Borrell, Viyana platformuna geri dönmenin önemini vurguladıhttps://turkish.aawsat.com/home/article/3208691/borrell-viyana-platformuna-geri-d%C3%B6nmenin-%C3%B6nemini-vurgulad%C4%B1
Borrell, Viyana platformuna geri dönmenin önemini vurguladı
New York/ Ali Barada
TT
TT
Borrell, Viyana platformuna geri dönmenin önemini vurguladı
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İran ile nükleer müzakerelerde Viyana platformuna bir alternatifin bulunmadığını söyledi. Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtlayan Borell, Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na (KOEP/nükleer anlaşma) geri dönülmesi için sürdürülen çabaların Tahran'ın diğer ülkelerin iç işlerine müdahalesine ilişkin diğer dosyaları ele almada yalnızca ‘ilk adımı’ teşkil ettiğini vurguladı.
Borrell, Şarku'l Avsat’ın Avrupalıların İran'ın balistik füze ve insansız hava araçları geliştirme programından endişelenip endişelenmediğine dair sorusuna şu yanıtı verdi:
“Elbette başka birçok konuda endişeleniyoruz. Ancak tüm sorunları aynı anda çözemeyiz. Şu an nükleer anlaşmanın yeniden hayata geçirilmesi için görüşmeler yapılıyor. Bu henüz son değil. Daha fazla tartışılması gereken birçok konu var. Adım adım gidelim. İlk adım nükleer bir İran'dan kaçınmaktır. Sonra diğer meselelerle ilgileniriz.”
Borell, İran’ın diğer ülkelerin iç işlerine müdahalesini durdurmadığı takdirde daha fazla anlaşmazlığa gidileceğinden endişelenip endişelenmediği konusunda şunları söyledi:
“Bölgedeki tehlike konusunda endişelenmek için birçok neden var. Ancak riski azaltmak için çözmemiz gereken ilk başlık yine bu nükleer anlaşmadır.”
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullah Abdullahiyan ise ülkesinin Viyana’daki müzakerelere ‘çok yakında’ döneceğini duyurdu ancak bir tarih vermedi.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de yaptığı açıklamalarda görüşmelere söz konusu dönüşün, İran'ın istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini ele almak için önemli bir zemin olduğunu kaydetti.
ABD’nin İran Özel Elçisi Rob Malley'nin New York'ta ‘çok verimli birkaç gün’ geçirdiğine dikkat çeken ABD Dışişleri Bakanı, Viyana müzakerelerine geri dönme yönünde İran ile aralarında ‘henüz bir anlaşma olmadığını’ vurguladı. ABD'nin bu dönüşe ‘tamamen hazır’ olduğunu yineleyen Bakan Blinken sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran hazır mı değil mi? Hazırsa ne zaman? Karşılıklı uyuma geri dönme, bizim ve diğer birçok ülkenin İran hakkındaki tüm endişelerini ele alma yönünde, hedeflere sahip bir diplomasi yolu izleme konusunda çok kararlıydık.”
Karşılıklı olarak uyuma geri dönüşün ABD’nin çıkarına olduğunu vurgulayan Blinken “Mevcut en iyi seçenek, İran'ın nükleer programını kısıtlamak ve diğer istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerini ele almak için bir zemin sağlamaktan geçiyor” dedi. Geri dönüş imkanının süresiz olmadığı uyarısını yenileyen Blinken şu ifadeleri kullandı:
“Sorun şu ki İran her geçen gün anlaşmaya uygun olmayan adımlar atmaya devam ediyor. Yüzde 20, hatta yüzde 60 oranında yüksek biçimde zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırması ve santrifüjlerde adımlarını hızlandırması bu adımlarının başında geliyor. Böyle giderse karşılıklı uyumun anlaşma konusunda fayda geri getiremeyeceğini göreceğimiz bir noktaya varacağız. Zira İran, KOEP’e döndüğümüzde nükleer programında geri alınmayacak, ciddi ilerlemeler kaydetmiş olacak. Bu, müttefik ve ortaklarımızın bildiği bir durumdur.”
