Sudan'da geçiş döneminde askeri ve sivil unsurlar arasında çatışmalar sürüyor

Özellikle son darbe girişiminden sonra farklı akımlar arasında gerilimlerle dolu bir siyasi bir atmosfer oluştu.

Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)
Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)
TT

Sudan'da geçiş döneminde askeri ve sivil unsurlar arasında çatışmalar sürüyor

Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)
Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)

İsmail Muhammed Ali-Sudanlı gazeteci
Sudan'daki siyasi atmosfer, 21 Eylül Salı günü bir grup asker ve bazı siviller tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin önlenmesinin ardından çeşitli kesimler arasında gittikçe artan bir gerilime sahne oldu. Durum daha da kasvetli bir hal alıyor. Söz konusu girişim öncesinde Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Muhammed el-Faki tarafından düzenlenen ve “kurumsuzlaştırma alanında uluslararası arenada yürütülen başlıca çalışmalar” konulu bir çalıştayda açıklanan hamleler yerine getirilse de bu, darbe girişimine engel olamadı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre çalıştay, Birleşmiş Milletler Hartum Uyum Heyeti tarafından 19 Eylül Pazar günü, Sudan Bakanlar Konseyi ile iş birliği içinde Hartum’da düzenlendi. Gündemde ülkedeki demokratik geçiş sürecine yönelik tehditler vardı. Söz konusu tehditlerin ülkeyi siyasi düzlemde diyalogsuz bir hale getirmeyi hedeflediği ve son iki yılda harcanan tüm çabanın boşa gitmesine yol açabilecek riskler barındırdığı vurgulandı.
Peki, Sudan sahnesindeki zorluklar ışığında ülkedeki siyasi denklemin gerçeğini değiştirmeyi amaçlayan bu hareketin başarılı olma olasılığı nedir?
                  
Geçiş Döneminin Yansımaları
Sudan Ulusal Ümmet Partisi Siyasi Bürosu Politikalar Komitesi başkanı İmam el-Hulv konuya dair şu açıklamada bulundu:
“Sudan toplumunun bileşenleri arasındaki bakış açısı farklılığı konusunda yaşananlar, askeri sistemin yanı sıra siyaset, spor, kültür ve medya alanlarını da kapsayan geçiş döneminin yansımalarıdır. Sudan, otuz yıldır devam eden, diğer görüşü kabul etmeyen ve tek taraflı düşünen bir dönemden çıkıyor. Dolayısıyla tek taraflı rejim ve onun topal politikacıları yıkılınca karşı görüşe kapı açılıyor. Herkes ülkenin yönetiminde fikir birliği sağlayana kadar bu süreç zaman alacaktır. Ayrıca sivil ve askeri bileşenler arasındaki mevcut ortaklığın, geçiş döneminde edindiğimiz yeni bir deneyim olduğunu, iki tarafından acil bir durum sebebiyle buna başvurmasından dolayı bu birlikteliğin yanında suç ve güvensizliği getirdiğini görüyoruz.”
El-Hulv, sivil ve askeri taraflar arasındaki gerginliğin, aralarındaki ortaklığın düzgün bir şekilde kurulamamasından kaynaklandığını ve her bir ortağın rolünün tanımlanması gerektiğini belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Biz Ümmet Partisi olarak erken dönemden itibaren bu konunun farkındayız. Temmuz 2018’de askeri kurumun rolünü açıklayan bir tüzük yapılmasını talep ettik. Ağustos 2019’da anayasa belgesini imzalarken aynı talebi tekrar dile getirdik. Sadık el-Mehdi partisinin başkanı da sivil ve askeri bileşenler arasında, geçiş döneminin görevlerini herhangi bir çekişme olmaksızın yerine getirmeyi sağlayacak bir çözüm çağrısında bulundu. Ancak anayasal belgelerde yer alan bu ortaklık, ortalığın detaylarını belirleyecek bir tüzük olmadan gerçekleşti. Bu tüzük, iki taraf arasındaki ilişkiyi kontrol etmesi açısından çok önemli.”

