"ABD'nin Taliban'dan bir talebi de Afganistan hükümetinde Hakkani'ye görev verilmemesiydi"

Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe
Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe
TT

"ABD'nin Taliban'dan bir talebi de Afganistan hükümetinde Hakkani'ye görev verilmemesiydi"

Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe
Abdullah Altay, Taliban ile ABD arasındaki barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılıp verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyen sivil toplum heyetinin tek Türk üyesi / Fotoğraf: Independent Türkçe

Doha'daki müzakerelere gözlemci sıfatıyla katılan Abdullah Altay, siyasi süreç içinde yaşananları ve tıkanıklıkları Independent Türkçe'den Cihat Arpacık'a anlattı…

Doha'daki barış sürecinde sivil toplum örgütlerinin rolü neydi?
Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı ve İHH'nın da dahil olduğu bazı sivil toplum kuruluşları, Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleştirilen barış görüşmelerine gözlemci olarak katıldı. Masadaki görüşmelerin tamamına sivil toplum örgütleri katılmadı ama genel olarak ne konuşulursa konuşulsun bizler ana sürece destek verdik. Türkiye'den tek STK bizdik ama Türkiye'yi temsil etmiyorduk. Bağımsız bir kuruluş olarak masada yer aldık. Mesela ABD ile Taliban bir meselede anlaşmaya vardı, biz verilen sözlerin tutulup tutulmadığını gözlemci sıfatıyla takip ettik ve bunları raporlaştırdık. Zaten bir STK'nın rolünün bundan daha fazlası olması düşünülemez. Daha fazlası devletlerin görevi. Moro'daki barış sürecindeki pozisyonumuz da aynıydı. 

Görüşmeler sırasında tıkanmalar meydana geldi mi?
Tıkanma çok oldu. Tıkanma nedenleri de muhteliftir. Örneğin ABD'deki iç çekişmeler bunun nedenleri arasında. Özellikle ABD seçimleri sırasında bunu çok yaşadık. Trump'ın NATO'ya olan tavrı çok etkiledi. Anlaşmada "NATO'nun Afganistan'dan çekileceği" yazıyordu. Trump, 'NATO'yu silin yerine US Army' yazın diye diretti. Trump gittikten sonra ABD ordusu çekildi ama NATO çekilmedi. Masaya geldiğimizde 'Biz, ABD ordusunun çekileceğini yazdık, NATO yazmadık' dediler. Yeni bir tarih tespit edildi o da 11 Eylül'dü. Bu tarihte de sorun çıktı. 16 Ağustos'ta oldu.

Masada verilip tutulmayan sözler...
Taliban'ın ya da ABD'nin verdiği bazı sözlerin tutulmadığı söylendi. Bu bir kriz sebebi oldu mu?
Bazen ABD bazen de Taliban verdiği sözleri tutmadı. Bazen de diğer devletler tutmadı. Ama bunun da sebepleri var. Örneğin ABD, Taliban'ın el Kaide'yle irtibatının kesilmesini istiyordu. Taliban, 'El Kaide, Afganistan topraklarını kullanarak ABD'ye zarar vermeyecek' sözünü veriyordu ama 'ailelerini buradan çıkartıp onları size teslim edemem' diyerek çok net bir tavır ortaya koydu. ABD'liler ise el-Kaide'nin kendilerine teslim edilmesini istiyordu. Masada Taliban'ın en önemli taleplerinden biri, liderlerinin ABD terör listesinden çıkarılmasıydı. 4 defa tarih verdiği halde bunu gerçekleştirmedi. Buna binaen Taliban da bazı maddeleri hayata geçirmedi. ABD bir adım atarsa Taliban da atıyordu. Taliban atarsa ABD atıyordu. Müzakere denilen şey zaten bu şekilde oluyor.

Doha'daki müzakerelere katılan Taliban heyeti / Fotoğraf: Reuters
"Taliban, Bagram için ABD'yle anlaşmıştı ama ABD çekilince anlaşma düştü"
Bagram Üssü'ne girilmeyeceğine dair bi mutabakat olduğu ama Taliban'ın buna uymadığı iddia ediliyor

Bagram Askeri Üssü'nü ABD'liler bıraktı. Bırakırken de Afganistan hükümetine haber vermeden bıraktılar. Sabah kalktığımızda ABD'lilerin çekileceğinden haberimiz yoktu. Bu yanlış bir adımdı. Taliban'ın komutanlarının ABD'liler tarafından serbest bırakılması gerekiyordu. Böyle bir karar alınmıştı. ABD, Bagram'ı bırakıp çıktı. 5 saat içinde Afganistan hükümeti kendi ordusunu gönderip Bagram'ı korumaya çalıştı. Otomatik olarak anlaşmadaki Bagram maddesi zaten iptal olmuştu. ABD'liler böylece kendi sorumluluğunu da ortadan kaldırmış oldu. Taliban ise 'Ben ABD'lilerle anlaştım, Afganistan hükümetiyle değil' diyerek Bagram'a girdi. ABD böylece kaos oluşturmak istedi. 

"Gani, ABD'nin imajını sarsmak istedi"
Eşref Gani kaçtıktan sonra taraflardaki hava neydi?

ABD aslında bir anda çekilmeyecekti. 31 Ağustos'ta çekilmeye başlayacaktı. Tahliyeler ise bir takvime uyularak gerçekleştirilecekti. Bir anda Eşref Gani ABD'lilerden ve Doha'dan habersiz çekilme kararı aldı. Gani, 'Ben hükümeti seçimle aldım, seçimle veririm' diyordu. Hep zamana oynuyordu. Ama en sonunda ABD'lileri de cezalandırmak istedi. Kabil'deki görüntüleri vermek için elinden geleni yaptı. Kaçarken herkese 'kaçın' demek istedi. Taliban, Kabil'in etrafında bekliyordu. Taliban içindeki bazı gruplar dahi girmek istediğinde Doha'nın uyarısıyla geri çekildiler. 31 Ağustos'a kadar Kabil'e girmeyeceklerini söylediler. Doha'daki masadan da Eşref Gani'ye 'kaçma, bu gece bir törenle sarayı teslim et' önerisi gitti. Hamid Karzai de Abdullah Abdullah da zaten bundan sonra Gani'ye 'teslim et' çağrısı yaptı. Gani bunu istemedi ve kaosu tercih etti. ABD'nin imajını sarsmak istedi bunu da başardı. Ama Gani'nin özel kalemi gitmedi. Bir yerlerden ona 'Kal ve sarayı Taliban'a teslim et' talimatı gitmişti. Sarıldılar, tokalaştılar ve saray Taliban'a verildi. Bu silah gücüyle olmadı. Bu Taliban için de önemliydi. Kabil'e girecek güçleri olmasına rağmen girmediler. Eşref Gani kaçtıktan sonra da girmediler. Karzai çağrı yapmıştı. Torunlarıyla birlikte ekrana çıktı, 'Ben kaçmıyorum, Taliban'ı davet ediyorum, kontrolü sağlasınlar aksi taktirde şehirde kötü olaylar yaşanacak, Kabil'i koruyalım burası bizim şehrimizdir' dedi. Bu davet olmasaydı yine girmeyecekti. 

