Lübnan Kuvvetleri Partisi’ni suçlayan Şii ikilisi, Caca’nın cezalandırılmasını talep ediyor

Lübnan Ordusu İstihbarat Müdürlüğü çatışmaları soruşturmaya devam ediyor. 19 kişi gözaltına alındı.

Beyrut’un güney banliyösünde önceki gün bir Hizbullah unsuru için düzenlenen cenaze töreni (DPA)
Beyrut’un güney banliyösünde önceki gün bir Hizbullah unsuru için düzenlenen cenaze töreni (DPA)
TT

Lübnan Kuvvetleri Partisi’ni suçlayan Şii ikilisi, Caca’nın cezalandırılmasını talep ediyor

Beyrut’un güney banliyösünde önceki gün bir Hizbullah unsuru için düzenlenen cenaze töreni (DPA)
Beyrut’un güney banliyösünde önceki gün bir Hizbullah unsuru için düzenlenen cenaze töreni (DPA)

Tayyune’de perşembe günü meydana gelen olaylar ülkedeki iç bölünmeyi derinleştirdi ve çatışmalara karışma noktasında Hizbullah ile Lübnan Kuvvetleri Partisi arasında karşılıklı suçlamaların dozunu artırdı. Lübnan Ordusu İstihbarat Müdürlüğü soruşturmalarına devam ederken, şu ana kadar 19 şüpheliyi gözaltına aldı.
Güvenlik kaynaklarını, 19 zanlıdan 17’sinin çatışmalara sahne olan Şiyah ve Ayn er-Rumman’e nüfusuna kayıtlı olduğunu bildirdi. Diğer 2 zanlı ise Suriye uyruklu. Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, gözaltındaki kişilerin ifadelerinin alındığını ve şu ana kadar şüpheli konumda olduklarını belirterek, soruşturmaların seyrine göre gözaltına alınan kişilerin sayısının artabileceğine dikkat çekti.
Lübnan Ordusu İstihbarat Müdürlüğü, perşembe günü Beyrut’un Tayyune bölgesinde meydana gelen ve makineli ve keskin nişancı tüfeklerinin kullanıldığı çatışmaların sonucunda 7 kişinin hayatını kaybettiği olayların soruşturmasını resmi olarak üstlendi. Askeri Mahkeme’deki hükümet komiseri soruşturma sürecini doğrudan denetliyor. Komiser önceki gün (cuma) olay yerinde incelemelerde bulunarak Ordu İstihbarat Müdürlüğü’nü soruşturmayla görevlendirdi. Müdürlük Komiser’in gözetiminde süreci takip ederek dosyayla bağlantılı tüm hukuki önlemleri aldı.
Kaynakların aktardığına göre İstihbarat Müdürlüğü, bu ‘hassas ve titiz’ davayla ilgili tüm delilleri toplamaya çalışıyor. Bu kapsamda ateşin açıldığı kaynağı ve ateş açanları tespit etmek için çabalıyor. Kaynaklar, “müfettişler zahmetli bir çaba göstererek titiz ve farklı detayları inceliyorlar” dedi. Cuma günü başlayan soruşturmanın tüm detaylarının incelenmesi için “zamana ihtiyaç olduğunu” söyleyen kaynaklar, güvenlik çalışması kapsamında diğer güvenlik birimleriyle işbirliği içinde kamera ve video kayıtları yedeklenerek ve yaralılar ile çevredeki insanların ifadelerine başvurarak delil toplandığına etti. Kaynaklara göre, yetkililer henüz soruşturmaların birinci aşamasında bulunuyor.
Öte yandan, Lübnan Kuvvetleri Partisi’nin olaylara dahil olmasının ardından Hizbullah ve Lübnan Kuvvetleri Partisi arasında karşılıklı suçlamaların dozu arttı. Hizbullah Milletvekili Hüseyin el-Hac Hasan, dün yaptığı açıklamada, Lübnan Kuvvetleri Partisi’ni Tayyune’deki olaylara karışmakla suçladı. Parti’ye ‘hain bir pusu kurma’ suçlaması yönelten Hasan, kurbanların “liderlerinden aldıkları talimatlarla Tayyune pususunun kuran Lübnan Kuvvetleri Partisi’nin keskin nişancıları ve militanları tarafından öldürüldüğünü” söyledi. Hasan, “Lübnan Kuvvetleri Partisi bu kanlı ve hain pusuyla ulaşmaya çalıştığı amaç, ülkeyi fitne ve iç savaşa sürüklemekti” dedi.

