Filistinliler, ‘İsrail kamu hizmeti’ ile mücadele ediyor

Yahudi olmayan gönüllülerin yüzde 70’i Müslüman

Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)
Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)
TT

Filistinliler, ‘İsrail kamu hizmeti’ ile mücadele ediyor

Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)
Kamu hizmeti programına katılan İsrail’de yaşayan Araplar ve Doğu Kudüs’ten Filistinliler, İsrail askerleriyle aynı ayrıcalığa sahip (Independent Arabia)

Rağda Atme
Kudüs şehrindeki bir huzurevinde 23 yaşındaki Eyüp, hastalara bakmak ve onların rahatını sağlamak için canla başla çalışıyor ve sık sık huzurevi sakinlerini güldürüyor. Huzurevindeki işini, geceleri bir bakıcı olarak büyük bir sevgiyle yapmasına rağmen oradan ayrılırken utanıyor ve kendini gergin hissediyor. Peki Eyüp nasıl oldu da ‘ulusal kamu hizmeti’ kapsamında bir İsrail kurumunda hizmet etmek için gönüllü oldu?
İsrail Ulusal kamu hizmeti, askerlik hizmetinden muaf tutulan veya askerliğe çağrılmamış olan her İsrail vatandaşı ve İsrail’de yaşayan vatandaşlara yönelik. Öyle ki bu hizmeti tamamlayanlar, terhis edilmiş askerlerle (hizmet süresine göre) aynı mükafatları alıyorlar.

Gizli gönüllülük
Güvenliğinden endişe ettiği için soyadını açıklamayı kabul etmeyen Eyüp, “Ailem ve arkadaşlarıma, geceleri bir gıda fabrikasında çalıştığımı söylüyorum. Huzurevinde, bir zamanlar Hava Kuvvetleri’nde subay olan yaşlı bir adama baktığımı onlara açıklamaya cesaret edemiyorum. Kamu hizmeti döneminde iyi bir maaş, sağlık sigortası, ulaşım, gelecekte iyi bir iş fırsatı ve üniversite eğitimimi ücretsiz olarak tamamlama gibi aldığım ayrıcalıklar var. Bu ayrıcalıklar, ben, Filistinlilerin yüz karası ve askerlik hizmetine bir alternatif olarak görülen bu gönüllü hizmeti yapmaya itti. Ortada bir ihanet yok. İşsizlik ve yoksulluk, iş aramak zorunda olan Kudüslü gençleri perişan ediyor. İsrail’de yerleşim yerlerindeki dükkanlarda, kafelerde ve otellerde çalışan binlerce genç gibi, bunu yaparak anavatanım Filistin’e ihanet ettiğimi düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

Cazip ayrıcalıklar
Kamu hizmeti programına katılanlar İsrail vatandaşı Filistinliler ve Doğu Kudüs’ten (İsrail kimliğine sahip) Filistinliler. İsrail ordusundaki askerlerle ‘aylık yaklaşık 1000 şekel (300 dolar) maaş, ücretsiz sağlık hizmeti, ücretsiz toplu taşıma kullanımı ve hizmetlerinin sonunda her yıl için 11 bin şekel (2 bin 800 dolar) yardım içeren’ aynı ayrıcalığa sahipler. İki yıl görev yapmaları halinde bir yıllık lisans eğitimlerinin masrafları karşılanıyor. İstisnai olarak, Arapça konuşanlar, ailelerinin koşullarına bağlı olarak bin 500 ila 3 bin 700 şekel (500 ila bin 200 dolar) arasında alırken, tamamen finanse edilen bir yıllık üniversite hazırlık programından yararlanıyorlar.
Bu ayrıcalıkların amaçlarını sorgulayan Kudüs Sosyal ve Ekonomik Haklar Merkezi direktörü Ziyad el-Hammuri, “Kamu hizmeti, ordudaki askerlik hizmetiyle eş anlamlıdır. Olan şey, kamu hizmeti, kamu veya insani gönüllülük vb. açısından aldatmadır. İki yıl devam edebilen bu hizmet, işgale ve onun çeşitli kurumlarına yönelik olup, özellikle kızlar olmak üzere Arapları ve Kudüslüleri, yüksek maaş ve yan haklara sahip maddi imtiyazlarla ve işsizlikten mustarip gençleri cezbederek, İsrail güvenliği niteliğindeki kurumlarla bütünleştirmeyi amaçlamaktadır” dedi.
Hammuri, “Bu projelerle, Kudüs ve kutsal mekanlar için ayağa kalkan genç Filistinlilerin bilincini eritmeye yönelik sürekli girişimler ortaya koyuluyor. İşgal altındaki vatandaşları ‘insan haklarına saygılı, vatandaşlarına saygılı ve kolaylıklar sağlayan’ bir devlette olduklarına inandırmak amaçlanıyor. Tüm bunlar, Filistin ulusal kimliğini silmekten ve insanların günlük yaşamlarının İsrail kurumlarıyla bağlantısını artırmaktan başka bir şey değildir. Bu nedenle ondan vazgeçmek ve ona isyan etmek zordur” şeklinde konuştu.