New York'taki Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu (BMGK) kapsamındaki üst düzey toplantılarda birçok grup toplantısında ve ikili görüşmede ele alınan İran dosyası Blinken tarafından Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri dışişleri bakanlarıyla yaptığı temaslarda da gündeme getirildi. Blinken’ın görüştüğü isimler arasında Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Bahreyn Dışişleri Bakanı Dr. Abdullatif ez-Zeyyani, Katar Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman, Kuveyt Dışişleri Bakanı Şeyh Ahmed Nasır el-Muhammed es-Sabah, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Bakanı Halife Şahin el-Marar ve KİK Genel Sekreteri Nayif el-Hacraf vardı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, görüşmelere ilişkin şunları aktardı:
“Blinken, ABD'nin ortaklarının dıştan gelen saldırganlığa karşı güvende olduğu barışçıl, güvenli ve müreffeh bir Ortadoğu'yu teşvik ettiğini, bölge halkları ve hükümetleri ile dayanışma içinde olduğunu vurguladı. Görüşmelerde Yemen'deki çatışmaya kalıcı çözüm bulmak için ortak bir yaklaşıma ulaşma konusu da ele alındı. Aynı zamanda KOEP’e karşılıklı olarak uyum sağlama ve İran'ın Körfez'de ısrarlı bir biçimde devam eden saldırgan davranışına karşı koyulması için yürütülecek diplomasi hamleleri de gündeme geldi. ABD, Suudi Arabistan'daki sivil yerleşim bölgelerine ve altyapıya yönelik Husi saldırılarını kınama konusunda Körfez’deki ortaklarımızın yanındadır.”
ABD’nin İran Özel Elçisi Rob Malley ile bir araya gelen Prens Faysal bin Ferhan da İran nükleer programıyla ilgili başlıkları görüştü.
Tayvan, Trump - Şi görüşmesinden endişeli: Çıkarlarımız tehlikede
Çin, geçen yıl mayıs ve ekimde, Tayvan'ın etrafında kapsamlı askeri tatbikatlar düzenlemişti (AFP)
Tayvan, Çin lideri Şi Cinping'le görüşecek ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğini kaybetmemek için onun muhafazakar tabanına erişmek istiyor.
ABD ve Tayvan arasında resmi diplomatik bağlar olmadığından Taipei yönetimi, Beyaz Saray'ın desteğini sürdürebilmek için Amerika'yı Yeniden Harika Yap (Make America Great Again/MAGA) hareketine ulaşmaya çalışıyor.
Tayvan, gelecek hafta Güney Kore'de bir araya gelecek Trump ve Şi'nin görüşmesini yakından takip edecek.
Reuters'ın aktardığına göre Taipei yönetimi, Trump'ın Çin'le ticaret anlaşması karşılığında "Tayvan'ın çıkarlarını satmasından" endişeleniyor.
Kimliklerinin paylaşılmaması şartıyla konuşan Tayvanlı yetkililer, ülkenin Çin'e karşı kendisini savunmaya kararlı olduğunu ve bu mesajı MAGA destekçileri arasında yaymak istediklerini söylüyor.
Kaynaklardan biri, "Trump'ı öylece arayamayız, bu yüzden onunla konuşmak için başka yollar bulmak zorunda kaldık" diyor.
Tayvan lideri Lai Ching-te, ABD'li muhafazakar yorumculardan Buck Sexton'a bu ay söyleşi vermişti. Lai, 7 Ekim'de yayımlanan röportajda Trump'ın Çin'in Tayvan'ı işgal planlarından vazgeçirmesi halinde onu Nobel Barış Ödülü'ne aday göstereceğini söylemişti. Sexton da ABD'lileri Tayvan seyahatine teşvik eden ayrı bir program yapmıştı.
Trump'ın kabinesinden ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Tayvan'ın bağımsızlığını destekleyenlerden. Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ABD'nin Tayvan'la güvenlik, teknoloji ve üretim alanlarında derin bir ortaklığa sahip olduğu belirtildi. Ayrıca iki ülkenin "yakın ve sürekli temas halinde olduğu" ifade edildi.
Pekin, "tek Çin" politikası kapsamında Tayvan'ı kendi toprağı olarak görüyor. Son yıllarda askeri baskıyı artıran Çin, adanın anakarayla yeniden birleşmesi için gerekirse güç kullanabileceğini vurguluyor.