Bütün siyasi, parti, askeri, güvenlik ve yargı yetkililerine Parti’nin bu hain pususu karşısında gerekli adımları atma ve pozisyon alma çağrısında bulunan Hasan, katillerin bulunması, tutuklanması, sorumluların tespit edilmesi, hakkın teslim edilmesi, katillere, planlayıcılara ve Parti’nin tepesindeki isme varana kadar kim olursa olsun sorumlulara en ağır cezaların verilmesini talep etti.
Hasan, “Kimse hakkımızı zayi edemez, kanımızı boşa akıtamaz. Biz, cinayetle ve katillerle yüzleşmedeki sorumluluklarını yerine getirmesi için devlet kurumlarının, yargının ve tüm yetkililerin hakemliğine başvuruyoruz” dedi.
Hasan’ın açıklamaları, Hizbullah’ın birçok yöneticisinin Lübnan Kuvvetleri Partisi’ni olayın fitilini ateşlemekle suçlamasının ardından geldi. Lübnan Kuvvetleri Partisi ise olayla bir ilgisi olmadığını yineledi. Parti, açıklamasında, “Ayn er-Rummane halkı kendilerine yapılan saldırıya yanıt verdiler” ifadesini kullandı. Güçlü Cumhuriyet Bloku Milletvekili George Okais, “Hizbullah ve Emel’in birilerine sorumluluk yükleme hakkına sahip değiller. Aksine güvenlik birimlerine güvenmeliler. Biz şu ana kadar, olup bitenleri gören ve sorumluların tespiti için olayı yargıya taşıyan güvenlik birimlerine güveniyoruz. Bunun öncesinde yapılan tüm sorumluluk yüklemeler, bir siyasi suçlamadır. ‘Neca hanımefendi’ ve ‘Caca’nın suçlandığı kilise patlaması’ ile ilgili uydurulan yalanlar siyasi hezeyandır. Meseleleri birbirine karıştırma dönemi bitti. Olan bitenler basın yayın organlarında dolaşan videolarla belgelidir. Lübnan Kuvvetleri Partisi gençlerine yöneltilen her türlü suçlama belgelenmelidir” dedi.
Tayyune suçunun adli soruşturma konusu yapılması çağrısında bulunan Okais, Meclis’in mevcut haliyle bütün insanlar için güvence olduğunu söyledi. Okais, “Videoda militanların kamu alanlarını kırıp döktüğü görülmesine rağmen bütün gözaltılar nasıl Ayn er-Rummane’den olur?” diye sordu.
Lübnan Kuvvetleri Partisi Dış İlişkiler Birimi Başkanı ve eski bakan Richard Kouyoumjian, bir radyo kanalında yaptığı açıklamada, “Eğer hükümet talep ederse Tayyune olayının yargıya taşınmasına muhalefet etmeyeceğiz. Fakat soruşturmanın herkesi -ki bunların başında Ayn er-Rummane’de güvenli bölgelere saldıran kişiler geliyor- kapsaması ve zamansal bağlamın dışına çıkılmaması şartıyla. Biz ilk andan beri soruşturmanın, sokağa inenlerin asıl azmettiricisi olan ve militanları gönderen Hizbullah, Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve yönetimini kapsamasını talep ettik” dedi.
Kouyoumjian, “Hatta bizim soruşturmaya ihtiyacımız olmadığını bile söyleyebilirim. Çünkü Lübnan ordusu sahada olan biteni tamamen biliyor. Zira ikilinin (Hizbullah ve Emel) militanları mahallelere baskın düzenlemek için orduyu uzaklaştırma girişiminde bulundu. Ordunun elinde kayıtlı görüntüler var. Bu görüntülerde orta ağırlıktaki silahları ve roketleri kimin kullandığı net bir şekilde görülüyor” diye konuştu.
Güçlü Cumhuriyet Bloku Milletvekili İmad Wakim, Twitter hesabından paylaştığı mesajda, “Hizbullah ve arkadaşları neden Lübnan Kuvvetleri Partisi’ni suçlamaya devam ediyor? Dolaylı olarak Yargıç Bitar’ın düşürülmesine karşılık iç savaşla mı tehdit ediyor?” ifadelerini kullandı.
Diğer taraftan, Kalkınma ve Kurtuluş Bloku Milletvekili Ali Haris, “Tayyune suçu kelimenin tam anlamıyla tarif edilmiş bir suçtur. Özel yetkili savcılar, özellikle barışçıl protestoların üzerine ateş açan ve artık ismen bilinen kişiler hakkında soruşturma ve iddialar için kendiliğinden harekete geçmesi gerekirdi. Bu suçun fonlayıcısı, destekleyicisi ve koruyucusu belli. Şehitlerin kanlarına saygı duyulmalı ve ifade özgürlüğü ile insan hakları yolunda işlenen bu suçun hafife alınmamalı. Söylendiği gibi en azından vatandaşlara ateş açan ve ölümüne yol açan keskin nişancı suçluların sorumlu tutulmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Hizbullah ve Lübnan Kuvvetleri Partisi arasındaki gerginlikle ilgili değerlendirmede bulunan Demokratik Buluşma Bloku Milletvekili Vail Ebu Faur, “İlerici Sosyalist Parti, Liman’daki patlamaya ilişkin davanın şeffaf, adil ve dengeli olmasına ve soruşturmanın Lübnanlılar arasında fitneye sebebiyet vermemesine bağlıdır. Lübnan yıkıma mahkum değildir. Bu, tüm siyasi güçlerin sorumluluğudur” dedi.



Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
TT

Güney Lübnan'da büyükelçilere yönelik tur ve silahların devletin elinde toplanmasına yönelik planın saha incelemesi

Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)
Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, büyükelçilere yönelik tura katıldı. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Lübnan Ordu Komutanlığı, siyasi otoritenin kararı doğrultusunda ordunun Litani Nehri’nin güneyindeki bölgede uygulamaya koyduğu planın birinci aşamasını ve ülke genelindeki görevlerini yerinde göstermek amacıyla, çok sayıda büyükelçi, maslahatgüzar ve askerî ataşenin katılımıyla bir saha turu düzenledi.

Pazar günü yaşanan İsrail kaynaklı gerilimin ardından dün sınır hattında büyükelçilerin ziyareti sırasında sakinlik hâkim oldu. Büyükelçilere eşlik eden Ordu Komutanı Rudolf Heykel, ordunun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı.

dcfg
Büyükelçiler ve maslahatgüzarlar, Ordu Komutanı Rudolf Heykel'in silahların devletin elinde toplanmasına yönelik plana dair açıklamasını dinliyorlar. (Lübnan Ordu Komutanlığı)

Güney Litani Bölge Komutanlığı’ndaki toplantı, Lübnan milli marşının okunması ve ordu mensuplarından hayatını kaybedenler için yapılan bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Ardından Ordu Komutanı Rudolf Heykel bir konuşma yaparak katılımcıları selamladı ve temsil ettikleri kardeş ve dost ülkelerin Lübnan’a gösterdiği ilgiden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Heykel, İsrail’in Lübnan topraklarındaki işgalinin ve süregelen saldırılarının devam ettiğine dikkat çekerek, askerî kurumun temel hedefinin istikrarı sağlamak olduğunu vurguladı. Turun amacının ise sınırlı imkânlara rağmen ordunun 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararı ve çatışmaların durdurulmasına ilişkin anlaşmayı uygulama konusundaki kararlılığını ve kendisine verilen görevleri yerine getirdiğini göstermek olduğunu ifade etti.

Heykel ayrıca, Lübnan toplumunun tüm kesimleri gibi bölge halkının da orduya güvendiğini belirtti.

