Karışık ırkların bileşimini anlama kılavuzu: Afganistan Arapları

Afganistan Arapları, ülkede İslam dinini yayan ilk hanedanlardan biri olduklarına inanıyorlar

Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
TT

Karışık ırkların bileşimini anlama kılavuzu: Afganistan Arapları

Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker
Yazarın, onun yardımıyla Afganistan'daki kadınlar hakkında veri toplamayı başardığı arkadaşı Donna Welker

Yakın bir tarihte Arapça olarak üçüncü baskısı yayınlanacak olan “Afganistan'daki Orta Asya Arapları: Bedevi Çobanlık Sistemindeki Dönüşüm” adlı kitabın ayırt edici bir özelliği var. Kitap, Afganistan’daki karma etnik kökenlerin bileşiminin anlaşılmasına katkıda bulunmayı amaçlayan araştırma alanının ötesine geçiyor ve doğru bilimsel zeminlerde ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarla da ilgileniyor.
Kitap, İslam dinini o topraklarda yayan ilk Arap hanedanlarından biri olduklarına inanan Arap ırkından bir grup insan arasına karışılarak yapılan ciddi bir çalışmadır. Bazıları ise onların, Timur'un Şam'ı aldıktan sonra bu topraklara getirdiği Araplar olduklarına inanıyorlar. Profesör Thomas J. Barfield tarafından hazırlanan, Suudi Arabistan merkezli Araştırma ve Bilgi Ağı Merkezi (Center for Research and Knowledge Networking / CRIK) tarafından yayınlanan ve Orta Asya işlerinde uzman bir isim olan Muhammed bin Udeyh el-Muheymid tarafından Arapçaya çevrilen kitap, 1970’li yıllarda Afganistan'ın kuzeydoğusunda yaşayan Arap azınlığın durumunu aktarıyor. Afganistan’daki Araplar halen hayvanlarını otlatmak için Kunduz ilinin Katakan bölgesindeki ve Pamir Dağları'nın yukarısındaki Bedahşan Dağları'ndaki meralara çıkılıyor. Gelenek ve görenekleriyle farklı bir yaşam tarzı olan Afganistan Arapları, artık Arapça konuşmuyor olsalar da Arap kimliklerini halen koruyorlar.
Kitap, esasen başlarda Prof. Barfield'ın 1978 yılında Harvard Üniversitesi'ndeki doktora çalışmasıydı. Kitabın birinci baskısı 2002, ikinci baskısı ise 2010 yılında Kral Faysal Araştırma ve İslami Çalışmalar Merkezi tarafından Muhammed el-Muheymid'in çevirisiyle Arapça olarak yayınlandı. Üçüncü baskı ise yakın bir tarihte CRIK tarafından çıkarıldı. Son baskıda, titiz bir düzenleme çalışması yapıldı. Düzeltmeler ve eklemelerin yanı sıra yazarın kendi arşivinden etkileyici görüntüler yer aldı.
Kitap, giriş ve sonuç ile birlikte altı bölümden oluşuyor. Prof. Barfield, araştırma hedefi, pastoral ekonomi ve bunun Bedevi sosyal yapısıyla ilişkisi hakkında bilgi birikimine ulaşmaktı. Ancak sahaya inildiğinde, araştırmanın bölgesel bir sistemin parçası olarak Bedevileri de kapsaması ve onların kent pazarları, köy tarımı ve hükümet kurumlarıyla olan temaslarını da içermesi gerektiği kısa sürede anlaşıldı. Ağırlıklı olarak, Afganistan'da ve özellikle Katakan bölgesinde yolların yapılması, tarım için arazi ıslahı ve fazla koyunların satışı için özel satış yerlerinin açılması gibi bir takım gelişmelerden sonra Araplar da dahil olmak Bedevilerin büyük bir çoğunluğu için hayvan otlatmanın artık ticari bir amaca dönüşmesine odaklanılıyor. Koyun fiyatlarının bir anda artması, çok sayıda Arap ailesinin çobanlıktan vazgeçmelerine neden oldu. Çobanlığın yanı sıra kentlere de yatırım yapan aileler tarımda da çalıştılar.

Antropolojik bir çalışma
Çalışma - yazarın söylediği üzere - Afganistan’ın kuzeydoğusunda yaşayan ve haklarında çok az şey bilinen bir grup olan Orta Asya Arapları hakkında etnografik bir perspektif sunarken son elli yılda yaşam tarzlarındaki değişiklikleri de aktarıyor. Antropolojik çalışma, koyunların geçimin sağlanması amacıyla ekonominin bir parçası olduğu bir sürü sistemi ile koyunların karlı mallar olarak kabul edildiği bir sistem arasında ‘nakit mahsul’ olarak ayrım yapıyor. Bu ayrım, Katagan’daki Bedevi çobanlık sisteminde meydana gelen dönüşümün büyük ölçekte ticari bir forma dönüşmesinin anlaşılmasına olanak sağlarken aynı zamanda, göçebe bedeviler bağlamında iki karşıt ekonomik eylem modeli gibi görünen yapıları açıklamaya da yardımcı oldu.
Kitabın çevirmeni Muhammed bin Udeyh el-Muheymid, çalışmanın, dünyadaki etnik grupları ele alan antropolojik ve etnografik çalışmalara dair ciddi bir eksikliği olan Arap kütüphanesindeki bir eksikliği doldurduğunu belirtti. Çevirmen notunda, “Bu çalışmalar, karma etnik kökenlerin bileşimini anlamak ve onlarla ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda doğru bilimsel zeminlerde ilgilenmek açısından önem taşıyor” ifadelerini kullandı. Batı ise bu tür çalışmalardan büyük ölçüde yararlanmıştır. Dünya halklarıyla ilgili bilgileri ciddiye almış, yararlanmış ve siyasi, ekonomik ve kültürel çıkarlarını desteklemiştir.
Yazar, çalışmasında her ne kadar odak noktası bu olsa da Afganistan’daki bu etnik grupla, onların tarihi ve yaptıkları göçlere ışık tutmakla sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda Arapların genel olarak Orta Asya'daki tarihini de anlatıp bunlarla ilgili araştırmaları ve istatistikleri inceliyor.
Yazar kitabında şöyle diyor:
“Afganistan'a 1975 yılının Ocak ayın bu antropolojik sorunu düşünerek geldim. Öncesinde buraya 1973 ve 1974 yazlarında birer kez daha gelmiştim. Bana herhangi bir etnografik veri sağlamamışlardı.  Fakat daha sonra bana çok faydalı olan temaslar kurmamı sağladılar.”

