Karışık ırkların bileşimini anlama kılavuzu: Afganistan Arapları

Afganistan Arapları, ülkede İslam dinini yayan ilk hanedanlardan biri olduklarına inanıyorlar

Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
TT

Karışık ırkların bileşimini anlama kılavuzu: Afganistan Arapları

Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker

Yakın bir tarihte Arapça olarak üçüncü baskısı yayınlanacak olan “Afganistan'daki Orta Asya Arapları: Bedevi Çobanlık Sistemindeki Dönüşüm” adlı kitabın ayırt edici bir özelliği var. Kitap, Afganistan’daki karma etnik kökenlerin bileşiminin anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaçlayan araştırma alanının ötesine geçiyor ve doğru bilimsel zeminlerde ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarla da ilgileniyor.
Kitap, İslam dinini o topraklarda yayan ilk Arap hanedanlarından biri olduklarına inanan Arap ırkından bir grup insan arasına karışılarak yapılan ciddi bir çalışmadır. Bazıları ise onların, Timur'un Şam'ı aldıktan sonra bu topraklara getirdiği Araplar olduklarına inanıyorlar. Profesör Thomas J. Barfield tarafından hazırlanan, Suudi Arabistan merkezli Araştırma ve Bilgi Ağı Merkezi (Center for Research and Knowledge Networking / CRIK) tarafından yayınlanan ve Orta Asya işlerinde uzman bir isim olan Muhammed bin Udeyh el-Muheymid tarafından Arapçaya çevrilen kitap, 1970’li yıllarda Afganistan'ın kuzeydoğusunda yaşayan Arap azınlığın durumunu aktarıyor. Afganistan’daki Araplar halen hayvanlarını otlatmak için Kunduz ilinin Katakan bölgesindeki ve Pamir Dağları'nın yukarısındaki Bedahşan Dağları'ndaki meralara çıkılıyor. Gelenek ve görenekleriyle farklı bir yaşam tarzı olan Afganistan Arapları, artık Arapça konuşmuyor olsalar da Arap kimliklerini halen koruyorlar.
Kitap, esasen başlarda Prof. Barfield'ın 1978 yılında Harvard Üniversitesi'ndeki doktora çalışmasıydı. Kitabın birinci baskısı 2002, ikinci baskısı ise 2010 yılında Kral Faysal Araştırma ve İslami Çalışmalar Merkezi tarafından Muhammed el-Muheymid'in çevirisiyle Arapça olarak yayınlandı. Üçüncü baskı ise yakın bir tarihte CRIK tarafından çıkarıldı. Son baskıda, titiz bir düzenleme çalışması yapıldı. Düzeltmeler ve eklemelerin yanı sıra yazarın kendi arşivinden etkileyici görüntüler yer aldı.
Kitap, giriş ve sonuç ile birlikte altı bölümden oluşuyor. Prof. Barfield, araştırma hedefi, pastoral ekonomi ve bunun Bedevi sosyal yapısıyla ilişkisi hakkında bilgi birikimine ulaşmaktı. Ancak sahaya inildiğinde, araştırmanın bölgesel bir sistemin parçası olarak Bedevileri de kapsaması ve onların kent pazarları, köy tarımı ve hükümet kurumlarıyla olan temaslarını da içermesi gerektiği kısa sürede anlaşıldı. Ağırlıklı olarak, Afganistan'da ve özellikle Katakan bölgesinde yolların yapılması, tarım için arazi ıslahı ve fazla koyunların satışı için özel satış yerlerinin açılması gibi bir takım gelişmelerden sonra Araplar da dahil olmak Bedevilerin büyük bir çoğunluğu için hayvan otlatmanın artık ticari bir amaca dönüşmesine odaklanılıyor. Koyun fiyatlarının bir anda artması, çok sayıda Arap ailesinin çobanlıktan vazgeçmelerine neden oldu. Çobanlığın yanı sıra kentlere de yatırım yapan aileler tarımda da çalıştılar.