Lübnan Ordu Komutanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre toplantı kapsamında, ordunun Lübnan’ın farklı bölgelerindeki görevlerine, Güney Litani’deki genel duruma, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü (UNIFIL) ile yürütülen iş birliğine ve ateşkesin denetlenmesine ilişkin mekanizma ile koordinasyon içinde ordunun planının birinci aşamasının uygulanmasına dair bir bilgilendirme sunumu yapıldı.

Açıklamada, katılımcıların ordunun görevini yerine getirirken sergilediği profesyonellik ve disipline övgüde bulunduğu, görev uğruna canlarını ortaya koyan askerlerin fedakârlıklarını takdir ettiği belirtildi. Toplantının ardından heyet, bazı subayların eşliğinde, ordunun planı kapsamında yer alan kimi merkez ve mevzileri kapsayan bir saha turu gerçekleştirdi.

Bu tur, ordunun kısa süre önce medya mensupları için düzenlediği benzer bir ziyaretin ardından gerçekleştirildi. Söz konusu medya turunun, hükümetin silahların tek elde toplanmasına ilişkin kararı doğrultusunda yürütülen tüm faaliyetleri kamuoyuna göstermek amacı taşıdığı, özellikle ordunun güvenlik kontrolünü devralma ve durumu yönetme kapasitesini sorgulayan eleştiriler ve şüpheci yaklaşımlar karşısında bu adımın atıldığı belirtildi.

Turun, Paris’in 18 Aralık’ta Lübnan ordusuna destek amacıyla bir hazırlık konferansına ev sahipliği yapmasından üç gün önce gelmesi dikkat çekti. Konferansa, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian, Macron’un siyasi danışmanı Anne-Claire Legendre, Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile ateşkes denetim mekanizmasına ABD adına katılan Morgan Ortagus’un katılması bekleniyor.


Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
TT

Libya: ‘Yapılandırılmış diyalog toplantısı’ güvenlik dosyasını açıyor

BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)
BM Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh, Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısına katıldı. (UNSMIL)

Libya’nın başkenti Trablus’ta, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) himayesinde yürütülen ‘yapılandırılmış diyalog’ sürecinin ikinci gün çalışmaları dün başladı. Oturumların bir bölümü güvenlik ve yönetim dosyalarına ayrıldı. Görüşmeler, 2011’den bu yana ülkede süren güvenlik kaosu ve siyasi bölünmüşlük ortamında yapılırken, Tobruk kentinde bir sufi zaviyesine yönelik saldırı ve türbede defnedilmiş bir şeyhin naaşının çalınmasının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla da eş zamanlı olarak gerçekleşti.

UNSMIL, Trablus’taki yapılandırılmış diyalogun üst üste ikinci gününde, yönetişim ve güvenlik başlıklarından sorumlu ekipler için eş zamanlı iki sabah oturumu düzenlendiğini açıkladı. Ekonomi, ulusal uzlaşı ve insan hakları ekiplerinin ise iki ayrı oturum daha yapması öngörülüyor.

Bu başlıklara ilişkin tartışmaların gündemi, özellikle de güvenlik dosyası, henüz netlik kazanmadı. Pazar günü başlayan yapılandırılmış diyalog, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri'nin Libya Özel Temsilcisi Hanna Tetteh’in dört ay önce BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu siyasi çözüm yol haritasındaki ana süreçlerden biri olarak değerlendiriliyor.

sdfrgt
Libya'nın başkenti Trablus'ta düzenlenen yapılandırılmış diyalog toplantısından (UNSMIL)

BM himayesinde düzenlenen diyalog, Libyalı siyasetçiler arasında faydasına ilişkin süregelen tartışmaların gölgesinde yapılıyor. Daha önce Siyasi Diyalog Forumu üyesi olan Fadıl el-Emini, sürecin ülkenin geleceği açısından kritik bir eşik olduğunu belirterek, tüm Libyalı kurum ve liderlerin tereddüt etmeden sorumluluk üstlenmesi ve bu dönüm noktasının başarıya ulaşmasına samimiyetle katkı sunması gerektiğini ifade etti.

