Lübnan eski Başbakanı Sinyora Şarku’l Avsat için yazdı... ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi: Dünya liderliği ve ahlaki referans

Eski Lübnan Başbakanı Sinyora Şarku’l Avsat için yazdı: Afganistan’dan çekilmenin Arap dünyasına ve sorunlarına etkileri ne olacak?

Afganların ülkeyi terk etmelerini organize etmek için Kabil Havalimanı girişinde bekleyen ABD Deniz Piyadeleri (EPA)
Afganların ülkeyi terk etmelerini organize etmek için Kabil Havalimanı girişinde bekleyen ABD Deniz Piyadeleri (EPA)
TT

Lübnan eski Başbakanı Sinyora Şarku’l Avsat için yazdı... ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi: Dünya liderliği ve ahlaki referans

Afganların ülkeyi terk etmelerini organize etmek için Kabil Havalimanı girişinde bekleyen ABD Deniz Piyadeleri (EPA)
Afganların ülkeyi terk etmelerini organize etmek için Kabil Havalimanı girişinde bekleyen ABD Deniz Piyadeleri (EPA)

ABD'nin Afganistan'dan çekilmesiyle ilgili Arap dünyası ve sorunlarına dair çıkarımlar:
1- Son zamanlarda Lübnan’la ilgili acil olarak çözüme ihtiyaç duyan meselelerle ilgili endişelerime rağmen, Afganistan olayı ile ilgili gerçekleri, yorumları ve okumaları takip etmek amacıyla her türlü çabayı gösterdim. İzlenimlerim sırasında özellikle ahlaki boyuttan ve uluslararası politikanın genel perspektifinden ve elbette bölgemiz (Ortadoğu) ve sorunlarına yansıması açısından bu olayla ilgilendiğimi okuyucudan gizlemeyeceğim.
2- Dünya liderliğinin gerektirdiği ahlaki sorumluluğa gelince, ABD’nin Afganistan'dan çekilmesi, bu liderliğin en güçlü ülke yani ABD tarafından mı yoksa üst bir organ olan Birleşmiş Milletler (BM) ve BM Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından mı temsil edilmesi gerektiği sorusunu akıllara getirdi. ‘Büyüklük’ ile ilgili hikayenin nerede başladığını düşündüm. Eski ABD Başkanı Woodrow Wilson, 1918 yılında (ilk ABD Kongresi'nde) ‘14 İlke’ ve daha sonra 1919 yılında Paris Barış Konferansı'nda Birinci Dünya Savaşı'nı sona erdiren antlaşmaların imzalanması ABD’nin tek taraflı dünya liderliğinin yolunu açtı. ABD, iki ideolojik kutbun ortaya çıkmasıyla çok kutupluluğa yönelse de Sovyetler Birliği'nin dağılması ve 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ile tek kutupluluğa, ardından ise bazı oyuncuların değişmesiyle yeniden çok kutupluluğa döndü. ‘Wilson İlkeleri’ olarak da bilinen bu ilkeleri yeniden okudum. Öncelikle beş tanesinin küresel düzeyde ‘mükemmel ahlaki ilkeler’ olduğunu gördüm. Bu beş ilke şunlar:
a) Tüm barış antlaşmaları açıktan yapılacak ve bundan böyle diplomasi açıktan yürütülecek
b) Savaşta ve barışta denizlerde seyrüsefer özgürlüğüne saygı duyulacak.
c) Uluslar arasında ekonomik bütün engeller mümkün olduğunca kaldırılacak
d) Her ülke silahlarını iç güvenliğin gerektirdiği seviyeye kadar azaltacak
e) Sömürgeler üzerindeki istekler, serbestçe ve tam bir yansızlıkla incelenerek ve bu bölgeler halkının çıkarları da göz önünde tutularak bir sonuca bağlanacak.
Bu beş ilke, dönemin ABD Başkanı tarafından Birinci Dünya Savaşı sonrası barışın kuralları ve ‘eski sömürgeciliğin tasfiyesi’ anlamına gelen, kendi kaderini tayin hakkına dayalı yeni bir uluslararası toplumun temeli olarak ortaya atıldı. Dolayısıyla bu ilkeler, terimleri ve amaçları (ya da felsefeleri) ile tüm dünyayı derinden etkilemiş ve her yerde büyük umutlar uyandırmıştır.
Peki, bu ilkeler, bizi, özünde ahlaki açıdan insani olduğuna ve muzaffer bir gücün heybeti ve zaferin kibri içinde adaletin ve mantığın sesi olduğuna dair herhangi bir şüphede bırakıyor mu?
Wilson, Afganistan'dan utanç verici bir şekilde çekilme ve belirsiz koşullar içinde çekilme açısından Demokrat Başkan Biden'ın tam tersi bir örneği olarak olumlu örnek teşkil ediyor. Ancak Biden bu kararı tek başına almamıştı. ABD’li siyasi ve askeri üst düzey yetkililer, oybirliğiyle, bu geri çekilmenin yaklaşık on yıl önce Bin Ladin'in ortadan kaldırılmasıyla gerçekleşmesi gerektiği konusunda hemfikirdi. Hatta ABD’nin demokratik siyasi ortamından gelen yorumlar da bu yöndeydi. Bazıları, bunun Bin Ladin'in Tora Bora'daki güçlü ortamından çekilmesiyle olması gerektiğini dahi söylediler.