Antropolojik bir çalışma
Çalışma - yazarın söylediği üzere - Afganistan’ın kuzeydoğusunda yaşayan ve haklarında çok az şey bilinen bir grup olan Orta Asya Arapları hakkında etnografik bir perspektif sunarken son elli yılda yaşam tarzlarındaki değişiklikleri de aktarıyor. Antropolojik çalışma, koyunların geçimin sağlanması amacıyla ekonominin bir parçası olduğu bir sürü sistemi ile koyunların karlı mallar olarak kabul edildiği bir sistem arasında ‘nakit mahsul’ olarak ayrım yapıyor. Bu ayrım, Katagan’daki Bedevi çobanlık sisteminde meydana gelen dönüşümün büyük ölçekte ticari bir forma dönüşmesinin anlaşılmasına olanak sağlarken aynı zamanda, göçebe bedeviler bağlamında iki karşıt ekonomik eylem modeli gibi görünen yapıları açıklamaya da yardımcı oldu.
Kitabın çevirmeni Muhammed bin Udeyh el-Muheymid, çalışmanın, dünyadaki etnik grupları ele alan antropolojik ve etnografik çalışmalara dair ciddi bir eksikliği olan Arap kütüphanesindeki bir eksikliği doldurduğunu belirtti. Çevirmen notunda, “Bu çalışmalar, karma etnik kökenlerin bileşimini anlamak ve onlarla ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda doğru bilimsel zeminlerde ilgilenmek açısından önem taşıyor” ifadelerini kullandı. Batı ise bu tür çalışmalardan büyük ölçüde yararlanmıştır. Dünya halklarıyla ilgili bilgileri ciddiye almış, yararlanmış ve siyasi, ekonomik ve kültürel çıkarlarını desteklemiştir.
Yazar, çalışmasında her ne kadar odak noktası bu olsa da Afganistan’daki bu etnik grupla, onların tarihi ve yaptıkları göçlere ışık tutmakla sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda Arapların genel olarak Orta Asya'daki tarihini de anlatıp bunlarla ilgili araştırmaları ve istatistikleri inceliyor.
Yazar kitabında şöyle diyor:
“Afganistan'a 1975 yılının Ocak ayın bu antropolojik sorunu düşünerek geldim. Öncesinde buraya 1973 ve 1974 yazlarında birer kez daha gelmiştim. Bana herhangi bir etnografik veri sağlamamışlardı.  Fakat daha sonra bana çok faydalı olan temaslar kurmamı sağladılar.”

Bedevi tanımı
Kitaba göre gündeme getirilmesi gereken ilk konu, bedevilerin çobanlık mesleğinin uzmanları olarak tanımlanması. Bedeviler üzerine yapılan araştırmalar, akademik sınıflandırmaların kurbanı olmuştur. Kültürel coğrafya açısından yapılan bu çalışmalar, bedevi yaşam biçiminin doğasına dair daha derin bir anlayış sağlamaktan ziyade, bedeviliği yanlış anlamamıza yol açmıştır.
Bacon (1954) bedevilerle ilgili sıklıkla alıntılanan bir sınıflandırma yapmıştır. Bu sınıflandırmaya göre bedeviler üçe ayrılır; kah (her zaman çölde yaşayan saf/kaba) bedeviler, yarı-göçebe bedeviler, hadari (şehirde yaşayan) bedeviler. Her sınıflandırma, bedevilerin göç etmek ve tarım yapmak için harcadığı zamana dayanıyor. Halis bedeviler tüm yıl boyunca bir çadırda yaşar ve sadece hayvanları beslerler. Yarı yerleşik bedeviler ise bir evde yaşar, biraz çiftçilik yaparlar. Hayvanları gütmek için de yılın bir kısmını çadırda geçirirler.
Yazar, bedevilerin hareketliliği, tarımla uğraşmamaları ve yaşadıkları çevreler ele alınmadığında bu sınıflandırma ile ilgili sorunlar olduğuna inanıyor. Görünüşte; çölde yaşayan bedevilerin, yarı yerleşik bedevilerden çok farklı olması gerekiyor. Zira bazı bedevilerin, diğerlerinden daha hareketli olmasının nedenlerine daha yakından bakmak, farklı bir sonuca yol açar.
Yazar, bu sınıflandırmaların talihsiz sonucunun, kah (kaba) bedevi efsanesinin sürmesi olduğuna inanıyor. Elbette, bedevilerin en iyisi, tüm yıl boyunca çadırlarda yaşayan ve tarımla hiç uğraşmayanlardır. Bu çalışmanın yapıldığı Orta Asya’nın güney sınırları, kah bedevilerin geleneksel yurdudur. Kah bedeviler için ilk olarak böyle bir tanım yapılsa da yüzyıllar boyunca büyük ölçüde bilinmez olarak kaldıklar. M.Ö. 2. yüzyılda Çin sınırında yaşayan Hsiung-nu (Han) Hanedanı, Çin imparatorluğunun toplam yıllık gelirinin beşte birini onları etkilemek için kullandığı ortaya çıkana kadar gibi mükemmel bir kah bedevi gibi görünüyordu. O tarihlerde Çin sınırındaki göçebe kabilelerin Çin İmparatorluğu ile ticari ilişkileri vardı. Bu ilişkiler, gerçekten kah bedevi olan evsiz bir azınlık üretti. Latimore'u 1940 yılında “kah bedevi, kesinlikle fakir bedevidir” demeye iten de buydu.

