Karışık ırkların bileşimini anlama kılavuzu: Afganistan Arapları

Afganistan Arapları, ülkede İslam dinini yayan ilk hanedanlardan biri olduklarına inanıyorlar

Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
TT

Karışık ırkların bileşimini anlama kılavuzu: Afganistan Arapları

Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker

Yakın bir tarihte Arapça olarak üçüncü baskısı yayınlanacak olan “Afganistan'daki Orta Asya Arapları: Bedevi Çobanlık Sistemindeki Dönüşüm” adlı kitabın ayırt edici bir özelliği var. Kitap, Afganistan’daki karma etnik kökenlerin bileşiminin anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaçlayan araştırma alanının ötesine geçiyor ve doğru bilimsel zeminlerde ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarla da ilgileniyor.
Kitap, İslam dinini o topraklarda yayan ilk Arap hanedanlarından biri olduklarına inanan Arap ırkından bir grup insan arasına karışılarak yapılan ciddi bir çalışmadır. Bazıları ise onların, Timur'un Şam'ı aldıktan sonra bu topraklara getirdiği Araplar olduklarına inanıyorlar. Profesör Thomas J. Barfield tarafından hazırlanan, Suudi Arabistan merkezli Araştırma ve Bilgi Ağı Merkezi (Center for Research and Knowledge Networking / CRIK) tarafından yayınlanan ve Orta Asya işlerinde uzman bir isim olan Muhammed bin Udeyh el-Muheymid tarafından Arapçaya çevrilen kitap, 1970’li yıllarda Afganistan'ın kuzeydoğusunda yaşayan Arap azınlığın durumunu aktarıyor. Afganistan’daki Araplar halen hayvanlarını otlatmak için Kunduz ilinin Katakan bölgesindeki ve Pamir Dağları'nın yukarısındaki Bedahşan Dağları'ndaki meralara çıkılıyor. Gelenek ve görenekleriyle farklı bir yaşam tarzı olan Afganistan Arapları, artık Arapça konuşmuyor olsalar da Arap kimliklerini halen koruyorlar.
Kitap, esasen başlarda Prof. Barfield'ın 1978 yılında Harvard Üniversitesi'ndeki doktora çalışmasıydı. Kitabın birinci baskısı 2002, ikinci baskısı ise 2010 yılında Kral Faysal Araştırma ve İslami Çalışmalar Merkezi tarafından Muhammed el-Muheymid'in çevirisiyle Arapça olarak yayınlandı. Üçüncü baskı ise yakın bir tarihte CRIK tarafından çıkarıldı. Son baskıda, titiz bir düzenleme çalışması yapıldı. Düzeltmeler ve eklemelerin yanı sıra yazarın kendi arşivinden etkileyici görüntüler yer aldı.
Kitap, giriş ve sonuç ile birlikte altı bölümden oluşuyor. Prof. Barfield, araştırma hedefi, pastoral ekonomi ve bunun Bedevi sosyal yapısıyla ilişkisi hakkında bilgi birikimine ulaşmaktı. Ancak sahaya inildiğinde, araştırmanın bölgesel bir sistemin parçası olarak Bedevileri de kapsaması ve onların kent pazarları, köy tarımı ve hükümet kurumlarıyla olan temaslarını da içermesi gerektiği kısa sürede anlaşıldı. Ağırlıklı olarak, Afganistan'da ve özellikle Katakan bölgesinde yolların yapılması, tarım için arazi ıslahı ve fazla koyunların satışı için özel satış yerlerinin açılması gibi bir takım gelişmelerden sonra Araplar da dahil olmak Bedevilerin büyük bir çoğunluğu için hayvan otlatmanın artık ticari bir amaca dönüşmesine odaklanılıyor. Koyun fiyatlarının bir anda artması, çok sayıda Arap ailesinin çobanlıktan vazgeçmelerine neden oldu. Çobanlığın yanı sıra kentlere de yatırım yapan aileler tarımda da çalıştılar.