ABD, 2001 yılında Afganistan'ı işgal etmek için belirtilen hedeflerinden herhangi birine ulaşamaması üzerine geri çekildi. Arkasında -en azından- vatandaşlarını gözetme görevini yerine getirebilecek bir devlet projesi bırakması, daha iyi bir demokratik ortam yaratması ve ülkenin doğasına, geleneklerine ve insanına uygun kalkınma girişimleri bırakması gerekiyordu. Ama bu olmadı. Ayrıca, düşman ilan edilen Taliban dışında, müttefiklerine ve stratejik ortaklarına (her zaman söylediği ve tekrarladığı gibi) danışmadan ve koordinasyonda bulunmadan ülkeden çekildi! Bu bize, Başkan Wilson'ın ünlü ilkelerinin birinci maddesinde ilan ettiği ‘diplomaside şeffaflıkla’ ters düşüldüğünü gösterdi. Bu aynı zamanda mevcut ABD yönetiminin ahlaki, uluslararası ve insani sorumluluklarına olan bağlılığına da tersti.
ABD yönetiminin bu davranışlarının Arap bölgesinde -Irak, Suriye, Yemen ve Filistin'de- yaptıklarına benzer olması, politikalarındaki istikrarsızlığı yansıtırken sadece demokrasiyi desteklediğini, insan haklarına ve ahlaki ilkelere saygı konusunda referans olduğunu göstermek istediği şeklinde belirlediği hedeflere ulaşamadığını ortaya koymakla kalmıyor, bilgi ve öngörü eksikliğini de ortaya koyuyor. Tüm bunlarla birlikte o ülkelerdeki istikrarsızlığa katkıda bulunan sorunlara ve krizlere gerçek çözümler bulamıyor. İsteksizliği nedeniyle tarihi hatalar yapıyor. Bu yüzden müdahalelerinin sonucu yıkıma neden oluyor ve ülkeleri olduklarından daha kötü durumlarda terk ediyor. Ayrıca ABD yönetimlerinin bu ülkelere yönelik müdahalelerindeki ya da politikalarındaki öngörü eksikliği, Irak'ın nispeten de olsa Suriye, Lübnan ve Yemen'i kontrol altına alan İran hegemonyasının kurbanı haline gelmesine neden oldu.
4- ABD’nin farklı bahaneler ve amaçlarla askerlerini gönderdiği çok sayıda ülkeden dersler çıkarmadan hatalarını nasıl tekrarladığı karşısında tüm dünya şaşkına döndü.
Eski Birleşik Krallık Başbakanı Winston Churchill'in şöyle dediği aktarılır:
“Amerikalılar her zaman doğru olanı yaparlar, ama tüm yanlış seçenekleri tükettikten sonra.”
Ama neden? Çünkü doğru seçimi yapana kadar mevcut çeşitli seçenekleri deneme lüksüne ve imkanına sahip! Gerçek şu ki, ABD, Afganistan'da züccaciye mağazasına giren bir fil gibi davrandı. İçeriye girdiğinde önüne çıkan her şeyi kırdı. Çıkmaya çalışırken ise kırılmayanları da kırdı! ABD’nin müdahale ettiği ülkelerde ulusal doku tahrip edilmiş ve sabote edilmiştir.
5- Yukarıdakiler göz önüne alındığında en büyük soru şu oluyor: ABD, terörizme ve radikalizme karşı ilan ettiği savaşta ne yaptı? Özetle, bu noktada istenen hiçbir hedefe ulaşamadı! Aksine birçok gözlemcinin de ifade ettiği gibi en güçlü olasılık Afganistan'ın bir kez daha farklı gündemleri ve hedefleri olan terörist grupları cezbeden ve aynı zamanda tıpkı Suriye’nin geldiği duruma benzer şekilde şiddetli bölgesel ve uluslararası rekabetin yaşandığı bir yer olması. Bu, ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın eski Başkan George W. Bush döneminde başlattığı ‘Cumhuriyetçi’ slogan “Yaratıcı Kaos” “demokratik” bir dönüş mü, yoksa Trump'ın üstü kapalı olarak ‘bırakın diğer herkes bedel ödesin ve siz (ABD) en büyük kazanan olun’ sloganına dayanan politikasının özünün – tabii bu politikanın mantıklı bir özü varsa - bir devamı mı? Gerçek şu ki, eski Başkan Trump, mizacından ve düşünmeden ağzına geleni söylemesinden dolayı, bu hedefe ulaşacak kadar kurnaz değildi. Çünkü açıkça “Dostlarımıza, müttefiklerimize ve uluslararası hukuka karşı yükümlülüklerimizi yerine getirmenin bedelini ödemeye hazır değiliz. Bu bedeli onlar ödesinler. Hem de sabit para birimiyle!” ifadelerini kullandı. Trump, BM kararlarını, ilkelerini ve organlarını devre dışı bırakma, hatta yok etme konusunda büyük başarılar! elde etmiştir.