Bedevi tanımı
Kitaba göre gündeme getirilmesi gereken ilk konu, bedevilerin çobanlık mesleğinin uzmanları olarak tanımlanması. Bedeviler üzerine yapılan araştırmalar, akademik sınıflandırmaların kurbanı olmuştur. Kültürel coğrafya açısından yapılan bu çalışmalar, bedevi yaşam biçiminin doğasına dair daha derin bir anlayış sağlamaktan ziyade, bedeviliği yanlış anlamamıza yol açmıştır.
Bacon (1954) bedevilerle ilgili sıklıkla alıntılanan bir sınıflandırma yapmıştır. Bu sınıflandırmaya göre bedeviler üçe ayrılır; kah (her zaman çölde yaşayan saf/kaba) bedeviler, yarı-göçebe bedeviler, hadari (şehirde yaşayan) bedeviler. Her sınıflandırma, bedevilerin göç etmek ve tarım yapmak için harcadığı zamana dayanıyor. Halis bedeviler tüm yıl boyunca bir çadırda yaşar ve sadece hayvanları beslerler. Yarı yerleşik bedeviler ise bir evde yaşar, biraz çiftçilik yaparlar. Hayvanları gütmek için de yılın bir kısmını çadırda geçirirler.
Yazar, bedevilerin hareketliliği, tarımla uğraşmamaları ve yaşadıkları çevreler ele alınmadığında bu sınıflandırma ile ilgili sorunlar olduğuna inanıyor. Görünüşte; çölde yaşayan bedevilerin, yarı yerleşik bedevilerden çok farklı olması gerekiyor. Zira bazı bedevilerin, diğerlerinden daha hareketli olmasının nedenlerine daha yakından bakmak, farklı bir sonuca yol açar.
Yazar, bu sınıflandırmaların talihsiz sonucunun, kah (kaba) bedevi efsanesinin sürmesi olduğuna inanıyor. Elbette, bedevilerin en iyisi, tüm yıl boyunca çadırlarda yaşayan ve tarımla hiç uğraşmayanlardır. Bu çalışmanın yapıldığı Orta Asya’nın güney sınırları, kah bedevilerin geleneksel yurdudur. Kah bedeviler için ilk olarak böyle bir tanım yapılsa da yüzyıllar boyunca büyük ölçüde bilinmez olarak kaldıklar. M.Ö. 2. yüzyılda Çin sınırında yaşayan Hsiung-nu (Han) Hanedanı, Çin imparatorluğunun toplam yıllık gelirinin beşte birini onları etkilemek için kullandığı ortaya çıkana kadar gibi mükemmel bir kah bedevi gibi görünüyordu. O tarihlerde Çin sınırındaki göçebe kabilelerin Çin İmparatorluğu ile ticari ilişkileri vardı. Bu ilişkiler, gerçekten kah bedevi olan evsiz bir azınlık üretti. Latimore'u 1940 yılında “kah bedevi, kesinlikle fakir bedevidir” demeye iten de buydu.

Katagan’daki Araplar
Kitap, Afganistan’ın kuzeydoğusunda Kunduz ilinin Katakan bölgesinde ve Pamir Dağları'nın yukarısındaki Bedahşan Dağları'nda yaşayan Arap azınlığın durumunu ele alıyor. Buralardaki meralarda hayvanlarını otlatmaya devam eden, gelenek ve görenekleriyle farklı bir yaşam tarzı olan Afganistan Arapları, artık Arapça konuşmuyor olsalar da Arap kimliklerini halen koruyorlar.
Arap azınlığın yaşadığı bölge, salgın hastalıklar ve yerin edilmeler açısından tehlikelerle doluydu.
Yazar kitapta şunları söylüyor:
“Katagan bölgesi, çöle girmeden önce Kunduz (Surkab) ve Hanabad nehirlerini Amuderya (Ceyhun Nehri'nin bir kısmıyla birleştirir. Bu nehirler dağlık kaynaklarından akıp ovalara ulaştığında, suları, Afganistan'ın her yerinde çirkinlikleriyle ünlü sazlık bataklıklarının geniş vadilerini löslerle (köşeli kuvars taneleri) doldurur. “Ölmek istiyorsan Kunduz'a git” diye ünlü bir atasözü bile vardır. 1838 yılında Kunduz'u ziyaret eden Wood, burada sadece, su kuşlarının barınması için uygun bir yer buldu. Sonuç olarak çok az insan buraya yerleşti.
Bedahşan Dağları ise Dağlık bir bölge olduğu için salgın hastalıklardan kurtulmuş, ova hastalıklarından etkilenmemiş. Ancak 1930’lu yıllarda sadece batıdan sınır bölgelerine akınlar düzenleyen Kunduzlu Mir Murad Bey'in yağmalarından zarar görmüştür. Mir Murad Bey, Katagan’daki dağlık bölgelerde yaşayan Taciklerin yerleştirilmesi için Bedahşan’da yaşayan insanları yerinden etti.
İlk kez Mir Murad Bey'in izlediği nüfusu yerinden etme politikasından sonra Afganlar, otlak alanlar için bölgenin kontrolünü ele geçirdiler. Bu da Arapların bu bölgelere gelişini kolaylaştırdı. Tıpkı Buhara’da olduğu gibi, Araplar Özbeklerle ittifak kurdular. Bölgedeki en iyi meraların kullanılması karşılığında Afganların yönettiği devletin kontrolü altına girdiler.
Katagan, Emanullah Han (1919-1929) dönemine kadar, aşiret usulüyle yönetiliyordu. 1921 yılında harbiye nazırı ve daha sonra kral olan Nadir Han, Katagan'ı bürokratik bir tarzda yeniden düzenledi.
1884 yılında Afgan sınırını araştıran İngiliz ekipleri tarafından yazıldıkları tahmin edilen Afganistan sınırındaki Araplar hakkında gizli raporlar, buradaki Araplar hakkında en yeni kaynaklarda bulunanlardan daha zengin bilgiler sağlamaktadır. İngilizler, Arapların, 1884 yılında Türkistan ovalarında nüfus yoğunluğu açısından ikinci sırada geldiklerini belirlemiştir. Katagan'a yerleşen Araplar bu istatistiğin dışındadır. Çünkü bu bölgede göçebe olarak dolaşıyor ve siyasi çatışmalara taraf olmaktan kaçınıyorlardı.
Kitap ayrıca Afganistan’daki Arapların bölgesel ekonomiyle ve devletin ve hükümetin projeleriyle bağlantılı olduğu sonucuna varıyor. İzole bir hayatları olmasına rağmen tarihleri ​​boyunca dış dünyanın etkisinde kalmışlardır. Bedevi çobanlık sistemleri, siyasi değişikliklerden, uluslararası anlaşmalardan ve piyasa taleplerindeki değişimlerden etkilenmiştir. Koyunları bir yerden bir yere taşımaktan daha fazlasını yapıyorlar. Katagan'ın bedevi çobanları, buğday çiftçilerine kıyasla bölge ekonomisine ve kent pazarlarına daha fazla bağlılar.



Boris Johnson oy kullanabilmek için kimlik yerine bir dergiyi göstermiş

Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)
Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)
TT

Boris Johnson oy kullanabilmek için kimlik yerine bir dergiyi göstermiş

Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)
Johnson, oyunu kullanmasına izin verilmeden önce oy verme merkezine birkaç kez gitmek zorunda kaldı (Reuters)

Boris Johnson bu hafta sandık başına gittiğinde siyasi bir dergiyi seçmen kimliği olarak kullanmaya çalıştığını söyledi.

Johnson perşembe günü Güney Oxfordshire'da yapılan yerel seçimlerde oyunu kullanmaya çalışmış ancak Başbakan'ken kendisinin çıkardığı yasaya takılmıştı. 