Fark edilebilir yükseklik
Kamu hizmetindeki yetkililer, programın başarısının ve programa dahil olan Kudüslülerin ve Arapların yüksek oranının ‘Arap toplumunu asimile etmeye çalışmayarak kazanılan güvenden ve katılımcıların karşılaştığı olumlu sonuçlardan’ kaynaklandığını belirtti. Öyle ki Arap gönüllüler, programdan sonra yüzde 85 oranında iş bulmayı başarıyor.
İsrail’deki ‘Ulusal Kamu Hizmeti Kurumu’nun internet sitesine göre ulusal kamu hizmetinde tüm sektörlerden ve gruplardan yaklaşık 18 bin gönüllü yer alıyor. Bunların arasında yüzde 70’i Müslüman, geri kalanı Hıristiyan, Dürzi ve Çerkez, yüzde 90’ı kadın olmak üzere yaklaşık 5 bin Yahudi olmayan gönüllü bulunuyor.
İnternet sitesine göre kurumunu genel müdürü Reuven Pinsky, “Ulusal kamu hizmeti, İsrail devletinde sosyal hizmetin ön saflarında yer almaktadır. Her yıl, tüm mezhep ve akımlardan 15 binden fazla genç erkek ve kadın, hayatlarının bir ila iki yılını devlete ve topluma adamaya karar veriyor. Bunların her biri, ulusal yurttaşlık sosyal direncinin büyük zincirinde birer halkadır. Kurumun amacı, benzeri olmayan bir gönüllülük faaliyeti aracılığıyla, herkesin amaçlı ve faydalı bir hizmet sunabilmesi için gönüllülük çemberini genişletmektir” değerlendirmesinde bulundu.

Kızlar için çekici
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Arap kamu hizmeti destekçileri ve arabulucularına göre 2000 yılında başlayan kamu hizmeti, çoğu hastanelerde, sağlık hizmeti kuruluşlarında, itfaiye ve uyuşturucu kontrol hizmetlerinde, bazı kütüphanelerde, okullarda, belediye meclislerinde ve karakollarda çalışmaya odaklanan faaliyetleri içeriyor. Genellikle erkeklere oranla kadınlara (18- 23 yaş arası) daha çekici gelmekte. Ancak bu çalışmaların bir kısmının, mahkemelerde, cezaevlerinde, gençler arasında ve toplumsal işlerde yapılan lojistik çalışmalara dahil edilmesi de mümkün.
İsrail hükümeti, daha önce okullarda ve anaokullarında kamu hizmetinde gönüllü olan 100’den fazla Kudüslü genç kız olduğunu bildirmişti. Hükümet ayrıca genç Kudüslülerin daha fazla imtiyaz ve entegrasyon talep ettiğini söyledi.
Kamu hizmetini yerine getirmekten vazgeçen Kudüslü bir kadın aktivist, “Yüzeyde, işler normal görünüyor, İbranice veya uzun çalışma saatleri gerektirmeyen basit bir iş. Ama özünde Arap gençliğini kademeli olarak İsrail toplumuna entegre etmeyi amaçlayan Siyonist bir siyasi güvenlik projesidir. Bir kütüphanede, anaokulunda, okulda veya sağlık kurumunda çalışmaya başlayan Filistinli kızlar var. Sonunda polis olarak ve güvenlik saflarında görev yaptılar. İşgalciler, Filistinlilerin yaşadığı ekonomik krizden yararlanıyor ve gençlere finansal imtiyaz ve istihdam sunuyor. Bu, zorunlu olarak Filistin ulusal kimliğinin silinmesi anlamına geliyor” dedi.