6- Yukarıda bahsedilen iki olasılık (Afganistan topraklarında terör kaosu ve şiddetli rekabet) iki temel gerçekle daha da güçleniyor. Bunlardan birincisi, ABD, Afganistan'da geride toplumuna karşı sorumluluklarını adalet, eşitlik, özen ve belirli bir vizyonla yerine getirebilecek bir ulusal devlet projesini bırakmamıştır. Aksine kalkınma yolunda asgari seviyede de olsa istikrarı sağlamayan bir ekonomik yapı bırakmıştır. ABD’nin Afganistan’ı işgali ile aşiretleşmeye daha fazla yönelen, yani şehirleşmeden uzaklaşan aşiret yapısından bahsetmiyorum bile. O kadar ki, kadınların eğitimi ve kamu yönetimine katılmaları yolunda atılan mütevazı bir adım geri döndü.
Bu bizi, Afganistan çevresinde ve içindeki olası bölgesel ve uluslararası çatışmalarla ilgili ikinci olasılığa getiriyor. Dünya, geçmişte olduğu gibi sadece iki kutup arasında değil, aynı zamanda Rusya, İran ve Türkiye gibi büyük, orta ve küçük kutuplar arasında da soğuk savaşlara yeniden sürükleyen itici bir güce tanık oluyor. Avrupa ve Asya'daki (örneğin Fransa, Almanya ve Japonya) bazı büyük güçler ise bu satranç tahtasında saygın varlıklarını nasıl sürdürebilecekleri konusunda şaşırmış durumdalar!
Bunun yanı sıra ABD, Afganistan'daki yirmi yıllık işgali sırasında, yaklaşık 83 milyar dolar (yaklaşık 710 milyar TL) harcadı. ABD ile müttefik olan diğer ülkeler de Afganistan'daki savaşta ABD’den daha az harcama yapmadılar. Şaşırtıcı ve üzücü rakamlar ve tablolar, harcanan bu paraların yüzde ikisinden daha azının bu ülkede kalkınmaya harcandığını gösteriyor. Şarku’l Avsat’ın köşe yazarlarından Mahmud Muhyiddin, 25 Ağustos 2021 tarihinde gazetede yayınlanan bir yazısında, “Dolayısıyla, bazı sağlık göstergelerinde ve kız çocuklarının eğitiminde sınırlı bir iyileşme olması dışında, ülkenin ekonomik ve sosyal gösterge tablolarının en alt sıralarında yer alması şaşırtıcı değil. İyi niyetli ve cömert bir varsayımla yabancı davetsiz misafirlerin elleriyle bir ulus devlet inşa etmenin imkansız olduğu bugün apaçık ortada” ifadelerine yer verdi.
Burada şu soru ortaya çıkıyor: ABD yönetimi, savaşa harcadığı paradan Afganlar için daha büyük bir fayda ve ABD’ye daha büyük bir manevi getiri ile kalkınma ve eğitime daha fazla miktar ayırsaydı daha iyi olmaz mıydı?
7- Bu noktada Batılı yorumcuların, özellikle Amerikalıların, stratejik ahlaki bir bakış açısından ABD’nin Afganistan'daki ve ardından Irak'taki deneyimini en çok eleştiren kişiler olması dikkatimi çekti. Araplar da dahil olmak üzere Ortadoğulu yorumcularla karşılaştırıldığında bile en sert eleştirmenler onlardı! Bu ‘ahlakçıların’ başında, 20 Eylül 2021 tarihinde Şarku’l Avsat gazetesinde uzun bir makalesinin yer aldığı İngiliz gazeteci Max Hastings geliyor.
Max Hastings’in makalesi şu dramatik sahnenin tasavvuru ile başlıyor:
“11 Eylül'den bu yana geçen yirmi yılda, bazıları geçtiğimiz ay Kabil’de olmak üzere birçok karanlık an yaşandı. Özellikle 2007 yılında Irak'ta yaşanan bir olay beni hala rahatsız ediyor. Irak'taki ABD güçlerinin eski siyasi danışmanı Emma Sky, ABD'nin eski Kara Kuvvetleri Komutanı Raymond T. Odierno ile bir Black Hawk helikopterindeydi. Sky o esnada telsizden, İngiltere'deki üstüne Bağdat'ta bir binanın duvarında “Şehit kahraman Saddam Hüseyin!” yazdığını gördüğünü belirtti. Bu sözleri duyan ABD’li general, sert bir şekilde, asılan diktatörün toplu katliam yaptığını söyledi. Fakat tehlikenin ortasında yaşamayı seven Sky, “Hala sizin mi yoksa Saddam’ın mı daha çok Iraklı öldürdüğünü bilmiyoruz efendim!” dedi. Helikopterde tam bir ölüm sessizliği hakimdi. Hattın diğer ucundaki Sky’ın üstü bile onun fazla ileri gidip gitmediğini merak etti! Ardından General Odierno aniden, “Pilotlar kapıları açın ve bu kadını dışarı atın!” diye bağırdı.
Bu olayla ilgili olarak Hastings, makalesinde, “Sky saygıyı hak ediyor. Çünkü asla ordunun duymak istediklerini söylemedi” diye yazdı.