Afganistan'ın önceki Cumhurbaşkanı Eşref Gani, Taliban Kabil'e girmeden ülkeden kaçtı / Fotoğraf: Reuters
Kabil Havalimanı'nda çok kötü görüntülere şahit olduk. O insanlar neyden kaçıyordu?
Kabil'den çıkanların profilleri çok çeşitli. Öncelikle normal, planlı uçuşlar vardı. Taliban'dan korkup kaçanlar vardı. Bunların sayısı da az değil. Afganistan'da bir algı oluştu. NATO ülkeleri ya da ABD'liler ilk girdiğinde bazı Taliban mensuplarının isimlerini ve adreslerini yerel ağları sayesinde elde etti. Bu ağa mensup olanlar da haliyle yeni dönemde korkmaya başladı. Taliban bu konuda bazı yanlışlar da vardı. Ama vahşi bir şekilde intikam alınmasın diye af ilan etti. En önemlisi gelecek endişesi taşıyanlar vardı. STK'lar oradaki ailelerle temasa geçti. Net bir şekilde 'Siz neden kaçmak istiyorsunuz' diye soruldu. Çoğu gelecek endişesi taşıdıkları için kaçtıklarını söylüyordu. Birçoğu maaş alacak mıyız diye soruyordu. Şu anda tahliye edilmeyenlerin sayısı tahliye edilenlerden daha fazla. Biz masa olarak kendi görevimizi yapıyoruz ve ciddi bir şekilde takip ediyoruz. İHH'nın Afganistan'daki ofisleri günlük raporlama yapıyor. Gazne'de, Kandahar'da, Mezar-ı Şerif'te, Kabil'de çalışmalarımız devam ediyor. Bu konuda insan haklarına karşı atılan bir adımı ya da af ilanına rağmen buna aykırı davranışları bildireceğiz. 

"Afganistan'ın Z kuşağı yeni bir tecrübe yaşamak istiyor"
Taliban nasıl bu kadar kısa sürede ilerledi?

Diğer ülkelerde olduğu gibi orada da bir Z kuşağı var. Son 20 yılda hem ABD'den hem hükümetten hem de savaş baronları tarafından o kadar kötü uygulamalara imza atıldı ki bu Z kuşağı özgürlük peşine düştü. Bu, Taliban'ın hızlı ilerlemesinin de bir nedeni aslında. Uluslararası yardımlara hep savaş baronları el koyuyordu. İnşa ettikleri sarayları gördük. Z kuşağı da yeni bir tecrübe yaşamak istiyor. Taliban bunu nasıl yönetecek, nasıl idare edecek, herkes takip etmeli. Taliban'ı değil Afganistan halkını konuşmamız gerekiyor.

Taliban yönetimi fiilen işbaşına geldi. Hükümeti değerlendirirseniz nasıl bir fotoğraf ortaya koyarsanız?
Öncelikle şunu net bir şekilde ortaya koymamız lazım; Afganistan'da bir işgal vardı. Bu karşı ise bir mukavemet oluştu. Bunun adına ister direniş ister cihat denilsin. Bu mukavemeti Taliban da yapabilir eski mücahitler de yapabilir solcular da yapabilir. Bu bir haktır. Kendi ülkemizde bir işgal görmek istemiyorsak başkaları da kendi ülkelerinin işgal altında olmasını istemez. Taliban, yeni bir geçici hükümet tayin etti. “Taliban hükümetini tanıyacak mıyız” diye soruluyor ama bu soru yanlış. Hiçbir ülkenin böyle bir gündemi yok. İrtibat kurma meselesi var. Devletler şu an bu aşamada. Türkiye de dahil devletlerin önemli kısmı acele etmeyeceklerini açıkladı. Geçici hükümetle çalışılacak mı çalışılmayacak mı? Önemli soru bu. Geçici hükümetin içinde 7 bakan Peştun değil. Sağlık Bakanını hiç değiştirmedi. Eski Sağlık Bakanı görevde. Gerçekten işini iyi yapan bir bakan. Taliban'ın içinde Şiiler var. Taliban'ın bir yüksek istişare heyeti var, istişare heyetinin altında Emir el müminin var, onun altında bir yönetim var, yönetimlerin altında da yerel yönetimler var. Bu yerel yönetimlerde herkes var. Şiiler de bu yerel yönetimlere dahil.

Taliban içindeki Şiiler Taliban ideolojisini benimsediği için bu yapının içinde değil sanırım
Taliban pragmatik bir örgüt. Karşımızda 20 yıl önceki Taliban yok. Dini bir Taliban da yok. Doha'da gördüğüm Taliban daha pragmatik Afgan kimliğini önceleyen bir Taliban. Peştun deniliyor ama Peştun zaten Afgan demek. İktidarda Peştunların daha fazla olması kadar normal bir şey yok. 'Türkiye'de neden Türkler iktidar' demek kadar absürt. Taliban önce kendi halkıyla barışmak istiyor. Tatmin mesajları veriyor. Ne Hazaralar Henefi Maturidi olacak ne de Hanefi Maturidi olan Peştunlar Şii olacak. Herkes kendi şehrinde, kendi topraklarında istediği gibi ibadet edebileceği kendi dini ritüellerini uygulayabilir mesajı veriliyor. Sıkı şekilde takip etmek lazım ama yeni Taliban'ın vermeye çalıştığı mesaj bu.

Taliban yetkililerinin, Muharrem etkinlikleri dolayısıyla ülkedeki Şiileri ziyaret ederken çekilmiş bir fotoğraf / Fotoğraf: Twitter (@RahimiZahra313)
"ABD, Hakkani'ye görev verilmemesini istedi"
Masada ABD'nin Hakkani'ye hükümette görev verilmemesine yönelik bir talebi oldu mu?

Serac Hakkani bakan olmasın, Sağlık Bakanı da görevinde devam etsin diye bir talep geldi.  

Ama yerine getirilmedi?
Taliban bu talebi aldı, birini yerine getirdi diğerini yerine getirmedi. Sağlık Bakanı devam etti ama Serac Hakkani de İçişleri Bakanı yapıldı. Burada Taliban'ın vermek istediği bir mesaj vardı. İnanılmaz bir baskı vardı Taliban'a yönelik. Tüm devletler bu süreçte yer almak istedi.

ABD'nin 'arananlar listesinde' yer alan Hakkani, Afganistan İçişleri Bakanı olarak görevlendirildi
"İran, Afganistan'da Irak'takine benzer bir pozisyon aldı"
Diğer devletler açısından Çin'in bir baskınlığı hissediliyor mu?

Çin'in öncelediği 2 dosya var. Biri Doğu Türkistan diğeri de İpek Yolu dosyası. Masada da "peace and busines" (barış ve ticaret) diyordu. Çin için Afganistan'ın istikrarlı olması önemli. Ama sadece Çin için değil mesela Özbekistan için de benzer meseleler için önemli. 

