Irak’ta devleti yöneten aşiretler, kurumları ve çalışanlarını tehdit ediyor

Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)
Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)
TT

Irak’ta devleti yöneten aşiretler, kurumları ve çalışanlarını tehdit ediyor

Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)
Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)

Şaza el-Amili
Irak’ta aşiretler, ekonomik ve psikolojik olmak üzere iki işlevi olan bir toplumsal yapı oluşturur. Aşiret, temelde kan ve soy ilişkisine dayanan biyolojik bir yapıdır. Bu işlev, dış unsurlara karşı mezhepsel homojenliğe dayalı yargılar, normlar, gelenekler ve davranışlar biçiminde kendini yeniden ortaya koyar. Böylece aşiretler tarih boyunca bir dereceye kadar sosyolojik gelişmeyi temsil eder. Ancak devletin ortaya çıkması ve ekonomik faaliyetlerin aşiret ve kabileleri aşan bir hale gelmesiyle birlikte sosyal kontrol, aşiretlerden devlete geçmiştir.
Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur. Bu durum, birbirini takip eden hükümetleri, aşiretleri siyasi sürece dahil etmeye ve onları siyasi karara dahil etmeye teşvik etti. Daha sonra silahlanmalarına, partilere katılmalarına, iktidara ve siyasi nüfuza sahip olmalarına izin verildi.

Irak’taki aşiret rejimi
Irak, 1914 yılında İngiliz işgali altına girdiğinde ve İngilizler 1916 yılında Basra şehrine girdiklerinde bir aşiret rejimi kurdular. Bağdat’a vardıklarında 1918 yılında ‘Aşiret Davaları Yasası’ adı verilen bir kamu sistemi kurdular. Bu sistem, Irak’ın kırsal bölgelerinde meydana gelen olaylarda aşiret şeyhine yetki veriyordu.
Şeyh, aşiretten bir grup ileri gelenin yer aldığı bir ‘komite’ oluştururdu. Komite, bir suç, saldırı veya cinayet işlenirse ‘diyet (kan parası)’ veya ‘yargılamaya’ karar veren bu yapıydı. Cezalandırılan kişi belirli bir süreliğine sürgün edilebilirdi. Komitenin kararı, bu kararı değiştirme, veto etme veya onaylama konusunda tam yetkiye sahip olan İngiliz Valisi’ne sevk eder. Bu yasa, İngiliz Mandası döneminde Irak aşiretleri için çıkarılan ilk yasadır. Irak aşiretleri, Irak’ın tarihsel olarak tanık olduğu devrimler ve ayaklanmalara katılımlarıyla tanınıyordu.

Aşiret geleneğinin dönüşü
Irak halkı tepeden tırnağa silahlı ve 50 yılı aşkın süredir savaşlarla mücadele eden uzun bir geçmişe sahip bir halkın gölgesinde Aşiret tarafından temsil edilen kuvvetli güç merkezleri ortaya çıktı. Bireyin kendisini ve varlığını yasanın yokluğundan korumak için başvurduğu güvenilir dayanak haline gelmek için diğer otoritelere hükmetti.
Psikoloji alanında araştırmacı olan Dr. Faris Kemal Nazmi Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, aşiret geleneğinin Irak’ta hakimiyete geriş dönüş nedenlerinden birinin insani gelişme fikrinin gerilemesi olduğuna işaret etti. Tüm bunların Irak’ın 2005 anayasası kapsamın gerçekleşmesinin ironik olduğunu ifade eden Nazmi, “Devlet, insan haklarıyla bağdaşmayan aşiret geleneklerini yasaklıyor” dedi. Gündelik gerçekler, özellikle de kadınlarla ilgili meseleler, aşiret doğasının nüfuzu karşısında devletin işlevinde derin bir yetersizliğe işaret ediyor. Kadınların çalışma, evlenme ve okuma haklarının ciddi şekilde ihlal edildiğine tanık oluyoruz.

Hukuk üstünlüğü aşiret otoritesiyle rekabet ediyor
Aşiret, insanlar arasında iletişim ve yardım sağlayan sosyal bir kurum olarak kabul ediliyor. Fakat kendine özel bir hukuka dayanan baskıcı bir askeri güç olamaz.
Araştırmacı akademisyen Dr. Ahmed Abdulal, bu konuda, “Hukuki ve sosyal kurumlarını düzgün inşa eden bir devlet, vatandaşının sorunlarını çözer. Bu nedenle hak elde etmek veya tehlikeden korunmak için bölünmeye ya da aşirete başvurmaya gerek kalmaz” şeklinde konuştu.
Aşiret şiddeti, topluluğun kültürünün doğası, yasanın otoritesi, gücü ve nüfuzunun boyutuna bağlıdır. Irak toplumunda hukukun üstünlüğü genellikle aşiret otoritesiyle rekabet eder. Hukukun üstünlüğü ne kadar zayıfsa, aşiret otoritesi o kadar güçlü olur. Irak toplumu aşiret kökenlidir. Otoritenin gücü, yasanın yokluğunda işlerini yürütme ve ona bağımlı olma konusunda üstün gelir.
Araştırmacı Abdulal, “Irak birden fazla sistemle yönetiliyor: Devlet, dini müessese ve aşiret. Bu oluşumlar, Irak devletinin kuruluşundan günümüze kadar varlığını korumuştur. Güçleri ve etki merkezleri genel siyasi duruma göre değişir. Üç yönetim dediğimizde tam anlamıyla bunu kastediyoruz. Çünkü her birinin bağımsız bir ekonomisi, gücü ve yasası vardır. Baskıcı ve diktatör rejimlerde olduğu gibi devlet otoritesi ortaya çıktığında diğer iki gücün etkisi azalır. Diktatörlük rejimi çöktüğünde, devlet kurumları da onunla birlikte çöktü. Dini müessese ve aşiret otoritesi egemen oldu. Bir süre sonra aşiret, devletin kendisinden, dini kurumdan ve hukuktan daha güçlü hale geldi” ifadelerini kullandı.
Dr. Ahmed Abdulal, “Devlet yasası, ateş edilmesini yasaklıyor. Can kaybına neden olduğu için şeriat tarafından da yasaklanmıştır. Bu konuda çok sayıda fetva verildi. Ancak cenaze ya da düğün törenleri gibi en basit aşiret töreninde, devlet otoritesi ve dini müesseseye açıkça meydan okunarak çeşitli silahlarla havaya ateş açılır” dedi.
Buna karşılık, Beni Lam aşiretinin baş şeyhi Avukat Şeyh Sadık Abdulhasan Nasif, “Basra ve Amara sık sık aşiret çatışmalarına sahne oluyor. Geriye yaralı ve ölü kurbanlar kalıyor. Kendi topraklarında bulunan şirketlere egemenlik ve nüfuzunu dayatmaya çalışan aşiretler arasındaki çatışmalar ekonomik nedenlere dayanıyor. Bu çatışmalarda orta ve ağır silahlar kullanılıyor. Vatandaşın bağlı olduğu kültürünün yanı sıra yürütme yetkisinin zayıflığı nedeniyle devletin güvenliği tam olarak dayatması zordur” şeklinde konuştu.
Hakim Salim Rıdvan el-Musevi’nin de görüşü yukarıdakilerden farklı değil. Musevi, bu sorunun yeniden alevlenmesinin nedeninin, istisnasız tüm kurumlarıyla devletin zayıflığı ve bu aşiret gruplarının ‘Dikketu’l Aşairiye' (Aşiret Baskınları) adı altında istihdam edilen silahlı gruplara bazı nüfuz sahibi partilerden aldığı destek olduğunu düşünüyor.

