Rus paralı askerlerinin Mali'de görevlendirilme ihtimali Fransa’da endişeye neden oluyor

Rus paralı askerlerinin Mali'de görevlendirilme ihtimali Fransa’da endişeye neden oluyor
TT

Rus paralı askerlerinin Mali'de görevlendirilme ihtimali Fransa’da endişeye neden oluyor

Rus paralı askerlerinin Mali'de görevlendirilme ihtimali Fransa’da endişeye neden oluyor

Rus paralı askerlerin Mali’ye girmesine izin verecek bir anlaşmanın yakın zamanda imzalanması bekleniyor. Batı Afrika bölgesinin güvenlik meselelerinde Rusya’nın etkisinin kapsamını genişletecek olan anlaşma Fransa’nın ise endişelenmesine neden oluyor. Zira bu durum Fransa’nın daha fazla Avrupalı ortağı dahil etmeye çalıştığı ve 5 bin askerin katıldığı Barkhane Operasyonu kapsamındaki rolünü azaltmaya çalıştığı bir dönemde Batı Afrika’nın Sahel Bölgesi’nde El Kaide ve DEAŞ bağlantılı militanlara karşı 10 yıldır süren terörle mücadele operasyonunu tehdit ediyor.
Ancak Mali’de 2020 yılının ağustos ayında gerçekleştirilen askeri darbeden sonra iktidara gelen askeri cuntadan yapılan açıklamada haberlerin sadece söylenti olduğunun altı çizildi. Böyle bir anlaşma hakkında bilgi sahibi olmadığını belirten Mali Savunma Bakanlığı Sözcüsü açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Mevcut güvenlik durumu göz önüne alındığında ülkedeki kamuoyu Rusya ile daha fazla iş birliğini destekliyor. Fakat bu iş birliğinin niteliği konusunda henüz bir karar verilmedi.”
Kremlin ve Paris’ten de konuya dair açıklama yapılmadı.
Güvenlik ve diplomatik kaynaklar ise Reuters’a verdikleri demeçte bölgedeki hamlelerin eski sömürge gücü Fransa tarafından reddedildiği bildirildi. Kaynaklar, Paris’in Mali’deki askeri cuntanın Rus paralı asker grubu Wagner’e izin verecek anlaşmayı hayata geçirmesini önlemek için diplomatik bir girişim başlattığını aktardılar. Batı Afrika’daki gelişmeleri yakından takip eden Avrupalı bir kaynak ve bölgeden bir güvenlik kaynağı da yapılacak anlaşmanın en az bin paralı askeri kapsayabileceğini belittiler. Diğer iki kaynak da sayının daha düşük olacağını düşündüklerini fakat bir tahminde bulunulamayacağını aktardı. Diğer kaynaklar ise Wagner Grubu’nun hizmetleri için ayda yaklaşık 10,8 milyon dolar alacağını öne sürdüler. Bölgede çalışan bir güvenlik kaynağı da paralı askerlerin Mali ordusunu eğiteceğini ve üst düzey yetkililere koruma sağlayacağını bildirdi.
Reuters’ın haberine göre paralı askerlerin sayısı, çalışmaların karşılığında ödenecek meblağ veya Mali'de iktidardaki askeri cuntanın bu adımla neyi hedeflediğine dair resmi bir açıklama yapılmadı. Rus paralı askerlerine izin veren herhangi bir anlaşma imzalanmadı. Reuters Wagner grubunun da herhangi bir açıklamada bulunmadığını bildirdi.
Diğer yandan medyada Wagner Grubu ile bağlantıları olduğu iddia edilen Rus iş adamı Yevgeny Prigozhin bu yönde çıkan haberleri yalanladı. Grupla herhangi bir bağlantısı olmadığını söyedi.
Kaynaklara göre Fransa, diplomatik çabaları ile Mali askeri cuntasını anlaşma yapmamaya ikna etmeye çalışıyor. Kaynaklar Fransa’nın başta ABD olmak üzere müttefiklerinin yardımını almak için üst düzey diplomatlarını Moskova ve Mali'ye göndermeyi hedeflediğini aktardılar. Fransa Dışişleri Bakanlığı ise konu hakkında yorum yapmadı. Fransız bir diplomatik kaynak is yaptığı değerlendirmede Wagner grubunun diğer ülkelere müdahalesine tepki gösterdi.
Diğer yandan Uluslararası Af Örgütü tarafından dün yapılan açıklamada silahlı grupların Nijer'de çocukları silah altına aldığı bildirildi. Saldırılarda çocukların öldürüldüğüne dikkat eken örgüt söz konusu eylemlerin özellikle militanların son aylarda şiddeti artırdığı Burkina Faso ve Mali ile sınır bölgelerde gözlendiğini açıkladı.
‘Üç Sınır’ olarak bilinen bu bölge, Büyük Sahra'da DEAŞ ve El Kaide bağlantılı Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin tarafından yapılan saldırılara sık sık sahne oluyor. Uluslararası Af Örgütü, şiddetten sağ olarak kurtulan çocukların ifadeleri doğrultusunda yaptığı açıklamada Üç Sınır bölgesinin Nijer tarafında yaklaşık 60 çocuğun öldürüldüğünü bildirdi.
Geçtiğimiz mart ayında 12 yaşındaki arkadaşının öldürüldüğüne tanık olan Vehhab adlı çocuk AFP’ye yatığı açıklamada şunları söyledi:
“Savaşçılarla konuşmak için bir noktada durdu. Yan tarafından ona ateş ettiler ve kısa bir süre sonra da öldü. Ölmeden önce ‘Ben ne yaptım?’ diye sordu. Söylediklerini çok iyi hatırlıyorum.”
Söz konusu haberde gerçekleştirilen katliamların büyük kısmından DEAŞ sorumlu tutulsa da özellikle Burkina Faso yakınlarındaki Torodi ilinde, yaşları 15 ila 17 yaş arasında olan erkek çocukların Cemaat Nusret el-İslam vel-Müslimin tarafından silah altına alındığı belirtildi.
Uluslararası Af Örgütü'ne göre birçok saldırının hedefinde okullar var. Örgüt, bu yıl 31 binden fazla çocuğun okulu bıraktığını bildirdi. Bunun, okulu bırakan çocuk sayısında geçen yıla göre 10 bin artış olduğu anlamında geldiği kaydedildi. Uluslararası Af Örgütü'nün Kriz Müdahale Direktör Yardımcısı Matthew Wells yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Nijer uçurumun eşiğinde. Nijerli yetkililer ve uluslararası ortaklar, çocuklara bir gelecek inşa etmek için acil olarak önlem almalıdır.”



