Sağlıklı uyku Kovid-19 aşısı sonrası antikor oluşumunu doğrudan etkiliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Sağlıklı uyku Kovid-19 aşısı sonrası antikor oluşumunu doğrudan etkiliyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Prof. Dr. Mehmet Karadağ, " Sağlıklı uykunun lenfositin gelişmesinde ve antikor oluşmasında doğrudan etkili olduğunu gördük. Yapmış olduğumuz çalışmada da bunu gösterdik" dedi.
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Karadağ,  uykunun bağışıklık sistemi üzerindeki etkisine ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, uykuyu "vücutla sağlık arasındaki altın zincir" olarak tanımladı.
Bu zincir koptuğunda ve uyku alınmadığında bedenin sağlıklı yaşayamadığını söyleyen Karadağ, uykunun multidisipliner bir durum olduğunu ifade etti.
Sağlıklı uyku için belirli özellikler bulunduğuna işaret eden Karadağ, 6 saatten az ya da 9 saatten fazla uyunmaması gerektiğini, uyku için karanlık, ısı ve ses açısından uygun bir ortamın sağlanmasının önemli olduğunu anlattı. Karadağ, sağlıklı uyumayanların sosyal ve günlük yaşantılarının da değiştiğini kaydetti.
Uykuda solunum bozuklukları arasında horlamanın yaygın görüldüğünü belirten Karadağ, bu durumun erkeklerde, belirli bir yaştan sonra daha fazla gözlendiğini dile getirdi.
Horlayan kişilerin "Rahat nefes alamıyorum." mesajı verdiğini aktaran Karadağ, "Horlayan insanların bir kısmında da gece yarısı o nefes duruyor. Aldığımız her nefes aslında kanımızı temizler. Yani kanımıza yeterli oksijenin sağlanmasını, bu oksijenle beynimizden ayağımızın parmak ucuna kadar sağlıklı yaşamamızı sağlar. Oksijeni alamazsak bundan beynimiz, akciğerimiz, kalbimiz, böbreklerimiz, tüm vücudumuz etkilenir. Bu diğer hastalıklarla çok iç içedir" bilgisini verdi.
Prof. Dr. Mehmet Karadağ, uykuda solunum bozukluğu ve uyku apnesi olan kişilerin sabah baş ağrısıyla uyandığını, konsantrasyon bozukluğu yaşadığını, sosyal yaşamda da birçok problemle karşılaştığını anlattı.

Uyku apnesi olan kişiler Kovid-19'u daha ağır geçiriyor
Salgın döneminde Kovid-19 tanılı hastalara test yaparak uyku apnesi açısından riskleri olup olmadığını gözlemlediklerini aktaran Karadağ, şöyle devam etti:
"Bu riski belirleyen stop-bang dediğimiz anket var. Kişi horluyor mu? Gündüz aşırı uyku hali var mı? Gece uyurken nefesinin durduğuna tanık bir kişi var mı? Hipertansiyonu var mı? Boyu, kilosu, vücut kitle endeksi... Obezitesi var mı? 50 yaşın üstünde mi? Erkek mi? Bu 8 soruya bakıyoruz. Bunlar 4-5'ten fazlaysa 'Uyku apne riski vardır.' deyip uyku testi yapıyoruz. Bu anket çalışmalarıyla erişkinlerin yaklaşık yüzde 35'inde uyku apnesi riski tespit ediliyor. Biz yatan hastalarımızda bu testi yaptık. Bursa'da birkaç merkez toplandık. Kovid-19 nedeniyle yatan hastaların riski ne kadarmış diye. Onlarda toplumdan çok daha yüksek çıktık. Yüzde 45 civarında çıktı. O zaman uyku apnesi ya da uyku sorunu olan kişiler daha mı kolay Kovid oluyorlar? Kovid'i daha mı ağır geçiriyorlar? Buna baktığımız zaman, evet."
Uykunun aslında basit bir dinlenme dönemi değil restorasyon dönemi olduğunu belirten Karadağ, gün boyu yorulan, stres yaşayan insanların uyuduklarında sadece kaslarının değil, beyin ve vücutlarının da dinlendiğini, uyku esnasında tüm vücut hücrelerinin beslendiğini, olgunlaştığını, dinlendiğini ifade etti.
Karadağ, "Aşı yapılan kişilerde lenfositlerin antikor ürettiğini biliyoruz. Kişilerin antikoru ne kadar yüksekse hastalığa karşı korunması da o kadar fazla. Sağlıklı uykunun lenfositin gelişmesinde ve antikor oluşmasında doğrudan etkili olduğunu gördük. Yapmış olduğumuz çalışmada da bunu gösterdik. Sağlıklı bir uyku, insanların antikor gelişiminde, lenfosit gelişiminde etkili oluyor. Bu da insanların vücut direncini artırıyor" değerlendirmesinde bulundu.

