İsrail, Filistin'in Nekbe anlatısını doğrulayan belgeler yayınladı

Belgeler, on binlerce kişinin zorla sınır dışı edildiğini ve savaş suçları işlendiğini doğruluyor.

1948'de sınır dışı edilen Filistinliler.
1948'de sınır dışı edilen Filistinliler.
TT

İsrail, Filistin'in Nekbe anlatısını doğrulayan belgeler yayınladı

1948'de sınır dışı edilen Filistinliler.
1948'de sınır dışı edilen Filistinliler.

İsrail, mahkemeye gitmekle tehdit edilmesinin ardından kuruluşundan bu yana sakladığı binlerce belgeyi ifşa etmek zorunda kaldı. Söz konusu belgeler, 1948 yılında anavatanlarını terk eden yüz binlerce Filistinlinin sadece korkudan kaçmadıklarını ve sınır dışı edildiğini belirten Nekbe olaylarıyla ilgili Filistin anlatısını doğruluyor.
Belgelerde, paylaşım kararına göre Filistinliler için belirlenen alanları işgal eden İsrail askeri örgütlerinin uluslararası hukuka göre ‘savaş suçu’ sayılan birçok operasyon düzenlediğini gösteren çok sayıda rapor yer alıyor.
Belgeler bugün Akevot Enstitüsü tarafından yayınlandı. Enstitü Genel Müdürü Lior Yavne’nin ifadelerine İsrailli araştırma enstitüsü olan Akevot, ‘çatışmayı körükleyen anlatıların gerçeğini ortaya çıkarmaya, hafifletmeye ve çözmeye izin veren gerçekleri aramaya dayalı yeni temeller üzerinde İsrail-Filistin çatışmasını araştırmak’ konusunda uzmanlaşmış bir faaliyet yönetiyor. Yavne ayrıca İsrail’de 15 ila 90 yıllık gizli belgelerin yayınlanmasını yasaklayan bir yasa bulunduğunu söyledi. Genel Müdür açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Örneğin, ordu ve Güvenlik Bakanlığı’nın belgeleri 50 yıl süreyle saklanır. 90 yıllık süre, İç İstihbarat Teşkilatı Şinbet ve Dış İstihbarat Teşkilatı Mossad için geçerli. Kanunda bu belgelerin süresiz olarak gizli tutulmasına izin veren bir hüküm var. Bu amaçla, her hükümette bir bakanlar komitesi kuruldu. Fakat bu komiteler genellikle durağandır ve ilgi görmezler. Örneğin, Naftali Bennett hükümeti henüz bu komiteyi kurmadı.”
Ancak Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Akevot Enstitüsü, yasa doğrultusunda belgelerin ifşasını talep etti. 73 yılı aşkın süredir dayatılan gizliliğin gerçekçi ve mantıklı olmadığını, bilgi özgürlüğü ve insan hakları ilkeleriyle bağdaşmadığını vurgulandı. Enstitü yöneticileri, ‘Gizli Arşiv Materyallerine Erişime İzin Veren Bakanlık Komitesini’ ismine aykırı davranmak, sansür uygulamak, belgeleri gizlemek ve haksız yere yayınlanmasını engellemekle suçladı. Enstitü, hükümetin yayının zararları konusundaki gerekçelere ise karşı çıktı. Enstitü tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Gerçeklerin yayınlanmalarını ertelemek onların doğasını veya etkilerini değiştirmez. Suçları örtbas etmek yalnızca tarihçiler için zorluk teşkil etmekle kalmaz, aynı zamanda, bugün İsrail'deki akademik, kamusal ve politik söylem üzerinde gerçek bir etkisi var. Amacı, İsrail-Filistin çatışmasının temelleri üzerine devletin kısır ve çarpık bir anlatısını ve dolayısıyla sona ermesi için ufuktaki güçlü ve belirleyici etkisini korumaktır.”