Görevliler, geçerli bir seçmen kimliği ibraz edemediği için eski Muhafazakar Parti liderini geri çevirmişti. 

Olayın ardından Daily Mail için yazı kaleme alan Johnson, Prospect dergisinin bir nüshasını kimlik olarak kullanmaya çalıştığını iddia etti.

Johnson, "Perşembe günü, üzerinde adımın ve adresimin yazılı olduğu Prospect dergisinin kapağı dışında kimliğimi kanıtlayacak hiçbir şey olmadan oy verme merkezine geldiğimde beni haklı olarak geri çeviren üç köylüye özellikle teşekkür etmek istiyorum" dedi.

Dergiyi onlara gösterdim ve hayli şüpheyle baktılar... Birkaç dakika içinde ehliyetimle geri döndüm ve Muhafazakar Parti'ye oy verdim.

Mayıs 2023'ten bu yana Birleşik Krallık'taki bazı seçimlerde seçmenlerin yanlarında fotoğraflı kimlik getirmeleri gerekiyor.

Prospect'in editörü Alan Rusbridger, Johnson'ın dergiye verdiği destekten "memnuniyet duyduğunu" tweetledi ancak okuyuculara derginin kimlik kanıtı olarak kullanılmasındaki kısıtlamaları hatırlattı.

Eski Guardian editörü Twitter/X'te "Potansiyel abonelere uyarı: Dergi birçok açıdan mucizevi ama fotoğraflı kimlik olarak kullanılamaz" diye yazdı.

O dönemin başbakanı Johnson, 2021'de yasayı çıkarırken şöyle demişti:

Amacımız demokrasiyi, seçim sürecinin şeffaflığını ve bütünlüğünü korumak. İlk kez oy kullanacaklardan kimliklerini göstermelerini istemenin mantıksız olduğunu düşünmüyorum.

Bakanlıklarda görev alanlar, Johnson'ın yasalaştırdığı bu değişikliğin seçim sahtekarlığını azaltmak için gerekli olduğunu savunmuştu.

Seçmen kimliği yasasının kurallarını eleştirenler, Birleşik Krallık'ta seçim sahtekarlığı vakalarının nadir görüldüğüne dikkat çekmişti. Seçim Komisyonu'nun son verilerine göre 2018'le 2022 arasında 1386 seçim sahtekarlığı vakasından sadece 11'i mahkumiyetle sonuçlandı.

Seçmen kimliği yasalarının marjinal toplulukların oy kullanma imkanını orantısız bir şekilde etkileyebileceğine dair endişeler de var. 
Independent Türkçe


Yeni romantik filmin yazarı, Harry Styles benzetmesinden pişman

Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)
Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)
TT

Yeni romantik filmin yazarı, Harry Styles benzetmesinden pişman

Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)
Sen İhtimali'nde dünyaca ünlü genç pop yıldızı rolündeki 29 yaşındaki Britanyalı aktör Nicholas Galitzine, Hathaway'e eşlik ediyor (Amazon Prime)

Robinne Lee'nin 2017'de kaleme aldığı çok satan kitabından uyarlanan Sen İhtimali (The Idea of You), Amazon Prime Video'da gösterime girdi. 

Sen İhtimali, popüler bir erkek grubunun 24 yaşındaki solistiyle aşk yaşamaya başlayan 40 yaşındaki bekar bir annenin hikayesini anlatıyor.

Film, sık sık "Harry Styles hayran kurgusu" diye anılıyor ancak yazar Lee, bunun eserini tanımlamak için doğru bir yol olmadığını düşünüyor.

49 yaşındaki Lee, bir keresinde baş karakter Hayes Campbell için Harry Styles'dan ilham aldığını belirtmiş, bu da sinemaseverlerin kitabı hayran kurgusu olarak etiketlemesine yol açmıştı.

Amerikalı yazar, dünyaca ünlü pop yıldızından esinlendiğini söylediğine pişman olduğunu açıkladı.

Entertainment Weekly'ye verdiği röportajda Lee, "Bunu hayran kurgusu olarak görmüyorum" diyerek ekledi:

Harry, Hayes Campbell'ı yaratan birden fazla kişiden biriydi. Sanırım o zamanlar güncel olan Britanyalı bir erkek grubundaki tek kişiydi ve bu yüzden insanlar buna takıldı. Bu talihsiz bir durum çünkü tık tuzağı olarak kullanılıyor ve ben Hayes'i yazarken Harry Styles'ı hayal etmiyorum.

Robinne Lee, kitabı yazarken Prens Harry ve Eddie Redmayne'in yanı sıra özel hayatındaki kişilerden de ilham almış.

Daryl Hannah'yla çıktığı ve Hamptons'da takıldıkları zamanki JFK Jr'a çok benziyor. Ve sonra Helena Christensen'la çıktığı dönemde Michael Hutchence seksiliği de var. Ve gençken Duran Duran'a takıntılıydım, bu yüzden çok fazla Simon var, çok fazla John var.

2 Mayıs'ta gösterime giren romantik filmde 41 yaşındaki aktris Anne Hathaway, kendisinden çok daha genç ve ünlü bir adama aşık olan boşanmış anne Solène'i canlandırıyor.

Independent Türkçe, Entertainment Weekly, JustJared


İsrail medyası: Tel Aviv, Ankara'ya karşı dört maddelik yaptırım plan hazırladı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İsrail medyası: Tel Aviv, Ankara'ya karşı dört maddelik yaptırım plan hazırladı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Tel Aviv yönetimi, Türkiye'nin İsrail ile tüm ticaretini durdurma kararına karşılık olarak Türkiye'nin Filistin ile ticaretini sınırlandıracağını ve Ankara'ya yaptırım uygulayacağını duyurdu.

Times of İsrael gazetesinin haberine göre, İsrail Dışişleri Bakanı İsrael Katz ve üst düzey hükümet yetkilileri, Türkiye'ye karşı ortak bazı adımlar atılması yönünde fikir birliğine vardı.

Katz, İsrail’in ekonomisinin güçlü olduğunu ve Türkiye ekonomisinin daha fazla zarar göreceğini savundu.

Sözkonusu kararlar ise şu şekilde sıralandı:

Türkiye, Filistin Yönetimi ve Gazze arasındaki her türlü ekonomik ilişkinin azaltılması için harekete geçilmesi. Ticaret anlaşmalarını ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye'ye yönelik yaptırımların incelenmesi için uluslararası ekonomik forumlara başvurulması. Ekonomi Bakanlığı ile işbirliği içinde, İsrail ekonomisine yakın zaman diliminde çeşitli alanlarda ve ürünlerde alternatifler bulmak için geniş bir alternatifler bankası kurulması. Etkilenen İsrail ihracat sektörlerine yardım.

