Beyrut Limanı'ndaki patlamanın soruşturması Mikati hükümetinde çatlağa yol açtı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Beyrut Limanı'ndaki patlamanın soruşturması Mikati hükümetinde çatlağa yol açtı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki limanda geçen yıl meydana gelen patlamaya ilişkin soruşturma, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın soruşturmayı yürüten hakim Tarık el-Bitar'ı hedef almasının ardından Bakanlar Kurulunda çatlağa sebep oldu.
Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah, 11 Ekim Pazartesi günü yaptığı televizyon konuşmasında, "Beyrut Limanı patlaması davasını araştıran hakimin siyasi hedefleri var" iddiasıyla Bitar'ı hedef gösterdi.
Nasrallah'ın konuşmasından sonra dün başkent Beyrut'taki Baabda Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda toplanan Bakanlar Kurulu, soruşturmayı yürüten hakim Bitar'ın görevden alınması yönünde Şii Emel Hareketi ve Hizbullah'tan gelen talep üzerine toplantısını 13 Ekim'e erteledi.
Yerel basında çıkan haberlere göre, Hizbullah ve Emel Hareketi'ne mensup bakanlar, söz konusu toplantıda "Anayasa'yı ihlal ederek siyasi bir tutum sergilemekle" suçladıkları hakim Bitar'ın görevden alınmasını istedi.
Bakanlar Kurulu toplantısında Bitar'ın görevden alınması yönünde ısrar eden Şii bakanlar, "Bitar'ın yerine başka bir ismin atanmaması durumunda yansımalarının sokakta görüleceği" uyarısında bulundu.

Bakanlar Kurulu toplantısı bugün de ertelendi
Bu arada Lübnan Cumhurbaşkanlığı Basın Ofisinden yapılan yazılı açıklamada, bugün öğleden sonra gerçekleşmesi beklenen Bakanlar Kurulu toplantısının ertelendiği bildirildi.
Açıklamada, erteleme kararının Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Başbakan Necib Mikati'nin yaptığı istişare üzerine alındığı aktarıldı.
Beyrut Adalet Sarayı'nın önünde ise Bitar'a destek gösterisi vardı. Gösteriye katılanlar Hizbullah aleyhinde sloganlar attı.

Şii siyasilerin tutumu
Şii ve Hristiyan partilerin yetkililerinden de konuya ilişkin çeşitli tepkiler geldi.
Hizbullah milletvekili Hasan Fadlallah, yaptığı açıklamada, hakim Bitar'ı hedef aldı ve ABD'nin Beyrut Limanı soruşturması üzerinden Lübnan'ın iç işlerine müdahale ettiği iddiasında bulundu.
Şii Emel Hareketinden milletvekili ve eski Maliye Bakanı Ali Hasan Halil, katıldığı bir televizyon programında, dünkü Bakanlar Kurulunda Beyrut Limanı soruşturması nedeniyle tansiyonun yükseldiğine işaret etti.
Hizbullah ve Emel Hareketi'nin tutumlarını ortaya koyduğuna dikkati çeken Halil, soruşturma sürecinin bu şekilde sürmesi halinde ülkenin istikrarını tehdit eden gerginliklere yol açabileceği uyarısında bulundu.
Halil, hakim Bitar üzerinden büyük bir "fitne projesi" yürütüldüğünü öne sürerek, "Bizler ülkenin bir çıkmaza girmesini istemiyoruz" dedi.
Ayrıca Hizbullah ve Emel Hareketi destekçileri, Bitar'ın yerine başkasının atanması talebiyle yarın Beyrut Adalet Sarayı önünde gösteri çağrısında bulundu.

