Seyfülislam Kaddafi'nin siyasete dönüşü muhalifleri endişelendiriyor

Seyfülislam Kaddafi. (AP)
Seyfülislam Kaddafi. (AP)
TT

Seyfülislam Kaddafi'nin siyasete dönüşü muhalifleri endişelendiriyor

Seyfülislam Kaddafi. (AP)
Seyfülislam Kaddafi. (AP)

Libya günlerdir, merhum Albay Muammer Kaddafi'nin oğlu Seyfülislam'ın 24 Aralık'taki seçimlere ilişkin pozisyonunu belirlemek üzere yapacağı seslenişi konuşuyor. Ancak Seyfülislam’ın gerçekten sadece cumhurbaşkanlığına mı aday olmayı yoksa sadece parlamento seçimlerinde kendisiyle bağlantılı adayları desteklemeyi mi amaçladığı tam olarak belli değil.
Seçimlerden başarı ya da başarısızlıkla çıksın, Seyfülislam Kaddai’nin siyasete dönüşü, yıllarca babasının muhtemel halefi olan görülmesi dolayısıyla, kendisi için bir başarı olacak. Zira Seyfülislam, 10 yıl önce babasının düşüşünden bu yana ya sürgünde ya da hapiste bulunuyor. Dış dünyadan izole bir hayat yaşıyor.
Aslında Seyfülislam, babasının halefi gösterilen tek isim değildi. Ancak yıllar boyunca aldığı pozisyon onun albayın oğulları arasında ilk halef ve en sevilen isim konumuna getirdi. Kaddafi'nin ikinci eşi Safiye Ferkaş'tan olan en büyük oğlu, 1990’larda babasının rejimine atfedilen, sivil uçakların Pan American, Utah ve Berlin’deki La Belle gece kulüplerinin bombalanması gibi eylemlerle ilgili uluslararası alandaki birçok dosyanın çözülmesinde kilit rol oynadı.
Seyfülislam’ın rolü sadece dış dosyalarla sınırlı değildi. Aynı zamanda "Yarının Libyası" projesini başlattı ve Muammer Kaddafi’nin muhalifleri olan İslamcılarla uzlaşma sağlayarak ülke içinde babasının rejiminin iyileştirilmesinde kilit rol oynadı.
Seyfülislam üstelendiği pek çok rol sayesinde, babası iktidardan ayrılmak istediğinde halefi olarak iç ve dış unsurlar tarafından kabul edilebilecek bir yüzdü. Ancak rüzgar Seyfülislam’ın istediği gibi esmedi. 17 Şubat 2011 ayaklanması, sadece onun halefliğini değil, tüm Libya rejimini yok etti. Zira rejimin başı Albay Muammer Kaddafi, Ekim 2011'de memleketi Sirte'de yakalanarak öldürüldü. Albay Kaddafi’nin milli güvenlik danışmanı olarak görev yapan ve aylarca rejim güçlerine önderlik ederek muhalefetin ülkenin doğusundaki Sirte’de ilerlemesini durduran oğlu Mutasım da Kaddafi ile beraber yaşamını yitirdi.
Albay Kaddafi’nin bir diğer oğlu olan, ülkenin batısında şiddetli güvenlik taburlarını komuta eden (32. takviyeli tugay) Hamis Kaddafi de düzenlenen bir hava saldırısıyla öldürüldü. Eski istihbarat şefi Abdullah Senusi’nin torunu Abdullah Kaddafi’de Tarhuna şehrinde aynı akıbeti paylaştı. Kaddafi’nin siyasetle ilgilenmeyen oğlu Seyfülarab Kaddafi de Trablus’taki aile evine düzenlenen hava saldırısında yaşamını yitirmişti. Saldırı muhtemelen Muammer Kaddafi’yi hedef almak için düzenlemişti.
Seyfülislam da neredeyse kardeşleriyle aynı akıbeti paylaşacaktı. Trablus'un güneyindeki Beni Velid'de konvoyunu hedef alan saldırıdan sadece sağ elinin parmaklarını kaybederek mucizevi bir şekilde kurtuldu.