Katagan’daki Araplar
Kitap, Afganistan’ın kuzeydoğusunda Kunduz ilinin Katakan bölgesinde ve Pamir Dağları'nın yukarısındaki Bedahşan Dağları'nda yaşayan Arap azınlığın durumunu ele alıyor. Buralardaki meralarda hayvanlarını otlatmaya devam eden, gelenek ve görenekleriyle farklı bir yaşam tarzı olan Afganistan Arapları, artık Arapça konuşmuyor olsalar da Arap kimliklerini halen koruyorlar.
Arap azınlığın yaşadığı bölge, salgın hastalıklar ve yerin edilmeler açısından tehlikelerle doluydu.
Yazar kitapta şunları söylüyor:
“Katagan bölgesi, çöle girmeden önce Kunduz (Surkab) ve Hanabad nehirlerini Amuderya (Ceyhun Nehri'nin bir kısmıyla birleştirir. Bu nehirler dağlık kaynaklarından akıp ovalara ulaştığında, suları, Afganistan'ın her yerinde çirkinlikleriyle ünlü sazlık bataklıklarının geniş vadilerini löslerle (köşeli kuvars taneleri) doldurur. “Ölmek istiyorsan Kunduz'a git” diye ünlü bir atasözü bile vardır. 1838 yılında Kunduz'u ziyaret eden Wood, burada sadece, su kuşlarının barınması için uygun bir yer buldu. Sonuç olarak çok az insan buraya yerleşti.
Bedahşan Dağları ise Dağlık bir bölge olduğu için salgın hastalıklardan kurtulmuş, ova hastalıklarından etkilenmemiş. Ancak 1930’lu yıllarda sadece batıdan sınır bölgelerine akınlar düzenleyen Kunduzlu Mir Murad Bey'in yağmalarından zarar görmüştür. Mir Murad Bey, Katagan’daki dağlık bölgelerde yaşayan Taciklerin yerleştirilmesi için Bedahşan’da yaşayan insanları yerinden etti.
İlk kez Mir Murad Bey'in izlediği nüfusu yerinden etme politikasından sonra Afganlar, otlak alanlar için bölgenin kontrolünü ele geçirdiler. Bu da Arapların bu bölgelere gelişini kolaylaştırdı. Tıpkı Buhara’da olduğu gibi, Araplar Özbeklerle ittifak kurdular. Bölgedeki en iyi meraların kullanılması karşılığında Afganların yönettiği devletin kontrolü altına girdiler.
Katagan, Emanullah Han (1919-1929) dönemine kadar, aşiret usulüyle yönetiliyordu. 1921 yılında harbiye nazırı ve daha sonra kral olan Nadir Han, Katagan'ı bürokratik bir tarzda yeniden düzenledi.
1884 yılında Afgan sınırını araştıran İngiliz ekipleri tarafından yazıldıkları tahmin edilen Afganistan sınırındaki Araplar hakkında gizli raporlar, buradaki Araplar hakkında en yeni kaynaklarda bulunanlardan daha zengin bilgiler sağlamaktadır. İngilizler, Arapların, 1884 yılında Türkistan ovalarında nüfus yoğunluğu açısından ikinci sırada geldiklerini belirlemiştir. Katagan'a yerleşen Araplar bu istatistiğin dışındadır. Çünkü bu bölgede göçebe olarak dolaşıyor ve siyasi çatışmalara taraf olmaktan kaçınıyorlardı.
Kitap ayrıca Afganistan’daki Arapların bölgesel ekonomiyle ve devletin ve hükümetin projeleriyle bağlantılı olduğu sonucuna varıyor. İzole bir hayatları olmasına rağmen tarihleri ​​boyunca dış dünyanın etkisinde kalmışlardır. Bedevi çobanlık sistemleri, siyasi değişikliklerden, uluslararası anlaşmalardan ve piyasa taleplerindeki değişimlerden etkilenmiştir. Koyunları bir yerden bir yere taşımaktan daha fazlasını yapıyorlar. Katagan'ın bedevi çobanları, buğday çiftçilerine kıyasla bölge ekonomisine ve kent pazarlarına daha fazla bağlılar.