Rusya, Zelenskiy'nin yeni seçimlerin yapılmasına yönelik kararını memnuniyetle karşıladı

Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
TT

Rusya, Zelenskiy'nin yeni seçimlerin yapılmasına yönelik kararını memnuniyetle karşıladı

Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP

Kremlin, ABD Başkanı Donald Trump'ın bu yöndeki çağrısının ardından Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin dün Ukrayna'da yeni seçimler yapılmasına onay vermesini memnuniyetle karşıladı. Rusya Devlet Başkanlığı sözcüsü Dmitry Peskov, bu gelişmeyi "yeni bir şey" olarak nitelendirdi.

Bu arada, ABD Başkanı dün İngiltere, Fransa ve Almanya liderleriyle yaptığı telefon görüşmesinde Ukrayna barış müzakerelerindeki son gelişmeleri ele aldı. 40 dakikalık görüşme, çatışmanın çözümünde "ilerleme kaydetmeye" odaklandı.


Pezeşkiyan Türkmenistan'da Putin ile görüşecek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
TT

Pezeşkiyan Türkmenistan'da Putin ile görüşecek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)

İran medyası dün, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın önümüzdeki hafta Türkmenistan'da Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile görüşeceğini bildirdi.

Resmi IRNA haber ajansının haberine göre Muhsin Hacı Mirzai, Pezeşkiyan'ın önce Kazakistan'a, ardından da birçok devlet başkanının katılacağı barış odaklı bir zirveye katılmak üzere Türkmenistan'a gideceğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Devrim Muhafızları'na bağlı Fars haber ajansından aktardığına göre İran'ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali, Pezeşkiyan'ın zirve görüşmeleri sırasında Putin ile görüşeceğini açıkladı.

2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin başlamasından bu yana Moskova ve Tahran arasında bir yakınlaşma gözlemlendi ve iki ülke, özellikle askeri bağları güçlendirmeyi amaçlayan stratejik ortaklık anlaşması imzaladı.

Batı ülkeleri ve Kiev, İran'ı Rusya'ya Şahid insansız hava araçları (İHA) ve kısa menzilli füzeler tedarik etmekle suçladı; Rusya bu silahları Ukrayna'daki savaşında kullandı.