Independent Türkçe, Dünya

 


Goebbels'in "aşk yuvası" bedavaya verilecek

Villa hakkındaki "Yıkılsın mı, başka amaçla mı değerlendirilsin?" tartışmaları on yıllardır sürüyor (AP)
Villa hakkındaki "Yıkılsın mı, başka amaçla mı değerlendirilsin?" tartışmaları on yıllardır sürüyor (AP)
TT

Goebbels'in "aşk yuvası" bedavaya verilecek

Villa hakkındaki "Yıkılsın mı, başka amaçla mı değerlendirilsin?" tartışmaları on yıllardır sürüyor (AP)
Villa hakkındaki "Yıkılsın mı, başka amaçla mı değerlendirilsin?" tartışmaları on yıllardır sürüyor (AP)

Bir zamanlar Adolf Hitler'in propaganda bakanı Joseph Goebbels'in kullandığı bir mülk, Nazi liderinin ölümünün üzerinden neredeyse 80 yıl geçmişken tartışma konusu olmayı sürdürüyor. 

Perşembe günü eyalet parlamentosunda konuyla ilgili konuşan Berlin Eyaleti Maliye Bakanı Stefan Evers şu ifadeleri kullandı:

Bu yeri kim almak istiyorsa Berlin eyaleti olarak ona hediye etmek isteriz.

Berlin bu villayı, yer aldığı Brandenburg eyaletine ya da federal yönetime devretmek istediğini daha önce defalarca söylemişti. Ancak bu talepler karşılık bulmayınca bakım ve güvenlik giderleri başkente kaldı. 

sdvfbr
Bogensee gölüne bakan villa, 1939'da inşa edildi (AP)​​​​​

Bu teklifi yineleyen Evers, villanın tarihini yansıtacak teklifler beklediğini vurgularken şahısların başvurusunun kale alınıp alınmayacağını açıklamadı. 

"Önceki on yıllarda olduğu gibi bu konuyu bir kez daha halledemezsek Berlin'in halihazırda mevcut olan yıkım hazırlığını icraate dökmekten başka çaresi kalmıyor" dedi. 

Nazi Almanyasının lideri Hitler'e en yakın isimlerden olan Goebbels, lüks villayı Berlin'in 40 kilometre kuzeyindeki Wandlitz kasabası yakınlarında yaptırmıştı. 

Eşi ve 6 çocuğuyla Berlin'de yaşarken bu bölgeye giderek kaçamak yapıyordu. Nazi liderleri, sanatçılar ve aktörlerin eğlence amaçlı kullandığı arazinin Goebbels'in evlilik dışı ilişkilerinde "aşk yuvası" rolü oynadığı söyleniyor. 

II. Dünya Savaşı'ndan sonra  17 hektarlık arazi önce bir süreliğine hastane olarak kullanıldı. Sonrasındaysa Doğu Almanya'daki Komünist Parti'nin gençlik kolu dev konutlar kurarak buraya bir eğitim merkezi inşa etti. 

1990'da Almanya'nın birleşmesinin ardından mülk, Berlin eyaletine geçse de yönetim ne yapacağını bilemedi. Birleşik Krallık'ın Telegraph gazetesi, evin 2000'den beri kullanılmadığını bildiriyor.

Evi yenilemenin 375 milyon dolar, yıkımınsa 55 milyon dolar maliyete sahip olacağı tahmin ediliyor. 

II. Dünya Savaşı'nın sonlarında Berlin'e taşınan Goebbels ve eşi, Sovyetler Birliği askerlerinin yaklaşması üzerine Hitler'in sığınağında siyanürle hem kendilerini hem de çocuklarını öldürmüştü. 

Ailenin Berlin'deki bir adada yer alan lüks evleri, 2011'de açık artırmayla satılmıştı. 

Independent Türkçe, AP, New York Post, Telegraph


Çin lideri Şi Cinping'in Avrupa turundan neler bekleniyor?

Geçen sene üç günlüğüne Asya ülkesine giden Macron, "Çin'le bağlarımızı koparmamalı, kendimizi Çin'den uzaklaştırmamalıyız" demişti (AFP/Arşiv)
Geçen sene üç günlüğüne Asya ülkesine giden Macron, "Çin'le bağlarımızı koparmamalı, kendimizi Çin'den uzaklaştırmamalıyız" demişti (AFP/Arşiv)
TT

Çin lideri Şi Cinping'in Avrupa turundan neler bekleniyor?

Geçen sene üç günlüğüne Asya ülkesine giden Macron, "Çin'le bağlarımızı koparmamalı, kendimizi Çin'den uzaklaştırmamalıyız" demişti (AFP/Arşiv)
Geçen sene üç günlüğüne Asya ülkesine giden Macron, "Çin'le bağlarımızı koparmamalı, kendimizi Çin'den uzaklaştırmamalıyız" demişti (AFP/Arşiv)

Şi Cinping, devlet ziyareti için 2019'da İtalya'ya gittiğinde gösterişli bir karşılamayla ağırlanmıştı. Opera şarkıcısı Andrea Bocelli'nin şarkı söylediği yemeğe katılıp Roma döneminden kalma yerleri ziyaret ettikten sonra İtalya, Çin liderinin Kuşak ve Yol girişimine katılmak için imza atmıştı.

5 yıl sonra Avrupa'ya dönen 70 yaşındaki Şi, bambaşka bir atmosferle karşı karşıya. 6 günlük turunun bugünkü başlangıcında Fransa'da törenlerle karşılanıyor olsa da Pekin yönetimine bakış kıtada kayda değer ölçüde değişti. 

İtalya'nın anlaşmayı yenilemeyeceğini 3 Aralık'ta bildirerek Çin'in "Modern İpek Yolu" projesinden çekilmesi, Avrupa Birliği'nin Çinli rüzgâr türbini şirketleri hakkında ve tıbbi cihaz tedarikine ilişkin soruşturma başlatması, Birleşik Krallık ve Almanya'nın Çin ajanlarına yönelik yakın tarihli operasyonları da bu değişime örnek olarak gösteriliyor.

ABD'nin önde gelen haber kuruluşlarından CNN, Avrupa'nın ticaret savaşı beklentisiyle bu adımları attığını vurguladı. Pekin'in Ukrayna'yı istila eden Rusya'yla ilişkileri derinleştirmesinin de Avrupa'yı alarma geçirdiği bildirildi. 

Amerikan Alman Marshall Fonu (German Marshall Fund) adlı düşünce kuruluşu için Berlin'de çalışan Noah Barkin şu ifadeleri kullanıyor:

Çin, Avrupa'daki pek çok başkentte, artan oranda, çok yönlü bir tehdit olarak görülüyor. Ancak hem ekonomi hem de güvenliğe dair bu endişelerin giderilmesinin ne kadar hızlı olacağı ve alınacak önlemlerde hangi ölçüde ileri gidileceği konularında Avrupa içinde farklı sesler var.

Fransa, Sırbistan ve Macaristan'ı kapsayan ziyarette Şi bu kaygıları giderme şansına sahip. Pekin'in ekonomi konusundaki tartışmaları yatıştırmak ve Avrupa'yı ABD'ye daha fazla itmemek istediği, CNN'in haberinde belirtildi. 