Bunun ışığında hükümet, esas olarak Filistinlileri evlerinden ve köylerinden çıkarmak için çalışan Siyonist askeri örgütlerin operasyonlarıyla ilgili ve Filistinlileri yerinden etmek ve geri dönmelerini engellemek için bir yıl çalışan hükümetteki Azınlıklar Bakanlığı'nın dosyasında bulunan bu belgelerin büyük bir bölümünü ifşa etmeyi kabul etti. Bu belgelere örnek olarak, İsrail'in kuruluşundan bir ay önce, 10 Nisan 1948'de işlenen, Arapları korkutacak ve onları göç etmeye itecek bir model olmasını istedikleri ünlü Deyr Yasin Katliamı’na ilişkin haberler verilebilir. 1948 yılında Irgun örgütünün yaklaşık 130 üyesi daha sonra başka Siyonist örgütlerin de katılımıyla köye baskın yaptı ve sokakta karşılaştıkları herkesi öldürmeye başladı. Filistinlilerin aktardığı bilgilere göre saldırganlar, zırhlı bir araç önderliğinde köye sabah saat üç sularında girerek baskın düzenledi. Köylülerin aniden ateş açması saldırganları şaşırttı. Bunun sonucunda dört Yahudi öldürülürken 32 kişi yaralandı. Ardından yardım çağrısında bulundular. Daha sonra Siyonist hareketin liderliğindeki resmi örgüt olan Haganah'tan bir grup onlara yardım etmeye geldi. Yaralıları sürükleyerek rastgele ateş etmeye başladılar. Tutukladıklarına işkence ettiler. Sonra onları kanlar içindeyken insanların karşısına çıkardılar. Baskın sonucunda öldürülen Filistinlilerin sayısı 300'ü aştı. (İsrail’e göre ölü sayısı 110'u geçmedi).
İlk İsrail Başbakanı David Ben-Gurion, bu olayla ilgili raporların gizli arşive aktarılmasını istedi. Çünkü bu raporlar, Arapların kovulması, Arap evlerinin yıkılması, yağma, soygun, tecavüz ve ‘Haganah’ üyeleri tarafından işlenen cinayetler hakkında bilgiler içerdiğinden İsrail'in çıkarlarına hizmet etmiyordu. Ben-Gurion'un İsrailli araştırmacılardan ‘mültecilerin 1948'de kaçmasının nedenleri’ üzerine hazırlanmalarını istediği muhtıra için de benzer emirler verildi. Bunun nedeni, yayının ‘Filistinlilerle gelecekteki müzakereleri veya mülteci meselesiyle ilgili Birleşmiş Milletler kararlarını’ etkileyecek olmasıydı. Celile'nin Arap sakinlerinin tahliye edilmesi konusunda da aynı kararı aldılar. Belgelerin ‘korkunç olaylara ilişkin açıklamalar’ içerdiğini, devletin güvenliğine ve dış ilişkilerine zarar verebilecek yayınlar yaparak konuyu haklı göstermeye çalıştılar.
Arşiv görevlisi, 1985'te belgelerin açıklanmamasını haklı çıkarmak için Filistinlilerin sınır dışı edilmesinin ‘İsrail siyasi düzeyinde önde gelen liderler’ tarafından gerçekleştirildiğini ifade etti. Görevli açıklamasında "İşler genellikle hoş değil" dedi. Ancak bu belgelerin açıklanmasını destekledi. Bunları gizlemek ve halkın görmesini engellemek için herhangi bir mazeret olmadığını belirten görevli bunu uygulamak için bir şey yapmadı. Bunun yerine konuyu, beklendiği gibi, İsrail'in dış ilişkilerine zarar verme korkusu bahanesiyle dosyaları gizli tutmaya karar veren Bakanlar Komitesi'ne havale etti.