"Aşı olduğu halde hastalanan kişilerin ortak özellikleri vücut dirençlerinin düşük olması"
Salgında vücut direnci yüksek kişilerin Kovid-19'u daha hafif, düşük olanların daha ağır geçirdiklerinin, yoğun bakımda daha fazla tedavi gördüklerinin ve vefat ettiklerinin gözlemlendiğini ifade eden Karadağ, şunları kaydetti:
"Aşılı insanların arasında bile hastalanan olunca bakıyoruz, evet aşı olmuş ama vücut direnci düşük, ek bir hastalığı var, kortizon ya da başka bir şey kullanıyor. Aşı olduğu halde hastalanan, ölen kişilerin ortak özellikleri vücut dirençlerinin düşük olması. Vücut direncini artıran ideal olay sağlıklı uyku. Sağlıklı uykunun ne kadar önemli olduğunu tüm toplumun, hekimlerin yeniden farkındalık oluşturarak anlamaları gerekiyor. Sağlıklı uykuyu sağlayabilmek için tüm engelleri kaldırmamız lazım. Her yer açılırken, okullar, alışveriş yerleri açılırken tüm meslektaşlarımıza 'Uyku laboratuvarlarınızı açın.' diyoruz. Bunlar için belirli standartları ülkemizde paylaştık. Uyku laboratuvarına alacağımız her hastaya önce PCR testi yapıyoruz. Negatifse, o kişinin uyku testini yapabiliyoruz. Yaptığımız uyku testlerinden sonra tedavilerine başlanması o kişilerin hem vücut hem hastalığa karşı dirençlerini artırıyor. Sağlıklı yaşamasını sağlıyor."
Prof. Dr. Mehmet Karadağ, sağlıklı yaşayabilmek, vücut direncini artırabilmek için en büyük silahın sağlıklı uyku olduğunu, insanların sağlıklı uyuyup, beslendiklerinde vücut dirençlerinin otomatik artacağını sözlerine ekledi.



Pompeii, Antik Roma betonunun sırlarını açığa çıkardı

Vezüv Yanardağı'nın MS 79'da patlaması sonucu Pompeii yerle bir olmuştu (Reuters)
Vezüv Yanardağı'nın MS 79'da patlaması sonucu Pompeii yerle bir olmuştu (Reuters)
TT

Pompeii, Antik Roma betonunun sırlarını açığa çıkardı

Vezüv Yanardağı'nın MS 79'da patlaması sonucu Pompeii yerle bir olmuştu (Reuters)
Vezüv Yanardağı'nın MS 79'da patlaması sonucu Pompeii yerle bir olmuştu (Reuters)

Pompeii'de keşfedilen bir inşaat alanı, Antik Roma betonunun nasıl üretildiğine ilişkin tartışmalara son noktayı koydu.

Beton, Romalıların Kolezyum ve Pantheon'un yanı sıra hamamlar, büyük binalar, su kemerleri ve köprüler gibi o döneme kadar eşi benzeri görülmemiş yapılar inşa etmelerine olanak sağladı. 

Öte yandan bu betonu nasıl elde ettikleri süregelen bir tartışma konusuydu. Mimar Vitruvius'un MÖ 1. yüzyılda yazdığı formüle göre Romalılar, kalsiyum hidroksit kullanıyor ve kireci suyla karıştırdıktan sonra  volkanik kül gibi diğer malzemeleri karışıma dahil ediyordu.

