Sudan’da neler oluyor?

Ülkenin doğusunda kriz, Egemenlik Konseyi içerisindeki askeri ve sivil bileşenler arasında anlaşmazlıkları.

Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)
Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)
TT

Sudan’da neler oluyor?

Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)
Sudan’ın Sevakin şehrindeki protestocular, araç lastiklerini ateşe verdi (AFP)

İsmail Muhammed Ali
Sudan’daki olumsuz siyasi gelişmeler, özellikle ülkenin Kızıldeniz kıyısındaki ana limanlarının ve 17 Eylül’den bu yana Hartum ve Port Sudan’ı birbirine bağlayan yolun (doğu bölgesinde ‘kalkınmada dışlamaya’ karşı protestolara öncülük eden Beca Kabilesi Yüksek Konseyi tarafından) kapatılmasına neden olan doğu krizi açısından tanımlanamaz bir şekilde hızlanıyor. Durum, Egemenlik Konseyi içerisindeki askeri ve sivil bileşenler arasındaki gergin ilişkilere neden olmuştu.
Peki, bu gelişme ve olayların ‘ülkenin iç durumuna ve geleceğine, özellikle de Sudan’ın birliğinin korunmasına, geçiş sürecinin sorunsuz bir şekilde tamamlanıp seçimlerin gerçekleştirilmesine ve güvenli bir demokratik geçişe’ etkisi ne?

Tehlikeli gelişmeler
Sudan Ulusal Ümmet Partisi Siyasi Bürosu Politikalar Komitesi Başkanı İmam el-Hulv, bu olayların seyrine ilişkin olarak “Sudan’ın şu anda her düzeyde tanık olduğu gelişmelerin, özellikle askeri ve sivil bileşenler arasındaki medya geriliminde yaşananlar hususunda, sıradan vatandaşlar ve siyasi güçler için oldukça endişe verici olduğuna şüphe yok. Sudan halkının, tüm farklı bileşenleriyle tarih boyunca silahlı kuvvetlerin statüsünü ve prestijini koruduğu ve her türlü istismarı reddettiği bir dönemde ordu liderleri, ilk kez siyasi isim ve partilerle münakaşaya giriyor. Devleti ve toprak bütünlüğünü koruma konusundaki ulusal misyonu çerçevesinde siyasi faaliyetlerden uzak durmalıydı” açıklamasında bulundu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Hulv, “Ülkenin doğusunda tırmanan olaylar son derece endişe verici ve tehlikelidir. Birleşmiş Milletler (BM) misyonunun Port Sudan’a gelişinin tehlikeli bir gelişmeyi temsil ettiği açıktır. Özellikle geçiş aşamasını tehdit eden birçok uluslararası temsilcinin şu anda Hartum’da bulunması, birkaç uluslararası müdahalenin başlangıcı olabilir. Bu nedenle tüm taraflar arasındaki medya atışmasının durdurulması ve ulusal gündeme yönelmek kaydıyla, bu krizden çıkış yolu olarak çatışan gruplar arasında bir diyalogun benimsenmesi çağrısında bulunuyoruz. Ulusal gündem, demokratik dönüşüme, adil barışa, özgür ve adil seçimlere ulaşmak askeri ve sivil unsurlar arasındaki güveni yeniden tesis etmeye çalışmaktır” ifadelerini kullandı.

