Hizbullah’ın Lübnan’a soktuğu İran petrolü propagandadan ibaret
Hizbullah muhalifleri, İran’ın mazot sevkiyatını eleştirdi: Seçim hedefleri için partizan bir propaganda. Her İran gemisi, yalnızca 5 günlük pazar ihtiyacını karşılıyor
Araba ve motosiklet sahipleri, 23 Eylül’de Beyrut’ta bir benzin istasyonunun önünde bekliyor (DPA)
Beyrut / Caroline Akoum
TT
TT
Hizbullah’ın Lübnan’a soktuğu İran petrolü propagandadan ibaret
Araba ve motosiklet sahipleri, 23 Eylül’de Beyrut’ta bir benzin istasyonunun önünde bekliyor (DPA)
Hizbullah’ın geçen hafta başlayan kayıtdışı ve kaçak İran mazotu ithalat sürecini pazarlamak için yürüttüğü propagandanın aksine sahadaki sonuçlar, bu adımın Lübnan’da büyüyen akaryakıt krizine bir çözüm olarak yansımayacağını gösteriyor. Lübnanlı taraflara göre akaryakıt kaçakçılığının amacı açıkça seçim propagandası.
Benzin İstasyonu Sahipleri Sendikası üyesi George el-Barraks, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Lübnan’da mazot ihtiyacının, 2020 yılındaki tüketim oranına göre, günde 7 buçuk milyon litre olduğu tahmin ediliyor. Lübnan’a ulaşacak her İran mazot gemisi yaklaşık 40 milyon litre taşıyacak ve dolayısıyla, mevcut bilgilere göre Hizbullah, günde yaklaşık 3 milyon litre dağıtım yapıyor. Yani bu, yakıta susamış Lübnan pazarında oldukça küçük bir boşluğu dolduran bir miktardır. Ama denklemde hiçbir şeyi değiştirmez ve kötüleşen krizi sona erdirmez” ifadelerini kullandı.
Bu sayılara göre her İran gemisinin, Lübnan pazarının yaklaşık 5 günlük ihtiyacını karşılayabildiği görülüyor. Kendisine bağlı medya organlarının yaptığı açıklamaya göre Hizbullah, şu ana kadar, bazılarına ücretsiz bazılarına ise ‘El-Amana’ şirketi aracılığıyla resmi olarak belirlenen yüzde 20’lik orandan daha düşük bir fiyata, belirlediği sektör ve taraflara dağıtım yapıyor.
Şirket tarafından yapılan açıklamaya göre, bir bidon mazotun fiyatı 140 bin lira belirlendi. Ayrıca belediyelere ait sağlık tesisleri ve jeneratörler dahil, belirli sektörlere mazot dağıtımı yapılacak. Dağıtımın, yalnızca Hizbullah kontrolündeki bölgelerle sınırlı kalmaması ve rakiplerinin bölgelerine de genişlemesi dikkat çekici.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, birinci ve ikinci gemilerin mazot taşıyacağını, üçüncü geminin ise benzine tahsis edileceğini açıklamıştı. Amacın insanların acılarını hafifletmek olduğunu söyleyen Nasrallah, devlet hastaneleri, yaşlı ve yetim bakım evleri ve Kızılhaç da dahil birçok kuruma, istedikleri taktirde ‘hediye olarak’ dağıtım yapılacağını belirtti. Nasrallah ayrıca, özel hastaneler, fırınlar ve jeneratör sahipleri dahil olmak üzere bir dizi özel kuruma da maliyet fiyatının altında ve Lübnan lirası cinsinden dağıtım yapılabileceğini söyledi.
İran mazotu hakkında Hizbullah karşıtı bir siyasi analist olan Ali el-Emin, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Hizbullah tarafından ithal edilen miktarın, bununla hedef kitleyi aldatmak amacıyla yaptığı propagandanın aksine, krizin gerçek anlamda hafifletilmesine katkı sağlamadığı açıktır” dedi.
