Suriye odasındaki ‘Afganistan fili’

Önceki gün Suriye’nin kuzeydoğusunda görülen Rus-Türk devriyesi.
Önceki gün Suriye’nin kuzeydoğusunda görülen Rus-Türk devriyesi.
TT

Suriye odasındaki ‘Afganistan fili’

Önceki gün Suriye’nin kuzeydoğusunda görülen Rus-Türk devriyesi.
Önceki gün Suriye’nin kuzeydoğusunda görülen Rus-Türk devriyesi.

Mısır, Ürdün ve Lübnan ABD Başkanı Joe Biden yönetiminden, Arap doğalgazının Suriye üzerinden geçirilmesinin Ceaser Yasası’ndaki yaptırımlara takılmayacağını garanti eden yazılı bir mektup bekliyorlar.
Söz konusu ülkeler ABD’nin verdiği güvencelerin sadece söz düzeyinde kalmasını istemiyor. Nitekim ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Başkanı William Burns, adı geçen ülkelerin temsilcileriyle görüşmesinde Şam yönetiminin sadece Arap doğalgazından ve elektriğinden pay alması ve bundan para almaması halinde bu projelerin yaptırımlara takılmayacağı taahhüdünde bulundu. Fakat ABD kurumlarının son Afganistan örneğindeki tutumları, söz konusu ülkeleri Şam konusunda söz yoluyla aldıkları güvencelerin ‘yazıya dökülmesini’ istemeye sevk etti.
ABD’nin müttefikleri olan söz konusu ülkelerin bu yaklaşımı Afganistan örneğinden sonra oluştu. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Ortdoğu Koordinatörü Brett McGurk, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Vershinin ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev arasındaki görüşmede Afganistan ‘odadaki fil’ idi. Zira Taliban’ın Kabil’in vadilerine ve ovalarına kadar yayılması ve ABD’nin 20 yıl aradan sonra yaşadığı tahliye kaosu konuları ABD-Rusya müzakere masasında uzanmış bir vaziyetteydi.
Rusya’nın bakış açısına göre, Batı artık ‘ulus inşa etme’ ile ilgili konferanslar düzenlemeye son vermelidir. Zira Batı’nın Libya, Irak ve Afganistan örneklerindeki başarısızlığı, Rusya’nın devletleri anlama ve ‘ulus inşa etme’ noktasında en iyisi olduğu anlamına geliyor. Ruslara göre, Moskova, Suriye’deki devlet kurumlarının ve ülke haritasının parçalanması yoluyla ‘Batı’nın başarısızlığının’ Suriye’de tekrarlanmasını kabul etmeyecek. Yani Rusya, “Suriye Talibanı’nın Suriye’de kontrolü ele geçirmesinin” bir alternatif olmaması için Batı’dan Suriye’de yönetim başta olmak üzere devlet kurumlarını desteklemesini ve ülkenin egemenliğini yeniden tamamen sağlanmasını talep ediyor.
Rusya’nın bu ifadelerinin Suriye sözlüğündeki tercümesi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in Kremlin’i ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmesinde verilen işaretlerde ortaya çıktı. Putin, Esed’in doğum gününü kutladıktan sonra ‘Suriyelilerin yüzde 95’inden fazlasının onayıyla seçimleri kazanmasından’ ve ‘ülke topraklarının yüzde 90’ının hükümetin hakimiyetini desteklemesinden’ ötürü onu tebrik etti. Putin, görüşmede “Yeniden imarın önünde tek bir engel var o da yabancı güçlerin varlığı ve bazı terör yatakları” dedi.