Siyasi gruplar arasındaki kotalar
Aşiret çatışmalarının artmasının nedenleri, yasaları uygulayan yürütme erkinin zayıflığına bağlanıyor. Psikoloji alanında araştırmacı olan Dr. Faris Kemal Nazmi, “Bugün Irak’ta aşiret doğasının toplumsal ve siyasal hayatı tahakküm altına almasının nedeni, ulusal devletin koruma, güvenlik ve toplumsal denetimi sağlamadaki başarısızlığı ve 2003 yılından sonra iktidarı elinde tutan siyasi gruplar arasındaki kota paylaşımından kaynaklanmaktadır. Bu kota paylaşımı, bir yandan devleti bir paylaşım ganimeti haline getirirken, diğer yandan toplumsal bileşenleri çatışan siyasi kimliklere dönüştürdü. Tüm bunlar, aşiretleri, kırsal bölgeler ve şehirleri aşan üretken ekonomik faaliyetin yokluğu ya da zayıflığı nedeniyle aşiret fikrini yeniden gündeme getiren asalak bir kazanca dayalı ekonomik faaliyetlerle gerçekleştirilmesiyle aynı dönemde meydana geldi” şeklinde konuştu.

Aşiret çatışmalarının nedenleri
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Sosyolog Abdulvahid Meşal, aşiret çatışmalarının patlak vermesinin nedeninin bir kişi veya gruba karşı tehdit veya adaletsizlik vakalarının ortaya çıkması ve adalete güvenleri olmaması nedeniyle bazılarının kanunsuz olarak aşiretlere başvurmak zorunda kalması olduğunu söyledi. Meşal,”Buna ek olarak, aşiretlerin yoğunlukta olduğu bölgelerdeki anlaşmazlıkların, evlilik, boşanma, mali haklar konusundaki anlaşmazlıklar gibi kadınlarla ilgili aile meselelerinin de aralarında bulunduğu basit nedenleri olabilir. Çocuklar arasındaki kavgalar nedeniyle de çatışmalar yaşanmakta. Arkalarında bir intikam talepleri zinciri bırakan ve sonu gelmeyen bir çatışmanın kıvılcımı olan bu çatışmalarda çoğunlukla masum insanlar kurban gidiyor” dedi.
Çatışmaların başka nedenleri olduğuna işaret eden Sosyolog Neda el-Abidi, bu konunun arka planına dair şunları söyledi: “Irak toplumu istikrarsız. Üstelik birçok gencin eğitim almasını engelleyen sarsıntı ve savaşlara tanıklık etti. Sonuç olarak, gençler arasında yeni bir tür cehalet ortaya çıktı. Savaş koşulları çok sayıda insanın işsiz kalmasına neden oldu. Geride çok sayıda dul ve yetim kaldı. Tüm bu faktörler, gençlerin öldürülme, yerinden edilme, patlama ve sürgün edilme yoluyla sürekli olarak maruz kaldıkları şiddet vakalarının üzerine ekleniyor. Cinayet ve şiddet sahnelerinin hatta kamusal yaşam düzeyinde bile şiddet olaylarının çeşitli iletişim araçlarında yayınlanması, tüm bunlar, bireyin kişiliğine şiddet empoze eder ve kişi egemen dil olarak güce inanır. Hukuk vatandaşı korumaktan aciz olduğu müddetçe, kişinin gücü bir meşrulaştırma ve kanun haline gelir. Irak'taki partilerin çokluğu aynı zamanda çok sayıda gencin partilere katılmasına katkıda bulundu. Bu durum da onların silah edinmelerini sağladı.”

Aşiret anlaşmazlıkları karşısında hukuk
Hâkim Salim Rıdvan el-Musevi, “Aşiret çatışması denen suçun bir tanımı yok. Daha ziyade bu ad genelde, kendi içinde ve kendi başına belirli bir eyleme verilen toplu tepkilere veriliyor. Cinayetlerin çoğu, mağdurun ailesinin suçlu, ailesi ve aşiretine yönelik bir protesto ile karşılanıyor. Bir hukuk metninin varlığı, insanlar tarafından yapılan eylemin kanunen suç sayıldığı durumda bu eylemin bir suç olduğunu teyit etmektedir. Cana kıymak buna örnek gösterilebilir. Kanun, bu eylemi Irak Ceza Kanunu'nun 1969 tarihli ve 111 sayılı 405. maddesi ve sonraki hükümleri uyarınca cinayet olarak tanımladı” şeklinde konuştu.
Musevi, “Öldürme eylemi bir veya birkaç kişi tarafından işlenmişse, eylemin bir aşiret kavgası veya bireysel bir çatışmanın sonucu olup olmadığına bakılmaksızın, yasalarca cezalandırılan bir cinayet eylemidir ve ağır cezalarla cezalandırılabilecek bir suçtur. Aynı şekilde tehdit eylemi de kanunen cezalandırılan bir suçtur. Eylem, belirli bir kişi, bir aşiret veya herhangi bir insan grubunu temsil eden bir grup eylemi mi olduğuna bakılmaksızın, kanunen cezalandırılabilir bir suç teşkil eder” dedi.

