Sudan’daki darbe girişiminin etkileri

Eski rejimin unsurları halen devlet organlarındaki mekanizmaları kontrol ediyor.

İstikrarsızlık Sudan'ı ciddi şekilde vuracak (AFP)
İstikrarsızlık Sudan'ı ciddi şekilde vuracak (AFP)
TT

Sudan’daki darbe girişiminin etkileri

İstikrarsızlık Sudan'ı ciddi şekilde vuracak (AFP)
İstikrarsızlık Sudan'ı ciddi şekilde vuracak (AFP)

İsmail Muhammed Ali
Sudan’da 21 Eylül Salı günü güvenlik güçleri tarafından engellenen darbe girişimi, özellikle sivil ve askeri unsurlar arasındaki zıtlaşma ve çekişme yaşanan ülkedeki boşlukları kapatmanın önemi konusunda uyarı oldu. Bu zıtlaşma ve çekişmeler, iki taraf arasındaki güven eksikliğinden kaynaklanıyor. Ayrıca birçok önemli konuyu da çözümsüz kılıyor.
Peki, ülke askeri ve sivil unsurlar arasındaki dengenin yeniden kurulması yönünde girişimlere tanık olacak m? Taraflar, ortak görevlerini ekip ruhu içinde yerine getirmeye yönelecek mi?

Gerginlikler ve mücadeleler
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde açıklamalarda bulunan Sudan Milli Ümmet Partisi’nin devlet işlerinden sorumlu başkan yardımcısı Abdulcelil el-Başa, ülkedeki geçiş hükümetinin sivil ve askeri yönleriyle tutarlı ve uyumlu olması gerektiğini belirtti. Abdulcelil el-Başa hükümetin ‘başta yönetim yapıları olmak üzere kendisine verilen görevleri tamamlama, yaşam ve güvenlik konularını çözme’ adımlarını hızlandırması gerektiğini belirtti. Yetkili, özellikle ülke farklı zorluklarla dolu bir geçiş sürecinden geçerken ve birçok bölgede gerginlikler ve çatışmalar yaşanırken darbe girişiminde meydana gelenlerin şaşırtıcı olmadığını vurguladı.
Sivil ve askeri bileşenlerin uyumsuzluğunun ve görevlerini gereken şekilde yerine getirememelerinin, maceracıları totaliterliğe geri dönmeye teşvik ettiğini belirten Başa sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu nedenle öz konusu başarısız girişimin failleri ile sert bir şekilde ilgilenilmeli ve haklarında yasal hükümler uygulanmalı. Hükümetin tüm çözülmemiş sorunları çözmesinin veya erken seçime gitmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Sorumluluk, artık tüm askeri ve sivil bileşenlere aittir. Örneğin askeri tarafta ‘güvenliğin kontrol edilmesi’ ve sivil tarafta ‘yargı ve yasama tarafındaki yönetim organlarının tamamlanması ve geçiş döneminin barışçıl bir şekilde geçmesi için yaşam koşullarının iyileştirilmesi’; özgür seçimlere olanak tanıyacaktır.”