İran'ın tavrı nasıl şekillendi?
İran'ın içinde de Hazaralar ve Sünniler var. Tahran yönetimi Afganistan'da tıpkı Irak'taki gibi Haşdi Şabi kurdu. Suriye'de Fatımiyyun Tugayı saflarında savaşan Hazara milislerinin önemli bir kısmını Afganistan'a çekti. Afganistan eski hükümetiyle de bir pazarlık yaptı. 'Eğer İran'ı yanınızda görmek istiyorsanız Fatımiyyun Tugayı'nı Afganistan ordusunun içine alın' dedi. Bu Taliban tarafından reddedilen bir teklif.  Taliban İran'la toplantı yapmadan önce Afganistan Haşdi Şabi'sine operasyon yaptı, depolarını bastı, 130 kişiyi esir aldı ve toplantıya öyle gitti. Afgan Şiilerine özgürlük verip önemli günlerinde onları ziyaret eden Taliban İran müdahalelerine de karşı bir duruş sergiliyor. 

"Sürgündeki Taliban yüksek lisans ve doktora eğitimi aldı, müzakere süreci onlar için eğitim işlevi gördü"
20 yıla yakındır savaşan bir yapıdan bahsediyoruz, Taliban'ın eski hatalarını tekrarlamamaya özen gösterdiği de söyleniyor… Peki savaşırken bu siyasi olgunluğu nasıl kazandı? İlginç bir durum değil mi?
Taliban liderleri, özellikle siyasi ofisi yurtdışında kaldı ya da sürgün edildiler. Bir kısmı ise cezaevine atıldı. Yurtdışına gidenler çeşitli alanlarda yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı. Sonuçta hatalarını anlayan bir Taliban ortaya çıktı. Ama bütün Taliban mensupları için aynı şeyi söyleyemeyiz. Çünkü taban içeride kaldı ve bu şekilde düşünmüyor olabilir. Müzakereler kesilse de 9 yıl önce başladı. Bu da Taliban için eğitim gibiydi. Dengeleri daha iyi anlamasını sağladı. 

Türkiye'nin ev sahipliğinde bir barış süreci başlayacağı söylendi, bu neden yapılamadı?
Taliban bunu açıkladı. Kendilerine bir ajanda gelmediğini söylediler. Türkiye, 'ateşkes ilan edin ve burada toplantılar yapalım' diye bir davette bulundu ama Taliban'ın istişaresiyle ateşkes uygun bulunmadı. Ateşkes yapmadıkları için Türkiye'ye de gelmediler. 

Kabil'e giren Taliban savaşçıları / Fotoğraf: AP
"Taliban, sistemin çökmemesi için ordu ve polisi feshetmeyecek"
Ülkede yabancı savaşçıların durumu ne?

Yabancılar hala var. Bunlar eskiden savaşçılardı ama geneli şu an savaşmıyor. Taliban bunu defalarca tekrar etti zaten.

Ülkeyi terk mi ettiler yoksa silah mı bıraktılar?
20 yıl içinde kimi evlendi, kimi entegre oldu. Bazılarına Taliban tarafından ülkeyi terk etmeleri için bir süre verildi ya da kalmak istiyorlarsa evlerinde kalıp aileleriyle ilgilenmeleri istendi. Artık Afganistan askeri ve polisinin olduğu vurgulandı. Bu arada Taliban eski polis ve ordu teşkilatını tümüyle feshetmeyecek. Taliban bu yapıların içine dahil olacak. Irak'ta yaşananlardan ders almış gibi görünüyor. ABD ilk Irak'a girdiğinde Irak ordusunu feshetti. 

Orduyla birlikte Irak'taki tüm sistem çöktü aslında
Evet. Taliban da Afganistan'ın da bu duruma gelmesini istemiyor.

Taliban-ABD barış görüşmelerinin gözlemci heyeti içinde bulunan Abdullah Altay / Fotoğraf: Independent Türkçe
DEAŞ'ın pozisyonu nedir?
DEAŞ cezaevlerindeydi. Eşref Gani'nin kaçmasının ardından cezaevleri kontrolsüz bir şekilde kapılar açıldı. Bazı DEAŞ hücrelerinin ne yapacağı şimdilik bilinmiyor. Müzakere masası bu konudan çok endişeli. Rusya Dışişleri Bakanlığı da ara sıra DEAŞ'a karşı Taliban'a destek verilmesi gerektiğini açıklıyor. DEAŞ öyle bir yapı ki ülkeden ülkeye pozisyonları ve hedefleri değişiyor. Şu an kestirmek çok zor. Var olan kaos DEAŞ için iyi bir fırsat sayılır. Bu, Taliban'ın en önemli sınavlarından biri olacak.

Müzakere masasının Taliban'dan talepleri
Müzakere bileşenlerinin Taliban'dan en önemli talepleri şu an nedir?
En önemli talep, insan hakları, kadınların durumu, terör örgütlerinin önünün açılmaması konusunda şekilleniyor. Afganistan topraklarının, terör örgütleri için güvenli bir alan olmaması isteniyor. Ama devletler insani durumu çok düşünmüyor. Bunu masadaki BM ya da bizim gibi diğer sivil toplum örgütleri düşünüyor. Bu arada Taliban'dan önce de insan hakları çok kötüydü. Evet, kadınlar okullara gidiyor, çalışabiliyordu. Ama insan hakları için örnek bir ülke değildi. İhlaller çok fazlaydı. Özellikle cezaevlerinde işkenceler çok yaygındı. İnsan hakları son 20 yılda dünya desteğine rağmen düzelmemişti.

Fotoğraf: Cihat Arpacık / Independent Türkçe
Afganistan bahsinde hep kadın meselesi öncelikli konuşuluyor. Taliban kadın haklarına yaklaşımı nasıl olacak? Örneğin burka zorunluluğu esnetilecek mi? 
Burkanın rengi mavi. Bu milli bir giysi, dini değil. Bu da masada konuşuldu. Kahve arasında bir Taliban lideri ABD'lilere cevaben, 'Katar 50 derece, yüzde 37 nem var. Bu kravatla sıkılmıyor musunuz' dedi. Biz bunu tartışamayız. Milli bir giysi olarak kabul ediliyor. Geçici hükümetin görevi bittikten sonra kabinede kadınlara görev verileceğini düşünüyorum. Alınmış bir karar yok ama bu bir dünya örfü oldu. İran'da bile kadın yöneticiler var. Taliban'ın siyasi ofisiyle ben direkt olarak konuştum. 'Kadın giyimiyle ilgili ne düşünüyorsunuz' diye sordum. 'Kadın, hicap ve nikap konusu fıkıhta bile hala tartışılan bir konu. Bırakın Taliban'ı İslam'da tartışılıyor. Türkiye tarzı mı olsun, İran tarzı mı… Yoksa Araplar gibi mi? Biz yeni bir şey getirmeyeceğiz ama Afganistan halkına uygun bir şey olacak' dediler. Kadınlara karşı 20 yıl önce daha keskin bir tavır alıyorlardı ama Rusya'daki görüşmelerde servisi kadınlar yapıyordu. Orada bu meseleler birinci gündem değil. Gündemlerden biri ama en önemli gündem değil. Taliban tabanından yanlış tavır gösterenler elbette var. Gösteri yapan kadınlara sopa ya da kırbaçlarla vuranları da gördük. O sadece İslam'a değil Afganistan'daki aşiret örfüne de aykırı bir şey. 