Ulusal uzlaşı
Sudan Ulusal Ümmet Partisi Siyasi Bürosu Politika Komitesi başkanı El-Hulv açıklamasında, geçiş hükümetinin siyasi dayanağı olan Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’nin hükümetin bileşenleri arasında farklılıklara yol açan yapısal bir kusuru bulunduğunu itiraf etti. Yönetim organlarının kotalarında bu kusurun ortaya çıktığını belirten el-Hulv konuya dair şunları söyledi:
“Birçok bileşen kendilerini yönetim sisteminin dışında buldu. Ancak şimdi bu siyasi dayanağı tekrar bir araya getirmek için girişimler var. Biz Ümmet Partisi olarak, toplumsal sözleşme projesi aracılığıyla devrimci harekete katılan tüm siyasi güçlerin bu komiteye katılmasını talep ettik. Teklifimizin kabul edilmemesi, Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’ndeki üyeliğimizi askıya almamıza neden oldu. Bu siyasi dayanağın ve yaklaşımlarının yeniden gözden geçirilmesini içeren derin bir diyalog sürecinin ardından üyeliğimizi askıya alma kararımızı geri çektik ve geçiş dönemi hükümetine katılmayı kabul ettik. Devrimci hareketin güçlerini birleştirme çabaları ışığında, bu ayın başlarında, yaklaşık 40 bileşenin katılımıyla yeni bir Merkez Konseyi oluşumunun dikkate alınmasını sağlayacak ve daha önce temsil edilmeyen güçlere kapı açacak yeni bir siyasi bildirge imzalandı. Kanaatimce darbe girişimi engellendikten sonra, yeni bir gerçeklik üreten yeni bir siyasi denklem yerine tüm siyasi güçlerin birleştirilmesi acil bir ihtiyaç haline geldi. Çünkü bu iktidar Sudan halkının iradesi ve mücadelesiyle ayakta kaldı. Yeni bir siyasi denklemden bahsetmek kabul edilemez. Devrimci güçlerden hiçbiri bunu istemiyor. Şimdi tüm siyasi güçlere, ulusal bir uzlaşı sağlamak, demokratik dönemi engellemek isteyenlere fırsat vermemek ve demokratikleşme sürecini tamamlamak için yeni bir siyasi deklarasyon sunulacak.”
El-Hulv, partisinin, Sudan toplumunun tüm çeşitli bileşenlerini içeren bir Merkez Komitesi kurulması da dahil olmak üzere geçiş döneminin vizyonunu açıklayan bir konferans düzenleme çağrısında bulunduğu bilgisini verdi. Yönetim organının ve kurumlarının, yani başta Yasama Meclisi’nin, komisyonlarının ve Anayasa Mahkemesi’nin oluşturulması ile bir baş yargıç ve bir cumhuriyet savcısının atanmasının tamamlanması olmak üzere zaman zaman ortaya çıkan uyuşmazlıkların oluşmasını sağlayan boşlukların kapatılması gerektiğini vurguladı. Tüm bunların, durumu normale dönmesine yol açacak tam bir mutabakat içinde yapılmasını gerektiğini, dolayısıyla siyasi denklemi değiştirmeye gerek kalmayacağını belirtti. İktidardaki gerçek siyasi denklemin, siyasi ve sivil her bir ortağının kendi rolünü bildiği bir geçiş aşamasına dayanması gerektiğinin altını çizdi.