ABD’nin Venezuela ablukası, Çin - Tayvan gerginliğine nasıl yansır?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medyada paylaşmıştı (Reuters)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medyada paylaşmıştı (Reuters)
TT

ABD’nin Venezuela ablukası, Çin - Tayvan gerginliğine nasıl yansır?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medyada paylaşmıştı (Reuters)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medyada paylaşmıştı (Reuters)

ABD'nin Venezuela açıklarındaki tankere el koyup limanları ablukaya almasıyla gerginlik tırmanırken, analistler bu hamlelerin olası Tayvan işgalinde Çin'in elini güçlendirebileceğine dikkat çekiyor.

ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela limanlarında yaptırıma tabi tankerlere tam abluka uygulanması talimatını salı günü vermişti.

Reuters'a konuşan uzmanlar, Pekin yönetiminin Tayvan'ı ablukaya alması durumunda Venezuela'daki hamleleri Washington'a karşı koz olarak kullanabileceğini belirtiyor.

Washington merkezli düşünce kuruluşu Demokrasileri Savunma Vakfı'ndan Çin uzmanı Craig Singleton şunları söylüyor:

ABD, Venezuela'daki siyasi yapıyı değiştirmek için abluka uyguluyor, Çin de bundan hareketle sözümona güvenlik gerekçesiyle Tayvan'a karşı zorlayıcı önlemler alabilir.

Singleton, ABD'nin olası Tayvan işgaline karşı uluslararası kamuoyunu harekete geçirme kabiliyetinin Venezuela politikası nedeniyle zayıflayabileceğine dikkat çekiyor.

Trump, 11 Aralık'taki açıklamasında Venezuela açıklarında petrol taşıyan bir tankere el koyduklarını duyurmuştu. Beyaz Saray, Skipper adlı tankerin "yasadışı petrol taşımacılığı" yaptığını öne sürmüştü.

Venezuela lideri Nicolas Maduro ise tankerin ülkeden çıkarılan 1 milyon 900 bin varil petrolü taşıdığını belirterek ABD'nin hamlesini "hırsızlık ve korsanlık" diye nitelemişti. 

Venezuela ham petrolünün en büyük alıcısı olan Çin de Karayipler'deki gerginlikte Karakas yönetimini destekledi. Pekin'den dün yapılan açıklamada "tüm tek taraflı ve zorbaca eylemlere karşı olunduğu, ülkelerin egemenliklerini ve ulusal haysiyetlerini savunmalarının desteklendiği” bildirildi.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'ndan Isaac Kardon da Çin'in Venezuela'daki mevcut durumu, Tayvan'ı destekleyen küresel bir koalisyon kurulmasını engellemek için kullanabileceğini söylüyor.