Amerikan New York Times gazetesi de ziyaretin Brüksel-Washington ilişkilerini zayıflatmayı hedeflediğini savundu. 

dfbgrtyn
Uluslararası Af Örgütü, cumartesi Paris'te düzenlediği eylemde Çin'in insan hakları ihlallerine dikkat çekti (AFP)

CNN, Şi'nin Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'la pazartesi yapacağı görüşmede elektrikli otomobil ihracatının önüne engel konmaması için uğraşacağını bildirdi. Çin'in elinde de Fransa'nın konyak sektörünü vuracak ticaret yasağı gibi misillemeye dair kozlar olduğuna işaret edildi. 

Singapur Ulusal Üniversitesi'nden siyaset bilimci Chong Ja Ian, Macron-Şi görüşmesi hakkında şunları söylüyor:

Fransa, ABD'yle mesafelenip AB içinde bağımsız bir aktör olma isteğiyle nam kazandı. Şi, Avrupa'nın Kuzey Amerika'yla daha fazla mesafelenmesi için Macron'la çalışmak isteyebilir.

Fransa-Çin ilişkileri uzmanı Philippe Le Corre de "Macron mevcut küresel kaos içinde, iki süpergüç arasında üçüncü yol çizip orada yürümeye çalışıyor" diyor. 

Pekin'deki Renmin Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler dersleri veren Wang Yiwei, Çin'in Ukrayna savaşı konusunda arabulucu olma çabalarına vurgu yapıyor:

Başkan Şi, Çin'in Rusya'yla ilişkilerini Başkan Macron'a açıklayacak. Çin'in Avrupa ve Rusya arasındaki mesafeyi azaltmak için aracı olabileceğini söyleyecek.

Diğer yandan savaşta kullanılabilecek malzemelerin ihracatı ve Rus lider Vladimir Putin'in bu ay Çin'i ziyaret etmeyi planladığını açıklaması, Pekin'in Avrupa'dan çok Moskova'ya yakın olduğu düşüncesini güçlendiriyor. 

Macron ve Von der Leyen'in özellikle silah ihracatı konusunda Şi'yi uyarması bekleniyor. 

Avrupa-Çin ilişkileri uzmanı Noah Barkin, Şi'nin Sırbistan ve Macaristan ziyaretlerinin daha sakin geçmesini bekliyor:

Şi, diğer Avrupa başkentlerinde duyduğu eleştirileri Belgrad ve Budapeşte'de duymayacak. Onların liderleri Çin'in yatırım yapmasını istiyor ve Çin'in Rusya'yla ilişkilerinin güçlenmesiyle ilgili problemleri yok.

Hem Sırp lider Aleksandar Vučić, hem de Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın Çin liderini kucaklaması bekleniyor. Şi'nin Sırbistan ziyaretinin, NATO'nun Belgrad'daki Çin Büyükelçiliği'ni "yanlışlıkla" bombalamasının 25. yıldönümünde gerçekleşmesi de dikkat çekiyor. 

Diğer yandan geçen hafta bu ziyareti duyuran Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Cien, "küresel barış ve kalkınmaya olumlu katkı sağlamanın amaçlandığını" söylemişti.

Independent Türkçe, CNN, New York Times


Filistin yanlısı gösterilerin devam ettiği ABD üniversitelerinde öğrenciler gözaltına alınıyor

Çevik kuvvet polisi, Charlottesville'deki Virginia Üniversitesi'nde Filistin yanlısı bir göstericiyi gözaltına aldı. (AP)
Çevik kuvvet polisi, Charlottesville'deki Virginia Üniversitesi'nde Filistin yanlısı bir göstericiyi gözaltına aldı. (AP)
TT

Filistin yanlısı gösterilerin devam ettiği ABD üniversitelerinde öğrenciler gözaltına alınıyor

Çevik kuvvet polisi, Charlottesville'deki Virginia Üniversitesi'nde Filistin yanlısı bir göstericiyi gözaltına aldı. (AP)
Çevik kuvvet polisi, Charlottesville'deki Virginia Üniversitesi'nde Filistin yanlısı bir göstericiyi gözaltına aldı. (AP)

ABD polisi, Filistinlileri destekleyen en az 25 protestocuyu gözaltına aldı ve Virginia Üniversitesi'ndeki bir çadır kampını kaldırdı. Virginia Üniversitesi tarafından yapılan açıklamada, diğer ABD üniversitelerinin mezuniyet törenleri sırasında daha fazla protesto ve huzursuzluğa hazırlandığı belirtildi.

Charlottesville'deki Virginia Üniversitesi, Cumartesi sabahına kadar protestolar büyük ölçüde barışçıl olmasına rağmen bir kez daha gerginliğe tanık oldu. Reuters haber ajansına göre, bir videoda çevik kuvvet teçhizatı giyen polis memurlarının göstericilerin kampına girdiği, bazı göstericileri kelepçelediği ve kimyasal sprey gibi görünen bir şey kullandığı görüldü.

xscdvfb
Filistin yanlısı göstericiler Charlottesville'deki Virginia Üniversitesi kampüsünde çevik kuvvet polisinin önünde duruyor. (AP)

ABD'nin dört bir yanındaki öğrenciler, Gazze Şeridi'nde aylardır süren savaşı protesto etmek ve İsrail'i destekleyen Başkan Joe Biden'dan orada akan kanı durdurmak için daha fazlasını yapmasını talep etmek için onlarca kampüste toplanıyor. Ayrıca üniversitelerine, İsrail hükümetini destekleyen şirketlerden ellerini çekmeleri çağrısında bulunuyorlar.

Virginia Üniversitesi tarafından yapılan basın açıklamasında, protestocuların Cuma akşamı çadır kurarak ve hoparlör kullanarak bir dizi kuralı ihlal ettiği ifade edildi.

Virginia Üniversitesi Rektörü Jim Ryan bir mektupla, yetkililerin ‘üniversite ile bağlantısı olmayan’ ve ‘bazı güvenlik endişeleri’ yaratan kişilerin kampüsteki protestoculara katıldığını öğrendiklerini bildirdi.

Gözaltına alınanlar arasında kaç Virginia Üniversitesi öğrencisinin bulunduğu henüz belli değil.

Kendilerine ‘Virginia Üniversitesi Gazze Oturma Kampı’ adını veren bir grup, üniversitenin polis çağırma kararını bir Instagram paylaşımıyla kınadı.

Chicago polisinin X üzerinden yaptığı açıklamaya göre, dün (Cumartesi) Sanat Enstitüsü önünde düzenlenen bir gösteride, enstitünün kampüsü yasadışı olarak işgal ettiklerini söyleyerek protestocuları dağıtmak üzere polis çağırmasının ardından onlarca kişi izinsiz giriş suçundan gözaltına alındı.

University of Michigan graduates walk out during the ceremony with Palestinian flags in solidarity with the Palestinian people. pic.twitter.com/xHk4Rhsx6t

— PALESTINE ONLINE 🇵🇸 (@OnlinePalEng) May 5, 2024

 

Diğer üniversitelerde ise yaşanan arbedeler gözaltılara dönüşmedi. Ann Arbor'daki Filistin yanlısı protestocular Michigan Üniversitesi'ndeki mezuniyet töreninin başlamasını engelledi.

Sosyal medyada dolaşan görüntülerde, geleneksel Filistin kefiyesi giyen, mezuniyet kepi takan ve Filistin bayrakları sallayan onlarca öğrenci, binlerce kişi olduğu tahmin edilen kalabalığın tezahüratları ve yuhalamaları arasında Michigan Stadyumu'nun orta koridorunda yürürken görüldü.

