Husilere bağlı Zeynebiyat güçleri, Yemenli kadınlara yönelik baskıyı artırıyor

Husilere bağlı Zeynebiyat güçleri, Yemenli kadınlara yönelik baskıyı artırıyor
TT

Husilere bağlı Zeynebiyat güçleri, Yemenli kadınlara yönelik baskıyı artırıyor

Husilere bağlı Zeynebiyat güçleri, Yemenli kadınlara yönelik baskıyı artırıyor

İran destekli darbeci Husi milislerin kadın güvenlik güçleri olarak bilinen Zeynebiyat, milislerin kontrol ettiği bölgelerde Yemenli kadınlara yönelik baskıları sıkılaştırıyor ve hak ihlallerine imza atıyor. Yaklaşık on yıl önce işten ayrılmalarına rağmen daha önce polis için çalışan birçok kadına baskın ve gözaltı furyası uyguluyor. Zeynebiyat ayrıca kadınlara şantaj yapmak için süpermarketlere ve kuaförlere izleme ekibi de yerleştiriyor.
Yaşananlara dair bilgi sahibi kaynaklar Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, Husi milislerin evlere baskınlar düzenleyerek daha önce İçişleri Bakanlığı veya Siyasi Güvenlik Servisi (İstihbarat) ile idari işlerde çalışmış bir grup kadını gözaltına aldığını, kendileriyle çalışmak veya yargılanmak arasında seçim yapmaya zorladıklarını aktardılar.
Kaynaklar, kadınların on yıldan fazla bir süredir işsiz olduklarını ve ailelerinin, tutuklamalara izin vermeleri halinde milis istihbarat ajanlarından ceza alacakları veya haklarında ahlaksız suçlamalar üretecekleri konusunda açık tehditler aldıklarını bildirdiler.
Medya kaynakları da darbeci Husi milislerin son birkaç gün içinde çoğunluğu Genel Halk Kongresi (GHK) partisine bağlı onlarca kadın eylemciyi gözaltına alarak işkence yaptıkları gizli hapishanelere götürdüklerini bildirdiler.
Kaynaklar, gözaltına alınanlar arasında devlet dairelerinde çalışan kadınlar da olduğunu, bazılarına ise önleyici güvenlik  (Husi iç güvenlik teşkilatı) birimlerine çağrılarak milislerle birlikte çalışma teklifinde bulunulduğunu aktardılar. Teklifi kabul etmeyenlerin ise gizli bir hapishaneye gönderildiklerini kaydettiler.
Bazı kadın tutukluların tehditlere yenik düştüğünü ve muhafazakar bir toplumda itibarlarının zedelenmesi korkusuyla baskı ve tehditler altında milislerle çalışmayı kabul ettiğini belirten kaynaklar, kızlarının milislerle çalışmasını kabul etmeyen ailelerin, Husilerin kendi bölgelerindeki Yüksek Siyasi Konsey’den sağduyulu kalmaları ve konuyu medyada gündeme getirmemeleri yönünde tavsiyeler aldıklarını aktardılar.
Kaynaklar ayrıca milislerin kontrol ettiği bölgelerdeki Güvenlik Mahkemesi’nin ikisi kadın 11 kişi hakkında herhangi bir yasal savunma yapılmaksızın idam cezasına çarptırıldığını bildirdiler.
Sana’daki kadınlar Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, milis kadın istihbarat servisinin dış görünüşleri izlemesi için ajanlarını ticaret merkezlerine yerleştirdiği belirttiler. Elbise ve yürüyüşü beğenilmeyenlerin sorgulanmak üzere özel bir odaya çağrıldığını aktardılar.
Kaynaklara göre çoğu zaman ekip amirlerine sorguya çekilen kadınların serbest bırakılması için bir miktar para veriliyor ve bir daha makyaj yapmama taahhüdünde bulunuluyor. Husi milislerin istihbarat ekipleri, müşterilerinin zarar görmemesi ve taciz edilmemesi için söz konusu alışveriş yerlerin günlük olarak ödediği meblağlara ek olarak güzellik ve kadın giyim mağazalarına da vergi koyuyorlar.
Sana’nın doğusunda yer alan Beni Haşiş semti sakinleri, son dönemlerde kadınlara yönelik artan baskıya ilişkin bölgedeki Husi amirlerince bazı belgeler dağıtılıdığını aktardılar. Belgelerde yer alan kurallarda kadınların dokunmatik ekranlı cep telefonları taşıması, kozmetik ürünleri kullanması ve insani yardım kuruluşlarıyla çalışmasına izin verilmediği bilgilerinin yer aldığını bildirdiler.
Yemen İnsan Hak ve Özgürlükleri Örgütü’nün hazırladığı son rapora göre 1 Ocak 2015-1 Haziran 2021 tarihleri arasında İran destekli terörist Husi milislerin Yemenli kadınlara yönelik 19 vilayette 6 bin 476 ihlalde bulunduğu belgelendi.
Yemen İnsan Hak ve Özgürlükleri Örgütü, Taiz vilayetinde söz konusu ihlallere dair bir rapor yayınladı. Raporda kadınlara yönelik ihlallerin yanı sıra topçu bombardımanı, mayın ve el yapımı patlayıcıların (IED) patlaması sonucunda bin 691 ölüm ve 3 bin 741 yaralanma vakasının meydana geldiği belirtildi. Ayrıca keskin nişancıların sivillere rastgele ateş açtığı da vurgulandı. Raporda 770 tutuklama, 195 zorla alıkoyma ve 70 kadına uygulanan işkence vakasına ilişkin de bilgiler yer aldı.
Söz konusu insan hakları raporunda Husi milisleri, 14 Yemen eyaletinde aralarında yabancı uyruklu iki kadının da bulunduğu 770 kadının gözaltına almakla suçlandı. Toplam vakaların yüzde 58'inin meydana geldiği başkent Sana’da 241 kaçırma vakası yaşandığı kaydedildi.
Raporda Husilerin kaçırdıkları 70 kadına işkence ve aşağılayıcı muameleme yaptığı bili de paylaşıldı. Serbest bırakılan bazı kadınların aktardıklarına göre başta Sana'daki merkezi hapishane olmak üzere kaçırılan ve zorla alıkonulan kadınların birçoğu, tacize ve tecavüze uğramaları nedeniyle intihar etti. Bazı kadınların ise serbest bırakılmalarının ardından, hapishanelerde uğradıkları tecavüzler sebebiyle aşiretleri tarafından “namusu temizlemek” gerekçesiyle öldürüldüğü bildirildi.



Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
TT

Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)

Sudanlıların, 15 Nisan 2023’ten bu yana yaşadıkları savaşın ve insani trajedinin yakın zamanda sona ereceğine dair umutları giderek zayıfladı. İlk kurşunun sıkıldığı andan itibaren bölgesel ve uluslararası girişimlerin tıkanması, kamuoyundaki karamsarlığı daha da derinleştirdi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inisiyatif alması ve Başkan Donald Trump’tan doğrudan müdahale istemesi, karamsar tablo içinde yeni bir umut penceresi açtı; Suudi Arabistan, kilitlenmiş sürecin çözümünde belirleyici bir aktör olarak öne çıktı.

Veliaht Prens, kısa süre önce ABD’ye yaptığı resmî ziyaret sırasında, savaşın durdurulmasına yardımcı olması için Başkan Trump’tan müdahale talep etti. Trump, 19 Kasım’da düzenlenen ABD–Suudi İş Forumu’nda yaptığı açıklamada bu talebi doğruladı.

dfrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Riyad’daki el-Yemame Sarayı’nda Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ı kabul ederken (SPA)

Veliaht Prens’in Sudan’daki savaşı sona erdirmek için kendisinden doğrudan müdahale istediğini ifade eden Trump,  “Prens, Sudan konusunda belirleyici bir adım atmamı talep ediyor” dedi. Trump, ABD’nin çatışmanın bitirilmesinde etkin bir rol oynayacağını da sözlerine ekledi.

Halk ne diyor?

Savaşın harabeye çevirdiği Hartum’da vatandaşlar, Suudi hamlesini “kardeşlerden beklenen” bir adım olarak görüyor. Ahmed Musa, “Veliaht Prens’in yaptığı, kardeş bir ülke olan Suudi Arabistan’dan beklenen bir adımdır” diyor.

Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolüne giren Faşir’de yaşayan Hava İbrahim, savaşın yıkımını şu sözlerle anlatıyor: “Savaş yeşili kuruyu yok etti; çok zarar gördük.”

Kuşatma altındaki Kuzey Kordofan’ın başkenti Ubeyd’en İsa Abdullah ise genel ruh hâlini şöyle özetliyor: “Savaştan etkilenmeyen ev kalmadı; bu nedenle kardeşlerin müdahalesini memnuniyetle karşılıyoruz.”

Sudan Kurucu İttifakı'nın (Te'sis) fiilî başkenti konumundaki Nyala’dan F. Cibril, kamuoyunun temel beklentisinin çatışmaların sona ermesi, insani yardımların ulaştırılması ve yerinden edilenlerin geri dönüşü olduğunu belirtti.

sa
Güney Sudan’ın Renk şehrinde bir sınır noktasından ayrılmayı bekleyen, yerinden edilmiş ailelerin kişisel eşyalarını taşıyan bir kamyon (Arşiv – AFP)

Sudanlılar dışarıdan dayatılan bir çözümden ziyade, tarafları yeniden müzakere masasına getirecek, siyasi süreçlerin zaman kazanmak için kullanılmasını engelleyecek “tarafsız” bir arabulucu istiyor. Kamuoyunda Suudi Arabistan’ın bu rolü üstlenebileceği düşünülüyor.

Geri adım sinyalleri

Resmî düzeyde tepkiler tek çizgide ilerlemedi. Trump’ın 19 Kasım 2025’te Veliaht Prens’in talebini açıklamasının hemen ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdülfettah el-Burhan adımı memnuniyetle karşıladı ve X’te “Teşekkürler Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Trump” mesajını paylaştı.

Suudi ve ABD girişimlerine destek açıklayan Burhan hükümeti, barış için hazır olduğunu vurguladı; ancak Dörtlü Grup çerçevesindeki arabuluculuğa mesafeli durarak Suudi Arabistan’ın tek başına yürüteceği bir süreci ön plana çıkardı.

Askerî bir anlaşma mı?

Eski Başbakan Abdullah Hamduk’un liderliğindeki sivil-demokratik ittifak Sumud, Suudi çabalarını “yeni bir yol açabilecek olumlu bir adım” olarak değerlendirdi; ancak çözümün yalnızca askerler arasında kalmaması ve sivil aktörlerin kapsamlı bir uzlaşmaya dâhil edilmesi şartını koydu.

HDK’ye yakın Sudan Kurucu İttifakı da Suudi Arabistan’ın  hamlesini desteklediğini ve bunun krallığın Sudan’ın çöküşünü önleme konusundaki hassasiyetini yansıttığını söyledi.

Girişim başarılı olur mu?

Sudanlılar, Suudi–ABD girişimlerinin ateşkesi zorlayan, insani yardım geçişlerini mümkün kılan ve krizi yeniden üretmeyen bütüncül bir diplomatik çerçeveye dönüşmesini umuyor. Avukat Hatem İlyas, Şarku’l Avsat’a bu yaklaşımın “en büyük ihtiyaç” olduğunu ifade etti.

İlyas, Şarku’l Avsat’a, savaşın en büyük zorluğunun meşruiyet mücadelesi, toplumsal bölünme, kurumların zayıflığı ve çok sayıda aktörün çıkar çatışmalarından kaynaklanan karmaşık yapı olduğunu ifade etti.

rty6
Faşir’den kaçan Sudanlılar, 19 Kasım 2025’te Kuzey Sudan’daki Debbe kentinde bulunan “El-Ifad” yerinden edilmişler kampına ulaştıktan sonra dinlenirken (AFP)

Tüm belirsizliklere karşın, Sudan’ın doğusundan batısına uzanan kentlerde ortak bir duygu öne çıkıyor. Paris’te yaşayan gazeteci Muhammed el-Esbat, kamuoyunda silahların susmasına ve uzun süredir beklenen barışa giden yola dair temkinli ama güçlü bir beklentinin hâkim olduğunu ifade etti.