İhlaller ve takipler
Diğer yandan Sudan’daki Halk Kongresi Partisi Lideri Kemal Ömer şu açıklamalarda bulundu:
“Sivil ve askeri unsurlar arasındaki ortaklıkta bir eksiklik olduğu açık. Bunun nedeni iki tarafın da diğerini takip etmesi. Sivil bileşenlerin zaman zaman ordu karşısında salladıkları belgeler oluyor. Ordu da buna karşı başarısızlık nedenleri sağlamak için yetkileri sivil bileşenlere bırakırken Sudan sokaklarını da onlara düşman etmeye çalışıyor. Bu gerçek, bazı sivil yetkililerin son darbe girişimiyle yüzleşmek için insanları sokağa davet etmesinde ortaya çıktı. Kimse bu daveti önemsemedi. Hatta sosyal medyada bazı kimseler tarafından alaya alındı.”
Ömer, siviller ve ordu arasındaki birlikteliğin bir ‘uyuşmazlar ortaklığı’ olduğunu ve demokratik bir dönüşüme götürmeyeceğini belirttiği açıklamasını öyle sürdürdü:
“Halk Kongresi Partisi olarak biz sivil tarafın tüm sefaletine rağmen geçiş döneminde askeri tarafın güçlendirilmesine karşıyız. Çünkü bu eski sistemi geri getirir. Bu sistem, ilk iktidar testinde parçalanarak ve bölünerek hiç kimseyi dışlamadan gerçek bir siyasi uzlaşma bulmayı acil bir ihtiyaç haline getirdi. Aksi takdirde ordu iktidara gelecektir. Zaten Özgürlük ve Düşünce Konseyi, ordunun devrime saldırması için her gün nedenler sağlıyor. Durum gerçekten çok kasvetli görünüyor. Darbe girişiminin ardından iki bileşenin de birbirini suçlamasını bekliyorum. önümüzdeki bir ay içinnde hükümet biçiminde Hürriyet ve Değişim Güçleri’nin iktidardan çıkarılıp siyaset sahnesinden indirilmesi ve ordu için başka bir ortak bulunması gibi çok büyük değişiklikler yaşanabilir.”

Bölgesel İstihbarat
Halk Kongresi Partisi lideri Kemal Ömer açıklamasında siyasi denklemin uyumsuz olduğuna ve değiştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Siyasi güçlerin geçiş sürecinde düşüncelerinde sorunlar yaşamaları ve yetersiz kalmaları nedeniyle daha ilk iktidar testinde başarısız olduklarını ifade etti. Bu başarısızlığın nedeninin ulusal bir irade eksiği olduğunu vurgulayan Ömer sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siyasi güçlerin iradesi bölgesel istihbarat tarafından yönlendiriliyor. Partiler sarhoşluklarından uyanmaz ve ellerindeki kartları uyum sağlayacak şekilde yeniden düzenlemezlerse, bu nedenle devrimi hüsrana uğratmalarından endişe ediyorum. İslami bir parti olarak siyasi güçlerle ilişkilerimizde herhangi bir çekincemiz yok. Daha önce ordu tarafından zarara uğratıldık ve bu deneyimi bir daha tekrarlamayacağız. Geçiş döneminin zayıflığı ve başarısızlığı bizim çıkarımıza değil. Biz onun başarısını istiyor, askeri darbelere karşı çıkıyoruz. Demokratik geçişten yanayız. Devrim birikimine ve değişim savaşına katılmamıza rağmen Halk Kongresi gibi ivmesi olan bir parti yenilmiş ve dağılmış olarak kabul edilerek kaybediliyor. Biz, herhangi bir kesimin olmadığı kadar önemli bir partiyiz. Ayrıca eski iktidardaki Ulusal Kongre Partisi modelinin dönüşüne karşıyız. Kapatılan Ulusal Kongre Partisi ile herhangi bir ilgimizin olmadığına dair kurumsal karalarımız var.”