Trump'ın Venezuela petrol tankerine el koyma hamlesi ne anlama geliyor?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
TT

Trump'ın Venezuela petrol tankerine el koyma hamlesi ne anlama geliyor?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Venezuela açıklarında bir petrol tankerine el koyması, Venezuela Devlet Başkan Nicolas Maduro’ya yönelik askeri baskı kampanyasının en dramatik gelişmelerinden biri olarak değerlendiriliyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre, yabancı bir gemiye çıkma adımı alışılmadık bir hamle niteliğinde ve daha önce Karayipler ile Pasifik’te uyuşturucu taşıdığı iddia edilen 20’den fazla tekneyi hedef alan operasyonların ötesine geçerek ABD’nin müdahale alanını genişletiyor.

İlk raporlar, sahil güvenlik unsurlarının, donanma ve diğer kolluk kuvvetlerinin desteğiyle gerçekleştirdiği bu baskının, ABD’nin tekne operasyonları ya da Trump’ın Venezuela topraklarında askerî harekât tehdidinde bulunmasına kıyasla daha az hukuki ve anayasal risk barındırdığını gösteriyor.

Üst düzey bir ABD’li yetkili, ‘Skipper’ adlı gemiye uluslararası sularda el konulduğunu ve geminin Venezuela menşeli ham petrol taşıdığını belirtti. Daha önce bir federal mahkeme, gemiye İran destekli terör gruplarıyla bağlantılı olduğu şüphesiyle el konulması yönünde karar çıkarmıştı.

rgt
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

Buna rağmen, Trump’ın gemiye el konulduğunu duyururken sergilediği coşku ve Adalet Bakanı Pam Bondi’nin, ABD’li personelin bir helikopterden halatlarla geminin güvertesine indiğini gösteren videoyu paylaşması, operasyonun siyasi boyutunu öne çıkarıyor.

Trump, her zamanki üslubuyla gazetecilere, ABD’nin ‘çok büyük bir tankere… bugüne kadar ele geçirilen en büyük gemiye’ çıktığını ilan etti.

Tankerin Trump ile Maduro arasındaki mevcut gerilimle doğrudan bağlantılı olmayabileceği belirtilse de, bu müdahalenin Karayipler’deki geniş çaplı ABD deniz konuşlandırmasının bir parçası olarak okunacağı ifade ediliyor. Bu konuşlandırma, Maduro’yu istifaya zorlamayı ya da çevresindeki dar çemberi onu devirmeye teşvik etmeyi amaçlayan daha geniş bir çabanın parçası olarak görülüyor.

Bu durum Trump ve Venezuela için ne anlama geliyor?

Washington’da Trump’ın Venezuela planlarıyla ilgili tartışmalar, Maduro’nun seçim sonuçlarını reddetmesinin ardından görevden ayrılmasının gerekliliğinden ziyade, ABD’nin attığı adımların yasal olup olmadığı üzerinde yoğunlaşıyor. Eleştirmenler, Trump’ın neredeyse sınırsız yürütme yetkilerini kullanarak ABD’yi yeni ve uzun bir dış maceraya sürüklemeye hazırlandığını düşünüyor.

Özellikle Karayipler ve Pasifik’te uyuşturucu kaçakçılarına ait olduğu öne sürülen teknelere yönelik saldırılar ciddi hukuki sorular doğuruyor. Bu operasyonlarda 87 kişi öldü. Yönetim, ‘uyuşturucu teröristleri’ olarak nitelendirdiği gruplara karşı askeri güç kullanımının yasal ve ulusal güvenlik açısından gerekli olduğunu savunuyor. Ancak Venezuela, yönetimin iddialarının aksine, ABD’ye ‘fentanil’ sevkiyatında ana rota olarak görülmüyor.

İnsan hakları örgütleri ise bu saldırıların mağdurların hukuki güvencelerini ihlal ettiğini ve devlet destekli yargısız infaz niteliği taşıyabileceğini belirtiyor.

2 Eylül’de düzenlenen saldırı, Demokratlar ve insan hakları örgütlerinin yönetimi savaş suçu işlemekle suçlamasına yol açtı; zira ikinci saldırının, ilk Amerikan saldırısından kurtulanları hedef aldığı iddia edildi.

