Macron, Lübnan’a yapılan yardımın reformlarla bağlantılı olduğunu vurguladı

Mikati, Fransa’nın desteğine güvenebileceğinden emin.

 Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Lübnan Başbakanı Mikati’yi 24 Eylül’de Elysee’de kabul etti. (Dalati ve Nahra)
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Lübnan Başbakanı Mikati’yi 24 Eylül’de Elysee’de kabul etti. (Dalati ve Nahra)
TT

Macron, Lübnan’a yapılan yardımın reformlarla bağlantılı olduğunu vurguladı

 Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Lübnan Başbakanı Mikati’yi 24 Eylül’de Elysee’de kabul etti. (Dalati ve Nahra)
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Lübnan Başbakanı Mikati’yi 24 Eylül’de Elysee’de kabul etti. (Dalati ve Nahra)

Lübnan Başbakanı Necib Mikati, Paris ziyaretinden ülkeyi kötüleşen mali ve ekonomik koşullardan kurtarmak amacıyla, uluslararası katılımla düzenlenecek bir konferans sözü alarak dönmeyi planlıyordu. Ancak en azından kamuoyuna açıklananlara bakılırsa bu arzusu gerçekleşmedi. Zira Lübnanlıların büyük umutlar beslediği bir çalışma yemeğinin de dahil olduğu görüşmenin ardından ne Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ne de Mikati bu yönde bir açıklama yaptı. Ancak bu durum, Macron’un Lübnan’ı unuttuğu veya terk ettiği anlamına gelmiyor. Paris, Mikati hükümetinin kurulmasıyla birlikte girişiminin bazı hedeflerine ulaşmış olacak. Macron’un açıklamaları planının içeriğini yeniden ortaya koymak ve Mikati’yi, hükümeti ve dönemi ‘hızlı bir şekilde’ devam etmeye teşvik etmek bağlamında geldi. Lübnanlılar, eski başarısızlıklara rağmen Paris’in halen yanlarında olduğunu unutmasınlar diye Macron, Mikati’ye hitaben şunları söyledi:
“Lübnan’dan vazgeçmeyeceğim ve hayal kırıklığına uğratmayacağım. Fransa Lübnan’ı terk etmedi ya da ondan vazgeçmedi. Ancak yol uzun ve görev de zor. Lübnan halkının, ihtiyaçlarının, özlemlerinin, gündelik hayatını ve geleceğini savunan herkesin yanında olacağız. Lübnan’ın Fransa’ya güvenebileceğini bilmesini istiyorum.”
4 Ağustos 2020’deki yıkıcı patlamadan iki gün sonra Beyrut Limanı’nı ziyaret ederken de aynı şeyleri söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı’nın sözleri, geçen eylül ayının başında, Beyrut’a ikinci gidişinde de tekrarlandı. Fransa Cumhurbaşkanı bir yılı aşkın bir süredir Lübnan’a yardım etme taahhüdünde bulunuyor. Ancak yeni hükümetin yapacakları da dahil geniş bir kurtarma operasyonuna katılmak için yaklaşımını ve koşullarını ‘uluslararası toplumun koşulları olarak’ değiştirmedi. Macron, binlerce kez tekrarladığı ve Lübnanlı yetkililerin bildiği bir gerçeği yineleyerek Mikati’nin hızla hayata geçirmeyi taahhüt ettiği reformlar için yeniden bir yol haritası çizdi; “Uluslararası toplum, reform yapmadan Lübnan’a yardım etmeyecektir” dedi. Macron’a göre yeni olumlu unsur, bir reform programı sunan ve bunu sürdürmeye istekli bir hükümetin varlığı.
Macron açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Lübnan’ın kendine olan güvenini yeniden kazanması ve vatandaşlara günlük destek sağlaması için gerekli reformlarlar acil olarak ortaya koyulmalı, ilk adımlar atılmalı, uygulamalar hayata geçirilmelidir. En azından reformlar uygulanmadan uluslararası toplum Lübnan’a yardım edemeyecektir. Ben de enerji sektörü reformlarını, yolsuzlukla mücadeleyi ve yönetim adımlarını düşünüyorum. Bunların hepsi aklınıza geliyor. Bunları birlikte ele aldık. Ve kesinlikle önceliğiniz altyapı, enerji, beslenme, Lübnan halkına destek ve kısa vadeli ihtiyaçlara cevap vermek olacaktır.”
