Şam ile normalleşme adımları, Caesar Yasası ve İran

Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)
Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)
TT

Şam ile normalleşme adımları, Caesar Yasası ve İran

Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)
Çarşamba günü Suriye-Ürdün sınırının açılışının ardından sınır kapısından geçen bir tır (Reuters)

Normalleşme treni, Şam'a doğru yola çıktı. Trenin rotası belli, ama Şam’a giden yolda giderken gereken hız, istasyonlar, zorluklar ve reformlar konusunda anlaşmazlıklar söz konusu.
Bazı taraflar açıktan veya gizli olarak trene biniyor, bazıları trene binmeden önce ya bilet rezervasyonu yapıyor ya da bir takım şartlar belirliyor. Bazıları ise ya gelişmelerin doğuracağı sonuçları beklemeyi, ya rejimin davranışlarını izlemeyi yahut yaptırım ve tecrit gibi bir takım sonuçların ortaya çıkacağı tahminlerinde bulunmayı tercih ediyor.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve diğer Arap ülkeleri Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açmaya başladılar. Arap ülkeleri, Şam ile normalleşmeye yönelik ilk adımı, 2018 yılını sonunda atarak Mısır, Ürdün, Umman, Irak ve Cezayir gibi 2011 yılı sonlarında Suriye’nin Arap Birliği (AL) üyeliği dondurulduktan sonra büyükelçiliklerini kapatmayan diğer ülkelere katıldılar.
Şam’daki büyükelçiliğini kapatmayan tek Avrupa ülkesi, Suriye’de hem kendisini ve hem de ABD’nin çıkarlarını temsil eden Çek Cumhuriyeti oldu. Batılı ülkeler, 2012 yılı baharından bu yana Suriye’ye karşı ya tam boykot ve büyükelçiliklerin kapatılması ya da büyükelçinin ‘güvenlik gerekçesiyle’ Beyrut'a nakledilmesi ve Suriye'ye periyodik ziyaretler yapmasına izin verilmesi şeklinde bir tutum sergiledi. Aynı durum, bazıları hariç Suriye'nin büyük bir çoğunluğu kapalı olan yurtdışındaki büyükelçilikleri için de geçerli. Bu kapsamın dışında kalanlar, Bükreş gibi Şam ile iyi bir siyasi ilişki sürdüren ya da Viyana, Cenevre, Paris ve New York gibi Suriye hükümetinin bir temsilcisinin bulunmasını gerektiren uluslararası kurumların olduğu başkentler ve şehirlerdi.
Avrupa ülkeleri Şam ile temaslarını geliştirirken, bu yıl normalleşmeye yönelik ikinci adım atıldı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan ve İspanya gibi bazı ülkeler ya diplomatlarının Suriye’deki kalış sürelerini uzattı ya da Şam’daki diplomatik temsilciliklerinin tozunu almaya başladı. Ayrıca Atina, yıllar sonra ilk kez Yunanistan’da Suriyeli diplomatların olduğunu kabul etti.  Ankara ise İstanbul'daki Suriye Başkonsolosluğunda çalışan iki diplomatın değiştirilmesini kabul etti.
Güvenlik alanında ise Suriye Ulusal Güvenlik Ofisi Müdürü Tümgeneral Ali Memluk, Roma başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin başkentlerini ziyaret ederken, bu ülkelerin çoğu Şam ile istihbarat alışverişini sürdürüyordu. Memluk, gizli veya açık birçok Arap ülkesinin başkentini de ziyaret etti. Memluk aynı zamanda büyük Avrupa ülkeleri ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın özel temsilcileri de dahil olmak üzere Batılı istihbarat servislerinin yöneticilerini veya yetkililerini Amerikalı kayıp gazeteci Justin Tice'ın dosyasını görüşmek üzere kabul etti.