Hızlı Destek Kuvvetleri'nin Darfur'u kontrol altına alması, Mısır'ın Sudan'daki seçeneklerini daraltıyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)
TT

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin Darfur'u kontrol altına alması, Mısır'ın Sudan'daki seçeneklerini daraltıyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin eline geçmesinin ardından el-Faşir'den kaçan mülteci bir kadın, Batı Sudan'ın savaştan zarar görmüş Darfur bölgesindeki Tavila'da dinleniyor, 28 Ekim 2025 (AFP)

Amr İmam

Sudan, Nisan 2023'te iç savaşa sürüklendiğinden beri, ülkeden gelen haberler Mısır'a hep giderek büyüyen bir endişe taşıdı. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) el-Faşir’i kontrol altına alması, bu endişe verici gelişmeler dizisine yeni bir halka ekledi.

Nüfusu bir milyonu aşan ve bunlar arasında çok sayıda yerinden edilmiş ve şehre sığınan insanın da bulunduğu şehir, 26 Ekim'de düşmeden önce yaklaşık 18 ay boyunca kuşatma altında kaldı. Kuzey Darfur Eyaleti'nin başkenti olan Faşir, Sudan'ın kuzeybatısında yer alıyor. HDK’nin şehir üzerindeki kontrolü, yaklaşık olarak Fransa büyüklüğündeki ve kaynak zengini Darfur bölgesinin tamamı üzerinde hakimiyetini sağlamlaştırmasına olanak tanıyacaktır.

Şehrin düşmesi ile Sudan Silahlı Kuvvetleri Darfur'daki son kalesini de kaybetmiş oldu. Ordu, 27 Ekim'de şehirden çekileceğini resmen duyurdu ve çekilme kararını, sivilleri karşı karşıya kaldıkları “sistematik yıkımdan” koruma gerekliliği ile gerekçelendirdi.

Uzun süren kuşatma dönemi, kıtlık, yerinden edilme ve sivil kayıpların en kötü biçimlerine sahne oldu ve şehrin düşüşünün bu trajediyi daha da kötüleştireceğinden endişe ediliyordu. Gerçekten de HDK, şehrin düşmesi ile birlikte Arap olmayan gruplara karşı katliamlar ve etnik temizlik de dahil olmak üzere ciddi ihlaller işlemeye başladı. Ayrıca bazı milisler tarafından belgelenen ve uluslararası medya tarafından aktarılan tüyler ürpertici videolarda, şehir içinde mahsur kalan on binlerce insanın güvenli bir şekilde tahliyesinin engellediği de görüldü.

Mısır, Sudan'ın bu bölgesinde HDK’ye bağlı yarı özerk bir yapının kurulmasını, özellikle de Darfur'a 350 kilometreden daha yakın olan Mısır sınırına yakınlığı göz önüne alındığında, son derece endişe verici bir gelişme olarak değerlendiriyor.

Bu nedenle 28 Ekim'de Kahire, Sudan'ın bölünmesini reddettiğini hemen ilan etti ve güney komşusunda insani ateşkes çağrısında bulundu.

Sudanlı mülteciler, halihazırda Mısırlılarla birlikte yaşıyor ve zaten yeterince finanse edilemeyen ve zorlanan kamu hizmetlerini onlarla birlikte paylaşıyor

Savaşın başlamasından bu yana Mısır, siyasi ve diplomatik olarak Sudan ordusunun yanında yer aldı. Ancak HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu'nun (Hamideti) Mısır Hava Kuvvetleri’nin Sudan ordusuna yardım olarak kendi kuvvetlerine karşı hava saldırıları düzenlediği yönündeki tekrarlanan suçlamalarına rağmen, Mısır doğrudan askeri müdahaleden kaçındı.

Kahire, Faşir'in HDK'nin kontrolüne geçmesini doğal olarak büyük bir gerileme olarak görüyor. Zira bu durum, Sudan iç savaşındaki güç dengesini değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda Mısır'ın güvenlik, göç ve diplomasi alanlarındaki zaaflarını da derinleştiriyor.

Güvenlik endişeleri

HDK’nin Faşir üzerindeki kontrolü, Sudan, Mısır ve Libya ortak sınırındaki stratejik bölge de dahil olmak üzere Batı Sudan'daki nüfuzunu güçlendiriyor.

Haziran ayında, aynı güçler Çad sınırına yakın olan bu bölgeyi ele geçirerek, dört ülkenin kavşağında bir köprü başı edindiler. Darfur üzerindeki kontrolü sıkılaştıkça, HDK’nin nüfuzu da artıyor.  

Bu kontrol, milislerin hakim olduğu bir koridor oluşturuyor ve bu da silah kaçakçılığını, insan ticaretini ve silahlı unsurların Mısır'ın Batı Çölü'ne sızmasını kolaylaştıracak. Kaldı ki bu geniş ve açık bölge, zaten Libya'daki istikrarsızlığın etkilerinden muzdaripti.

sxdcfrg
Maxar Technologies tarafından 16 Nisan 2025'te çekilip 17 Nisan 2025'te yayınlanan bu görüntü, Darfur'da kuşatma altındaki Faşir şehri yakınlarındaki Zemzem Mülteci Kampı’ndaki yangın ve dumanı gösteriyor (AFP)

Mısır, Libya'daki istikrarsızlığın bedelini ağır ödedi. İki ülke arasındaki bin115 kilometrelik sınır, silah kaçakçılığının merkezi haline geldi ve bu silahlar çoğu zaman DEAŞ militanlarının eline geçti. Bu militanlar, 2021'de tamamen etkisiz hale getirilmeden önce Sina'da Mısır ordusuyla yıllarca kanlı çatışmalar yürüttü.

