ABD’li General Del Toro: Çin, bizimle rekabet edebilecek donanma yeteneklerine sahip

General, 4 faktörlü bir strateji belirlerken yeni teknolojiye yatırım yapma ihtiyacını vurguladı.

ABD, İngiliz ve Japon donanmalarının geçen Pazar günü Filipin Denizi'nde düzenlediği ortak tatbikat (AP)
ABD, İngiliz ve Japon donanmalarının geçen Pazar günü Filipin Denizi'nde düzenlediği ortak tatbikat (AP)
TT

ABD’li General Del Toro: Çin, bizimle rekabet edebilecek donanma yeteneklerine sahip

ABD, İngiliz ve Japon donanmalarının geçen Pazar günü Filipin Denizi'nde düzenlediği ortak tatbikat (AP)
ABD, İngiliz ve Japon donanmalarının geçen Pazar günü Filipin Denizi'nde düzenlediği ortak tatbikat (AP)

ABD Deniz Kuvvetleri Sekreteri General Carlos del Toro, Çin'in ABD deniz gücüne ‘ciddi şekilde meydan okur’ hale geldiğini ifade ederek ülkesinin deniz üstünlüğünü sağlamak için planlama ve yatırım yapma çağrısında bulundu.
General Carlos del Toro, ABD Donanmasının yeni stratejisiyle ilgili olarak 4 faktörlü bir strateji belirledi. General, bu 4 faktörün Çin'in yükselen askeri rekabet gücüne odaklanma, iklim değişikliği, koronavirüsle mücadele ve kültürel değişim olduğunu belirtti.
ABD Askeri Komutanlığı, Avustralya, Tayvan, Japonya ve Hindistan gibi bölge ülkeleriyle birçok ittifakın yanı sıra askeri ve ekonomik anlaşmalar imzalayarak Çin'in Pasifik bölgesindeki ilerlemesine karşı koymaya çalışıyor. General Del Toro, bu 4 stratejik faktöre dair planlamanın ve bütçenin hızla belirlenmesinin gerekli olduğunu belirtti.
Del Toro, "Çin Halk Cumhuriyeti, mücadele stratejilerimizde ve yatırımlarımızda karşı koymayı planlamamızı gerektiren ciddi bir meydan okuma sunuyor. Belki de ilk kez, bizimkilere rakip olabilecek deniz yeteneklerine sahip ve bunu, agresif bir şekilde ABD’nin ve ortaklıklarının çıkarlarına meydan okumak için kullanacak stratejik bir rakibimiz var” dedi.
Savunma Bakanlığı’nın talimatı ile Kongre’nin onayına sunulan 768 milyar dolarlık 2022 bütçesi çerçevesinde ABD Donanması yeni bir strateji belirliyor ve eski teknolojilerin yerine yeni teknolojiler kullanarak çalışma alanında yeni kavramlar ve yetenekler geliştiriyor.
Yeni strateji, daha fazla geminin satın alınmasından ve inşasından açıkça bahsetmese de, donanmanın küresel konumunun genişletileceğini ve devam eden mobil operasyonların güçlendirileceğini ortaya koyuyor.
General Carlos Toro, "Bir yandan Hint-Pasifik'teki artan sorumluluklarımızı yerine getirmek için ek kaynaklar ararken diğer taraftan da bir dizi potansiyel tehdide karşı gelecekteki deniz üstünlüğümüzü güvence altına almak için mevcut kaynaklarımızı geliştirmek adına zor kararlar alacağız. Ayrıca, rekabet aşamasından kriz aşamasına veya gerektiğinde çatışma aşamasına etkin bir şekilde geçebilmemiz için denizdeki konumumuzu ön plana çıkarmamız da gerekecek” açıklamasında bulundu.
Del Toro, yönetimin bazen zor ve bazen popüler olmayan seçimler yapması gerekeceğini, Çin'e karşı koymak için dünya çapındaki yeteneklerine öncelik verirken diğer taraftan da verimliliği ve tasarrufları artırmanın yollarını bulmak zorunda kalacağını kaydetti.
Pentagon, dünya çapında askeri güçlerin ve kaynakların nerede yeniden konumlandırılacağını gösterecek yeni konuşlandırma merkezleriyle ilgili incelemesini henüz yayınlamadı.
Hudson Enstitüsü'nde askeri stratejist olan Brian Clark, "Uzun süredir daha küçük düşmanlarımız oldu. ABD’nin hakimiyetinin geçmişte kaldığını düşünüyorum" dedi. Defence One isimli web sitesindeki makalesinde Clark, "Çin'le yüzleşmek, yaratıcı olmanızı ve yeni caydırıcılık yolları bulmanızı gerektirir. Irak'a, Afganistan'a veya Kosova'ya karşı yaptığımız gibi, yalnızca güçlü bir orduya güvenemezsiniz” açıklamasında bulundu.