Makalesinde, hem ABD’li politikacıların hem de generallerin Afganistan’daki ve Irak'taki kibirli davranışlarına iğneleyici göndermelerde bulunan Hastings, 2002 yılında dönemin İngiltere Genelkurmay Başkanı General Mike Jackson ile İngiliz ordusunun katıldığı Irak’ın işgalinin planlanması için Washington'da yapılan toplantılardan döndükten sonra yaptığı bir konuşmada Genelkurmay Başkanı Jackson’ın sert bir şekilde “Bağdat'a gitmek kolay, ama onların (Amerikalılar) girdikten sonra ne yapacakları hakkında hiçbir fikirleri yok” dediğini aktardı.
 Hastings makalesini şu dersle bitiriyor:
“Bir keresinde, Afganistan'da sık sık görev yapan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nde (NATO) kıdemli bir subaya, radikalizmle mücadelede Ebu Gurayb ve Guantanamo gibi yerlerdeki davranışlarımızla ılımlı Müslümanlar arasındaki ahlaki üstünlüğümüzü kaybettik!” Alıntı sona erdi.
8- Kimse Churchill ile Hastings arasındaki İngiliz ‘bilgeliğinin’, sömürgecilikten daha iyi bir sömürgecilik olduğuna işaret ettiği düşüncesine kapılmamalı. ABD’ye Vietnam, Irak ve Afganistan'da ne olduysa, aynısı ve daha kötüsü, halkını kendi kaderini tayin hakkından mahrum ettikten sonra 1947 yılında Hindistan'dan ve 1948 yılında Filistin'den çekilen İngiltere’ye de oldu. İngiltere, İsraillilere Filistin topraklarını kendileri için hazırlamaları, ele geçirmeleri ve yutmaları için bolca zaman verdi.
9- Burada küçük bir müdahalede bulunmalıyım, Afganistan ve Irak'ta terörle mücadele sloganı altında şimdiye kadar yaşananlar, Winston Churchill'in ABD'nin sonunda doğru seçimi yaptığına ilişkin sözlerinin ikinci bölümünü kanıtlamıyor. Dahası, terörizme karşı savaş deneyimi, terörizm ve onun savaşçıları veya onunla savaştığını iddia edenler arasında birçok ‘suç ortaklığına’ tanık oldu.
ABD'nin can ve mal kaybına uğradığı doğrudur. Ancak dünya, ABD’nin iddialarının aksine, az bir ahlakla dünyayı yönetmenin bir sonucu olarak, daha çok can ve mal kaybetmiş, fırsatları boşa harcamış ve medeniyette geri kalmıştır.
10-  Arap dünyasının, değişen bir dünyada ve büyük siyasi dalgalanmaların ortasında çıkarlarını korumak ve davalarını savunmak için stratejik öneme sahip Afganistan olayından çıkarabileceği veya alması gereken derslerle ilgili son bir soru kaldı. Özellikle ülkelerimizin ve halklarımızın başına gelen tüm bu felaketlerden ve talihsizliklerden sonra halen tarih, para, emek ve zaman açısından büyük bedeller ödeyen ve ödemeye devam edenler de, kalkınma fırsatları boşa harcanan ve çarçur edilenler de onlardır. Bu yüzden ülkelerimiz, maceralarında, politikalarında ve yeni silahlarında birçok bölgesel ve uluslararası ülkenin gerçekleştirdiği deneylerin ve testlerin yapıldığı bir yer haline geldi.
Özellikle uluslararası arenada şu an çoğu taraf adına huzursuzluk ve endişeye tanık olurken hala aramızda, reform, iş birliği, sinerji ve ortak Arap çıkarları için çalışma umutlarını ifade eden vatansever ve ortak bir duruş oluşturamadık. Avrupa, iki ana kutuptan yani ABD ile Rusya ve Çin’den ayrı olarak ‘stratejik yeterlilik’ arzusunu her zamankinden daha fazla gösterirken, açık bir şekilde bu iki kutupla da ‘vurgun amaçlı ortaklık’ arayışındadır.
Burada, ‘ayağa kalk ve açıkça fikrini söyle’ anlamına gelen bir İngiliz özdeyişi ‘Stand up to be Counted!’ ifadesini kullanmak istiyorum. Araplar kendilerini hesaba çekmedikçe dünya Arapları nasıl hesaba çekebilir? Dünyanın onları görmesi için bir arada ve beraberlik içinde değiller. Bu nedenle Araplardan hesap sormaktan çıkar elde edeceklerini düşünüyorlar. Eğer Araplar bunu yaparlarsa, ancak o zaman boşa giden haklarını geri alma ve ortak çıkarlarını elde etme yolunda ilerleyebilirler. Eski ve modern tarihte yaşanan olaylar, Arapların ve ülkelerinin bölünme ve ayrışma halinde devam ettikleri ve ortak çıkarlar elde edemediklerini ortaya koyuyor. Bunu yapmadıkça ne kendileri ne de gelecek nesiller saygınlıklarını kazanamayacaklar. Dolayısıyla istenilen gelişmeyi, ilerleme ve refahı elde edemeyecekler ve dünyanın medeniyet, ilerleme ve kalkınmasına aktif olarak katılamayacaklar.
Makalemi şairin şu mısrasıyla sonlandırmak istiyorum:
“Mızraklar bir arada olurlarsa kırılmaya karşı koyabilirler, fakat tek kalırlarsa işte o zaman kırılırlar.”



