ABD ve Avrupa, nükleer anlaşmaya dönmenin tek yolunun Viyana olduğunu vurguladı

İran Cumhurbaşkanı Reisi, ABD’nin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesini istedi

Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)
Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)
TT

ABD ve Avrupa, nükleer anlaşmaya dönmenin tek yolunun Viyana olduğunu vurguladı

Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)
Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)

Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu’nun üst düzey toplantılarının başlarken Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, resmi adı ‘Kapsamlı Ortak Eylem Planı' (KOEP) olan İran nükleer anlaşmasını imzalayan tarafların, İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ile New York'ta toplu olarak görüşmeyeceklerini açıkladı. Ancak taraflar arasında planlanan ikili görüşmelerin yapılması bekleniyor.
Borrell, New York'ta herhangi bir toplu toplantı yapılmayacağını vurgulasa da, ilgili tarafların müzakereleri sürdürme konusunda kararlı olmalarının büyük önem taşıdığını belirtti.
Buna karşın Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla Avusturya’nın başkenti Viyana’da aylarca süren müzakereler sırasında elde edilen ‘ivme’ temelinde New York’ta bir toplantı gerçekleşmesini bekliyordu. ABD, 2015 yılında İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan 2018 yılında eski Başkan Donald Trump döneminde çekilmişti. Mevcut Başkan Joe Biden ise İran'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyelerinden oluşan P5 + 1 grubu ülkelerinin (ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve Almanya) imzaladığı anlaşmanın şartlarına  ‘tam olarak yeniden uymasını sağlayacağını’ umuduyla ABD’nin nükleer anlaşmaya dönmesini istediğini söylemişti. Bunun üzerine İran ile ABD arasında Viyana’da dolaylı müzakereler başlatıldı. Ancak nükleer anlaşmadaki taahhütlere geri dönme konusunda İran, özellikle uranyum zenginleştirme programı çerçevesindeki ihlallerini geri çekmek için Washington’ın Tahran’a uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını şart koşuyor.
Le Drian yaptığı açıklamada, “Müzakereleri sürdürmek için bu haftadan yararlanmalıyız. İran, müzakereler için temsilcilerini atayarak bir an önce nükleer anlaşmaya dönüşü kabul etmeli” ifadelerini kullandı.
Fakat Le Drian’dan sonra bir açıklama yapan Borrell, KOEP’i imzalayan tarafların, İran’la görüşmelerinin ‘gündemde olmadığını’ belirtirken önemli olanın böyle bir toplantının yapılması değil, tüm tarafların müzakereleri Viyana'da sürdürmeye istekli olması olduğunu söyledi. İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ile bir araya gelen Borrell, Abdullahiyan’a ülkesinin mümkün olan en kısa sürede müzakerelere dönmesi çağrısında bulundu.
Borrell, İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yaptığı bir açıklamada şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin yardımcıları, müzakerelerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve bu oldukça hassas dosyayla ilgili her şeyin daha iyi anlaşılması için erteleme talebinde bulundular. Yaz çoktan geçti. Viyana'daki müzakerelerin yakında yeniden başlamasını bekliyoruz.”
ABD Başkanı Biden, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın programı hakkında yapılan iki açıklamada da İran ile New York'ta ikili görüşmeler yapılmayacağı defalarca kez vurgulandı. Açıklamaları yapan ABD’li yetkililer, nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla şimdiye kadar Viyana’da altı tur yapılan müzakerelerin ilgili tarafların KOEP’e ilişkin taahhütlerini yerine getirmeleri için ‘en uygun platform’ olduğunu vurguladılar.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Başkan Biden'ın İran'ın nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerine tam olarak uyması halinde ‘çok açık bir şekilde’ ABD’nin yeniden nükleer anlaşamaya katılacağını söylediğini belirtti. Ancak ABD’nin İran nükleer anlaşmadaki taahhütlerini uygulamaya başladıktan sonra da yaptırımları kaldırmayacağını yapmayacağından korkan Tahran, ilk adımı Washington’ın atması çağrısında bulundu.
Öte yandan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu’na video kaydı üzerinden yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Bu yıl tarihe iki sahne geçti. Birincisi 6 Ocak'ta ABD Kongresi'nin halk tarafından saldırıya uğradığı, ikincisi ise Afganistan halkının geçtiğimiz Ağustos ayında Amerikan kargo uçaklarından düştüğü andı. Capitol Hill (ABD Kongre binası) ve Kabil'den tüm dünyaya, ABD’nin hegemonya rejiminin ülke içinde ve dışında hiçbir güvenilirliği olmadığı yönünde net bir mesaj gönderildi. Bugün bölgemizde şahit olduklarımız, Batılı bir kimliği dayatma projesinin sefil bir şekilde başarısız olduğunu kanıtlamaktadır.”