Yeni normalleşme mi?
Şam ile normalleşmede, güvenlik ve diplomatik boyutların ardından gizli yapılan siyasi görüşmelerin açıktan yapılmaya başlandığı üçüncü adım atıldı. Bu da gerek New York'ta bakanlar aracılığıyla Suriye rejimi heyetiyle toplantılar yapılırken muhalefet heyetiyle ilişkilerde bir düşüşün yaşanması, gerekse Devlet Başkanı Beşşar Esed ile doğrudan temaslar ile gerçekleşti. Bazı ülkeler, daha önce Esed ile kamuoyu önünde siyasi temastan veya doğrudan iletişimden kaçındılar. Hatta bazı ülkeler, Beşşar Esed’e güven mektubu sunmamak için büyükelçilerini değiştirmekten veya Şam'a maslahatgüzar atamaktan bile kaçındı.
Ama bu durum artık değişmiş gibi görünüyor. İran veya Rusya'dan ve Rusya’nın eksenindeki ülkelerden yetkililerin Esed ile görüşmek üzere Şam'ı ziyaret etmesi yeni bir gelişme değildi. Ancak Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin on yıl sonra kamuoyuna açık ilk ziyareti yapması yeni bir gelişmeydi.  Geçen yıl Esad'ın 17 Temmuz'da yemin ettiği gün olması gerekiyordu.  Wang’ın bu ziyareti Esed'in yemin ettiği 17 Temmuz gününe kasıtlı olarak denk getirmesi, Batılı ülkeler ve muhalifler tarafından eleştirilen Suriye devlet başkanlığı seçimlerinin tanınmasıyla ilgili sembolik bir boyutu da içeriyordu.
Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgilere göre, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan, geçtiğimiz yılın başında yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını karşısında insani yardımda bulunmak için Esed ile temasa geçti. Ardından Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih, Bağdat’ta yapılan son zirveye neden davet edilmediğini açıklamak amacıyla Esed'i aradı. Ancak Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın birkaç gün önce Esed ile yaptığı görüşmenin farklı boyutları vardı.
Bu boyutları şöyle sıralayabiliriz:
1 – Görüşme, Ürdün Kralı’nın Temmuz ayında ABD Başkanı Joe Biden ve Ağustos ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmelerin ardından gerçekleşti. Ürdün Kraliyet Divanı, Kral Abdullah'ın ‘Ürdün'ün Suriye'nin egemenliğini, istikrarını, toprak bütünlüğünü ve halkını koruma çabalarına verdiği desteği’ teyit ettiğini aktardı.
2 – Görüşme, Kral Abdullah'ın CNN'e ‘Suriye rejiminin kalıcı olduğunu’ söylemesinden sonra yapıldı.
3 – Ürdün, 2013 yılından bu yana Şam'a karşı binlerce Suriyeli muhalif savaşçının eğitimi için ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) liderliğindeki operasyon odasına ev sahipliği yapıyordu.
4 – Görüşme, Rusya ve Ürdün'ün Dera'daki savaşçıları teslim olmaya ve silahlarını teslim etmeye zorlamasının ve Suriye rejiminin ülkenin güneyine tamamen dönmesine yardım etmelerinin ardından gerçekleşti.
5 – Görüşme aynı zamanda Amman’ın Suriye Savunma Bakanı Ali Abdullah Eyyüb başta olmak üzere Suriyeli bakanları, sınırların teröristlere karşı korunması ve iki ülke arasındaki sınırları insanların ve malların geçişine resmi olarak açılması konularının ele alınması amacıyla ağırlamasından sonra yapıldı.
6 – Görüşme, Amman’ın Arap Doğalgaz Boru Hattı’nın inşası ve Mısır'dan Suriye'ye doğalgaz tedarik edilmesi için ABD’nin desteğini ve bu çalışmaların ABD yaptırımları dışında tutulacağına dair güvence almasından sonra gerçekleşti.

Normalleşme ve yaptırımlar arasındaki fark nedir?
Washington'ın yaptırım listesinde 600'den fazla kişi ve kuruluş yer alıyor. Aynı zamanda geçtiğimiz yılın ortalarında 114 kişi ve kuruluşu kapsayan Caesar (Sezar) Yasası yürürlüğe girdi. Avrupa ülkelerinin yaptırım listelerinde ise 350 kişi ve kuruluş var.  İngiltere ayrıca Brexit (İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması) sonrası kendi listesini yayınladı. Son günlerde listeden altı isim çıkarıldı. Şam’ın Caesar Yasası kapsamından çıkarılması için yedi yasal şart, Şam ile normalleşme için ise dördü 2011 yılı öncesine ait olmak üzere altı siyasi şart öne sürüldü.
Yasal olarak, yani Caesar Yasası’ndaki herhangi bir değişikliğin ABD Kongresi tarafından oylanması gerekiyor. Buna karşın ABD Başkanı, belirli koşulların yerine getirilmesi halinde, 180 günü aşmayan yenilenebilir süreler için yaptırımların tamamının veya bir kısmının uygulanmasını askıya alabilir. Yerine getirilmesi gereken belirli koşullar ise şöyle sıralanabilir:
1 –Suriye hava sahasının artık Suriye rejimi ya da Rusya tarafından sivillerin hedef alınması için kullanılmaması
2 – Suriye, Rusya ve İran tarafından kuşatılan bölgelerin artık uluslararası yardımdan mahrum bırakılmaması ve düzenli olarak insani yardım alabilmeleri
3 – Suriye rejimi tarafından zorla gözaltına alınan tüm siyasi mahkumların serbest bırakılmaları ve Suriye rejiminin uluslararası kuruluşlar tarafından yürütülen soruşturmalar için devlete ait tesislere tam erişime izin vermesi
4 – Suriye rejimi güçleri, Rus güçleri ve İran destekli milislerin artık tıbbi tesislerin ve okulların hedef alınması gibi olaylara adlarının karışmaması
5 – Şam'ın kimyasal silahların geliştirilmesini yasaklayan ve nükleer silahların yayılmasını sınırlayan anlaşmaların yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmeye yönelik adımlar atması
6 – Suriye rejiminin, Suriyelilerin güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde ülkelerine ve memleketlerine geri dönüşlerine izin vermesi
7 – Suriye rejiminin, Esed rejimi tarafından işlenen savaş suçlarının faillerini gerçekten sorumlu tutmak için adımlar atması
Normalleşme adımlarının Suriye'de stratejik bir değişim ve ABD Kongresi'nde oylama yapılmasını gerektiren ‘Caesar virüsü’ ile çakıştığı ortada. Bu durum, ABD yönetiminin hamlelerindeki ihtiyatlılığı ve bazı yetkililer ile Kongre üyelerinin Şam'la normalleşme adımlarını kamuoyu önünde eleştirmelerini açıklıyor.
Ancak ABD’nin Şam ile normalleşmesi açısından durum biraz daha farklı. Trump yönetimi, Şam'a karşı azami baskı politikası uygulayarak Avrupalı ​​ve bölgesel müttefiklerini kendisiyle aynı tutumu sergilemeye zorladı ve Suriye’ye yönelik uluslararası tecride son verilmesi için altı koşul belirledi.
Bu koşullar şunlardı:
1 – Şam terörü desteklemeyi bırakmalı
2 – İran Devrim Muhafızları Ordusu ve Hizbullah’ı desteklemeyi bırakmalı
3 – Komşu ülkeleri tehdit etmekten vazgeçmeli
4 – Kitle imha silahlarından kurtulmalı
5 - Mültecilerin ve yerinden edilenlerin gönüllü olarak geri dönmelerini sağlamalı
6 – Savaş suçlularını yargılamalı

