Irak’ta devleti yöneten aşiretler, kurumları ve çalışanlarını tehdit ediyor

Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)
Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)
TT

Irak’ta devleti yöneten aşiretler, kurumları ve çalışanlarını tehdit ediyor

Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)
Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur (AFP)

Şaza el-Amili
Irak’ta aşiretler, ekonomik ve psikolojik olmak üzere iki işlevi olan bir toplumsal yapı oluşturur. Aşiret, temelde kan ve soy ilişkisine dayanan biyolojik bir yapıdır. Bu işlev, dış unsurlara karşı mezhepsel homojenliğe dayalı yargılar, normlar, gelenekler ve davranışlar biçiminde kendini yeniden ortaya koyar. Böylece aşiretler tarih boyunca bir dereceye kadar sosyolojik gelişmeyi temsil eder. Ancak devletin ortaya çıkması ve ekonomik faaliyetlerin aşiret ve kabileleri aşan bir hale gelmesiyle birlikte sosyal kontrol, aşiretlerden devlete geçmiştir.
Irak'taki aşiret çatışmaları, Irak devleti tarihi boyunca ülke yöneticilerinin karşılaştığı en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur. Bu durum, birbirini takip eden hükümetleri, aşiretleri siyasi sürece dahil etmeye ve onları siyasi karara dahil etmeye teşvik etti. Daha sonra silahlanmalarına, partilere katılmalarına, iktidara ve siyasi nüfuza sahip olmalarına izin verildi.

Irak’taki aşiret rejimi
Irak, 1914 yılında İngiliz işgali altına girdiğinde ve İngilizler 1916 yılında Basra şehrine girdiklerinde bir aşiret rejimi kurdular. Bağdat’a vardıklarında 1918 yılında ‘Aşiret Davaları Yasası’ adı verilen bir kamu sistemi kurdular. Bu sistem, Irak’ın kırsal bölgelerinde meydana gelen olaylarda aşiret şeyhine yetki veriyordu.
Şeyh, aşiretten bir grup ileri gelenin yer aldığı bir ‘komite’ oluştururdu. Komite, bir suç, saldırı veya cinayet işlenirse ‘diyet (kan parası)’ veya ‘yargılamaya’ karar veren bu yapıydı. Cezalandırılan kişi belirli bir süreliğine sürgün edilebilirdi. Komitenin kararı, bu kararı değiştirme, veto etme veya onaylama konusunda tam yetkiye sahip olan İngiliz Valisi’ne sevk eder. Bu yasa, İngiliz Mandası döneminde Irak aşiretleri için çıkarılan ilk yasadır. Irak aşiretleri, Irak’ın tarihsel olarak tanık olduğu devrimler ve ayaklanmalara katılımlarıyla tanınıyordu.

Aşiret geleneğinin dönüşü
Irak halkı tepeden tırnağa silahlı ve 50 yılı aşkın süredir savaşlarla mücadele eden uzun bir geçmişe sahip bir halkın gölgesinde Aşiret tarafından temsil edilen kuvvetli güç merkezleri ortaya çıktı. Bireyin kendisini ve varlığını yasanın yokluğundan korumak için başvurduğu güvenilir dayanak haline gelmek için diğer otoritelere hükmetti.
Psikoloji alanında araştırmacı olan Dr. Faris Kemal Nazmi Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, aşiret geleneğinin Irak’ta hakimiyete geriş dönüş nedenlerinden birinin insani gelişme fikrinin gerilemesi olduğuna işaret etti. Tüm bunların Irak’ın 2005 anayasası kapsamın gerçekleşmesinin ironik olduğunu ifade eden Nazmi, “Devlet, insan haklarıyla bağdaşmayan aşiret geleneklerini yasaklıyor” dedi. Gündelik gerçekler, özellikle de kadınlarla ilgili meseleler, aşiret doğasının nüfuzu karşısında devletin işlevinde derin bir yetersizliğe işaret ediyor. Kadınların çalışma, evlenme ve okuma haklarının ciddi şekilde ihlal edildiğine tanık oluyoruz.