Hristiyan partilerden tepki
Hristiyan Lübnan Güçleri Partisi Semir Caca ise yaptığı yazılı açıklamada, "Cumhurbaşkanı Avn ve Başbakan Mikati'nin sorumluluklarını yerine getirmesi ve Hizbullah'ın gözdağlarına boyun eğmemesi gerekir" ifadelerini kullandı.
Caca, Beyrut Limanı patlamasının soruşturmasını durdurma dayatmalarına boyun eğmeleri halinde Cumhurbaşkanı'ndan başlayacak istifaların gecikmeden gerçekleşmesi gerektiğini savundu.
Hristiyan Ketaib Partisinden yapılan yazılı açıklamada da şu ifadelere yer verildi:
"Bakanlar Kurulundaki olaylar, bu hükümetin bağımsız olduğu yalanını gözler önüne serdi. Bu olay şüphesiz Hizbullah'ın tüm kurumları ele geçirdiğini ve devlet anlayışını düşürdüğünü teyit ediyor."
Bu arada Beyrut Limanı'ndaki patlamada ölenlerin yakınları adına yapılan yazılı açıklamada, Bakanlar Kuruluna, patlamayla ilgili yürütülen soruşturmanın akamete uğratılmaması ve hakim Bitar'ın çalışmalarına müdahale edilmemesi çağrısında bulunuldu.

Beyrut Limanı'ndaki patlama
Beyrut Limanı'nda 4 Ağustos 2020'de patlayıcı maddelerin bulunduğu bir depoda önce yangın çıkmış, ardından tüm kenti sarsan çok güçlü bir patlama meydana gelmişti.
Patlamada 200'ü aşkın kişinin hayatını kaybettiği, 6 binden fazla kişinin yaralandığı ve 300 bin kişinin patlama nedeniyle yerinden olduğu açıklanmıştı.
Emel Hareketinden milletvekilleri Ali Hasan Halil ve Gazi Zuaytir'in avukatları, dün soruşturmayı yürüten hakim Bitar hakkında "görevden alınma" talebiyle dava açmıştı.
Temyiz Mahkemesinin söz konusu talebi karara bağlayıncaya kadar, Beyrut Limanı'ndaki patlamayla ilgili soruşturma süreci askıya alınmış oldu.
Bitar ise hakkındaki "görevden alınma" talebi öncesinde, son duruşmaya katılmayan Ali Hasan Halil hakkında gözaltı kararı çıkarmıştı.



Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Suriye ve İsrail: Sıcak mı yoksa geçici bir barış mı?

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

Son zamanlarda Suriye ve İsrail arasındaki barış olasılıkları hakkında çokça konuşuluyor. Bununla birlikte, iki tarafın içerik ve zaman dilimi açısından ne ölçüde ilerleyebileceğine dair beklentiler de çoğaldı. Öyle ki bir İsrailli gazeteci, Şam'ın, Lübnan Trablusu’na karşılık Suriye’nin Golan Tepeleri şeklinde bir takas önerdiğini bile öne sürdü.

Birçok arabulucunun Şam ve Tel Aviv arasında çeşitli başlıklar taşıyan mesajlar taşıdığı tartışmasız. Bunlar arasında Suriye ve İsrail arasında 1974’te varılan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması, milislere ve güvenlik tehditlerine karşı güvenlik bilgileri paylaşımı, Suriye ve Lübnan arasındaki sınırın ve Şeba Çiftlikleri'nin geleceğinin belirlenmesi, Şam'ın İbrahim Anlaşmaları’na katılımı sayılabilir.

Her bir madde ne anlama geliyor?

Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması: 1948'deki Nekbe'den sonra Şam ve Tel Aviv arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı ve tampon bölgeler oluşturuldu. Ateşkesin uygulanması şu anda BM güçleri tarafından denetleniyor. 1973’teki savaştan sonra ise dönemin ABD dışişleri bakanı Henry Kissinger arabuluculuk yaptı ve Suriye ile İsrail genelkurmay başkanları tarafından 31 Mayıs 1974'te Cenevre'de imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı sonuçlandırdı. Bu, Golan cephesinin gelecekteki herhangi bir askeri eylemin tarafı olmayacağı anlamına geliyordu; bunun için 10 kilometre derinliğinde bir tampon bölge ve her iki tarafta 20 kilometre derinliğinde iki askerden arındırılmış bölge oluşturuldu. Birleşmiş Milletler Ayrılma Gözlem Gücü'nün (UNDOF) bin 250 personeli de her iki tarafın taahhütlere bağlı kalıp kalmadığını, yani anlaşmanın şartlarına göre buraya izin verilmeyen silah ve unsurların konuşlandırılıp konuşlandırılmadığını denetleyecekti.