Yüksek çıkar
Kudüs İşleri ve Miras Bakanı Zeev Elkin, İsrail’de yayın yapan Yediot Ahronot gazetesine yaptığı açıklamada, “Filistinli gençlerin hizmete katılımı, Ekim 2015’te Filistin ayaklanmasının patlak vermesinden bu yana zirveye ulaşan güvenlik gerilimi seviyesini azaltacaktır. Aynı şekilde proje, yerel istihdamı teşvik etmekte ve İsrail’in şehirdeki egemenliğini güçlendirmektedir” ifadelerini kullandı. Elkin, genç Filistinli kadınların projeye katılımını ‘İsrail lehine büyük bir çıkar’ olarak nitelendirdi.
Filistinli bir insan hakları örgütü olan Kudüs Adli Yardım ve İnsan Hakları Merkezi tarafından 2015 yılında ‘Yahudi devletinin kabul edilme derecesi’ hakkında yapılan bir kamuoyu anketi, kamu hizmetine katılmayan Filistinlilerin yüzde 30’unun, Yahudi devletin kabul ettiğini gösterdi. Kamu hizmetine katılan Filistinliler arasında ise bu oran, yüzde 80’e yükseliyor.
‘Mada al-Carmel’ Uygulamalı Sosyal Araştırmalar Merkezi, kamu hizmeti üzerine bir araştırma çalışmasıyla, gençlerin yüzde 70’inin kamu hizmeti projesini ve bu projeye dahil olmayı reddettiğini ve yüzde 30’unun ise kabul etmeye hazır olduğunu belirtti. Kamu hizmetine katılan kızların çoğunun bunu ekonomik ve sosyal nedenlerle kabul ettiğini kaydeden merkez, bu deneyimi yaşayan kızların çoğunun ‘bunu başkalarına tavsiye etmediğini’ vurguladı.
Kudüs Adli Yardım ve İnsan Hakları Merkezi’nin Kudüs şubesi müdürü Rami Salih, “Çok sayıda Kudüslünün, kamu hizmetinin ne kadar tehlikeli olduğunun farkında olmaması karşısında şaşkınız. Çalıştaylar ve seminerler, çocuklarının bunlara katılmamaları konusunda aileleri uyarma fırsatı sağlıyordu. Ancak İsrail istihbarat servisi bu alanda bilinçlendirme faaliyetleri yürütüyor ve bunların düzenlenmesini engelliyor. Ancak tüm engellere rağmen gerçekleri yaymaya ve bu hizmetin tehlikeleri konusunda farkındalık yaratmaya çalışan Kudüslü ve gençlik kurumları var” açıklamasında bulundu.