Hukuk üstünlüğü aşiret otoritesiyle rekabet ediyor
Aşiret, insanlar arasında iletişim ve yardım sağlayan sosyal bir kurum olarak kabul ediliyor. Fakat kendine özel bir hukuka dayanan baskıcı bir askeri güç olamaz.
Araştırmacı akademisyen Dr. Ahmed Abdulal, bu konuda, “Hukuki ve sosyal kurumlarını düzgün inşa eden bir devlet, vatandaşının sorunlarını çözer. Bu nedenle hak elde etmek veya tehlikeden korunmak için bölünmeye ya da aşirete başvurmaya gerek kalmaz” şeklinde konuştu.
Aşiret şiddeti, topluluğun kültürünün doğası, yasanın otoritesi, gücü ve nüfuzunun boyutuna bağlıdır. Irak toplumunda hukukun üstünlüğü genellikle aşiret otoritesiyle rekabet eder. Hukukun üstünlüğü ne kadar zayıfsa, aşiret otoritesi o kadar güçlü olur. Irak toplumu aşiret kökenlidir. Otoritenin gücü, yasanın yokluğunda işlerini yürütme ve ona bağımlı olma konusunda üstün gelir.
Araştırmacı Abdulal, “Irak birden fazla sistemle yönetiliyor: Devlet, dini müessese ve aşiret. Bu oluşumlar, Irak devletinin kuruluşundan günümüze kadar varlığını korumuştur. Güçleri ve etki merkezleri genel siyasi duruma göre değişir. Üç yönetim dediğimizde tam anlamıyla bunu kastediyoruz. Çünkü her birinin bağımsız bir ekonomisi, gücü ve yasası vardır. Baskıcı ve diktatör rejimlerde olduğu gibi devlet otoritesi ortaya çıktığında diğer iki gücün etkisi azalır. Diktatörlük rejimi çöktüğünde, devlet kurumları da onunla birlikte çöktü. Dini müessese ve aşiret otoritesi egemen oldu. Bir süre sonra aşiret, devletin kendisinden, dini kurumdan ve hukuktan daha güçlü hale geldi” ifadelerini kullandı.
Dr. Ahmed Abdulal, “Devlet yasası, ateş edilmesini yasaklıyor. Can kaybına neden olduğu için şeriat tarafından da yasaklanmıştır. Bu konuda çok sayıda fetva verildi. Ancak cenaze ya da düğün törenleri gibi en basit aşiret töreninde, devlet otoritesi ve dini müesseseye açıkça meydan okunarak çeşitli silahlarla havaya ateş açılır” dedi.
Buna karşılık, Beni Lam aşiretinin baş şeyhi Avukat Şeyh Sadık Abdulhasan Nasif, “Basra ve Amara sık sık aşiret çatışmalarına sahne oluyor. Geriye yaralı ve ölü kurbanlar kalıyor. Kendi topraklarında bulunan şirketlere egemenlik ve nüfuzunu dayatmaya çalışan aşiretler arasındaki çatışmalar ekonomik nedenlere dayanıyor. Bu çatışmalarda orta ve ağır silahlar kullanılıyor. Vatandaşın bağlı olduğu kültürünün yanı sıra yürütme yetkisinin zayıflığı nedeniyle devletin güvenliği tam olarak dayatması zordur” şeklinde konuştu.
Hakim Salim Rıdvan el-Musevi’nin de görüşü yukarıdakilerden farklı değil. Musevi, bu sorunun yeniden alevlenmesinin nedeninin, istisnasız tüm kurumlarıyla devletin zayıflığı ve bu aşiret gruplarının ‘Dikketu’l Aşairiye' (Aşiret Baskınları) adı altında istihdam edilen silahlı gruplara bazı nüfuz sahibi partilerden aldığı destek olduğunu düşünüyor.

Siyasi gruplar arasındaki kotalar
Aşiret çatışmalarının artmasının nedenleri, yasaları uygulayan yürütme erkinin zayıflığına bağlanıyor. Psikoloji alanında araştırmacı olan Dr. Faris Kemal Nazmi, “Bugün Irak’ta aşiret doğasının toplumsal ve siyasal hayatı tahakküm altına almasının nedeni, ulusal devletin koruma, güvenlik ve toplumsal denetimi sağlamadaki başarısızlığı ve 2003 yılından sonra iktidarı elinde tutan siyasi gruplar arasındaki kota paylaşımından kaynaklanmaktadır. Bu kota paylaşımı, bir yandan devleti bir paylaşım ganimeti haline getirirken, diğer yandan toplumsal bileşenleri çatışan siyasi kimliklere dönüştürdü. Tüm bunlar, aşiretleri, kırsal bölgeler ve şehirleri aşan üretken ekonomik faaliyetin yokluğu ya da zayıflığı nedeniyle aşiret fikrini yeniden gündeme getiren asalak bir kazanca dayalı ekonomik faaliyetlerle gerçekleştirilmesiyle aynı dönemde meydana geldi” şeklinde konuştu.

Aşiret çatışmalarının nedenleri
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Sosyolog Abdulvahid Meşal, aşiret çatışmalarının patlak vermesinin nedeninin bir kişi veya gruba karşı tehdit veya adaletsizlik vakalarının ortaya çıkması ve adalete güvenleri olmaması nedeniyle bazılarının kanunsuz olarak aşiretlere başvurmak zorunda kalması olduğunu söyledi. Meşal,”Buna ek olarak, aşiretlerin yoğunlukta olduğu bölgelerdeki anlaşmazlıkların, evlilik, boşanma, mali haklar konusundaki anlaşmazlıklar gibi kadınlarla ilgili aile meselelerinin de aralarında bulunduğu basit nedenleri olabilir. Çocuklar arasındaki kavgalar nedeniyle de çatışmalar yaşanmakta. Arkalarında bir intikam talepleri zinciri bırakan ve sonu gelmeyen bir çatışmanın kıvılcımı olan bu çatışmalarda çoğunlukla masum insanlar kurban gidiyor” dedi.
Çatışmaların başka nedenleri olduğuna işaret eden Sosyolog Neda el-Abidi, bu konunun arka planına dair şunları söyledi: “Irak toplumu istikrarsız. Üstelik birçok gencin eğitim almasını engelleyen sarsıntı ve savaşlara tanıklık etti. Sonuç olarak, gençler arasında yeni bir tür cehalet ortaya çıktı. Savaş koşulları çok sayıda insanın işsiz kalmasına neden oldu. Geride çok sayıda dul ve yetim kaldı. Tüm bu faktörler, gençlerin öldürülme, yerinden edilme, patlama ve sürgün edilme yoluyla sürekli olarak maruz kaldıkları şiddet vakalarının üzerine ekleniyor. Cinayet ve şiddet sahnelerinin hatta kamusal yaşam düzeyinde bile şiddet olaylarının çeşitli iletişim araçlarında yayınlanması, tüm bunlar, bireyin kişiliğine şiddet empoze eder ve kişi egemen dil olarak güce inanır. Hukuk vatandaşı korumaktan aciz olduğu müddetçe, kişinin gücü bir meşrulaştırma ve kanun haline gelir. Irak'taki partilerin çokluğu aynı zamanda çok sayıda gencin partilere katılmasına katkıda bulundu. Bu durum da onların silah edinmelerini sağladı.”