Bilgelik ve deneyim
İmam el-Hulv, geçiş hükümetini doğudaki protestocularla aynı masaya oturmaya çağırırken, böylece özellikle meşru oldukları için talep konusunda uzlaşı sağlayabileceklerini dile getirdi. Yetkili, akılcı yönelimin ve ‘birliği ve inşası için’ vatanın çıkarlarını ileriye taşımanın, geçiş sürecini sorunsuz bir şekilde sona ulaştıracağını vurguladı.
Hulv, “Elbette bir iç çatışma veya darbe olmasını ummuyoruz. Tüm bu şüpheli ve rahatsız edici senaryolar, ilkesel olarak reddedilmektedir. Ama işler eğer bu şekilde devam ederse, durumun ne olacağını bilemeyiz. Bu, kuşkusuz geçiş dönemini sabote etmeye ve başarısızlığa uğratmaya çalışan güçlere kapı açar. Aynı zamanda ülke çıkarlarıyla çelişen ve kendi gündemi olan dış müdahaleye de kapı aralar” değerlendirmesinde bulundu. 
Hulv ayrıca, “Özellikle tüm taraflarca kabul edilebilir öneriler ve çözümler sunması gereken büyük partiler olmak üzere Sudan halkının ve hükümetinin, bu krizi ‘dışlamadan ve nefretten uzak bir şekilde tüm etnik, siyasi ve kültürel bileşenleriyle milletin bütünlüğünü ve bekasını koruyarak’ bilgelik ve deneyimle aşacağını umuyoruz” dedi.
Siyasi güçlerin askeri bileşeni ve yürütme otoritesi tarafından yöneltilen suçlamalar hakkında ise İmam el-Hulv, “Askeri bileşen, Egemenlik Konseyi düzeyinde geçiş otoritesi açısından gerçek bir ortaktır. Ülkenin güvenliğini ve istikrarını her türlü iç ve dış tehlike ve tehdide karşı korumak için temsil edilen belirli görevleri vardır. Anayasada belirtilen görevlerinin dışına çıkmaması gerekmektedir. Bu, iyi bir gösterge değildir ve görevlerinin sınırlarına uymalı, siyasi güçlerin ve yürütme erkinin merkezinde yer alan siyasi meselelerden uzak durmalıdır. Sudan Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı da olan Egemenlik Konseyi Başkanı, ordunun yönetme arzusunun olmadığını ve siyasi süreçte liderliğin görevinin, 2024 yılında geçiş döneminin sonunda yapılacak genel seçimlerle sona erdiğini defalarca dile getirdi. Bu söze bağlı kalmasını umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Çelişkiler ve sapmalar
Sudan Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi Kemal Karrar, “Sudan’da yaşananların, askeri bileşenle ortaklığın başlamasından bu yana gerçekleşmesinin beklendiğine inanıyorum. Bu durumun uzun sürmemesini bekliyorduk. Çünkü ortaklık, çelişkiler içeriyor. Bu çelişkilerin başında, Egemenlik Konseyi’nin askeri bileşen üyelerinin çoğunun, Nisan 2019’da bir halk devrimi nedeniyle düşen önceki rejimin parçası olması geliyor. Öyle ki Ömer el-Beşir rejimindeki güvenlik komitesini temsil ettiler. 30 yıl boyunca güçlü bir kol olarak kabul edildiler. Sonuç olarak, siyasi ve ekonomik nüfuz kazandılar. Devrime inanmamalarına rağmen, çıkarlarını korumak için iktidardaki varlıklarını korudular” açıklamasında bulundu.
Karrar, “Sorun şu ki bu hükümet, çelişkileriyle birlikte, Özgürlük ve Değişim Güçleri’nin en basit tüzüğüne ve programına bile itimat etmedi. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın önceki rejiminin ekonomi politikalarını benimsedi. Yeni bir şey getirmedi. Aksine İsrail ile ilişkiler kurmaya ve Kızıldeniz bölgesinde ABD’lilere ve Ruslara askeri üsler vermeye yöneldi. Bu nedenle durumun bu kadar kötüye gitmesi gerekiyordu. Zira hükümet devrimin yolundan saptı ve siyasi kuluçka makinesi, artık halkı temsil etmiyor. Askeri ve sivil bileşenler arasındaki ortaklık artık gerçek değil. Egemenlik Konseyi başkanlığının sivillere devredileceği tarih yaklaşırken, ordunun sesleri yükseldi ve buna hiçbir gerekçe göstermeden itiraz ettiler” dedi.

Yeni devrim
Karrar’ın tahminlerine göre bu sahne, Sudan sokaklarının yeniden aynı safa girmesine ve kitlesel bir halk devriminin ikinci dalgasının ortaya çıkmasına uzanıyor. Çünkü şu an yaşananlar, sokakları tatmin etmiyor ve sokakların iradesine aykırı bir yönelim var.
Kemal Karrar, Libya ve Yemen’de olduğu gibi durumun kaosa dönüşmeyeceği gerçeğinin yanı sıra, askeri darbenin, eski rejimin siyaset sahnesine geri dönmesinin veya uluslararası toplum tarafından bir çözüm bulma olasılığının uzak olduğunu dile getirdi. Karrar, “Beklenen şey, Sudan halkının devrimi, onu güpegündüz çalanlardan geri almasıdır” dedi.
Doğu Sudan’daki krizin temel nedeninin, hükümetin ekonomik programının hizmetlere ve altyapıya dikkat etmemesi olduğuna dikkati çeken yetkili, programın bu hayati bölgedeki ticaret ve ekonomik hareketliliği felç ettiğini vurguladı.
Karrar, “Ne yazık ki, hükümetin Doğu’daki krize müdahalesi zayıf kaldı, sanki uluslararası toplumun çözmesini bekliyormuş gibiydiler. Ve sanki Sudan, manda yönetimi ve sömürgecilik altındaymış gibiydiler” dedi.

