ABD ve Avrupa, nükleer anlaşmaya dönmenin tek yolunun Viyana olduğunu vurguladı

İran Cumhurbaşkanı Reisi, ABD’nin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesini istedi

Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)
Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)
TT

ABD ve Avrupa, nükleer anlaşmaya dönmenin tek yolunun Viyana olduğunu vurguladı

Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)
Dün, Berlin'de İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi protesto etmek için kurdukları sahte darağacında sembolik olarak duran İranlı muhalif grup Halkın Mücahitleri Örgütü’nden göstericiler (EPA)

Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu’nun üst düzey toplantılarının başlarken Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, resmi adı ‘Kapsamlı Ortak Eylem Planı' (KOEP) olan İran nükleer anlaşmasını imzalayan tarafların, İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ile New York'ta toplu olarak görüşmeyeceklerini açıkladı. Ancak taraflar arasında planlanan ikili görüşmelerin yapılması bekleniyor.
Borrell, New York'ta herhangi bir toplu toplantı yapılmayacağını vurgulasa da, ilgili tarafların müzakereleri sürdürme konusunda kararlı olmalarının büyük önem taşıdığını belirtti.
Buna karşın Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla Avusturya’nın başkenti Viyana’da aylarca süren müzakereler sırasında elde edilen ‘ivme’ temelinde New York’ta bir toplantı gerçekleşmesini bekliyordu. ABD, 2015 yılında İran ile dünya güçleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan 2018 yılında eski Başkan Donald Trump döneminde çekilmişti. Mevcut Başkan Joe Biden ise İran'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyelerinden oluşan P5 + 1 grubu ülkelerinin (ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya ve Almanya) imzaladığı anlaşmanın şartlarına  ‘tam olarak yeniden uymasını sağlayacağını’ umuduyla ABD’nin nükleer anlaşmaya dönmesini istediğini söylemişti. Bunun üzerine İran ile ABD arasında Viyana’da dolaylı müzakereler başlatıldı. Ancak nükleer anlaşmadaki taahhütlere geri dönme konusunda İran, özellikle uranyum zenginleştirme programı çerçevesindeki ihlallerini geri çekmek için Washington’ın Tahran’a uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını şart koşuyor.
Le Drian yaptığı açıklamada, “Müzakereleri sürdürmek için bu haftadan yararlanmalıyız. İran, müzakereler için temsilcilerini atayarak bir an önce nükleer anlaşmaya dönüşü kabul etmeli” ifadelerini kullandı.
Fakat Le Drian’dan sonra bir açıklama yapan Borrell, KOEP’i imzalayan tarafların, İran’la görüşmelerinin ‘gündemde olmadığını’ belirtirken önemli olanın böyle bir toplantının yapılması değil, tüm tarafların müzakereleri Viyana'da sürdürmeye istekli olması olduğunu söyledi. İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ile bir araya gelen Borrell, Abdullahiyan’a ülkesinin mümkün olan en kısa sürede müzakerelere dönmesi çağrısında bulundu.
Borrell, İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yaptığı bir açıklamada şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin yardımcıları, müzakerelerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesi ve bu oldukça hassas dosyayla ilgili her şeyin daha iyi anlaşılması için erteleme talebinde bulundular. Yaz çoktan geçti. Viyana'daki müzakerelerin yakında yeniden başlamasını bekliyoruz.”
ABD Başkanı Biden, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın programı hakkında yapılan iki açıklamada da İran ile New York'ta ikili görüşmeler yapılmayacağı defalarca kez vurgulandı. Açıklamaları yapan ABD’li yetkililer, nükleer anlaşmayı canlandırmak amacıyla şimdiye kadar Viyana’da altı tur yapılan müzakerelerin ilgili tarafların KOEP’e ilişkin taahhütlerini yerine getirmeleri için ‘en uygun platform’ olduğunu vurguladılar.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Başkan Biden'ın İran'ın nükleer anlaşmadaki yükümlülüklerine tam olarak uyması halinde ‘çok açık bir şekilde’ ABD’nin yeniden nükleer anlaşamaya katılacağını söylediğini belirtti. Ancak ABD’nin İran nükleer anlaşmadaki taahhütlerini uygulamaya başladıktan sonra da yaptırımları kaldırmayacağını yapmayacağından korkan Tahran, ilk adımı Washington’ın atması çağrısında bulundu.