Antropolojik bir çalışma
Çalışma - yazarın söylediği üzere - Afganistan’ın kuzeydoğusunda yaşayan ve haklarında çok az şey bilinen bir grup olan Orta Asya Arapları hakkında etnografik bir perspektif sunarken son elli yılda yaşam tarzlarındaki değişiklikleri de aktarıyor. Antropolojik çalışma, koyunların geçimin sağlanması amacıyla ekonominin bir parçası olduğu bir sürü sistemi ile koyunların karlı mallar olarak kabul edildiği bir sistem arasında ‘nakit mahsul’ olarak ayrım yapıyor. Bu ayrım, Katagan’daki Bedevi çobanlık sisteminde meydana gelen dönüşümün büyük ölçekte ticari bir forma dönüşmesinin anlaşılmasına olanak sağlarken aynı zamanda, göçebe bedeviler bağlamında iki karşıt ekonomik eylem modeli gibi görünen yapıları açıklamaya da yardımcı oldu.
Kitabın çevirmeni Muhammed bin Udeyh el-Muheymid, çalışmanın, dünyadaki etnik grupları ele alan antropolojik ve etnografik çalışmalara dair ciddi bir eksikliği olan Arap kütüphanesindeki bir eksikliği doldurduğunu belirtti. Çevirmen notunda, “Bu çalışmalar, karma etnik kökenlerin bileşimini anlamak ve onlarla ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda doğru bilimsel zeminlerde ilgilenmek açısından önem taşıyor” ifadelerini kullandı. Batı ise bu tür çalışmalardan büyük ölçüde yararlanmıştır. Dünya halklarıyla ilgili bilgileri ciddiye almış, yararlanmış ve siyasi, ekonomik ve kültürel çıkarlarını desteklemiştir.
Yazar, çalışmasında her ne kadar odak noktası bu olsa da Afganistan’daki bu etnik grupla, onların tarihi ve yaptıkları göçlere ışık tutmakla sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda Arapların genel olarak Orta Asya'daki tarihini de anlatıp bunlarla ilgili araştırmaları ve istatistikleri inceliyor.
Yazar kitabında şöyle diyor:
“Afganistan'a 1975 yılının Ocak ayın bu antropolojik sorunu düşünerek geldim. Öncesinde buraya 1973 ve 1974 yazlarında birer kez daha gelmiştim. Bana herhangi bir etnografik veri sağlamamışlardı.  Fakat daha sonra bana çok faydalı olan temaslar kurmamı sağladılar.”

Bedevi tanımı
Kitaba göre gündeme getirilmesi gereken ilk konu, bedevilerin çobanlık mesleğinin uzmanları olarak tanımlanması. Bedeviler üzerine yapılan araştırmalar, akademik sınıflandırmaların kurbanı olmuştur. Kültürel coğrafya açısından yapılan bu çalışmalar, bedevi yaşam biçiminin doğasına dair daha derin bir anlayış sağlamaktan ziyade, bedeviliği yanlış anlamamıza yol açmıştır.
Bacon (1954) bedevilerle ilgili sıklıkla alıntılanan bir sınıflandırma yapmıştır. Bu sınıflandırmaya göre bedeviler üçe ayrılır; kah (her zaman çölde yaşayan saf/kaba) bedeviler, yarı-göçebe bedeviler, hadari (şehirde yaşayan) bedeviler. Her sınıflandırma, bedevilerin göç etmek ve tarım yapmak için harcadığı zamana dayanıyor. Halis bedeviler tüm yıl boyunca bir çadırda yaşar ve sadece hayvanları beslerler. Yarı yerleşik bedeviler ise bir evde yaşar, biraz çiftçilik yaparlar. Hayvanları gütmek için de yılın bir kısmını çadırda geçirirler.
Yazar, bedevilerin hareketliliği, tarımla uğraşmamaları ve yaşadıkları çevreler ele alınmadığında bu sınıflandırma ile ilgili sorunlar olduğuna inanıyor. Görünüşte; çölde yaşayan bedevilerin, yarı yerleşik bedevilerden çok farklı olması gerekiyor. Zira bazı bedevilerin, diğerlerinden daha hareketli olmasının nedenlerine daha yakından bakmak, farklı bir sonuca yol açar.
Yazar, bu sınıflandırmaların talihsiz sonucunun, kah (kaba) bedevi efsanesinin sürmesi olduğuna inanıyor. Elbette, bedevilerin en iyisi, tüm yıl boyunca çadırlarda yaşayan ve tarımla hiç uğraşmayanlardır. Bu çalışmanın yapıldığı Orta Asya’nın güney sınırları, kah bedevilerin geleneksel yurdudur. Kah bedeviler için ilk olarak böyle bir tanım yapılsa da yüzyıllar boyunca büyük ölçüde bilinmez olarak kaldıklar. M.Ö. 2. yüzyılda Çin sınırında yaşayan Hsiung-nu (Han) Hanedanı, Çin imparatorluğunun toplam yıllık gelirinin beşte birini onları etkilemek için kullandığı ortaya çıkana kadar gibi mükemmel bir kah bedevi gibi görünüyordu. O tarihlerde Çin sınırındaki göçebe kabilelerin Çin İmparatorluğu ile ticari ilişkileri vardı. Bu ilişkiler, gerçekten kah bedevi olan evsiz bir azınlık üretti. Latimore'u 1940 yılında “kah bedevi, kesinlikle fakir bedevidir” demeye iten de buydu.

