondurulacak. Çin Dışişleri Bakanlığı, silah satışlarının "Çin'in birlik ilkesini ihlal ettiğini ve Çin'in egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ciddi şekilde zedelediğini" belirtti. Çin ayrıca, Hong Kong ve Makao dahil olmak üzere on üst düzey sektör yöneticisine yaptırım uygulayarak ülkeye girişlerini yasakladı.


Trump, Somaliland'ın bağımsızlığını tanıma konusunda İsrail'in yolunu izlemeyeceğini vurguladı

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
TT

Trump, Somaliland'ın bağımsızlığını tanıma konusunda İsrail'in yolunu izlemeyeceğini vurguladı

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in Somali'den ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Somaliland'ı resmen tanımasının ardından, Somaliland'ın bağımsızlığını tanımayı reddettiğini açıkladı.

Trump, New York Post'a dün verdiği röportajda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun izinden gidip Somaliland'ı tanıyıp tanımayacağı sorusuna "hayır" yanıtını vererek, "Somaliland'ın ne olduğunu gerçekten bilen var mı?" diye sordu.