Taipei yönetimiyse Çin tehdidine karşı ABD'nin askeri ve siyasi desteğine güveniyor. ABD'de 1979'da yürürlüğe konan Tayvan İlişkileri Yasası kapsamında Washington, olası bir Çin saldırısına karşı Tayvan'a kendini koruyacak askeri teçhizatı sağlamak zorunda.
Ancak Trump, Tayvan'ın kendilerine ödeme yapması gerektiğini savunarak Taipei yönetiminde soru işaretleri yaratmıştı.
Independent Türkçe, Reuters, Taiwan Today
Ortadoğu’daki ateş Afrika Boynuzu’nu da yakar mı?https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5201156-ortado%C4%9Fu%E2%80%99daki-ate%C5%9F-afrika-boynuzu%E2%80%99nu-da-yakar-m%C4%B1
Mevcut yansımaların, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu’daki ülkelerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği açısından geniş kapsamlı sonuçlar doğurması bekleniyor (AFP)
TT
TT
Ortadoğu’daki ateş Afrika Boynuzu’nu da yakar mı?
Mevcut yansımaların, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu’daki ülkelerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği açısından geniş kapsamlı sonuçlar doğurması bekleniyor (AFP)
Haşim Ali Hamid Muhammed
Dünyanın dikkati Kızıldeniz ve buradaki gelişmelere, ayrıca Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın tamamlanmasının ardından Mısır ve Etiyopya arasında Nil Nehri suları konusunda yaşanan rekabete ve bölgedeki ülkeler arasında uluslararası yarış ve bölgesel sürtüşmeye yönelirken, Ortadoğu ve Afrika Boynuzu için yeni bir aşamaya işaret eden birçok değişken bulunuyor. Afrika Boynuzu, Ortadoğu ile gelecekteki çatışmaların yükünü paylaşacak mı? İki bölgedeki olayların gidişatına ne gibi beklentiler var?
Jeopolitik ve ekonomik önemi ile Ortadoğu, gerek Gazze, Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen ve Sudan'daki olaylar gerekse özellikle Mısır ve Etiyopya arasındaki su anlaşmazlığı bağlamında Afrika Boynuzu’ndaki değişiklikler olsun devam eden uluslararası çatışmaların etkisiyle değişmeye zorlanıyor. Tüm bunların yanında dikkatler, bazı bölge ülkelerinin, rakip güçlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde durumu şekillendirmeyi amaçlayan uluslararası ve bölgesel desteklerle yeni bir gerçeklik dayatmaya çalıştığı Kızıldeniz bölgesine ve burada yaşanan karmaşık jeopolitik rekabete çevrilmiş durumda.
Kanıtlar, Ortadoğu ile Afrika Boynuzu’nu birbirine bağlayan stratejik bir arter olarak kabul edilen ve bazılarına göre bölgenin jeopolitiğinin anahtarı olan Kızıldeniz'deki gelişmelerin, bu bölgenin artık sadece bir ticaret yolu olmaktan çıkıp askeri ve stratejik etki alanı haline geldiğini ortaya koyuyor.
Filistin ve Lübnan'da yaşananlar, Suriye'de tanık olunanlar, Libya ve Sudan'daki çatışmalar ve Nil Nehri suları üzerindeki anlaşmazlık, strateji analistlerinin Ortadoğu ve Afrika Boynuzu’nun haritasını yeniden çizeceğini ve her iki bölgedeki devletlerin ve halkların istikrarı, ekonomisi ve geleceği üzerinde derin etkileri olacağını öngördükleri değişikliklerin birer işaretidir.
Ortadoğu ve Afrika Boynuzu
Ortadoğu, bazıları Batı Asya'da, bazıları ise Kuzeydoğu Afrika'da bulunan 17 ülkeden oluşuyor. Asya kısmı Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Kuveyt, Umman, Yemen ve Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin'in yanı sıra İran, Türkiye ve İsrail gibi Arap olmayan bölgesel güçleri kapsıyor. Mısır ve Sudan, Kuzeydoğu Afrika ülkeleri arasında yer alıyor. Bölgenin stratejik coğrafi konumu, Doğu Akdeniz'den Arap Körfezi'ne uzanan genişliği ve Asya, Afrika ve Avrupa olmak üzere üç kıtayı birbirine bağlaması nedeniyle önemli olarak kabul ediliyor. Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı ve Babu’l-Mendeb Boğazı gibi en önemli uluslararası deniz koridorlarını ve başta petrol ve doğalgaz olmak üzere doğal kaynakları barındıran bu bölge, kültürel, dini ve tarihi boyutlarıyla da uluslararası çatışmaların ve ittifakların merkezi haline geldi.