Ülkenin güneyindeki Ubari'ye kaçtıktan sonra Kasım 2011'de Zintan güçleri tarafından tutuklandı. Diğer kardeşi el-Saadi de Nijer'de tutuklandı ve 2014'te Libya'ya iade edildi. Kazazife kabilesinin ileri gelenleri ile Misrata şehrinin önde gelen bir lideri olan Fethi Başağa arasında yapılan bir uzlaşı görüşmesinin ardından serbest bırakılıncaya kadar haftalarca tutuklu kaldı. Kaddafi'nin yıllardır Lübnan'da hapis yatan ve Lübnanlı Aline Skaf ile evli olduğu bilinen Hannibal adında bir oğlu daha var.
Kaddafi’nin ilk eşinden olan oğlu Muhammed ile ikinci eşinden olan kızı Ayşe hayatta kaldı. İkisi de sürgünde yaşıyor ve şu an siyasetle ilgilenmiyor. Ayşe’nin daha önce siyasi faaliyetlere katıldığı, 2003'te eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in tutuklanmasının ardından onu savunmak için gönüllü olduğu ve 17 Şubat İntifadası sırasında babasına destek olmak için gösterilerde yer aldığı biliniyor.
Seyfülislam'ın siyaset sahnesine dönüşü için yürütülen açık hazırlıkların yanı sıra destekçileri tarafından yapılan kamuoyu yoklamaları, onun önümüzdeki aralık ayında yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önde gelen adayı olduğunu gösteriyor. Ancak hukuki açıdan bunun mümkün olup olmadığı konusunda ciddi sorular var. Zira Seyfülislam, devrim sırasında babasının rejimini savunmak için paralı askerler getirmeye çalıştığı suçlamasıyla 2011'den bu yana Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından aranıyor. Buna ek olarak Trablus Temyiz Mahkemesi tarafından 2015 yılında hakkında verilmiş bir idam cezası var. Karar, Zintan'da tutulduğu sırada gıyaben verildi.
Seyfülislam 2017 yılında serbest bırakıldı ve o zamandan bu yana, New York Times’a birkaç ay önce verdiği röportaj dışında kamuoyunun önüne çıkmadı. Ancak birçok parti onunla temas halinde olduklarını söylüyor. Seyfülislam’ın destekçileri, yeni Libya geçici otoritesini (Abdülhamid Dibeybe hükümetini ve Muhammed el-Menfi başkanlığındaki Başkanlık Konseyi’ni) oluşturan Libya Siyasi Diyalog Forumu'na dahi katıldılar.
Seyfülislam’ın seçimlerde aday olması halinde, Muammer Kaddafi rejimine bağlı olan ve 2011 devriminde babasının yanında savaşan aşiret ve şehirlerde iyi sonuçlar alması bekleniyor. Ayrıca Trablus hükümetinin yıllardır Seyfülislam ile temas halinde olan iki Rus ajanını tutukladığı göz önünde bulundurularak kendisinin gizlide Rusya’nın desteğine sahip olduğuna inanılıyor.
Seyfülislam ile cumhurbaşkanlığına aday olmayı düşünen ve Kaddafi'nin oğlunu rakip olarak görmek istemeyen Libya Ulusal Ordusu komutanı Mareşal Halife Haftar arasındaki ilişkiler her ne kadar belirsiz olsa da Albay'ın oğlu ile batı Libya'ya hakim olan İslamcılar arasındaki ilişki daha da kötü görünüyor.
Seyfülislam 2000’lerin başında eski rejimin önde gelen güvenlik liderlerinin, cezaevinden çıktıktan sonra bu isimlere güvenilmeyeceğine dair muhalefetine rağmen babasının hapishanelerinde hapsedilen yüzlerce İslamcı'nın (savaşçılar ve Müslüman Kardeşler mensuplarının) serbest bırakılmasında kilit rol oynadı. Daha sonra bu isimler 2011'de Muammer Kaddafi'ye karşı başlatılan devrime katıldılar ve Trablus'ta Kaddafi’nin yıkıntıları üzerine kurulan hükümette kilit rol oynadılar. Seyfülislam’ın seçimlere olası adaylığı bu isimlerde, iktidara gelmesi halinde intikam alabileceğine dair endişe yaratıyor.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.