Emin, Bekaa bölgesinde Ferzol kasabasında olduğu gibi Hizbullah çevresinden uzak bazı bölgelerde yaşananlara değinirken, “Hizbullah’ın istediği bu; Lübnan’da tartışma çıkarıp, ‘Biz mazot getiriyoruz, siz istemiyorsunuz’ demek, silahlar, gıda kartları ile ilgilenmede ve koronavirüs pandemisiyle mücadelede olduğu gibi kendisini zayıflattığı devletin boşluğunu dolduruyormuş gibi sunmaya çalışmak. Bir krize yatırım yapmaya çalışmak. Bu, rakiplerinden önce destekçilerinin önünde de açık ve net hale geldi” dedi. Ali el-Emin, “Hizbullah, ilk günlerinde kendisine bağlı hükümetin yüzünü koruyamadı. Gücünü ve varlığını tehdit ettiğini düşündüğü ülkeye ve kendisine tokat vuran mazot tankları getirdi” şeklinde konuştu.
Mazot dağıtımı, Ferzol ve Beka’nın Cabula bölgesi gibi Hristiyanlarla sınırlı olan, Hizbullah çevresi dışındaki bölgeleri de içeriyor. Bu durum, çeşitli bölgelerde ve sosyal medya organlarında tartışmalara neden oldu. Bu bağlamda Bekaa bölgesinde bir rahibenin, ‘manastırdaki yetim çocukların sınmasına katkıda bulunacak İran mazotu sağladığı için’ Nasrallah’a teşekkür ettiği bir video yayınlandı. Aynı şey Hizbullah Genel Sekreteri’ne teşekkür eden ve onu ‘dürüst bir adam’ olarak nitelendiren bir videoda görünen Ferzol Belediye Başkanı Melhem el-Gassan için de geçerli. Bu videolar, eleştirilere yol açarken, Zahle’deki Lübnan Kuvvetleri Partisi, Belediye Başkanı’nın açıklamasını ‘Hizbullah’a ve Genel Sekreteri’ne abartılı bir saygı’ olarak nitelendirildi. (Maruni Hristiyan) Lübnan Kuvvetleri Partisi (LKP), “Ferzol halkı, kurumlar devletinin inşasına inanıyor ve kurumları baltalamak ve devletin temel erkanlarını yıkmak için çalışan bir ekibin yanında olmayacaklar” açıklamasında bulundu. Açıklamada, Belediye Başkanı’na ‘sözlerini geri çekmesi ve kasabasının şiddete maruz kalan halkından özür dilemesi’ çağrısı yapılırken, belediyenin ‘akaryakıt ve mal olarak kasaba halkının ihtiyaç duyduğu şeyleri temin etme görevi olduğu’ hatırlatıldı.
Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladıkhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5102845-irak-d%C4%B1%C5%9Fi%C5%9Fleri-bakan%C4%B1-%C5%9Farku%E2%80%99l-avsat%E2%80%99-konu%C5%9Ftu-tahrana-silahl%C4%B1-gruplar
Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladık
Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, 15 Ocak 2025 tarihinde İsrail ile Hamas Hareketi arasında ateşkes anlaşmasına varıldığının duyurulmasından bir saat sonra İngiltere'nin başkenti Londra'da kaldığı konutta verdiği röportajda 2024 yılında ülkesi için geçen her gece “Bağdat'ı ateşten nasıl koruyacağız?” cümlesini kurduğunu söyledi.
Irak'ın savaşı atlattığını, ancak halen bir kıvılcımın çakılması riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Bakan Hüseyin, “Dünya artık bize daha farklı bakıyor” ifadelerini kullandı. Ancak Iraklıların silahlı gruplarla ilgili kendi sorunları olduğunu belirten Iraklı Bakan, İran kendileriyle aynı fikirde olmasa da yahut ABD’de Bağdat’a ve Tahran'a dost olmayan bir başkan göreve gelse bile bunları başka kimsenin çözemeyeceğini vurguladı.
Gazze Şeridi’nde ateşkes için varılan anlaşmanın şartlarına ilişkin haberler gelmeye devam ederken Fuad Hüseyin, “Bu noktaya nasıl geldik? Çok gecikmiş, muazzam kanlı bir maliyetle ve iyimserliğini gizlemeden” diye ekledi. Iraklı Bakan, 2023 ekiminde ‘Irak kehaneti’ olarak tanımladığı; her savaşın başka bir savaşı doğuracağı ve daha fazlasının olacağı teorisini yineledi.
Lübnan'ın yeni bir döneme girdiği ve Suriye'nin Beşşar Esed sonrası bir geçiş aşaması yaşadığı şu günlerde Bağdat, Bakan Hüseyin dışında bir çok kişinin resmi pozisyonlarda ifade edilenin ötesinde siyasi bir yüke sahip olduğu şeklinde yorumlanan geniş kapsamlı bir anlaşma ile Londra'da ağırlığını ortaya koyuyor. Bakan Hüseyin “Evet, tarihi bir anlaşma, ama Trump'ın göreve gelişini beklentisiyle yapılmış bir anlaşma değil” diye ekledi.