Kötü yönetilen tiyatrolar
Diğer yandan Siyaset Bilimi Profesörü Profesör Selahaddin el-Duma ise şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hartum'un Soba banliyösünde son haftalarda yaşanan çatışmaların, mühimmatların kullanıldığı dört saatlik bir savaş olduğuna inanmıyorum. Orada kimse yaralanmadı. Bu olayın ardından başkent vatandaşlarını tehdit eden ve yıldıran ‘Zenciler’ olayı ve ülkenin doğusundaki Sudan Limanı-Hartum yolunun kesilmesine neden olan durumlar meydana geldi. Tesadüf eseri ırkçı videolar yayınlanıyor. Bütün bu eylemler, eski rejimin kalıntılarının, atmosferi bozmak ve sivil ve askeri bileşenler arasında gerilim oluşturmak için sahneledikleri kötü yönetilmiş ve istihbarattan yoksun basit tiyatro girişimleridir. Bunlar, devletin işleyişi tamamen bozulduktan sonra siyasi denklemde bir değişiklik olmasını bekliyorlar. Şu an işleri yoluna koymak için yapılması gereken şey, sanki devrim yeniden başlıyormuş gibi Sudan sokaklarının düşmanı olan askeri bileşene karşı gösteriler ve seminerler yoluyla tüm iletişim araçlarını ve medyayı kullanarak seferberlik oluşturmaktır. Ömer el-Beşir’in gittiği doğru, ama ondan daha kötüsü geldi. Aralık Devrimi’nin meyvelerini toplamak için bu seferberliğe ihtiyacımız var.”



Suriye Cumhurbaşkanlığı Müslüman Kardeşler'i tehdit ediyor

Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
TT

Suriye Cumhurbaşkanlığı Müslüman Kardeşler'i tehdit ediyor

Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şara Şam'daki başkanlık sarayında (AFP)

Baha el-Avam

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın Danışmanı Muvaffak Zeydan, Müslüman Kardeşler'in sınırları ve kıtaları aşan uluslararası bir örgüt olarak başarısızlığını ortaya koydu. Ayrıca, Müslüman Kardeşler’in Suriye koluna hitap ederek, üyelerinin yaşlanması ile fikirlerinin güncelliğini yitirdiğini, önerilerinin artık gerçeklikle bağdaşmadığını ve Esed rejiminin devrilmesinden sonraki mevcut aşamaya hizmet etmediğini söyledi.

Zeydan, fikirlerinin köklerinin birçok Arap ülkesinde terör örgütü olarak tasnif edilen ve diğer Batılı ülkelerin de yakında hakkında aynı yolu izlemeye çalıştığı Müslüman Kardeşler'e dayandığını söyleyerek övündü. Ancak, tıpkı aylar önce eski Suriye rejimini devirmek için mücadele eden fraksiyonların yaptığı gibi, Suriye'deki kolunun da kendini feshetmesi gerektiğine inanıyor.

Zeydan’ın satırları arasında, Suriye'deki Müslüman Kardeşler'e yönelik örtülü bir tehdit var gibi görünüyor. Zira Suriye kolunun kendini feshetmeyi reddetmesinin bedelinin sahneden dışlanmak olduğuna dikkat çekti ve “sosyal alanda çalışan bir siyasetçi için zamanı, gelişmeleri ve güncellemeleri takip etmek son derece önemlidir. Aksi takdirde, olayların dışında kalır ve sürüden kopar” dedi.

Zeydan, makalesinde, daha önce “terör faaliyetlerine karıştıklarından şüphelenilen kişiler” listesine dahil edilme korkusuyla inkar ettiği Müslüman Kardeşler üyesi olduğunu kabul etti. Zeydan’ın adı 2015 yılında ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın belgelerinde yer almıştı ve Müslüman Kardeşler ile 11 Eylül 2001 saldırılarını gerçekleştiren el-Kaide'ye üye olmakla suçlanmıştı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Zeydan'ın her iki örgütle ideolojik ve inançsal bağı, yazıları ve sosyal medyadaki pek çok paylaşımından da anlaşılıyor. Çeşitli insan hakları ve uluslararası raporların sahil kentleri ve Suveyda'da aşırılık yanlılarının işlediği suçları eleştirdiği bir dönemde, yeni görevine atandığında, Şara’nın bu seçimi yapmasının amacını sorgulayan sesler yükselmişti.