Siyasi gündem
Abdulcelil el-Başa, askeri ve sivil bileşenler arasındaki çekişmenin, Nisan 2019’da Beşir rejiminin devrilmesinden bu yana geçiş döneminin bir özelliği olduğuna dikkat çektiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
 “Bunlar, özellikle eski rejim unsurları halen devlet organlarındaki durumu kontrol ederken eski arenaya dönme hayallerini gerçekleştirmek için siyasi gündemleri risk almaya iten kışkırtmalardır. Bu durum, söz konusu suiistimallere bir son verilebilmesi için iki taraf açısından da ciddiyetle ele alınmasını gerektirmektedir.”
Başa ayrıca, kaos ve darbe girişimleri bağlamında yaşananlara da dikkat çekti. Askeri unsurların bir bölümünün sivil bileşen içinde karışıklık yaratmaya yönelik kasıtlı bir eylemde bulunduğunu vurguladı.
Askeri ve sivil taraflar arasındaki anlaşmazlıklara son verme fırsatının artık olgunlaştığına olan inancını dile getiren Başa, geçiş döneminin ancak iki bileşenin iş birliği ile aşılabileceğini kaydetti. Yetkiliye göre bu durum, her bir tarafın rolünü tanımlayan bir program geliştirerek yakınlaşma, iş birliği ve ortaklığa olan güvenin yeniden sağlanması yolunda, uyumu ve doğru yolu bulmak için bir fırsat niteliğinde. Abdulcelil el-Başa, ülkenin siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında istikrarın askeri ve sivil unsurlar arasında ortaklığın geliştirilmesi ve çekişmelerden uzaklaşılmasıyla gerçekleşeceğini belirtti. Başa konuya dair şunları söyledi:
“17 Ağustos 2019’da onaylanan anayasal belgede ve Sudan hükümeti ile silahlı hareketler arasında Ekim 2020 başında Cuba’da imzalanan barış anlaşmasında yer alan hususlara aykırı davranmaktan kaçınılması gerekiyor. Çünkü bu, ülke üzerinde olumsuz bir etki bırakacaktır.”
Hartum’daki Afrika Üniversitesi’nden siyaset bilimi Profesörü Muhammed Halife Sıdık da şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bana göre Hartum’da gerçekleşen darbe girişimi, askeri boyutu nedeniyle ordu ve sivil oluşum arasında bir denge kaynağı olacaktır. Ayrıca ordunun bu girişime kan dökmeden göğüs gererek ortaya koyduğu profesyonel faaliyetler ve buna dahil olan subaylara, askerlere ve sivillere ilişkin çekinceler, askeri bileşenin bu konuda istekli olduğunu doğrulamaktadır. Geçiş aşamasına müdahale edebilecek etkilere gelince; bu aşama şimdiye kadar geçiş döneminin temel organları olan Yasama Meclisi, Anayasa Mahkemesi ve komisyonlar gibi organların tamamlanmadığı veya henüz kurulmadığı dikkate alındığında hem güvenlik hem de siyaset açısından büyük bir kırılganlıkla karşı karşıya. Rollerini önemli ölçüde yerine getirmeyen eksik ya da tam yapılanmamış çok sayıda kurumu var. Bu nedenle söz konusu önemli kurumlara dayanarak bu dönemi yeniden dengelemeye ve kurumların rollerini tam olarak yerine getirmeye acil olarak ihtiyaç vardır. Geçiş dönemine yönelik tehditte ve özellikle de bu dönemi farklı şekillerde iyileştirme çağrısı yapan darbe girişimlerinin teşvik edilmesinde, güvenlik konusunun da büyük rol oynadığını düşünüyorum. Geçiş hükümetinin siyasi kuluçka makinesi olan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri de ülkede genel seçimler için belirli bir tarih ilan etmeye çalışmalı ve seçim yasasıyla ilgili prosedürleri tamamlamalıdır.”

Kapsayıcılık
Diğer yandan siyasi analist Abdullah Adem Hatir ise duruma dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Aslında darbenin geleceğin bir parçası mı, devrim mi yoksa bir macera mı olduğuna dair karmaşıklığa ek olarak bunun ayrıntılarını bilmek için bile henüz çok erken. Bunu uygulayan unsurlar, devrimi ilerlettiklerini düşünüyorlarsa bu durumda hesapsız, yanlış ve değersiz bir macera içerisindedirler. Çünkü devrimin doğası, ülkedeki genel durum ne kadar kırılgan veya zayıf olursa olsun Sudan özgür ve demokratik olarak kalmalı, ne pahasına olursa olsun totaliterliğe dönüş olmamalıdır. Çünkü önceki deneyimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bizi bilinmeyene götürecek dördüncü bir askeri deneyime yer yoktur. Darbe, devrimden geri çekilme ruhunu yansıtmayı amaçlıyorsa ve koşulları düzeltme umudunun silahlı kuvvetlerde veya devlet organlarını kontrol etmek isteyen partizan siyasi yöntemlerde olduğunu söylüyorsa bu başlı başına imkânsızdır. Her halükârda herhangi bir darbe girişimi ve onu destekleyen tarafın kişisel başarısızlığından başka bir şey ifade etmez. Ülkemizin koşulları çok zor ve karmaşık olsa da göstergeler tüm zorluklara rağmen ilerleyeceğimize işaret ediyor.”

Askeri deneyim
Abdullah Adem Hatir açıklamasının devamında sivil yönetim koşullarına uyum sağlanması gerektiğini vurguladı:
“Ülkedeki siyasi eylem liderliğinin geleceği, doğal olarak sivil bileşenlere devredilecek. Geleceği inşa etmeye siyasi olarak katkıda bulunmak isteyen bir askeri grup varsa orduyu terk etmelidir. Churchill, Eisenhower ve diğer askeri isimlerin yaptığı gibi doğal bir şekilde sivil koşullara uyum sağlamalıdır. Ancak bu isimler, sivil bir dönüşüm ışığında askeri deneyimlerle ülkelerinde demokrasiye hizmet ettiler. Silahlı kuvvetler, doğal sivil düzende, uluslararası kabul görmüş standartlara uygun olarak sivil otoritenin idaresi altındadır.”
Hatir, Sudan’daki askeri ve sivil bileşenler arasındaki ilişkinin, mesafe ve güvensizlik nedeniyle bozulduğunu ve bu sorunun, devlet organlarındaki uyumsuzluğu ortadan kaldırarak ve bu ilişkiyi sivil ve demokratik bir çerçevede yeniden inşa ederek çözülebileceğini belirtti. Abdullah Adem Hatir ayrıca buna inanmayan ve yeni bir geçiş dönemi kurmak isteyen her askeri grubun başarısızlığa mahkum olduğunu vurguladı.



“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
TT

“Kara kutu”, El-Haddad uçağının düşüşünün hikayesini karmaşıklaştırıyor ve Libyalılar arasında soru işaretleri yaratıyor

Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)
Libya'nın Misrata şehrindeki El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninden (Başbakanlık Ofisi)

Geçtiğimiz hafta Ankara'da düşen ve "UBH" hükümetinin Genelkurmay Başkanı Mareşal Muhammed Haddad ile arkadaşlarının ölümüne neden olan "Falcon 50" uçağının kara kutusunun analizine ilişkin Almanya'nın özür dilemesinin ardından Libya'da kafa karışıklığı ve tartışmalar baş gösterdi.

Son yirmi dört saat içinde Libyalılar arasında kazanın nedenlerinin yorumlanmasına ilişkin kamuoyu tartışmalarında resmi açıklamaların yerini şüpheler aldı. Bazıları ise soruşturmanın seyrinin geleneksel havacılık kazasının sınırlarını aşan hassas sonuçlara yol açabileceğinden endişe ediyor.

Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)Geçen ay Trablus'ta yapılan toplantı öncesinde el-Menfi'nin yanında duran el-Haddad (Başkanlık Konseyi)

Libya "Ulusal Birlik" hükümetinin İçişleri Bakanlığı tarafından cuma günü açıklanan Alman kararı, tamamen teknik bir prosedür olarak ele alınmadı. Aksine, özellikle hükümetin diğer ülkelerin de kara kutuyu analiz edebilecek kapasitede olduğunu ve devam eden Libya-Türkiye ortak soruşturmalarına paralel olarak teknik prosedürleri tamamlamak üzere İngiltere'nin seçildiğini doğrulaması sonucunda, siyasetçiler ve aktivistler arasında kararın gerekçeleri ve zamanlaması hakkında geniş çaplı sorulara yol açtı.

Sosyal medyada politikacılar ve aktivistler arasında hararetli tartışmalar sürerken, Libya Temsilciler Meclisi Savunma ve Ulusal Güvenlik Komitesi üyesi Ali el-Soul, “parlamento, uçak kazasıyla ilgili devam eden soruşturmadan şeffaf, doğru ve tarafsız sonuçlar bekliyor” dedi. Bu hassas konunun herhangi bir tarafın çıkarları için kullanılmaması, siyasileştirilmemesi veya suçlamalara maruz kalmaması gerektiğinin altını çizdi.

Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Dibeybe'nin ofisi)Dibeybe, Libya'nın Misrata kentinde Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreninde (Başbakanlık ofisi)

Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda el-Soul, “Libyalıların soruşturma sürecine doğrudan katılımı vazgeçilmez hale geldi” dedi. “Ulusal egemenliği sağlamak ve soruşturma sonuçlarına halkın güvenini sağlamak için Başsavcılık üyeleriyle birlikte havacılık alanında uzman Libyalı uzmanların ve personelin katılımını” talep ederek, “kazanın nedenleri ve koşullarının profesyonel ve sorumlu bir şekilde açıklanmasını” istedi.

Libyalı politikacıların ve analistlerin bir kesimi için Alman özrü ilk andan itibaren "inandırıcı" görünmedi; zira onlara göre, havacılık sektöründe ve karmaşık teknik araştırmalarda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olarak kabul edilen bir ülkenin teknik yetersizliğini kabul etmek zordu.

Milletvekili Said Mughib, Facebook hesabında yaptığı bir paylaşımda şu soruyu sordu: “Gerçeğin ortaya çıkmasını kim istemiyor?” Bu arada, Yüksek Devlet Konseyi üyesi Said bin Şara da Libya ve Türkiye'deki hükümetlerden oluşan ortak bir soruşturma komitesinin kurulmamış olmasına şaşırdığını belirterek, Almanya'nın özür dilemesinin ardından böyle bir komitenin kurulmamasının nedenlerini sorguladı.

Bazı yerel aktörler daha da ileri giderek, Cumhuriyetçi Koalisyon Partisi lideri İzzeddin Akil, olayı komplo teorisine yakın daha geniş bir anlatı içinde çerçevelendirdi. Kazanın sadece teknik bir arıza değil, Libya'nın 2011'den beri yaşadığı uzun bir dizi kargaşanın parçası olduğunu savundu. Uçağın kaderinin “Kaddafi rejiminin düşüşünden el-Haddad'ın ayrılışına kadar ülkede yaşananlarla organik olarak bağlantılı” olduğunu söyledi.  

Libyalı akademisyen ve hukuk profesörü Mecdi el-Şabani, Almanya'nın kara kutuları analiz etme konusunda gelişmiş yeteneklere sahip olduğunu ve “açık bir hukuki veya teknik neden olmaksızın” bunu yapmaktan kaçınmanın, bu tutumun “sadece teknik bir karar olarak değil, siyasi sonuçları olan bir çekince veya kaçamak olarak yorumlanabileceğini” değerlendirdi.

Ancak Libya el-Nama Partisi genel sekreterliği üyesi Husam Feniş, teknik ve siyasi süreçlerin birbirinden ayrılması gerektiğine inanıyor ve olayı aceleyle yorumlamanın belirsizliği gidermek yerine daha da artıracağı konusunda uyarıyor. Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “teknik gerçekler siyasi yorumların sınırlarını belirlemeli, tersi olmamalı” ve siyasi boyutları olan havacılık olaylarına ilişkin soruşturmaların bağımsız ve güvenilir teknik verilere dayandırılması gerektiğini vurguladı.

​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Dibeybe Ofisi)​​​​​​​Libya'nın Misrata şehrinde El-Haddad ve arkadaşlarının cenaze töreni (Başbakanlık Ofisi)

İngiliz Kraliyet Savunma ve Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü araştırmacısı Celal Harşavi gibi analistlere göre Libya'da devam eden bu tartışma, “Libya'daki siyasi kriz ve 14 yıldır biriken sorunlar bağlamında açık bir abartı içeriyor."

Şarku’l Avsat’a konuşan Harşavi, olayın Libya'daki genel çatışma ortamından ayrı düşünülemeyeceğine inanırken, aynı zamanda dünyanın dört bir yanında siyasetçileri ve askeri personeli içeren benzer havacılık olaylarını örnek göstererek "kesin sonuçlara ulaşma konusunda karamsarlığını" dile getirdi; bu olayların koşulları on yıllar sonra bile gizemini koruyor.

Libyalılar kaza kurbanlarına veda ederken, uçak kazasının kara kutu dosyasının yorumlanması konusunda kafa karışıklığı yaşanıyor. Pazar günü, binlerce vatandaş Misrata ve Geryan şehirlerinde Genelkurmay Başkanı ve arkadaşlarının cenaze namazlarını kıldı; bu sahne, uçak kazasının yarattığı şokun büyüklüğünü yansıtıyordu.