Talepler ve davetler
İsrail’de ‘devletin vatandaşları arasında eşitlik’ gerekçesiyle Filistinlilere kamu hizmeti dayatılması çağrıları yükselirken, Knesset üyesi Miri Regev de İsrail’deki tüm Araplara zorunlu kamu hizmetinin getirilmesi çağrısında bulundu. Milletvekili, bunu reddeden herkesin İsrail vatandaşlığından vazgeçmesi gerektiğini de vurguladı.
Independent Arabia’ya konuşan Mescid-i Aksa imamı ve Yüksek İslam Konseyi Başkanı Şeyh İkrime Sabri ise bu kamu hizmetine katılmanın ve onun cazibelerine boyun eğmenin yasa dışı olduğu konusunda uyardı. Şeyh İkrime Sabri, “İslam hukukuna göre İsrail ordusuna katılmak gibi sözde kamu hizmetine katılmak caiz değildir. Bu, sakıncalı bir eylemdir” dedi.



Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

Son seçimler bize Irak hakkında ne öğretti?

Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)
Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin destekçileri, Bağdat'ta ön seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ellerindeki bayrakları sallayarak kutlama yapıyorlar, 12 Kasım 2025 (AFP)

Akil Abbas

Irak seçimlerinin sonucu önceki genel seçimlerin çoğundan farklı olarak, bu kez açık ve net bir kazanan ortaya çıkardığı için dikkat çekici ve belirleyiciydi. Seçimlerin kazananı çeşitli seçim listeleriyle “Koordinasyon Çerçevesi”ydi. Seçimleri yönetmekten sorumlu Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından açıklanan sonuçlara göre Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin başkanlığını yaptığı liste de dahil olmak üzere, Koordinasyon Çerçevesi’nin çeşitli seçim listeleri 180'den fazla sandalye kazandı.

Çerçeve’nin güçlü seçim performansının işaretlerinden biri, 46 sandalye kazanan Sudani’nin “Yeniden İnşa ve Kalkınma Koalisyonu” listesinin, Koordinasyon Çerçevesi ile rekabet etme fikrinden vazgeçerek hızla bu yapıya entegre olmasıydı. Bu durum bilhassa Koalisyon’un, desteklediği ve aday gösterdiği başbakanların seçimlere katılmak için siyasi ittifaklar kurmalarını engelleyen bir taahhütte bulunmalarını şart koşan Çerçeve’nin isteklerine karşı kurulmuş olduğu göz önüne alındığında oldukça önemliydi. Çerçeve’nin bu şartının arkasında, başbakanların kendi siyasi güçlerini oluşturmalarını ve Şii oylarının çok sayıda rakip arasında dağılmasını önlemek yatıyor.

Bu halk desteği değil sadece bir seçim zaferidir

Ancak, bu seçim zaferini bazı Koordinasyon Çerçevesi gruplarının pazarlamaya çalıştığı yapay bağlamda değil, doğru ve dolaysız bağlamında anlamak önemlidir. Bu zafer, çeşitli taraflı yasal, teknik ve mali faktörlerin amacına ulaşmasıyla gerçekleşti. İyi yönetim performansıyla veya toplumun olumlu sonuçlarını hissettiği ve bunun sonucunda Koordinasyon Çerçevesi'ni seçimlerde ödüllendirdiği yönetişimdeki net bir iyileşmeyle ilgisi yoktu.

2023'te Koordinasyon Çerçevesi iktidarda olanlar başta olmak üzere, cömertçe harcama yapabilecek mali imkanlara sahip büyük partilerin çıkarlarına hizmet eden, daha küçük ve mali açıdan dezavantajlı partileri ise dışlayan adaletsiz bir seçim yasasını meclisten geçirdi.

Buna ilave olarak birçok gözlemcinin belirttiği gibi, bu etkili partiler tarafından seçim merkezlerinin önünde bile yaygın olarak oy satın alınması söz konusuydu. Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı. Ayrıca bu etkili partiler, ülke çapında başarılı kampanyalar yürütebilecek devasa, pahalı ve deneyimli kampanya aygıtlarına da sahip.

Oy satın almak yasa dışı olsa da Irak seçimlerinde yaygın ve bilinen bir olgu, ancak bu son seçimde benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı

Irak'ta “Sivil Güçler” olarak adlandırılan muhalif güçler, bu avantajların hiçbirine sahip değil; bu da onları neredeyse her seçimde yapısal olarak zayıf bir konumda bırakıyor. Bu güçler, tek çatı altında birleşme ve sınırlı seçim etkisine sahip, sınırlı bir elit kitleye hitap eden mevcut muhalif söylem yerine, sıradan Iraklıların dikkatini çekecek net bir muhalif seçim söylemi oluşturmakta sürekli yetersiz kaldığı için daha da zayıflıyor.

Sivil Güçler ayrıca bu seçimlere yönelik boykottan da zarar gördü. Zira seçimleri boykot edenler genellikle iktidarın dizginlerini elinde tutan muktedir partilerden memnun değiller ve bu nedenle mantıksal olarak, oy kullansalar muhalefet partilerine oy verme olasılıkları daha yüksek olurdu. Yüksek Seçim Komisyonu ise uluslararası standartlara aykırı ve hatalı bir formül kullanarak seçimlere katılım oranını (yüzde 56) şişirmeye devam ediyor. Seçim Komisyonu, oy kullanma oranlarını, oy kullanma hakkına sahip Iraklıların toplam sayısı yerine, kayıtlı seçmenlerin sayısına göre fiilen oy kullanan seçmenleri sayarak hesaplıyor.

Seçim sonrası hesaplar

Koordinasyon Çerçevesi’nin halihazırda yaşadığı ve iktidardaki tekeline herhangi bir rakibin olmadığı anlamına gelen zafer coşkusunun ötesinde, en zorlu meydan okumalar hükümetin kurulmasının ardından yakında başlayacak. Yeni hükümetin, Koordinasyon Çerçevesi’nin kontrolü altındaki yeni meclis tarafından, alışıldık ve “tek sepet” anlaşması olarak bilinen kota anlaşması yoluyla hızla onaylanması bekleniyor. Yani üç başkanlık (meclis, hükümet ve cumhurbaşkanlığı) için adayların aynı anda kabul edileceği ve onaylanacağı tahmin ediliyor. Bu süreç ayrıca Şii, Sünni ve Kürt siyasi grupları arasında, üç başkanlık pozisyonu için adayları ve diğer yüksek mevkilerin kota sistemine göre nasıl dağıtılacağını belirleyecek “büyük bir siyasi anlaşma” yapılmasını da içeriyor. Buna ek olarak, söz konusu gruplar arasındaki siyasi anlaşmaya dayanarak kurulacak hükümetin programı da belirlenecek (bu, hükümet kurulduktan sonra nadiren uyulan, ancak bu grupların seçmenlerine ihtiyaçlarının dikkate alındığı konusunda güvence vermek için halkla ilişkiler açısından faydalı bir anlaşmadır).

Çoğunluğu elde ettiği seçim zaferiyle, Çerçeve, gelecekte kendisine bir zorluk oluşturmayacak veya kendisinden bağımsız hareket edemeyecek, tamamen kontrolü altında, ona boyun eğmiş zayıf bir başbakan geleneğini yerleştirme yolunda ilerliyor (bu bağlamda, Ekim 2020 protestolarının devirdiği eski Başbakan Adil Abdulmehdi, Çerçeve’nin aradığı ideal model sayılıyor, ancak Sudani'de bu aradığını bulamadı). Çerçeve, Sudani'nin görev süresini ister yeni ve daha sıkı koşullar altında uzatmaya karar versin, ister yeni bir başbakan seçsin ki bu şu anda daha muhtemel görünüyor, yeni hükümet ve onu destekleyen Çerçeve, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması ve İslam Cumhuriyeti'nin Irak'taki baskın etkisine son verilmesi gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı.

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle) ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'teki Gazze zirvesi sırasında Irak Başbakanı Muhammed Şiya Sudani'yi kabul etti, 13 Ekim 2025 (Mecelle)

Yeni hükümet, nasıl çözüleceği ciddi bir şekilde tartışılmamış gibi görünen zor bir sorunla yüzleşecek: İran ile müttefik silahlı fraksiyonların dağıtılması gerektiği konusundaki ABD’nin aleni ve tekrarlanan ısrarı

Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı’nın Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya Bağdat'ı ziyaret edecek. Başkan Donald Trump ile görüşmesinin ardından yaptığı ayrıntılı paylaşımdan da açıkça görüldüğü gibi, fraksiyonların dağıtılması konusunu gündeme getirecek. Savaya paylaşımında, Irak'ın silahın devletin elinde toplanması konusunda bir yol ayrımında olduğunu, Irak devletinin ekonomik refah beklentileri de dahil olmak üzere gelecekteki başarısının veya başarısızlığının, milis grupları silahsızlandırma gücüne bağlı olacağını belirtti. Irak'taki en önemli İran yanlısı silahlı örgüt olan Nuceba Hareketi'nin liderinin bu açıklamaya yönelik öfkeli tepkisi özellikle dikkat çekiciydi. Genel Sekreteri Şeyh Ekrem el-Kabi, Irak hükümetinin Savaya'nın “açık müdahalesi” olarak nitelendirdiği bu açıklamalarını reddetmemesi halinde, “İslami Direniş'in onu susturacağını ve efendilerine geri göndereceğini” açıkladı.

Washington ile muğlak ilişki

Savaya'nın ülkeye yapacağı beklenen ziyaretin önemi, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile Sudani arasında ekim ayında, Irak genel seçimlerinden yaklaşık 20 gün önce yapılan telefon görüşmesinin ardından yayınlanan Amerikan bildirisinde belirtildiği gibi, “İran destekli milislerin silahsızlandırılmasının gerekliliği” ile ilgili Amerikan pozisyonundaki önemli bir boşluğu doldurması olasılığında gizli. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu boşluk, Irak'ın bu milisleri dağıtma yönündeki ABD talebine uymaması durumunda ortaya çıkacak sonuçların ne olacağının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Eğer varsa bu sonuçların ne olacağının açıklanması bir fark yaratacak ve Irak'ın resmi tutumunu ve Amerikan talebine nasıl yanıt vereceğini önemli ölçüde etkileyecektir.

Trump yönetimindeki ABD, şu ana kadar Irak'taki İran nüfuzuna son verme gerekliliği konusunda net ve kararlı (ve önceki yönetimlerin aksine açık) bir dil kullanmakla yetiniyor. Bu nüfuzun temel direği olarak silahlı fraksiyonların dağıtılmasının gerekliliğini vurguluyor. Ancak, bu doğrudan Amerikan talepleri, netliklerine rağmen Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar.

Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)Bağdat'ın doğusundaki el-Muhendisin bölgesinde Irak genel seçimlerinde sandıkların kapanmasının ardından oyların sayıldığı bir seçim merkezi, 11 Kasım 2025 (AFP)

Bu doğrudan Amerikan talepleri netliklerine rağmen, Irak'ın uymayı reddetmesi halinde ortaya çıkacak sonuçlar konusunda büyük ölçüde muğlak oldukları için kararlı görünmüyorlar

Bu muğlaklık, Irak’ın olası bir reddiyle başa çıkmak konusunda gerçek bir Amerikan planının olmamasından ve ABD'nin ekonomik ve mali baskı uygulamak gibi daha ileri gitmeden siyasi ve medyatik baskısıyla yetinmesinden kaynaklanıyor olabilir. Bu senaryo, Koordinasyon Çerçevesi ve ona bağlı silahlı fraksiyonlar için olduğu kadar, bu çatışmayı büyük bir bekleyişle takip eden İran için de en iyi seçenek olarak kabul ediliyor.