Zelenskiy: Rusya ile bin 200 esirin takası için çalışıyoruz

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)
TT

Zelenskiy: Rusya ile bin 200 esirin takası için çalışıyoruz

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Zaporijya bölgesindeki 65. Mekanize Tugayı'nı ziyareti sırasında askerlere hitap ediyor. (AFP)

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ve Ukrayna Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Sekreteri Rüstem Umerov, Kiev'in bin 200 Ukraynalının serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla Rusya ile esir takasını yeniden başlatmak üzere çalıştığını söyledi.

Zelenskiy bugün Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, “Takasların yeniden başlamasını sabırsızlıkla bekliyoruz... Bu amaçla birçok toplantı, müzakere ve görüşme yaptık” ifadelerini kullandı.

Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Sekreteri Umerov dün yaptığı açıklamada, Kiev'in ortaklarının desteğiyle Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) takasların yeniden başlatılması konusunda istişarelerde bulunduğunu söyledi. Umerov, “Bu müzakereler sonucunda taraflar İstanbul anlaşmalarına geri dönme konusunda anlaştılar... Bu, bin 200 Ukraynalının serbest bırakılmasıyla ilgili” dedi.

İstanbul anlaşmaları, 2022 yılında Türkiye'nin arabuluculuğuyla varılan esir takası anlaşmalarıdır ve Rusya ile Ukrayna arasında büyük ölçekli, koordineli takaslar için kurallar belirlemektedir.

O zamandan bu yana iki ülke binlerce esirin takasını gerçekleştirdi, ancak takaslar düzensizdi ve Şubat 2022'den bu yana Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşının cephe hatlarındaki gerginlikler nedeniyle sık sık kesintiye uğradı.