Yakın bir çözüme dair umutların zayıflamasının ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın 15 Aralık’ta Riyad’a yaptığı ziyaret ve Veliaht Prens’le gerçekleştirdiği üst düzey görüşme, yeniden iyimser bir hava yarattı.

Riyad’da bu görüşmenin yapılması bile, savaşın durdurulması ve insani felaketin sona erdirilmesine yönelik yeni bir umut kapısı araladı. Genel kanaat, “Suudi Arabistan’ın Sudan’da savaşı durdurma dosyasını önceliklerinin başına aldığı” yönünde.

Savaşın yorduğu, canlar aldığı, geçim kaynaklarını yok ettiği ve milyonları mülteci ile yerinden edilmiş kişi hâline getirdiği Sudanlılar, ülkelerine, evlerine ve özledikleri hayatlarına dönmeyi umut ediyor. Peki bu kez girişimler kalıcı bir barış getirecek mi?


Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters
TT

Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters

Suriye’nin El Vatan gazetesi, bugün (perşembe) hükümetten bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Suriye hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yakın zamanda bir askerî anlaşmaya varılacağı yönündeki iddiaların yalanlandığını aktardı.

Kaynak, SDG ile temasların şu anda durmuş olduğunu ve hükümetin, Suriye Savunma Bakanlığı tarafından sunulan bir öneriye SDG’nin verdiği yanıtı değerlendirdiğini vurguladı.

Suriye televizyonu ise bugün, bir kaynağa dayandırarak, ABD arabuluculuğunda hükümet ile SDG arasında, unsurların yıl sonundan önce Suriye ordusu ve iç güvenlik güçlerine entegre edilmesini öngören bir askerî anlaşmaya yakında varılmasının beklendiğini bildirmişti.

Televizyonun aktardığına göre, söz konusu anlaşma Savunma ve İçişleri bakanlıklarına 90 bin unsurun entegre edilmesini ve Rakka, Deyrizor ve Haseke’de Savunma Bakanlığına bağlı güçler içinde SDG’ye tahsis edilecek üç askerî tümeni kapsıyor.

Kaynak ayrıca, hükümet güçlerinin Suriye’nin kuzeydoğusuna girişi, askerî karar alma mekanizması ile görev, yetki ve sorumlulukların dağılımı gibi başlıca ihtilaflı konuların hâlen müzakere edildiğini belirtti.


Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
TT

Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, bugün (perşembe) Gazze savaşıyla ilgili açıklamalarında, “Gazze’de kazandık” dedi. Hamas ile olası bir ateşkes anlaşmasına değinen Katz, ülkesinin “Gazze’den asla ayrılmayacağını” söyledi. Katz, İsrail Gazze Şeridi içinde, yerleşimleri korumak amacıyla bir güvenlik kuşağı oluşturacağını ifade etti.

Savunma Bakanı Katz, Hamas’ın silah bırakması gerektiğini yineleyerek, aksi takdirde “İsrail’in bu görevi kendisinin yerine getireceğini” ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth gazetesinden aktardığı habere göre Katz, Bnei Akiva, Ulpanot Merkezi ve Makor Rishon’un ortak düzenlediği Ulusal Eğitim Konferansı’nda yaptığı konuşmada, ABD Başkanı Donald Trump’ın planı çerçevesinde Hamas silah bırakmazsa İsrail’in bu adımı bizzat atacağını söyledi.

Haberde, ordunun Gazze’den çekilmesini ve bölgenin Filistinlilere devrini içeren anlaşmaya karşın, Katz’ın Gazze Şeridi’ni çevreleyen bir güvenlik kuşağının yerleşimlerin korunması amacıyla kurulacağını ifade ettiği belirtildi.

Öte yandan Batılı ülkeler iki devletli çözümden söz etmeyi sürdürürken, İsrail parlamentosu Knesset, Haziran 2024’te Ürdün Nehri’nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden kararı resmen kabul etmişti. Kararda, 7 Ekim olaylarının ardından bir Filistin devleti kurulmasının “teröre ödül” anlamına geleceği savunulmuş ve bunun Hamas’ı daha da teşvik edeceği öne sürülmüştü.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile aşırı sağcı dini kanattan bazı bakanlar da defalarca Filistin devleti kurulmayacağını dile getirmişti.