Gösteri ve yürütüşlere kısıtlama getirildiğini biliyoruz. Bunun da toplanma özgürlüğüne bir darbe olduğu, Taliban'ın ilk sınavlarından birinden kötü not aldığı yorumlanıyor
Tüm devletlerde böyle değil mi? Kamu otoritesini sağlamak isteyen tüm devletler bir miting için önceden izin alınmasını şart koşar. Bu Türkiye için de böyle. 
Independent Türkçe



Belçika'nın Gazze'deki kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisi öldürüldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
TT

Belçika'nın Gazze'deki kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisi öldürüldü

İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sonucu dumanlar yükseliyor. (Reuters)

Reuters'in haberine göre Belçika Kalkınma İşbirliği Bakanı Caroline Gennez bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Belçika'nın kalkınma yardımı çalışmalarına katılan bir yardım görevlisinin İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırısında yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Gennez, “33 yaşındaki çalışma arkadaşımız Abdullah Nabhan ve yedi yaşındaki oğlu Cemal'in dün gece Refah kentinin doğu kesiminde İsrail ordusu tarafından gerçekleştirilen bombardımanda hayatını kaybettiğini büyük bir üzüntü ve dehşetle öğrendik” ifadesini kullandı.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerini hedef almaya ve saldırılar düzenlemeye devam ederek Gazze Şeridi'ne yönelik 200 günü aşan savaşını sürdürüyor.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye yönelik savaşı sonucunda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısının 34 bin 305'e, yaralı sayısının ise 77 bin 293'e yükseldiğini duyurdu.


Refah'ta gerçekleştirilecek askeri operasyon sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve 5 hafta sürecek

İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
TT

Refah'ta gerçekleştirilecek askeri operasyon sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve 5 hafta sürecek

İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail'in Refah'a düzenlediği hava saldırısında yıkılan bir evi inceleyen Filistinliler (DPA)

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu KAN'ın bugün (Perşembe) bildirdiğine göre, Refah'ta gerçekleştirilecek İsrail askeri operasyonu sivillerin tahliyesiyle başlayacak ve beş hafta sürecek.

Şarku’l Avsat’ın KAN'dan aktardığı habere göre kara operasyonunun ilk aşamasında Gazze Şeridi'nin güneyinde, Mısır sınırına yakın Refah'taki siviller daha güvenli yerlere taşınacak.

İsrail'in müttefikleri ve muhalifleri aylardır Başbakan Binyamin Netanyahu'ya çok sayıda sivilin hayatını kaybedeceği endişesiyle Refah'a girmemesi yönünde baskı yapıyordu.

Bir milyondan fazla Filistinli kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinden Refah'a göç etmek zorunda kaldı. Refah aynı zamanda Gazze Şeridi'ne yardım girişinin yapıldığı ana sınır kapısına da ev sahipliği yapıyor.

İsrail üzerindeki artan baskıya rağmen İsrail hükümeti, Hamas'ı yok etme hedefine ulaşmak için kara harekatına devam etmesi gerektiğini söylüyor.


HRW: Burkina Faso ordusu intikam saldırısında 56'sı çocuk 223 sivili kurşuna dizdi

HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
TT

HRW: Burkina Faso ordusu intikam saldırısında 56'sı çocuk 223 sivili kurşuna dizdi

HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)
HRW, 2020'deki bir olayda da Burkina Faso ordusunun 31 sivili infaz ettiğini duyurmuştu (Reuters)

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Humans Right Watch / HRW) salı günü yaptığı açıklamada, bu yıl tek bir günde aralarında en az 56 çocuğun da bulunduğu 220'den fazla sivilin Burkina Faso ordusu tarafından katledildiğini açıkladı.

HRW tarafından yapılan araştırmaya göre, 25 Şubat'taki saldırılarda ordu Soro köyünde 179 kişiyi, yakındaki Nondin köyünde ise 44 kişiyi öldürdü.

HRW, toplu katliamı ülkede yaklaşık 10 yıldır yaşanan "en feci ordu istismarı" olayı diye nitelendirdi.

Toplu katliamın, köylülerin silahlı radikal İslamcı militanlara yardım ettiğini öne süren ordunun misillemesi olduğuna inanılıyor.

Görgü tanıkları ve hayatta kalanlar HRW'ye 25 Şubat'taki cinayetlerin, radikal İslamcı militanların eyalet başkenti Ouahigouya'ya yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki bir askeri kampa düzenlediği saldırıya misilleme olarak gerçekleştirildiğini düşündüklerini anlattı.

Saldırıdan kurtulan köylüler HRW'ye, militanların köyün yakınından geçmesinden yaklaşık 30 dakika sonra 100'den fazla askerin bulunduğu bir askeri konvoyun Nondin köyüne indiğini söyledi.

Rapor, tanık ve kurtulanların şu ifadelerine yer verdi:

Askerler kapı kapı dolaşarak köy sakinlerini evlerinden çıkardı. Daha sonra köylüleri gruplar halinde toplayarak üzerlerine ateş açtılar.

Hayatta kalan bir kişi, askerlerin katliamlardan önce köy sakinlerini radikal İslamcı militanların hareketlerini bildirmeyerek işbirliği yapmamakla suçladıklarını söyledi. Hayatta kalanlar, askerlerin bir saat sonra yaklaşık 5 km. uzaklıktaki Soro'ya vardıklarını ve burada da köylüleri toplayıp ateş açtıklarını ekledi. Görgü tanıkları, her iki köyde de askerlerin saklanmaya ya da kaçmaya çalışanlara da ateş ettiğini söyledi.

Burkina Faso hükümet sözcüsü raporla ilgili yorum taleplerine yanıt vermedi. Yetkililer daha önce sivilleri öldürdüklerini reddetmiş ve cihatçı savaşçıların genellikle asker kılığına girdiklerini ileri sürmüştü.

Bir zamanlar barış içinde yaşayan bu ülke, El Kaide ve İslam Devleti'yle (eski adıyla IŞİD) bağlantılı cihatçı militanlarla devlet destekli güçlerin çatışmaları nedeniyle harap olmuş durumda. Her iki taraf da arada kalan sivilleri hedef alıyor. 

Çatışmalar bugüne dek yarıdan fazlası çocuk olmak üzere en az 2 milyon kişiyi yerinden etti. Muhalif olarak algılanan kişileri susturan baskıcı bir rejim tarafından yönetilen ülkede saldırıların çoğu cezasız kalıyor ve rapor edilmiyor.

Associated Press, nisan başlarında yaptığı açıklamada ordunun 5 Kasım'da başka bir köye düzenlediği ve en az 70 kişinin ölümüne yol açan saldırıya ilişkin haberlerini yayımlamıştı. Ayrıntılar benzerdi: Ordu militanlarla işbirliği yapmakla suçladığı köylüleri, çocukları ve bebekleri dahil olmak üzere katletmişti.

ABD merkezli Silahlı Çatışma Yeri ve Olay Verileri Projesi'ne (Armed Conflict Location & Event Data Project /ACLED) göre El Kaide ve İslam Devleti grubuyla bağlantılı cihatçı şiddetin Batı Afrika ülkesini 9 yıl önce ilk kez vurmasından bu yana Burkina Faso'da 20 binden fazla kişi öldürüldü.