Operasyonun usul ve organizasyonel ayrıntılarını belirlemek için yakın gelecekte istişareler yapılacağını ifade eden Umerov, “Esaretten dönen Ukraynalıların Yeni Yıl ve Noel'i evlerinde, aile sofralarında ve sevdikleriyle birlikte kutlayabilmeleri için yorulmadan çalışıyoruz” dedi.

Diğer yandan Zelenskiy, Ukrayna'nın hava ve hava savunma kapasitesini güçlendirmek için yarın (pazartesi) Fransa ile imzalanacak bir anlaşma hazırlandığını, ertesi gün (salı) ise İspanya'da Ukrayna'ya hava savunma ve füze sistemleri konusunda destek verilmesi konusunu görüşeceğini söyledi.

Zelenskiy ayrıca, bugün Yunanistan ile kış aylarında doğal gaz ithalatına ilişkin bir anlaşma imzalayacağını bildirdi.


Ağır toplardan motosikletlere... Rusya, Ukrayna'daki askeri stratejisini nasıl değiştirdi?

Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)
Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)
TT

Ağır toplardan motosikletlere... Rusya, Ukrayna'daki askeri stratejisini nasıl değiştirdi?

Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)
Pokrovsk kenti yakınlarında Rus güçlerine havan topu ateşleyen Ukraynalı askerler (Reuters)

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı, son zamanlarda Moskova'nın askeri stratejisinde geleneksel savaş yöntemlerinden daha yenilikçi ve sıra dışı taktiklere doğru kayan önemli bir değişime tanık oldu.

Aylarca ağır topçu silahlarına yoğun bir şekilde güvenen ve ‘kıyma makinesi’ stratejisi olarak bilinen bir taktik izleyen Rusya yeni taktikler benimsemeye başladı. Bu taktikler arasında sivil araçların (motosikletler de dâhil) muharebe görevlerinde kullanılması da yer alıyor. Bu durum, Rusya’nın Ukrayna cephelerinde savaş yürütme biçiminde belirgin bir değişime işaret ediyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre söz konusu değişim, sosyal medyada yaygın olarak paylaşılan (yoğun sisin içinden çıkan ve Ukrayna'nın doğusunda bulunan Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrine doğru ilerleyen bir Rus askeri konvoyunu gösteren) bir videoda açıkça görülüyor. Videoda, bazı askerlerin motosikletlere bindiği, bazılarının ise harap bir kamyonun kasasında ayakta durduğu fark ediliyor. Bu sahne, Moskova'nın şu anda cephede uyguladığı alışılmadık taktikleri yansıtıyor.

Eğer Pokrovsk Rus kuvvetlerinin eline geçerse -ki bu artık giderek daha olası görünüyor-, burası Moskova’nın Mayıs 2023’te Bahmut’u ele geçirmesinden bu yana kontrol ettiği en büyük şehir olacak.

Bahmut gibi Pokrovsk da büyük ölçüde enkaza dönüştü ve stratejik önemi önemli ölçüde azaldı. Ancak Bahmut gibi Pokrovsk da Ukrayna direnişinin sembolü haline gelmiş bir şehir.

Bu nedenle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, burayı ele geçirmek için neredeyse her bedeli ödemeye hazır görünüyor. Dolayısıyla Ukrayna ordusu, durum her geçen gün kötüleşse de şehri savunmaya devam ediyor.

İki doğu kentinin kaderi birbirine çok benziyor gibi görünse de, sahadaki askerler, askeri gözlemciler ve analistler, Rusya'nın her iki kente yaklaşımının çok farklı olduğunu ve bu taktik değişikliğinin son iki yılda savaşın nasıl geliştiğini gösterdiğini söylüyor.

Bu değişimin başlıca nedeni, insansız hava araçlarının (İHA) yaygınlaşması. Modern teknolojik gelişmeler, bu araçların çok daha geniş mesafelere konuşlandırılmasını mümkün kıldı. Bu durum, Rus ve Ukrayna kuvvetleri arasındaki cephe hattının her iki tarafında ‘öldürme alanlarını’ fiilen genişletti ve böylece savaş alanında ilerlemeyi daha da zorlaştırdı.

‘Mantıklı bir değişim’

Pokrovsk'un kuzeydoğusundaki Kostyantynivka yakınlarında konuşlanmış Ukrayna 129. Tugayı’ndan bir asker CNN'e, birliğinin Rus kuvvetleriyle motosikletler üzerinde yaptığı ilk karşılaşmanın ‘son derece beklenmedik’ olduğunu, ancak buna rağmen mantıklı olduğunu söyledi.