İngiltere ve Irak
Bağdat, 15 Ocak'ta İngiltere’nin 12,3 milyar sterlinlik yatırımlar planladığını duyurdu. Bağdat ile Londra arasında Bakan Hüseyin'in ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin köklü geçmişini’ yansıttığını söylediği eşi ve benzeri görülmemiş bir anlaşma yapıldı.
İki ülke arasında bir savunma anlaşması var. Ortak açıklamada bunun ‘gelecekteki bir güvenlik anlaşmasının önünü açtığı’ belirtiliyor. Fuad Hüseyin, “DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) ile toplu anlaşmalar yapmak yerine, birçok ülkeyle ayrı güvenlik anlaşmaları yapmayı önerdik. Fransa ve Almanya ile görüşmelere başladık ve şimdi de İngiltere ile güvenlik alanında nasıl anlaşacağımıza dair mutabakatlara vardık” ifadelerini kullandı.
Irak'ta iki farklı İngiliz birliğini konuşlu olduğunu söyleyen Bakan Hüseyin, “Bunlardan biri DMUK içerisinde görev yapıyor, diğeri ise NATO bünyesinde. Dolayısıyla bu durumla güvenlik ve askeri açıdan nasıl başa çıkılacağı konusunda bir tartışma yapmamız gerekiyor” dedi.
Bakan Hüseyin'e bu sözlerin birçok kişinin Irak'ın yaptırımların ya da saldırıların hedefinde olabileceğini ve Londra'da ortaya koyulan kayda değer ağırlığın gelecek rüzgarlar için önleyici bir hareket olarak görülebileceğini söyledikleri Ortadoğu'da belirleyici bir anla ilgili olarak ne anlama geldiğini sorduk.
Bakan Hüseyin, bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Amaç Başkan Trump Beyaz Saray'a gelmeden önce bir şeyler ayarlamak değil. Görüşülen her şey Irak politikası, Irak'ın durumu ve Irak ile etkileşim içinde olan ülkeler arasındaki ikili ilişkilerle bağlantılı.”
Bakan Hüseyin, Londra'ya New York'tan geldi. Irak, New York'ta Fuad Hüseyin’in Küresel Güney Grubu olarak adlandırdığı G77+Çin dönem başkanlığını üstlendi.
Irak Dışişleri Bakanı, şunları söyledi:
“Küresel Güney'i temsil eden en büyük blok olan Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde Irak'ın bir grup ülkeye liderlik etmesinden bahsediyoruz. Bu liderlik, dünyada barış ve güvenliği teşvik etmek için Kuzey ülkeleriyle seçkin diplomatik ilişkilerin yolunu açıyor. Bu da Irak'ın bölgesel ve uluslararası konumunun yanında başta ABD olmak üzere diğer ülkelerle olan ilişkilerini güçlendiriyor.”
Irak’ın G77+Çin dönem başkanlığını üstlenmesini savaşın ‘ertesi gününde’ Irak için önemli olacağını düşünen Fuad Hüseyin’e göre bu ‘dünyanın Bağdat'a verdiği değeri’ yansıtıyor.
Trump’ın dönüşü
Bugün Irak'ta Trump'ın dönüşünden başka bir şey konuşulmuyor. Bu eski bağlam şimdi kutuplaştırıcı ve siyasi olarak duygusal bir hal almış durumda. Trump’ın ilk başkanlığı döneminin anıları üzerinden bir Irak-İran çatışması yaşanıyor. Bakan Hüseyin, coğrafyanın ve siyasetin kaderini anlamaya çağırıyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın demokratik bir süreçte Amerikan halkı tarafından seçildiğini ve kendisine saygı duyduklarını belirten Bakan Hüseyin, ABD'nin İran'a yönelik politikasıyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Bu politika, iki taraf arasındaki gerilimin gölgesinde, tüm bölgeyi etkiliyor. Irak, İran'ın komşusu olması ve İran'la tarihi, coğrafi, kültürel ve ekonomik ilişkilerinin yanı sıra geçmişte ve günümüzde terörle mücadele kapsamında yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde yardımcı olan Amerikalılarla güçlü ilişkilere sahip olması nedeniyle bu nüfuzun merkezinde yer alıyor.”
İki taraf arasındaki ilişkilerin diyaloğa dayalı olmasını ve belirli çözümlere ulaşılmasını uman Bakan Hüseyin, bununla birlikte, Irak toplumundaki siyasi tartışmaların çatışmanın tarafları arasındaki denge konusunu ele almaya başlaması ve bunun geçmişte kolay olmayan adımlar açısından ne gerektirdiği konusunda rahatlamış olmasına rağmen, gerginliklerin devam edeceğinden endişe ediyor.
Irak’ın bu hassas tartışmaya nasıl dahil olduğunu anlatan Bakan Hüseyin, “İçeriyi tehlikede olduğumuza ikna etmek için yoğun bir medya kampanyası yürüttük. Eğer içeridekileri ikna edemezseniz, dışarıdakileri de ikna edemezsiniz. Kolay olmasa da bu mesajı iletmeyi başardık. Başlangıçta bazı insanlar bu konularda yeterli anlayışa sahip değildi, ama Irak'ın tehlikede olduğu ve savaştan uzak durulması gerektiği konusunda herkesi uyarmayı başardık” şeklinde konuştu.
Irak'ın zor yemeği
Irak bu karmaşık yemek tarifini nasıl buldu? Bu konunun hassasiyetine rağmen Fuad Hüseyin, “Iraklılar bunu açıkça tartışıyorlar. Devletin kontrolü dışındaki silahlı gruplarla mücadele etmek için kendi yollarını düşünüyorlar ve Necef'teki dini otoritenin istekleri doğrultusunda silahların kontrol altına alınması gerektiğini ilan ettiler” diye konuştu.
Iraklı Bakan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir devlet mi inşa edeceğiz yoksa belirli bölgelerde savaşa devam mı edeceğiz? Bir devlet, devlet ve onu zayıflatan başka herhangi bir şeyin birleşimi olamaz. Dolayısıyla, temeli başka hiçbir tarafın şiddet ya da savaş durumunu dayatamayacağı iç uzlaşılara ihtiyacımız var. Bu mümkün değil. Bunu bu olaylardan önce de tartışmıştık.”
Bakanın söyledikleri, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan önce de masadaydı. Uluslararası taraflar Irak tartışmasının açılmamış uçlarını arıyor.
Birçok gözlemcinin de bunu söylediğini ifade eden Fuad Hüseyin, “Ancak Irak toplumunda, siyasi çevrelerde ve liderler arasında ciddi bir tartışma olduğunu görüyorum. Biz bu süreci başlattık ve sonuca ulaşmak için belli bir süreye ihtiyacımız var. Belli mekanizmalara bağlı olduğumuz ortada. Silahlı grupların yasal olarak ordunun bir parçası olan Halk Seferberlik Güçleri'nin (Haşdi Şabi) çatısı altına girmesi gibi farklı tezler var” ifadelerini kullandı.
Siyasi çevrelerde, 2023 ekiminden bu yana ‘Gazze'deki direnişe destek’ olarak tanımlanan eylemlerle yüzlerce silahlı saldırıya karışan Nuceba Hareketi, Hizbullah Tugayı ve Seyyid eş-Şuheda Tugayı’ndan oluşan ‘meydanların birliği’ grupları için de aynı durumun söz konusu olabileceği konuşuluyor.
Irak, silahlı gruplar meselesini çözüme kavuşturmak için belirli mekanizmalara bağlı kalmaya devam ederken taraflardan birinin şiddet uygulamasının yeri yok.
Irak'taki tartışmanın daha fazla zamana ihtiyacı var, ancak bugünlerde çok konuşulan tehditler Bağdat'ın bu ihtiyacına uymayabilir. Bakan Hüseyin geçtiğimiz kasım ayında ülkesinin bazıları İsrail'den olmak üzere açık tehditler aldığını söylemişti. Peki, şimdi ne olacak?
Iraklı Bakan, şöyle devam etti:
“Evet, tehdit hala var ve ben yüksek ya da düşük bir orandan bahsetmiyorum. Tehdit tehdittir. Ancak dış baskıyla ilgisi olmayan, Irak'ın sonuca ulaşma ihtiyacıyla ilgili iç tartışmalardan bahsediyorum.”
Bakan Hüseyin, Dini Lideri Ali Hamaney'in ABD güçlerinin Irak'ta işgalci olduğunu ve silahlı grupların bu güçlere ciddi bir şekilde karşı koyması gerektiğini açıkladığı İran hakkında ise şunları söyledi:
“(8 Ocak'ta) Başbakan’la (Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani) Tahran'daydım. Birçok ülkenin Irak'ın iç durumu hakkında görüş bildirdiğini söyledik. Ancak bizim meselelerimiz Iraklıların yegane meselesi olmaya devam ediyor. Bu herkes için geçerli. İran'ın bazı konularda medyada yer alan görüşlerinin bizim vizyonumuza aykırı olduğu açık. Ama nihayetinde nihai karar Iraklıların olmalı.”
‘Kararın tamamen Irak'a ait olması gerektiği’ hipotezini Bağdat'ın savaştan sağ çıkmasına dayandıran Fuat Hüseyin, “Hükümet iç ve dış koşullar nedeniyle çok zor günler geçirdi, ancak başarılı oldu” dedi. Iraklı Bakan, binlerce kişinin öldürülmesi ve yerinden edilmesinin ardından Gazze'de çatışmalar durduğuna göre gerçekten bir ateşkese ulaşıldı mı? sorusuna “Gerilim hala devam ediyor” yanıtı verdi.
Fuad Hüseyin, devamında ise şunları söyledi:
“2024 bizim için çok zor bir yıldı. Çünkü karşımızda güç merkezleri ve güçlü ilişkilerimizin olmadığı ülkeler vardı. Irak şu an ateşin halen yanmaya devam ettiği bir bölgede. Geriye şu soru kalıyor: Kendinizi bu yangından nasıl koruyacaksınız? Irak'ı savaş ve çatışmalardan uzak bir istikrar ortamında tutmak için geçen yıl gösterdiğimiz çabayı önümüzdeki dönemde iki katına çıkaracağız.”
Artık Esed'siz bir Suriye var
Suriye halkının hissettiklerini Iraklılardan daha iyi kimse anlayamaz. Bakan Hüseyin'e göre Iraklılar, diktatörlüğün ve onlarca yıldır mücadele ettikleri Baas Partisi’nin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar.
Iraklı Bakan, Beşşar Esed rejiminin düşüşünü ‘rejimin ve ordunun çöküşünün yanı sıra zulmün, adaletsizliğin ve dünyadan tecrit edilmenin acısını tatmış olan Suriye halkı da dahil olmak üzere birçok faktörün doğal sonucu’ olarak tanımadı.
Dolayısıyla Suriye'deki değişimin, tüm kesimleriyle Suriye halkının ve kimi liberal, kimi dindar, kimi milliyetçi farklı siyasi partilerin ortak mücadelesi ve eylemi sayesinde gerçekleştiğini ifade eden Fuad Hüseyin, “Irak'ta olduğu gibi dış müdahale olmasaydı, değişim mümkün olmazdı. Şimdi birçok siyasi partinin taleplerinden biri olan özgürlük ve insan haklarının, kadınların ve azınlıkların korunması için verilen bu ortak mücadelenin sonucu beklenmeli” şeklinde konuştu.
Ancak Bağdat'ın yeni Suriye yönetimiyle etkileşimini gözlemleyenler bir suskunluk kokusu alırken, içerideki tutumlara da şüpheyle yaklaşıyorlar. Bakan Hüseyin’e göre Bağdat ise Suriye'de siyasi sürecin nasıl başlayacağını görmeyi bekliyor.
Şam'da şu an olumlu konuşan ve iyi niyetli olduğunu gösteren bir yönetimin olduğunu belirten Iraklı Bakan, “Ancak yönetimi istikrara kavuşturmak için birtakım araçlara ihtiyacımız var. Suriye, harap olmuş durumda ve yeniden inşası için ortak hareket edilmesi ve uluslararası toplumun desteği gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.
Bu yüzden Bağdat’ın endişelerini giderecek bazı soruların cevaplarına ihtiyaç duyduğunu söyleyen Bakan Hüseyin, “Suriye'de gerçek bir çözümün başlangıcı olması gereken bir ulusal diyalog konferansından bahsediliyor, ama bu konferansın üyelerini kim seçecek? Konferansı kim denetleyecek? Konferansın gündemindeki konular neler? Konferansın amacı ne? Çeşitli taraflar ve Suriye’deki halk kesimlerinin temsilcileri arasında tartışmak mı yoksa uzlaşmaya varmaya çalışmak mı? Tüm bu soruları Riyad'daki Suriye toplantısında Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarına da sorduk. Yanıt almayı umuyoruz” diyerek Bağdat’ın bu çok sayıda ve ağır görünen sorularını sıraladı.