Rusya’nın bu ifadeleri aynı zamanda, Rusların Suriye hükümetine ülkenin güneyindeki ‘uzlaşmaları’ genişletmesine destek vermesi ve ‘egemenliğin yeniden tesis edilmesi’ ve ‘çeşitlilik’ başlıkları altında Şam ile Kürtlere siyasi diyaloğa başlamaları için baskı uygulaması anlamına geliyor. Buradaki ‘çeşitlilik’ ise Kürtlerin dikkate alınması anlamına geliyor. Putin'in Ortadoğu ve Afrika Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov da Suriye Demokratik Meclisi (SDM) Yürütme Kurulu Başkanı İlham Ahmed ile görüşmesinde, Türkiye ve desteklediği grupların Fırat’ın doğusunda ’yarı egemen’ ABD müttefiklerini bombalaması konusunda teşvik edebileceğini veya engelleyebileceğini belirterek hem nasihat hem de ‘aba altından sopa gösterdi’.
Rusya’nın bu konudaki adımlarının devam etmesi Arap ülkelerini ekonomi, siyasi ve güvenlik alanlarında mümkün olan sınırlar içinde kalarak Şam ile normalleşmeye teşvik ediyor veya en azından bu normalleşmeyi engellemiyor. Mesele Suriye’nin iç siyasetiyle ilgili olduğunda, muhalefetin kozları Moskova’da işe yaramıyor. Zira artık ‘meşru muhalefet’ yok. Fakat Suriye Anayasa Komitesi çalışmalarını sürdürmenin ve 9 Ekim’de görüşmelerin 6’ncı turunu düzenlemenin de bir mahsuru yok. Tabii rejimin komite heyetinin Başkanı Ahmed el-Kuzberi ve ekibi sadece bir şey söylemek için konuşmak yerine anayasa yazımına başlama mekanizması ve anayasa değişikliklerini onaylarsa…
Rusya başarısızlığın sorumluluğunu almayı reddediyor ve ABD’nin Suriye'de masayı devirmesini bekliyor. Nitekim ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt müttefiklerine verdiği vaatlere rağmen göz önündeki örnekler Başkan Joe Biden ile birlikte bu konuda köklü bir politika değişikliğinin kapıda olduğunu söylüyor. ABD’nin müttefikleri bu köklü politika değişikliği sinyalini, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve akabinde Avrupalı müttefiklerinin arkasından İngiltere ve Avustralya ile üçlü anlaşma imzalamasından anladı.
Afganistan örneği aynı zamanda ABD’nin Cenevre’deki görüşlerini de gölgede bıraktı ve ABD’nin artık Suriye doyasında lider rolü oynamaktan uzak olduğu veya bu dosyadan elini çekmesi gerektiği düşüncesini güçlendirdi. ABD, Donald Trump dönemindeki maksimum baskı politikasından Suriye’yi ihmal etme politikasına ani bir geçiş yaptı. ABD’nin Suriye dosyasıyla ilgilenen özel ekibi, Rusların Şam’ın davranışlarını değiştirmek istemediğini veya buna gücü yetmediğini düşünüyor. Her iki durumda da Washington kendini eli boş görüyor ya da yaptırım, askeri varlık ve izolasyon gibi elindeki araçları kullanmak istemiyor veya kullanacak güce sahip değil.
ABD, ‘hiçbir şekilde normalleşmeme’ ve ‘maksimum baskı’ eğilimlerinde köklü bir değişikliğe gitmeyi arzulamıyor. ABD’nin müttefiklerine ve rakiplerine karşı önümüzdeki süreçte yapacağı sürpriz vakte kadar vaziyet eskisi gibi devam ediyor. Büyük olasılıkla bu sürpriz Suriye’nin doğusunda yani ABD varlığı üzerinden gelecektir.
Bu iki okuma karşısında Suriye’nin elinde bulunan ve aynı zamanda ABD ile Rusya’nın da bir araya gelebileceği tek şey var o da ister ‘sınır ötesi’ isterse ‘hatların ötesinden’ gelecek insani yardımlardır. Suriye tarafı bununla birlikte ‘erken iyileşmeye’, ‘Arap doğalgazına’, Şam ile Kürtler arasındaki görüşmelere odaklanmış durumda. Suriye ayrıca 2254 sayılı kararın uygulanması konusunda ayıplanmamak için siyasi sürecin canlandırılması ve ölmemesi adına oksijen niteliğinde olan Suriye Anayasa Komitesi sürecine arada bir selam verip geçiyor.



Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

Son zamanlarda Suriye ve İsrail arasındaki barış olasılıkları hakkında çokça konuşuluyor. Bununla birlikte, iki tarafın içerik ve zaman dilimi açısından ne ölçüde ilerleyebileceğine dair beklentiler de çoğaldı. Öyle ki bir İsrailli gazeteci, Şam'ın, Lübnan Trablusu’na karşılık Suriye’nin Golan Tepeleri şeklinde bir takas önerdiğini bile öne sürdü.

Birçok arabulucunun Şam ve Tel Aviv arasında çeşitli başlıklar taşıyan mesajlar taşıdığı tartışmasız. Bunlar arasında Suriye ve İsrail arasında 1974’te varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması, milislere ve güvenlik tehditlerine karşı güvenlik bilgileri paylaşımı, Suriye ve Lübnan arasındaki sınırın ve Şeba Çiftlikleri'nin geleceğinin belirlenmesi, Şam'ın İbrahim Anlaşmaları’na katılımı sayılabilir.

Her bir madde ne anlama geliyor?

Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması: 1948'deki Nekbe'den sonra Şam ve Tel Aviv arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı ve tampon bölgeler oluşturuldu. Ateşkesin uygulanması şu anda BM güçleri tarafından denetleniyor. 1973’teki savaştan sonra ise dönemin ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger arabuluculuk yaptı ve Suriye ile İsrail genelkurmay başkanları tarafından 31 Mayıs 1974'te Cenevre'de imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı sonuçlandırdı. Bu, Golan cephesinin gelecekteki herhangi bir askeri eylemin tarafı olmayacağı anlamına geliyordu; bunun için 10 kilometre derinliğinde bir tampon bölge ve her iki tarafta 20 kilometre derinliğinde iki askerden arındırılmış bölge oluşturuldu. Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlem Gücü'nün (UNDOF) bin 250 personeli de her iki tarafın taahhütlere bağlı kalıp kalmadığını, yani anlaşmanın şartlarına göre buraya izin verilmeyen silah ve unsurların konuşlandırılıp konuşlandırılmadığını denetleyecekti.

O dönemde Tel Aviv adına Kissinger, Hafız Esed'i Golan'da “Suriyeli olmayan unsurların, yani Filistinli savaşçıların faaliyetlerinin engellenmesini” taahhüt eden yazılı bir maddeyi anlaşmaya eklemek için ikna etmeye çalıştı. Esed bunu reddetti, ancak Filistinli fraksiyonların bu bölgede herhangi bir faaliyetini yasaklayan gizli bir sözlü anlaşma ile bu maddeyi kabul etti. Bu anlaşma, onlarca yıl boyunca uygulandı ve birçok kişi Golan yakınlarında silahlı eylem düzenlemeye çalıştığı için hapse atıldı.

2011'den sonra UNDOF kuvvetleri geri çekildi ve Suriye'nin güneyindeki Golan Tepeleri yakınlarında Suriyeli muhalif gruplar, İran’a bağlı milisler ve Hizbullah'ın konuşlanmasıyla birlikte silahların yayılmasının doğurduğu bir kaos yaşandı. 2018'de Başkanlar Donald Trump ve Vladimir Putin arabuluculuk yaptılar ve “İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınmasının” gerekliliği konusunda anlaştılar. Gerçekten de Suriye hükümet güçlerinin bölgeye geri dönmesi ve ABD'nin güneydeki silahlı Suriye muhalefetini desteklemekten vazgeçmesi karşılığında, “tüm Suriyeli olmayan unsurların” yani İran’a bağlı milislerin ve ağır silahlarının Golan Tepeleri'nden Suriye topraklarının 85 kilometre derinliğine çekilmesini içeren bir anlaşma imzalandı.

Rejimin 8 Aralık'ta devrilmesiyle birlikte İsrail, Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girdi, Hermon Dağı'ndaki (Şeyh Dağı) bir tepenin kontrolünü ele geçirdi, Şam yolunda çok sayıda bölgeyi işgal etti. Ayrıca Suriye'deki birçok bölgeye yüzlerce hava saldırısı düzenledi ve Suriye'nin stratejik askeri altyapısını yok etti.

İstenen, Suriye'nin Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda el-Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın silahını korumak için öne süreceği gerekçeleri ortadan kaldırmaktır

Şeba Çiftlikleri: İsrail 2000 yılının ortalarında Güney Lübnan'dan çekilmeye karar verdiğinde, Şam'da bir siyasi toplantı düzenlendi ve ardından Hizbullah'ın silahını muhafaza etmesi için bir gerekçe “yaratılmasına” karar verildi. Söz konusu gerekçe Şeba Çiftlikleri'nin Lübnan'a ait ve Hizbullah'ın da “işgal altındaki toprakları kurtarmaya çalışan bir direniş hareketi” olduğuydu.

Bu nedenle şimdi Şam'dan istenen, Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Yani, Suriye hükümeti Beyrut'a iki bölgenin İsrail tarafından işgal edilen Suriye toprakları olduğunu yazılı olarak teyit etmelidir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın gerekçelerini ortadan kaldırmaktır.