Önümüzdeki yeni Irak hükümetinin kurulmasına kadarki dönemde, belirsiz ABD-Irak ilişkilerinin geleceği, çatışmaya doğru mu ilerleyeceği yoksa mevcut muğlak durumunda mı kalacağı yönünde daha da netleşecektir. Bu durum, özellikle Trump yönetiminin bu ilişkinin geleceğini olumlu veya olumsuz yönde belirleyecek somut adımlar atmadan, siyasi açıklamalar, açık uçlu talepler ve aleni suçlamaların ötesinde Irak için hiçbir planı olmadığı ortaya çıkarsa geçerlidir. Koordinasyon Çerçevesi, iki taraf arasındaki ilişkinin olduğu gibi, yani muğlak, birçok olasılığa açık ve çözümsüz kalmasını istiyor, çünkü bu, İslam Cumhuriyeti ile özel ve haksız ittifakını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda Amerikan kayıtsızlığından da faydalanmasını sağlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
TT

Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)

Umman ve Lübnan, bugün yayımladıkları ortak bildiride, İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik süregelen saldırılarından ve Arap topraklarının işgalinden derin kaygı duyduklarını belirtti. Bildiride, bu adımların 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyete ilişkin kararların açık ihlali olduğu vurgulandı.

Taraflar ayrıca, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap tutumunun değişmezliğini yineledi. Bildiride, Arap dayanışmasının güçlendirilmesinin, devletlerin egemenliğine saygının ve iyi komşuluk ilkeleri ile uluslararası hukukun öneminin altı çizildi.

Ortak bildiri, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretin sonunda yayımlandı. Avn, ziyareti sırasında Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile iki oturumdan oluşan görüşmeler yaptı.

Bildiride, Avn’ın ziyaretinin ‘Umman ile Lübnan arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinden’ kaynaklandığı ve ikili iş birliğini güçlendirme iradesini yansıttığı ifade edildi.

Sultan Heysem bin Tarık ile Cumhurbaşkanı Avn’ın gerçekleştirdiği resmi görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ele alındı; taraflar siyasi, ekonomik, yatırım, bankacılık, turizm, ulaşım ve lojistik hizmetler gibi alanlarda iş birliğini genişletme kararlılıklarını dile getirdi.

İki ülke, ikili iş birliğini güçlendirecek yeni anlaşmalar ve mutabakat zaptlarının imzalanması için çalışma yürütme konusunda mutabık kaldı. Ayrıca ticari, kültürel ve bilimsel değişimi destekleme; özel sektörün ortaklık ve kalkınma fırsatlarından daha geniş biçimde yararlanmasının teşvik edilmesi kararlaştırıldı.

Bölgesel gelişmeler

Bölgesel gelişmelere ilişkin bölümde, iki taraf İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik devam eden saldırıları ile Arap topraklarının işgalinden duydukları derin kaygıyı dile getirdi. Bu adımların, 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyetin açık ihlali olduğu vurgulandı. Taraflar, saldırıların derhal durdurulması ve işgal altındaki tüm Lübnan ve Arap topraklarından tam çekilme çağrısında bulundu. Ayrıca gerilimin önlenmesi, istikrarın sağlanması, yerinden edilenlerin dönüşünün kolaylaştırılması ve yeniden imar çabalarına destek verilmesi gerektiği ifade edildi.

Umman tarafı, Lübnan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini yinelerken, devlet kurumlarının -başta Lübnan ordusu ve meşru güvenlik güçleri olmak üzere- güçlendirilmesinin ve Lübnan liderliğinin yürüttüğü ekonomik, mali ve idari reformların desteklenmesinin önemini vurguladı.

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bu sabah Maskat’taki el-Alam Sarayı'nda özel bir oturum gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Umman resmi haber ajansı ONA’dan aktardığına göre, görüşmede iki ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, iki ülke ve iki halkın yararına olacak iş birliği ve ortaklık fırsatlarının güçlendirilmesinin önemine dikkat çekildi; kültürel, ekonomik ve kalkınma alanları da dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bağların daha da sağlamlaştırılması gerektiği belirtildi.


Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.