BM misyonu
Bu gelişmeler ortasında BM Sudan’daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) heyeti, doğudaki krizin sebepleri ve çözüm yollarının yanı sıra, Kızıldeniz Eyaleti’ndeki siyasi ve güvenlik durumunu, kalkınma ve insani ihtiyaçlarını ele almak amacıyla 14 Ekim’de Port Sudan’a geldi.
Misyon temsilcisi Stephen Korn, Kızıldeniz Eyaleti Valisi Abdullah Şangaray ile görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, “Doğu Sudan’daki siyasi sorunların çözümü, Hartum’daki merkezi hükümet, Beca Kabilesi Yüksek Konseyi ve bağımsız belediye başkanları arasında diyalog yürütülmesini gerektiriyor” dedi.
Korn, BM heyetinin Kızıldeniz Eyaleti’ne yapacağı ziyaretin üç gün süreceğini ve bu süre zarfında doğunun sorunlarına ilişkin farklı bakış açıları ve çözüm önerileri dinleyeceğini ifade etti.
Bu misyonun programı, Beca Kabilesi Yüksek Konseyi Başkanı Nazer Seyyid Muhammed el-Emin ve Sinkat bölgesindeki kadın sektörü ile bir toplantıyı da içeriyor. Ayrıca program kapsamında, Deniz Limanları İdaresi Müdürü, Kızıldeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, direniş komiteleri ve yerel yönetim liderleri görüşmeler de yer alıyor.



Batı Şeria'da güvenlik güçleri ile silahlı kişiler arasında çıkan çatışmada iki Filistinli hayatını kaybetti

Batı Şeria'daki Nur Şems mülteci kampında bir İsrail askeri (Reuters)
Batı Şeria'daki Nur Şems mülteci kampında bir İsrail askeri (Reuters)
TT

Batı Şeria'da güvenlik güçleri ile silahlı kişiler arasında çıkan çatışmada iki Filistinli hayatını kaybetti

Batı Şeria'daki Nur Şems mülteci kampında bir İsrail askeri (Reuters)
Batı Şeria'daki Nur Şems mülteci kampında bir İsrail askeri (Reuters)

Filistin güvenlik güçleri sözcüsü dün yaptığı açıklamada, Batı Şeria'da iki ayrı olayda silahlı kişilerle çıkan çatışmalarda iki Filistinlinin öldürüldüğünü açıkladı. Güvenlik güçleri sözcüsü Enver Receb yaptığı açıklamasında “Güvenlik güçleri, Tubas ilinde aranan bir suçluyu yakalamak için operasyon düzenlerken, suçluların ateşi ile karşılaştı. Bu durum, güvenlik güçlerinin hayatlarını ve bölgedeki vatandaşların güvenliğini ciddi şekilde tehdit etti” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'ten aktardığı habere göre Receb şöyle devam etti, "Bu ciddi tehdit karşısında, güvenlik güçleri yerleşik çatışma kurallarına uygun olarak ateşin kaynağına yanıt vermek zorunda kaldı ve tetikçilerden birinin yaralanmasıyla sonuçlandı. Daha sonra bu kişi öldü.”

Güvenlik güçlerinin Cenin'in doğu semtine düzenlediği baskın sırasında çok sayıda silahlı saldırganla çatışma yaşandığını anlattı.

Olayla ilgili olarak, "Çatışma sırasında, bölgede bulunan 65 yaşındaki Faysal Halil Sebaiye, yasadışı silahlarla başından vurularak yaralandı ve Cenin Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Aynı yerde bir kız çocuğu da bacağından yaralandı, ancak durumunun iyi ve stabil olduğu, hayati tehlikesinin bulunmadığı bildirildi."

Hamas, vatandaşların öldürülmesini kınadı ve yaptığı açıklamada, “Filistinlilerin kanını dökmekten çekinmeyenlerin, onları korumakla yükümlü olanların bu kayıtsızlığı ve acımasızlığı, bu kurumların liderleri ve mensuplarının ahlaki ve insani değerlere karşı açık bir saygısızlık olarak değerlendirilebilir” dedi.

Hareket, “Batı Şeria'da güvenlik güçleri tarafından işlenen tüm ihlaller ve suçların derhal ve adil bir şekilde soruşturulması ve bu suçlara karışanların her kademeden sorumlularının bir an önce hesap vermesinin acil bir ihtiyaç olduğunu" belirtti.