Buna karşılık Temsilciler Meclisi (TM) üyesi Ali et-Tikbali ise ‘muhalif seslerin dışlanmasının’ diyaloğu içeriğinden arındırdığını ve süreci Libya’daki siyasi gerçekliği yansıtmayan biçimsel bir girişime dönüştürdüğünü savundu.

Bu gelişmeler, ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde Zaviye el-Arusiye’ye yönelik bir saldırının ardından yükselen geniş çaplı öfke dalgasıyla eş zamanlı yaşandı. Kimliği belirsiz kişiler, zaviyeye bağlı mescidi ateşe verdi, Şeyh Muhammed el-Kindi’nin türbesini açarak naaşını çaldı.

Söz konusu olay, Şubat 2011’de başlayan devrimden bu yana tekrarlanan türbe ve mezarlara yönelik saldırılar dosyasını yeniden gündeme taşıdı.

Sosyal medyada yayımlanan bir videoda, Zaviye el-Arusiye mensupları, saldırıdan ismini vermedikleri ve DEAŞ’a yakın aşırı bir ideolojiyi benimseyen bir grubu sorumlu tuttuklarını açıkladı. Açıklamada, Tobruk’taki güvenlik birimleri ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’na (LUO) sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıldı.

Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi ise olayı, 14 yılı aşkın süredir devam ettiğini belirttiği ve Ehl-i Beyt, sahabe ve evliyaya ait kabirlerin açılmasını, cami ve zaviyelerin yakılıp yıkılmasını, ölülerin kemiklerine yönelik saldırıları ve bunların bilinmeyen yerlere gömülmesini kapsayan ‘uğursuz bir kampanyanın’ parçası olarak niteledi.

Öte yandan geçtiğimiz ağustos ayında Zliten kentinde, Kur’an-ı Kerim ezberi yapılan bir zaviyeyi de barındıran önemli dini yapılardan biri olan Miftah es-Sıfrani türbesi bombalanmış, saldırı sonucunda türbe tamamen yıkılmış, ancak can kaybı yaşanmamıştı.

5th
Tobruk'ta bir Sufi şeyhinin medfun olduğu zaviyenin mescidinde vandalizm izleri (Facebook)

Doğu Libya’daki yetkililerin sessizliği sürerken, Sünni İslam Tasavvuf Yüksek Konseyi, yaşananların sorumluluğunun yetkililere ait olduğunu belirterek, farklı kentlerdeki zaviye ve türbelerin sorumlularını ‘acil önlemler almaya’ çağırdı. Konsey, olayı mezar soygunculuğu olgusunun geri dönüşüne işaret eden bir ‘alarm zili’ olarak nitelendirdi.

Şeyh Ahmed Muhammed İmran el-Kindi, 1917 yılında Zliten kentinde doğdu. Tobruk’ta yaşamış önde gelen mutasavvıflardan biri olan el-Kindi, buradaki Zaviye el-Arusiye’nin yenilenmesine katkı sundu ve 2007 yılında hayatını kaybetti.

Siyasi aktivist Usame eş-Şuhumi ise saldırının zamanlamasına dikkat çekerek, olayın kentin belediye seçimleriyle meşgul olduğu bir dönemde, sabah namazı öncesinde gerçekleştirilmesi ve mezarın açılmasının ardından dini miras eserleri barındıran bir kütüphanenin yakılmasının, bunun rastlantısal değil organize bir eylem olduğuna işaret ettiğini söyledi. Şuhumi, yaşananların ‘dini sembolizme olduğu kadar ilme ve bilgiye yönelik çifte bir düşmanlığı yansıttığını’ ifade etti.

Şuhumi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, hedef alınan zaviyenin herhangi bir kışkırtıcı ya da siyasi faaliyette bulunmadığını, nefret ya da tekfir söylemi benimsemediğini, aksine zikir ve Kur’an eğitimi verilen bir mekân olduğunu ve ziyaretçilerinin barışçıl, sade vatandaşlar olduğunu dile getirdi.