HDK'nin Batı Sudan'daki kontrolü, Sudan'ı Libya ve Çad'dan fiilen ayırıyor. Bu durum, HDK ile ittifak kuran ağların Mısır topraklarına sızması için ilave bir teşvik sağlayabilir.

HDK'nin Afrika'nın diğer bölgelerinde faaliyet gösteren cihatçı gruplarla artan bağlarıyla birlikte Kahire, Batı Libya'daki yeni koridorun sınır ötesi eylemler için kullanımı da dahil olmak üzere, terör tehditlerinin artmasından korkmak için haklı nedenlere sahip.

Kitlesel göçler, Mısır üzerindeki baskıyı artırıyor

Sudan'daki iç savaş, yaklaşık 4 milyonu ülkeden kaçan, yaklaşık 12 milyon insanı yerinden ederek mülteciye dönüştürdü. Yurtdışına kaçan mültecilerin en büyük kısmı Mısır’da bulunuyor ve çatışmanın patlak vermesinden bu yana yaklaşık 1,5 milyon Sudanlı mülteci Mısır topraklarına giriş yaptı.

Bu mülteciler, savaştan önce Mısır'da yaşayan ve özellikle başkent Kahire ve Akdeniz kıyısındaki İskenderiye gibi kentsel alanlarda yoğunlaşan yaklaşık 3,5 milyon Sudanlıya katıldı.

Sudanlı mülteciler, Mısırlılarla birlikte yaşıyor ve ulaşım, hastane ve okul gibi zaten yeterince finanse edilemeyen ve zorlanan kamu hizmetlerini onlarla birlikte paylaşıyor. Bu yük, giderek artan zorluklarla karşı karşıya olan Mısır ekonomisi ve sosyal hizmetleri üzerinde daha fazla baskı yaratıyor.

Mısır'ın Sudan ordusuna verdiği destek, komşu ülkelerdeki devlet kurumlarını destekleme, milisler ve gayri resmi kuruluşlarla iş yapmayı reddetme yönündeki köklü ve kararlı politikasına dayanıyor

Mısır şu anda yaklaşık 9 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor ve bu durum, ülkenin enflasyon ve Nil Nehri'nden kaynaklanan su kıtlığı da dahil olmak üzere ciddi ekonomik krizlerle karşı karşıya olduğu bir dönemde, gıda, sağlık ve barınma alanlarındaki kaynaklarına giderek artan bir yük bindiriyor.

Mülteci akını sadece Sudanlı mültecilerle sınırlı değil; Mısır, Suriye, Yemen, Libya ve Irak gibi bölgedeki diğer ülkelerden de milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu da onu dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkelerinden biri haline getiriyor.

Faşir'deki son gelişmeler ve binlerce sivilin milislerin orada yarattığı cehennem koşullarından kaçmasıyla birlikte Mısır'ın yeni bir göç dalgasına sahne olması bekleniyor.

Kahire, bu insani durumu başta Avrupa olmak üzere uluslararası topluma finansal ve siyasi destek için baskı yapmak amacıyla kullanmaya çalışıyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre zira yaşlı kıta, milyonlarca mültecinin Akdeniz'i aşarak kendi kıyılarına ulaşma ihtimali karşısında tir tir titriyor.

Ancak, ne kadar büyük olursa olsun, herhangi bir uluslararası destek, bu mültecilerin sürekli artan ihtiyaçlarıyla karşılaştırıldığında devede kulak kalacaktır.

Jeopolitik gerileme

Mısır'ın Sudan ordusuna verdiği destek, komşu ülkelerdeki devlet kurumlarını destekleme, milisler ve gayri resmi kuruluşlarla iş yapmayı reddetme yönündeki köklü ve kararlı politikasına dayanıyor.

Mısır bu yaklaşımı, Lübnan'dan Libya ve hatta geçen yılın sonlarında Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden önce Suriye'ye kadar birçok dosyada benimsemiştir.

Kahire, Sudan ordusunu ülkedeki tek meşru otorite olarak görüyor ve bu durum, Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan’ın Mısır’ın başkentine her ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılanmasından da anlaşılıyor.