Kanunla değil, anayasayla belirlendi
Musevi, ayrıca “Aşiretler yasası, Abdulkerim Kasım devrimine kadar yürürlükte kaldı. Ondan sonra bununla ilgili bir yasa çıkarılmadı. Ancak 2005 yılında Irak Anayasası’nın 45. maddesinin ikinci fıkrasında yer aldı: ‘Devlet, Irak aşiret ve kabilelerini önemser. İşlerini dine ve hukuka uygun bir şekilde yürütür. Asil insani değerlerini toplumun gelişmesine katkıda bulunacak şekilde geliştirir ve insan haklarıyla bağdaşmayan aşiret geleneklerini engeller.’ Bu, anayasada yer alan bir metin. Iraklı bir milletvekili bunu dile getirdi. Şu ana kadar Irak aşiretlerinin işlerini düzenleyen bir yasa çıkarılmadı” ifadelerini kullandı. 
İçişleri Bakanlığı Aşiret İşleri Müdürlüğü Anlaşmazlık Çözüm Kurulu Üyesi ve Bahadile Aşireti Şeyhi Şiya Casim Muhammed el-Hasan ise bu konu hakkında “Devlet bu konuya önem vermedi. Yargılama ve cezalandırma konusunda daha kararlı olmalıyız.  Vatandaşın güvenlik içinde yaşaması için silahların devlete teslim edilmesi daha faydalı olurdu. Aralarında kadınlar ve çocukların bulunduğu birçok kişinin can ve mal kayıplarına neden olan çatışmalar ve gelişigüzel ateş açılması nedeniyle vatandaşlar kendilerini rahat hissetmiyor. Yürütme makamı uzakta. Kimsenin fikrine kulak vermiyor ve bu devletin sorumluluğunda. Bize gelince aşiretler olarak ateş açılması ve bıçaklı kavgaları engelleyen kurallarımız var. Fail buna göre yargılanıp cezalandırılıyor” dedi.
Sosyolojik açıdan ise Sosyolog Abdulvahid Meşal, “1959 yılında Aşiretler Kanunu’nun kaldırılmasıyla aşiret siyasi yapısını kaybetti. Sivil toplum olarak üzerine düşen görevleri yerine getiren bir toplumsal yapı haline geldi. Ta ki 2003 yılında değişiklik yapılana kadar böyle devam etti. Bunun ardından aşiret Irak sahnesine geri dönüş yaptı ve siyasi yapısını yavaş yavaş restore etmeye başladı. Fakat geleneksel bir aşiret biçiminde değil. Birçok kabile geleneği kayboldu. Aşiret reisleri, aşiretlerin kökeni hakkında fazla bir bilgiye sahip olmayan asalaklara dönüştü. Böylece her an, her yerde ve mantıksız bile olsa herhangi bir nedenle çatışmalar patlak verir hale geldi” şeklinde konuştu.

Anlaşmazlıkların çözümünde silah ve şiddet kullanımı
Irak yasaları, ilgili birimler tarafından kayıt alınması kaydıyla her Iraklı ailenin hafif bir silah edinmesine izin veriyor. Ancak Iraklılar, aşiret geleneklerine uygun olarak evlerinde çok sayıda silah bulunduruyor. Bunlar arasında RPG’ler de bulunabiliyor. Araştırmacı Akademisyen Dr.Ahmed Abdulal, “Her çatışma, cinayet veya terör suçuna karışanlar, üç tür cezaya çarptırılıyor: Şer’i diyet, ceza hükmü ve aşiretle ilişiğin kesilmesi. Herhangi bir aşiret çatışması, bu hiyerarşilerden birinin ihlaliyle başlar. Bazı aşiretler, milyonlarca silah, tonlarca mühimmat ve cephaneye sahip bulunuyor. En basit çatışma, tabancadan orta ve ağır silahlara kadar çeşitli silahların ateşlenmesiyle başlar” ifadelerini kullandı. Bu silahlarla çatışma sahneleri ‘normal’ hale geldi. Başkent Bağdat'ın kalbine kadar Irak'ın tüm vilayetlerinde gözlemlenebilir. Aşiretlerin sosyal örgütler olması nedeniyle üyeleri arasında alim, doktor, öğretim görevlilerinin bulunması olağan bir durum. Bunun yanı sıra aşiret üyeleri içinde askeriyeye mensup, devletin silahını taşıyan ve bununla aşiret adına savaşan kişiler bulunması da gayet doğal.