Üniversite Sözcüsü Colleen Mastony'e göre tören devam etti ve kampüs polisi protestoculara stadyumun arka tarafına kadar eşlik etti. Ancak herhangi bir gözaltı yapılmadı.

Mastony yaptığı açıklamada, “Michigan Üniversitesi'nin mezuniyet törenlerinde onlarca yıldır bu tür barışçıl protestolar düzenleniyor. Üniversitemiz konuşma ve ifade özgürlüğünü destekliyor. Üniversite öğrencileri bugünkü mezuniyet töreninin bir gurur ve zafer anı olmasından memnuniyet duyuyor” ifadelerini kullandı.

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşına ilişkin tepkiler son iki hafta içinde ABD kampüslerinde farklı bir noktaya geldi ve bazen şiddete dönüştü.

New York'taki Columbia Üniversitesi de dahil olmak üzere pek çok üniversite protestoları kontrol altına almak için polis çağırdı.

Polis şimdiye kadar ülke çapındaki üniversitelerde iki binden fazla protestocuyu gözaltına aldı.

Michigan Üniversitesi, mezuniyet törenleri için güvenlik protokollerini değiştiren birkaç üniversiteden biri.

Üniversite yönetimi geçtiğimiz hafta Reuters'a yaptığı açıklamada, gönüllü personelini, misafirleri kampüs içinde yerlerine yönlendirmek gibi olağan görevlerinden farklı olarak, aksaklıkları nasıl yatıştıracakları konusunda eğittiğini bildirdi.

Savaş karşıtı protestolar İsrail'in, 7 Ekim'de Hamas'ın düzenlediği ve bin 200 kişinin ölümüne yol açtığını söylediği saldırının ardından Gazze Şeridi'ne başlattığı saldırıya yanıt niteliği taşıyor. Gazze Şeridi'ndeki sağlık yetkililerine göre İsrail söz konusu saldırıya karşılık 34 binden fazla kişiyi öldürdü ve Gazze Şeridi’ni yerle bir etti.


Hamas yetkilisi: Ateşkes görüşmeleri sona erdi ve heyetimiz Kahire'den Doha'ya gidecek

İsrail bombardımanı sonucu Gazze'deki yıkımdan bir kare (Reuters)
İsrail bombardımanı sonucu Gazze'deki yıkımdan bir kare (Reuters)
TT

Hamas yetkilisi: Ateşkes görüşmeleri sona erdi ve heyetimiz Kahire'den Doha'ya gidecek

İsrail bombardımanı sonucu Gazze'deki yıkımdan bir kare (Reuters)
İsrail bombardımanı sonucu Gazze'deki yıkımdan bir kare (Reuters)

Bir Hamas yetkilisi Fransız Haber Ajansı AFP’ye bugün yaptığı açıklamada, Mısır'ın başkenti Kahire’de Gazze'deki ateşkesle ilgili toplantının sona erdiğini ve Hamas heyetinin Doha'ya doğru yola çıkacağını ifade etti.

Hamas yetkilisi, isminin açıklanmaması kaydıyla şunları söyledi: “Mısır İstihbarat Bakanı ile görüşme sona erdi ve Hamas heyeti Doha'ya doğru yola çıkacak. İstişareleri tamamlamak içim”


Türkiye-ABD ilişkileri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ertelenen ABD ziyaretinin önemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden, 11 Temmuz'da Vilnius'ta düzenlenen NATO Zirvesi sırasında bir araya geldiler (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden, 11 Temmuz'da Vilnius'ta düzenlenen NATO Zirvesi sırasında bir araya geldiler (AFP)
TT

Türkiye-ABD ilişkileri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ertelenen ABD ziyaretinin önemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden, 11 Temmuz'da Vilnius'ta düzenlenen NATO Zirvesi sırasında bir araya geldiler (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden, 11 Temmuz'da Vilnius'ta düzenlenen NATO Zirvesi sırasında bir araya geldiler (AFP)

Ömer Önhon

Her şey Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi İletişim Danışmanı John Kirby’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 9 Mayıs'ta Washington'a gerçekleştireceği ve Başkan Joe Biden ile resmi görüşmelerde bulunacağı resmi ziyaretle ilgili olarak “Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretine ilişkin programlanmış bir şey yok” açıklamasıyla başladı.

Buna karşın kimliği ismi açıklanmayan resmi Türk kaynakları ve ABD'nin Ankara Büyükelçisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyaretinin planlandığını teyit ettiler. Ancak iki gün süren belirsizliğin ardından Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 9 Mayıs'ta ABD'ye planlanan ziyaretinin, programların uyuşmaması nedeniyle ileri bir tarihe ertelendiğini açıkladı.

Kim bilir belki de dünya gerçekten de telaşlı bir yerdir. Gerçekten de programlar uyuşmamıştır. Ancak bazı çevreler, ziyaretin ertelenmesinin arkasında daha derin siyasi boyutlar olabileceğini düşünüyorlar. Dolayısıyla, ziyaretin söz konusu tarihte gerçekleşmeyeceğini artık biliyor olsak da bunun arkasındaki nedenler halen netleşmiş değil ve her türlü spekülasyona açık.

Ziyaret, Joe Biden'ın göreve gelmesinden bu yana Ukrayna’daki ve Gazze'deki yıkıcı savaşlar da dahil olmak üzere uluslararası sahnede yaşanan kritik gelişmelerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington'a gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret olacaktı. Ziyaret aynı zamanda birtakım zorluklarla boğuşan Türkiye-ABD ilişkilerinin yeniden yönlendirilmesi gereken bir döneme denk geliyordu.

Erdoğan ve Biden, sonuncusu 2023 yılında Vilnius'ta yapılan NATO Zirvesi’nin oturum aralarında olmak üzere iki ya da üç kez bir araya geldiler, birkaç kez telefon görüşmesi gerçekleştirdiler. Bu yüzden iki lider arasındaki ilişkiler zaman zaman samimi olarak tanımlanabilir.

Türkiye, 1952 yılında Sovyetler Birliği'nin sınırlarına doğru genişlemesinin bir sonucu olarak NATO'ya üye olup ABD ile çok yakın bir ittifak kurdu. O tarihten bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler, ABD’nin Türkiye'nin 1974 yılında Kıbrıs adasına askeri müdahalesi sebebiyle uyguladığı ve birkaç yıl süren silah ambargosu gibi ara sıra gerginliklere sahne olduysa da hiçbir zaman son on yıldaki kadar soğuk ve çalkantılı olmamıştı.

dfbgnthyum
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani Bağdat'ta bir araya geldiler, 22 Nisan 2024 (AFP)

Son yıllarda Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin tarihine bakıldığında, sorunlu bir dönem yaşandığı görülüyor. İlişkilerdeki bozulma muhtemelen Körfez krizi sırasında, 2003 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) ABD’nin Türkiye'de asker konuşlandırma ve Irak'ta bir kuzey cephesi açma talebine karşı oy kullanmasıyla başladı.

