Sudan'da geçiş döneminde askeri ve sivil unsurlar arasında çatışmalar sürüyor

Özellikle son darbe girişiminden sonra farklı akımlar arasında gerilimlerle dolu bir siyasi bir atmosfer oluştu.

Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)
Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)
TT

Sudan'da geçiş döneminde askeri ve sivil unsurlar arasında çatışmalar sürüyor

Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)
Sudanlılar, 2019'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i deviren ayaklanmanın başlamasının birinci yıl dönümünde Hartum’daki Özgürlük Meydanı'na akın ettiler. (Reuters)

İsmail Muhammed Ali-Sudanlı gazeteci
Sudan'daki siyasi atmosfer, 21 Eylül Salı günü bir grup asker ve bazı siviller tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminin önlenmesinin ardından çeşitli kesimler arasında gittikçe artan bir gerilime sahne oldu. Durum daha da kasvetli bir hal alıyor. Söz konusu girişim öncesinde Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Muhammed el-Faki tarafından düzenlenen ve “kurumsuzlaştırma alanında uluslararası arenada yürütülen başlıca çalışmalar” konulu bir çalıştayda açıklanan hamleler yerine getirilse de bu, darbe girişimine engel olamadı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre çalıştay, Birleşmiş Milletler Hartum Uyum Heyeti tarafından 19 Eylül Pazar günü, Sudan Bakanlar Konseyi ile iş birliği içinde Hartum’da düzenlendi. Gündemde ülkedeki demokratik geçiş sürecine yönelik tehditler vardı. Söz konusu tehditlerin ülkeyi siyasi düzlemde diyalogsuz bir hale getirmeyi hedeflediği ve son iki yılda harcanan tüm çabanın boşa gitmesine yol açabilecek riskler barındırdığı vurgulandı.
Peki, Sudan sahnesindeki zorluklar ışığında ülkedeki siyasi denklemin gerçeğini değiştirmeyi amaçlayan bu hareketin başarılı olma olasılığı nedir?
                  
Geçiş Döneminin Yansımaları
Sudan Ulusal Ümmet Partisi Siyasi Bürosu Politikalar Komitesi başkanı İmam el-Hulv konuya dair şu açıklamada bulundu:
“Sudan toplumunun bileşenleri arasındaki bakış açısı farklılığı konusunda yaşananlar, askeri sistemin yanı sıra siyaset, spor, kültür ve medya alanlarını da kapsayan geçiş döneminin yansımalarıdır. Sudan, otuz yıldır devam eden, diğer görüşü kabul etmeyen ve tek taraflı düşünen bir dönemden çıkıyor. Dolayısıyla tek taraflı rejim ve onun topal politikacıları yıkılınca karşı görüşe kapı açılıyor. Herkes ülkenin yönetiminde fikir birliği sağlayana kadar bu süreç zaman alacaktır. Ayrıca sivil ve askeri bileşenler arasındaki mevcut ortaklığın, geçiş döneminde edindiğimiz yeni bir deneyim olduğunu, iki tarafından acil bir durum sebebiyle buna başvurmasından dolayı bu birlikteliğin yanında suç ve güvensizliği getirdiğini görüyoruz.”
El-Hulv, sivil ve askeri taraflar arasındaki gerginliğin, aralarındaki ortaklığın düzgün bir şekilde kurulamamasından kaynaklandığını ve her bir ortağın rolünün tanımlanması gerektiğini belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Biz Ümmet Partisi olarak erken dönemden itibaren bu konunun farkındayız. Temmuz 2018’de askeri kurumun rolünü açıklayan bir tüzük yapılmasını talep ettik. Ağustos 2019’da anayasa belgesini imzalarken aynı talebi tekrar dile getirdik. Sadık el-Mehdi partisinin başkanı da sivil ve askeri bileşenler arasında, geçiş döneminin görevlerini herhangi bir çekişme olmaksızın yerine getirmeyi sağlayacak bir çözüm çağrısında bulundu. Ancak anayasal belgelerde yer alan bu ortaklık, ortalığın detaylarını belirleyecek bir tüzük olmadan gerçekleşti. Bu tüzük, iki taraf arasındaki ilişkiyi kontrol etmesi açısından çok önemli.”