Katagan’daki Araplar
Kitap, Afganistan’ın kuzeydoğusunda Kunduz ilinin Katakan bölgesinde ve Pamir Dağları'nın yukarısındaki Bedahşan Dağları'nda yaşayan Arap azınlığın durumunu ele alıyor. Buralardaki meralarda hayvanlarını otlatmaya devam eden, gelenek ve görenekleriyle farklı bir yaşam tarzı olan Afganistan Arapları, artık Arapça konuşmuyor olsalar da Arap kimliklerini halen koruyorlar.
Arap azınlığın yaşadığı bölge, salgın hastalıklar ve yerin edilmeler açısından tehlikelerle doluydu.
Yazar kitapta şunları söylüyor:
“Katagan bölgesi, çöle girmeden önce Kunduz (Surkab) ve Hanabad nehirlerini Amuderya (Ceyhun Nehri'nin bir kısmıyla birleştirir. Bu nehirler dağlık kaynaklarından akıp ovalara ulaştığında, suları, Afganistan'ın her yerinde çirkinlikleriyle ünlü sazlık bataklıklarının geniş vadilerini löslerle (köşeli kuvars taneleri) doldurur. “Ölmek istiyorsan Kunduz'a git” diye ünlü bir atasözü bile vardır. 1838 yılında Kunduz'u ziyaret eden Wood, burada sadece, su kuşlarının barınması için uygun bir yer buldu. Sonuç olarak çok az insan buraya yerleşti.
Bedahşan Dağları ise Dağlık bir bölge olduğu için salgın hastalıklardan kurtulmuş, ova hastalıklarından etkilenmemiş. Ancak 1930’lu yıllarda sadece batıdan sınır bölgelerine akınlar düzenleyen Kunduzlu Mir Murad Bey'in yağmalarından zarar görmüştür. Mir Murad Bey, Katagan’daki dağlık bölgelerde yaşayan Taciklerin yerleştirilmesi için Bedahşan’da yaşayan insanları yerinden etti.
İlk kez Mir Murad Bey'in izlediği nüfusu yerinden etme politikasından sonra Afganlar, otlak alanlar için bölgenin kontrolünü ele geçirdiler. Bu da Arapların bu bölgelere gelişini kolaylaştırdı. Tıpkı Buhara’da olduğu gibi, Araplar Özbeklerle ittifak kurdular. Bölgedeki en iyi meraların kullanılması karşılığında Afganların yönettiği devletin kontrolü altına girdiler.
Katagan, Emanullah Han (1919-1929) dönemine kadar, aşiret usulüyle yönetiliyordu. 1921 yılında harbiye nazırı ve daha sonra kral olan Nadir Han, Katagan'ı bürokratik bir tarzda yeniden düzenledi.
1884 yılında Afgan sınırını araştıran İngiliz ekipleri tarafından yazıldıkları tahmin edilen Afganistan sınırındaki Araplar hakkında gizli raporlar, buradaki Araplar hakkında en yeni kaynaklarda bulunanlardan daha zengin bilgiler sağlamaktadır. İngilizler, Arapların, 1884 yılında Türkistan ovalarında nüfus yoğunluğu açısından ikinci sırada geldiklerini belirlemiştir. Katagan'a yerleşen Araplar bu istatistiğin dışındadır. Çünkü bu bölgede göçebe olarak dolaşıyor ve siyasi çatışmalara taraf olmaktan kaçınıyorlardı.
Kitap ayrıca Afganistan’daki Arapların bölgesel ekonomiyle ve devletin ve hükümetin projeleriyle bağlantılı olduğu sonucuna varıyor. İzole bir hayatları olmasına rağmen tarihleri ​​boyunca dış dünyanın etkisinde kalmışlardır. Bedevi çobanlık sistemleri, siyasi değişikliklerden, uluslararası anlaşmalardan ve piyasa taleplerindeki değişimlerden etkilenmiştir. Koyunları bir yerden bir yere taşımaktan daha fazlasını yapıyorlar. Katagan'ın bedevi çobanları, buğday çiftçilerine kıyasla bölge ekonomisine ve kent pazarlarına daha fazla bağlılar.