Öte yandan güvenlik alanında da gelişmeler yaşandı. Cenzur’da Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nun binasına RPG’lerle düzenlenen saldırı maddi hasara yol açtı ancak can kaybı yaşanmadı. Kurum, olayı ‘kendilerini sindirmeye ve reform sürecini baltalamaya yönelik bir girişim’ olarak niteleyerek acil soruşturma ve binalarının korunmasını talep etti. Saldırı, resmi makamlar ve insan hakları çevreleri tarafından kınanırken, faillerin takibine yönelik taahhütler de yinelendi.

Bu çerçevede, merkezi Bingazi’de bulunan Usame Hammad başkanlığındaki Libya İstikrar Hükümeti (LİH), 2013 yılında verilen uluslararası tahkim kararıyla bağlantılı Kuveytli el-Harafi şirketi dosyasıyla ilgili olarak acil bir dizi hukuki ve yargısal işlem başlattığını duyurdu.

Hükümetten yapılan açıklamada, 2006 yılında imzalanan yatırım sözleşmesinin feshi için dava açılmasının yanı sıra, tahkim sürecinde devlet güvenliğini ve kamu maliyesini ilgilendiren, dolandırıcılık ve danışıklılık boyutuna varan ağır ihlaller ile usul hatalarını ortaya koyan yeni belgelere dayanarak tahkim kararına itiraz edilmesinin de bu kapsamda yer aldığı belirtildi.

Açıklamada, ulusal egemenliğin ve kamu malının korunması konusundaki kararlılık vurgulanırken, dün Bingazi Kuzey Mahkemesi’nin ihtiyati ve acele işler dairesi tarafından verilen ve ulusal yargı nezdindeki dava sonuçlanana kadar tahkim kararına ilişkin tüm işlemlerin durdurulmasını öngören kararın ardından, iç ve dış bağlantılı tüm sorumluların takibinin sürdürüleceği ifade edildi.

Söz konusu dava, 2006 yılında Libya Turizm Kurumu ile el-Harafi şirketi arasında, Tacura’da bir turizm projesinin hayata geçirilmesi amacıyla imzalanan yatırım sözleşmesine dayanıyor. Libya makamlarının 2010 yılında sözleşmeyi iptal etmesi üzerine şirket uluslararası tahkime başvurmuş, 2013 yılında Kahire’de verilen tahkim kararıyla Libya’nın yaklaşık 937 milyon dolar tutarında, doğrudan zararlar, yoksun kalınan kârlar ve faizleri kapsayan bir tazminat ödemesine hükmedilmişti.

Bunun ardından, kararın uygulanması ve geçersizliği konusunda Mısır ve Avrupa’daki mahkemeler nezdinde uzun süren hukuki mücadeleler yaşanmış, taraflar karşılıklı olarak hukuki ihlallerin bulunduğu yönünde suçlamalarda bulunmuştu.


Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
TT

Irak’ta Koordinasyon Çerçevesi eski bir başbakanı hükümete liderlik etmesi için görevlendirmeyi değerlendiriyor

Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)
Koordinasyon Çerçevesi liderleri, kendilerini yeni Irak parlamentosundaki "en büyük blok" olarak ilan eden bir bildiri imzaladılar, (INA)

Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin anayasal sınırlar içinde, en fazla üç ay içinde yeni hükümeti kurma sürecinde karşılaştığı karmaşıklıklar göz önüne alındığında, "çerçeve" güçlerine yakın üst düzey bir yetkili, yeni hükümete eski bir başbakanın liderlik etmesi olasılığını dışlamıyor.

Yetkili, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Şii güçlerin "özellikle mevcut ve beklenen yerel ve bölgesel zorluklar göz önüne alındığında, ülkenin en üst düzey yürütme pozisyonunu üstlenecek deneyimli bir isim istediklerini" söyledi. Yetkili, "Koordinasyon Çerçevesi içindeki güçlerin, daha önce başbakanlık yapmış olan Nuri el-Maliki, Muhammed es-Sudani, Haydar el-İbadi veya Mustafa el-Kazımi gibi isimlerden birini ve daha az ölçüde, Ekim protestolarının ardından görevinden alınan Adil Abdul-Mehdi'yi seçebileceği" olasılığını da dışlamadı.