Burkina Faso 2022'de iki darbe yaşamıştı. Analistler, Eylül 2022'de iktidarı ele geçirmesinden bu yana, Yüzbaşı İbrahim Traoré liderliğindeki cuntanın militanları geri püskürtme sözü verdiğini ancak şiddetin daha da kötüleştiğini söylüyor. Burkina Faso topraklarının yaklaşık yarısı hükümet kontrolü dışında kalmaya devam ediyor.
Independent Türkçe, AP, BBC, HRW, ACLED


İsrail, kuzeyinde bir 'İran cephesi' oluşmasını engellemeye çalışıyor

İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
TT

İsrail, kuzeyinde bir 'İran cephesi' oluşmasını engellemeye çalışıyor

İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)
İsrail’in İran’ın Şam'daki konsolosluk binasını bombalaması sonrası, 1 Nisan 2024 (AFP)

David Schenker

İsrail, son 10 yıl içinde İran’ın Suriye’deki mevzilerini ve askeri personelini hedef alan saldırılar düzenledi. Hedefinde özellikle İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurtdışı kolu Kudüs Gücü ve Tahran'daki molla rejiminin Suriye sınırları içinde faaliyet gösteren Filistinli, Iraklı ve Lübnanlı milislerden oluşan vekil gruplarının mevzileri vardı.

İsrail, Tahran'ın Suriye'de askeri olarak varlığını artırmasını engellemenin yeni, etkili ve nispeten daha düşük maliyetli olan yol olarak önleyici hava saldırılarına başvurdu. Hizbullah'ın 7 Ekim olaylarının ardından savaşa dahil olmasıyla birlikte İsrail benzer bir stratejiyi Lübnan'da da uygulayarak Hizbullah'a bağlı Rıdvan Gücü'nü Lübnan ile olan kuzey sınırından uzaklaştırdı.

İsrail, saldırılarını son dönemde Irak’a doğru genişletti. Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından bu yana İsrail'e insansız hava araçları (İHA) ile saldırılar düzenleyen ve İran’ın 13 Nisan'da İsrail’e düzenlediği saldırıya katılmış olmaları muhtemel olan İran destekli Halk Seferberlik Güçleri'ni (Haşdi Şabi) hedef aldı.

İsrail'in kısa bir süre önce Suriye’de, Irak’ta ve Lübnan’da uyguladığı iddialı ve provokatif askeri taktikler, İran'ın müttefiki olan düşmanlarıyla uzun süredir devam eden ve gerilimi en aza indirmeyi amaçlayan angajman kurallarına ilişkin gayri resmi anlaşmalarda tek taraflı bir değişikliğin olduğunu gösteriyor. İsrail’in bu stratejisi, İran'ın Suriye'de gelişmiş füze üsleri ve Hizbullah mevzileri kurmasını engellemede ve nihayetinde Lübnan sınırı boyunca sürpriz bir Hizbullah saldırısı tehdidini azaltmada büyük ölçüde başarılı oldu. Diğer yandan bu strateji, Irak'taki vekillerinin İran'a maliyetlerini de artırabilir.

İsrail'in, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlediği ve Kudüs Gücü’nün üst düzey bir komutanının öldürüldüğü 1 Nisan'daki saldırısının ardından Tahran, İsrail’e yönelik stratejisini gözden geçirmeyi seçti. Tahran’ın stratejisindeki en belirgin değişiklik, İsrail’e doğrudan kendi topraklarından saldırması oldu. Her ne kadar İran'ın İsrail’e misillemede bulunacağı günler öncesinden beklense de İran topraklarından İsrail’e 300’den fazla İHA ve balistik füzenin fırlatılması, onlarca yıldır vekiller aracılığıyla yürütülen ‘gri bölge’ savaşından daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir sapma olduğuna şüphe yok.

Tahran’ın yeni stratejisindeki en belirgin değişiklik, İsrail'e doğrudan İran topraklarından saldırması oldu.

İkinci ve belki de en az birincisi kadar önemli olan bir diğer husus ise İran’ın İsrail’in Suriye ve bölgedeki diğer saldırılarına ilişkin yeni iddialı politikasıdır. DMO Genel Komutanı Hüseyin Selami İsrail'in Şam’daki saldırısından sadece bir gün sonra yani 2 Nisan'da yaptığı açıklamada, ‘yeni bir denklemden’ bahsetti. Selami, “Bundan sonra halkımıza, sahip olduklarımıza ya da çıkarlarımıza yönelik herhangi bir saldırıya İran İslam Cumhuriyeti içinden karşılık verilecek” dedi.

İran’ın yeni stratejisi, geniş kapsamlı ve muğlak olmakla birlikte, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerini hedef almasının İran topraklarından fırlatılan İHA’lar ve füzelerle doğrudan misillemeye yol açabileceğinin önemli bir göstergesiydi. İsrail'in Suriye’de ve Lübnan'da Hizbullah'a ya da Irak'ta Haşdi Şabi’ye ait mevzilere düzenlediği saldırıların İran’ın çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ise daha da belirsiz.

İsrail, 19 Nisan’da İran'ın salvosuna İsfahan'daki bir askeri tesise sınırlı bir saldırı düzenleyerek karşılık verdi. Can kaybına ve ciddi bir hasara yol açmayan saldırı, gerilimi daha da tırmandırmaktan kaçınmak için dikkatlice tasarlanmıştı. Amaç, Tahran'a, İran hava savunma sisteminin kolaylıkla ihlal edilebileceği mesajı vermekti.

İran’ın İsrail saldırısı, Ekim ayından bu yana en etkili saldırılarından birini geçtiğimiz hafta düzenleyip birkaç İsrail askerini yaralamayı başaran Hizbullah'ı cesaretlendirmiş gibi görünüyor. Hizbullah o günden beri, Lübnan hava sahasında İsrail’e ait bir İHA’yı düşürürken Pesah (Fısıh/Hamursuz) Bayramı arifesinde İsrail'in kuzeyindeki Safed kentindeki askeri noktaya yönelik 35 katyuşa füzesi fırlattı. İsrail, Hizbullah'ın bu son hamlelerine karşılık olarak Lübnan’daki askeri operasyonlarını yoğunlaştırabilir.

Öte yandan İsrail'in Irak’taki saldırısının ardından Haşdi Şabi, şubat ayından bu yana ilk kez ABD güçlerini hedef aldı. Haşdi Şabi milisleri, yakında İsrail için hedef olabilir. Çünkü mevcut durumun karmaşıklığı göz önüne alındığında Irak topraklarında ABD güçlerine bir kez daha saldırı düzenlenmesi halinde İsrail’in karşılık vereceğine şüphe yok.

dfvfe
Gazze Şeridi sınırı yakınlarında zırhlı askeri bir araç üzerindeki İsrail askerleri, 24 Nisan 2024 (AFP)

İsrail ve İran, tansiyonu düşürmeyi tercih etmiş olsa da bu sakin hava çok sürmeyebilir. İran’ın İsrail'e saldırısı ve ardından DM Genel Komutanı Selami'nin angajman kurallarında değişiklik yapılacağına dair siyasi açıklaması angajman kurallarının yeniden tanımlanması gerektiği anlamına geliyordu. Selami’nin açıklamasından bu yana İsrail, Lübnan'da Hizbullah’a ait mevzileri hedef almayı sürdürdü. Irak’ta da İran'a yakın Haşdi Şabi mevzilerini hedef alan saldırılar başlatmış gibi görünüyor. Basında bu ayın ortalarında yer alan haberler, İran'ın Suriye'deki DMO komutanlarının çoğunu geri çektiğini ve İsrail'in buradaki saldırılarını geçici olarak durdurduğunu gösteriyor.