Ancak bu formülle hazırlanan beton, Roma mimarisinde görülen ve malzemeye kendi kendini onarma kapasitesi kazandıran "kireç topaklarını" oluşturmuyordu.

Vezüv Yanardağı'nın MS 79'da patlaması sonucu Pompeii'de zamanda donup kalmış bir inşaat alanı keşfeden bilim insanları betonun nasıl üretildiğini saptamayı başardı.

Araştırmacılar, yarım kalmış bina inşaatında bitmemiş duvarlar ve beton üretimi için önceden karıştırılmış kuru malzemeler buldu.

Bulguları hakemli dergi Nature Communications'ta 9 Aralık Salı yayımlanan çalışmayı yürüten Admir Masic, son derece iyi korunmuş alan hakkında "Malzemeler, patlamanın şehri zamanda dondurduğu andaki gibi kalmıştı" diyor. 

Bu alanı incelemek, MS 79'a zaman yolculuğu yapmışım ve beton karıştıran işçilerin yanında duruyormuşum hissi yarattı.

Beton karışımı üzerine yapılan kimyasal analiz, Romalıların Vitruvius'un anlattığından farklı bir şekilde, "sıcak karıştırma" denen bir yöntemle ürettiğini ortaya koydu.

Bu yöntemde kalsiyum oksit, doğrudan su ve volkanik kayayla kül karışımıyla birleştiriliyor ve kimyasal reaksiyon karışımı kendiliğinden ısıtıyordu. 

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Masic, "Kanıtlarımız, kalsiyum oksidin yapıların betonunda birincil rol oynadığını gösteriyor" diyerek ekliyor: 

Buna karşılık kalsiyum hidroksit genellikle işlenebilirlik ve pürüzsüz yüzeylerin önemli olduğu, harç ve sıvaların kaplamasında kullanılıyordu.

Ayrıca Vitruvius'un anlattığı yöntemin, Pompeii'deki inşaat zamanında artık pek kullanılmıyor olması da muhtemel.

Sıcak karıştırma yöntemi, betonun çatlakları kimyasal yolla onarması nedeniyle öne çıkıyordu. Bu yolla üretilen beton, yapımında kullanılan kirecin beyaz kalıntıları olan "kireç topakları" içeriyor. Bunlar çözünüp yeniden kristalleşerek suyun sızması sonucu oluşabilecek çatlakları onarıyor.

Masic, "Modern betonlar genellikle kendi kendini onarma özelliğinden yoksun" ifadelerini kullanıyor: 

Bu nedenle, bu antik yöntem modern standartlara doğrudan bir alternatif sunmasa da ortaya çıkarılan prensipler, yeni nesil dayanıklı ve düşük karbonlu betonların tasarımına ilham verebilir.

Independent Türkçe, Reuters, New Scientist, Scienc Alert, Nature Communications


Japonya'da kendi kendini süren yolcu gemisi üretildi

Japonya'nın Olympia Dream Seto feribotu bugünden itibaren yarı otonom navigasyona başlayacak (Nippon Vakfı)
Japonya'nın Olympia Dream Seto feribotu bugünden itibaren yarı otonom navigasyona başlayacak (Nippon Vakfı)
TT

Japonya'da kendi kendini süren yolcu gemisi üretildi

Japonya'nın Olympia Dream Seto feribotu bugünden itibaren yarı otonom navigasyona başlayacak (Nippon Vakfı)
Japonya'nın Olympia Dream Seto feribotu bugünden itibaren yarı otonom navigasyona başlayacak (Nippon Vakfı)

Gelişmiş otonom navigasyon sistemine sahip, dünyada bir ilk olan yolcu feribotu Japonya'da görücüye çıktı. Duyuru, gemilerin ticarileştirilmesi projesinde yer alan Asya merkezli bir kâr amacı gütmeyen kuruluş tarafından tanıtıldı.

Olympia Dream Seto feribotu Okayama Prefektörlüğü'ndeki Shin-Okayama limanıyla Kagawa Prefektörlüğü'ndeki Tonosho limanı arasında yolcu taşıyacak ve bugünden itibaren yarı otonom olarak seyire başlayacak.

Azalan ve yaşlanan nüfus, Japonya'yı birçok alanda insan kaynakları kıtlığı kriziyle karşı karşıya bırakıyor.