Fransa Cumhurbaşkanı, bankacılık ve finans sektöründe reform yapılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca Lübnan’ın Paris ve Lübnan Dostları Grubu’nun ‘kurtarma kapısı ve yardımın ulaşması için giriş kapısı olarak’ nitelendirdiği Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakereleri başlatma ihtiyacını da dile getirdi. Macron’a göre bu müzakereler, ‘gerekli’ ve ‘hızlı bir şekilde başlamalı’. Ayrıca ‘yolsuzlukla mücadeleye ve yönetim meselesine şeffaflık kazandırmaya’ dikkat edilmeli. Liman’daki patlama meselesine de değinen Macron, Lübnan halkının gerçekleri bilme ve yaşananlar hakkında cevap bulma hakkına sahip olduğunu söyledi. Ülkesinin Lübnan yargısını desteklemeye hazır olduğunu vurguladı.
Macron, aynı şekilde gelecek baharda yapılması beklenen parlamento seçimleri hakkında da açıklamalarda bulundu. Mikati’ye seçimlerin, taahhüde uygun olarak zamanında yapılmasının önemli olduğunu söyledi. Seçimlerin ‘demokratik’ olması çağrısında bulundu.
Lübnan Başbakanı da Paris’e ve Lübnanlı ortaklarına bu süreçte dikkatli olacaklarını aktardı.
Macron’un sözleri, Avrupa Birliği’nin (AB) seçimlere gözlemci göndereceği ve dürüstlüğün bir anlamda makamlarla iş yapmak için bir kriter olacağı anlamına geliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı’nın sözlerinden, Paris’in bir kez daha insani yardım ve kurtarma planı arasında ayrım yaptığı açıkça görülüyor. Zira Macron’un gündeminde ülkesinin okullara ve Lübnan ordusuna yaptığı yardımlar da vardı. Söz konusu desteğin ‘sürekli’ olduğunu belirten Macron, Fransa’nın ‘tüm acil istek ve ihtiyaçlara yanıt vermek için uluslararası toplumu harekete geçirmeye devam ettiğini’ ve devletin sağlayamadığı ‘eksikleri doldurmak’ için Lübnanlı güçlerle çalışmaya ‘hazır olduğunu’ vurguladı. Lübnan’dan vazgeçmeyeceğini söyleyen Macron bu ülkeye bağlılığını bir kez daha dile getirdi.
Macron, Mikati ile görüşmelerini ‘son derece açık sözlü’ olarak nitelendirirken Lübnan Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğunun ‘oldukça büyük ve tarihi’ olduğunu ifade etti. Macron, diplomatik bir jest olarak Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin de Mikati’nin ortaya koyduğu ‘hırsları’ gerçekleştirme çabalarına dahil olduğunu belirtti. Öyle ki Mikati de Macron’un Lübnan için sarf ettiği çabalara ilişkin şunları söyledi:
“Fransa’nın desteği, Arap kardeşlerimiz ve dünyadaki dostlarımızdan oluşan uluslararası toplumun kalbini temsil ettiği için özel bir önem taşıyor. Bu bağlamda size ve Lübnan halkına minnettarlığımı ifade etmek istiyorum.”
Lübnan Başbakanı, Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın ve parlamentosunun desteğiyle, iş birliği içinde ‘gerekli ve temel reformları mümkün olan en kısa sürede uygulamaya koyma kararlılığını’ dile getirirken Fransa’nın desteğine güvenebileceklerini vurguladı:
“Cumhurbaşkanı Macron’a hükümetin önümüzdeki baharda parlamento seçimleri düzenleme kararlılığını teyit ettim. Bu seçimler, her düzeyde acı çeken Lübnan halkının özlemini çektiği siyasi hayatın yenilenmesini sağlayacaktır.”
Mikati ayrıca General Charles de Gaulle’ün Lübnan’a zarar verilmesine izin vermeyeceğini söylediğini açıklamasını hatırlattı.
Paris’teki diplomatik kaynaklar, Fransa’nın Lübnan’ın yanında yer alma rolünden sapmadığını ancak son 13 ayda öğrendiklerinden sonra daha temkinli davrandığını belirterek “Ama hükümetin oluşumu, oynadığı rol sayesinde bunu yeniden gündeme getirdi” dedi.
Fransa’nın çabalarının devam edeceğini aktaran kaynaklar, pazarlığı açacak ve hükümetin çalışmalarını ve reform programlarını karıştıracak olan Lübnan sahnesinin karmaşıklığı ve yaklaşan seçim tarihi ile bu çabaların tekrar çakışmamasının umulduğunu vurguladılar.



İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

TT

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

ABD’nin Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir güç konuşlandırması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) bazı üyeleriyle sunduğu karar taslağı, geniş çaplı tepkilere yol açtı. Hem Filistin Yönetimi hem de İsrail, önerideki kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşündükleri bazı maddeler hakkında çekincelerini dile getirdi.

ABD merkezli haber sitesi Axios'un ulaştığı, hassas ancak gizli olmayan bir belge olan taslak karar, ABD ve uluslararası güce katılan diğer ülkelere 2027 yılı sonlarına kadar Gazze'yi yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu yetkilerin uzatılması da mümkün olacak.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli kaynaklar, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nde uluslararası bir güç kurulmasına ilişkin ABD tarafından sunulan öneriyi Arap ülkeleri ile görüşeceğini ve karar metninde değişiklik talep etmeyi amaçladığını bildirdi.

Kaynaklar şunları söyledi:

“BMGK aracılığıyla bu gücün oluşturulmasını memnuniyetle karşılıyoruz, ancak bunun BM Şartı'nın VI. ve VII. bölümü kapsamında yapılmasını istiyoruz. Gücün çalışma şekli, görev süresi ve otoritenin rolü konusunda bir takım çekincelerimiz var. Filistin devletinin güçlendirilmesine olanak tanıyan daha net bir rol istiyoruz. Tüm bu hususlar ve diğer gözlemler Arap ülkeleriyle görüşülecek.”

gtyh
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta Gazze konusunda Arap ve Müslüman ülkelerin liderleri ve bakanlarıyla bir araya geldi (Reuters)

Axios'a konuşan ABD’li bir yetkiliye göre karar taslağı ocak ayına kadar Gazze'ye ilk askerlerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BMGK üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak. Yetkili, uluslararası gücün barış gücü değil, yaptırım gücü olacağını vurguladı. Söz konusu uluslararası güç katılımcı ülkelerden gelen askerlerden ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığını üstleneceğini açıkladığı Gazze Barış Konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak. Karar taslağı ayrıca Gazze Barış Konseyi'nin en az 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Karar taslağı ayrıca, ‘geçiş dönemi yönetim otoritesi’ olarak Gazze Barış Konseyi’ne, “Filistin Yönetimi'nin reform programını başarıyla tamamlayana kadar, Gazze Barış Konseyi'nin onayıyla’ Gazze'nin yeniden inşası için öncelikleri belirleme ve fon sağlama yetkisi verilmesini talep ediyor.

İsrail’in karar taslağında talep ettiği değişiklikler

İsrail basını, isimsiz İsrailli kaynaklara dayanarak, ‘önerilen karar tasarısı taleplerine yakın olsa da bazı çekinceler olduğunu’ bildirdi.

İsrail, bu gücün BMGK tarafından kurulmasını istemiyordu, ancak VII.  Bölüm kapsamında kurulmaması kabul edilebilir bir durumdu.

BM Şartı'nın VII. Bölümü, barışa yönelik tehditler, barışın ihlali ve saldırı eylemleri durumunda alınacak önlemlerle ilgili. Bu bölümün bazı maddeleri, BMGK belirli durumlarda uluslararası barış ve güvenliği korumak veya yeniden tesis etmek için hava, deniz veya kara kuvvetleri ile gerekli önlemleri alma yetkisi veriyor.

İsrailli kaynaklar ayrıca, Gazze Şeridi'nde silahsızlanma sürecine ordunun katılımına ilişkin metni kabul ettiklerini ifade ettiler. Bu konu önemli bir mesele olup, Filistinliler tarafından yaygın bir şekilde reddedilmesi bekleniyor.

İsrail, Filistin Yönetimi'nin varlığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) konuşlandırılması olasılığını reddediyor, ancak Filistin polis gücünün varlığını kabul edebilir.

Kaynaklar Yedioth Ahronoth'a, İsrail'in Filistin polis gücünün kurulmasına karşı olduğunu, ancak bunun bir Arap talebi olduğunu anladığını ve kabul edebileceğini söyledi.