Kızıldeniz artık sadece bir ticaret koridoru değil, aynı zamanda askeri ve stratejik nüfuz alanına dönüştü (AFP)
Afrika Boynuzu, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nden batıya doğru boynuz şeklinde uzanan bir kara parçasıdır. Somali, Cibuti, Eritre ve Etiyopya olmak üzere dört ana ülkeden oluşur. Bölge, siyasi ve ekonomik olarak Kenya, Sudan, Güney Sudan ve Uganda'yı da kapsayacak şekilde genişlerken, Afrika Boynuzu, dar veya geniş tanımla, Arap Yarımadası ve Arap Körfezi'ndeki petrol kuyularının aksine, Aden Körfezi ve Babu’l-Mendeb Boğazı’na bakan stratejik bir bölge olarak kabul edilir.
İngiliz asıllı ABD’li Yahudi tarihçi Bernard Lewis, modern tarihin sonu hakkındaki öngörülerinde şöyle diyor:
“Tarihçiler arasında, Ortadoğu tarihinin 18’inci yüzyılın sonu ve 19’uncu yüzyılın başında, Fransa’nın General Napolyon Bonapart liderliğindeki seferinin sonucu olarak Mısır'ı işgal etmesiyle başladığı genel olarak kabul görür. Bu olay, Batı'nın İslam dinin kalbine yaptığı ilk seferdi. Batı'nın İslam dünyasına yönelik bu ilk istilası, iki gerçeği ortaya koydu. Bunlardan birincisi, Bonaparte'ınki gibi küçük bir seferberlikle bir Arap ülkesini fazla zorluk çekmeden işgal edip ele geçirebilmek, ikincisi ise ikinci bir Batı seferberliğinin ilk işgalciyi ülkeden çıkarabilmesidir.”
Lewis, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“21’inci yüzyıl tarihçileri, bölgenin tarihsel dönemlerinin tarihleri konusunda fikir ayrılığına düşebilirler, ancak Bonaparte ve Nelson ile başlayan Ortadoğu tarihinin, Bush ve Gorbaçov ile sona erdiği konusunda hemfikir olacaklarına şüphe yok. Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan 1990-1991 krizinde, hiçbir uluslararası güç bu tür durumlarda geleneksel olarak kendilerinden beklenen rolü oynamadı. Bu koşullar altında Ortadoğu'nun gerçek sorumluluğun ve önemli kararların başka, uzak yerlerdeki insanlar tarafından alınacağını varsaymaya devam etmesi doğal. Bu inancın, İsrail, Yahudiler, ABD ve genel anlamda Batı gibi düşman olarak görülenlere karşı komplo teorilerine yol açması da normal. Hiçbir teori, inanılmayacak veya kabul edilemeyecek kadar mantıksız veya uçuk olmaz.”
Politikacılar, yetkililer ve analistler arasında bile, belirli politikaların arkasında her zaman yabancı bir ülkenin olduğu yönünde benzer bir inanç olduğunu ve bazılarının, yalnızca yabancı bir gücün kararlar alıp uygulayabileceğine inanarak dış güçlerin müdahalesini talep edecek kadar ileri gittiğini belirten Lewis’e göre bunun en çarpıcı örneği, Amerikan sömürgeciliği suçlamalarının yöneltildiği bir dönemde, Arap-İsrail çatışmasına ABD'nin müdahalesi etmesi için art arda yapılan çağrılardı. Bu düşünce biçiminin uzun bir süre daha devam etmesi bekleniyor.