Tayvan’ın Çin stratejisi: Merkeziyetsiz komuta sistemi

Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
TT

Tayvan’ın Çin stratejisi: Merkeziyetsiz komuta sistemi

Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)
Çin ordusu son dönemde Tayvan etrafındaki askeri tatbikatlarını yoğunlaştırdı (AFP)

Tayvan ordusu, Çin'in olası saldırılarına "merkeziyetsiz komuta sistemiyle" hızlı yanıt vermeyi planlıyor.

Reuters'ın aktardığına göre Tayvan Savunma Bakanlığı, Meclis'e bu hafta sunduğu raporda, ordunun "üst kademeden emir beklemeden merkezi olmayan bir komuta yapısıyla" hareket etmesi için çalışmalar yürütüldüğünü bildirdi.

Raporda, Çin'in adayı hazırlıksız yakalamak için askeri tatbikatları aniden Tayvan'a yönelik bir işgal operasyonuna dönüştürebileceği uyarısında bulunuluyor.

Savunma yetkilileri, Çin ordusunun neredeyse her gün ada çevresinde çeşitli tatbikatlar düzenlediğini, Tayvan Silahlı Kuvvetleri'ni "sürekli tetikte tutarak yıpratmayı amaçladığını" savunuyor.

Raporda, Tayvan ordusunun Çin'den gelebilecek ani bir saldırıya karşı hazırladığı acil durum planı hakkında şu bilgiler paylaşılıyor:

Düşman aniden bir saldırı başlatırsa, tüm birimler emir beklemeden 'dağıtılmış kontrol' uygulayacak ve 'merkezi olmayan' bir komuta sistemi altında savaş görevlerini yerine getirecek.

Diğer yandan bu prosedürün nasıl koordine edileceğine dair detay verilmiyor.

Savunma Bakanlığı'nın çalışmasında, Çin'in tatbikatlar aracılığıyla muhtemel işgal senaryolarına hazırlık yaptığı iddia ediliyor. Çin'e ait savaş gemilerinin Pasifik'teki alışıldık pozisyonlarının değiştirildiği, bunların Avustralya ve Yeni Zelanda'ya doğru konuşlandırıldığı aktarılıyor.

Çin Savunma Bakanlığı'ndan pazartesi günü yapılan açıklamadaysa Tayvan'ın "savaş çığırtkanlığı" yaptığı savunuldu. Tayvan Devlet Başkanı Lai Ching-te'nin "bağımsızlık için savaş" vurgusuyla halkı paniğe sürüklediği görüşü paylaşıldı.

Pekin, "tek Çin" politikası kapsamında Tayvan'ı kendi toprağı olarak görüyor. Son yıllarda askeri baskıyı artıran Çin, adanın anakarayla yeniden birleşmesi için gerekirse güç kullanabileceğini vurguluyor.