Aşiret anlaşmazlıkları karşısında hukuk
Hâkim Salim Rıdvan el-Musevi, “Aşiret çatışması denen suçun bir tanımı yok. Daha ziyade bu ad genelde, kendi içinde ve kendi başına belirli bir eyleme verilen toplu tepkilere veriliyor. Cinayetlerin çoğu, mağdurun ailesinin suçlu, ailesi ve aşiretine yönelik bir protesto ile karşılanıyor. Bir hukuk metninin varlığı, insanlar tarafından yapılan eylemin kanunen suç sayıldığı durumda bu eylemin bir suç olduğunu teyit etmektedir. Cana kıymak buna örnek gösterilebilir. Kanun, bu eylemi Irak Ceza Kanunu'nun 1969 tarihli ve 111 sayılı 405. maddesi ve sonraki hükümleri uyarınca cinayet olarak tanımladı” şeklinde konuştu.
Musevi, “Öldürme eylemi bir veya birkaç kişi tarafından işlenmişse, eylemin bir aşiret kavgası veya bireysel bir çatışmanın sonucu olup olmadığına bakılmaksızın, yasalarca cezalandırılan bir cinayet eylemidir ve ağır cezalarla cezalandırılabilecek bir suçtur. Aynı şekilde tehdit eylemi de kanunen cezalandırılan bir suçtur. Eylem, belirli bir kişi, bir aşiret veya herhangi bir insan grubunu temsil eden bir grup eylemi mi olduğuna bakılmaksızın, kanunen cezalandırılabilir bir suç teşkil eder” dedi.

Kanunla değil, anayasayla belirlendi
Musevi, ayrıca “Aşiretler yasası, Abdulkerim Kasım devrimine kadar yürürlükte kaldı. Ondan sonra bununla ilgili bir yasa çıkarılmadı. Ancak 2005 yılında Irak Anayasası’nın 45. maddesinin ikinci fıkrasında yer aldı: ‘Devlet, Irak aşiret ve kabilelerini önemser. İşlerini dine ve hukuka uygun bir şekilde yürütür. Asil insani değerlerini toplumun gelişmesine katkıda bulunacak şekilde geliştirir ve insan haklarıyla bağdaşmayan aşiret geleneklerini engeller.’ Bu, anayasada yer alan bir metin. Iraklı bir milletvekili bunu dile getirdi. Şu ana kadar Irak aşiretlerinin işlerini düzenleyen bir yasa çıkarılmadı” ifadelerini kullandı. 
İçişleri Bakanlığı Aşiret İşleri Müdürlüğü Anlaşmazlık Çözüm Kurulu Üyesi ve Bahadile Aşireti Şeyhi Şiya Casim Muhammed el-Hasan ise bu konu hakkında “Devlet bu konuya önem vermedi. Yargılama ve cezalandırma konusunda daha kararlı olmalıyız.  Vatandaşın güvenlik içinde yaşaması için silahların devlete teslim edilmesi daha faydalı olurdu. Aralarında kadınlar ve çocukların bulunduğu birçok kişinin can ve mal kayıplarına neden olan çatışmalar ve gelişigüzel ateş açılması nedeniyle vatandaşlar kendilerini rahat hissetmiyor. Yürütme makamı uzakta. Kimsenin fikrine kulak vermiyor ve bu devletin sorumluluğunda. Bize gelince aşiretler olarak ateş açılması ve bıçaklı kavgaları engelleyen kurallarımız var. Fail buna göre yargılanıp cezalandırılıyor” dedi.
Sosyolojik açıdan ise Sosyolog Abdulvahid Meşal, “1959 yılında Aşiretler Kanunu’nun kaldırılmasıyla aşiret siyasi yapısını kaybetti. Sivil toplum olarak üzerine düşen görevleri yerine getiren bir toplumsal yapı haline geldi. Ta ki 2003 yılında değişiklik yapılana kadar böyle devam etti. Bunun ardından aşiret Irak sahnesine geri dönüş yaptı ve siyasi yapısını yavaş yavaş restore etmeye başladı. Fakat geleneksel bir aşiret biçiminde değil. Birçok kabile geleneği kayboldu. Aşiret reisleri, aşiretlerin kökeni hakkında fazla bir bilgiye sahip olmayan asalaklara dönüştü. Böylece her an, her yerde ve mantıksız bile olsa herhangi bir nedenle çatışmalar patlak verir hale geldi” şeklinde konuştu.