Dikketu’l Aşairiye
Beni Lam Aşireti Şeyhi’nin söylediklerine göre ‘Dikketu’l Aşairiye' (aşiret baskını geleneği) meselesi büyüdü. Vatandaşların endişesi ve hayatlarının tehlikeye girmesi nedeniyle soruşturma hakimlerinden, 2005 tarihli 13 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilmesi talep edilen bir bildiri yayınlandı. Bunun ardından soruşturma hakimleri, aşiret baskınları meselesinin tırmanışını azaltmak için müebbet hapis veya bazen ölüm cezası içeren cezai bir madde ile bu konuyu terörle mücadele yasasına uyarlamaya başladılar. Şeyh Sadık Abdulhasan Nasif, “Hakiki şeyhler, aşiret baskınlarına başvurmazlar. Bu, bazı şeyhler tarafından haram olarak nitelenip yasaklanmış bir konudur. Bu eylem çocuk, kadın ve hastaları korkuttuğu için terörle mücadele yasası çıkmadan önce yasaklanmıştı. Bu gelenek, bir aşiretin bir diğer aşirete arabulucular gönderdikten sonra uyarmak için havaya ateş edilerek kırsalda gerçekleştirilir. Karşı aşiretten yanıt gelmediği takdirde hak sahibi aşiret uyarı ateşi açar. Bunun üzerine söz konusu aşiret sorunu olabildiğince çabuk çözer. Aşiret şeyleri bu eyleme karşı yasayı ve egemenliğini uygular” dedi.
Hâkim el-Musevi ise Yüksek Yargı Konseyi'nin, bu sorunu frenlemek amacıyla 2018 yılının Kasım ayında aldığı karara göre aşiret baskınının terör suçu olarak kabul edildiği bir genelge yayınlamadaki katkısından bahsetti.

Aşiretlerin siyasallaşması
İktidardaki İslami partiler, seçimler yoluyla ya da doğrudan siyasi ve sosyal tahakküm yoluyla güçlerini pekiştirmek için onlara yatırım yapmak için aşiret yapılarına sızdı. Aşiret, soy ve kan bağıyla birleşmiş bir yapıdan, belirli bir dini veya mezhepsel eğilimin çerçevelediği siyasi ve ekonomik bir yapıya dönüştü. Bu durum, devasa silahların aşiretler içinde yayılmasını ve devletin güvenlik kurumlarıyla rekabet eden, hatta çoğu durumda onlara egemen olan bir güce dönüşmesini açıklıyor.
Bu bağlamda Dr. Nazmi, aşiret sisteminin gelişmesi ve siyasi yatırımı, kurumlara nüfuz etmesinin, dini partilerin ulusal devlet fikrini yok ettiğini ve aşiretin çıkarlarını istismar ettiğini söyledi. Dr. Nazmi, “Aşiretler, aşiret dokusuna nüfuz edip onları kendileri için koruyucu bir yapıya dönüştüren bir yandan aleni siyasi bir rol oynayan, diğer yandan da beyan edilmemiş silahlı bir rol oynayan bazı dini siyasi örgütlerin silahlarını kınar hale geldi” dedi.

Yasaların iltimas geçmeksizin uygulanması
Çatışmalar, güvenlik durumunun zayıflığı nedeniyle toplumsal barışı etkiledi. Bu da tedirgin olmaya başlayan vatandaşları çözüm olarak aşiretlere başvurmaya sevk etti. Sonuç olarak, karakol verilerinde tecavüz, bıçaklama, yerinden edilme, cinayet, ve hatta kültür ve bilinç eksikliğinden kaynaklanan kötü örf ve gelenekler olan, aşiretten kovulma ve topluma külfet haline gelen kan parası da dahil olmak üzere binlerce olay birikti.
Hakim Salim Rıdvan el-Musevi, bu güvenlik krizine en iyi çözümün, devletin iltimas geçmeksizin yasayı herkese dayatma ve uygulama konusunda üzerine düşeni yapması olduğunu söyledi. Buna ek olarak silahın yalnızca devlet tekelinde bulundurulması ve yasaların caydırıcı yargı kararları ile uygulanması gerektiğinin altını çizdi. Musevi, mevcut durumun, kırsal kesimler ve kent merkezlerinden uzak bölgelerde iken kent merkezlerine yayılan bu olguyu sınırlayan ciddi bir caydırıcılık oluşturmadığını vurguladı.
Musevi, aşiret grupları tarafından yapılan tehdit eylemlerinin ciddiyetini hakimler aracılığıyla her davanın koşullarına göre değerlendirmenin mahkemenin görevi olduğunu söyledi. Hakim, “Bu fiiller terör suçu olarak değerlendirilerek hüküm verilmiş olup, bunlar hakkında 2005 tarihli 13 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 4. Maddesi hükümleri uygulanır. Öte yandan bunları olağan tehdit olarak değerlendiren diğer hükümler bulunmakla birlikte, bunlara 430. madde ve devamı hükümleri uygulanır” şeklinde konuştu.



Husiler: Kasım ayından bu yana 86 İsrail, ABD ve İngiltere gemisini hedef aldık

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Husiler: Kasım ayından bu yana 86 İsrail, ABD ve İngiltere gemisini hedef aldık

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Yemen’deki Husiler, kasım ayından bu yana Kızıldeniz ile Umman Denizi’nde İsrail, ABD ve İngiltere’ye ait 86 gemiyi hedef aldıklarını duyurdu.

Husilere ait Al Masirah Televizyonu, Husi Hareketi’nin lideri Abdulmelik el-Husi’nin konuşmasını yayınladı.

Husi konuşmasında, harekete bağlı Yemen Deniz Kuvvetlerinin, bu hafta 9 gemiyi hedef aldığına dikkati çekerek, böylece Kızıldeniz ve Umman denizinde kasım ayından bu yana hedef alınan İsrail, ABD ve İngiltere ile bağlantılı gemilerin toplam sayısının 86'ya çıktığını söyledi.

Husilerin bu hafta boyunca gerçekleştirdikleri 10 operasyonda "düşman" hedeflere yönelik 37 balistik füze ile insansız hava araçlarıyla saldırı düzenlediklerini ifade eden Husi, operasyonların İsrail’in Eilat kentine yönelik gerçekleştirildiğini aktardı.

Husi, İsrail’in Kızıldeniz’deki seyrüseferinin ciddi derecede azaldığına dikkati çekerek, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının durmaması durumunda operasyonlarının süreceğini vurguladı.

- Kızıldeniz'deki durum

Yemen'deki İran'ın desteklediği Husiler, İsrail'in Gazze'deki saldırılarına tepki gerekçesiyle 31 Ekim 2023'te Yemen açıklarında İsrailli şirketlere bağlı olduğunu belirttikleri ticari gemilere el koymaya, bazılarına da insansız hava araçları ve füzelerle saldırılar düzenlemeye başladı.