Jeo-medeniyet boyutu
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Akademisyen ve uluslararası ilişkiler uzmanı Muhammed Hasib er-Rasul, Ortadoğu ve Afrika Boynuzu bölgeleriyle ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi:
“Afrika Boynuzu, coğrafi olarak Ortadoğu'ya komşu olmakla kalmayıp, sosyo-kültürel boyutuyla da Ortadoğu'nun ötesine uzanıyor. Tarihsel olarak ve çıkarlar açısından, Kızıldeniz havzasının bir parçası olan Afrika Boynuzu’nun Ortadoğu'da gelecekte yaşanabilecek çatışmalardan etkilenmesi mümkün. Önümüzdeki dönemde zorlukların yaşanabileceğine işaret eden birçok gösterge var. Bunlar arasında Etiyopya'nın limanlara erişme çabalarıyla gerilimin tırmanması, Arap-İsrail çatışmasıyla ilgili denizcilik endişeleri ve seyrüsefer güvenliği ve İsrail'in özellikle de Aksa Tufanı Operasyonu’ndan sonra Yemen'deki Husilere yönelik askeri operasyonlarının yanı sıra bölgedeki üsler, limanlar ve doğrudan çıkarlar konusunda bölgesel ve uluslararası güçler arasındaki rekabet yer alıyor. Cibuti'de 2017 yılından bu yana ABD, Fransa ve diğer ülkelerin askeri üslerinin yanı sıra Çin’e ait bir askeri üs bulunuyor. Bu durum rekabeti kızıştırırken Afrika Boynuzu'nun Washington, Pekin, Rusya ve bölge ülkeleri arasında stratejik çıkarların arenası haline gelmesine yol açabilir.”
Rasul, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Nil Nehri suları üzerindeki anlaşmazlık, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı ve bunun bölgesel ve uluslararası yansımaları ile Ortadoğu'daki krizler, karmaşık uluslararası ve ekonomik boyutlarla bağlantılı. Bir çatışmanın patlak vermesi halinde bölge ve bazı büyük ülkeler için ortaya çıkabilecek olası sonuçlar arasında Kızıldeniz'deki küresel tedarik zincirlerinin kesintiye uğraması ve nakliye ve sigorta maliyetlerinin artması yer alıyor. Koridor ülkelerinin (Cibuti, Sudan ve Eritre) ekonomileri, artan jeopolitik faaliyetler ve bölge ülkelerinin bazı ülkelerin iç işlerine etkisi ve bölgedeki askeri üslerin yaygınlaşması nedeniyle güvenlik gibi alanlarda da etkileneceği kesin. Nil Nehri havzası ülkeleri arasında Nil bölgesi ve su rekabeti konusunda birbirlerine karşı sergilemeye başladıkları tutumların siyasi bir boyutu da var. Bu durum gelecekte derin diplomatik krizlere dönüşerek askeri faaliyetlere ve eylemlere yol açabilir.”
ABD’nin Cibuti'deki Lemonnier Askeri Üssü, 10 Kasım 2022 (AFP)
Öte yandan Afrika meseleleri araştırmacısı Ammar el-Arki, bir makalesinde şunları yazdı:
“Afrika Boynuzu şu anda, dünyanın en hassas bölgelerinden birinde uluslararası ve bölgesel nüfuz haritasını yeniden çizen olağanüstü bir stratejik dönüşüm geçiriyor. Bölgedeki hızlı gelişmeler, özellikle Kızıldeniz ve geçiş koridorları, su sorunu, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı ve Mısır ile Etiyopya arasındaki gerilimler nedeniyle bölgenin hızla Ortadoğu çatışmalarının yeni cephesi haline geldiğini ortaya koyuyor. Afrika Boynuzu’ndaki durum, hayati çıkarların ve nüfuz alanlarının birbiriyle çatışması ve bölgedeki uluslararası ve bölgesel varlıkların artması, nüfuz alanlarının yeniden dağıtılması için kıyasıya bir yarış olduğunu yansıttığından, Ortadoğu'nun dinamiklerinden ayrı düşünülemez. ABD, Çin ve Rusya birbiriyle rekabet eden nüfuz elde etme projeleri yürütürken, bölgesel güçler de bölgesel güvenlik denkleminde kilit bir eksen haline gelen bu bölgedeki varlıklarını pekiştirmeye çalışıyor.”