Anlaşmazlıkların çözümünde silah ve şiddet kullanımı
Irak yasaları, ilgili birimler tarafından kayıt alınması kaydıyla her Iraklı ailenin hafif bir silah edinmesine izin veriyor. Ancak Iraklılar, aşiret geleneklerine uygun olarak evlerinde çok sayıda silah bulunduruyor. Bunlar arasında RPG’ler de bulunabiliyor. Araştırmacı Akademisyen Dr.Ahmed Abdulal, “Her çatışma, cinayet veya terör suçuna karışanlar, üç tür cezaya çarptırılıyor: Şer’i diyet, ceza hükmü ve aşiretle ilişiğin kesilmesi. Herhangi bir aşiret çatışması, bu hiyerarşilerden birinin ihlaliyle başlar. Bazı aşiretler, milyonlarca silah, tonlarca mühimmat ve cephaneye sahip bulunuyor. En basit çatışma, tabancadan orta ve ağır silahlara kadar çeşitli silahların ateşlenmesiyle başlar” ifadelerini kullandı. Bu silahlarla çatışma sahneleri ‘normal’ hale geldi. Başkent Bağdat'ın kalbine kadar Irak'ın tüm vilayetlerinde gözlemlenebilir. Aşiretlerin sosyal örgütler olması nedeniyle üyeleri arasında alim, doktor, öğretim görevlilerinin bulunması olağan bir durum. Bunun yanı sıra aşiret üyeleri içinde askeriyeye mensup, devletin silahını taşıyan ve bununla aşiret adına savaşan kişiler bulunması da gayet doğal.

Dikketu’l Aşairiye
Beni Lam Aşireti Şeyhi’nin söylediklerine göre ‘Dikketu’l Aşairiye' (aşiret baskını geleneği) meselesi büyüdü. Vatandaşların endişesi ve hayatlarının tehlikeye girmesi nedeniyle soruşturma hakimlerinden, 2005 tarihli 13 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilmesi talep edilen bir bildiri yayınlandı. Bunun ardından soruşturma hakimleri, aşiret baskınları meselesinin tırmanışını azaltmak için müebbet hapis veya bazen ölüm cezası içeren cezai bir madde ile bu konuyu terörle mücadele yasasına uyarlamaya başladılar. Şeyh Sadık Abdulhasan Nasif, “Hakiki şeyhler, aşiret baskınlarına başvurmazlar. Bu, bazı şeyhler tarafından haram olarak nitelenip yasaklanmış bir konudur. Bu eylem çocuk, kadın ve hastaları korkuttuğu için terörle mücadele yasası çıkmadan önce yasaklanmıştı. Bu gelenek, bir aşiretin bir diğer aşirete arabulucular gönderdikten sonra uyarmak için havaya ateş edilerek kırsalda gerçekleştirilir. Karşı aşiretten yanıt gelmediği takdirde hak sahibi aşiret uyarı ateşi açar. Bunun üzerine söz konusu aşiret sorunu olabildiğince çabuk çözer. Aşiret şeyleri bu eyleme karşı yasayı ve egemenliğini uygular” dedi.
Hâkim el-Musevi ise Yüksek Yargı Konseyi'nin, bu sorunu frenlemek amacıyla 2018 yılının Kasım ayında aldığı karara göre aşiret baskınının terör suçu olarak kabul edildiği bir genelge yayınlamadaki katkısından bahsetti.

Aşiretlerin siyasallaşması
İktidardaki İslami partiler, seçimler yoluyla ya da doğrudan siyasi ve sosyal tahakküm yoluyla güçlerini pekiştirmek için onlara yatırım yapmak için aşiret yapılarına sızdı. Aşiret, soy ve kan bağıyla birleşmiş bir yapıdan, belirli bir dini veya mezhepsel eğilimin çerçevelediği siyasi ve ekonomik bir yapıya dönüştü. Bu durum, devasa silahların aşiretler içinde yayılmasını ve devletin güvenlik kurumlarıyla rekabet eden, hatta çoğu durumda onlara egemen olan bir güce dönüşmesini açıklıyor.
Bu bağlamda Dr. Nazmi, aşiret sisteminin gelişmesi ve siyasi yatırımı, kurumlara nüfuz etmesinin, dini partilerin ulusal devlet fikrini yok ettiğini ve aşiretin çıkarlarını istismar ettiğini söyledi. Dr. Nazmi, “Aşiretler, aşiret dokusuna nüfuz edip onları kendileri için koruyucu bir yapıya dönüştüren bir yandan aleni siyasi bir rol oynayan, diğer yandan da beyan edilmemiş silahlı bir rol oynayan bazı dini siyasi örgütlerin silahlarını kınar hale geldi” dedi.

Yasaların iltimas geçmeksizin uygulanması
Çatışmalar, güvenlik durumunun zayıflığı nedeniyle toplumsal barışı etkiledi. Bu da tedirgin olmaya başlayan vatandaşları çözüm olarak aşiretlere başvurmaya sevk etti. Sonuç olarak, karakol verilerinde tecavüz, bıçaklama, yerinden edilme, cinayet, ve hatta kültür ve bilinç eksikliğinden kaynaklanan kötü örf ve gelenekler olan, aşiretten kovulma ve topluma külfet haline gelen kan parası da dahil olmak üzere binlerce olay birikti.
Hakim Salim Rıdvan el-Musevi, bu güvenlik krizine en iyi çözümün, devletin iltimas geçmeksizin yasayı herkese dayatma ve uygulama konusunda üzerine düşeni yapması olduğunu söyledi. Buna ek olarak silahın yalnızca devlet tekelinde bulundurulması ve yasaların caydırıcı yargı kararları ile uygulanması gerektiğinin altını çizdi. Musevi, mevcut durumun, kırsal kesimler ve kent merkezlerinden uzak bölgelerde iken kent merkezlerine yayılan bu olguyu sınırlayan ciddi bir caydırıcılık oluşturmadığını vurguladı.
Musevi, aşiret grupları tarafından yapılan tehdit eylemlerinin ciddiyetini hakimler aracılığıyla her davanın koşullarına göre değerlendirmenin mahkemenin görevi olduğunu söyledi. Hakim, “Bu fiiller terör suçu olarak değerlendirilerek hüküm verilmiş olup, bunlar hakkında 2005 tarihli 13 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 4. Maddesi hükümleri uygulanır. Öte yandan bunları olağan tehdit olarak değerlendiren diğer hükümler bulunmakla birlikte, bunlara 430. madde ve devamı hükümleri uygulanır” şeklinde konuştu.