HDK'nin yakıt ve silah da dahil olmak üzere Güney Libya'dan tedarik hatlarını güçlendirmesi, savaşı uzatabilir ve yeni dış aktörleri de sürece dahil ederek Afrika'nın Sahel bölgesinde daha fazla istikrarsızlık tehdidi oluşturabilir

Mısır ayrıca Sudan ordusunu, HDK ve Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu'yu destekleyen bölgesel güçlerin nüfuzlarını genişletmesine karşı bir siper olarak görüyor.

Ancak HDK’nin Faşir'deki son zaferi bu ittifakı tehdit ediyor ve Sudan'ın, başkent Hartum'u da içeren ordu kontrolündeki doğu ile Darfur bölgesini de kapsayan HDK kontrolündeki batı olmak üzere fiili olarak bölünmesine kapıyı açıyor.

Bu bölünme, Mısır'ın hayati konularda, özellikle de Nil suları meselesinde etkili olma kabiliyetini zayıflatıyor. Zira Kahire, Etiyopya'nın baraj inşaatı yoluyla nehrin akışını kontrol etmeyi ve bir oldu bittiyi dayatmayı amaçlayan politikalarına karşı Hartum'u bir müttefik olarak görüyor.

zxcvf
Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan bu fotoğraf, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin (sağda) Kahire'de Sudan Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdulfettah Burhan ile görüşmesi sırasında çekilmiş 15 Ekim 2025 (AFP)

Bu bölünme, Mısır'ın ABD, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) de içeren “Dörtlü” grup içindeki arabuluculuk çabalarını da engelliyor.

Aynı zamanda, HDK'nin yakıt ve silah da dahil olmak üzere Güney Libya'dan tedarik hatlarını güçlendirmesi, savaşı uzatabilir ve yeni dış aktörleri de sürece dahil edebilir. Bu durum, halihazırda zaten artan terör tehditlerinden muzdarip olan Afrika'nın Sahel bölgesinde daha fazla istikrarsızlık tehdidi oluşturabilir.

Mısır, bu senaryonun güney sınırında artan güvenlik risklerine yol açabileceğinden, bu risklerin de özellikle HDK'nin kuzeye doğru Mısır sınırından sadece 177 kilometre uzaklıktaki Kuzey Eyaleti yönünde ilerlemesi durumunda, kendisini çatışmaya doğrudan müdahale etmeye itebileceğinden endişe ediyor. Zira HDK bu bölgedeki kontrolünü sağlamlaştırırsa, Mısır’ın güneyi, milislerin kullanmaya başladığı insansız hava araçlarının menzili dahilinde olacak. Bu ise Kahire'ye milyarlarca cüneyhe mal olarak, kendisini doğrudan bir askeri çatışma olasılığına maruz bırakacaktır.

Hem Birleşmiş Milletler (BM) hem de ABD, Sudan'da derhal ateşkes çağrısında bulunmuş olsa da HDK'nin Darfur üzerindeki tam kontrolü, Mısır'a savaşın etkilerini kontrol altına almak için her zamankinden daha dar seçenekler bırakıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


BM: On binlerce kişi, HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına almasının ardından Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletinden kaçtı

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
TT

BM: On binlerce kişi, HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına almasının ardından Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletinden kaçtı

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) şehri ele geçirmesinin ardından el-Faşir'den kaçan Sudanlı kadınlar, Tavile kampında gıda yardımı alıyor. (AP)

Birleşmiş Milletler (BM), Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Darfur bölgesindeki el-Faşir şehrini ele geçirmesinden bir hafta sonra, on binlerce Sudanlı sivilin Sudan'ın Kuzey Kordofan eyaletindeki kasaba ve köylerden kaçtığını duyurdu.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) dün akşam yaptığı açıklamada, HDK'nin geçen hafta ordunun son büyük kalesini ele geçirdiği Darfur'un doğusundaki Kuzey Kordofan'da bulunan beş kasaba ve köyden 36 binden fazla kişinin kaçtığını bildirdi.

HDK 26 Ekim'de, 18 aylık bir kuşatmanın ardından el-Faşir'in kontrolünü ele geçirdi. Burası, Darfur'da HDK’nin kontrolü dışında kalan son büyük şehirdi ve sık sık bildirilen katliam haberleri nedeniyle binlerce sivilin kaçmasına neden oldu.