Kızıldeniz'in Ortadoğu ile Afrika'yı ve küresel ticaret yollarını birbirine bağlayan hayati konumu nedeniyle bahsi geçen güçler arasındaki rekabetin en önemli arenası haline geldiğini vurgulayan Arki, “Sudan, Cibuti ve Eritre’de yabancı askeri üslerin sayısının artmasıyla birlikte, Afrika kıyılarındaki nüfuz haritasında gerçek bir değişiklik ve deniz kontrol dengesinde bir kayma görülmeye başladı. Bu durum, bölgeyi daha geniş bir uluslararası güvenlik denkleminin parçası haline getirdi. Büyük Etiyopya Rönesans Barajı ve Nil Nehri suları sorunu, Afrika Boynuzu ile Ortadoğu arasındaki en tehlikeli temas noktasını temsil ediyor. Çünkü su çatışması artık sadece teknik bir sorun değil, güvenlik, siyasi ve stratejik hesaplamaların kesiştiği, herhangi bir tırmanışın tüm bölgede kartların yeniden dağıtılmasına yol açabileceği, jeopolitik bir soruna dönüştü” diye ekledi.
Afrika meseleleri uzmanı Arki, şöyle devam etti:
“Bu bağlamda, Arap dünyasındaki çatışmaların gidişatının yavaş yavaş el-Maşrık (Levend) bölgesinden Körfez'e, ardından Kuzey Afrika'ya ve şimdi de bu zincirin bir sonraki halkası olarak Afrika Boynuzu'na kaydığı açıkça görülüyor. Uluslararası ve bölgesel rekabet açıkça bu bölgeye kayıyor. Kıyı şeridinde ve deniz yollarında büyük güçlerin etkinliğinin artmasıyla birlikte, nüfuz haritasında gerçek bir değişim yaşanıyor. Burada yaşananlar izole bir durum değil, ancak Gazze savaşı sonrası dönemde Ortadoğu'da yaşanan dönüşümlerin doğal bir uzantısı. Nüfuz alanları yeniden dağıtılıyor ve Kızıldeniz'in her iki yakasında yeni ittifaklar kuruluyor. Bu açıdan bakıldığında, Afrika Boynuzu’nun Ortadoğu ile gelecekteki çatışmanın yükünü paylaştığı söylenebilir. Ancak Afrika Boynuzu, bu çatışmaya sadece bir kurban olarak değil, deniz yolları, su ve hayati kaynakları kontrol etmek için çılgınca bir yarışa giren bölgesel ve küresel güçler arasındaki nüfuz mücadelesinin alternatif bir sahnesi olarak giriyor.”
Kızıldeniz çatışmaları
Afrika meseleleri konusunda uzman ve akademisyen Najla Marai ise şunları söyledi:
“Bölgesel güçler arasındaki rekabet, Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesinin güvenliği ve istikrarı için doğrudan bir tehdit oluşturuyor. Benim tahminime göre olayların hızı öngörülebilir gelecekte artacak ve birçok gözlemci, İran’ın Afrika Boynuzu’nda yeni cepheler açma yönündeki eşi görülmemiş hamlesini arka plan olarak görüp Kızıldeniz’in önümüzdeki dönemde bölgesel ve uluslararası silahlı çatışmaların yeni arenası olmaya aday olduğunu öne sürüyor. Buna, Somali’deki aşırılıkçı kökten dinci grupların ve Yemen'deki Husilerin desteği, ayrıca Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın getirdiği zorluklar ve bazı ülkelerin Kızıldeniz’de başlattığı bölgesel çatışmalarla temsil edilen Afrika Boynuzu’ndaki gelişmeler de ekleniyor. Bu yüzden iki bölge arasındaki çatışma olaylarını yoğunlaştırıyor.
Büyük Etiyopya Rönesans Barajı'nın tamamlanmasının ardından Mısır ile Etiyopya arasında Nil Nehri suları konusunda anlaşmazlık yaşanıyor (AFP)
Marai, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gelişmelerle ilgili olarak uluslararası ve bölgesel taraflar, Somali, Sudan ve Etiyopya’daki siyasi krizler ve iç çatışmalar ile Büyük Etiyopya Rönesans Barajı krizi nedeniyle, Afrika Boynuzu’nun güvenlik sistemlerine ve bölgesel düzenlemelerine sızmak için aktif olarak çalışıyorlar. Bu tehlikelerin yanı sıra İran ve Husiler daha yakın iş birliği yaparsa, Afrika Boynuzu için daha da büyük bir tehdit ortaya çıkacak. Husiler, geçtiğimiz haziran ayında İsrail-İran savaşının yansımaları ve bölge ülkeleri arasında yaşanan zorlukların gölgesinde Somali’deki eş-Şebab üyeleri iş birliği yapmaya başladı. Bu durum, Afrika Boynuzu ve Ortadoğu olmak üzere her iki bölgedeki bölgesel dengeleri şüphesiz etkileyecek.”