Öte yandan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu’na video kaydı üzerinden yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Bu yıl tarihe iki sahne geçti. Birincisi 6 Ocak'ta ABD Kongresi'nin halk tarafından saldırıya uğradığı, ikincisi ise Afganistan halkının geçtiğimiz Ağustos ayında Amerikan kargo uçaklarından düştüğü andı. Capitol Hill (ABD Kongre binası) ve Kabil'den tüm dünyaya, ABD’nin hegemonya rejiminin ülke içinde ve dışında hiçbir güvenilirliği olmadığı yönünde net bir mesaj gönderildi. Bugün bölgemizde şahit olduklarımız, Batılı bir kimliği dayatma projesinin sefil bir şekilde başarısız olduğunu kanıtlamaktadır.”
Dünyanın ‘Önce Amerika’ veya ‘Amerika geri döndü’ sloganlarının umursamadığını söyleyen Reisi sözlerini şöyle sürdürdü:
 “Yaptırımlar, ABD'nin dünya ülkeleriyle savaşının yeni yoludur. İran milletine karşı yaptırımlar, ülkemin nükleer programıyla başlamadı, İran İslam Devrimi’nden önce başladı. Yaptırımların tarihi, İran'da petrolün millileştirilmesinin başladığı 1951 yılına kadar uzanıyor.”
İran'ın stratejik düşüncelerinin köklerinin, Humeyni'nin düşüncelerine dayandığını da vurgulayan Reisi, “Soğuk Savaş tarzı bölünmelere yönelik yeni dürtü, bağımsız ülkeleri tecrit ederek halk güvenliğini artırmaya yardımcı olmayacaktır” şeklinde konuştu. Uluslararası olarak kabul gördüğünün altını çizdiği nükleer anlaşmadan keyfi olarak geri çekildiğini ve azami baskı politikası uygulandığını belirten Reisi, azami baskı politikası halen devam ettiğini söyledi. Reisi, “Hakkımız olandan fazlasını istemiyoruz. Uluslararası kararların uygulanmasını talep ediyoruz. Tüm taraflar nükleer anlaşmaya ve BMGK kararına uymalı” dedi. ABD'yi ‘halen yükümlülüklerini yerine getirmemekle, yani yaptırımların kaldırmamakla’ suçlayan İran Cumhurbaşkanı, “ABD yönetiminin verdiği sözlere güvenmiyoruz” ifadelerini kullandı. Reisi, "İran'ın stratejik politikası, atom silahlarının üretimini ve depolanmasını, (İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in verdiği) bir fetvaya dayanarak yasaklanmış bir konu olarak görüyor” diye konuştu. Nükleer silahların savunma ve caydırıcılık politikalarında yeri olmadığını vurgulayan Reisi, Tahran'ın ‘nihai sonucu tüm haksız yaptırımların kaldırılması olan faydalı müzakerelerle ilgilendiğinin altını çizdi. İran’ın bölgesel yaklaşımını savunan Reisi, ülkesinin ‘daha iyi bir dünya için üzerine düşeni yapmaya hazır’ olduğu vurguladı
Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanı Blinken, İngiliz mevkidaşı Liz Truss ile yaptığı görüşmede, Tahran’dan İran hapishanelerinde tutulan ABD ve İngiltere vatandaşlarını serbest bırakmasını talep ettiler. Ayrıca İran'a nükleer anlaşmayı canlandırma müzakerelerine geri dönme çağrısında bulundular.
Batılı bir yetkili, İran ile ilgili bir değerlendirmesin şunları söyledi:
“Truss ve Blinken, keyfi olarak gözaltına alınan tüm ABD ve İngiltere vatandaşlarının derhal serbest bırakılması ve İran'ın Viyana'daki nükleer anlaşma müzakerelerine geri dönmesi gerektiğini vurguladılar.”
Truss, İran’daki İngiliz tutukluların ailelerine, New York'taki BM Genel Kurul toplantısı sırasında Tahran'la olan sorunlarını ele alacağını söyledi. Bu ailelerin arasında, İran'da 'dini düzeni devirme' suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırılan, ancak başka suçlamalardan hüküm giydikten sonra cezaevine geri gönderilen insani yardım kuruluşu çalışanı Nazanin Zaghari-Ratcliffe’in ailesi de var. Truss ayrıca, İsrail istihbarat servisi Mossad adına casusluk yapmak suçlamasıyla 10 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli bir mühendis olan Anoosheh Ashoori’nin eşiyle de görüştü.
Truss, İran’da tutuklu bulunan İngilizler konusunu görüşmek üzere İranlı mevkidaşı Abdullahiyan ile bir araya gelecekti. Fakat İran heyetinin seyahat sorunları nedeniyle görüşme, bugüne (Çarşamba) ertelendi.
Bakan Truss yaptığı açıklamada, “İngiltere ve uluslararası ortaklarımız nükleer anlaşmaya bağlılar. Fakat İran’ın nükleer programını hızlandırırken müzakereleri ertelemeye devam etmesi, diplomasiye daha az yer olduğu anlamına geliyor” yorumunda bulundu.