Birçok kişi, Zeydan'ın yeni Suriye hükümetinde Müslüman Kardeşler'i temsil ettiğini varsayıyordu, ancak yazısı onun Müslüman Kardeşler ile aynı fikirde olmadığını ve hatta ona duyduğu küçümsemeyi ortaya koyuyor: “Tüm dünya, Müslüman Kardeşler'e sanki bir ahtapot, küresel bir imparatorluk ve altı kıtaya yayılmış bir İslam halifeliğiymiş gibi davranıyor; oysa gerçekliği ve hakikati içler acısı. Zavallılar hayali, yanıltıcı, serap benzeri saraylara tutunmuşlar.”

Dolayısıyla Zeydan'a göre, Müslüman Kardeşler’in Suriye'deki kolunun yeni devlete katılmasının tek yolu, bölgenin çeşitli ülkelerinde Müslüman Kardeşler’e bağlı kolları örnek alarak kendini feshetmesi. Ne var ki Zeydan, argümanını desteklemek için verdiği ve kendilerini feshederek “başarılı” siyasi partilere dönüştüğünü söylediği tüm örneklerin, bugün güvenlik ve ekonomik sorunlar yaşadıklarını, popülaritelerinin azalmasından muzdarip olduklarını görmezden geldi.

Zeydan, Müslüman Kardeşler'e, Suriye ve Mısır'ın birlik olduğu sırada Cemal Abdunnasır döneminde yaptıklarını Şara döneminde de yapmaları çağırısında bulundu. Makaleye göre, Abdunnasır'ın o dönemde Müslüman Kardeşler’in Mısır'daki koluna ve liderlerine karşı sert tutumuna rağmen, Suriye kolu, Abdunnasır’ın “Kuzey Bölgesi”nde siyasi parti bulunmaması şartına uyarak kendini feshetmişti.

 Zeydan'ın savunduğu bu yaklaşım, Suriye'de hiç kimsenin Şara veya hükümetine karşı çıkmadığı totaliter bir rejimi desteklediğini açıkça ortaya koyuyor. Şam'daki yeni otoritenin “doğruluğu” tekeline aldığını ve tıpkı herkesin stratejik vizyona sahip bir lider olarak Mısır cumhurbaşkanına boyun eğmesi gibi, ne siyasi ne de dini açıdan kimsenin hükümeti geçmeye çalışmaması gerektiğini iddia ediyor.

Şara'yı Nasır’a benzetmenin, belki de Zeydan'ın kasıtlı olarak ima ettiği bir boyutu var; o da  Danışmanın Suriye Cumhurbaşkanının bölgede oynamasını hayal ettiği rol. Ama bu arada yaklaşık dokuz ay önce iktidara geldiğinden beri birçok Arap ülkesinin Şara'nın otoritesini ve ülkesinin birliğini korumasına yardımcı olmak için gösterdiği çabaları görmezden geldi.

dfvfd
Suriye'de Müslüman Kardeşler 1945'te kuruldu (sosyal medya)

Zeydan'ın makalesinde gündeme getirdiği diğer sorular arasında şunlar yer alıyor: Yeni devlette kendilerine yer arayan İslamcı akımlar arasında açık veya örtülü anlaşmazlıklar var mı? Şam'daki yeni hükümet, Müslüman Kardeşler'e şu anda tavsiye ettiği gibi, siyasi olarak kendisiyle aynı fikirde olmayanları dışlamayı mı planlıyor? Bundan önce, Şara siyasi çoğulculuğu kabul edecek mi?

Suriye'de dini temele dayalı partilerin kurulması, özellikle de Şara’nın, Halk Meclisi'nin kurulmasını onaylama biçimi göz önüne alındığında, bugün Suriye'de başlı başına bir endişe ve tartışma kaynağı. Halk Meclisi’nin ülkedeki siyasi parti ve akımlarının temsilcilerini içermesi gerekirken, Cumhurbaşkanı milletvekillerinin üçte birini seçmeye, kendi oluşturduğu bir komitenin de bölgelerin geri kalan milletvekillerini seçmesine karar verdi.