Hiç kimse Suriye halkının hissettiklerini Baas Partisi diktatörlüğünü çok iyi bilen Iraklılardan daha iyi anlayamaz.
Iraklıların Suriye'deki durumdan endişe duymadıkları yönündeki görüşü reddeden Fuad Hüseyin, “Suriye ordusu çöktüğünde DEAŞ yeni mevziler elde etti. Yeni silahlar edindikçe üyelerinin sayısı arttı. Bazı örgüt liderleri yurt dışından dönerek DEAŞ saflarına yeniden katıldı. DEAŞ tehdidi sınırlarımıza bu kadar yakınken nasıl endişe duymayız? Bugün terörizmin geri dönme ihtimali Suriye'nin komşuları Irak, Ürdün ve Lübnan için de bir tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
Bu yüzden Irak’ın Suriye ile yakından ilgilendiğini belirten Hüseyin, “Çünkü Irak, Baas Partisi'nin ne olduğunu ve onun çöküşüne eşlik eden dönüşümleri biliyor” dedi.
Suriye'deki durumu anladıklarını, ancak değişim konusunda deneyime sahip olduklarını söyleyen Iraklı Bakan, “Eğer Suriye tarafıyla bir görüşme yapılacaksa, biz diğer ülkelerin Suriye tarafıyla yaptığı görüşmelerden farklı bir temelden yola çıkıyoruz. Bizim tek istediğimiz Suriye halkının iyiliği. Biz istikrar istiyoruz. Suriye'nin istikrarı Irak'ın da istikrarı demektir” şeklinde konuştu.
Irak'ın tüm bu soruları kime yönelttiğiyle ilgili soruya Iraklı Bakan Bağdat'ın Şam'la temas halinde olduğunu ve bu soruları Şam'daki yeni yönetime ve Devlet Başkanı yetkililerini kulanan Ahmed eş-Şera'ya sorduğunu belirterek “Riyad'daki Suriye toplantısındayken Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani de oradaydı. Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla yapılan koyu sohbette olumlu konuşmalar oldu” diye ekledi.
Kürtlerle bağlantı kurulması ya da kesilmesi
Bağdat suskunluğunu sürdürüse de Irak ve Suriye'nin her iki yakasındaki Kürtler, kesişme noktaları olmayan ortak bir kaygıya sahipler. Erbil, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesud Barzani ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi arasındaki görüşmeden sonra netleşen arabuluculuk rolüne benzer aktif bir varlık göstermeye istekli görünüyor.
Bağdat’taki hükümetin Suriye'deki istikrarın sadece Şam için geçerli olduğunu düşünmediğini aksine Suriye’deki tüm kesimleri kapsamasını istediğini ifade eden Iraklı Bakan, “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden (IKBY) Kürt liderler milliyetçilikleri sayesinde Bağdat'ta önemli bir role ve diğer bölgelerde, özellikle de Suriye'de nüfuza sahipler” şeklinde konuştu.
Öncelikle Suriye içinde Kürt-Kürt diyaloğundan ve Kürtlerin gelecekteki statüsüyle ilgilenen IKBY liderleriyle yapılan diyalogdan bahseden Bakan Hüseyin, “2019 yılından bu yana IKBY’de ikamet eden çeyrek milyon Suriyeli mülteci toplumda etkili bir gerçeklik oluşturuyor” dedi.
Fuad Hüseyin, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Halep'te, sahillerde, Doğu Akdeniz'deki diğer bölgelerde ya da Suriye'nin güneyinde istikrar yokken Şam'da istikrar olamaz. Şimdi Irak'ın iç kesimleri ile Suriye'nin iç kesimleri arasında bir etkileşim durumu yaratılmalı.”
Irak gibi bir ülkenin ‘karmaşık siyasi görevlerini’ özetleyen Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, “Savaş riskiyle ilgili olarak, iç durumu çevredeki dönüşümlerle dengelemekten daha karmaşık bir görev daha yok. ABD, Batılı ülkeler, Rusya, Körfez ülkeleri ve İran ile ilişkilere sahibiz. Irak'ın gerçeği bu. Herkesin çelişkileri ve çatışmaları dengeyi korumak için hassas siyasi eylemlerde bulunmasını gerektirir” ifadelerini kullandı.