Bu alanlardan biri de kıyı taşımacılığı sektörü; bazı tahminlere göre mürettebatın yarısından fazlası 50 yaşın üzerinde.

Japonya'da Honshu, Hokkaido, Kyushu ve Shikoku ana adalarıyla bağlantıda kalmak için günlük feribot seferlerine büyük ölçüde bağımlı birçok küçük ada var.

Kuruluş, internet sitesindeki açıklamada "Nippon Vakfı Tam Otonom Gemi Programı, kıyı taşımacılığı için tam otonom seyirin gösterim testlerini gerçekleştirmede dünyaya öncülük ediyor" diye belirtti.

Vakıf, testlerin başarısıyla "bu alanda teknolojik gelişme için daha fazla fırsat yaratmayı, Japonya'nın lojistik, ekonomi ve sosyal platformlarında yeniliği teşvik etmeyi ve ilgili teknolojik gelişmeyi desteklemeyi" amaçladığını açıkladı.

Uzak ada rotalarındaki mürettebat üyelerinin çoğu, rotanın hizmet verdiği bölgeden geliyor ve bu rotalarda mürettebat eksikliği olasılığı var. Bu durum, uzak ada rotalarında hizmetin azaltılmasını kaçınılmaz hale getirecek ve bu bölgelerde yaşayanları rahatsız edecektir. Tam otonom navigasyonun bu sosyal sorunları çözmenin bir yolu olduğuna inanıyoruz.

Nippon Vakfı yöneticisi Mitsuyuki Unno, Olympia Dream Seto yolcu feribotunun en erken gelecek ay sonuna kadar otonom navigasyon kullanarak ticari operasyonlara başlayacağını söyledi.

Teknoloji devleri, karayolu için sürücüsüz otomobiller ve diğer otonom araçlar geliştirme konusunda büyük adımlar atarken, denizlerde bu tür bir seyahat için hâlâ birçok engel bulunuyor.

Örneğin, kara ve deniz arasında telekomünikasyon altyapısının yetersizliği ve denizcilik gemileri için engelden kaçınma teknolojisinin nispeten daha az gelişmiş olması sözkonusu.

Ancak Nesnelerin İnterneti, yapay zeka ve görüntü analizinde dünya lideri olan Japonya'yla uzmanlar, otonom gemi navigasyonunun ülkede hayata geçebileceğini umuyor.

Mevcut projenin önceki bir aşamasında, 2020'yle 2022 arasında Tokyo Körfezi de dahil 5 şirket grubuna ait 6 gemi test edilmişti.

2026'ya kadar sürmesi beklenen projenin mevcut aşaması, çarpışmadan kaçınma ve gemilerin otomatik yanaşma (rıhtıma yanaşma) ve ayrılma (rıhtımdan ayrılma) süreçlerindeki gelişmelerle birlikte teknolojinin uygulanmasını iyileştirmeyi amaçlıyor.

Independent Türkçe


İnsanlar sanılandan 350 bin yıl önce çakmaktaşıyla ateş yakmaya başlamış

Çakmaktaşına vurulduğunda kıvılcım çıkaran pirit, 400 bin yıl önce ateş yakmak için kullanılmaya başlanmış (Craig Williams/British Museum)
Çakmaktaşına vurulduğunda kıvılcım çıkaran pirit, 400 bin yıl önce ateş yakmak için kullanılmaya başlanmış (Craig Williams/British Museum)
TT

İnsanlar sanılandan 350 bin yıl önce çakmaktaşıyla ateş yakmaya başlamış

Çakmaktaşına vurulduğunda kıvılcım çıkaran pirit, 400 bin yıl önce ateş yakmak için kullanılmaya başlanmış (Craig Williams/British Museum)
Çakmaktaşına vurulduğunda kıvılcım çıkaran pirit, 400 bin yıl önce ateş yakmak için kullanılmaya başlanmış (Craig Williams/British Museum)

İnsanların ateş yakmaya sanılandan 350 bin yıl önce başladığı ortaya çıktı.