Somaliland: Uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerleme

Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Somaliland: Uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerleme

Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)
Tek taraflı bağımsızlık deklare eden Somaliland Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehri Hargeisa, 7 Kasım 2024 (AFP)

Ömer Harkus

Afrika Boynuzu bölgesi jeopolitik ve Kızıldeniz havzasındaki güvenlik ve siyasi ittifakları yeniden şekillendiren siyasi bir değişime sahne oldu. Otuz yılı aşkın süredir devam eden diplomatik bir engeli kıran emsalsiz bir hamleyle İsrail, Somaliland'ı başkenti Hargeisa olan bağımsız ve egemen bir devlet olarak resmen tanıdığını duyurdu ve bu adımı atan ilk BM üyesi devlet oldu.

Bu duyuru, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullah (Irro) tarafından imzalanan ve tam diplomatik ilişkiler ile karşılıklı büyükelçilerin atanmasını öngören ortak “Kudüs Deklarasyonu” ile yapıldı ve bu adım “İbrahim Anlaşmaları’nın ruhuna uygun” olarak nitelendirildi.

Ancak bu değişim, Kasım 2024'te Somaliland'da yapılan ve iktidar değişikliğine yol açan seçimler olmadan mümkün olmazdı. Bu değişiklik daha önce yaygın olandan farklı bir dış politikanın önünü açtı. Başkanlık seçimleri, muhalefetin adayı Abdurrahman Muhammed Abdullah'ın, namı diğer “Irro”nun zaferiyle sonuçlandı. Irro, devlet çökmeden önce Somali diplomasisinde görev yapmış ve diplomatik bir geçmişe sahip olan Vatani (Vatanım) Partisi’nin lideridir.

Irro, otuz yıllık tanınmama döneminden sonra bölgeye uygulanan uluslararası izolasyonu ne pahasına olursa olsun kırmayı amaçlayan bir yaklaşım benimsedi. Bu yaklaşım, İsrail ile gizli müzakereler için verimli bir zemin sağladı.

Gizli kanal: Ekim 2025 ziyareti

Aralık ayındaki duyuru, Somaliland için aceleci bir adım değildi, aksine yoğun istihbarat ve diplomatik faaliyetlerle önceden hazırlanmıştı. İsrail basını, Cumhurbaşkanı Irro'nun resmi duyurudan iki ay önce, Ekim 2025'te İsrail'e gizli bir ziyaret gerçekleştirdiğini ve Mossad ile Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüştüğünü açıkladı.

Gözlerden uzakta dikkatlice planlanan bu ziyaret, tanınmayla sonuçlanan sürecin güvenlik ve siyasi temellerini attı ve “stratejik konum karşılığında tanıma” denklemi üzerinden karşılıklı güvenlik çıkarlarına odaklandı. Netanyahu, resmi konuşmasında Mossad Şefi David Barnea'ya özel teşekkürlerini ileterek, meselenin İsrail'in en öncelikli “ulusal güvenlik” meselesi olarak güvenlik kanalları aracılığıyla ele alındığını teyit etmiş oldu.

Somaliland'ın tanınması, İsrail'in “çevre doktrini”nin yeniden canlanmasını ve yenilenmesini temsil ediyor; bu doktrin, Kızıldeniz üzerinden güney kuşak da dahil olmak üzere önemli su yollarını güvence altına almak için bölgesel alanda stratejik konumlara erişim sağlamaya dayanıyor. Netanyahu için bu anlaşma, bölgede diplomatik bir ilerlemeyi temsil ediyor ve bunu Washington’daki ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesine de taşıyacak.

İsrail basını, Cumhurbaşkanı Irro'nun resmi duyurudan iki ay önce, Ekim 2025'te İsrail'e gizli bir ziyaret gerçekleştirdiğini açıkladı

Daha da önemlisi, Somaliland, Aden Körfezi boyunca yaklaşık 850 kilometrelik bir kıyı şeridine sahip olması ve Babul Mendeb Boğazı girişlerini etkin bir şekilde kontrol etmesi nedeniyle İsrail'e çeşitli coğrafi avantajlar sunuyor. İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS), bölgeyle olan ittifakın İsrail'e üç ana görev için bir platform sağladığını düşünüyor. Birincisi, Yemen'den Eilat'a atılan füze ve insansız hava araçlarını tespit etmek için radar ve dinleme cihazları konuşlandırarak erken uyarı sistemi kurmak. İkincisi, Husiler başta olmak üzere düşman hedeflere karşı özel operasyonlar için kara veya bölgesel suları bir hareket noktası olarak kullanmak. Üçüncüsü, Husilere deniz yoluyla ulaşabilecek ikmal hatlarını keserek Kızıldeniz'in “İran gölü” haline gelmesini önlemek.

Askeri üs: Berbera mı yoksa Zeyla mı?

Görünen o ki İsrail'in “diplomatik tanıma” hamlesi, İsrail dışında en büyük askeri üs olarak kabul edilebilecek bir askeri üssün kurulmasını da içeren daha derin bir güvenlik anlaşmasının siyasi örtüsü. Üs için her birinin kendi avantajları ve zorlukları olan Somaliland'daki iki ana konum arasında karşılaştırmalar yapılıyor.

frgt
Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullah, Kenya'nın Nairobi şehrinde Somaliland temsilcilik ofisinin açılış töreninde, 29 Mayıs 2025 (Reuters)

Bu konumların ilki, lojistik açıdan en mantıklı seçenek olarak kabul edilen Berbera Limanı’dır. 500 bin konteyner kapasitesine ulaşması için yüz milyonlarca dolar yatırım yapıldı ve kapasitesini 2 milyon konteynere kadar artırma planları da bulunuyor. Ayrıca askeri altyapı, büyük bir askeri havaalanı, gelişmiş destek tesisleri ve altyapı içeriyor ve buradan Etiyopya'ya kadar bir ana yol da uzanıyor.

İkinci konum ise, Cibuti sınırına yakın, Somaliland'ın Babul Mendeb Boğazı'na en yakın noktası olan tarihi Zeyla şehridir. Tarihsel olarak Zeyla, Adal Sultanlığı'nın başkenti ve önemli bir ticaret merkeziydi. İsrail'in buradaki varlığı, Yemen ve Eritre gibi operasyon bölgelerine yakınlığı ve Berbera'nın ticari yoğunluğundan uzaklığı göz önüne alındığında, kendisine son derece etkili elektronik gözetim kabiliyeti sunacaktır.

Anlaşma sadece güvenlikle sınırlı değil; aynı zamanda mali zorluklar çeken Somaliland hükümetinin ayakta kalması için hayati önem taşıyan ekonomik teşvikleri de içeriyor. Netanyahu, iş birliğinin “tarım, sağlık, teknoloji ve ekonomi alanlarını” kapsayacağını belirtti.

Yarı kurak iklimiyle Somaliland için en büyük zorluk tarımdır. Çöl tarım teknolojisinde önde gelen İsrail şirketleri, özellikle Netafim, burada damla sulama ve yeraltı suyu arıtma teknolojilerini uygulama fırsatlarını araştırmaya başladı. Bu iş birliğinin amacı, İsrail'in diğer kurak bölgelerde uyguladığına benzer bir kalkınma modeli oluşturmak, zira bu model, Somaliland hükümetine halkının gözünde meşruiyet kazandıracak ve tekrarlayan kuraklıklar karşısında gıda güvenliğini güçlendirecek.

sadfrgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Washington, 29 Eylül 2025 (AFP)

İsrail ayrıca, limanı Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'ya bağlayan Berbera Koridoru aracılığıyla ekonomisini Afrika pazarlarına bağlamayı hedefliyor. Bu koridorun geliştirilmesi, Cibuti'ye olan tam bağımlılığı ortadan kaldıran bir kara ticaret yolu sunmasının yanı sıra, İsrailli teknoloji şirketlerine, Kenya ve Uganda üzerinden Sahra altı Afrika ülkelerine transit geçiş ile geniş Etiyopya pazarına doğrudan erişim imkanı sağlıyor.

Bölgesel ve uluslararası tepkiler: Reddetme

Mogadişu'daki Somali hükümeti, bu hamleyi “Somali egemenliğine yönelik kasıtlı bir saldırı” ve uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirdi. Somali'nin tepkisi açıklamalarla sınırlı kalmadı; Ağustos 2024'te Mısır ile imzalanan ortak savunma anlaşmasını aktif hale getirme çabalarına da başladı. Somali hükümeti, bu tanımanın ülkenin birliğinin kalanını da parçalamakla tehdit ettiğine ve özerkliğe sahip Puntland gibi diğer bölgelerde ayrılıkçı eğilimleri teşvik edeceğine inanıyor.

Mısır Dışişleri Bakanlığı da birleşik bir cephe oluşturmak amacıyla Türkiye, Cibuti ve Somali'deki mevkidaşlarıyla temas kurdu. Mısır'ın endişeleri çok yönlü görünüyor; zira mevcut durum, İsrail, Etiyopya ve Somaliland arasındaki ittifak aracılığıyla güneyden kendisine yönelik bir kuşatma gibi görünüyor. Bu da Babul Mendeb Boğazı'nın militarizasyonun ve burada patlak verebilecek bir İran-İsrail çatışmasının yaratabileceği riskler nedeniyle Süveyş Kanalı'nın güvenliğine tehdit oluşturuyor. Ayrıca, İsrail'in Etiyopya sınırındaki varlığı, özellikle Berbera'daki limanın İsrail'in baraj için güvenlik taahhütlerine bağlanması halinde, Addis Ababa'nın Büyük Etiyopya Rönesans Barajı müzakerelerindeki konumunu güçlendirebilir.

Görünen o ki İsrail'in “diplomatik tanıma” hamlesi, İsrail dışında en büyük askeri üs olarak kabul edilebilecek bir askeri üssün kurulmasını da içeren daha derin bir güvenlik anlaşmasının siyasi örtüsü

Afrika Birliği, sömürgecilikten miras kalan sınırların kıtadaki istikrarın temel taşı olarak kabul edilmesini öngören 1964 Kahire Kararı'na dayandırdığı bildirisinde, Somaliland'ın tanınmasını reddetti. Birlik, Somaliland'ın başarılı bir şekilde ayrılmasının Nijerya, Kamerun ve hatta çeşitli bölgelerinde süregelen çatışmalarla boğuşan Etiyopya'da onlarca ayrılıkçı hareketi tetikleyerek bir “domino etkisi” yaratmasından endişe duyuyor.

Suudi Arabistan da ilkesel bir şekilde bunu reddeden bir duruş benimseyerek, Somali’nin birliğine desteğini ve tek taraflı eylemlere karşıtlığını teyit etti. Suudi Arabistan'ın bu duruşunun arkasında, Arap bölgesel düzenini koruma ve Krallığın stratejik ve güvenlik derinliği olarak gördüğü Kızıldeniz’e kıyısı olan devletlerin parçalanmasını önleme arzusu yatıyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD Başkanı Donald Trump'ın tutumu belirsiz. New York Post'a verdiği bir röportajda alaycı bir şekilde, “Somaliland'ın ne olduğunu gerçekten bilen var mı?” diye sordu. Somaliland Cumhuriyeti'ni hemen tanımayacağını, ancak Somaliland'ın bir ABD üssüne ev sahipliği yapma teklifinin “büyük bir olay” olduğunu ve her şeyin “değerlendirme aşamasında” olduğunu belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı, genellikle olduğu gibi tanımanın Somali'nin istikrarına ve radikal eş-Şebab örgütü ile mücadeleye olumsuz etkilerinden, Mogadişu'yu tamamen Çin veya Türkiye kampına itmesi olasılığından endişe duyuyor.

İsrail'in Somaliland Cumhuriyeti'ni tanıması, ikili ilişkileri aşan ve Ortadoğu ile Afrika'daki güvenlik dengelerinin özüne dokunan bir hadise. Bu atılım sayesinde İsrail, Kızıldeniz'i çevreleyen “Arap duvarının” bir bölümünü yıkmayı başardı, İran ve vekilleriyle mücadele etmek için gelişmiş bir platform elde etti. Somaliland için ise bu tanıma, uzun zamandır beklenen siyasi ve ekonomik bir can simidini temsil ediyor.

Ancak, çok sayıda risk hâlâ mevcut. Bu yeni ittifak, Afrika Boynuzu'nu keskin bir kutuplaşmaya ve benzeri görülmemiş bir militarizasyona doğru itebilir ve iki eksen şekillenebilir: İsrail-Somaliland-Etiyopya ekseni ve değişime direnen Mısır-Somali-Türkiye-Cibuti ekseni.

İsrail'in Somaliland'ı tanıması sadece sembolik bir diplomatik adım değil; Kızıldeniz'e açılan kapıda bir yeniden konumlandırmayı yansıtıyor. Berbera Limanı, Etiyopya yolu ve Babul Mendeb'de olası bir askeri üs arasında, Somaliland sorunu, bölgesel güç dengelerini ve uluslararası sistemin sonuçlarını kontrol altına alma gücünü açıkça test ederek, uluslararası güç mücadelesinde çevreden merkeze doğru ilerliyor.


Gazze’de çadırlarına su basan yerinden edilen Filistinliler, dondurucu soğukta açık havada uyuyorlar

Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)
Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)
TT

Gazze’de çadırlarına su basan yerinden edilen Filistinliler, dondurucu soğukta açık havada uyuyorlar

Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)
Dün Han Yunus’ta, barınaklarının dışında ateşin etrafında ısınmaya çalışan yerinden edilmiş Filistinli bir aile (EPA)

Dün itibarıyla Gazze Şeridi’nde etkili olan yağmur Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişilerin çadırlarını su altında bıraktı ve rüzgar yüzlerce çadırı daha tahrip etti.

Gazze Şeridi'ndeki insani felaket, şiddetli yağmurlar ve kuvvetli rüzgarların eşlik ettiği şiddetli bir alçak basınç sistemine maruz kalması ve koruma ve yardım imkanlarının tamamen yokluğu nedeniyle daha da kötüleşiyor. Bu durum, yerinden edilen Gazzelileri, kaynakların yetersizliği ve soğuktan ve yağmurdan korunacak hiçbir imkanın olmaması nedeniyle dün geceyi dondurucu soğukta geçirmek zorunda bıraktı.

df
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus’ta yerinden edilen Filistinli bir ailenin üyeleri, barınaklarının dışında yaktıkları ateşin etrafında ısınmaya çalışırken (EPA)

Yerinden edilen Gazzeliler, şiddetli soğuk ve kuvvetli rüzgarlar gibi zorlu koşullarla mücadele ediyor. Binlerce kişi, yağmur ve fırtınadan en temel korumayı bile sağlayamayan naylon ve ince kumaştan yapılmış çadırlarda yaşıyor.

Filistin Haber ve Enformasyon Ajansı WAFA'ya göre yerinden edilmiş insanların çoğu, soğuktan ve fırtınalardan korunacak hiçbir imkânı olmayan yollarda, oyun parklarında, meydanlarda ve okullarda yaşıyor.

fgtr
Gazze şehrindeki sahilde yerinden edilen kişiler için kurulan çadırların genel görünümü (DPA)

Yakıt krizi de giderek kötüleşiyor. Aileler gece sıcaklıkların düşmesiyle ısınma imkânı bulamıyor ve bu durum birçok çocuğu olumsuz etkiliyor. Bazı çocuklar soğuk sebebiyle hayatını kaybetti.

Bu duruma İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki şehirlere şiddetli baskınlar düzenlediği, doğu bölgelerinden bazılarını bombaladığı ve evleri yıktığı eylemleri eşlik ediyor.


Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Alimi: Hadramut ve el-Mahra'da zorla bir fiili durum dayatılmasına izin vermeyeceğiz

Alimi, Danışma Kurulu ile bir araya geldi (SABA)
Alimi, Danışma Kurulu ile bir araya geldi (SABA)
TT

Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Alimi: Hadramut ve el-Mahra'da zorla bir fiili durum dayatılmasına izin vermeyeceğiz

Alimi, Danışma Kurulu ile bir araya geldi (SABA)
Alimi, Danışma Kurulu ile bir araya geldi (SABA)

Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi, Hadramaut ve el-Mahra illerinde yeni bir askeri gerçeklik dayatma girişimlerine karşı net bir tavır sergiledi. Alimi, bu bölgelerde yaşananların siyasi bir anlaşmazlığın parçası olmadığını, aksine geçiş dönemi yetkililerine karşı tek taraflı eylemlerin ve isyanın kademeli bir seyri olduğunu vurguladı.

Alimi, Danışma Konseyi ile genişletilmiş bir toplantıda yaptığı açıklamada, sivilleri korumanın devletin sorumluluğu olduğunu ve siyasi liderliğin, gerilimi durdurmak, kan dökülmesini sona erdirmek ve durumu normale döndürmek için hemen müdahale eden Yemen’de Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu’nun müdahalesini resmi olarak talep ettiğini vurguladı.

Toplantı sırasında doğu illerindeki gelişmeleri değerlendiren Alimi, devletin, Güney Geçiş Konseyi'nin (GGK) zorla bir fiili durum dayatmak ve başta iktidarın devrinin ilanı ve Riyad Anlaşması olmak üzere geçiş döneminin referanslarını baltalamak amacıyla yaptığı askeri eylemlerle ortaya çıkan ve kendisinin ‘yüksek derecede sorumluluk’ olarak nitelendirdiği tehlikeli bir tırmanışla başa çıktığını belirtti.

Hadramut’taki gerilimin Ghayl Bin Yamin, Şihr ve ed-Deys eş-Şarkiye bölgelerini de kapsayacak şekilde yayıldığını, terörle mücadele iddiasının sahadaki kontrol dengesini değiştirmek için bir bahane olarak kullanıldığını belirtti.

cdfgth
Lahic ilindeki GGK destekçileri (AFP)

Terörle mücadelenin devlet kurumlarının münhasır sorumluluğu olduğunu vurgulayan Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Alimi, bu çerçeve dışında atılan adımların aşırılığı engellemek bir yana, sivil barışı ve sosyal dokuyu tehdit eden tehlikeli güvenlik boşlukları yarattığını vurguladı.

Alimi, gerilimle birlikte insani ihlallere değinerek, sivil kayıpları ve kamu ve özel mülkiyete yönelik saldırıları doğrulayan saha ve insan hakları raporlarına ve Yemen devletinin yasal statüsünün zayıflatılmasına atıfta bulundu.

GGK’nın eylemleri ve arabuluculuk desteği

Resmi kaynaklara göre Alimi, Danışma Konseyi'ne Ulusal Savunma Konseyi toplantısının sonuçları hakkında bilgi verdi. Toplantıda, gerginliğin geçiş döneminin şartlarını açıkça ihlal ettiği ve devletin meşru kurumlarına karşı bir isyan olduğu sonucuna varıldı.

Devletin sivilleri korumak, sükuneti sağlamak ve kan dökülmesini önlemekle yükümlü olduğunu vurgulayan Alimi, Danışma Konseyi'nin tavsiyeleri doğrultusunda, siyasi liderliğin Hadramut'taki sivilleri korumak için acil önlemler alınması talebiyle Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu'na resmi bir talepte bulunduğunu ve ortak kuvvetler liderliğinin kan dökülmesini durdurmak ve istikrarı yeniden sağlamak amacıyla bu talebe derhal yanıt verdiğini söyledi.

cdfvg
Alimi, GGK’yı Hadramut'ta sivillere karşı ihlallerde bulunmakla suçladı (EPA)

Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Alimi, gerilimi azaltma çabalarını ihlal eden ve sivilleri tehlikeye atan her türlü askeri harekete karşı, hayatların korunmasını sağlayacak, Suudi Arabistan ve BAE'nin çabalarının başarısını devam ettirecek, GGK güçlerinin Hadramut ve el-Mahra’daki mevzilerden çekilmesini, bu mevzilerin Vatan Kalkanı Güçleri’ne devredilmesini ve yerel yetkililerin anayasal yetkilerini kullanmalarının önünü açacak şekilde derhal müdahale edileceğini vurguladı.

Riyad ve Abu Dabi'nin liderliğindeki arabuluculuk çabalarını desteklediğini bir kez daha dile getiren Alimi, Suudi Arabistan ve BAE’nin Yemen'in birliğini ve istikrarını desteklemede üstlendikleri öncü role övgüde bulunurken Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın devlet kurumlarını yeniden kurma konusundaki samimi ve kardeşçe arzuyu yansıtan açıklamalarını takdir etti.

Ayrıca, güney meselesinin çözülmesinin uzlaşı ve güven tesis edilmesi yoluyla kesin bir taahhüt olmaya devam edeceğini vurgulayan Alimi, Yemen'in düşmanlarına hizmet eden tek taraflı eylemlerin sonuçlarına karşı uyardı. Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı, diyalog kanallarının açık tutulmasının ve İran destekli Husi milisleriyle mücadele için tüm imkanların seferber edilmesinin önemini vurguladı.