Demokratlar, Savunma Bakanı Pete Hegseth’i saldırının video kaydını Kongre’ye vermeye zorlamak için baskıyı artırıyor. Trump, kameralar karşısında görüntülerin paylaşılmasına karşı çıkmadığını söylemiş, ancak daha sonra bu açıklamayı yapmadığını iddia ederek geri adım atmıştı.

Tankere el konulduğuna dair haberler ve çift saldırıyla ilgili artan tartışmalar, Trump’ın Venezuela’daki hedeflerinin hâlâ belirsiz olduğu bir döneme denk geliyor. Venezuela kıyılarında konuşlandırılan geniş ABD deniz gücü güçlü bir sembolik etki yaratıyor ve Maduro’nun gitmediği herhangi bir çözümün Washington için geri adım, Trump içinse prestij kaybı olarak görülmesine yol açıyor.

Aynı zamanda Trump, Venezuela topraklarında uyuşturucu kaçakçılığı noktaları olduğunu iddia ettiği hedeflere yönelik saldırıların yakında başlayabileceği uyarısını sürdürüyor. Ancak bu hafta Politico’ya verdiği röportajda askerî planlara ilişkin detayları paylaşmaktan kaçındı ve yalnızca ‘Venezuela halkına iyi davranmak istediğini’ söylemekle yetindi.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre, Trump yönetimi Maduro’nun devrilmesi veya görevden çekilmesi ihtimaline karşı Venezuela’da sonrasına yönelik planlar hazırlıyor. Eleştirmenler, bu yaklaşımı, ABD’nin 2003 Irak işgalinden sonra rejim değişikliği sonrasına hazırlık yapmamasına benzetiyor.

rgty
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

Bazı analistler, Maduro yönetiminin çökmesi durumunda Venezuela’nın şiddet ve istikrarsızlığa sürüklenebileceği ve bunun geniş çaplı bir mülteci krizine yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Ancak durumun ciddiyetine rağmen Venezuela’nın mevcut koşullarının, savaş sonrası Bağdat’tan oldukça farklı olduğu belirtiliyor.

Bu arada, Maduro yönetimi üzerindeki baskıyı artırabilecek bir gelişme yaşandı. Venezuela muhalefet lideri Maria Corina Machado, ülke içindeki saklanma yerinden çıkarak Oslo’ya gitti. Daha önce Nobel Barış Ödülü’nü Machado adına kızı teslim almıştı.

Maduro hükümeti, Machado’yu Venezuela’dan ayrılması hâlinde ‘adaletten kaçan’ biri olarak değerlendireceğini söylemişti. Ancak onun ülke dışında yeniden kamuoyu önüne çıkması, Trump yönetimine Machado’nun durumuna dikkat çekmek ve uluslararası desteği artırmak için yeni fırsatlar sunabilir.

‘Normal bir olay’

ABD, ‘Skipper’ adlı tankere el koydu. Adalet Bakanı Pam Bondi’ye göre bu işlem, daha önce Venezuela ve İran’dan yaptıkları yaptırım kapsamındaki petrol sevkiyatlarıyla bağlantılı olarak çıkarılan bir arama ve el koyma emri çerçevesinde gerçekleştirildi.

Bondi, operasyonun Federal Soruşturma Bürosu (FBI), İç Güvenlik Soruşturma Ofisi (HSI) ve ABD Sahil Güvenlik birimlerinin katılımıyla, Savunma Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleştirildiğini açıkladı.

Tanker ele geçirme işlemi, bölgedeki diğer gemi kaptanlarına Venezuela limanlarından yük almak veya sularında seyretmenin riskleri konusunda dolaylı bir uyarı olarak görülüyor. Ayrıca, yaptırım kapsamındaki petrolü İran gibi ülkelere kaçıran ‘paralel tanker filosu’ için ciddi bir darbe anlamına geliyor.

Venezuela, dünyanın en büyük ham petrol rezervlerinden bazılarına sahip. Petrolün yasadışı yollarla satışı, hükümetin temel gelir kaynaklarından biri. Trump’ın ilk ve ikinci yönetimleri ile Biden yönetimi, Maduro rejiminin demokrasiye yönelik baskıları nedeniyle, devlet petrol ve gaz şirketi PDVSA da dahil olmak üzere Maduro rejimine yönelik çok katmanlı yaptırımları sürdürdü.