Ateşi kontrol etmek, daha fazla türden gıdayı tüketme ve zorlu koşullarda hayatta kalma gibi beceriler kazandırdığı için insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri kabul ediliyor.

İnsanların yaklaşık 1 milyon yıl önce doğal  yangınlardan elde edilen ateşi kullanmaya başladığı düşünülüyor. 

Ancak ateşi kendilerinin yakmasının çok daha sonra gerçekleştiği tahmin ediliyor. Bugüne kadar buna dair en eski örnek 50 bin yıl önceyi işaret ediyordu. Fransa'da keşfedilen el baltalarının, ateş yakmak için pirit gibi bir minerale tekrar tekrar vurulduğu belirlenmişti.

Bununla beraber odunları birbirine sürtme yöntemiyle ateş yakmanın, Fransa'daki çakmaktaşı ve pirit yönteminden çok daha eskiye dayandığına inanılıyor. Ancak odunlar organik materyal olduğu için buna dair net kanıtlara ulaşılamıyor. 

British Museum araştırmacılarının liderliğindeki yeni bir çalışmada, Birleşik Krallık'ta (BK) 400 bin yıl önce çakmaktaşıyla ateş yakıldığını gösteren kanıtlar bulundu.

Bilim insanları BK'nin Barnham köyündeki eski bir kil ocağına odaklandı. 1900'lerin başlarında taş aletlerin keşfedildiği bu alanda ateş yakıldığına dair ilk işaretler 2014'te ortaya çıkmış ancak kesin bir sonuca varılamamıştı.

Bulguları önde gelen hakemli dergi Nature'da dün (10 Aralık) yayımlanan çalışmada iki küçük oksitlenmiş pirit parçası tespit edildi. 

Araştırmacılar ateş yakmada kullanılan piritin bölgede son derece nadir olduğunu ve muhtemelen onlarca kilometre uzaktan getirildiğini söylüyor.

fgthyju
Barnham'da keşfedilen piritin ateş yakmak için kullanıldığı tespit edildi (Jordan Mansfield/Pathways to Ancient Britain Projec) 

Jeokimyasal testler de bölgedeki kil tabakasının 700 derecenin üzerinde sıcaklıklara kadar ısıtıldığını gösteriyor. Bulgular tek seferlik bir kullanımdan ziyade, defalarca yakılan bir kamp ateşi veya ocağın varlığına işaret ediyor.

Çalışmanın ortak liderliğini üstlenen Rob Davis, "Bu olağanüstü keşif, bu dönüm noktasını yaklaşık 350 bin yıl geriye çekiyor" diyerek ekliyor:

Bunun muazzam sonuçları var. Ateşi yakma ve kontrol etme yeteneği, insan evrimini değiştiren pratik ve sosyal faydalarıyla insanlık tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri.

Bilim insanları buradaki ateşi Neandertallerin yaktığını tahmin ediyor. Makalenin yazarlarından Chris Stringer, "Elbette, türümüz (Homo sapiens) Afrika'da evrimleşirken, bu insanlar Britanya ve Avrupa'da yaşıyordu. Bizim türümüz de bu bilgiye sahip olabilir ancak elimizde kanıt yok" diye açıklıyor.

Ateşi kontrol etme becerisinin 400 bin yıl önce başlaması, insan evrimindeki kritik değişimlerde daha önemli bir rol oynamış olabileceğini düşündürüyor. 

Bu beceri; ısınma, ışık, avcı hayvanlardan korunma gibi faydalar sunmanın yanı sıra insanların daha geniş bir yelpazedeki yiyecekleri işlemesine olanak tanıyarak hayatta kalma ihtimalini artırdı. Bu kazanımlar daha geniş grupları ve beyin gelişimini destekledi.

Davis, "Tüm bunlar bir araya gelerek insanların daha uyumlu olmasını, daha sert, daha soğuk ortamlara yayılmasını ve Britanya gibi kuzey enlemlerinde daha başarılı bir şekilde yaşamasını sağladı" diyerek ekliyor:

Ateş; sosyal etkileşimler, yiyecek paylaşımı, dil gelişimi, erken dönem hikaye anlatımı ve mit oluşturma için bir merkez haline geldi.

Independent Türkçe, Science Alert, Guardian, Nature