Ulusal uzlaşı
Sudan Ulusal Ümmet Partisi Siyasi Bürosu Politika Komitesi başkanı El-Hulv açıklamasında, geçiş hükümetinin siyasi dayanağı olan Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’nin hükümetin bileşenleri arasında farklılıklara yol açan yapısal bir kusuru bulunduğunu itiraf etti. Yönetim organlarının kotalarında bu kusurun ortaya çıktığını belirten el-Hulv konuya dair şunları söyledi:
“Birçok bileşen kendilerini yönetim sisteminin dışında buldu. Ancak şimdi bu siyasi dayanağı tekrar bir araya getirmek için girişimler var. Biz Ümmet Partisi olarak, toplumsal sözleşme projesi aracılığıyla devrimci harekete katılan tüm siyasi güçlerin bu komiteye katılmasını talep ettik. Teklifimizin kabul edilmemesi, Özgürlük ve Değişim Merkez Konseyi’ndeki üyeliğimizi askıya almamıza neden oldu. Bu siyasi dayanağın ve yaklaşımlarının yeniden gözden geçirilmesini içeren derin bir diyalog sürecinin ardından üyeliğimizi askıya alma kararımızı geri çektik ve geçiş dönemi hükümetine katılmayı kabul ettik. Devrimci hareketin güçlerini birleştirme çabaları ışığında, bu ayın başlarında, yaklaşık 40 bileşenin katılımıyla yeni bir Merkez Konseyi oluşumunun dikkate alınmasını sağlayacak ve daha önce temsil edilmeyen güçlere kapı açacak yeni bir siyasi bildirge imzalandı. Kanaatimce darbe girişimi engellendikten sonra, yeni bir gerçeklik üreten yeni bir siyasi denklem yerine tüm siyasi güçlerin birleştirilmesi acil bir ihtiyaç haline geldi. Çünkü bu iktidar Sudan halkının iradesi ve mücadelesiyle ayakta kaldı. Yeni bir siyasi denklemden bahsetmek kabul edilemez. Devrimci güçlerden hiçbiri bunu istemiyor. Şimdi tüm siyasi güçlere, ulusal bir uzlaşı sağlamak, demokratik dönemi engellemek isteyenlere fırsat vermemek ve demokratikleşme sürecini tamamlamak için yeni bir siyasi deklarasyon sunulacak.”
El-Hulv, partisinin, Sudan toplumunun tüm çeşitli bileşenlerini içeren bir Merkez Komitesi kurulması da dahil olmak üzere geçiş döneminin vizyonunu açıklayan bir konferans düzenleme çağrısında bulunduğu bilgisini verdi. Yönetim organının ve kurumlarının, yani başta Yasama Meclisi’nin, komisyonlarının ve Anayasa Mahkemesi’nin oluşturulması ile bir baş yargıç ve bir cumhuriyet savcısının atanmasının tamamlanması olmak üzere zaman zaman ortaya çıkan uyuşmazlıkların oluşmasını sağlayan boşlukların kapatılması gerektiğini vurguladı. Tüm bunların, durumu normale dönmesine yol açacak tam bir mutabakat içinde yapılmasını gerektiğini, dolayısıyla siyasi denklemi değiştirmeye gerek kalmayacağını belirtti. İktidardaki gerçek siyasi denklemin, siyasi ve sivil her bir ortağının kendi rolünü bildiği bir geçiş aşamasına dayanması gerektiğinin altını çizdi.

İhlaller ve takipler
Diğer yandan Sudan’daki Halk Kongresi Partisi Lideri Kemal Ömer şu açıklamalarda bulundu:
“Sivil ve askeri unsurlar arasındaki ortaklıkta bir eksiklik olduğu açık. Bunun nedeni iki tarafın da diğerini takip etmesi. Sivil bileşenlerin zaman zaman ordu karşısında salladıkları belgeler oluyor. Ordu da buna karşı başarısızlık nedenleri sağlamak için yetkileri sivil bileşenlere bırakırken Sudan sokaklarını da onlara düşman etmeye çalışıyor. Bu gerçek, bazı sivil yetkililerin son darbe girişimiyle yüzleşmek için insanları sokağa davet etmesinde ortaya çıktı. Kimse bu daveti önemsemedi. Hatta sosyal medyada bazı kimseler tarafından alaya alındı.”
Ömer, siviller ve ordu arasındaki birlikteliğin bir ‘uyuşmazlar ortaklığı’ olduğunu ve demokratik bir dönüşüme götürmeyeceğini belirttiği açıklamasını öyle sürdürdü:
“Halk Kongresi Partisi olarak biz sivil tarafın tüm sefaletine rağmen geçiş döneminde askeri tarafın güçlendirilmesine karşıyız. Çünkü bu eski sistemi geri getirir. Bu sistem, ilk iktidar testinde parçalanarak ve bölünerek hiç kimseyi dışlamadan gerçek bir siyasi uzlaşma bulmayı acil bir ihtiyaç haline getirdi. Aksi takdirde ordu iktidara gelecektir. Zaten Özgürlük ve Düşünce Konseyi, ordunun devrime saldırması için her gün nedenler sağlıyor. Durum gerçekten çok kasvetli görünüyor. Darbe girişiminin ardından iki bileşenin de birbirini suçlamasını bekliyorum. önümüzdeki bir ay içinnde hükümet biçiminde Hürriyet ve Değişim Güçleri’nin iktidardan çıkarılıp siyaset sahnesinden indirilmesi ve ordu için başka bir ortak bulunması gibi çok büyük değişiklikler yaşanabilir.”