Taipei yönetimiyse Çin tehdidine karşı ABD'nin askeri ve siyasi desteğine güveniyor. ABD'de 1979'da yürürlüğe konan Tayvan İlişkileri Yasası kapsamında Washington, olası bir Çin saldırısına karşı Tayvan'a kendini koruyacak askeri teçhizatı sağlamak zorunda.

Ancak ABD Başkanı Donald Trump, Tayvan'ın kendilerine ödeme yapması gerektiğini savunarak Taipei yönetiminde soru işaretleri yaratmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Taipei Times


Ukraynalıların çoğu Rusya’ya verilecek büyük tavizlere karşı

Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
TT

Ukraynalıların çoğu Rusya’ya verilecek büyük tavizlere karşı

Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)
Rusya, Ukrayna'nın Donbas bölgesinden çekilmesi şartıyla ateşkese yanaşacağını söylüyor (Reuters)

Ukraynalıların çoğu barış anlaşması kapsamında Rusya'ya büyük tavizler verilmesine karşı.

Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü'nün (KIIS) 547 kişinin katılımıyla yaptığı ankette, Ukraynalıların yüzde 75'inin Kiev yönetiminin büyük toprak tavizleri vermesine karşı çıktığı belirlendi.

Katılımcılar, ABD ve Avrupa Birliği'nden (AB) net güvenlik garantileri alınmadan anlaşma yapılmaması gerektiğini savunuyor. Ayrıca Rusya'nın Ukrayna ordusunun büyüklüğünün sınırlandırılması talebine de karşı çıkıyorlar.

Diğer yandan yüzde 72'lik kesim, cephedeki mevcut durumun korunduğu bazı tavizler içeren bir anlaşmaya sıcak bakıyor.

Kasım sonuyla aralık ortası arasında gerçekleştirilen ankette, Ukraynalıların yüzde 63'ünün savaşı sürdürmeye hazır olduğu aktarılıyor. Katılımcıların sadece yüzde 9'u savaşın 2026'nın başlarında sona ereceğine inanıyor.

ABD arabuluculuğunda gerçekleştirilen görüşmelerde ateşkese dair somut bir adım henüz atılmadı. Ankete göre Ukraynalıların sadece yüzde 21'i ABD'ye güveniyor. Bu oran geçen yıl aralıkta yüzde 41'di.

NATO'ya duyulan güven de aynı dönemde yüzde 43'ten yüzde 34'e düştü.

KIIS direktörü Anton Hruşetski, sonuçlar hakkında şunları söylüyor:

Güvenlik garantileri net ve bağlayıcı olmazsa Ukraynalılar bunlara güven duymaz. Bu da barış planının onaylanmasına yönelik genel istekliliği etkiler.

Hafta sonu Berlin'de düzenlenen toplantıda ABD'li ve Avrupalı yetkililer, Ukraynalı heyetle bir araya gelmişti.

Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya, Polonya, İskandinav ülkeleriyle AB yönetimi tarafından dün yapılan ortak açıklamada, Avrupa liderliğindeki Gönüllü Ülkeler Koalisyonu çerçevesinde oluşturulacak ve ABD tarafından desteklenen "çok uluslu bir Ukrayna gücü" kurulacağı duyurulmuştu.

Bu güç, Ukrayna savunma kuvvetlerinin yeniden yapılandırılmasına, hava sahasının güvenliğinin sağlanmasına ve denizlerin daha güvenli hale getirilmesine destek verecek.

Ayrıca Ukrayna için NATO'nun 5. maddesine benzer güçlü güvenlik garantileri içeren bir "barış paketi" üzerinde önemli ilerleme sağlandığı bildirilmişi.

ABD Başkanı Donald Trump da dünkü açıklamasında Ukrayna'nın talep ettiği güvenlik garantilerinin Avrupa'yla işbirliği içinde şekillendirildiğini vurgulayarak, "Savaşın yeniden başlamaması için güvenlik garantileri üzerinde çalışıyoruz" demişti.

Cumhuriyetçi lider, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'ye seçim çağrısı da yapmıştı. ABD Başkanı, Kiev'in "seçim düzenlememek için savaşı bahane ettiğini" öne sürmüştü.