“Bu mantıklı. Biz İHA'larla saldırıyoruz ve bu durumda onların hafif nakliye araçlarıyla hareket etmesi daha kolay” diyen asker, güvenlik nedeniyle isminin açıklanmamasını istedi.

Ukrayna Savunma Bakanlığı salı günü, yaklaşık 300 Rus askerinin Pokrovsk'ta olduğunu ve çatışmaların halen devam ettiğini bildirdi.

Tıbbi tahliye zorluğu

Rusya, 2024 yılının başlarında doğudaki Avdiyivka hattını yarıp geçmesinden bu yana, neredeyse iki yıldır yavaş bir şekilde Pokrovsk yönünde ilerliyor.

Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Savaş Çalışmaları Enstitüsü (ISW) bünyesindeki Avrupa Savunma Projesi Direktörü Mason Clark, tıpkı Avdiyivka’nın ele geçirilmesinde olduğu gibi, Rusya'nın Pokrovsk’a doğru ‘nihayetinde Ukrayna güçlerini geri çekilmeye zorlamak veya onları tamamen kuşatmak amacıyla yavaş yavaş ilerlediğini’ belirtti.

Clark şöyle devam etti: “Bu, Bahmut’ta yaşanan süreçten farklı; Bahmut daha çok yoğun ve doğrudan bir kentsel saldırıydı. Pokrovsk’ta ise operasyonel hedef, şehri tamamen temizlemekten ziyade Ukrayna kuvvetlerini kuşatmaktı.”

Rus kuvvetleri Pokrovsk’u tamamen abluka altına alamamış olsa da, Ukrayna’nın ikmal hatlarını kesmeyi başardı.

Pokrovsk ve komşu Mirnograd kentinde halen çatışan bir Ukraynalı sağlık görevlisi, şehirden tıbbi tahliyenin neredeyse imkânsız olduğunu söyledi. Zira tahliye araçları şehre 10-15 kilometreden fazla yaklaşamıyor ve bu mesafe bile İHA’lar nedeniyle son derece tehlikeli.

Sağlık görevlisi CNN’e şunları söyledi: “Ağır yaralılar tıbbi stabilizasyon noktasına ulaşamıyor. Orta derecede yaralanan biri, şanslıysa oraya ulaşabilirse ağır duruma düşüyor. Hafif yaralanmalar ise çoğu zaman orta seviyeye dönüşüyor… Şu anda, yerlerinden çıkaramadığımız, iki haftadır ağır yaralı birkaç kişi var. Bir kişi de bir haftadır ağır durumda ve onu da çıkaramıyoruz.”

gt
Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk kentinde hasar görmüş binaların önünden geçen Ukraynalı bir asker (AP)

Ukrayna ordusu, yaralıları tahliye etmek için insansız zırhlı araçlar kullanmayı deniyor ancak Pokrovsk’ta görev yapan sağlık görevlisi, bu araçların büyük miktarda Rus ateşine maruz kaldığını belirtiyor. Uluslararası hukuka göre, silahsız ve açık şekilde işaretlenmiş tıbbi taşıma araçlarına saldırmak yasak olmasına rağmen bu saldırılar devam ediyor.

Küçük gruplar gizlice sızıyor

2023’ün ilk yarısında Bahmut’taki savaş, Ukraynalıların ‘kıyma makinesi’ adını verdiği saldırılarla karakterize edildi. Bu taktik kapsamında Rus birlikleri, Ukrayna’nın iyi tahkim edilmiş mevzilerine doğru ilerlemeye devam ediyordu. Bu stratejinin temel fikri, Ukrayna kuvvetleri ateş açtığında kendi mevzilerini ele vermeleriydi.

Bu taktik, esasen öldürülmek üzere cepheye gönderilen Rus askerleri arasında çok yüksek kayıp oranlarına yol açtı. Geri çekilmek isteyenler, üstleri tarafından öldürülme tehdidiyle karşı karşıya kaldılar.

Bahmut'ta savaşan Ukraynalı askerler CNN'e, her gün onlarca Rus askerini öldürdüklerini ve cesetlerini tarlalarda donmaya bıraktıklarını, ertesi gün ise aynı görev için başka bir asker dalgasının gönderildiğini söylediler. Sonunda, ezici sayısal baskı sayesinde, bu Rus yöntemi aylarca süren çatışmalardan sonra Ukrayna ordusunu yormayı başardı.

Ancak şimdi taktikler değişti.

Mason Clark, “Bahmut'ta Wagner, Ukrayna'nın ateşini çekmek için adamlarını açık alanlara gönderiyor ve onların öldürülmesini bekliyordu. Şimdi amaç, bu adamların mümkün olduğunca çoğunu Ukrayna mevzilerine yaklaştırmak. Artık öldürülmek için gönderilmiyorlar” ifadelerini kullandı.