Netanyahu: Anlaşmanın ikinci aşaması uygulandıktan ve Hamas silahsızlandırıldıktan sonra savaş sona erecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, New York'ta BM Genel Kurul toplantılarında konuşurken (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, New York'ta BM Genel Kurul toplantılarında konuşurken (DPA)
TT

Netanyahu: Anlaşmanın ikinci aşaması uygulandıktan ve Hamas silahsızlandırıldıktan sonra savaş sona erecek

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, New York'ta BM Genel Kurul toplantılarında konuşurken (DPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, New York'ta BM Genel Kurul toplantılarında konuşurken (DPA)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün yaptığı açıklamada, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da öngören mevcut ateşkesin ikinci aşamasının uygulanmasının ardından Gazze'deki savaşın sona ereceğini söyledi.

İsrail aşırı sağcı televizyonu Kanal 14’de konuşan Netanyahu, ikinci aşamanın Hamas'ın silahsızlandırılmasının, daha doğrusu Hamas'ın silahlarının elinden alınmasının ardından Gazze Şeridi'nin silahsızlandırılmasını da öngördüğünü söyledi.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin aktardığına göre Netanyahu şunları ekledi:

“Bu başarıyla tamamlandığında, umarım kolay bir şekilde, ama eğer olmazsa, zor bir şekilde, savaş sona erecek.”

Öte yandan Suriye'nin güneybatısındaki silahsızlandırma konusunda Suriyelilerle bir anlaşmaya varmak istediğini belirten Netanyahu, İsrail askerlerinin Hermon Dağı'nın (Şeyh Dağı) zirvesi de dahil olmak üzere Suriye'de kontrol altına aldıkları bölgelerde kalacağının altını çizdi.

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani dün sabah yaptığı açıklamada ülkesinin bir karış toprağını dahi feda etmeden ‘güvenlik endişelerini dikkate alan’ bir güvenlik anlaşması imzalamak istediğini açıkladı.


Denizaltı saldırısı Washington ile Karakas arasındaki gerilimi tırmandırdı

Havana'da 17 Ekim'de ABD'nin askeri güçlerini artırmasının ardından ülkeye destek olmak için Fidel Castro'nun fotoğrafları ve Venezuela bayrakları taşıyan protestocular (AFP)
Havana'da 17 Ekim'de ABD'nin askeri güçlerini artırmasının ardından ülkeye destek olmak için Fidel Castro'nun fotoğrafları ve Venezuela bayrakları taşıyan protestocular (AFP)
TT

Denizaltı saldırısı Washington ile Karakas arasındaki gerilimi tırmandırdı

Havana'da 17 Ekim'de ABD'nin askeri güçlerini artırmasının ardından ülkeye destek olmak için Fidel Castro'nun fotoğrafları ve Venezuela bayrakları taşıyan protestocular (AFP)
Havana'da 17 Ekim'de ABD'nin askeri güçlerini artırmasının ardından ülkeye destek olmak için Fidel Castro'nun fotoğrafları ve Venezuela bayrakları taşıyan protestocular (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, ABD ordusunun Karayipler'de ‘uyuşturucu taşıyan’ bir denizaltıya saldırı düzenlediklerini açıkladı. Trump ayrıca Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun iki ülke arasındaki gerilimi azaltmak için önemli tavizler sunduğunu da belirtti.