ABD güçleri, bu süreçte birçok kez Yemen'den atılan füze ve kamikaze dronları düşürdüğünü duyurdu.

Husilerin eylemlerinin ardından çok sayıda gemicilik şirketi, Kızıldeniz'deki seferlerini durdurma kararı aldı.

ABD, küresel deniz ticareti güvenliğinin tehlikeye girdiği gerekçesiyle 18 Aralık 2023'te bir grup ülkenin katılımıyla Husi güçlerine karşı "Refah Muhafızı Operasyonu" adında çok uluslu "deniz görev gücü" oluşturulduğunu açıkladı.

Kızıldeniz'de 31 Aralık 2023'te İsrail ile bağlantılı gemiyi ele geçirmeye çalışan Husilere ait 3 sürat teknesi, ABD helikopterlerince ateş altına alındı.

Husiler, 10 Ocak'ta da İsrail'e destek olduğu gerekçesiyle Kızıldeniz'de ABD'ye ait bir geminin füze ve kamikaze dronlarla hedef alındığını duyurdu.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 11 Ocak'ta ABD ve Japonya tarafından sunulan, Husilerin Kızıldeniz'deki saldırılarının acilen sonlandırılmasının istendiği kararı kabul etti.

Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12'si, Akdeniz'i Kızıldeniz'e bağlayarak Avrupa ile Asya arasındaki en kısa rotayı sunan Süveyş Kanalı üzerinden yapılıyor.


İsrail ordusu, Hizbullah'ın komutan yardımcısını öldürdü

Lübnan'ın İsrail sınırındaki El Bustan köyünde bir evin üzerinde İsrail top mermisi patladı (AP)
Lübnan'ın İsrail sınırındaki El Bustan köyünde bir evin üzerinde İsrail top mermisi patladı (AP)
TT

İsrail ordusu, Hizbullah'ın komutan yardımcısını öldürdü

Lübnan'ın İsrail sınırındaki El Bustan köyünde bir evin üzerinde İsrail top mermisi patladı (AP)
Lübnan'ın İsrail sınırındaki El Bustan köyünde bir evin üzerinde İsrail top mermisi patladı (AP)

İsrail ordusu, Lübnan'ın Bazouriye bölgesine düzenlenen hava saldırısında Hizbullah'ın roket ve füze birimi komutan yardımcısı Ali Abed Akhsan Naim'in öldürüldüğünü açıkladı.

İsrail ordusu, yaptığı açıklamada İran’la bağlantılı üst düzey bir Hizbullah komutanının öldürüldüğünü iddia etti.

Ordu tarafından yapılan açıklamada, Hizbullah'ın roket ve füze birimi komutan yardımcısı Ali Abed Akhsan Naim'in Lübnan'ın Bazouriye bölgesine düzenlenen hava saldırısında öldürüldüğünü açıkladı.

Naim'in Hizbullah liderlerinden biri olduğu ve İsrail'e yönelik saldırıların planlanmasından ve yürütülmesinden sorumlu olduğu belirtildi.


İsrail ile çatışan Hizbullah, 6 mensubunun daha öldürüldüğünü duyurdu

Bir İsrailli, İsrail'in kuzeyinde, Lübnan sınırına yakın Kiryat Shmona'da Hizbullah füzesinin vurduğu bir binayı inceliyor (AFP)
Bir İsrailli, İsrail'in kuzeyinde, Lübnan sınırına yakın Kiryat Shmona'da Hizbullah füzesinin vurduğu bir binayı inceliyor (AFP)
TT

İsrail ile çatışan Hizbullah, 6 mensubunun daha öldürüldüğünü duyurdu

Bir İsrailli, İsrail'in kuzeyinde, Lübnan sınırına yakın Kiryat Shmona'da Hizbullah füzesinin vurduğu bir binayı inceliyor (AFP)
Bir İsrailli, İsrail'in kuzeyinde, Lübnan sınırına yakın Kiryat Shmona'da Hizbullah füzesinin vurduğu bir binayı inceliyor (AFP)

İsrail ile çatışan Hizbullah Hareketi, Lübnan’ın güneyindeki sınır bölgesindeki çatışmalarda 6 mensubunun daha öldüğünü duyurdu.

Hizbullah, çatışmalardaki yeni kayıpları hakkında açıklama yaptı.

Açıklamada, kimlik bilgilerine yer verilen 6 Hizbullah mensubunun çatışmalarda öldükleri ifade edildi.

İsrail ordusu ve Hizbullah Hareketi arasında 8 Ekim 2023'ten beri sınır üzerinde yaşanan çatışmalarda ölen Hizbullah mensubu sayısı 261’e yükseldi.

Çatışmalarda ayrıca, 53 Lübnanlı sivil, 14 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu ile 7 İsrailli sivil ve 11 İsrail askeri öldü.


İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de can kaybı 32 bin 623’e yaralı sayısı 75 bini aştı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta düzenlenen baskın alanının yakınında yaralı bir Filistinli genç (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta düzenlenen baskın alanının yakınında yaralı bir Filistinli genç (AFP)
TT

İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de can kaybı 32 bin 623’e yaralı sayısı 75 bini aştı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta düzenlenen baskın alanının yakınında yaralı bir Filistinli genç (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta düzenlenen baskın alanının yakınında yaralı bir Filistinli genç (AFP)

Gazze Şeridi Sağlık Bakanlığı bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaş sonucunda öldürülen Filistinlilerin sayısının 32 bin 623'e, yaralananların sayısının ise 75 bin 92'ye yükseldiğini açıkladı.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, İsrail'in Gazze Şeridi'ne son 24 saatte düzenlediği saldırılarda 71 Filistinlinin öldüğü, 112 Filistinlinin de yaralandığı belirtildi.

Açıklamada, halen enkaz altında ve yollarda çok sayıda yaralının bulunduğu, ambulans ve sivil savunma ekiplerinin bu kişilere ulaşamadıkları belirtildi.