Türkiye-ABD ilişkilerindeki en önemli dönüm noktası 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de yaşanan darbe girişimi oldu. ABD, Ankara'nın darbenin arkasında terörist bir grup olarak gördüğü ve 1999 yılından bu yana Pensilvanya'daki malikanesinde yaşayan Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) lideri Fethullah Gülen'in iadesine ilişkin Türkiye'nin talebini görmezden geldi.

Türkiye’nin Rusya ile gelişen ilişkileri ve 2019 yılında Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi satın alması ise ABD'nin Türkiye'yi F-35 programından çıkarmasına yol açtı.

Türkiye-ABD ilişkilerindeki en önemli dönüm noktası 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye'de yaşanan darbe girişimi oldu. ABD, Fethullah Gülen'in iadesine ilişkin Türkiye'nin talebini görmezden geldi.

ABD Kongresi’nin Türkiye'ye F-16 savaş uçağı satışını engelleme kararının ve Türkiye’nin İsveç'in NATO’ya üyeliğini engellemesinin ardından ilişkilerdeki gerginlik daha arttı.

ABD'nin Suriye'de Halk Koruma Birlikleri’ne (YPG) verdiği destek, Ankara’nın ABD'nin DEAŞ'a karşı mücadeledeki yerel ortağını (Türkiye ve ABD'nin terör örgütü olarak tanımladığı) PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak görmesi nedeniyle iki ülke arasındaki temel anlaşmazlık noktası oldu.

sdfbth
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 31 Ocak'ta Romanya'nın başkenti Bükreş'i ziyareti sırasında (AP)

Türkiye ile ABD arasındaki anlaşmazlıkların listesi böyle uzayıp gidiyor. Fakat tüm bunlara rağmen siyasi gerçekçilik, ortak stratejik çıkarlar ve NATO içindeki dayanışma, iki ülke arasındaki ilişkilerin tamamen çökmesini engelledi. Her iki taraf da aradaki uçurumu kapatmayı sağlayacak yollar bulmaya çalıştı.

İki taraf arasındaki görüşmeler sonunda ABD ile Türkiye arasında bir soruna dönüşen İsveç'in NATO’ya üyeliği meselesi çözüme kavuşturuldu. ABD Kongresi de Türkiye'ye F-16 satışının yeniden başlatılmasına yeşil ışık yaktı.

Diğer tüm sorunların devam etmesine rağmen, her iki ülke de geçtiğimiz mart ayında Washington'da düzenlenen ABD-Türkiye Stratejik Mekanizma Toplantısı’nın sonunda yayınlanan ortak bildiride vurgulanan ‘ortak hedeflere ve olumlu bir ikili gündeme ulaşmaya’ karar verdiler.

Erdoğan, ABD ziyaretini mart ayındaki yerel seçimlerde partisinin tarihinin en ağır yenilgisini almasının ardından gerçekleştirecekti. Erdoğan, bir yandan bu yenilginin ardından toparlanmaya çalışırken ekonomi en önemli konu olmaya devam ediyor. Bu yüzden ABD ile ilişkiler, yeni yatırımlar, ticaret ve olumlu referanslar açısından büyük önem taşıyor.

Öte yandan Biden, önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan ve sonucu önceden kestirilemeyen çok kritik bir seçimle, başkanlık seçimleriyle karşı karşıya.

Biden'ın siyasi görüşüne göre Türkiye kriz yönetiminde bölgesel açıdan büyük önem taşıyor.

Erdoğan’ın 9 Mayıs'taki Washington ziyaretinin ertelenmesinin başlıca sebebi, Gazze’deki savaş ve çevresindeki gelişmeler oldu. Türkiye, uluslararası toplumun çoğunluğu gibi, Gazze'deki savaşın derhal durdurulması gerektiğine ve kalıcı barışın ancak iki devletli bir çözümle sağlanabileceğine inanıyor.

Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıransa Hamas'ı bir terör örgütü olarak değil, Filistin’in kurtuluşu için mücadele eden bir direniş örgütü olarak görmesi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kısa bir süre önce Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ve beraberindeki heyeti sıcak bir şekilde ağırlarken konuşmasında Hamas'ı Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İtilaf Devletleri’nin Türk topraklarını işgaline karşı kurulan direniş örgütü Kuvayi Milliye'ye benzetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi, dünyayı Hamas'ın bir muhatap olarak kabul edilmesi gerektiğine ikna etmek için çok çalışıyor gibi görünüyorlar.

Türkiye’nin Hamas'ı bir terör örgütü olarak değil, Filistin’in kurtuluşu için mücadele eden bir direniş örgütü olarak görmesi onu diğer ülkelerden ayırıyor.

Erdoğan'ın, ABD’nin Filistin devletinin tanınmasını engellemesi ve ABD Kongresi'nin kısa bir süre önce İsrail'e 26 milyar dolarlık yeni bir yardım paketini onaylamasının yanında İsrail'i durdurmak için ciddi adımlar atmaması karşısında kızgın olduğu herkesçe biliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşlerini ve politikalarını içerideki önemli meseleler de şekillendiriyor. Yerel seçimlerde Gazze için yeterince çaba sarf etmediği için oylarını başka bir muhafazakar partiye kaptırdığına inanan Erdoğan, bu imajın üzerine yapışmasını istemiyor.

ABD’nin ve Türkiye'nin Gazze krizi çerçevesinde bir ateşkese ulaşılmasını sağlamak ve İran ile İsrail arasındaki krizi yatıştırmak için iş birliği yaptığı bildiriliyor. Ancak İsrail ve Türkiye arasında artan gerilim, eğer gerçekten böyle bir çaba varsa bu ortak çabaya gölge düşürdü.

Bununla birlikte Türkiye'nin İsrail'e ihraç edilen bazı mallara ticari ambargo uygulama kararı tepkilere neden oldu. İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, ülkesinin Türkiye’ye aynı şekilde karşılık vereceğini açıkladı. Katz, ayrıca ‘ABD Kongresi'ndeki dostlarına’ Türkiye'ye karşı yaptırım uygulamayı düşünmeleri çağrısında bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Netanyahu'yu ve İsrail'in Gazze'deki savaşını eleştirmeye devam etmesiyle Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim de giderek artıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak İstanbul'da düzenlenen Parlamenterler Arası Kudüs Platformu 5. Konferansı’nda İsrailli yetkilileri ‘modern zaman firavunları, Hitler ve Naziler’ olarak tanımladı. İsrail Dışişleri Bakanı Katz, bu tanımlamalara sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda Erdoğan'ı hedef alan alaycı ifadelerle karşılık verdi.

Diğer taraftan Türkiye’nin ve ABD'nin enine boyuna tartışması gereken bir diğer konu da Suriye. Basında yer alan bazı haberlerde her iki tarafın da endişelerini gidererek ilişkileri yeniden tesis edecek ve Suriye'deki Türkiye-ABD iş birliğinde yeni bir dönem başlatacak bir anlaşmadan bahsedildi. Ancak sahadaki durum ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyaretiyle ilgili gelişmeler göz önüne alındığında bunu düşünmek aşırı iyimserce olabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 12 yıl aradan sonra Irak'a yaptığı resmi ziyaretin ardından Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve NATO Genel Sekreterliğine aday olan Hollanda Başbakanı Mark Rutte arka arkaya Ankara'yı ziyaret ettiler. Bu yoğun diplomasi trafiğiyle Türkiye’nin uluslararası sahnede önemli bir oyuncu olarak gösterilmesi amaçlanırken ABD ziyaretinin ertelenmesi bu imaja ters düştü.