Bu savaş, Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) arasındaki iktidar mücadelesinin sonucu olarak Nisan 2023'te patlak verdi.

Şarku’l Avsat’ın BM'den aktardığına göre, Sudan'daki savaş on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine neden olarak bölgedeki en kötü insani krize yol açtı.

HDK'nin el-Faşir'i kontrol altına alması, Darfur bölgesindeki beş eyaleti tamamen kontrol etmelerini sağlayacak ve Sudan'ı ülkenin kuzeyini, doğusunu ve merkezini kontrol eden orduya karşı, doğu-batı ekseninde etkili bir şekilde bölecek.


Trump: Netanyahu'nun davasına ‘ona yardım etmek için’ müdahale edeceğiz

ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
TT

Trump: Netanyahu'nun davasına ‘ona yardım etmek için’ müdahale edeceğiz

ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump, hafta sonunu Florida'da geçirdikten sonra Beyaz Saray'a dönerken fotoğrafçılara el sallıyor. (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump dün, Washington'un İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ceza davasına müdahale edeceğini açıkladı ve yargı makamlarının Netanyahu'ya kötü muamele ettiğini söyledi.

CBS'nin ‘60 Minutes’ programına uzun bir röportaj veren Trump, Netanyahu'nun yolsuzluk suçlamasıyla yargılanmasının haksızlık olduğu yönündeki görüşünü yineledi.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel'den aktardığına göre Trump, son aylarda davaya birkaç kez müdahale ederek, rüşvet ve dolandırıcılık suçlarından mahkûm edilen Netanyahu'ya yöneltilen suçlamaları reddetti. Trump, geçtiğimiz ay Knesset'te (İsrail parlamentosu) yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'dan Netanyahu'yu affetmesini istedi.

Kayda değer bir diğer husus ise ABD Başkanı’nın ocak ayında Beyaz Saray’a dönüşünden bu yana 59 kişiye af çıkarmış olmasıdır. Bu kişiler arasında, Trump’ın 2020 seçimlerini kaybetmesinin ardından 6 Ocak 2021’deki Kongre Binası baskınına karıştıkları için hüküm giymiş olanlar da var.

Trump, “Netanyahu’ya biraz yardım etmek için müdahale edeceğiz, çünkü yaşadıklarının haksızlık olduğunu düşünüyorum” dedi.

İsrail'in Doha'daki Hamas liderlerine yönelik başarısız saldırısının ardından Katar'dan özür dilemesi için Netanyahu'ya baskı uyguladığı gibi, Filistin devletini tanıması için de baskı uygulayabileceği ifade edildiğinde Trump, net bir karşılık vermekten kaçınarak ‘savaş zamanında başbakanla iyi çalıştığını’ belirtti. Ancak Trump, Netanyahu'ya baskı uyguladığını inkâr etmeyerek şöyle dedi: “Onu bir şekilde zorlamak zorunda kaldım.”

Trump, “Onun (Netanyahu) yaptığı bazı şeyleri beğenmedim ve bu konuda ne yaptığımı gördünüz” dedi.

Trump, Katarlı bir güvenlik görevlisi de dahil olmak üzere altı kişinin ölümüne neden olan, ancak amaçlanan hedeflerine ulaşamayan saldırıyı kamuoyuna açık bir şekilde eleştirdi.

Gazze'de arabuluculuk yaptığı ateşkesin ‘kırılgan olmadığını’ ve Hamas'ın silah bırakmaması halinde ‘yok edileceğini’ vurgulayan Trump, “Ateşkes kırılgan değil, çok sağlam. Hamas uymazsa hemen yok edilebilir” şeklinde konuştu.

Hamas'ı nasıl silahsızlandıracağına dair bir soruya yanıt olarak, “Silahsızlandırmak isteseydim, bunu çok hızlı bir şekilde yapardım. Onlar ortadan kaldırılırdı” dedi.

Trump'ın 20 maddelik planı Hamas'ın silahsızlandırılmasını içerirken İsrail ve Hamas'ın 9 Ekim'de Mısır'da imzaladığı fiili ateşkes anlaşması sadece İsrail ordusunun ilk geri çekilmesi, rehinelerin takası ve insani yardımın sağlanmasına odaklanıyordu.

Trump, “İran'a sert bir darbe indirdik. Sonra durma zamanı geldi, biz de durduk” ifadelerini kullandı.