O dönemde Tel Aviv adına Kissinger, Hafız Esed'i Golan'da “Suriyeli olmayan unsurların, yani Filistinli savaşçıların faaliyetlerinin engellenmesini” taahhüt eden yazılı bir maddeyi anlaşmaya eklemek için ikna etmeye çalıştı. Esed bunu reddetti, ancak Filistinli fraksiyonların bu bölgede herhangi bir faaliyetini yasaklayan gizli bir sözlü anlaşma ile bu maddeyi kabul etti. Bu anlaşma, onlarca yıl boyunca uygulandı ve birçok kişi Golan yakınlarında silahlı eylem düzenlemeye çalıştığı için hapse atıldı.

2011'den sonra UNDOF kuvvetleri geri çekildi ve Suriye'nin güneyindeki Golan Tepeleri yakınlarında Suriyeli muhalif gruplar, İran’a bağlı milisler ve Hizbullah'ın konuşlanmasıyla birlikte silahların yayılmasının doğurduğu bir kaos yaşandı. 2018'de Başkanlar Donald Trump ve Vladimir Putin arabuluculuk yaptılar ve “İsrail'in güvenliğinin garanti altına alınmasının” gerekliliği konusunda anlaştılar. Gerçekten de Suriye hükümet güçlerinin bölgeye geri dönmesi ve ABD'nin güneydeki silahlı Suriye muhalefetini desteklemekten vazgeçmesi karşılığında, “tüm Suriyeli olmayan unsurların” yani İran’a bağlı milislerin ve ağır silahlarının Golan Tepeleri'nden Suriye topraklarının 85 kilometre derinliğine çekilmesini içeren bir anlaşma imzalandı.

Rejimin 8 Aralık'ta devrilmesiyle birlikte İsrail, Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeye girdi, Hermon Dağı'ndaki (Şeyh Dağı) bir tepenin kontrolünü ele geçirdi, Şam yolunda çok sayıda bölgeyi işgal etti. Ayrıca Suriye'deki birçok bölgeye yüzlerce hava saldırısı düzenledi ve Suriye'nin stratejik askeri altyapısını yok etti.

İstenen, Suriye'nin Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda el-Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın silahını korumak için öne süreceği gerekçeleri ortadan kaldırmaktır

Şeba Çiftlikleri: İsrail 2000 yılının ortalarında Güney Lübnan'dan çekilmeye karar verdiğinde, Şam'da bir siyasi toplantı düzenlendi ve ardından Hizbullah'ın silahını muhafaza etmesi için bir gerekçe “yaratılmasına” karar verildi. Söz konusu gerekçe Şeba Çiftlikleri'nin Lübnan'a ait ve Hizbullah'ın da “işgal altındaki toprakları kurtarmaya çalışan bir direniş hareketi” olduğuydu.

Bu nedenle şimdi Şam'dan istenen, Şeba Çiftlikleri ve Kafr Şuba Tepeleri üzerindeki egemenliğini teyit etmesi ve şu anda Gacar köyünü bölen BM “Mavi Hattı”nın yerini belirlemektir. Yani, Suriye hükümeti Beyrut'a iki bölgenin İsrail tarafından işgal edilen Suriye toprakları olduğunu yazılı olarak teyit etmelidir. Pratikte istenen ise Hizbullah'ın gerekçelerini ortadan kaldırmaktır.

Güvenlik bilgilerinin paylaşımı: Suriye sınırlarında milislerin yayılması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapılması nedeniyle, terörizm ve kaosla mücadele etmek ve bölgesel istikrarı sağlamak amacıyla Suriye ile İsrail'in de dahil olduğu bölgesel bir mekanizmanın kurulması öneriliyor.

İbrahim Anlaşmaları: Bahreyn, BAE, Fas ve Sudan ilk Trump yönetimi sırasında anlaşmalara katıldılar. ABD Başkanı şu anda Suriye'nin de bu anlaşmalara katılmasını öneriyor. Beyaz Saray bu talebi birden fazla kez duyurdu ve bunu toplu olarak duyurmak için Suriye ve İsrail liderleriyle bir zirve düzenlemeyi de önerdi.