İslamcı gruplar konusunda uzman bir araştırmacı olan Mahir Farghali'ye göre, Şara’nın Danışmanı, makalesinde Müslüman Kardeşler'i yasaklayan ve yeni Suriye'de rol oynamasını tercih etmeyecek Arap ülkelerine bir mesaj gönderiyor. Böylece Şam'ın bu konudaki kararlılığını teyit ediyor ve Esed'in devrilmesinden sonra Müslüman Kardeşler’in geri dönme girişimlerine kapıyı kapatıyor.

Öte yandan Farghali, Zeydan'ın Suriye'deki Müslüman Kardeşler'in kendisini feshetmesi talebinin, Arap hükümetlerinin Müslüman Kardeşler hakkındaki tutumlarının doğruluğunu teyit ettiğini belirtiyor. Aynı zamanda Şara'nın Danışmanı, cemaatin dünyanın çeşitli bölgelerinde benimsediği, ismini terk ederek dini, ekonomik, medyatik ve siyasi bir cephe altında faaliyet gösterme eğilimine ikna olmuş durumda.

Zeydan'ın savunduğu yaklaşım, Suriye'de kimsenin Şara veya hükümetine karşı çıkmadığı totaliter bir rejimi desteklediğini açıkça ortaya koyuyor. Şam'daki yeni otoritenin “doğruluğu” tekeline aldığını ve ne siyasi ne de dini açıdan kimsenin hükümeti geçmeye çalışmaması gerektiğini iddia ediyor.

Ürdün Siyaset ve Toplum Enstitüsü'nde akademik danışman Muhammed Ebu Rumman, Zeydan'ın makalesindeki dış mesajlara ilişkin Farghali'nin görüşünü kabul ediyor ve buna bir de Suriyeli bir boyut ekliyor. Bunun öncelikle, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından temsil edilen Selefi akım ile Müslüman Kardeşler arasındaki tarihsel düşmanlık, ikinci olarak da Şara’nın daha önce de belirttiği gibi, bu cemaat hakkındaki kendi tutumuyla bağlantılı olduğunu söylüyor.

HTŞ, geçen Aralık ayında Esed'i devirmek için verilen mücadelede silahlı gruplara liderlik eden Selefi-cihatçı bir örgüt. Şara’nın lideri olduğu ve uluslararası terör örgütleri listesinde yer alan örgüt, Ocak 2025 sonunda kendisini feshederek Şam'daki yeni yetkililer tarafından kurulan Suriye ordusuna katıldı.

Ebu Rumman, Zeydan'ın HTŞ içindeki konumuna ve örgütün dünya ile iletişimindeki rolüne de değindi. Cumhurbaşkanı’nın Danışmanı da makalesinde bu konuya “2015 yılında Nusra Cephesi ile el-Kaide arasındaki bağların koparılması çağrısında bulunduğu” sözleriyle değindi. Müslüman Kardeşler’in Suriye kolunun kendisini feshetmesi çağrısının artık “cemaatin birçok genci tarafından özel toplantılarda fısıldandığını” belirtti.

Ebu Rumman, Şam'ın Müslüman Kardeşler'in Vaad Partisi’nin dahi Suriye içinde faaliyet göstermesini reddettiğini belirtti. Zeydan, partinin üyelerinin bugüne ve geleceğe kıyasla tarihe ve geçmişe daha bağlı kaldıkları için bu partiyi “ölü doğmuş” olarak nitelendirmişti. Danışman’ın bu sözlerinden, Müslüman Kardeşler’in siyaset alanında faaliyet gösteremeyeceği ve kendisine başka alanlar araması gerektiği anlaşılıyor.