İran’ın yeni stratejisi, geniş kapsamlı ve muğlak olmakla birlikte, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerini hedef almasının İran’dan doğrudan misillemeye yol açabileceğinin önemli bir göstergesiydi.

Ancak İsrail'in, özellikle Hamas Hareketi’nin 7 Ekim'deki saldırısı ve İsrail'in İran topraklarından doğrudan hedef almasının ardından Tahran’ın yeni angajman kurallarını kabul etmesi pek olası değil. Bununla birlikte İsrail, Pesah Bayramı'ndan sonra DMO güçlerinin geri dönmesi beklenen Suriye'deki hava saldırılarına devam edebilir. İsrail, Suriye'deki bu saldırıları, İran’ın komşu ülkede yeni bir düşman cephe oluşturmasını engellemeye yönelik proaktif politikası çerçevesinde gerçekleştiriyor. İsrail, DMO’nun önde gelen komutanlarını hedef alma konusunda daha temkinli davranabilir, ancak Suriye'de İran güçlerine ve İran destekli milislere karşı mevcut yaklaşımını önemli ölçüde değiştirmesi beklenmiyor.

İsrail'in on yıl önce ‘savaşlar arası savaş’ operasyonunu başlatmasından sonra bugün, Suriye'deki statükoyu değiştirmeyi amaçlayan Tahran'ı zor seçeneklerle karşı karşıya bırakmış durumda. İsrail'in Suriye'deki saldırılarını sonlandırmaması halinde -ki bunun olması beklenmiyor- Tahran'ın ya son on yıldır büyük ölçüde yaptığı gibi teslim olması, İsrail'e karşı topraklarını savunmak için vekillerini görevlendirmesi ya da DMO Genel Komutanı’nın açıkladığı gibi bundan sonra saldırılarını İran topraklarından başlatması gerekecek. Diğer taraftan Hamas ve İsrail arasında Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana çatışmanın Lübnan, Yemen, Irak ve son zamanlarda İran'a sıçrayacağına dair korkular gün geçtikçe artarken gelecekte bölgesel bir savaşın patlak vermesi tehdidinin Suriye'den gelmesi şaşırtıcı olmayacak.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Amerikalı üniversite öğrencilerinden "kampüslerdeki protestolar antisemitik" iddialarına sert yanıt

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Amerikalı üniversite öğrencilerinden "kampüslerdeki protestolar antisemitik" iddialarına sert yanıt

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD’de Columbia Üniversitesinde başlayan ve ülkenin farklı eyaletlerindeki birçok üniversiteye yayılan Gazze eylemlerine Maryland Üniversitesi öğrencileri de katılırken, gösterilere katılan öğrenciler "kampüslerdeki öğrenci protestoları antisemitik" iddialarına sert tepki gösterdi.

Columbia Üniversitesinde başlayan ve kısa sürede New York Üniversitesi (NYU), New School, Stanford, Yale, MIT ve Texas gibi ülkenin önemli üniversitelerine yayılan Filistin'e destek eylemleri büyüyerek devam ediyor.

ABD'de başkent Washington'a yarım saatlik mesafedeki Maryland Üniversitesinden bir grup öğrenci de, İsrail'in Gazze'deki saldırılarına tepki amacıyla üniversite kampüsünün bahçesinde eyleme başladı.

Yüzden fazla öğrencinin katıldığı ve aralarında farklı din ve etnik kökene mensup öğrencilerin bulunduğu grup, Gazze'de acil ateşkes için sloganlar attı.

AA muhabirinin mikrofon uzattığı Amerikalı üniversite öğrencilerinin ortak vurgusu, Columbia'da başlayıp yayılan üniversite protestosuna katılan arkadaşlarına destek olmak, İsrail ile ona destek olan ABD yönetimini protesto etmek ve okullarının İsrail'e silah satan firmalarla ilişkisini kesmesi oldu.

- Amerikalı Yahudi öğrenciden net mesaj: "Gazze'yi bombalamayı bırakın"

Maryland Üniversitesinde üçüncü sınıf öğrencisi olan ve "Barış İçin Yahudilerin Sesi" öğrenci birliğinin başkan yardımcılığını yapan Amerikalı Yahudi öğrenci Brandy Kaplan, amaçlarının Gazze'deki katliamlara dikkati çekmek olduğunu belirtti.

Columbia Üniversitesinde başlayan Gazze'ye destek gösterilerine kendilerinin de bu şekilde katılıp destek olduğunu kaydeden Kaplan, bir diğer amaçlarının ise üniversitenin ortak çalıştığı ve İsrail'e silah üreten firmalarla ilişkinin kesilmesi çağrısı olduğunu vurguladı.

Kaplan, "Güvende olabilmemiz için bir köşeye itilip insanları öldürmemize gerek yok. Başta Filistin olmak üzere dünya halklarının birkaç adımla özgürleşmesinin ve ilk adımın kalıcı ateşkes olduğuna inanıyorum. O yüzden önce kalıcı ateşkes; sonra Batı Şeria ve Gazze'deki şiddet içeren askeri işgale son verilmesi, sonra da Filistin halkının yönettiği tek bir devlet." şeklinde konuştu.

İsrail'in Gazze'deki şiddetini "soykırım" olarak tanımlayan Kaplan, "Benim demek istediğim şu: Okulları bombalamayı bırakın, çiftlikleri bombalamayı bırakın, hastaneleri bombalamayı bırakın demek istiyorum. Gazze'nin çocukları ödenecek bedel olmamalı." dedi.

- "Antisemitizm iddiaları inanılmaz derecede sinir bozucu"

Üniversite kampüslerindeki öğrenci protestolarının Yahudi karşıtlığı olduğu iddiaları hakkında da fikirlerini paylaşan Kaplan, "İnanılmaz derecede sinir bozucu olduğunu söyleyebilirim. Yahudi halkının hepsinin Filistin'in yok edilmesini istediğini söylemekten daha fazla antisemitizmi doğrulayan ne olabilir? Bizim örgütümüzde antisemitizme yer yok." dedi.

Kendilerinin sadece Filistin halkının kurtuluşu için değil dünyanın herhangi bir yerinde ezilen uluslar için aynı mücadeleyi vermeye istekli olduğu kaydeden Amerikalı Yahudi öğrenci, "İsrail'i eleştiren bu hareketler, sadece İsrail hükümetini eleştirmekle kalmıyor, çünkü pek çok kişi İsrail hükümetini eleştirmek Yahudi karşıtı değil, devleti eleştirmek Yahudi karşıtıdır diyecektir. Biz de hayır demek istiyoruz, bunu eleştirmek Yahudi düşmanlığı değildir. Aslında Yahudi halkının dünyada güvende olabilmesi için bir devlete ihtiyacı olduğunu ima etmek antisemitiktir." şeklinde konuştu.