Yetkililer, İsrail'in yorumlarını doğrudan ABD’ye ilettiğini belirtti. Bu öneri henüz bir taslak karar ve Avrupa ile Arap ülkelerinden de yorumlar bekleniyor.

İsrail, TSK’nın Gazze Şeridi’ndeki varlığını reddettiğini Washington'a yineleyecek.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a konuşan diplomatik kaynaklar şunları söyledi:

“Türkler barış gücü içinde yer almayacak ve Gazze'ye asker göndermeyecek. Ancak İsrail, yatırımlar ve fon akışı açısından Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılımlarına itiraz edemeyecek gibi görünüyor.”

Hangi ülkelerin bu güce katılacağı henüz belirlenmedi. Arap ülkeleri katılımlarını gücün Gazze'deki görevinin niteliğiyle bağdaştırdı.

Ülkelerin Hamas ile çatışma ilkesine karşı çıkmalarının, amaçlarının ‘barışı dayatmak’ değil, ‘barışı korumak’ olması gerektiği şeklindeki bir önceliğe dayandığına inanılıyor.

İsrail'in tahminlerine göre bu güce Endonezya, Pakistan ve Azerbaycan katılacak.

İsrail parlamentosu Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyeleri geçtiğimiz hafta kapalı bir toplantıda, uluslararası istikrar gücünün Endonezya, Azerbaycan, Pakistan ve henüz belirlenmemiş diğer ülkelerden askerlerden oluşacağı konusunda bilgilendirildi.


Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv
TT

Abiy Ahmed'in Eritre'ye yönelik Ukrayna atıflı tehdidi ne kadar ciddi?

xcfv
xcfv

Mahmud Ebubekir

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Eritre ile ilgili yaptığı son açıklamalar, özellikle 2018 yılından bu yana iki ülke arasındaki ilişkilerde eşi benzeri görülmemiş bir gerginliğin devam etmesinden dolayı hem Eritre'de hem de Etiyopya'da tartışmalara neden oldu. Başbakan Ahmed, ülkesinin komşusu olan Eritre'yi ülkesiyle savaşa girmemesi konusunda uyardı ve Rusya-Ukrayna savaşına atıfta bulunarak Ukrayna'dan ders alınması gerektiğini vurguladı. Milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ahmed, “Biz barış istiyoruz. Eğer Eritre de barış ve iş birliği istiyorsa buna hazırız, ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekteki gidişatı, barış ve iş birliği ya da ağır sonuçlar arasında bir seçim yapmalarına bağlı” ifadelerini kullandı.

Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim ve bir deniz limanı talebinin sakin ve ihtiyatlı bir şekilde ele alınması gereken yasal, tarihi, coğrafi ve ekonomik bir konu olduğunu vurgulayan Abiy Ahmed, ülkesinin Kızıldeniz stratejilerinden izole bir şekilde yaşayamayacağının altını çizdi. Etiyopya Başbakanı, 1993 yılında ülkesinin denize erişiminin reddedilme kararının haksız bir karar olduğunu ve o dönemde seçilmiş bir parlamentonun bulunmaması nedeniyle meşru Etiyopya kurumları tarafından alınmadığını belirtti. Ahmed’e göre ayrıca Etiyopya halkına bu konuda danışılmamış olması, bu tür kader belirleyici kararların alınma sürecinde yasal bir kusur olduğunu ortaya koyuyor.

Milletvekillerinden Eritre'nin bağımsızlığıyla ilgili yerleşik yasal anlatılardan uzaklaşmalarını ve Etiyopya'nın Kızıldeniz'e erişim taleplerine yasal ağırlık kazandıracak yeni anlatılar ortaya koymalarını isteyen Ahmed, hükümetinin, ülkesi ile Eritre hükümeti arasında arabuluculuk yapmak üzere ABD, Rusya, Çin ve Avrupa ve Afrika'daki birçok ülkenin hükümetleriyle defalarca kez temasa geçtiğini, ancak Asmara'nın egemen limanları ile ilgili herhangi bir müzakereye girmeyi reddetmesi nedeniyle tüm bu girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.