Marai, şöyle devam etti:
“Ortadoğu ve Afrika Boynuzu’ndaki karışıklıklar, genel olarak bölgedeki ülkelerin güvenliğini ve ekonomilerini ve ayrıca Kızıldeniz'i de etkiliyor. Bu durum kendini; militarizasyon, artan terörizm ve deniz korsanlığı, deniz ticaret akışlarının azalması ve bunun Doğu Afrika ve Afrika Boynuzu ülkelerinin ekonomileri üzerindeki etkisi, bölgedeki ülkelere insani yardımın tehdit edilmesi şeklinde gösteriyor. Bu da bölgede ülkelerine yapılan insani yardımları tehdit ediyor. Kötüleşen açlık krizi ve gıda güvensizliği de iç savaşın habercisi olarak görülüyor.”
Afrika meseleleri uzmanı ve yazar Yusuf Reyhan, Afrika Boynuzu bölgesinin, şu anda dünyanın dikkatini çeken ve hem hükümet hem de halk çevrelerinde, özellikle Filistin-İsrail çatışması ve bunun Gazze’deki savaşta güncel tezahürü ile ilgili olarak geniş çapta tartışılan önemli bir çatışmanın merkezi olan Ortadoğu’nun önemli bir kısmına komşu olduğunun altını çizdi.
Reyhan, şunları söyledi:
“Bazıları bu coğrafi yakınlığı ‘Ortadoğu’ teriminin Maşrık bölgesi, Mısır ve Körfez’in ötesine uzanan ve Sudan gibi diğer ülkeleri de kapsayan coğrafi alanları içerdiğinin bir göstergesi olarak görürken, diğerleri bu tanımı Afrika Boynuzu’ndaki diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletiyor.”
Reyhan’a göre terminoloji ve tanımlar konusundaki tartışmaların ötesinde, Afrika Boynuzu ile Ortadoğu arasında coğrafi yakınlığın olmasının yanı sıra önemli ve etkili bir nüfuz alanı olarak kabul edilmeleri ve Kızıldeniz tarafından birbirinden ayrılmaları nedeniyle aralarında benzerlikler olduğuna şüphe yok. Tüm bunlar iki bölgenin ortak yönlerinin kanıtıdır. Etki ve nüfuz fikri halen sahada aktif olmaya devam ediyor. Kızıldeniz, ülkeler arasında geçiş, çıkar alışverişi ve aktif hareket için bir alan ise, siyasi etkileşimler de burada ve orada hareket eden ve etkileyen aynı dinamizmi ortaya koyuyor.
İklim değişikliği ve küresel ısınmaya dayalı, kıt kaynaklar ve artan nüfusla birlikte su konusunda gelecekte yaşanacak çatışmanın, bu hassas konuya ilgi duyanların zihninde varlığını sürdürdüğünü, Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında Büyük Etiyopya Rönesans Barajı konusunda önemli anlaşmazlıkları akla getirdiğini ve bu konuyu fikir dünyasından gerçek dünyaya taşıdığını vurgulayan Reyhan, “Bu, henüz çözülmemiş sıcak konulardan biri olmaya devam ediyor ve kimse geleceğin ne getireceğini bilmiyor” dedi.
Uluslararası ilişkileri kullanarak bir tarafın vizyonunu diğerine karşı desteklemek için manipüle etmeye çalışmanın siyaset dünyasında yeni veya şaşırtıcı bir durum olmadığını belirten Reyhan, “ABD Başkanı Donald Trump, kısa bir süre önce 15 Ekim'de Büyük Etiyopya Rönesans Barajı sorununa adil bir çözüm aradığını belirten bir tweet attı. Bazı açıklamaları, barajın Mısır'a etkisi konusunda Mısır'ı desteklediği şeklinde yorumlandı. Bu, onun birçok konuyu ilerletmek ve bir atılım yapmak için yaptığı bir girişimdir” değerlendirmesinde bulundu.