Bu olay iki ülke arasındaki gerilimi daha da tırmandırdı. Şarku’l Avsat’a konuşan Venezuela Dışişleri Bakanı Yvan Gil Pinto, ABD'nin Karayipler'deki askeri yığılmasının sonuçlarına karşı uyardı. Uganda'da düzenlenen Bağlantısızlar Hareketi Zirvesi Bakanlar Konferansı'nın oturum aralarında Şarku’l Avsat’a özel açıklamalarda bulunan Venezuelalı Bakan, “ABD'nin Karayipler'deki askeri operasyonlarla ilgili resmi söylemlerinin ciddi endişe kaynağı olduğu şüphe götürmez. Ancak Venezuela yıllardır her türlü saldırıya karşı hazırlıklı. Son aylarda savunmamızı güçlendirdik ve herhangi bir saldırıyı püskürtmek için birçok bölgeye Bolivarcı silahlı milisler konuşlandırdık” diye konuştu.

ABD’nin Karayipler'de daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde artan askeri varlığının bir sonraki aşamasını sorgulayan Gil Pinto, “Öyle görünüyor ki Başkan (Donald) Trump yönetiminin bazı yetkilileri, Venezuela'ya karşı askeri müdahalenin, ülkemin petrol zenginliklerinin kontrolünü ele geçirmek gibi belirli hedeflerine ulaşmasını hayal ediyorlar, ancak ulusal birliği bozmayı amaçlayan ilk aşamada başarısız oldukları gibi, bu aşamada da başarısız olacaklar” ifadelerini kullandı.


Geri gönderin: Avrupa'nın popülist sağı eski fikirleri yeniden yorumluyor

Gregory Safeder
Gregory Safeder
TT

Geri gönderin: Avrupa'nın popülist sağı eski fikirleri yeniden yorumluyor

Gregory Safeder
Gregory Safeder

Christopher Phillips

İngiliz popülist Reform Partisi lideri Nigel Farage, ağustos ayı sonlarında, yaklaşan Birleşik Krallık seçimlerini kazanması halinde, beş yıl içinde 600 bine kadar kaçak göçmen ve sığınmacıyı sınır dışı etmeyi hedefleyeceğini duyurdu.

Bu politika, ABD Başkanı Donald Trump'ın seçim kampanyasında verdiği ve uygulamaya başlamış gibi göründüğü “ABD tarihindeki en büyük sınır dışı operasyonu” vaadini açıkça yansıtıyor. Bu planlar, Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) 2025 federal seçimleri sırasında Alman olmayan göçmenleri hedef alan “büyük çaplı sınır dışı” çağrısı ile de örtüşüyor.

Böylelikle, sınır dışı etme Batı politikasının temel direklerinden biri haline gelmiş gibi görünüyor. Ancak bu fikir yeni değil; Avrupa'daki aşırı sağ gruplar onlarca yıldır “göçmenleri geri gönderin” sloganıyla bu fikrin savunuculuğunu yaptı. Günümüzde ise sağcı popülist partiler bu önerileri yeniden formüle edip iç sorunlara çözüm olarak sundular ve liberalleri şaşırtacak şekilde bu fikirleri geniş bir kamuoyu kesimi arasında karşılık buldu.

Farage ve partisi kamuoyu yoklamalarında kayda değer bir artış yaşıyor. Sky/YouGov'un son anketine göre, seçmenlerin yüzde 28'i yarın seçim yapılsa ona oy vereceğini söylerken, iktidardaki İşçi Partisi’nin oy oranı yüzde 20, geleneksel sağ Muhafazakar Parti'nin ise yalnızca yüzde 17. Bu rakamlar Farage'ın başbakan olma yolunda olduğu anlamına gelmese de (İngiliz seçim sistemi yeni partilerin yaygın bir nüfuz elde etmesini zorlaştırıyor), yükselişi artık tamamen olasılık dışı değil. Almanya'da da durum benzer; Almanya için Alternatif Partisi (AfD) siyasi olarak marjinal iken etkili bir konuma geçerek Şubat 2025 seçimlerinde oyların yüzde 20,8'ini alıp ikinci oldu. Dolayısıyla, Trump tarzı toplu sınır dışı etmeler yakın gelecekte Avrupa siyasi sahnesinin bir parçası haline gelebilir.