UNRWA: İsrail'in Gazze'deki hava saldırıları bir hafta içinde 16 binden  fazla kişiyi yerinden etti

Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)
Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)
TT

UNRWA: İsrail'in Gazze'deki hava saldırıları bir hafta içinde 16 binden  fazla kişiyi yerinden etti

Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)
Gazze şehrindeki Filistinli mültecilerin çadırları (DPA)

Birleşmiş Milletler Filistin Mültecilerine Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) tarafından dün yapılan açıklamada, İsrail'in Gazze şehrine yönelik yoğun saldırılarının 12-20 Ağustos tarihleri arasında 16 binden fazla kişinin yerinden edilmesine yol açtığı belirtildi.

UNRWA, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı bir paylaşımda, yerinden edilen ailelerin yaklaşık altı aydır Gazze'ye yeni barınma malzemelerinin girişine izin verilmediği için çadırlarını yanlarında taşımak zorunda kaldıklarını belirtti. Paylaşımda yerinden edilen bu kişilerin, UNRWA'nın barınaklara dönüştürülmüş aşırı kalabalık okullarından birinde kaldıkları kaydedildi.

UNRWA, Gazze şehrine yönelik saldırıların yoğunlaşmasının daha fazla sivilin kaçmasına neden olacağı konusunda uyarıda bulunarak, felakete uğrayan bölgede derhal ateşkes çağrısında bulundu.

İsrail, Gazze şehrinde operasyonlarını tırmandırmaya devam ediyor. İşgal etmeyi onayladığı şehrin çeşitli bölgelerine hava saldırıları ve topçu bombardımanlarını yoğunlaştırıyor. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, şehri Refah ve Beyt Hanun'da olduğu gibi yok etmeye yemin etti.

İsrail’in Gazze Şeridi’ni hedef alan askeri operasyonları, Cibaliye el-Beled ve en-Nazla mahallelerinden Şeyh Rıdvan mahallesindeki Ebu İskender bölgesine kadar şehrin kuzey sınırında yayıldı. Bu bölge, yoğun ve ayrım gözetmeyen bombardımanların ardından büyük bir göç dalgasına sahne oldu. Bu bombardımanlar sırasında yerinden edilmiş kişilere barınak sağlayan Amr ibn el-As Okulu da hedef alındı ve en az 13 Filistinlinin ölümüne, çoğu çocuk ve kadın olmak üzere onlarca kişinin yaralanmasına neden oldu.

Öte yandan İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz cuma günü yaptığı açıklamada, Hamas silahlarını teslim etmez ve tüm rehineleri serbest bırakmazsa Gazze şehrini yok edeceğini söyledi.

Katz, X hesabından yaptığı paylaşımda, “Yakında, Hamas'ın katilleri ve tecavüzcüleri, İsrail'in savaşı sona erdirmek için koyduğu, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve silahların teslim edilmesi şartlarını kabul edene kadar cehennemin kapıları onlar için açılacak” ifadelerini kullandı. İsrailli Bakan, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki operasyonları sırasında büyük ölçüde yıkıma uğrayan iki şehre atıfla “Eğer bu şartları kabul etmezlerse, Hamas'ın başkenti Gazze şehri, Refah ve Beyt Hanun gibi olacak” dedi.


Avustralya'da Filistinlileri desteklemek için kitlesel gösteriler düzenlendi

Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)
Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)
TT

Avustralya'da Filistinlileri desteklemek için kitlesel gösteriler düzenlendi

Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)
Sidney'de düzenlenen ‘Filistin için Ulusal Yürüyüş’ eyleminde bazı göstericiler pankartlar taşıdı. (Reuters)

Merkez sol hükümetin Filistin devletini tanıma niyetini açıklamasının ardından İsrail ile Avustralya arasında gergin ilişkiler yaşanırken, bugün binlerce Avustralyalı Filistinlileri desteklemek için düzenlenen mitinglere katıldı.

Filistin Eylem Grubu, Avustralya genelinde 40'tan fazla eylem düzenlendiğini ve Sidney, Brisbane ve Melbourne gibi eyalet başkentlerindeki yürüyüşlere büyük kalabalıkların katıldığını belirtti.

