Ürdün Kralı ve Esed arasındaki telefon görüşmesi iki ülke arasındaki yakınlaşmayı destekliyor

Resmi güvenlik ve ekonomi heyetleri Umman'ı ziyaret ettikten birkaç gün sonra

Ürdün Kralı ve Esed arasındaki telefon görüşmesi iki ülke arasındaki yakınlaşmayı destekliyor
TT

Ürdün Kralı ve Esed arasındaki telefon görüşmesi iki ülke arasındaki yakınlaşmayı destekliyor

Ürdün Kralı ve Esed arasındaki telefon görüşmesi iki ülke arasındaki yakınlaşmayı destekliyor

Ürdün-Suriye ilişkilerini düzeltme yolunda yeni bir adımla, dün Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Suriye Rejim Lideri Beşşar Esed arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirildi. Bu görüşme, 2011 yılında başlayan Suriye krizi boyunca türünün ilk örneği oldu.
Öte yandan Ürdün Kraliyet Mahkemesi tarafından kısa bir açıklama yayınlandı. Açıklamada, ‘görüşmede ‘iki kardeş ülke arasındaki ilişkileri ve aralarındaki iş birliğini geliştirmenin yollarının ayrıntılı olarak ele alındığı’ belirtildi. Kral 2. Abdullah, ülkesinin Suriye'nin egemenliğini, istikrarını, toprak bütünlüğünü ve halkını koruma çabalarına desteğini yineledi.
İki lider arasındaki görüşme, Suriye'den Ürdün'e üst düzey resmi güvenlik ve ekonomi heyetlerinin ziyaretlerinden birkaç gün sonra gerçekleşti. Bu ziyaretlerin sonuncusu, Suriyeli bakanlardan oluşan ekonomik heyetin Amman'ı ziyareti, Suriye Savunma Bakanı ve Ordu Komutan’ının ziyareti, Ürdünlü mevkidaşı Yusuf el-Huneyti ile yaptığı görüşme oldu.
Ürdün-Suriye yakınlaşmasının geri dönüşü, üst düzey heyetlerin ziyaretlerinin düzeyi, geçtiğimiz hafta Cabir Sınır Kapısı’nın yeniden açılması, dün erken saatlerde açıklanan Şam Uluslararası Havalimanı ile Kraliçe Aliye Uluslararası Havalimanı arasındaki uçuşların yeniden başlatılmasına katkıda bulundu.
Amman, geçtiğimiz yıllarda Şam ile diplomatik ilişkilerini sürdürdü. İki ülke arasındaki seyahatleri açmaya devam etti. Ürdün yaklaşık bir yıl önce yeni bir büyükelçi atadı. Öte yandan Ürdün Dışişleri Bakanlığı tarafından daha önce yapılan açıklamada, Eski Suriye Büyükelçisi Behcet Süleyman’nın ‘ülkede istenmeyen kişi’ ilan edilmesinin ardından Amman’daki Suriye Büyükelçiliği hala bir maslahatgüzar tarafından temsil ediliyor.
Şarku’l Avsat daha önce bilgi sahibi kaynaklar tarafından açıklamalar yayınlamıştı. Bilgi sahibi bir Ürdünlü kaynak, güvenlik ve siyasi bağlamda gerçekleştirilen üst düzeyde ziyarette, Eyyub'un Suriye Rejim Lideri Beşşar Esed tarafından Ürdün Kralı 2.Abdullah’a gönderilen sözlü bir mesajı ilettiğini söyledi. Söz konusu mesajda, son iki ayda 2. Abdullah’ın ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldiği iki ayrı zirvede Şam ve Amman tarafından benimsenen tutumdan övgüyle söz edildi.
Kaynaklara göre Eyyub, iki hafta önce Ürdün Genelkurmay Başkanı Yusuf el-Huneyti ile gerçekleştirdiği görüşmede Cabir Sınır Kapısı’nın yeniden ticaret ve yolcu geçişlerine açılması kararı ile ilgili görüşmüştü.
Cabir Sınır Kapısı, Suriyeli muhalif gruplar tarafından ele geçirildikten sonra rejim güçlerinin bölgeden çekilmesinin ardından 2015 yılının ortalarında Ürdün tarafından kapatıldı. 2018 yılının Ekim ayında yeniden açılan sınır kapısı, Suriye'den gelen koronavirüs vakalarının artması nedeniyle Eylül 2020’de tekrar kapatıldı.
Umman, düzenli ordunun kontrolüne geri döndükten ve uyuşturucu kaçakçılığı dalgaları karşısında her iki taraftaki sınırların kontrolüne geçtikten sonra, Suriye'nin güneyindeki ateşkesi istikrara kavuşturmak istiyor. Ürdün’den yapılan güvenlik değerlendirmelerinde silah ve uyuşturucu çetelerinin Suriye'ye yerleşti ve etkisinin genişleyerek rejim üzerinde bakı oluşturduğu yönünde. Bu durumun komşu ülkelerde endişeye yol açtığı bildirildi.
Amman, Arap Gaz Boru Hattı ülkeleri (Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan) için bu ayın başında düzenlenen bakanlar toplantısının gündeminde Mısır doğalgazının Ürdün ve Suriye üzerinden Lübnan’a ulaştırılması yönündeki anlaşma vardı. Dört ülkenin enerji bakanları ile gerçekleşen toplantıda konuya dair bir eylem planı ve zaman çizelgesi uygulama sözü verildi. Bu durum, ABD tarafından dayatılan Sezar Yasası’nın ayrıcalıklarından yararlanılarak Şam üzerindeki ablukanın kırılmasını sağladı.
Öte yandan Şarku’l Avsat geçtiğimiz günlerde Ürdün tarafından hazırlanan ‘gizli bir belgenin’ varlığını ortaya çıkardı. Belge, Şam ile ilişkilerde son on yıldan ve Suriye'nin ‘rejim değişikliği’ politikasından tamamen farklı yeni bir yaklaşım önerisinde bulundu. Belgede, Rusya'nın bu ülkedeki ‘meşru çıkarları’ tanınırken, ‘rejimin davranışlarının kademeli şekilde değiştirilmesi’ ve 2011'den sonra Suriye'ye giren ‘tüm yabancı güçlerin geri çekilmesinin’ sağlanması için atılması önerilen adımlar yer alıyor.
Belge hakkında bilgi sahibi olan Batılı üst düzey bir yetkili, belgenin geçtiğimiz günlerde aralarında Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın da bulunduğu Arap ve çeşitli liderler arasında tartışıldığını söyledi. Geçtiğimiz Temmuz ayında Washington'da ABD Başkanı Joe Biden, Ağustos ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le ve ayrıca Ağustos sonunda gerçekleştirilen Bağdat Zirvesi toplantısının oturum aralarında belgenin ele alındığını belirtti. Yetkili, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, son dönemde atılan bazı normalleşme adımlarının ‘bu yeni yaklaşıma dokunduğunu veya onun ruhundan ilham aldığını’ ifade etti.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.