Görev süresi geçen yıl sona eren Zelenski ise Batılı müttefiklerin güvenliği sağlaması halinde 90 gün içinde seçime gitmeye hazır olduğunu söylemişti.

Ancak KIIS anketine göre, Ukraynalıların sadece yüzde 9'u çatışmalar sona ermeden seçim yapılmasını istiyor.

Independent Türkçe, Reuters, NBC


Sırbistan'daki protestoların ardından Trump'ın damadı geri adım attı

Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)
Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)
TT

Sırbistan'daki protestoların ardından Trump'ın damadı geri adım attı

Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)
Öğrencilerin liderliğindeki aktivistler, Kushner'ın projesini protesto etmişti (AFP)

Sırbistan yönetimi, ABD Başkanı Donald Trump'ın damadı Jared Kushner'ın otel yapmasına yeşil ışık yaksa da ardından gelen protestolar ve bir bakana açılan dava, Belgrad'daki projenin iptaline neden oldu.

Pazartesi günü bir özel savcı, aralarında Kültür Bakanı Nikola Selaković'in de olduğu 4 kişi hakkında, Kushner'ın projesiyle bağlantılı olarak düzenlediği iddianameyi açıkladı. 

Organize Suçlardan Sorumlu Kamu Başsavcılığı'nın sitesinde yayımlanan açıklamada bu 4 kişinin görevin kötüye kullanılması ve belgede sahtecilikle suçlandığı bildirildi. 

Bunun üzerine Kushner'ın firması Affinity Partners hızlıca bir açıklama yayımlayarak Belgrad'ın merkezindeki otel ve apartman kompleksi projesinin iptal edildiğini duyurdu:

Anlamlı projeler ayrışmaya değil, birleşmeye neden olmalı. Sırbistan ve Belgrad halkına saygı göstererek başvurumuzu geri çekiyoruz.

Kushner'ın iki yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı projenin 1999'daki Kosova Savaşı sırasında NATO'nun bombaladığı bir bölgede yapılması öngörülüyordu.

Lüks otel Trump markasını taşıyacağı için projede Cumhuriyetçi liderin oğulları Eric ve Donald Jr. tarafından yönetilen Trump Organization da yer alıyordu.

Ancak yarım milyar dolarlık proje, bombalanan Yugoslav Halk Ordusu karargahının yer aldığı anıt bölgesinde inşa edileceğinden ülkede büyük tartışma yaratmıştı. 

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, bölgenin kültürel koruma statüsünü geçen yıl kaldırmıştı. Ayrıca Kushner'ın firması Affinity Partners'la 99 yıllığına kira sözleşmesi imzalanmıştı. Bunun ardından ülkede büyük protestolar patlak vermişti. 

Vucic'in liderliğindeki Sırp İlerleme Partisi, çoğunluğu elinde bulundurduğu Parlamento'da geçen ay geçirdiği yasayla inşaatın önünü açmıştı. 

Muhalefetten hükümetin kararına sert tepkiler gelmişti. Merkez sol Özgür ve Adalet Parti'den parlamenter Marinika Tepic, Belgrad'ın "Donald Trump'ı memnun etmek uğruna ülkenin tarihini yok ettiğini" söylemişti. 

44 yaşındaki damat, ilk Trump döneminin aksine ABD yönetiminde yer almayacağını açıklasa da Gazze ve Ukrayna savaşlarındaki müzakerelerde önemli roller üstleniyor. 

Diğer yandan da çoğunlukla Ortadoğu yönetimlerinin fonladığı bir özel sermaye şirketi olan Affinity'nin başında. 

Şirket, dünyanın en büyük oyun şirketlerinden Electronic Arts'ın (EA) satışında da gündem oldu. 

Önceki aylarda sağlanan 55 milyar dolarlık anlaşmayla EA'i satın alan konsorsiyumda Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu'yla birlikte Affinity Partners ve bir başka özel sermaye şirketi olan Silver Lake de yer alıyor.

Netflix'in satın alması beklenen Warner Bros. için Paramount'un verdiği teklifte de Affinity'nin adı geçiyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Wall Street Journal, AP