Bulgaristan'da siyasi kriz: Euro karşıtları, "bağımsızlık" talebiyle sokakta

"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
TT

Bulgaristan'da siyasi kriz: Euro karşıtları, "bağımsızlık" talebiyle sokakta

"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA
"Vazrazhdane" taraftarları BNB önünde protesto düzenledi / Fotoğraf: BTA

Bu insanlara iki şeyi anlatacağız: Bulgaristan'a hoş gelmediklerini ve Bulgaristan'ın euro istemediğini. Bizi zorla euro bölgesine soksalar bile, bunun sonuçları onların bile tahmin edemeyeceği kadar ağır olur. Euro bölgesi çökecek, Bulgaristan finansal bağımsızlığını yeniden kazanacak.

Bu ifadeler, Bulgaristan'da NATO ve Avrupa Birliği (AB) karşıtı siyasi pozisyonuyla tanınan, "Rusya yanlısı" ve "aşırı sağcı" kabul edilen Diriliş Partisi (Vazrajdane) lideri Kostadin Kostadinov'a ait. 

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde'ı karşılamak üzere Bulgaristan Merkez Bankası (BNB) binasının önünde bir araya gelen Diriliş Partisi, "Leva Cephesi" gibi sivil toplum örgütleriyle birlikte ülkenin 1 Ocak 2026'dan itibaren euro'ya geçişine karşı çıkan kesimlerin merkezinde bulunuyor. 

Bulgaristan hükümetinin "Avrupa entegrasyonu" söylemiyle euro'ya geçiş kararı, halkın geniş kesimlerinde egemenlik ve ekonomik bağımsızlık kaygılarını tetikledi.

Kararın açıklandığı günden bu yana, ülke genelinde binlerce kişi sokaklara döküldü ve milliyetçi ve sol gruplar "Brüksel'in ekonomik vesayetine" karşı söylem birliği geliştirdi. 

Avrupa entegrasyonu ve beraberinde atılan adımlar, aynı Romanya ve Moldova gibi diğer "eski sosyalist" Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da siyasetini ikiye böldü.
 

gthyu
Protesto, şehir merkezinin büyük bölümünde trafiği durma noktasına getirdi / Fotoğraf: Anastas Tarpanov,

Bulgaristan'da gençliği de kapsayan kent merkezleri, orta-üst gelir ve eğitim düzeyine sahip kesimler Avrupa yanlısı, ülkenin kırsal kesimlerinde yaşayan, alt gelir düzeyine sahip ve çoğunluğu işçi/köylü kümesine dahil emekçi kesimler ise NATO, AB ve Batı karşıtı bir pozisyona sahip. 

2025 baharında yapılan Eurobarometer ve benzeri anketlerde de, Bulgar kamuoyunun euroya karşı bölündüğü, yaklaşık yüzde 43 civarı destek, yüzde 50 karşı gibi rakamlarla rapor edildi.

sdfr
Fotoğraf: Anastas Tarpanov

Yine aynı şekilde, diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da "aşırı sağ" ve sol, bu kesim içerisinde örgütleniyor. 

Söz konusu "euro rahatsızlığı" ise yeni değil, tarihi, Bulgaristan'ın Avrupa'ya uyum tarihiyle paralel ilerliyor. 
 

ERM II sistemi nedir?

Bulgaristan, 2020'den bu yana Avrupa Döviz Kuru Mekanizması II (ERM II) sistemine dahil.

Bu mekanizma, euroya geçmeden önce aday ülkelerin para birimlerini euroya sabitlemelerini ve mali disiplin kriterlerine uymalarını şart koşuyor.

Yani bu sistem, euroyu kabul etmek isteyen ülkelerin para birimlerini euroya sabitlemek zorunda olduğu bir nevi "bekleme odası"... 

Bu mekanizmaya dahil olan bir ülke, ulusal parasının kurunu euroya bağlar, bütçe, borçlanma, enflasyon gibi ekonomik politikalarını Brüksel-Frankfurt ekseninin onayladığı çerçeveye göre belirler ve en az 2 yıl boyunca bu kur rejiminden çıkamaz.

AB'nin "adaptasyon süreci" olarak tanımladığı bu dönem, AB karşıtı çevreler açısından "ekonomik karantina" olarak görülüyor.

Bulgaristan da dahil olmak üzere, ERM II sürecindeki ülkelerde stagnasyon, kamu sektöründe küçülme, genç nüfusun göç etmesi, ucuz işgücü nedeniyle yabancı sermayenin avantajlı konuma sahip olması ve kamu sektörünün küçülmesi gibi "kaçınılmaz ortak sonuçlar" görülüyor. 

Dolayısıyla bu süreç, Bulgaristan için gönüllü bir tercih olmaktan çok Brüksel'in sistematik baskısının sonucu olarak görülüyor.

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası, Bulgaristan'ın enflasyon oranlarının hala yüksek olmasına rağmen, euroya geçiş takvimine "geri dönülmez biçimde" bağlanmasını istiyor.

Başbakan Dimitar Glavchev, süreci "Euroya geçiş, Bulgaristan'ın Avrupa'nın kalbine entegre olma kararlılığının göstergesidir" ifadeleriyle açıklasa da, bu vaatler ülkenin geniş kesimini oluşturan yoksullar için inandırıcı olmaktan çok uzak. 

frgthy
Fotoğraf: Dessislava Kulelieva/BNT

Böyle bir siyasi ve ekonomik ortamda, euro karşıtı cephenin merkezindeki Diriliş Partisi, ulusal paranın kaldırılmasını "yeni bir bağımlılık biçimi" olarak tanımlıyor.

Partinin lideri Kostadinov, süreci "Leva bizim bağımsızlığımızın sembolüdür. Euro, Brüksel'in boyunduruğudur" ifadeleriyle açıklıyor.  

​​​​​​"Referandum yapıls​ın" talebi

Diriliş Partisi ayrıca, kararın "halka sorulmamasını" da kampanyasında öne çıkararak, ülke çapında euroya geçiş için referandum kampanyası başlattı ve "Euroyu değil, levayı savun" çağrısıyla binlerce kişi sokaklara çıktı.

Bu arada euro referandumu, yalnızca Diriliş partisinin değil, doğrudan Cumhurbaşkanı Rumen Radev'in de önerisiydi, ancak bu öneri parlamento tarafından reddedildi.

Öte yandan, euro karşıtları yalnızca milliyetçilerden ibaret değil.

Komünistler, sol sendikalar, küçük çiftçi birlikleri ve bağımsız ekonomistler de euroya geçişin Bulgaristan'ı "Avrupa'nın ucuz işgücü deposu" haline getireceği söylemiyle euro karşıtı cephede yer alıyor. 

Euro karşıtları birkaç haftadır Sofya, Plovdiv, Varna ve Burgaz başta olmak üzere birçok kentte binlerce kişi sokaklara döküldü.

Gösterilerde "Leva bizimdir", "Euro'ya hayır", "Brüksel değil, Sofya karar verir" gibi sloganlar öne çıktı.

Göstericilerle güvenlik güçleri arasındaki çatışmaların sayısı da günden güne artıyor.

Son olarak Sofya'da parlamento önünde toplanan göstericilerle polis arasında kısa süreli gerginlik yaşandı. 

Bazı protestocular Avrupa Birliği bayraklarını yakarken, çiftçiler de traktörleriyle yolları kapattı.

Diriliş partisinin dışında, protestolara destek veren Sol Alternatif Hareketi ve bazı sendikalar da "Euroya geçiş Bulgaristan'ı kendi ekonomisini yönetemez hale getirecek" açıklamaları yaptı.

Hükümet ise, euro'ya geçiş kararının arkasında.

Maliye Bakanı Lyudmila Petkova, "Euroya geçiş fiyat istikrarı sağlayacak ve yatırımcı güvenini artıracaktır" savunmasıyla protestolara rağmen hükümetin geri adım atmayacağını belirtti.

Ancak Bulgaristan'da Batı karşıtı kesimlere göre bu tür söylemler, AB finansal kurumlarının dayattığı neoliberal reçeteleri meşrulaştırmaktan başka bir anlam taşımıyor.

Zira Bulgaristan ekonomisi, düşük ücret, yüksek enflasyon ve sermaye bağımlılığı arasında sıkışmış durumda.

Aynı şekilde Bulgaristan, 2007'de AB'ye üye olmasına rağmen hala Avrupa'nın en düşük gelirli ülkesi konumunda.

Euro tartışması, Bulgaristan için salt bir ekonomik konu değil; bağımsızlık ve egemenlik meselesi haline gelmiş durumda.

"Ekonomik entegrasyon" politikaları, hükümetleri ikna etse de, yaşanan ekonomik kriz, Avrupa'da AB karşıtı dip dalgayı büyütüyor. 

Independent Türkçe


İspanya İç Savaşı'na katılan yabancı gönüllülerin torunlarına vatandaşlık verildi

Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)
Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)
TT

İspanya İç Savaşı'na katılan yabancı gönüllülerin torunlarına vatandaşlık verildi

Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)
Franco'ya bağlı birlikler, 1939'da Madrid'i ele geçirmişti (Reuters)

İspanya, iç savaşta Francisco Franco diktatörlüğüne karşı çatışmalara katılan yabancı savaşçıların akrabalarına vatandaşlık verdi. 

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, 31 Ekim'de yaptığı açıklamada, iç savaşta diktatörlüğe karşı silahlı mücadeleye katılan Uluslararası Tugaylar'daki (Brigadas Internacionales) gönüllü savaşçıların torunlarına vatandaşlık verildiğini duyurdu. 

Bu uygulama kapsamında 170 kişiye İspanyol vatandaşlığı hakkı tanındığı bildirildi.

Franco'nun darbesiyle 1936'da patlak veren iç savaş 1939'da sona ermişti. Diktatörlüğe karşı Cumhuriyetçilerin safında yer almak için yaklaşık 32 bin gönüllü Uluslararası Tugaylar'a katılmıştı. 

Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) lideri Sanchez, başkent Madrid'deki konuşmasında anti-faşist direnişe katılanlar hakkında şunları söyledi: 

Onları yurttaşlarımız olarak adlandırmak bizim için bir onurdur. Biz de dünya çapında tehdit altında olan aynı demokrasinin savunulması için onların yaptığı gibi çağrıda bulunuyoruz.

Uluslararası Tugaylar'a katılanlardan yaklaşık 2 bin 500 kişi Britanya ve İrlanda vatandaşıydı. Guardian'ın aktardığına göre bu gönüllü savaşçılardan 530'u çatışmalarda can verdi.

Londra'daki Uluslararası Tugaylar Anma Vakfı Başkanı Jim Jump, Sanchez yönetiminin kararına ilişkin şunları söyledi: 

İspanyol hükümetinin kararı, Franco diktatörlüğünün zehirli mirasını silme iradesini vurguluyor. Uluslararası Tugaylar'a katılanların ailelerinden birçok kişi, o karanlık yıllarda İspanya'da demokrasinin yeniden tesis edilmesi için mücadeleye devam etmişti.

Franco'ya bağlı birliklerin iç savaşı kazanmasıyla İkinci İspanya Cumhuriyeti sonlanmıştı. General Franco ise ülkeyi 1975'te ölene dek yönetmişti.

Tugalyar'da savaşanların torunlarına vatandaşlık verilmesi, İspanya'daki hak gruplarının uzun süredir yürüttüğü kampanyaların bir sonucu. 2009-2013'te Uluslararası Tugaylar'dan o dönemde hayatta olan 23 gönüllü savaşçıya vatandaşlık hakkı verilmişti.

Independent Türkçe, Guardian, Spanish Eye


UAEA: İran iş birliğini ciddi şekilde geliştirmeli

İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)
İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)
TT

UAEA: İran iş birliğini ciddi şekilde geliştirmeli

İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)
İran'ın Buşehr Nükleer Santrali (AP)

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi, İran'ın Batı ile gerginliğin artmasını önlemek için UAEA müfettişleriyle iş birliğini ‘ciddi şekilde iyileştirmesi’ gerektiğini söyledi.

Grossi, Financial Times’a verdiği demeçte, UAEA'nın haziran ayında İsrail ile savaşından bu yana İran'da 10'dan fazla denetim gerçekleştirdiğini, ancak ABD tarafından bombalanan Fordo, Natanz ve İsfahan gibi nükleer tesislere erişim izni verilmediğini bildirdi.

Grossi ekim ayında İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stokunun yakınında hareketlilik tespit edildiğini, ancak bunun ‘zenginleştirme faaliyeti olduğu anlamına gelmediğini’ ifade etmişti.

Bu açıklamaların ardından İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Grossi'nin İran'ın nükleer programının ‘barışçıl niteliğini tam olarak anladığını’ ve bu konuda ‘asılsız görüşler’ belirtmemesi gerektiğini söyledi.

xscdfr
İsrail saldırılarında hayatını kaybeden İranlı askeri liderlerin ve nükleer bilim adamlarının fotoğrafları, Tahran'ın güneyindeki Beheşti Zehra Mezarlığı (Reuters)

İranlı yetkililer, UAEA'yı, Yönetim Kurulu’nun İran'ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiğini ilan etmesinden bir gün sonra başlayan İsrail bombardımanını meşrulaştırmakla suçladı.

Grossi, Financial Times'a verdiği demeçte, UAEA’nın İran ile ‘gergin’ ilişkileri anlayışla ele almaya çalıştığını, ancak Tahran'ın yine de yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi.

Grossi, “Hiç kimse ‘Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na bağlıyım’ deyip sonra yükümlülüklerini yerine getirmemezlik edemez” dedi.

Grossi, “Kimse UAEA'nın ‘Savaş olduğu için siz farklı bir kategoridesiniz’ demesini bekleyemez... Aksi takdirde, bu malzemelere erişimimi tamamen kaybettiğimi ilan etmek zorunda kalırım” ifadelerini kullandı.