Neo-Nazi bir parti olan İngiliz Ulusal Cephesi (NF), 1974 seçim beyannamesinde, on yıllık bir süre boyunca tüm beyaz olmayan göçmenlerin ve onların soyundan gelenlerin zorla sınır dışı edilmesi çağrısında bulunmuştu

Aşırı sağ örnekler

Bugün bulunduğumuz noktaya nasıl geldik? Sığınma talepleri reddedilenler veya yabancı suçluların sınır dışı edilmesi yeni bir olgu değil. Örneğin, İngiltere uzun süredir yasal olarak kalma hakkı olmayan kişileri ülkeyi terk etmeye zorluyor ve 2010 ile 2025 yılları arasında yıllık “zorunlu sınır dışı” sayısı 2 bin 500 ila 15 bin arasında değişiyor. Ancak bu rakamlar Farage, Almanya İçin Alternatif (AfD) ve diğerlerinin bahsettiği yüz binlerce kişiyle karşılaştırıldığında son derece mütevazı kalıyor. Sürekli inkâr etmelerine rağmen, planları sınırlı sınır dışı etme gibi geleneksel uygulamalardan ziyade, 1970'ler ve 1980'lerin aşırı sağ sloganlarına daha yakın.

Neo-Nazi bir parti olan İngiliz Ulusal Cephesi (NF), 1974 seçim beyannamesinde, on yıllık bir süre boyunca tüm beyaz olmayan göçmenlerin ve onların soyundan gelenlerin zorla sınır dışı edilmesi çağrısında bulunmuştu. Ancak bu fikirler geniş çapta reddedildi ve parti hiçbir genel seçimde oyların yüzde 0,6'sından fazlasını alamadı. 1990'larda, NF'nin bir kolu olan İngiliz Ulusal Partisi (BNP), beyaz olmayanları ama bu kez “gönüllü olarak geri gönderme” sloganıyla aynı fikri, yeniden gündeme getirdi. Bu yumuşatılmış formülasyona rağmen, parti 2010 genel seçimlerinde oyların yalnızca yüzde 1,9'unu alabildi; ancak genellikle daha düşük katılım oranlarına sahip olan Avrupa seçimlerine göre daha görünür hale geldi.

Gregory SafederGregory Safeder

Gelgelelim Farage'ın daha sonra liderliğini yaptığı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP), “aşırı sağ” değil, sağcı popülist bir parti olarak BNP’yi hızla gölgede bıraktı. BNP'ye eğilimli seçmenlerden daha ılımlı bir seçmen kitlesini cezbetti ve Muhafazakâr ve İşçi partilerinin seçmenlerinden de önemli bir destek aldı. NF ve BNP'nin aksine, UKIP ırkçılığı reddetti ve genel olarak göçü, özellikle de Avrupa Birliği'ni (AB) hedef aldı. Aynı durum, Farage'ın önde gelen lideri olmadan sönüp giden UKIP'ten ayrıldıktan sonra kurduğu Reform UK Partisi (eski adıyla Brexit Partisi) için de geçerli. Parti, ırkçı olmayan imajını vurgulamak için, sınır dışı planının duyurulması sırasında Farage'ın yanında görünen İngiliz Müslüman siyasetçi ve eski parti başkanı Zia Yusuf gibi isimleri öne çıkararak çeşitliliğini vurgulamaya çalıştı. Şaşırtıcı bir şekilde, sınır dışı etme politikası Farage'ın gündeminin hiçbir zaman ana odak noktası olmadı; çünkü odak noktası, halihazırda gelmiş olanları sınır dışı etmek yerine göçmen akışını engellemekti. Ancak bu durum değişti.

Trump etkisi

Öyleyse, Reform ve benzerleri, motivasyonları açıkça NF veya BNP tarafından öne sürülenlerden daha az ırkçı görünse bile, sınır dışı etme politikalarını uygulamak için neden aşırı sağcı araçlara başvuruyor? Daha önce seçmenler tarafından reddedilen bu fikirler neden şimdi ilgi görüyor?