İç durumdan kaçış

Şarku’l Avsat Al Majalla’dan aktardığı analize göre Afrika Boynuzu bölgesi meseleleriyle ilgilenen gözlemciler, Abiy Ahmed'in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtların Eritre'ye yönelik benzeri görülmemiş bir gerginliğe işaret etmesine rağmen, Asmara'nın bu konuda resmi bir açıklama yapmamasını özellikle de bu açıklamaların Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını açıkça sorgulaması açısından şaşırtıcı buldular. Zira Ahmed’in Ukrayna’ya atıfta bulunması Eritre'yi yeniden işgal etme tehdidini içeriyordu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanı Süleyman Hüseyin, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in son açıklamalarının farklı şekillerde yorumlanabileceğini ve daha da önemlisi kötüleşen iç durumdan kaçış için bazı açıklamalarda bulunarak gerilimi tırmandırmayı amaçladığını söyledi. Etiyopya'da güvenlik durumunun her geçen gün kötüleştiğini belirten Hüseyin “Çatışmalar, yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu açısından en büyük bölgeler olan Amhara ve Oromia'da yayılıyor. Bu bölgeler Etiyopya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ını oluştururken ülkenin siyasi ve ekonomik merkezleri olarak kabul ediliyor. Ayrıca gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 61'inden fazlasını karşılıyor. İki bölgenin, kontrolünü kaybetmek üzere olan merkezi hükümete karşı silahlı isyan halinde olduğu göz önüne alındığında, iç krizlerinden komşu ülkeleri, özellikle Eritre'yi sorumlu tutmaya çalışan Etiyopya Başbakanı’nın yaşadığı hayal kırıklığı ve içinde bulunduğu çaresizlik anlaşılabilir” şeklinde konuştu.

Abiy Ahmed'in açıklamalarında açıkça çelişkiler olduğunu ve Etiyopya geçiş hükümetinin Eritre'nin bağımsızlığını onaylama yetkisi olmadığı gerekçesiyle Eritre'nin bağımsızlığının meşruiyetini sorguladığını ifade eden Hüseyin, “Bu, ya tarihten habersiz olmaktır ya da konuyu kasten karıştırma girişimidir. Eritre’nin Etiyopya'dan ayrılması için daha önce onun parçası olmalıydı, fakat değildi. Ancak Etiyopya, Birleşmiş Milletlerin (BM) iki ülke arasında federal bir birlik kurulmasına ilişkin kararlarını açıkça ihlal ederek Eritre’yi işgal etti. Bu birlik 1962 yılında eski Etiyopya İmparatoru Haile Selassie'nin tek taraflı kararıyla kaldırılmıştı” yorumunda bulundu.

Afrika Boynuzu meseleleri uzmanu Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İkinci nokta, Eritre'nin bağımsızlığının, BM gözetiminde yapılan özgür bir referandumla sonuçlanan otuz yıllık bir kurtuluş savaşının ardından elde edilmiş olması. Bu durum, referandumun BM Şartı'nda yer alan dekolonizasyon ilkesi ve kendi kaderini tayin hakkı uyarınca uluslararası gözetim altında düzenlendiği için Etiyopya'nın onayı gerekmediği anlamına gelir.”

Hüseyin, 2018 yılında Asmara ve Cidde'de imzalanan iki barış anlaşmasının, Abiy Ahmed'in ülkesinin haksız bir şekilde kaybettiğini iddia ettiği Assab Limanı da dahil olmak üzere Eritre'nin egemenliğini ve tam bağımsızlığını açıkça tanıdığını da ekledi.

Müzakereler ne hakkında?

Abiy Ahmed’in milletvekillerinin sorularına verdiği yanıtta, müzakereye sıcak baktığını, ancak Asmara'nın bu seçeneği reddettiğini vurguladığını düşünen Hüseyin, “Ancak, asıl soruyu yanıtlamadı: Ne hakkında müzakere? Dünyada, yoksulluk ve yüksek nüfus yoğunluğundan kurtulmak için egemenliğini müzakere edebilecek veya topraklarının bir kısmını başka bir ülkeye devredecek bir ülke var mı? Elbette yok. Etiyopya Başbakanı bunu gayet iyi biliyor, ancak eski yayılmacı zihniyetiyle konuşuyor ve bu zihniyetle bir tarafın müzakere etmek istediğini, diğer tarafın ise reddettiğini ima ederek bir gerçeği dayatmaya çalışıyor. Bu da Etiyopya Büyük Rönesans Barajı ile ilgili aldığı kararlarla çelişiyor. Çünkü aşağı havza ülkeleriyle müzakerelere dönmeyi reddetmeye devam ediyor” dedi.

Ülkesinin ne Etiyopya ne de başka bir ülkeyle egemenliği konusunda müzakere yapmayacağını, buna karşın uluslararası hukuk ve karşılıklı çıkarlar ilkesine uygun meşru ekonomik iş birliğine açık olduğunu ve bunu defalarca kez vurguladığını ifade eden Eritreli analist, “Etiyopya liman hizmetlerinden yararlanmak istiyorsa, önce Eritre'nin egemenliğine saygı göstermeli, ardından diğer ülkeler gibi limanı kullanmayı talep etmeli” ifadelerini kullandı.

hy
Abiy Ahmed'in açıklamaları açıkça Eritre'nin egemenliğini ve bağımsızlığını sorguladı (AFP)

Eritre için Ukrayna’ya atıfta bulunulması karşısında şaşırdığını belirten Hüseyin, “Ukrayna'nın NATO liderliğindeki Batı ile Rusya arasındaki uluslararası çatışmanın arenası haline geldiğini, Eritre'nin ise komşusunun hırslarına karşı egemenliğini savunan bağımsız bir devlet olduğunu vurgulayarak, bu karşılaştırmanın yanıltıcı olduğunu ifade etti.

Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ayrıca, süper güç olan Rusya ile Etiyopya arasındaki karşılaştırma, hem bağlam hem de içerik açısından mantıksız. Fakat, askeri gücüyle övünmek ve Eritre'yi yeni bir Ukrayna'ya dönüştürmekle tehdit etmek, Amhara'daki Fano milisleri ve Oromo Kurtuluş Cephesi'nin elinde yenilgiler alan Etiyopya ordusunun gerçek gücüne aykırı agresif bir eğilim olduğunu gösteriyor.”

Hüseyin, Addis Ababa'nın tekrar tekrar yaptığı açıklamalara Eritre hükümetinin sessiz kalmasının nedenleri hakkındaki bir soruya, “Eritre'nin sessiz kaldığını düşünmüyorum, aksine medya savaşlarına çekilmemek ve bölgeyi istikrarsızlaştırmak isteyen dış güçler tarafından kışkırtılabilecek gerginliğin tırmanmasını önlemek şeklindeki iki hedefe ulaşmak için sakin ve rasyonel bir diplomasi izlediğini düşünüyorum. Asmara'nın, olası saldırgan girişimleri caydıracak güçlü bölgesel ortaklıklar kurmak için paralel bir şekilde çalıştığını ve böylece Afrika Boynuzu'nun güvenliği ve istikrarına hizmet ettiğini düşünüyor” yanıtını verdi.

Eritreli analist, Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş çıkma olasılığı konusunda yaptığı değerlendirmede ise savaşın mümkün olduğunu, ancak olası olmadığını söyledi. Bunun nedeninin Etiyopya tarafının isteksizliği değil, istikrarsız iç durumun uzun süreli bir dış savaşa izin vermemesi olduğunu vurgulayan Hüseyin, “Eritre'nin silahlı muhalefeti desteklediği yönündeki suçlamalar doğrulanamazken Etiyopya'nın kendisi ‘Eritre muhalefeti’ olarak adlandırdığı gruba destek verdiğini açıklayarak siyasi retoriğinin ikiyüzlülüğünü ortaya koydu” dedi.

Vekalet savaşları

Öte yandan Etiyopya işleri uzmanı Behan Gideon, Etiyopya Başbakanı Ahmed’in Asmara'ya sert bir uyarıda bulunduğu son dönemdeki söylemlerinin tırmanışının temel olarak iki faktöre bağlı olduğunu düşünüyor. Gideon’a göre bunlardan birincisi, Asmara'nın Addis Ababa'ya karşı çıkan isyancı hareketlere verdiği sürekli destek, ikincisi ise, Etiyopya'nın Kızıldeniz'e güvenli erişim talebine ilişkin tüm yapıcı diyalog çağrılarını göz ardı etmesi.

Abiy Ahmed'in Eritre Devlet Başkanı Isaias Afwerki yüzünden derin bir hayal kırıklığı yaşadığını söyleyen Gideon, “Abiy Ahmed özellikle de, Afwerki ile kurduğu ittifakın, Massawa ve Assab limanlarının kullanımı da dahil olmak üzere yüksek düzeyde iş birliği ve entegrasyona yol açacağını ummuştu” diye ekledi.