Geçtiğimiz salı günü Türkiye'ye yapılan resmi ziyaretin ardından Trablus'a dönüş yolunda Ankara'dan kalktıktan 40 dakikadan kısa bir süre sonra düşen Falcon 50 tipi uçakta, aralarında beş üst düzey Libyalı askeri komutanın da bulunduğu sekiz 8 kişi hayatını kaybetti.

Hayatını kaybedenler arasında Haddad'ın yanı sıra Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral el-Futuri Gribel, Askeri İmalat Kurumu Müdürü Tuğgeneral Mahmud el-Katavi, Genelkurmay Başkanı Danışmanı Muhammad Al-Assavi ve fotoğrafçı Muhammad Ömer Ahmed Mahcub da yer alıyordu.  


SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
TT

SDG: Mazlum Abdi’nin Şam ziyareti teknik nedenlerle ertelendi

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda), Suriye Demokratik Güçleri lideri Mazlum Abdi ile Başkent Şam’da 10 Mart 2025’te bir araya geldi  (SANA)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi’nin bugün Şam’a yapması planlanan ziyaretinin “teknik nedenlerle” ertelendiği duyuruldu.

SDG Medya Merkezi Direktörü Ferhad Şami, bugün (pazartesi) X hesabından yaptığı açıklamada, Abdi ile Kuzey ve Doğu Suriye’yi temsilen oluşturulan müzakere heyetinin bugün Şam’a gitmesinin planlandığını, ancak ziyaretin teknik gerekçelerle ileri bir tarihe alındığını bildirdi.

Şami, SDG lideri Mazlum Abdi’nin Şam ziyaretine ilişkin yeni tarihin, ilgili taraflar arasında sağlanacak mutabakat doğrultusunda daha sonra belirleneceğini ifade etti. Ertelemenin lojistik ve teknik düzenlemeler kapsamında olduğunu vurgulayan Şami, temasların seyri ya da hedeflerde herhangi bir değişiklik bulunmadığını kaydetti.

Öte yandan Suriye devlet televizyonu, cuma günü Halep’te bir güvenlik kontrol noktasında SDG’ye bağlı keskin nişancılar tarafından açılan ateş sonucu bir iç güvenlik mensubunun yaralandığını duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Suriye Arap Haber Ajansı SANA’dan aktardığı habere göre ordunun, Halep’in doğu kırsalındaki Tişrin Barajı çevresinde SDG tarafından fırlatılan insansız hava araçları düşürüldü.

Devlet televizyonuna göre, Halep’in Eşrefiye Mahallesi’nde konuşlanan SDG unsurları, Şeyhan Kavşağı’ndaki güvenlik noktasında bulunan iç güvenlik güçlerine ateş açtı.

SDG ise buna karşılık, Şam hükümetine bağlı grupların kendi mevzilerine iki roket mermisi attığını ve bu nedenle karşılık vermek zorunda kaldıklarını savundu.

Daha sonra yapılan bir başka SDG açıklamasında, hükümete bağlı grupların Halep’teki Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine “ağır makineli silahlar ve topçu ateşiyle şiddetli bir saldırı” düzenlediği belirtildi. Açıklamada saldırı, “sivillerin güvenliğini tehdit eden ve ciddi sonuçlar doğurma riski taşıyan açık bir saldırganlık” olarak nitelendirildi.


Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
TT

Yemen'de Geçiş Konseyi kritik eşikte: Hadramut hamlesi geri mi çekilecek, kriz mi derinleşecek?

Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)
Aden’de, Yemen’in kuzeyinden ayrılmayı savunan Güney Geçiş Konseyi yanlısı silahlı bir kişi. (AFP)

Yemen’in doğu vilayetleri, özellikle Hadramut, meşruiyet bloğu içindeki güç ilişkilerinin yeniden tanımlandığı kırılgan bir sürece girmiş durumda. Güney Geçiş Konseyi’nin sahada tek taraflı askeri tırmanışa yönelmesi, bölgesel ve uluslararası çevrelerde ciddi itirazlara yol açarken, gerilimi daha da bir boyuta taşıyor. Gözlemcilere göre bu tablo, silah zoruyla fiili durum dayatma girişimlerine kapı aralanmayacağını açık biçimde ortaya koyuyor.