 


İsrail ordusu, önde gelen Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

El Şifa Hastanesi (Reuters)
El Şifa Hastanesi (Reuters)
TT

İsrail ordusu, önde gelen Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

El Şifa Hastanesi (Reuters)
El Şifa Hastanesi (Reuters)

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, ordu güçlerinin Hamas hareketinin askeri kanadının malzeme ve insan gücü bölümü başkanının öldürdüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Jerusalem Post gazetesinden aktardığı habere göre İsrail ordusunun Gazze'deki Şifa Tıp Kompleksi'nde hareketin üst düzey bir liderini öldürdü. Adraee, Raed Thabet adlı liderin "daha önce Hamas üretim sisteminin başkanı olarak çalıştığını ve örgütün malzeme ve silahlanma konusunda uzman olduğunu" belirtti.

Adraee’nın açıklamasına göre Gazze Şeridi'ndeki Hamas hareketinin lideri Yahya Sinvar ve hareketin askeri komutanı Muhammad ed Dayf'a yakın olduğunu kaydeden Thabet, askeri kanadın en önde gelen on lideri arasında değerlendiriliyordu.

Adraee, “Thabet, güçlerimizle çatışarak hastaneden kaçmaya çalışırken yanındaki iki kişiyle birlikte etkisiz hale getirildi" ifadelerini kullandı.


İsrail'in Halep'e gerçekleştirdiği saldırılarda aralarında  sivil ve askerlerin de olduğu çok sayıda kişi öldü öldü

Halep Uluslararası Havalimanı (North Press Agency)
Halep Uluslararası Havalimanı (North Press Agency)
TT

İsrail'in Halep'e gerçekleştirdiği saldırılarda aralarında  sivil ve askerlerin de olduğu çok sayıda kişi öldü öldü

Halep Uluslararası Havalimanı (North Press Agency)
Halep Uluslararası Havalimanı (North Press Agency)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün (Cuma) yaptığı açıklamada, İsrail'in Halep kırsalına düzenlediği saldırılarda aralarından sivil ve askerlerin olduğu çok sayıda kişi öldüğünü açıkladı. Bakanlık saldırıda çok sayıda kişinin de yaralandığını duyurdu.

Açıklamada, saldırının Halep'in güneydoğusundaki Ariya yönünden gerçekleştiği belirtildi. Bombalamanın, "İdlib ve Halep'in batı kırsalındaki terör örgütlerinin Halep şehri ve çevresindeki sivilleri hedef alan drone saldırısı" olarak tanımladığı olayla örtüştüğü dikkat çekti.

Açıklamada ayrıca kamu ve özel mülklerde de maddi kayıpların meydana geldiği belirtildi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), daha önce Halep Uluslararası Havaalanı bölgesinde şiddetli patlamaların duyulduğunu açıklamıştı.

SOHR, daha fazla ayrıntı vermemiş, ancak Suriye hava savunmasının saldırıya karşı koymaya çalıştığını belirtmişti.


Rapor: Gazze'deki konutların yüzde 70'inden fazlası yaşanmaz hale geldi

Gazze'de bir ev (Reuters)
Gazze'de bir ev (Reuters)
TT

Rapor: Gazze'deki konutların yüzde 70'inden fazlası yaşanmaz hale geldi

Gazze'de bir ev (Reuters)
Gazze'de bir ev (Reuters)

Filistin Merkezi İstatistik Bürosu'nun resmi raporunda, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye karşı başlattığı savaş sonucunda Gazze Şeridi'ndeki konutların yüzde 70'inden fazlasının yaşanmaz hale geldiği, İsrail'in geçen yıl Batı Şeria'da 50 bin dönüm araziyi ele geçirdiğine dikkat çekildi.

Filistin Merkezi İstatistik Bürosu'nun her yıl 30 Mart Filistin Toprak Günü dolayısıyla dün (Perşembe) yayınladığı raporda, İsrail'in 7 Ekim'den bu yana 31 binden fazla binayı yıktığı belirtildi.

Raporda, yaklaşık 17 bin  binanın ağır hasarlı olduğu, 41 binden fazla binanın ise orta derecede hasar gördüğü belirtilirken, hasarlı binaların 100'den fazlasının Birleşmiş Milletler binası olduğu, toplam hasarlı bina sayısının yaklaşık 89 bin binaya ulaştığı ifade edildi.

Raporda, toplam konut sayısının yaklaşık yüzde 70'ini oluşturan 290 binde fazla konut biriminin kısmi olarak yıkıldığı, tamamen yıkılan konut birimi sayısının ise en az 79 bin  konut olduğu tahmin ediliyor.

Okulların, üniversitelerin, hastanelerin, camilerin, kiliselerin ve hükümet binalarının yanı sıra binlerce ekonomik tesisin, altyapının ve tarım arazisinin tahrip edilerek, Gazze Şeridi'nin yaşanmaz bir yer haline geldiğine dikkat çekildi.

Rapora göre İsrail yetkilileri, Doğu Kudüs'teki 70 binayı sahiplerine yıktırmak dahil olmak üzere, 659'dan fazla bina ve tesisi tamamen veya kısmen yıkıp yıktı; ayrıca ruhsatsız yapıldığı bahanesiyle bin 333 Filistin tesisine yıkım emri çıkardı.

İsrailli yetkililer, Batı Şeria'da 2022 yılında yaklaşık 26 bin dönüm arazi ele geçirirken, 2023 yılında bu miktarın 50.526 dönüme çıktığı belirtti.

Rapora göre İsrail yetkilileri geçen yıl yaklaşık 619 dönümlük 32 el koyma emri, yaklaşık 433 dönümlük dört kamulaştırma emri ve yaklaşık 515 dönümlük iki devlet arazisi ilan etti.

Yerleşimler ve askeri üslerle ilgili olarak, 2022'nin sonunda Batı Şeria'da 151 koloniye, 188 işgal ileri karakoluna ve (endüstriyel, turistik, hizmet alanları ve İsrail ordu kamplarını) içeren 144 diğer sınıflandırılmış 483 bölge vardı.

Yerleşimci sayısı ise 2022 yılı sonunda, çoğu Kudüs'te yaşayan (336.272 kişi, toplam sömürgecilerin yüzde 45,1'ini oluşturuyor) ve geri kalanı Batı Şeria'da bulunan 745 bin 467 yerleşimciye ulaştı.

Rapora göre Batı Şeria'da yerleşimcilerin Filistinlilere oranı her 100 Filistinliye karşılık 23 yerleşimci civarında iken, Kudüs'te bu oran her 100 Filistinliye karşılık yaklaşık 69 yerleşimciye ulaşıyor.

Şarku’l Avsat’ın rapordan aktardığına göre İsrail yetkililerinin Kudüs dahil Batı Şeria'da 18 binden fazla yerleşim birimi inşa etmeyi öngören birçok yapısal planı onaylamasıyla, 2023 yılında yerleşimlerin inşaat ve genişleme hızında önemli bir artış yaşandığına dikkat çekildi.

Raporda ayrıca 2023 yılı sonunda dünyadaki tahmini Filistinli sayısı yaklaşık 14,63 milyon kişiydi, bunların 5,55 milyonu Filistin Devleti'nde ikamet ediyor. İsrail'de yaklaşık 1,75 milyon Filistinli bulunurken, Arap ülkelerindeki Filistinlilerin sayısı 6,56 milyon, yabancı ülkelerde ise yaklaşık 772 bin Filistinli yaşamakta.


Burhan’ın yardımcısı ‘silahlı halk direnişi’ tehlikesine karşı uyarıda bulundu

Dün (perşembe) el-Gadarif eyaletinde düzenlenen mezuniyet töreninde Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ı destekleyen silahlı bir grubun üyelerini izleyen Sudanlılar. (AFP)
Dün (perşembe) el-Gadarif eyaletinde düzenlenen mezuniyet töreninde Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ı destekleyen silahlı bir grubun üyelerini izleyen Sudanlılar. (AFP)
TT

Burhan’ın yardımcısı ‘silahlı halk direnişi’ tehlikesine karşı uyarıda bulundu

Dün (perşembe) el-Gadarif eyaletinde düzenlenen mezuniyet töreninde Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ı destekleyen silahlı bir grubun üyelerini izleyen Sudanlılar. (AFP)
Dün (perşembe) el-Gadarif eyaletinde düzenlenen mezuniyet töreninde Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ı destekleyen silahlı bir grubun üyelerini izleyen Sudanlılar. (AFP)

Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Korgeneral Şemseddin el-Kebaşi, silahlı kuvvetlerin komutası dışında faaliyet gösteren ‘silahlı halk direnişi’ tehlikesine karşı uyarıda bulundu. Düzenli kampların silahlı kuvvetlerin milliyetçiliğini yansıtmayan sloganlar atarak herhangi bir siyasi parti tarafından istismar edilmemesi gerektiğini vurguladı. El-Kebaşi’nin sözleri açıkça, taburları Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) karşı savaşan devrik rejimin destekçilerinin İslamcı örgütüne yönelikti.

Dün (perşembe) el-Gadarif'te Sudan Kurtuluş Hareketi askeri güçlerinin mezuniyet töreninde konuşan el-Kebaşi, ordu komutanlarına halk direnişi üyelerinin kamplar dışında silah taşımalarına izin vermemeleri talimatını verdi ve düzenli çerçeveler dışında her türlü silahın toplanmasını emretti. “Direniş ülke için bir sonraki tehlike olacak” diyen el-Kebaşi, “Ordunun bu direnişe ihtiyacı olduğu kadar disipline de ihtiyacı var. Bu konuda bir yasa taslağı hazırlıyor ve yönetmelikler çıkarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Siyasi ve sivil güçler daha önce, ülkedeki mevcut çatışmalarda ordunun yanında savaşan İslamcı gruplarla birlikte, ordunun himayesi altında savaşı körükleyecek silahlı milislerin ortaya çıkmasına karşı uyarıda bulunmuşlardı.

ABD'nin Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “ABD, Ramazan Ayı’ndan sonra Cidde'de resmi Sudan barış görüşmelerinin yeniden başlamasını dört gözle bekliyor” dedi. Perriello sözlerini şöyle sürdürdü: “Ramazan ve bayramın görüşmelerin başlamasına daha birkaç hafta olduğu anlamına gelebileceği gerçeğine saygı duyuyoruz. Ancak bu süreyi siviller ve ortaklarımızla bu krizi çözmek ve savaşı durdurmak için nasıl bir yol bulabileceğimizi konuşmak için de kullanmak istiyoruz.”


Irak: Hişam el-Haşimi’nin katili ‘delil yetersizliği’ nedeniyle serbest bırakıldı

Hişam el-Haşimi'ye suikast düzenleyen subay Ahmed el-Kenani (sağda) - Temmuz 2020'de Bağdat'ta vurularak öldürülen araştırmacı Hişam el-Haşimi'nin posterinin önünde bir Iraklı. (AP)
Hişam el-Haşimi'ye suikast düzenleyen subay Ahmed el-Kenani (sağda) - Temmuz 2020'de Bağdat'ta vurularak öldürülen araştırmacı Hişam el-Haşimi'nin posterinin önünde bir Iraklı. (AP)
TT

Irak: Hişam el-Haşimi’nin katili ‘delil yetersizliği’ nedeniyle serbest bırakıldı

Hişam el-Haşimi'ye suikast düzenleyen subay Ahmed el-Kenani (sağda) - Temmuz 2020'de Bağdat'ta vurularak öldürülen araştırmacı Hişam el-Haşimi'nin posterinin önünde bir Iraklı. (AP)
Hişam el-Haşimi'ye suikast düzenleyen subay Ahmed el-Kenani (sağda) - Temmuz 2020'de Bağdat'ta vurularak öldürülen araştırmacı Hişam el-Haşimi'nin posterinin önünde bir Iraklı. (AP)

Irak yargısı, araştırmacı Hişam el-Haşimi'nin 2020 yılında öldürülmesine ilişkin davayla ilgili ilk resmî açıklamasında, daha önce kendisini öldürmekten suçlu bulunan kişinin beraat ettiğini ve serbest bırakıldığını doğruladı.