2018 anlaşmalarının imzalanması için her iki tarafı da zorlayan ve destekleyen bölgesel güçlerin, Abiy Ahmed'i Eritre limanlarını yüksek ücretler ödemeden kullanabileceğine inandırdığını belirten Gideon, “Ancak Asmara'nın Abu Dabi ile ilişkilerinin bozulması, federal hükümet ile Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasındaki savaşın sonucu ve Asmara'nın Pretoria Anlaşması'ndan duyduğu memnuniyetsizlik, eski müttefikler arasındaki taahhütleri zayıflattı” değerlendirmesinde bulundu.

Etiyopya hükümetinin taleplerinde ciddi olduğu düşünülüyor. Bu taleplerin kısa vadede karşılanmayacağının da farkında, ancak bunları tekrar tekrar gündeme getirmek ona siyasi ve halk nezdinde bir koruma sağlıyor. Bu da özellikle Etiyopya'nın birden fazla bölgesinde tekrarlanan savaşların patlak vermesi, Amhara bölgesinde isyancı hareketlerin önemli ilerlemeler kaydetmesi ve özellikle 2026 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, meşruiyet krizinin aşılmasına yardımcı olabilir. Bu yüzden Gideon, denize erişim elde etme çabalarının önümüzdeki aylarda daha geniş ölçekte devam edeceğini düşünüyor.

Asmara ile Addis Ababa arasında doğrudan bir savaş olasılığı olmadığını, çünkü Addis Ababa'nın halen siyasi ve diplomatik çözümleri tercih ettiğini belirten Gideon, “İki ülkenin de yönetimleri vekalet savaşlarına başvurabilir. Asmara, Tigray ve Afar bölgelerinin sınırlarında güçlerini seferber ederken ve Etiyopyalı muhalif hareketleri rejime karşı savaşmaya hazırlarken Addis Ababa, Etiyopya'nın Afar bölgesindeki Eritreli muhalif grupları silahlandırmaya çalışabilir. Bunun sonucunda bölge, her iki tarafın da birbirlerinin muhaliflerini destekleyerek ya da doğrudan savaş ilan etmeden belirli operasyonlar düzenleyerek vekalet savaşlarına sürüklenebilir” yorumunda bulundu.


Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Fetih'in Filistinli grupların Kahire'de yapılacak toplantısına katılma ihtimali düşük

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nın doğusunda bulunan Cuhr ed-Dik köyünde, yakıt sıkıntısı nedeniyle yemek pişirmek için odun toplayan Filistinli çocuklar (AFP)

Filistin Kurtuluş Örgütü'nden (FKÖ) iki kaynak dün Şarku’l Avsat'a, bu hafta Kahire'de bazı Filistinli grupların katılacağı bir toplantı düzenlenmesi için görüşmelerin sürdüğünü, ancak El Fetih'in bu toplantıya katılmayacağını açıkladı. Söz konusu toplantıda, son zamanlarda bu konuyla ilgili yaşanan anlaşmazlıkların ardından Gazze yönetim komitesinin oluşturulması ele alınacak.

Kaynaklardan biri, “İslami Cihad Hareketi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), Demokratik Reform Akımı ve Demokratik Kurtuluş Cephesi gibi bazı gruplar zaten Kahire'de. Hamas henüz gelmedi” dedi. Kaynak, ‘Kahire'nin toplantıyı organize ettiğini, ancak El Fetih'in katılmak istememesi nedeniyle halen özel istişareler sürdüğü için resmi davetiyelerin gönderilmediğini’ belirtti.

El Fetih'e yakın bir kaynak, herhangi bir diyalogun, daha önce Mısır ve Çin'de olduğu gibi, kapsamlı bir ulusal diyalogun parçası olması gerektiğini söyledi. Kaynak, bazı grupların bir araya gelmesinin ‘ulusal düzeyde bir uzlaşma sağlandığı, bölünmenin sona erdirilebileceği ya da bütüncül bir ulusal strateji hakkında konuşulabileceği anlamına gelmediğini; özellikle de bazı tarafların Gazze Şeridi’ni ayırma girişimleri karşısında bunun mümkün olmadığını’ ifade etti.