Söz konusu gösteriler, bu ayın başlarında Sidney Liman Köprüsü’nde on binlerce kişinin katıldığı yürüyüşün ardından gerçekleşti. Bu yürüyüş, Kanberra'nın Gazze Şeridi'ndeki savaşa ilişkin tutumunda bir dönüm noktası olarak görüldü.

fdve
Sidney'deki göstericiler (Reuters)

Filistin Eylem Grubu, Brisbane'de yaklaşık 50 bin kişi olmak üzere, toplam 350 bin kişinin yürüyüşlere katıldığını duyurdu, ancak polis buradaki sayının yaklaşık 10 bin olduğunu bildirdi. Polis, Sidney ve Melbourne'daki kalabalığın sayısına ilişkin tahminlerde bulunmadı.

ı8o9p0
Avustralya genelinde 40'tan fazla gösteri düzenlendi ve Sidney, Brisbane ve Melbourne gibi eyalet başkentlerindeki yürüyüşlere büyük kalabalıklar katıldı. (Reuters)

Sidney'de yürüyüşü düzenleyen Josh Lees, Avustralyalıların ‘Gazze Şeridi'ndeki soykırıma son verilmesini ve hükümetin İsrail'e yaptırım uygulamasını talep etmek için’ şehrin meydanlarına akın ettiğini söyledi. ‘Özgür Filistin’ sloganları atan katılımcıların birçoğu Filistin bayrakları taşıdı.

yuı8
Sidney'de düzenlenen yürüyüşte Filistin bayrağı taşıyan bir kız (EPA)

Öte yandan, ülkenin Yahudi topluluğunun çatı örgütü olan Avustralya Yahudileri Yürütme Konseyi Eş Başkanı Alex Ryvchin, Sky News'e verdiği demeçte, yürüyüşlerin ‘güvenli olmayan bir ortam yarattığını ve yapılmaması gerektiğini’ ifade etti.

 

o90p
Sidney'de Gazze'ye destek yürüyüşü sırasında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu aleyhine açılan bir poster (AFP)

Protestolar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun geçen hafta, Avustralya hükümetinin bu ay Filistin devletini tanıma niyetini açıklaması üzerine Avustralyalı mevkidaşı Anthony Albanese'ye yönelik sert söylemlerinin şiddetini artırmasının ardından patlak verdi.

dcfgthy
Yaklaşık 350 bin kişi yürüyüşlere katıldı, bunlardan 50 bini Brisbane'deydi. (AFP)

Avustralya ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler, İşçi Partisi liderliğindeki Albanese hükümetinin Fransa, Birleşik Krallık ve Kanada'nın benzer adımlarının ardından Filistin devletini tanıyacağını açıklaması sonrası gerginleşti.

dfgthy
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları 60 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. (AFP)

Avustralya, bu tanıma kararının Filistin Yönetimi'nden aldığı taahhütlere bağlı olduğunu, bu taahhütler arasında Hamas'ın gelecekteki herhangi bir devlette yer almayacağına dair taahhüdün de bulunduğunu belirtti.

fo90p
Gazze Şeridi'ndeki savaş sırasında öldürülen gazetecilerin posterleri, Sidney'de düzenlenen bir yürüyüşte (AFP)

Avustralya bu kararı 11 Ağustos'ta, on binlerce kişinin Sidney Liman Köprüsü’nde Gazze Şeridi'ne yardım ve barış çağrısında bulunduğu yürüyüşün ardından açıkladı. İsrail, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerine düzenlediği saldırının ardından yaklaşık iki yıldır Gazze Şeridi’ne yönelik askerî harekât yürütüyor.

Filistinli yetkililer, İsrail saldırıları sonucunda Gazze Şeridi'nde 60 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini belirtiyor ve insani yardım kuruluşları gıda kıtlığı nedeniyle yaygın açlık tehlikesi olduğu konusunda uyarıda bulunuyor.