Ayrıca Çin'in de benzer hamlelerle Tayvan limanlarından çıkan petrol ve doğalgaz tankerlerine el koyabileceğine işaret ediyor. Bunlara ek olarak ABD'nin Karayipler'deki askeri yığınağı nedeniyle Tayvan Boğazı'nda oluşabilecek acil bir duruma zamanında müdahale edemeyebileceğini belirtiyor.

Pekin, "tek Çin" politikası kapsamında Tayvan'ı kendi toprağı olarak görüyor. Son yıllarda askeri baskıyı artıran Çin, adanın anakarayla yeniden birleşmesi için gerekirse güç kullanabileceğini vurguluyor.

Taipei yönetimiyse Çin tehdidine karşı ABD'nin askeri ve siyasi desteğine güveniyor. ABD'de 1979'da yürürlüğe konan Tayvan İlişkileri Yasası kapsamında Washington, olası bir Çin saldırısına karşı Tayvan'a kendini koruyacak askeri teçhizatı sağlamak zorunda.

ABD'nin Karayipler'deki askeri yığınağı

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını geçen ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 26 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 100'den fazla kişiyi öldürdü.

Independent Türkçe, Reuters, Guardian


Faşir katliamı: Kolombiyalı paralı askerler Londra’dan gönderilmiş

HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle Nisan 2023'te patlak veren iç savaş yüzünden 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç (AFP)
HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle Nisan 2023'te patlak veren iç savaş yüzünden 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç (AFP)
TT

Faşir katliamı: Kolombiyalı paralı askerler Londra’dan gönderilmiş

HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle Nisan 2023'te patlak veren iç savaş yüzünden 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç (AFP)
HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle Nisan 2023'te patlak veren iç savaş yüzünden 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç (AFP)

Sudan'da orduya karşı savaşan Hızlı Destek Kuvvetleri'ndeki (HDK) Kolombiyalı paralı askerlerin, Birleşik Krallık'ta (BK) kayıtlı bir şirket tarafından işe alındığı iddia ediliyor.

HDK militanları, ekimde düzenledikleri saldırılarda Faşir'deki Suudi Hastanesi'ni basıp 450'den fazla kişiyi öldürmüştü. 

Ülkenin batısındaki Darfur bölgesinin en büyük kentinde düzenlenen katliamda toplamda en az 60 bin kişi hayatını kaybetmişti.

Guardian'ın incelemesine göre katliamda rol oynayan Kolombiyalı paralı askerler, Londra'da kayıtlı bir şirket tarafından işe alındı.

Zeuz Global, ABD Hazine Bakanlığı tarafından bu ay yaptırım listesine alınan kişiler tarafından yönetiliyor.

Bu kişilerden biri Kolombiya ve İtalya pasaportlarına sahip Kolombiya ordusundan emekli subay Álvaro Andrés Quijano Becerra. Subayın eşi Claudia Viviana Oliveros Forero da yaptırım listesine alınmıştı.

Şirketin başındaki diğer isimse Kolombiya ve İspanya vatandaşı Mateo Andrés Duque Botero.

Duque ve Oliveros'un Zeuz Global'ı 10 bin sterlin (yaklaşık 573 bin TL) yatırımla 8 Nisan'da kurduğu belirtiliyor. Bundan üç gün sonra HDK militanları, Sudan'daki Zamzam Mülteci Kampı'na saldırı düzenlemiş, 1500'den fazla sivili katletmişti.

HDK, 13 Nisan'da kampın kontrolünün ele geçirildiğini açıklamıştı. Haberde, kampın Kolombiyalı paralı askerlere devredildiği, bu savaşçıların da Faşir katliamını planladığı aktarılıyor.  