Kaynak, tüm tarafların katılacağı kapsamlı bir ulusal toplantının ‘Filistinliler için önemli meseleleri koruyan bir stratejinin uygulanması için önemli’ olduğunu belirtti ve bu toplantının yakın gelecekte yapılmasını beklediğini söyledi.

fvgyh
Mısır Kızılayı, Filistinlilere 300 binden fazla gıda paketi taşıyan 64. Zadu’l İzze konvoyunu yola çıkardı. (Mısır Kızılayı)

Filistinli gruplar, 24 Ekim’de Kahire’de düzenlenen (ve El Fetih’in katılmadığı) bir toplantıda, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını destekleme ve sürdürme, Gazze Şeridi’nin yönetimini, bölgeden bağımsız kişilerden oluşacak geçici bir Filistinli komiteye devretme, bölgenin yeniden inşasının finansmanı ve uygulanmasını denetleyecek uluslararası bir komite kurulması ve Filistin siyasi sisteminin birliği ile ulusal bağımsız kararın korunması konularında mutabakata vardılar.

Fraksiyonlar, ‘ulusal bir strateji üzerinde anlaşmak için tüm Filistinli güçlerin ve fraksiyonların acil bir toplantı yapmasını’ talep etti.

Toplantının ardından Gazze Şeridi'ni yönetmesi gereken komitenin başkanlığı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıktı. İsrail medyası, grupların idari komitenin başkanlığına Emced eş-Şava'yı atama konusunda anlaştığını sızdırdı.

El Fetih Sözcüsü Abdulfettah Duvla, birkaç gün önce Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, hareketinin ‘Gazze Şeridi'nden profesyonel isimlerden oluşacak Gazze İdari Komitesi için önerilen hiçbir ismin önünde engel oluşturmayacağını’ söyledi.

Duvla, bu isimlerle ilgili ayrıntı vermekten kaçındı. Ancak hareket içinde yetkili bir kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, hâlâ Gazze İdari Komitesi başkanlığı için aday gösterilen isimler arasında yer alıyor. Kendisi, Filistin hükümetinde bakan olmasının yanı sıra Gazze Şeridi’nden gelen, yüksek yetkinliğe ve sahada geniş deneyime sahip ulusal bir şahsiyet olarak bu sorumluluğu üstlenmeye liyakatlidir.”

dcfrgt
Gazze şehrinde İsrailli rehine cesetlerinin arandığı bir bölgenin yakınında yürüyen Filistinliler, 3 Kasım 2025 (AFP)

Hamas liderlerinden Tahir en-Nunu, geçtiğimiz hafta Doha'da verdiği bir röportajda, hareketin Gazze İdari Komitesi’ne katılmak üzere 45 bağımsız teknokratın ismini önerdiğini doğruladı. En-Nunu, önerilen isimlerin hiçbir siyasi bağlantısı olmadığını ve 24 Ekim'de Kahire'de yapılan toplantıda tüm Filistinli gruplar tarafından kabul edildiğini belirtti.

En-Nunu, Hamas'ın, El Fetih'in ‘Gazze İdari Komitesi başkanlığının Filistin Yönetimi'nden bir bakan tarafından üstlenilmesi’ yönündeki önerisini kabul ettiğini açıkladı. En-Nunu, isimlerin Mısır liderliği ile görüşüldüğünü ve Kahire'nin komite üyelerini seçeceğini, komitenin Hamas veya başka herhangi bir tarafın müdahalesi olmadan Gazze Şeridi'nin güvenlik dahil tüm idaresine ilişkin çalışmalarına derhal başlayacağını ifade etti.

Washington Post gazetesi pazar günü, Arap ve Filistinli yetkililerin, Hamas liderliğindeki sekiz Filistinli grubun bu hafta Kahire'de yapılacak toplantıda Gazze Şeridi'nin geçiş yönetiminin temel unsurları üzerinde anlaşmaya varmak için çalışacaklarını söylediğini bildirdi.

Görüşmelere aşina olan yetkililere göre, grupların Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere önerilen teknokratik komitenin başına kimin geçeceği ve mevcut ateşkesin devam etmesi halinde bu fiili hükümetin Filistin Yönetimi çatısı altında çalışıp çalışmayacağı konularını tartışması bekleniyor.

Washington Post, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati'nin, hedefin tamamen Gazze'den teknokratlardan oluşan bir idari komite kurmak olduğunu söylediğini aktardı.