Belki de önümüzdeki günlerde ziyaretin ertelenmesinin nedenleri ve ilişkilerin durumu daha iyi açıklanabilecek hale gelir. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington ziyaretini yeniden planlayamazsa Erdoğan ve Biden, önümüzdeki temmuz ayında Washington'da yapılması planlanan NATO Zirvesi’nde bir araya gelme fırsatı yakalayabilirler.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Netanyahu: Savaş hedeflerine ulaşılana kadar savaşmaya devam edeceğiz

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
TT

Netanyahu: Savaş hedeflerine ulaşılana kadar savaşmaya devam edeceğiz

 İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (DPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün (Pazar) yaptığı açıklamada, esirlerin serbest bırakılması karşılığında Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme taleplerini reddettiğini yineleyerek, bunun Hamas'ın iktidarda kalmasına ve İsrail için tehdit oluşturmasına yol açacağını söyledi.

Ülkesinin esirlerin serbest bırakılması karşılığında Gazze Şeridi'ndeki çatışmaları durdurmaya hazır olduğunu da sözlerine ekleyen Netanyahu, “Teslimiyet anlamına gelen koşulları kabul etmeyeceğiz ve savaşın hedeflerine ulaşılana kadar mücadeleye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Diğer yandan Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye bugün yaptığı açıklamada, Hamas’ın ‘saldırganlığı sona erdirecek, çekilmeyi garanti altına alacak ve ciddi bir esir takası anlaşması sağlayacak kapsamlı ve birbiriyle bağlantılı bir anlaşmaya varma konusunda istekli olduğunu’ söyledi. Heniyye yaptığı açıklamada, Netanyahu'yu ‘saldırganlığın devamı için kalıcı gerekçeler icat etmekten, çatışma çemberini genişletmekten ve arabulucular ve çeşitli taraflar aracılığıyla sarf edilen çabaları sabote etmekten’ sorumlu tuttu.

Söz konusu açıklamalar, Hamas ile İsrail arasında ateşkes anlaşmasına varılması ve esir takası için Kahire'de gerçekleşen görüşmelerin ikinci gününe girdiği bir sırada geldi.

Konuyla ilgili olarak Hamas'tan bir kaynak Alman haber ajansı DPA'ya yaptığı açıklamada, Netanyahu'nun Mısır'ın başkenti Kahire'de devam eden ateşkes çabalarını engellemek için ‘yoğun çaba sarf ettiğini’ söyledi. Adının açıklanmaması kaydıyla konuşan Hamaslı kaynak, “Verdiğimiz tüm tavizlere ve Gazze Şeridi'ndeki sükuneti olumlu bir ruhla ele almamıza rağmen Netanyahu, İsrail'deki pozisyonu ve siyasi koltuğu için korktuğundan halen bunu (ateşkesi) engellemekte ısrar ediyor. Netanyahu, iddia ettiği gibi kapsamlı bir zafer elde etmek için değil, kendisini İsrail'deki siyasi sürgünden korumak için her zaman vakit kazanmaya ve Gazze Şeridi'nde Filistin halkına karşı yürütülen şiddetli savaşı durdurmayı geciktirmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın DPA’dan aktardığına göre kaynak, Hamas'ın şu anda ateşkes, İsrail ordusunun çekilmesi, yerlerinden edilen Filistinlilerin geri dönüşü ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşası başta olmak üzere İsrail ile yapılacak herhangi bir anlaşmanın uygulanmasına ilişkin teknik hususları müzakere ettiğini kaydetti. Kaynağa göre Hamas, Gazze Şeridi'nin geleceğini belirleyecek konular ve bunlarla başa çıkma mekanizması hakkında pek çok soru aldı. Kaynak, “Kritik saatlerle karşı karşıyayız. Ancak top şu anda sadece kişisel çıkarlarıyla ilgilenen ve Gazze Şeridi'ndeki esirlerin kaderini umursamayan İsrail ve Başbakanı’nın sahasında” dedi.

Mısır, 2007'den bu yana Gazze Şeridi'ni yöneten Hamas ile İsrail arasında yedi aydan fazla süren şiddetli savaşın ardından anlaşma görüşmelerini sürdürmek üzere dün (cumartesi) Kahire'ye gelen Hamas heyetine ev sahipliği yapıyor.


Bir güvenlik ihlalinin ardından Alman ordusunun binlerce toplantısına ilişkin bilgiler sızdırıldı

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius (AFP)
Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius (AFP)
TT

Bir güvenlik ihlalinin ardından Alman ordusunun binlerce toplantısına ilişkin bilgiler sızdırıldı

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius (AFP)
Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius (AFP)

Alman haber sitesi Zeit Online dün (Cumartesi), bir bilgi güvenliği ihlalinin Alman ordusunun Webex video konferans platformu üzerinden gerçekleştirdiği en az 6 bin toplantıya ilişkin bilgilere erişim sağlandığını bildirdi. Bu sızıntı, aynı araç üzerinden yapılan gizli bir askeri toplantıyla ilgili sızıntılardan iki ay sonra gerçekleşti.

Haber sitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, Alman ordusunun önemli toplantılarına Webex daveti gönderen kişinin isminin yanı sıra, saat ve tarih gibi diğer bilgilere de ulaşmak mümkün oluyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre site, Ukrayna tarafından talep edilen uzun menzilli Taurus füzeleri ya da ‘dijital savaş alanı’ gibi konularda bazıları gizli olmak üzere ‘6 binden fazla toplantının çevrimiçi olarak bulunabileceğini’ bildirdi.

Alman ordusunun 248 bin üyesinin sanal toplantı odaları, şifre koruması bile olmayan zayıf bir siber tasarım sayesinde kolayca tespit edilebiliyor.

Site, diğer şeylerin yanı sıra, Alman Hava Kuvvetleri Komutanı Ingo Gerhartz'ın dijital toplantı odasını da bulduğunu belirtti.

Gerhartz'ın adı Mart ayında üst düzey Alman subayları arasında geçen gizli bir görüşmenin sızdırılmasıyla gündeme gelmişti. Gerhartz, Webex'te gerekli şifreli hattı kullanmadığı iddia edilen askeri personel arasındaydı. Görüşmenin Rus istihbarat servisleri tarafından dinlenmesi, Almanya'da bir skandala neden oldu ve ülkeyi müttefikleri karşısında utanç verici bir duruma soktu.

Zeit Online'a göre Alman ordusu güvenlik ihlalinden ancak gazetecilerin soruları üzerine haberdar oldu.

Bir Alman ordusu sözcüsü AFP'ye yaptığı açıklamada, ordunun Webex üzerinden yaptığı video konferanslarda bir güvenlik açığı tespit edildiğini, ancak açığın 24 saat içinde giderildiğini bildirdi.