Bölgesel İstihbarat
Halk Kongresi Partisi lideri Kemal Ömer açıklamasında siyasi denklemin uyumsuz olduğuna ve değiştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Siyasi güçlerin geçiş sürecinde düşüncelerinde sorunlar yaşamaları ve yetersiz kalmaları nedeniyle daha ilk iktidar testinde başarısız olduklarını ifade etti. Bu başarısızlığın nedeninin ulusal bir irade eksiği olduğunu vurgulayan Ömer sözlerini şöyle sürdürdü:
“Siyasi güçlerin iradesi bölgesel istihbarat tarafından yönlendiriliyor. Partiler sarhoşluklarından uyanmaz ve ellerindeki kartları uyum sağlayacak şekilde yeniden düzenlemezlerse, bu nedenle devrimi hüsrana uğratmalarından endişe ediyorum. İslami bir parti olarak siyasi güçlerle ilişkilerimizde herhangi bir çekincemiz yok. Daha önce ordu tarafından zarara uğratıldık ve bu deneyimi bir daha tekrarlamayacağız. Geçiş döneminin zayıflığı ve başarısızlığı bizim çıkarımıza değil. Biz onun başarısını istiyor, askeri darbelere karşı çıkıyoruz. Demokratik geçişten yanayız. Devrim birikimine ve değişim savaşına katılmamıza rağmen Halk Kongresi gibi ivmesi olan bir parti yenilmiş ve dağılmış olarak kabul edilerek kaybediliyor. Biz, herhangi bir kesimin olmadığı kadar önemli bir partiyiz. Ayrıca eski iktidardaki Ulusal Kongre Partisi modelinin dönüşüne karşıyız. Kapatılan Ulusal Kongre Partisi ile herhangi bir ilgimizin olmadığına dair kurumsal karalarımız var.”

Kötü yönetilen tiyatrolar
Diğer yandan Siyaset Bilimi Profesörü Profesör Selahaddin el-Duma ise şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hartum'un Soba banliyösünde son haftalarda yaşanan çatışmaların, mühimmatların kullanıldığı dört saatlik bir savaş olduğuna inanmıyorum. Orada kimse yaralanmadı. Bu olayın ardından başkent vatandaşlarını tehdit eden ve yıldıran ‘Zenciler’ olayı ve ülkenin doğusundaki Sudan Limanı-Hartum yolunun kesilmesine neden olan durumlar meydana geldi. Tesadüf eseri ırkçı videolar yayınlanıyor. Bütün bu eylemler, eski rejimin kalıntılarının, atmosferi bozmak ve sivil ve askeri bileşenler arasında gerilim oluşturmak için sahneledikleri kötü yönetilmiş ve istihbarattan yoksun basit tiyatro girişimleridir. Bunlar, devletin işleyişi tamamen bozulduktan sonra siyasi denklemde bir değişiklik olmasını bekliyorlar. Şu an işleri yoluna koymak için yapılması gereken şey, sanki devrim yeniden başlıyormuş gibi Sudan sokaklarının düşmanı olan askeri bileşene karşı gösteriler ve seminerler yoluyla tüm iletişim araçlarını ve medyayı kullanarak seferberlik oluşturmaktır. Ömer el-Beşir’in gittiği doğru, ama ondan daha kötüsü geldi. Aralık Devrimi’nin meyvelerini toplamak için bu seferberliğe ihtiyacımız var.”



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.