Eğer Tel Aviv ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir

Mümkün olan nedir?

Trump yönetimi ve Batılı ülkeler Suriye hükümetine çok “kredi” verdiklerine inanıyorlar; tanınma, izolasyonunun sona erdirilmesi, yaptırımların kaldırılması ve yardım sağlanması. Bu nedenle İsrail ile ilişkiler kurma ve yeni Ortadoğu’ya yönelik bölgesel vizyonun bir parçası olarak İbrahim Anlaşmalarına katılma yolunda hızla ilerlemesini istiyorlar.

Şam'ın şu anda bu adımı atabileceğini düşünmek bir hatadır. Gerçekten mümkün olan, öncelikle acil ve gerekli adımları atmaktır. Yani Şam ve Tel Aviv'in “saldırmazlık” anlaşmasına varması, bir diğer deyişle Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’na olan bağlılıklarını yenilemeleridir. Ama bu fiili olarak İsrail'in Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeden ve 8 Aralık'tan sonra ele geçirdiği alanlardan çekilmesini içeriyor.

UNDOF'un Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın tüm maddelerinin uygulanmasını denetlemesinin, milislerin ve disiplinsiz unsurların varlığını, Tel Aviv'in Suriye'nin güneyinde “7 Ekim senaryosunun tekrarı” olarak adlandırdığı bir hadiseyi önleyecek tüm güvenlik garantilerini sağladığına şüphe yoktur. Zira anlaşma, askeri unsurların ve silahların sayısını, türünü ve menzilini belirlemektedir. Eğer Tel Aviv, ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını isterse, büyük ihtimalle Şam da Arap ve Türk güçlerinin var olmasını talep edecektir. Bu, Kissinger'ın ABD güçlerinin UNDOF içinde konuşlandırılmasını önerdiği ve Esed'in karşılığında Sovyet güçlerinin de konuşlandırılmasını talep ettiği 1974 müzakerelerini hatırlatıyor.

Sınırın kontrol altına alınması, silah ve uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi Suriye’nin çıkarına olduğundan Lübnan ile sınırları belirleme, Şeba Çiftlikleri'nin Suriye'ye ait olduğunu teyit etme gücüne sahiptir. Özellikle Türkiye, Suriye ve komşu ülkeleri (Irak, Ürdün ve Lübnan) kapsayan bir blok kurmayı önerdiğinden, büyük ihtimalle bölgesel bir terörle mücadele mekanizmasına katılmaya da istekli olacaktır.

Suriye'nin İbrahim Anlaşmaları'na katılması talebi, bu anlaşmayı imzalayan diğer Arap ülkeleriyle arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller

İbrahim Anlaşmaları'na katılma konusuna gelince, bu, Suriye ile bu anlaşmayı imzalayan diğer ülkeler arasındaki farkı gündeme getirmektedir. Zira diğer dört Arap ülkesinin işgal edilmiş toprakları yok ve İsrail'e komşu değiller. Suriye'nin egemenliğini ve birliğini yeniden sağlamak, ordusunu kurmak ve yeniden inşa projesini uygulamakla meşgul olduğu doğru, ancak buna İbrahim Anlaşmaları'na katılmakla başlaması, önceliklerinin uygulanmasını kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştıracaktır. Başka bir deyişle, yeni kurulacak askeri güçlerin birliği için bir meydan okuma oluşturacaktır.

Bu Suriye-İsrail maddelerinin ve bazı tarafların “sıcak barış” çabalarının, İran ve vekillerinin 7 Ekim 2023'ten bu yana yaşadığı büyük yenilgilerden sonra yeni bir bölgesel düzen arayışıyla bağlantılı olduğuna şüphe yoktur. Ancak, “ihlallerin” kolay görülmesi, İran'a kaos yaratma bahaneleri, Türkiye'ye de Suriye'nin yeni eğilimlerini “frenlemek” için gerekçeler sunacaktır ve bu da “barışı geçici” hale getirecektir. Şam ve Tel Aviv arasındaki müzakere masasının önceliklerini düzenlemek, Suriye'nin bir eksenden diğerine geçişini sağlamlaştırmak için hayati bir gerekliliktir.