Dünyanın ‘Önce Amerika’ veya ‘Amerika geri döndü’ sloganlarının umursamadığını söyleyen Reisi sözlerini şöyle sürdürdü:
 “Yaptırımlar, ABD'nin dünya ülkeleriyle savaşının yeni yoludur. İran milletine karşı yaptırımlar, ülkemin nükleer programıyla başlamadı, İran İslam Devrimi’nden önce başladı. Yaptırımların tarihi, İran'da petrolün millileştirilmesinin başladığı 1951 yılına kadar uzanıyor.”
İran'ın stratejik düşüncelerinin köklerinin, Humeyni'nin düşüncelerine dayandığını da vurgulayan Reisi, “Soğuk Savaş tarzı bölünmelere yönelik yeni dürtü, bağımsız ülkeleri tecrit ederek halk güvenliğini artırmaya yardımcı olmayacaktır” şeklinde konuştu. Uluslararası olarak kabul gördüğünün altını çizdiği nükleer anlaşmadan keyfi olarak geri çekildiğini ve azami baskı politikası uygulandığını belirten Reisi, azami baskı politikası halen devam ettiğini söyledi. Reisi, “Hakkımız olandan fazlasını istemiyoruz. Uluslararası kararların uygulanmasını talep ediyoruz. Tüm taraflar nükleer anlaşmaya ve BMGK kararına uymalı” dedi. ABD'yi ‘halen yükümlülüklerini yerine getirmemekle, yani yaptırımların kaldırmamakla’ suçlayan İran Cumhurbaşkanı, “ABD yönetiminin verdiği sözlere güvenmiyoruz” ifadelerini kullandı. Reisi, "İran'ın stratejik politikası, atom silahlarının üretimini ve depolanmasını, (İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in verdiği) bir fetvaya dayanarak yasaklanmış bir konu olarak görüyor” diye konuştu. Nükleer silahların savunma ve caydırıcılık politikalarında yeri olmadığını vurgulayan Reisi, Tahran'ın ‘nihai sonucu tüm haksız yaptırımların kaldırılması olan faydalı müzakerelerle ilgilendiğinin altını çizdi. İran’ın bölgesel yaklaşımını savunan Reisi, ülkesinin ‘daha iyi bir dünya için üzerine düşeni yapmaya hazır’ olduğu vurguladı
Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanı Blinken, İngiliz mevkidaşı Liz Truss ile yaptığı görüşmede, Tahran’dan İran hapishanelerinde tutulan ABD ve İngiltere vatandaşlarını serbest bırakmasını talep ettiler. Ayrıca İran'a nükleer anlaşmayı canlandırma müzakerelerine geri dönme çağrısında bulundular.
Batılı bir yetkili, İran ile ilgili bir değerlendirmesin şunları söyledi:
“Truss ve Blinken, keyfi olarak gözaltına alınan tüm ABD ve İngiltere vatandaşlarının derhal serbest bırakılması ve İran'ın Viyana'daki nükleer anlaşma müzakerelerine geri dönmesi gerektiğini vurguladılar.”
Truss, İran’daki İngiliz tutukluların ailelerine, New York'taki BM Genel Kurul toplantısı sırasında Tahran'la olan sorunlarını ele alacağını söyledi. Bu ailelerin arasında, İran'da 'dini düzeni devirme' suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırılan, ancak başka suçlamalardan hüküm giydikten sonra cezaevine geri gönderilen insani yardım kuruluşu çalışanı Nazanin Zaghari-Ratcliffe’in ailesi de var. Truss ayrıca, İsrail istihbarat servisi Mossad adına casusluk yapmak suçlamasıyla 10 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli bir mühendis olan Anoosheh Ashoori’nin eşiyle de görüştü.
Truss, İran’da tutuklu bulunan İngilizler konusunu görüşmek üzere İranlı mevkidaşı Abdullahiyan ile bir araya gelecekti. Fakat İran heyetinin seyahat sorunları nedeniyle görüşme, bugüne (Çarşamba) ertelendi.
Bakan Truss yaptığı açıklamada, “İngiltere ve uluslararası ortaklarımız nükleer anlaşmaya bağlılar. Fakat İran’ın nükleer programını hızlandırırken müzakereleri ertelemeye devam etmesi, diplomasiye daha az yer olduğu anlamına geliyor” yorumunda bulundu.



Macron: Önümüzdeki eylül ayında Suudi Arabistan ile birlikte İki Devletli Çözüm Konferansı’na başkanlık edeceğiz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)
TT

Macron: Önümüzdeki eylül ayında Suudi Arabistan ile birlikte İki Devletli Çözüm Konferansı’na başkanlık edeceğiz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (EPA)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin Suudi Arabistan ile birlikte eylül ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu toplantıları sırasında New York'ta düzenlenecek olan iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin uluslararası konferansa başkanlık edeceğini açıkladı.

