Erdoğan ve Putin için yeni bir sınav: İdlib

Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)
TT

Erdoğan ve Putin için yeni bir sınav: İdlib

Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)

İdlib'in ya da en azından bir bölümünün kaderi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 29 Eylül'de Soçi'de yapacakları zirveye bağlı. Putin bu ayın ortasında da Cenevre'de Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Moskova'da görüşmüştü. Ayrıca Putin’in ve Biden’ın Suriye’deki elçileri arasında geçtiğimiz günlerde de bir görüşme gerçekleştirilmişti.
Pratikte İdlib, birbiriyle çelişen arzular ve öncelikler ile hassas hesaplar arasında sıkışıp kalmış durumda. Esed'e gelince; Kremlin'in geçen mart ayında Putin-Erdoğan anlaşmasından bu yana İdlib'de “temas hatları” kurma arzusunu kabul ettikten sonra İdlib'e dönüş konusuna odaklandı.
Hava bombardımanı imkanından yoksun olduğu için şehrin güneyinde topçu bombardımanına devam eden Şam, aynı zamanda "İdlib'in kurtarılmasına" ilişkin resmi açıklamalar ve medyaya sızan haberlerle de "medya bombardımanını" sürdürdü.
Şam yaptığı jeopolitik okuma ışığında, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi, Suriye ve Ortadoğu'nun ABD yönetimine olan önceliğinin azalması, bölgesel inisiyatiflere daha geniş bir pay verilmesi ve Türkiye'nin baskı altında olduğunu düşünmesinin ardından İdlib’in kurtarılması için koşulların "uygun" olduğuna inanıyor. Ayrıca Ürdün Kralı 2. Abdullah'tan güney Suriye'de istikrarı sağlama ve terör ve uyuşturucuyla mücadele önerilerine destek alması ve “Arap Gazı Boru Hattı’nı” Mısır'dan Suriye ve Ürdün üzerinden Lübnan'a uzatması gibi gelişmeler İdlib’in kurtarılması için koşulları "uygun" hale getiriyor.
Cenevre'deki Rus-Amerikan diyalogunda, Biden'ın ekibinin öncelikleri arasında Suriye'nin çöküşü vardı. Biden’ın ekibi yalnızca insani yardım sağlamak, istikrarı ve ateşkesi korumak ve DEAŞ'in yeniden canlanmasını önlemekle ilgileniyor. Suriye dosyasından sorumlu mevcut ekip, Heyetu Tahrir’uş Şam (HTŞ) ile Washington'ın savaştığı El-Kaide ve DEAŞ gibi örgütler arasında büyük bir fark görmüyor. ABD, Afganistan'dan çekildikten sonra terörle mücadele pusulasını Suriye ve Irak'a yönelttiğini duyurdu. Son zamanlarda İdlib kırsalında bir El-Kaide liderine yönelik düzenlenen ABD hava saldırısı, bu yeni önceliğinin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Putin, Şam'ın okumalarının büyük bir kısmına katılıyor ve "terör yatakları" uyarısıyla yabancı güçlerin varlığının Suriye'nin egemenliğini geri kazanmanın ve ülkeyi yeniden inşa etmenin önündeki "ana engel" olduğunu ifade ediyor.
Rus haritası güney Suriye'de genişledi. Putin kuzeyde de genişleme olasılığını test etmeye çalışıyor. Bu durum Rus hava saldırılarının boyutundaki ve kapsamındaki artışı açıklıyor. Rus savaş uçakları ilk olarak Halep, İdlib ve Lazkiye kırsalı üçgeninde muhalif bir gruba hava saldırısı düzenledi. Ardından da daha önce bombalamadıkları şehirleri ve bölgeleri vurmaya başladı. Ayrıca Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Türkiye'nin geçen yılki anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini öne sürdü.
Avrupalılara İdlib ve göçmenlik dosyası kartını sallayan Putin, önümüzdeki çarşamba günü yapılacak görüşme öncesinde baskı yapıyor. Şam ise kuzeydeki "güney senaryosunu" kopyalamak istiyor. Aslında bu senaryo yeniydi. Bu, ABD’nin geri çekilmesi karşılığında Rusya'nın ilerlemesini gerektiriyor ve 2018'de gerçekleşen önceki bir anlaşmanın ihlali veya geliştirilmesinin yanı sıra karşıt bir tarafın varlığında bir tür esnekliği garanti ediyor.
Kuzey ile Güney arasında önemli bir fark var. Bunu meydana getiren Türkiye ve bu az bir fark değil. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Lavrov'a Moskova'nın Putin ile Erdoğan arasında varılan İdlib anlaşmasındaki taahhütlerine uymadığını söyledi. Amman'ın "Suriye hükümeti ve Suriye Arap Ordusu’nun Dera'ya dönüşüne verdiği desteğin ve Suriyeli bakanları kabulünün aksine Ankara, Moskova'nın "rejimin ve milislerinin" İdlib'e dönüşünün engellenmesini istiyor.
Rusya, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeybatısındaki taahhütlerini yerine getirmediğini iddia ediyor. Türkiye’nin taahhütleri Halep-Lazkiye yolunun açılması ve yolun iki tarafında güvenli bölge oluşturulması, üzerinde ortak devriyeler yapılması ve terör örgütleriyle mücadele edilmesi yoluyla ılımlı grupların ayrılmasıydı. Ankara'ya gelince; Moskova'nın taahhütlerini iki şekilde yerine getirmediğini söylüyor. Rusya’nın taahhütleri İdlib'e yönelik hava ve topçu bombardımanının durdurulması, şehrin sınırlarına yakın yaklaşık 4 milyon insanın bulunduğu bir bölgede yeni bir yerinden edilenlerin oluşturacağı göç dalgasının önlenmesi ve rejim güçlerinin üzerinde anlaşmaya varılan noktalardan çıkarılmasını istiyor.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin İdlib'den daha geniş, daha büyük ve daha önemli olduğu biliniyor. Ayrıca Türkiye kuzeyde, bölge ülkelerinin güneydeki şartlarından farklı bir konuma sahip. Diğer yandan Ankara ile Moskova arasındaki iş birliği, İdlib'de artan gerilime rağmen Fırat'ın doğusunda devam ediyor.
Bu faktörler ve Ankara ile Moskova arasındaki anlaşmazlıklar karşısında danışmanlar, Tel Rıfat karşılığında İdlib'de Halep-Lazkiye yolunun güneyinde bir takas içeren eski bir öneriyi gündeme getirdiler. Bu öneri Moskova'nın sadık gruplarını ilerletmek üzere Ankara'ya yeşil ışık yakması karşılığında İdlib'deki uluslararası yolun güneyine hükümet güçlerinin dönmesi için çalışmaların yeniden başlatılması ve bölgenin yeniden inşası için bu hayati uluslararası yolun açılmasını öngörüyor. Ankara’nın bu anlaşmadaki hedefi Halep'in kuzeyindeki Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) zayıflatmak. Bu dosyaya başka bir faktör dahil olabilir. O da Fırat'ın doğusunda PKK ve müttefikleriyle mücadele eden Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan ve Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memluk arasında bir görüşme tertip edebilecek olan Irak'tır.
Danışmanlarının Putin ve Erdoğan'ın masasına koydukları ikinci madde ise Anayasa Komisyonu ile ilgili. Rusya ve Türkiye, bunu İran'ın da dahil olduğu Astana sürecinin en önemli başarılarından biri olarak görüyor. Putin ve Erdoğan'ın öncelikleri İdlib'de kısmen ve zaman içinde farklılık gösterebilir ancak iki lider BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen tarafından gerçekleştirilecek bir atılımı “olumlu karşılama” konusunda hemfikir. BM Elçisi’nin imza atacağı atılım, hükümet ve muhalefetin önümüzdeki ayın dokuzunda Anayasa Komitesi'nin altıncı turunda Cenevre'de Suriye anayasasının ilkelerini formüle etmek için günlük toplantılar başlatmak üzere uluslararası bir mekanizma üzerinde anlaşmasını öngörüyor.



Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.

 


Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
TT

Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)

Irak hükümeti dün yaptığı açıklamada, yaklaşık iki hafta önce Yemen’deki Husiler ile Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandıran bir kararın yayımlanmasına ilişkin olarak bazı yetkililerin görevden alınmasını içeren yaptırımların onaylandığını duyurdu.

Irak Bakanlar Kurulu, resmî gazetede yayımlanmasının ardından özellikle hükümeti oluşturan ve söz konusu gruplara yakınlığıyla bilinen siyasi çevreler arasında geniş tartışmalara yol açan kararla ilgili kurulan soruşturma komisyonunun tavsiyelerini kabul etti.

Söz konusu sınıflandırmanın, iki grubun mal varlıklarının dondurulmasını da içermesi üzerine hükümet, kararın ‘yanlışlıkla’ yayımlandığını belirtmişti. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, karardaki hataya ilişkin acil soruşturma başlatılması, sorumluların tespit edilmesi ve ihmali bulunanların hesap vermesi talimatını vermişti.

Hükümetin dün yayımladığı açıklamada, Bakanlar Kurulu’nun, Irak Resmi Gazetesi’nin 17 Kasım 2025 tarihli 4848 sayısında yer alan ve Teröristlerin Mallarının Dondurulması Komisyonu’nun 2025/61 sayılı kararına ilişkin soruşturma komisyonu tavsiyelerini onayladığı belirtildi. Tavsiyeler kapsamında, ilgili bazı yetkililerin görevden alınması ve bazılarının ise başka görevlere atanması gibi idari yaptırımların yer aldığı kaydedildi.

Diğer yandan Irak Ulusal Güvenlik Servisi dün yaptığı açıklamada, komşu bir ülkeden geldiği belirtilen ve DEAŞ terör örgütü bünyesindeki ‘en tehlikeli bomba uzmanlarından biri’ olarak tanımlanan bir kişinin yakalandığını duyurdu.

Irak Ulusal Güvenlik Servisi, Irak Haber Ajansı’na (INA) yaptığı açıklamada, 10 aydan uzun süren takip ve hassas izleme faaliyetlerini içeren nitelikli bir istihbarat operasyonu sonucunda, komşu ülkelerden birinden dönüşünün ardından DEAŞ’ın üst düzey isimlerinden birinin gözaltına alındığını bildirdi. Açıklamada, yakalanan kişinin yüksek derecede tehlikeli unsurlar arasında yer aldığı, adının terör örgütü lider kadrolarına ait listelerde bulunduğu ve 2004 yılından itibaren Bağdat’ta El Kaide unsurları içinde faaliyet göstermeye başladığı belirtildi. Ebu İlya lakabını kullanan şüphelinin, patlayıcı düzeneklerin hazırlanmasında uzmanlaştığı, beş kişiden oluşan bir hücreye liderlik ederek saldırıların gerçekleştirilmesinde rol aldığı kaydedildi.

Soruşturmalarda, söz konusu kişinin patlayıcıların cep telefonlarıyla irtibatlandırılması ve hazırlanmasından sorumlu olduğu, Bağdat’ta faaliyet gösterdiği dönem boyunca 100’den fazla patlayıcı düzeneği teslim ettiği ve başkentin farklı bölgelerini hedef alan terör eylemlerinin doğrudan uygulanmasına katkı sağladığı tespit edildi.


Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
TT

Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)

Suriye’deki yeni yönetim, büyük şehirlerin kalabalık sokakları ile kırılgan, yoksul kırsal kesimler ve Suriye genelindeki yaygın yıkım arasında, önceki dönemin karmaşıklığından kaynaklanan muazzam zorluklarla karşı karşıya.

Beşşar Esed rejiminin düşüşünü günlerce kutlayan mahallelerin göz alıcı görüntüsünün ardında, daha az gürültülü ve daha karmaşık başka bir mücadele sürüyor. Bir güvenlik kaynağına göre bu mücadelede DEaŞ ve göçmenler (yabancı savaşçılar) en önemli zorlukları oluşturuyor.

Ancak bazıları DEAŞ’ı ve genel olarak aşırılığı güvenlik yaklaşımıyla çözülebilecek ‘teknik bir sorun’ olarak görürken, diğerleri ‘asıl sorunun, eğitim veya aile sistemi ya da herhangi bir örgütlü yaşam biçimi olmaksızın, birkaç yıldır normal sosyal bağlamın dışında gelişen devasa bir insan kitlesini absorbe edecek planlar yapmakta yattığını’ düşünüyor.

Zorluk, yıkıma uğrayan bölgeleri yeniden inşa etmek ve geçim kaynakları yaratmak, özellikle de siyasi ve sosyal kimliklerin radikal grupların mirasıyla iç içe geçmiş olduğu ve bu yüzden potansiyel çatışmalar için verimli bir zemin oluşturan İdlib gibi kırsal bölgelerde yatıyor.

ABD, Irak'tan çekilmeden önce Sünni aşiretlerinden oluşan ve el-Kaide'ye karşı savaşan Sahva Silahlı Güçleri deneyimi, radikalizmden etkilenenleri siyasi ve güvenlik yapılarına dönüştürerek Suriye için olası bir model sunarken, militarizasyondan siyasete ve hizipçilikten devletçiliğe geçiş, yeni Suriye'nin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olmaya devam ediyor.