129. Tugay'dan bir Ukrayna askeri, Rus saldırı gruplarının küçüldüğünü bildirdi.

Güvenlik nedenleriyle isminin açıklanmamasını isteyen asker, “Kentsel alanlarda eskiden beş ila yedi kişilik gruplar halinde hareket ediyorlardı. Şimdi ise üç kişiden fazla olmuyorlar. Ekranda hareketlilik olmadığı için keşif İHA'larıyla onları takip etmek zor” dedi.

Ukrayna İHA biriminden başka bir asker, Rusların genellikle üç kişilik gruplar halinde hareket ettiğini ve kayıp oranlarının yüksek olduğunu bildirdi.

Geçen hafta isminin açıklanmaması kaydıyla CNN'e konuşan asker, “Onlar, üç kişiden ikisinin öldürüleceği, fakat birinin şehre ulaşarak orada tutunabileceği gerçeğine güveniyorlar” dedi.

Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı’nın tahminlerine göre, Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı başlattığı geniş çaplı işgalden bu yana verdiği 1,1 milyondan fazla zayiatın üçte biri yalnızca bu yıl öldürülen veya yaralanan askerlerden oluşuyor.

Clark, “Bu durum Ruslar açısından mantıklı. Çünkü son derece yavaş bir ilerleme temposunu kabullenmiş durumdalar ve bu tür operasyonel yaklaşım çok yavaş ilerliyor… Oysa 2022 ve 2023 yıllarında hâlâ hızlı ilerlemeye daha fazla önem veriyorlardı” ifadelerini kullandı.


Venezuela, Trinidad ve Tobago ile ABD arasında yapılan ‘sorumsuz’ askeri tatbikatları kınadı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
TT

Venezuela, Trinidad ve Tobago ile ABD arasında yapılan ‘sorumsuz’ askeri tatbikatları kınadı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AFP)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro dün yaptığı açıklamada, Washington'ın Karayipler'deki askeri varlığını artırması nedeniyle, ABD ile müttefiki Trinidad ve Tobago arasında yapılan ‘sorumsuz’ askeri tatbikatları kınadı.

Karakas, Washington'un uyuşturucu çetelerine karşı olduğunu söylediği Karayipler'deki ABD askeri faaliyetlerinin, solcu lider Maduro'yu devirmek için bir bahane olduğunu düşünüyor.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre bu, ABD ile Trinidad ve Tobago tarafından bir aydan kısa bir süre içinde gerçekleştirilen ikinci ortak tatbikat.

Ekim ayında, güdümlü füzelerle donatılmış bir ABD destroyeri, Venezuela'nın ‘kışkırtıcı’ olarak nitelendirdiği eğitim tatbikatları yapmak üzere dört gün boyunca Trinidad'da demirledi.

Maduro dün Karakas'ta düzenlenen bir etkinlikte şunları söyledi: “Trinidad ve Tobago hükümeti, bir kez daha sorumsuz askeri tatbikatlar yapacağını duyurdu ve Sucre eyaleti açıklarındaki sularını, Venezuela gibi bir devleti tehdit etmeyi amaçlayan askeri tatbikatlar için kullanıma açtı.”

Maduro, doğu eyaletlerindeki destekçilerini, 16-21 Kasım tarihleri arasında yapılması planlanan tatbikatlar sırasında ‘protesto gösterileri’ düzenlemeye çağırdı.

Trump yönetimi haftalar önce Karayipler ve Pasifik'te uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı iddia edilen tekneleri hedef alan saldırılar başlatmıştı. Ayrıca hava ve deniz kuvvetlerini de devreye soktu; uçak gemisi USS Gerald R. Ford’un salı günü bölgenin kıyılarına ulaştığı duyuruldu.

Son birkaç hafta içinde Washington, uluslararası sularda yaklaşık 20 tekneyi hedef alan saldırılar düzenledi ve ABD verilerine göre en az 76 kişi öldü.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth perşembe günü Latin Amerika'da ‘terörist uyuşturucu kaçakçılarına’ karşı askeri operasyon başlatıldığını duyurdu; ancak bu operasyonun mevcut ABD askeri konuşlanmasından nasıl farklılaşacağı belirsizdi.

ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela konusunda ne yapılacağına dair bir karar verdiğini ima ederek, “Ne olduğunu size söyleyemem, ancak uyuşturucu akışını durdurma konusunda Venezuela ile büyük ilerleme kaydettik” dedi.