Güvenlik bilgilerinin paylaşımı: Suriye sınırlarında milislerin yayılması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılması nedeniyle, terörizm ve kaosla mücadele etmek ve bölgesel istikrarı sağlamak amacıyla Suriye ile İsrail'in de dahil olduğu bölgesel bir mekanizmanın kurulması öneriliyor.

İbrahim Anlaşmaları: Bahreyn, BAE, Fas ve Sudan ilk Trump yönetimi sırasında anlaşmalara katıldılar. ABD Başkanı şu anda Suriye'nin de bu anlaşmalara katılmasını öneriyor. Beyaz Saray bu talebi birden fazla kez duyurdu ve bunu toplu olarak duyurmak için Suriye ve İsrail liderleriyle bir zirve düzenlemeyi de önerdi.

Eğer Tel Aviv ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir

Mümkün olan nedir?

Trump yönetimi ve Batılı ülkeler Suriye hükümetine çok “kredi” verdiklerine inanıyorlar; tanınma, izolasyonunun sona erdirilmesi, yaptırımların kaldırılması ve yardım sağlanması. Bu nedenle İsrail ile ilişkiler kurma ve yeni Ortadoğu’ya yönelik bölgesel vizyonun bir parçası olarak İbrahim Anlaşmalarına katılma yolunda hızla ilerlemesini istiyorlar.

Şam'ın şu anda bu adımı atabileceğini düşünmek bir hatadır. Gerçekten mümkün olan, öncelikle acil ve gerekli adımları atmaktır. Yani Şam ve Tel Aviv'in “saldırmazlık” anlaşmasına varması, bir diğer deyişle Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na olan bağlılıklarını yenilemeleridir. Ama bu fiili olarak İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeden ve 8 Aralık'tan sonra ele geçirdiği alanlardan çekilmesini içeriyor.

UNDOF'un Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanmasını denetlemesinin, milislerin ve disiplinsiz unsurların varlığını, Tel Aviv'in Suriye'nin güneyinde “7 Ekim senaryosunun tekrarı” olarak adlandırdığı bir hadiseyi önleyecek tüm güvenlik garantilerini sağladığına şüphe yoktur. Zira anlaşma, askeri unsurların ve silahların sayısını, türünü ve menzilini belirlemektedir. Eğer Tel Aviv, ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir. Bu, Kissinger'ın ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını önerdiği ve Esed'in karşılığında Sovyet güçlerinin de konuşlandırılmasını talep ettiği 1974 müzakerelerini hatırlatıyor.

Sınırın kontrol altına alınması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi Suriye’nin çıkarına olduğundan Lübnan ile sınırları belirleme, Şeba Çiftlikleri'nin Suriye'ye ait olduğunu teyit etme gücüne sahiptir. Özellikle Türkiye, Suriye ve komşu ülkeleri (Irak, Ürdün ve Lübnan) kapsayan bir blok kurmayı önerdiğinden, büyük ihtimalle bölgesel bir terörle mücadele mekanizmasına katılmaya da istekli olacaktır.

Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları'na katılması talebi, bu anlaşmayı imzalayan diğer Arap ülkeleriyle arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller

İbrahim Anlaşmaları'na katılma konusuna gelince, bu, Suriye ile bu anlaşmayı imzalayan diğer ülkeler arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller. Suriye'nin egemenliğini ve birliğini yeniden sağlamak, ordusunu kurmak ve yeniden inşa projesini uygulamakla meşgul olduğu doğru, ancak buna İbrahim Anlaşmaları'na katılmakla başlaması, önceliklerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştıracaktır. Başka bir deyişle, yeni kurulacak askeri güçlerin birliği için bir meydan okuma oluşturacaktır.

Bu Suriye-İsrail maddelerinin ve bazı tarafların “sıcak barış” çabalarının, İran ve vekillerinin 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşadığı büyük yenilgilerden sonra yeni bir bölgesel düzen arayışıyla bağlantılı olduğuna şüphe yoktur. Ancak, “ihlallerin” kolay görülmesi, İran'a kaos yaratma bahaneleri, Türkiye'ye de Suriye'nin yeni eğilimlerini “frenlemek” için gerekçeler sunacaktır ve bu da “barışı geçici” hale getirecektir. Şam ve Tel Aviv arasındaki müzakere masasının önceliklerini düzenlemek, Suriye'nin bir eksenden diğerine geçişini sağlamlaştırmak için hayati bir gerekliliktir.