Karakas hükümeti, tankere el koyma işlemini kınayarak bunun Trump’ın baskı kampanyasının gerçek amacını ortaya koyduğunu belirtti. Hükümet açıklamasında, “Göç, uyuşturucu kaçakçılığı, demokrasi veya insan hakları değil. Her zaman doğal kaynaklarımız, petrolümüz, enerjimiz ve yalnızca Venezuelalı halka ait kaynaklar söz konusuydu” ifadelerine yer verildi.

Öte yandan, eski üst düzey ABD istihbarat yetkilisi Beth Sanner, CNN’e verdiği röportajda, Venezuela tankerlerine el konulmasının ‘yaptırım kapsamındaki petrolün taşınmasını engellemeye yönelik tamamen doğal bir adım’ olduğunu söyledi. Sanner, “Herkes bu tür tankerleri durdurmak istedi, ama daha önce bölgede bunu yapacak yeterli kaynağımız yoktu” dedi.

Kongre’deki Demokratlar ise Venezuela dosyasında yönetimin atacağı her adım konusunda son derece temkinli. Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesi üyesi Chrissy Houlahan, CNN’e verdiği röportajda, ABD’nin Venezuela ile savaşın eşiğine gelip gelmediği sorusuna şöyle yanıt verdi: “Nasıl yaklaşmayalım ki? Askerlerimizi helikopterlerle başka bir ülkenin bayrağını taşıyan sivil tankerlere indiriyoruz. Bu kesinlikle tırmandırıcı bir adım ve başka şekilde nitelendirilemez.”

Houlahan, Trump’ın eğer rejimi askeri güçle değiştirmeyi hedefliyorsa, Anayasa gereği Kongre’den yetki almak zorunda olduğunu vurguladı; ancak bunun ABD’nin çıkarına olmayacağını belirtti.

Senato’daki Demokrat azınlık lideri Chuck Schumer, Trump’ın açıklamalarının o kadar belirsiz olduğunu, gerçek niyetlerini anlamanın neredeyse imkânsız hale geldiğini söyledi. Schumer sözlerini şöyle sürdürdü: “Başkan Trump birçok konuyu farklı yollarla dile getiriyor; öyle ki ne hakkında konuştuğunu bile anlamıyorsunuz. Eğer Maduro kendi isteğiyle kaçsaydı, herkes buna sevinirdi. Trump her yöne savrulurken, ‘Bunu destekliyorum ya da şunu destekliyorum’ diyemezsiniz.”

Trump’ın ikinci döneminde birçok konuda olduğu gibi, kamuoyu önünde Başkan’ın hedeflerine dair şeffaflık neredeyse yok denecek kadar az. Amaçlar çoğunlukla kişisel kaprislere bağlı gibi görünüyor. Trump, öngörülemezliği sık sık övüyor ve Amerikan halkına Venezuela kıyılarındaki bu kadar çok askerin neden konuşlandırıldığı ya da bu pahalı askeri varlığın neyi başarması gerektiği konusunda herhangi bir açıklama yapmadı.

Eğer Trump, Maduro’yu devirmeyi başarır ve Venezuela’yı demokrasiye taşırsa, büyük bir siyasi zafer kazandığını iddia edebilir. Ayrıca, Amerikan nüfuzunu Batı yarımküreye yayma hedefini güçlendirmiş olur; bu yönelim, yakın zamanda açıklanan ulusal güvenlik stratejisiyle uyumlu. Bu durum aynı zamanda Trump’ın Latin Amerika’yı kendi vizyonu ve MAGA projesi doğrultusunda yeniden şekillendirme girişimi ve bölgede Çin ile Rusya’nın etkisine karşı geleneksel stratejisinin bir uzantısı olarak görülüyor.

Ancak tarih, diktatörlük rejimlerinin, en zor koşullarda bile, dışarıdakilerin düşündüğünden genellikle daha dirençli olduğunu gösteriyor. Venezuela hükümeti sıklıkla çok katmanlı bir suç örgütüne benzetiliyor; üst düzey yetkililerin büyük mali çıkarları, güçlerini her ne pahasına olursa olsun koruma motivasyonu sağlıyor. Dışarıdan birçok kişi, Trump’ın baskısının meşru demokratik liderliği iktidara taşıyacağını umut etse de, kesin bir şey yok.

Buna rağmen, tankere el konulması Maduro üzerindeki baskıyı yeni bir seviyeye taşıdı ve Trump’ı, kişisel prestiji ve siyasi itibarını riske atacağı kaçınılmaz bir karşılaşma yoluna bir adım daha yaklaştırdı.