İngiltere'de, göç konusunda giderek daha katı bir tutum benimseyen zor durumdaki Muhafazakar Parti, Farage'ın son açıklamasının ardından onu “politikalarını kopyalamakla suçladı

Önemli bir faktör -en azından İngiltere’de- kaçak göçmen sayısındaki büyük artıştır. Daha önce sayılar birkaç yüzü geçmezken, durum 2021'den bu yana önemli ölçüde değişti. Her yıl en az 28 bin kişi küçük teknelerle Manş Denizi'ni geçiyor ve bu sayı 2022'de 45 bine ulaştı. İronik bir şekilde bu artış, Nigel Farage'ın tutkuyla savunduğu bir karar olan İngiltere’nin AB’den ayrılmasının doğrudan bir sonucu. Brexit, Londra'nın, AB’ye üye ülkelerin kaçak göçmenleri girdikleri ilk üye ülkeye geri göndermelerine olanak tanıyan Dublin Tüzüğü'ne üyeliğini de kaybetmesine yol açtı.

Gregory SafederGregory Safeder

Bir diğer önemli faktör ise Avrupa genelinde popülizmin yükselişi ve seçmenlerin giderek daha fazla kesimi arasında sağcı siyasete doğru artan eğilimdir. Geleneksel merkez partilere duyulan güvenin azalması, çokkültürlülüğün açıkça reddi ve ekonomik durgunluk, Avrupalıların sorunlarına yönelik sağcı çözümleri dinlemeye istekli olmalarına katkıda bulundu; bu çözümlere, görünüşe göre artan sınır dışı etmeler de dahil. Farage'ın yeni politikasının en büyük katalizörü tartışmasız Donald Trump. Avrupa'daki popülist partiler yeni bir olgu değil; 2000'lerin başından itibaren siyasi sahnenin temel unsurlarından biri oldular. Bu partilerin hepsi en başından beri göçe karşı çıkmış olsa da sınır dışı etme ve geri göndermelere odaklanma, geçen yıldan itibaren önemli bir ivme kazandı.

Trump'ın liderlik ettiği Amerikan örneğini takiben, kitlesel sınır dışı etmeler yakında Avrupa'ya da sıçrayabilecek gibi görünüyor

Bunun, Trump'ın ABD’de ikamet eden on milyondan fazla yasadışı göçmeni sınır dışı etme vaadiyle aynı zamana denk gelmesi tesadüf değil. NBC'ye göre, Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE), şubat ve haziran ayları arasında yaklaşık 70 bin göçmeni sınır dışı etti ve bu sayı açıkça artmaya devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bu politikalar, sınır dışı etmenin pratik bir siyasi seçenek olarak normalleşmesine katkıda bulunuyor. Çoğu ABD Başkanı’na açıkça hayranlık duyan Avrupalı ​​popülistlere kendi ülkelerinde de benzer bir yaklaşımı benimsemeleri için zemin sağlıyor.

Ana akım olma yolunda

Liberaller, Farage ve Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) toplumun sorunlarından göçmenleri sorumlu tuttuğunu savunarak, kitlesel sınır dışı politikalarına karşı çıkmaya devam ederken, bu fikir popülist partileri aşan bir ivme kazanmaya devam ediyor.

İngiltere'de, göç konusunda giderek daha katı bir tutum benimseyen zor durumdaki Muhafazakar Parti, Farage'ın son açıklamasının ardından onu “politikalarını kopyalamakla” suçladı. Buna karşılık, eski İşçi Partisi içişleri bakanı Jack Straw, Londra'nın daha fazla göçmeni sınır dışı edebilmesi için ülkesine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden “ayrılma” çağrısında bulundu; bu talep Farage tarafından da benimsendi. Başbakan Keir Starmer bile bu konuda dikkat çekici bir şekilde sessiz kalırken, hükümeti göreve geldiğinden beri sınır dışı edilen kaçak göçmenlerin sayısını vurgulamaya çalıştı. Bu arada ister Almanya, Avusturya, Hollanda, İspanya veya Portekiz'de olsun, Avrupa'daki popülistler, “geri gönderme” fikrini giderek daha fazla savunmaya devam ediyor. Ancak Fransız popülist sağının lideri Marine Le Pen bu fikri açıkça reddediyor. Trump’ın liderlik ettiği Amerikan örneğini takiben, kitlesel sınır dışı etmeler yakında Avrupa'ya da sıçrayabilecek gibi görünüyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.