Uzmanlara göre yaşananlar, ne Yemen’deki meşru yönetim ne de onu destekleyen aktörler açısından göz ardı edilebilecek yerel bir ayrıntı. Aksine bu süreç; Güney’in iç dengeleri, Husilerle yürütülen savaşın seyri ve bölgesel barış seçeneklerinin kesiştiği çok boyutlu bir siyasi ve güvenlik sınavı niteliği taşıyor.

Şu ana kadar Geçiş Konseyi’nin tutumu, doğrudan meydan okumadan ziyade baskı altında manevra arayışı olarak değerlendiriliyor. Son açıklamalarda kullanılan ve siyasi gerekçelerle askeri hamleleri bir arada sunan, “koordinasyon” ve “endişeleri anlama” vurgusu yapan dil, manevra alanının hızla daraldığının farkında olunduğuna işaret ediyor. Ancak bu aşamada doğru kararın verilmesi gerektiği belirtiliyor.

Öte yandan, Yemen’de “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”na liderlik eden Suudi Arabistan’ın uyarılarının geçici ya da yoruma açık olmadığına dikkat çekiliyor. Söz konusu uyarılar, siyasi ikaz seviyesinden sahadaki caydırıcı mesaja evrilerek Hadramut’ta düzenlenen hava saldırısıyla somutlaştı.

Bu ton değişikliği, Hadramut ve Mehri’nin iç çatışma sahasına dönüşmesine ya da kısmi projelerin silah zoruyla dayatılmasına izin verilmeyeceğine dair açık bir karar anlamına geliyor.

sdf
Güney Geçiş Konseyi mensupları, liderleri Aidarus ez-Zübeydi’nin fotoğrafını taşıyor. (EPA)

Gözlemciler, Geçiş Konseyi ve ona yakın çevrelerin bu mesajların görmezden gelinmesinin, Yemen dosyasındaki en ağır bölgesel aktör olan Suudi Arabistan’la doğrudan bir çatışmaya yol açacağını bildiğini ifade ediyor. Böyle bir çatışmanın ise konseyin ne siyasi ne de askeri olarak taşıyabileceği bir maliyeti olmadığı belirtiliyor.

Bu nedenle Yemenli uzmanlar, Geçiş Konseyi’ne uyarıları ciddiyetle ele alması ve zaman kazanma taktiğine bel bağlamaması çağrısında bulunuyor. Aksi halde konsey, son yıllarda elde ettiği sınırlı kazanımları koruma şansını yitirebilir. Zorla geri adım atılması durumunda ise bu, destekçileri açısından telafisi güç, ağır bir yenilgi anlamına gelecek.

Hesapsız bir çıkmaz

Yemenli gözlemcilere göre Geçiş Konseyi, kendisini hesapsız bir çıkmaza sürükledi. Son hamleler; “güney davasını koruma”, “halk taleplerine cevap verme”, kaçakçılık yollarını kesme, Husilere giden ikmal hatlarını engelleme ve terörle mücadele gibi gerekçelerle pazarlanmıştı. Ancak Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman’ın verdiği mesajlar, bu söylemlerin yeterli olmadığını açık biçimde ortaya koydu.

Uzmanlar, konseyin Hadramut ve Mehri’ye sevk edilen güçlerini acilen geri çekmesi hâlinde, yaşanan krizin en az kayıpla aşılabileceğini belirtiyor.

sdfvgh
Aden’de Güney Geçiş Konseyi güçlerine mensup unsurlar. (EPA)

Diğer yandan mevcut veriler, Geçiş Konseyi’nin Hadramut ve Mehri’de kalıcı bir varlık tesis etme kapasitesine sahip olmadığını gösteriyor. Bunun başlıca nedeni, özellikle Hadramut’ta silahlı dış güçlere karşı son derece hassas olan toplumsal ve kabilesel yapının geniş çaplı muhalefetinden kaynaklanıyor.