Yargı Konseyi Sözcüsü Sinan Ganem, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada “Irak mahkemesi delil yetersizliği nedeniyle Ahmed Hamdavi el-Kenani lehine beraat kararı verdi” dedi. Şarku’l Avsat'a konuşan bir yargı kaynağı, “El-Kenani, davanın incelendiği oturumda hâkim önünde suçu işlediğini inkâr etti” bilgisini paylaştı. Ancak kaynak, ‘beraat kararının el-Haşimi davasının tamamen kapandığı anlamına gelmediğini, çünkü cinayet suçlarının zaman aşımına uğramadığını’ belirtti.

Aynı kaynağa göre bundan sonraki iki yıl içinde, davada yeni kanıtlar ortaya çıkarsa, el-Kenani veya başka bir sanık hakkındaki adli dava yeniden başlatılabilir.

El-Haşimi, Temmuz 2020'de Bağdat'ın doğusundaki evinin yakınında arabasını park ederken silahlı bir kişinin saldırısına uğramış ve vurularak öldürülmüştü.

Mayıs 2023'te, sekiz ertelemenin ardından Merkez Mahkeme, el-Kenani hakkında gıyabında idam kararı verdi. Ancak Yargıtay, 31 Temmuz 2023'te kararı bozdu ve davanın Rusafa'daki Merkez Soruşturma Mahkemesi'ne iade edilmesine karar verdi.

Beraat kararından saatler sonra, bu hafta başında, el-Kenani'nin devlet görevine ‘normal’ bir şekilde döndüğü bilgisi sızdı. Bir güvenlik kaynağı “Teğmen rütbesindeki el-Kenani İçişleri Bakanlığı'nda çalışmaya başladı” dedi. Bir başka kaynak ise Mühendislik İşleri Müdürlüğü'ne katıldığını doğruladı.

Devlet Yönetimi Koalisyonu’ndan adının açıklanmasını istemeyen bir siyasetçi “El-Haşimi dosyasına dahil olan Şii güçler kamuoyundan öfkeli bir tepki beklemiyor” değerlendirmesinde bulundu. Bağımsız Milletvekili Seccad Salim ise Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada “Bu, protestocuları, aktivistleri ve araştırmacıları öldüren katillerin beraat ettiği dördüncü dava” ifadelerini kullandı.


Hamas ve İslami Cihad Şifa Hastanesi savaşında güçlerini birleştirdi

Gazze'deki yıkımın ortasında tekerlekli sandalyedeki bir kızı iten Filistinli çocuk. (AFP)
Gazze'deki yıkımın ortasında tekerlekli sandalyedeki bir kızı iten Filistinli çocuk. (AFP)
TT

Hamas ve İslami Cihad Şifa Hastanesi savaşında güçlerini birleştirdi

Gazze'deki yıkımın ortasında tekerlekli sandalyedeki bir kızı iten Filistinli çocuk. (AFP)
Gazze'deki yıkımın ortasında tekerlekli sandalyedeki bir kızı iten Filistinli çocuk. (AFP)

Gazze'de bulunan Şifa Hastanesi çevresindeki çatışmaların yoğunluğu, Hamas ve İslami Cihad hareketlerini askeri kanatları aracılığıyla ‘ortak operasyonlar’ düzenlemeye sevk etti. İki hareket, ‘İsrail güçlerini ve tanklarını roket ve havan mermileriyle’ hedef aldıklarını duyurdu.

İsrail güçleri ile Filistinli savaşçılar arasında Şifa Hastanesi civarında yakın çatışmalar yaşanırken, Hamas ve İslami Cihad'ın askeri kanatları ‘ortak operasyonlarda İsrail güçlerine, tanklarına, roket ve havan toplarıyla saldırdıklarını’ açıkladı.

İsrail ordusu, bir haftadan uzun süre önce baskın düzenlediği hastane çevresinde operasyonlara devam ettiğini bildirdi. ‘Operasyonun başlangıcından bu yana yaklaşık 200 militanın öldürüldüğü’ belirtilen açıklamada, ‘sivillere, hastalara, sağlık ekiplerine ve tıbbi ekipmana zarar verilmediği’ iddia edildi. Hamas tarafından yönetilen Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı, Şifa Hastanesi yerleşkesinde sağlık hizmeti vermek için gerekli donanıma sahip olmayan bir idari binada, mahsur kalan yaralı ve hastalar olduğunu söyledi.

Filistinli tıbbi kaynaklar, dün (Perşembe) bir çocuğun açlık ve tedavi yetersizliği nedeniyle hayatını kaybettiğini ve Gazze Şeridi'nde yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 30'a yükseldiğini duyurdu. Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahya'da bulunan Kemal Advan Hastanesi'nde bir çocuğun yetersiz beslenme, susuzluk ve tıbbi malzeme eksikliği nedeniyle öldüğünü’ bildirdi.

Bu arada, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçları dün, İsrail'in Gazze Şeridi'ne insani yardım ulaştırmak için gerekli tedbirleri almasını istedi.

Lahey merkezli UAD’ın yeni kararında, “İsrail, kuvvetlerinin Gazze'deki Filistinlilerin haklarını ihlal eden herhangi bir eylemde bulunmamasını ve temel gıda malzemelerinin gecikmeksizin Gazze Şeridi'ne girmesini sağlamalıdır” ifadesi yer aldı.

UAD, İsrail'den kararlarını uygulamak için aldığı tüm tedbirleri bir ay içinde kendisine rapor etmesini talep etti. Mahkeme, Gazze'deki Filistinlilerin zor yaşam koşullarıyla karşı karşıya olduğunu ve kıtlığın yaygın olduğunu belirtti. Ayrıca Gazze'deki Filistinlilerin ‘sadece kıtlık riskiyle karşı karşıya olmadıklarını, kıtlığın şimdiden baş gösterdiğini’ belirttiğini vurguladı.