Macron, sosyal medya platformu X’teki resmi hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “İsrail'in Gazze Şeridi'nde hazırladığı askeri saldırı, her iki halk için de gerçek bir felakete yol açacak ve bölgeyi kalıcı bir savaşa sürükleyecektir” dedi.

Macron, ‘bu savaşı sona erdirmenin tek yolunun Gazze Şeridi'nde kalıcı bir ateşkes sağlanması, tüm rehinelerin serbest bırakılması, halka büyük ölçekli insani yardım ulaştırılması, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi'ndeki rolünün güçlendirilmesi’ olduğuna inanıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı bunun için ‘Gazze Şeridi'nde istikrarı sağlamak üzere uluslararası bir misyonun görevlendirilmesi ve hem İsrail hem de Filistin halklarının beklentilerini karşılayan siyasi bir çözümün geliştirilmesi için çalışılması’ gerektiğini belirtti.

Macron, ‘iki devletli çözümün rehinelerin aileleri, İsrailliler ve Filistinliler için tek güvenilir yol olduğunu’ kaydetti.

Suudi Arabistan ve Fransa, 28-29 Temmuz tarihlerinde New York'taki BM genel merkezinde bakanlar düzeyinde Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanması için Uluslararası Konferans’a başkanlık etti.

(foto altı) Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, 28 Temmuz'da New York'ta düzenlenen iki devletli çözüm konulu bakanlar konferansının açılışında konuşma yaptı. (AFP)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan konferanstaki konuşmasında, ülkesinin, bölgedeki tüm halklar için güvenlik, istikrar ve refahın sağlanmasının, Filistin halkına adalet sağlanması ve onların meşru haklarını elde etmelerinin sağlanmasıyla başladığına inandığını vurguladı. Prens Faysal bin Ferhan’a göre bu hakların başında, 4 Haziran 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devletin kurulması geliyor.

Prens Faysal bin Ferhan, “Bu sadece siyasi bir tutum değil, bağımsız bir Filistin devletinin bölgede gerçek barışın anahtarı olduğuna dair sağlam bir inanç... Konferans, iki devletli çözümü uygulamaya koyma, işgali sona erdirme ve Ortadoğu'da barış için acil ve sürdürülebilir bir vizyon gerçekleştirme yolunda bir dönüm noktası” ifadelerini kullandı.

(video)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, ‘konferans ve İki Devletli Çözümün Uygulanması için Küresel Koalisyon'un çalışmaları aracılığıyla, Filistin halkının kapasitelerini geliştirme ve ulusal kurumlarını güçlendirme çabalarını desteklemek için uluslararası düzeyde koordineli çabaların önemini’ vurguladı.

Prens Faysal bin Ferhan, Macron’un, ülkesinin Filistin devletini tanıma niyetini açıklamasına övgüde bulunarak, bunu ‘Filistin halkının bağımsız devlet kurma hakkına yönelik artan uluslararası desteği yansıtan ve iki devletli çözümün gerçekleştirilmesine elverişli bir uluslararası ortam yaratmaya katkıda bulunan tarihi bir adım’ olarak nitelendirdi.

Bakanlar konferansına katılan ülkeler, Filistinliler ve İsrailliler arasında adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın sağlanması için çalışmak üzere bir ‘yol haritası’ üzerinde anlaştılar. Bu yol haritası, Filistin devletinin tanınmasını artırmayı ve Gazze Şeridi'ndeki savaşı ve insani felaketi durdurmak için daha fazla diplomatik çaba sarf etmeyi amaçlıyor.

Bakanlar konferansının nihai belgesi, ‘Filistin meselesine ilişkin BM'nin devam eden sorumluluğunu’ ve İsrail'in 1967'de ele geçirdiği toprakları işgaline son verilmesi gerektiğini yineledi. Belge ayrıca, ‘insani hukuk ve insan hakları hukuku dahil olmak üzere uluslararası hukuka saygının’ önemini vurguladı ve ‘Filistinli sivilleri korumak için önlemler’ alınması çağrısında bulundu.

Belge, ‘yerleşim faaliyetlerinin, ev yıkımlarının ve tüm şiddet ve provokasyon eylemlerinin derhal durdurulması’ çağrısında bulundu. İsrail'in işgal altındaki topraklardan çekilmesi çağrısının yanı sıra, Filistinlilere kendi kaderini tayin etme ve kendi devletlerini kurma hakkı verilmesi ve mülteci sorununa ‘adil bir çözüm’ bulunması çağrısında bulundu.