Ayrıca karar mekanizması belirli bölgelerden gelen sınırlı bir kadronun elinde olan konsey, güvenlik dengelerini değiştirecek bir adım için gerekli olan bölgesel siyasi desteği de yitirmiş durumda. Uluslararası toplumun fiili durumun zorla değiştirilmesine karşı net tutumu ve resmi kurumların birliğine verdiği destek de bu tabloyu pekiştiriyor.

Bu nedenle analistlere göre en olası ve en az maliyetli senaryo, “yeniden konuşlanma” ya da “güvenlik düzenlemeleri” gibi teknik adlar altında düzenli bir geri çekilme.

Aksi yönde bir tercih, yani tırmanışın sürdürülmesi hâlinde, Geçiş Konseyi çok katmanlı ve ağır bedellerle karşı karşıya kalacak. Siyasi düzeyde, meşru yönetimdeki ortaklık görüntüsü tamamen ortadan kalkacak ve konsey, bölgesel ve uluslararası söylemde istikrarı bozan bir aktör olarak tanımlanmaya başlanacak. Bu sürecin uluslararası yaptırımlara kadar uzanabileceği ifade ediliyor.

Askeri alanda ise “Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu”nun açıklamaları, Yemen’in doğusunda silah zoruyla fiili durum oluşturulmasına izin verilmeyeceğini açıkça ortaya koyuyor. Yeni bir tırmanış, doğrudan caydırıcı müdahalelerle karşılanabilir ve bu da telafisi zor saha kayıpları anlamına gelir.

Toplumsal açıdan bakıldığında da Hadramut ve Mahra, Geçiş Konseyi için doğal bir taban oluşturmuyor. Gerilimin sürmesi, konsey ile geniş güneyli kesimler arasındaki mesafeyi derinleştirecek ve güney meselesini birleştirici bir çatı olmaktan çıkarıp bölücü bir projeye dönüştürecek.

Analistlere göre en tehlikeli kayıp ise güney davasının özünün tahrip edilmesi. Davanın, müzakereyle çözülebilecek adil bir siyasi mesele olmaktan çıkarılarak militarizm, ihlaller ve zor yoluyla dayatma ile anılır hâle gelmesi, uzun vadede onarılması zor bir hasar doğurabilir. Oysa meşru yönetim çatısı altındaki Yemenli güçlerin ve Suudi Arabistan’ın desteklediği yaklaşım, sorunun siyasi müzakere yoluyla çözülmesini öngörüyor.

İhlallerin yükü

Hadramut’ta belgelenen ihlaller, tırmanış sürecinde kritik bir kırılma noktası oluşturuyor. Baskınlar, keyfi gözaltılar, zorla kaybetmeler ve yerleşim alanlarının kuşatılması, yalnızca güvenlik tedbirleri olarak değil, sistematik bir baskı modeli olarak değerlendiriliyor.

Güvenilir insan hakları raporlarına göre son günlerde sivillerin evlerine baskınlar düzenlendi, keyfi tutuklamalar ve zorla kaybetmeler yaşandı, Humum kabilesine bağlı bölgeler askeri kuşatma altına alındı, hastaların hareketi engellendi ve kamu ile özel mülklere el konuldu. Bu uygulamalar, Geçiş Konseyi’nin yalnızca ahlaki konumunu zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası alanda ileride kullanılabilecek ciddi bir hukuki ve siyasi dosya oluşturuyor.

c
Güney Geçiş Konseyi, Hadramut ve Mahra’da tek taraflı askeri tırmanışa gitti. (EPA)

Tüm bu gelişmeler ışığında, yaşananların Güney Geçiş Konseyi için bir “siyasi olgunluk sınavı” olduğu değerlendiriliyor. Konsey, yerel, Suudi ve uluslararası mesajları doğru okuyup siyasi sürece dönerek zararını sınırlayabilir ya da tırmanışta ısrar ederek telafisi güç siyasi, askeri ve hukuki bedeller ödeyebilir.

Uzmanlara göre mevcut an, maceraya yer bırakmıyor. Bu anı yanlış okuyan, bedelini tek başına ödeyecek.