- "Biden İsrail'i finanse etmeye devam ederse seçimleri kazanamayacak"

Üniversitedeki Filistin gösterilerinde aktif rol alan Ahlam isimli Amerikalı Arap Halk Sağlığı Bölümü öğrencisi ise, eylemlerinin ana amacının Gazze halkıyla dayanışma olduğunu belirtti.

Maryland Üniversitesi'nin birçok askeri firma ile ortak çalıştığını ve bu firmaların İsrail'e silah sattığını anlatan Ahlam, "Biden bunu finanse etmeye ve desteklemeye devam ederse kasım ayındaki seçimleri kazanamayacak. Bu nedenle ABD'de büyük ayaklanmalar gördük. Pek çok insan haklı olarak Biden'a kızgın." dedi.

Amerikalı Arapların ve Müslümanların Gazze politikaları nedeniyle Biden'a olan tepkilerini açıkça dile getirdiğini vurgulayan Ahlam, "Bu yüzden ona, ya soykırımı finanse etmeyi bırakırsın ya da kasım ayında kazanamazsın mesajını gönderiyoruz." şeklinde konuştu.

Amerikan üniversitelerindeki öğrenci protestolarının antisemitizmle hiçbir ilgisinin olmadığını kaydeden Ahlam, "Bu protesto kesinlikle Yahudi düşmanlığı değildir. Burada bizimle birlikte gösterilere katılan Yahudi öğrenci arkadaşlarımız var. Özgür Filistin için Yahudiler şeklinde pankartlar taşıyorlar. Hepimiz özgür olana kadar hiçbirimiz özgür değiliz ve Filistin'in kurtuluşu çağrısı hiçbir şekilde Yahudi halkının yok edilmesi anlamına gelmez." dedi.

- "Üniversitemin bu soykırımdaki suç ortaklığına karşı çıkıyorum"

Richard adlı Amerikalı siyahi öğrenci ise, ülkenin farklı üniversitelerindeki öğrenci protestolarına destek verdiğini söyledi.

"İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı uyguladığı soykırıma ve üniversitemin bu soykırımdaki suç ortaklığına karşı çıkıyorum. Çünkü bu üniversitenin silah üreticileriyle çok fazla bağı var ve buna bir son verilmesini istiyoruz." diyen Richard, binlerce insanın hayatını kaybettiği bir durumda hiçbir şey yok gibi davranılamayacağını belirtti.

Biden yönetimine, "Eğer insan haklarını bu kadar destekliyorsanız, soykırım yapan bir ülkeye silah gönderme konusunda da tutarlı davranmanız gerekir." diye seslenen Amerikalı öğrenci, kampüslerdeki öğrenci protestolarının antisemitik olduğu iddialarına yönelik, "Açıkçası bu çok saçma. Yahudi karşıtlığı, Batı medeniyetinde nefretin en eski biçimlerinden biridir. Bu, kınanması gereken bir şeydir. Ancak bir ülkenin politikasını eleştirmek aynı şey değildir, bu tamamen ayrı bir şey." yanıtını verdi.


Fukuşima'da elektrik kesintisi sonrası atık su tahliyesi yeniden başladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Fukuşima'da elektrik kesintisi sonrası atık su tahliyesi yeniden başladı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Japonya'da Fukuşima Dai-içi Nükleer Güç Santrali'nde elektrik kesintisi nedeniyle durdurulan atık su tahliyesinin yeniden başladığı bildirildi.

Santral işleticisi Tokyo Electric Power'ın (TEPCO) açıklamasına göre, dün santralde bir kazı çalışması sonucu elektrik kablosundaki hasarın durumu güncellendi.

Kablo hasarı sonrası sismik izolasyon binasındaki gaz türbin jeneratöründe, voltaj kaybı kaynaklı kısmi elektrik kesintisinin sona erdiği aktarıldı.

Atık su tahliyesinin yeniden başladığı bildirildi.

Süreç boyunca santral reaktörlerindeki soğutma işlevlerinin korunduğu, radyoaktif özellikli atık suyun güvenliğine yönelik anormal bir durumun meydana gelmediği belirtildi.

Kazı çalışması esnasında elektrik kablosunda hasar meydana gelmiş ve olayda bir işçi yaralanmıştı.

Hastaneye kaldırılan yaralı işçinin vücudunda radyoaktif kirlenme saptanmamıştı.

- Tahliye son durum

Radyoaktif özellikli atık suyun Pasifik Okyanusuna salıverilmesi Ağustos 2023’te başlamıştı.

2023 yılında 4 evrede toplamda 31 bin 200 ton atık su boşaltılmıştı.

TEPCO, 1 Nisan'da başlayan 2024 mali yılının ilk atık su boşaltım evresini ise 19 Nisan-7 Mayıs'ta gerçekleştiriyor.

Bu evrede 7 bin 800 ton atık su boşaltılacak.

31 Mart 2025'te sona erecek 2024 mali yılı boyunca işletici firma, 7 boşaltım evresinde toplamda 54 bin 600 ton atık suyu tahliye etmeyi planlıyor.

- Atık su tahliyesi
TEPCO, santraldeki radyoaktif özellikli atık suyun boşaltımını Ağustos 2023'te başlatmıştı. Atık su, deniz altına inşa edilen tünel vasıtasıyla kıyıdan 1 kilometre açığa boşaltılıyor.

Santraldeki reaktörleri soğutma işlevi gören saf su içinde oluşan radyoaktif maddeler, Gelişmiş Sıvı İşleme Sistemi (ALPS) sayesinde trityum materyali haricinde ayrışıyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Temmuz 2023'teki nihai raporunda, Japonya'nın atık su tahliye planının, uluslararası güvenlik standartlarıyla uyumlu olduğunu duyurmuştu.

Japonya'da 2011'de 9 büyüklüğünde meydana gelen deprem ile sonrasındaki tsunaminin santraldeki reaktörde yol açtığı nükleer erimeler havaya karışmış ve santral çevresi tahliye bölgesi ilan edilmişti.


Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Arap Birliği, İsrail'e silah satışının durdurulmasını istedi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Arap Birliği, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail'e silah ve mühimmat ihracatını durdurma çağrısı yaptı.

Arap Birliği, İsrail ordusunun 200'den fazla gündür saldırılarını sürdürdüğü Gazze Şeridi'ndeki gelişmeleri görüşmek üzere daimi temsilciler düzeyinde olağanüstü toplandı.

Mısır resmi haber ajansı MENA'nın haberine göre birlik, "İsrail'in Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Mescid-i Aksa'da Filistin halkına yönelik saldırganlığını ve soykırım suçunu devam ettirmesini” şiddetle kınadı.

İsrail ordusunun Refah kentine saldırı niyetinin Filistin halkına yönelik yeni bir katliam anlamına geleceği uyarısında bulunan birlik, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, İsrail'in ateşkese uymasını ve insani yardım girişini güvence altına alan BM Antlaşması'nın 7. bölümündeki maddeler uyarınca bir kez daha karar almasını istedi.

Birlik, ABD'nin Filistin'in Birleşmiş Milletler'e (BM) tam üyelik başvurusunu veto etmesini de kınadı.