Peki, şimdi değişen ne?
Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Suriye ile ilgili beş hedef belirledi. Bunlar:
1 – DEAŞ’ın yenilgiye uğratılması ve bir daha geriye dönmesinin engellenmesi
2 – BMGK’nın 2254 sayılı kararının uygulanması için BM’nin yol haritasının takip edilmesi
3 – İran’ın Suriye’den çıkarılması
4 – Suriye rejiminin kitle imha silahları kullanmasının engellenmesi ve kimyasal silahlardan arındırılması
5 – İnsani krize müdahale edilmesi ve Suriye halkının ülke içinde ve dışında çektikleri sıkıntıların hafifletilmesi
Ancak Biden yönetimi, ABD’nin Suriye’deki hedeflerini değiştirdi. Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Haziran ayı sonlarında Roma'da Suriye konulu bir konferansta ABD’nin üç hedefinden bahsetti. Bunlar; insani yardım, DEAŞ’ın ortadan kaldırılması ve tekrar ortaya çıkmasının engellenmesi ve sahada ateşkesin uygulanmaya devam edilmesi olarak sıralandı.
Tüm bunlar, ABD’nin, özellikle Afganistan'dan çekilme sürecinde yaşanan kaosundan sonra Fırat'ın doğusunda kalmak, insani yardım sağlamak için Rusya ile çalışmak ve ateşkesi sürdürmek istediği anlamına geliyor. Bu nedenle Biden yönetimi, Arap ülkelerine Şam ile iş birliği yapmamaları için baskı uygulamayacak, bunun yerine Caesar Yasası’nın izin verdiği ölçüde yaptırımlardan muafiyetler sağlayacaktır. Bunu yaparken de amacın İran'ı Suriye’den çıkarmak olduğunu açıklamayacaktır. Ancak, müttefiklerine Caesar Yasası’nın İran’ın nüfuzunu azaltmayı hedeflediğini ve Şam ile ‘bedavaya’ normalleşemeyeceklerini ve ‘olması gerektiği gibi’ olacağını hatırlatırken, İsrail'in İran’ın Suriye'deki mevzilerine yönelik hava saldırılarına lojistik destek sağlayacaktır.



Hizbullah güney Lübnan'da İsrail güçlerine karşı en büyük İHA saldırısını başlattı

İsrail hava savunması Lübnan'dan fırlatılan bir hava hedefini yakaladı (EPA)
İsrail hava savunması Lübnan'dan fırlatılan bir hava hedefini yakaladı (EPA)
TT

Hizbullah güney Lübnan'da İsrail güçlerine karşı en büyük İHA saldırısını başlattı

İsrail hava savunması Lübnan'dan fırlatılan bir hava hedefini yakaladı (EPA)
İsrail hava savunması Lübnan'dan fırlatılan bir hava hedefini yakaladı (EPA)

Hizbullah'ın Al-Manar TV kanalı dün, Lübnanlı grubun, çatışmaların başlangıcından bu yana güney Lübnan'daki İsrail güçlerine karşı en büyük insansız hava aracı (İHA) saldırısını başlattığını bildirdi.

Kanal, 28 İHA’nın “Lübnan'ın güneyindeki Khiam kentinde İsrailli düşmanın toplantılarını vurduğunu” duyurdu.

İsrail ordusu bugün erken saatlerde Batı Celile bölgesine bir İHA’nın düştüğünü ve diğer hava hedeflerini engellemeye yönelik girişimlerde bulunulduğunu söyledi.

Ordu, yaptığı açıklamada, şu ana kadar herhangi bir can kaybının bildirilmediğini kaydetti.