Haberde, firmanın Tottenham'daki adresini ABD'nin yaptırımları açıkladığı 9 Aralık tarihinden sonra Londra merkezine taşıdığına dikkat çekiliyor. Şirkete ait iki adreste de otellerin yer aldığı ve bu işletmelerin Zeuz Global'la herhangi bir bağı olmadığını savunduğu belirtiliyor.

Gazete, BK'deki şirketlerin sicil kayıtlarını tutan devlet kurumlarından firmaya dair bilgi taleplerine yanıt alınamadığını belirtiyor.

Birleşmiş Milletler Sudan Uzmanlar Paneli'nin eski üyesi Mike Lewis, BK'de kurulan paravan şirketlerin sayısının arttığına dikkat çekerek, "Spor salonuna kayıt yaptırmak BK'de firma kurmaktan daha zor" diyor.

Araştırmacı, Kolombiyalı paralı askerlerin HDK militanlarına drone ve uzun menzilli silah kullanmayı öğrettiğini, bunun Kuzey Afrika ülkesindeki iç savaşın gidişatını değiştirdiğini belirtiyor:

Sudan'daki savaş, güdümlü silahlar ve uzun menzilli insansız hava araçlarının her gün sivillerin ölümüne neden olduğu, yüksek teknolojinin kullanıldığı bir savaş. Bunların çalıştırılabilmesi için dışarıdan destek gerekiyor. Kolombiyalı paralı askerlerin operasyonunun bu dış yardımın önemli bir bileşeni olduğunu biliyoruz.

Kolombiyalı savaşçıların Sudan'daki rolü ilk kez geçen yıl ortaya çıkmıştı. Bogota merkezli medya kuruluşu La Silla Vacía'nın haberinde, 300'den fazla emekli askerin savaşmak üzere sözleşmeyle Sudan'a gittiği belirtilmişti. Bunun üzerine Kolombiya Dışişleri Bakanlığı özür dilemişti.

Independent Türkçe, Guardian, Sudan Tribune


ABD’de kurum isimleri Trump’laşırken tartışmalar büyüyor

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Kennedy Merkezi'nde (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Kennedy Merkezi'nde (AP)
TT

ABD’de kurum isimleri Trump’laşırken tartışmalar büyüyor

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Kennedy Merkezi'nde (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, Washington'daki Kennedy Merkezi'nde (AP)

ABD merkezli Axios internet sitesi, Kennedy Merkezi Yönetim Kurulu’nun Washington’un önde gelen sanat kurumlarından birinin adına eski Başkan Donald Trump’ın isminin eklenmesi yönündeki tartışmayı gündeme taşıdı. Siteye göre kurul, merkezin adının “Trump–Kennedy Merkezi” olarak değiştirilmesi seçeneğini değerlendiriyor.

Axios’un değerlendirmesinde Trump’ın, kendisini devlet yönetiminin odak noktasına taşıyarak öncüllerinden ayrıldığı ifade edildi. Site, Trump’ın ticari imparatorluğunda ve kampanya çalışmalarında kullandığı marka yaklaşımını devlet projeleri ile kamusal alanlara da aktardığına dikkat çekti.

df
Washington'daki Kennedy Merkezi binası (Reuters)

Axios, Trump’ın ikinci dönem hazırlıklarında kişisel tanıtım amacıyla kullandığı bazı yöntemleri mercek altına aldı.

Washington'daki binaların isimlerinin değiştirilmesi

Kennedy Merkezi’nin adının değiştirilmesine ek olarak, bu ayın başlarında ABD Barış Enstitüsü’nün adı da ‘Donald Trump Barış Enstitüsü’ olarak değiştirildi.

Axios, Beyaz Saray’ın her iki yeni yapının da Trump’ın görev süresi boyunca yürüttüğü çabaları onurlandırmayı amaçladığını belirttiğini aktardı. Beyaz Saray yetkilileri ve Trump’ın kendisi, önceki yönetimler döneminde zor durumda olduklarını ileri sürdükleri bu iki kurumun ayakta tutulmasında Trump’ın belirleyici bir rol oynadığını vurguladı.

Binalardaki afişler

Trump’ın adının binalara verilmesine ek olarak, yönetimi eylül ayında Washington’daki birçok federal binayı Trump’ın fotoğraflarını taşıyan afişlerle donattı. Bu durum, yetki aşımı ve propaganda yapıldığı yönünde endişelere yol açtı.

Demokrat Senatör Adam Schiff’in ofisi tarafından yayımlanan bir rapora göre, Trump yönetiminin fotoğrafını ya da politikalarını içeren afişlerin hazırlanması için vergi mükelleflerinin parasından 50 bin dolar kullandığı öne sürüldü. Raporda, Tarım, Çalışma ile Sağlık ve İnsan Hizmetleri bakanlıklarının da benzer afişler astığı belirtildi.

Milli Park giriş kartları

ABD İç Güvenlik Bakanlığı, kasım ayında 2026 yılına ait America the Beautiful ulusal park giriş kartını tanıttı. ABD’nin kuruluşunun 250. yıl dönümü dolayısıyla hazırlanan kartta, George Washington ile Donald Trump’ın fotoğraflarının yan yana yer aldığı bildirildi.

Ancak çevreyi koruma alanında faaliyet gösteren bir grup, kartta başkanın fotoğrafının kullanılmasının federal yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle yönetime karşı dava açtı. Davada, 2004 tarihli Federal Arazilerde Rekreasyonu Teşvik Yasası uyarınca giriş kartlarında, Ulusal Parklar Vakfı tarafından düzenlenen yıllık fotoğraf yarışmasını kazanan eserin yer alması gerektiği vurgulandı. Söz konusu programın, kamu arazilerinin yönetimine milyonlarca dolar gelir sağladığı kaydedildi.

asdfr
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Biyolojik Çeşitlilik Merkezi İcra Direktörü Kieran Suckling yaptığı açıklamada, “Ulusal parklar kişisel tanıtım için bir fırsat değildir” dedi.

Axios, Trump’ın doğum gününde (aynı zamanda Bayrak Günü’ne denk geliyor) ulusal parklara ücretsiz giriş uygulanacağını açıklamasından kısa süre sonra söz konusu davanın açıldığına dikkat çekti.

Trump hesapları

Trump yönetimi, 2025-2028 yılları arasında doğan çocuklara sahip ebeveynlerin, Hazine Bakanlığı’ndan bin dolar alınarak ‘Trump hesaplarına’ yatırılması yönündeki başvurularını işlemeye başladı.

Bu plan, Trump’ın daha fazla Amerikalıyı hisse senedi piyasasına çekmeyi ve düşük gelirli Amerikalılar için servet edinme fikrini güçlendirmeyi amaçlayan daha geniş kapsamlı çabalarının bir parçası olarak değerlendiriliyor. Aynı zamanda Trump’a, bu girişimi ‘kişisel bir başarı’ olarak tanıtma imkânı da sağlıyor.

sdfrg
ABD Başkanı Donald Trump, bir başkanlık kararnamesini imzalarken. (EPA)

Yönetim, vergiden muaf tasarruf ve yatırım hesaplarının, uygun şartları taşıyan her Amerikalı çocuk için ‘emanet fonları’ oluşturmayı hedeflediğini belirtiyor.

Trump altın kartı

Trump yönetimi, bu ayın başlarında ‘Trump Altın Kartı’ için başvuruları kabul etmeye başladı. Yeni kart, ABD İç Güvenlik Bakanlığı’na 15 bin dolar ücret ödeyen ve onaylanmaları halinde ilave 1 milyon dolar katkı sağlayan başvuru sahipleri için göçmenlik işlemlerini hızlandırıyor. Kartta, Trump’ın fotoğrafının yanı sıra Özgürlük Heykeli ve kartal görselleri de yer alıyor.

Aynı dönemde yönetim, mülteciler, sığınmacılar ve düşük gelirli kişilerin ülkede ikamet imkânlarını kısıtlamaya yönelik politikalar izledi.