Reyhan, değerlendirmesine şöyle devam etti:
“Kızıldeniz ise, Ortadoğu ile Afrika Boynuzu arasında yer alması, iki bölgeyi birbirine bağlaması ve deniz yoluyla enerji ve küresel ticaret açısından en önemli bölge olarak kabul edilen bir alanı dünya ile buluşturmasından ötürü rekabet ve çatışma çemberinde önemli bir unsur haline geldi. Kıyıları, jeopolitik, güvenlik ve ekonomik önemi nedeniyle uluslararası ve bölgesel güçlerin bir dayanak noktası kurmaya çalıştığı kıyı şehirlerine ev sahipliği yapıyor. Etiyopya'nın denize erişmek için ciddi çabaları var ve bunu nasıl başarılabileceğine dair ortaya çıkan tartışmalar ve yorumlar, Kızıldeniz'in öneminin bir başka kanıtıdır. Bu durum, Afrika Boynuzu'nu Ortadoğu'nun sıcak noktası haline getiriyor. Afrika Boynuzu'ndaki siyasi etkileşimlerin ve bunların sonuçlarının, Mısır, Türkiye, BAE ve İsrail gibi Ortadoğu'daki etkili taraflarca, rekabetçi çatışma olarak nitelendirilebilecek müdahaleler yoluyla etkilendiği artık herkesçe biliniyor.”
Afrika Boynuzu'nun Ortadoğu'daki çatışmaya kaçınılmaz olarak dahil olabileceğini ve bu çatışmadan doğrudan etkilenebileceğini yahut bunun tersinin de gerçekleşebileceğini belirten Reyhan, “Bu etkileşimler yeni veya şaşırtıcı değil. Zira bu etkileşimlerin amacı siyasi, ekonomik ya da başka türlü ortak çıkarları olan tüm tarafların çıkarlarını gerçekleştirmek. Ancak önemli olan, bundan ne kadar fayda sağlanabileceği ve hükümetlerimizin, iç barışı bozmadan ve birbirlerinin iç işlerine karışmadan ‘kazan-kazan’ ilkesine dayalı ikili ilişkiler kurmaya yatırım yapma becerisi sorusuna cevap vermektir. Bunun, bölgedeki istikrarı koruyan ve taraflar arasındaki ortaklıkların tüm tarafların yararlanabileceği meyvelerini verdiği bir denklem olduğuna inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Rubio: Gazze Şeridi'ndeki uluslararası görev gücü, ‘İsrail'in kabul ettiği’ ülkeleri içerecekhttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5201117-rubio-gazze-%C5%9Feridindeki-uluslararas%C4%B1-g%C3%B6rev-g%C3%BCc%C3%BC-%E2%80%98i%CC%87srailin-kabul-etti%C4%9Fi%E2%80%99-%C3%BClkeleri
Rubio: Gazze Şeridi'ndeki uluslararası görev gücü, ‘İsrail'in kabul ettiği’ ülkeleri içerecek
(foto altı) ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İsrail ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, ateşkes anlaşması kapsamında Gazze Şeridi'ne konuşlandırılacak uluslararası görev gücünün ‘İsrail'in kabul ettiği’ ülkelerden oluşması gerektiğini söyledi.
Rubio, Gazze Şeridi'ndeki yönetimin geleceğinin İsrail ve müttefik ülkeler tarafından tartışılması gerektiğini ve Hamas'ın bu sürece dahil olmayabileceğini bildirdi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (Reuters)
Rubio, Filistin Yönetimi'nin potansiyel rolünün henüz belirlenmediğini ifade etti.
İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesini reddeden Rubio, Knesset'in bu konudaki oylamasının önemini küçümsedi. Rubio, Knesset üyelerinin ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu utandırmak için siyasi bir manevra olarak oylama yaptıklarına inanıyor.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret etti. (Reuters)
İsrail'in güneyindeki Kiryat Gat'ta ABD'nin denetimindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'ni ziyaret eden Rubio, “Bunun gerçekten olacağını düşünmediğimizi söylemek yeterli” dedi.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة