Libya: Hükümetten güvenoyu çekildi anayasal kriz kapıda

Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih, seçimlerin yapılmasının hükümetle veya TM ile ilgili olmadığını vurgularken Başbakan Abdulhamid Dibeybe, destekçilerini kitlesel gösteriler yapmaya çağırdı

Temsilciler Meclisi Başkanı Salih, TM’nin 89 üyesinin hükümetten güvenoyunun çekilmesi oylamasında ‘evet’ oyu kullandığını söyledi (AFP)
Temsilciler Meclisi Başkanı Salih, TM’nin 89 üyesinin hükümetten güvenoyunun çekilmesi oylamasında ‘evet’ oyu kullandığını söyledi (AFP)
TT

Libya: Hükümetten güvenoyu çekildi anayasal kriz kapıda

Temsilciler Meclisi Başkanı Salih, TM’nin 89 üyesinin hükümetten güvenoyunun çekilmesi oylamasında ‘evet’ oyu kullandığını söyledi (AFP)
Temsilciler Meclisi Başkanı Salih, TM’nin 89 üyesinin hükümetten güvenoyunun çekilmesi oylamasında ‘evet’ oyu kullandığını söyledi (AFP)

Zayed Hediyye
Libya Temsilciler Meclisi'nin (TM) Abdulhamid Dibeybe liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti’nden (UBH) güvenoyunu çekme kararı, genel seçimler için belirlenen tarihe yalnızca üç ay kala hassas bir süreçten geçen ülkede yeni bir görüş ayrılığına yol açtı.
TM’nin kararı, özellikle Başbakan Abdulhamid Dibeybe’nin başkent Trablus'ta ve tüm şehirlerde, TM kararına karşı çıkmak ve hükümeti desteklemek için kitlesel gösteriler düzenlenmesi çağrısıyla hem halktan hem de resmi makamlardan yoğun tepkilere neden oldu. Gelişmelerin, ülkenin yeni bir bölünmeye sürükleneceği öngörülüyor.
Peki, TM kararının ardından Libya sahnesini ne bekliyor? Karar, siyasi çatışmanın tarafları arasındaki önceki anlaşmaların kaderini nasıl etkileyecek? Hükümetin seçilmesinden önceki bölünme durumu yeniden ortaya çıkacak mı? Libya Siyasi Diyalog Forumu tarafından belirlenen yol haritası, bu yılın sonunda yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin düzenlenmesi şeklindeki temel hedefine ulaşmadan baltalanacak mı?

Dibeybe, TM’nin kararına itiraz etti
Başbakan Dibeybe, TM’nin hükümetten güvenoyunu geri çekme kararına itiraz etti. Hükümetin önümüzdeki Aralık ayında yapılması planlanan seçimlere kadar göreve devam edeceğini vurgulayan Dibeybe, Cuma günü Trablus'taki Şehitler Meydanı'nda ve Libya'nın tüm şehirlerinde TM kararına karşı gösteri yapılması çağrısında bulundu.
Analistler, Dibeybe’nin TM aleyhinde konuşurken kullandığı yüksek tonun, TM ile hükümet arasındaki ilişkide bardağı taşıran son damla olabileceği yorumunda bulundular.
Dibeybe, başkent Trablus'un merkezindeki Şehitler Meydanı'nda yaptığı konuşmada, kararı protesto etmek amacıyla meydanda toplanan destekçilerini harekete geçirmek için şunları söyledi:
“TM fesh edilecek ve böylece Libyalıların temsilcisi olmayacak.  Trablus, Tobruk, Kufra ve Sebha halkının tepkisini ifade etmesi için buluşma tarihimiz Cuma günüdür. Meşruiyet sizindir ve karar verecek olan sizsiniz, engel çıkaranlar değil. Bize engel çıkaranlar, bu ülke için sadece kötülük, savaş ve yıkım istiyorlar. TM’nin tüm üyelerini kötülemek mümkün değil, çünkü aralarında dürüst insanlar var.”

Salih, TM’nin kararını savundu
Öte yandan TM Başkanı Akile Salih, TM’nin hükümetten güvenoyunu çekme kararını ve meclis oturumunda yapılan oylamanın yasal olduğunu savundu. Salih, “TM iç tüzüğünün 194’üncü maddesi uyarınca güvenoyunun geri çekilmesi için gereken yeter sayı 86’dır. Yani TM’deki üye sayısının yarısından 1 fazlası olması gerekmektedir. 20 Eylül tarihli oturumda da bu sayı sağlanmıştır” ifadelerini kullandı. Bunun yanı sıra 72 üye, ‘UBH’nin aşırılıklarının ve ihlallerinin araştırılması için’ meclis komisyonları kurulmasını istediler.
Oturumdaki gelişmeleri anlatan Salih şunları söyledi:
“Komisyonların oluşturulmasına ilişkin görüşmenin tamamlanmasının, ertesi günü yapılacak oturuma bırakılması planlandı. Fakat hükümetten güvenoyunun çekilmesini talep eden üyeler, bu konunun tartışılmasında ısrar ettiler. Yeterli çoğunluk sağlandıktan sonra güvenoyunun çekilmesi oylaması için mevcut üye sayısını 110'a çıkardılar.”
Tobruk dışından gelenlerde dahil oturuma katılan 113 milletvekilinden 89'unun hükümetten güvenoyunun geri çekilmesi için ‘evet’ oyu kullandıklarını, 11 üyenin oyunun ise geçersiz sayıldığını belirten Salih, “Bu prosedür, TM tüzüğünde bulunan bir haktır ve hükümetin artık sadece bir sonraki hükümet seçilene veya kurulana kadar bazı hükümet görevlerini ve işlevlerini yerine getirmekten sorumlu olduğu anlamına gelir” şeklinde konuştu.
Salih sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu tanımlama, hükümete gıda, ilaç, likidite, elektrik ve emekli maaşları dahil olmak üzere Libya halkıyla ilgili her şeyden el çektirilmesi hakkı veriyor. Hükümet, siyasi anlaşmada belirtilen kısa görev süresine rağmen uzun vadeli anlaşmalar yaparak hatalı davrandı. Bu anlaşmalar, Libya halkına gelecek yıllarda milyarlarca dinarlık yük olabilecek taahhütler anlamına geliyor. Hükümetin görevleri; devlet kurumlarını birleştirmek, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ile mücadele etmek, vatandaşlara hizmet sağlamaktı. Kısa sürede 84 milyar dinar (17,5 milyar dolar) harcamasına rağmen bunların hiç biri yerine getirilmedi.”

UNSMIL’in müdahalesine ret
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre TM Başkanı Salih, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Başkanı Jan Kubis ile yaptığı telefon görüşmesinin içeriğine de değindi. Salih, ‘Kubis’in Libya’nın bir iç meselesine itiraz etme hakkı olmadığını’ vurgulayarak, görüşmenin ‘Libya'nın hükümetsiz devam etmesi konusundaki belirsizliği ortadan kaldırdığını’ söyledi. Salih, Kubis’in, seçim meselesinin, hükümet veya TM ile ilgili değil, Seçim Komisyonu ile ilgili olduğuna ikna olduğunu belirterek, seçimlerden önce yeni bir hükümet görevlendirme niyetlerinin olmadığını kaydetti.

İç bölünme geri gelecek mi?
Bu arada TM’den bir grup üye, UBH’den güvenoyunun çekilmesi toplantısına ilişkin ortak bir açıklamada bulunarak, TM’nin Salı günü gerçekleştirdiği oturumda yaşananların, TM’nin çalışmalarını düzenleyen yasanın 140. maddesindeki güven oylamasının gizli oyla yapıldığını belirten hükme aykırı olduğunu söylediler.
Açıklamada, “Çekimser sayısının şartlı çoğunluk hesaplamasına dahil edilmedi ve hükümetten güvenoyunun çekilmesi için ‘evet’ oyu kullananların sayısının hesaplanmasında salonda yanlış bilgi verildi. TM Başkanı tarafından 89 ‘evet’ oyu verildiği açıklandı, ancak bu rakam gerçekte 73 geçmiyordu. İç tüzük uyarınca gerekli olan çoğunluk sağlanamadı. Yani ‘evet’ oyu veren 87 üye mutlak çoğunluğu sağlayamamıştır” denildi. Açıklama yapan üyeler, oturumda yaşananların TM’nin iradesini yansıtmadığı ve mağdurun bu yönde yürürlükte olan kanun ve yönetmeliklere aykırı işlemlerden başvuru yapması beklenen Yüksek Mahkeme’deki Anayasa Dairesi’nin çalışmalarının aksaması halinde ülkeyi anayasal bir krize sürükleyeceği sonucuna vardılar.

Hile yapıldığı iddialarına ret
Buna karşın TM üyelerinden Genel Raportör Yardımcısı Sabah Cuma el-Hac oturum sırasında oy sayımında hile yapıldığı suçlamalarını reddederek, “Geçici hükümetten güvenoyunun geri çekilmesi oylamasındaki oylar doğru sayıldı” dedi.
Sabah el-Hac, yaptığı basın açıklamasında, “Yeterli çoğunluk sağlandı ve sayım, yoklama tutanağından değil, salondan katılımla yapıldı.  Çünkü imza atıp sonra ayrılanlar oldu. Oturuma 113 milletvekili katıldı” diye konuştu.
Oturumun kapalı yapıldığını, ancak videoya kaydedildiğini ve belgelendiğini belirten Sabah el-Hac, UBH’nin 24 Aralık'ta seçimler yapılıncaya kadar önümüzdeki üç ay boyunca bakıcı hükümet olacağını söyledi. Başbakan'ın gençlere evlenme yardımı ve emekli maaşlarına zam yapılması gibi tüm kararlarının geçerli olacağını ve bozulmayacağını vurgulayan Hac, “TM, vatandaşların çıkarına olan hiçbir karara karşı değildir” dedi.



Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
TT

Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)

Umman ve Lübnan, bugün yayımladıkları ortak bildiride, İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik süregelen saldırılarından ve Arap topraklarının işgalinden derin kaygı duyduklarını belirtti. Bildiride, bu adımların 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyete ilişkin kararların açık ihlali olduğu vurgulandı.

Taraflar ayrıca, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap tutumunun değişmezliğini yineledi. Bildiride, Arap dayanışmasının güçlendirilmesinin, devletlerin egemenliğine saygının ve iyi komşuluk ilkeleri ile uluslararası hukukun öneminin altı çizildi.

Ortak bildiri, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretin sonunda yayımlandı. Avn, ziyareti sırasında Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile iki oturumdan oluşan görüşmeler yaptı.

Bildiride, Avn’ın ziyaretinin ‘Umman ile Lübnan arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinden’ kaynaklandığı ve ikili iş birliğini güçlendirme iradesini yansıttığı ifade edildi.

Sultan Heysem bin Tarık ile Cumhurbaşkanı Avn’ın gerçekleştirdiği resmi görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ele alındı; taraflar siyasi, ekonomik, yatırım, bankacılık, turizm, ulaşım ve lojistik hizmetler gibi alanlarda iş birliğini genişletme kararlılıklarını dile getirdi.

İki ülke, ikili iş birliğini güçlendirecek yeni anlaşmalar ve mutabakat zaptlarının imzalanması için çalışma yürütme konusunda mutabık kaldı. Ayrıca ticari, kültürel ve bilimsel değişimi destekleme; özel sektörün ortaklık ve kalkınma fırsatlarından daha geniş biçimde yararlanmasının teşvik edilmesi kararlaştırıldı.

Bölgesel gelişmeler

Bölgesel gelişmelere ilişkin bölümde, iki taraf İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik devam eden saldırıları ile Arap topraklarının işgalinden duydukları derin kaygıyı dile getirdi. Bu adımların, 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyetin açık ihlali olduğu vurgulandı. Taraflar, saldırıların derhal durdurulması ve işgal altındaki tüm Lübnan ve Arap topraklarından tam çekilme çağrısında bulundu. Ayrıca gerilimin önlenmesi, istikrarın sağlanması, yerinden edilenlerin dönüşünün kolaylaştırılması ve yeniden imar çabalarına destek verilmesi gerektiği ifade edildi.

Umman tarafı, Lübnan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini yinelerken, devlet kurumlarının -başta Lübnan ordusu ve meşru güvenlik güçleri olmak üzere- güçlendirilmesinin ve Lübnan liderliğinin yürüttüğü ekonomik, mali ve idari reformların desteklenmesinin önemini vurguladı.

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bu sabah Maskat’taki el-Alam Sarayı'nda özel bir oturum gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Umman resmi haber ajansı ONA’dan aktardığına göre, görüşmede iki ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, iki ülke ve iki halkın yararına olacak iş birliği ve ortaklık fırsatlarının güçlendirilmesinin önemine dikkat çekildi; kültürel, ekonomik ve kalkınma alanları da dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bağların daha da sağlamlaştırılması gerektiği belirtildi.


Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.