Arap Birliği, vetonun, ABD’nin bölgede barış, güvenlik ve istikrarın gerekliliklerini ve esaslarını yerine getirmekte başarısız olduğunu gösterdiğini ve iki devletli çözümü destekleyen beyanıyla çeliştiğini bildirdi.

Konsey, “ABD ve Avrupa Birliği ülkelerine İsrail’e silah ve mühimmat ihracatını durdurmaları ve İsrail'in Filistin halkına karşı soykırım suçunda kullandığı insansız hava araçlarının üretimini finanse etmeyi bırakmaları" çağrısında bulundu.

“Bölgede ve dünyada barış şansını kurtarmak, güvenlik ve istikrarı sağlamak için Filistin Devleti'ni tanımayan tüm ülkelere bir an önce tanımaları" çağrısında bulunan Arap Birliği, Gazze Şeridi’ndeki Şifa ve Nasır Hastaneleri’nde ortaya çıkarılan toplu mezarlarla ilgili uluslararası adalet kurumlarından bağımsız soruşturma yürütmesini talep etti.

Filistin 22 Nisan'da Arap Birliği'ni Gazze Şeridi'nde Filistin halkına yönelik "soykırım suçlarını" görüşmek üzere acilen toplanmaya çağırmıştı.


Texas Üniversitesindeki İsrail karşıtı protestoda gözaltına alınan kişi sayısı 34'e yükseldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Texas Üniversitesindeki İsrail karşıtı protestoda gözaltına alınan kişi sayısı 34'e yükseldi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'de İsrail karşıtı eylemler başka üniversitelere de yayılırken Texas Üniversitesinde gösteri sırasında gözaltına alınan Filistin destekçisi protestocuların 34'e çıktığı bildirildi.

Texas Eyaleti Kamu Güvenliği Departmanı, X sosyal platformunda, Texas Üniversitesinde düzenlenen protestoya ilişkin açıklamada bulundu.

Açıklamada, üniversite kampüsündeki Filistin protestolarında toplam 34 kişinin gözaltına alındığı; üniversite yönetimi ve Texas Valisi Greg Abbott'ın talebi üzerine, gösteriye müdahale edildiği aktarıldı.

Vali Abbott, X'ten yaptığı paylaşımda, kalabalık dağılana kadar protestocuların gözaltına alınmaya devam edileceğini kaydetti.

Abbott, "Bu protestocuların yeri hapishane. Texas'ta antisemitizme müsamaha gösterilmeyecektir, nokta. Texas'taki herhangi bir üniversitede nefret dolu, Yahudi karşıtı protestolara katılan öğrenciler okuldan atılmalıdır." ifadelerini kullandı.

İsrail’in Gazze saldırılarını ve Filistinli sivillere yönelik eylemlerini protesto eden 200 kadar öğrenci, dün öğlen saatlerinde Texas Üniversitesi Austin yerleşkesinde toplanmış, polis ilk aşamada, grubu yönlendirdiğini iddia ettiği 17 kişiyi gözaltına almıştı. Bu sırada atlı birliklerin de dahil olduğu güvenlik güçleri ile öğrenciler arasında arbede yaşanmıştı.

- ABD'deki üniversitelerde Filistin protestoları

Columbia Üniversitesinde Filistin yanlısı öğrenciler, okulun, Filistin işgalini ve Gazze'deki soykırımı destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlatmıştı.

Polis, 108 öğrenciyi gözaltına almış, okul yönetimi de eyleme karışan 80 civarında öğrenciye okuldan uzaklaştırma cezası vermişti.

Columbia Üniversitesindeki Filistin yanlısı gösteriler, New York Üniversitesi (NYU), Yale, Massachusetts Teknoloji Ensititüsü (MIT), Tufts Üniversitesi, The New School ve Kuzey Carolina Üniversitesi gibi ABD'nin diğer önde gelen yüksek öğrenim kurumlarına da yayılmıştı.


İsrail ordusunun Lübnan'ın doğusuna düzenlediği hava saldırısında bir sivil yaralandı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail ordusunun Lübnan'ın doğusuna düzenlediği hava saldırısında bir sivil yaralandı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

İsrail ordusunun Lübnan'ın doğusuna yönelik düzenlediği hava saldırısında bir sivilin yaralandığı belirtildi.

Lübnan resmi ajansı NNA'nın geçtiği habere göre, İsrail'e ait insansız hava araçları (İHA) Lübnan'ın doğusundaki Baalbek kentine bağlı Duris beldesine hava saldırısı gerçekleştirdi.

Saldırıda seyir halinde olan ve yakıt taşıyan bir tanker şoförünün yaralandığı kaydedildi.

İsrail'e ait İHA'dan fırlatılan füzenin tankerin hemen yanına düştüğü aktarıldı.

İsrail ordusu, Hizbullah hedeflerini vurmak için Lübnan-İsrail sınırından en az 120 kilometre uzaklıkta bulunan Lübnan'ın Baalbek-Hermel vilayetine hava saldırıları düzenliyor.

İsrail ordusu ile Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten beri devam eden çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu ile 7 İsrailli sivil ve 12 asker öldü


ABD'nin Arizona eyaletinde, "seçimlere müdahale" suçlamasıyla Trump'ın eski avukatına dava açıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD'nin Arizona eyaletinde, "seçimlere müdahale" suçlamasıyla Trump'ın eski avukatına dava açıldı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'nin Arizona eyaletinde, aralarında eski ABD Başkanı Donald Trump'ın eski avukatı Rudy Giuliani'nin de bulunduğu 18 kişiye "2020 başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale girişimi" suçlamasıyla dava açıldı.

Arizona'da bir mahkeme, "2020 başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale girişimi" suçlamasıyla 18 kişi hakkında dava açıldığını bildirdi.

Söz konusu kişiler arasında Rudy Giuliani'nin yanı sıra eski Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Mark Meadows'un da bulunduğu kaydedildi.

İddianamede Trump'ın kendisine herhangi bir suç yöneltilmezken, yalnızca suç ortağı olarak anıldığı belirtildi.

Michigan, Georgia ve Nevada'nın ardından Arizona, başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale çerçevesinde suçlama yönelten 4. eyalet oldu.

- Trump'a Georgia'da açılan dava
Georgia'nın Atlanta kentinde, "eyaletteki 2020 başkanlık seçimi sonuçlarına müdahale girişimi" iddiasını uzun süredir soruşturan Fulton bölgesi savcılarının sundukları deliller ve tanık ifadelerinin ardından Trump'a yeni suçlamalar isnat edilen iddianame 14 Ağustos 2023'te kamuoyuna açıklanmıştı.

98 sayfalık 41 suçlamanın yer aldığı iddianamede, Trump'a, aralarında "bir kamu görevlisinin yeminini bozmaya teşvik", "yalan beyanda bulunmak için komplo kurma" ve "eyaletin yolsuzluk ve şantajla mücadele ile ilgili kanunu ihlal etme" başlıklarının da bulunduğu 13 suç isnat edilmişti.

Trump'ın yanı sıra aralarında eski avukatları Rudy Giuliani ve John Eastman ile eski Beyaz Saray Özel Kalem Müdürü Mark Meadows'un da bulunduğu 18 kişiye daha suçlama yöneltilmişti.