Pakistan yılın en düşük koronavirüs vaka sayısını kaydetti

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını Hindistan’da ve Pakistan’da azalıyor

Pakistan yılın en düşük koronavirüs vaka sayısını kaydetti
TT

Pakistan yılın en düşük koronavirüs vaka sayısını kaydetti

Pakistan yılın en düşük koronavirüs vaka sayısını kaydetti

Pakistan yeni tip koronavirüse (Kovid-19) yakalanan vaka sayısında düzenli bir düşüşün ardından son bir yılda günlük vaka sayılarında en düşük oranı kaydettiğini açıkladı.
Sağlık Bakanlığı, son 24 saat içerisinde 663 kişide koronavirüs tespit edildiğini ve salgına bağlı 11 kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu.
Veriler, ülkedeki aktif vaka sayısının an itibariyle 25 bin 870’e gerilediğini ortaya koydu.
En son 660 vakanın bildirildiği Ekim ayında bir dizi günlük vaka kaydedildiği açıklanmıştı.
Pakistan’da bugüne kadar 275 bin 836 korona virüs vakası tespit edilirken, 6 bin 275 kişi koronavirüs sonucu hayatını kaybetti.
Böylece, salgının başlangıcından bu yana ülkede vaka sayısı 1 milyon 265 bin 47’e yükselirken koronavirüs kaynaklı can kaybı ise 28 bin 280’na ulaştı.
Yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) mutasyona uğramış türü olan Delta varyantının, geçen Temmuz ayında başlayan dördüncü dalga sırasında yeni vakaların ve ölümlerin çoğunun kaydedilmesinin nedeni olması dikkat çekicidir.
Pakistan’da son 24 saatte bin 19 hastanın daha iyileşmesiyle toplam sağlığına kavuşan hasta sayısı bir milyon 210 bin 897 olarak kayıtlara geçti.
Son haftalarda yeni enfeksiyonların sayısındaki düşüş, yetkilileri, salgınla mücadele kapsamında kısıtlamalarını hafifletmeye ve üniversiteler de dahil olmak üzere eğitim kurumlarının yüzde 100 tam kapasiteye dönmesine izin vermeye teşvik etti.
Pakistan'daki aşı kampanyası, yetkililerin katı kısıtlamalar getirmesinin ardından hız kazandı.
Henüz aşı yaptırmamış kişilerin, şehirlerarası seyahat, tren yolculuğu, AVM ve restoranlara girmeleri engellendi.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, şu ana kadar 93 milyondan fazla kişi bir doz aşı olurken, 34 milyondan fazla kişi tam doz aşı oldu.
Yaklaşık 220 milyon nüfusa sahip Pakistan hükümeti, yıl sonuna kadar 80 milyon vatandaşını aşılamayı hedefliyor.
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını Hindistan’da azalıyor
Hindistan Sağlık Bakanlığı Pazartesi günü, son 24 saat içerisinde 13 bin 596 yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vakasının kayıtlara geçtiğini duyurdu. Bu oran, son 230 iki günde kaydedilen en düşük günlük vaka sayısı oldu.
Yeni vakalar ile ülkedeki toplam vaka sayısı 34 milyon 81 bin 315’e yükseldi.
Hindustan Times gazetesine göre, Bakanlığın açıklamasında, son bir günde 166 kişinin hayatını kaybettiği ve ülkedeki toplam can kaybının 452 bin 290’a yükseldiği bilgisi de yer aldı.
Hindistan’da virüsten iyileşen kişi sayısı da son 24 saatte 19 bin 582 daha artarak, 33 milyon 439 bin 331'e yükseldi.
Çin’de 2’si yerel olmak üzere 24 yeni vaka tespit edildi
Çin Ulusal Sağlık Komitesi Pazartesi günü, anakarasının 24 yeni doğrulanmış koronavirüs vakası kaydettiğini, bir önceki gün ise 20 yeni vakanın kaydedilmiş olduğunu belirtti.
Komite, yeni enfeksiyonların ikisinin yerel olduğunu, geri kalanın ise yurtdışından geldiğini belirtti.
Yeni vakalardan asemptomatik olan vaka sayısının 9 olduğu bildirildi. Asemtomatik vakalar bir önceki gün 13 olarak kaydedilmişti.
Çin, asemtomatik vakaları onaylanmış vakalar olarak sınıflandırmıyor.
Mevcut durumda Çin anakarasında doğrulanan toplam vakası sayısı 96 bin 546’ya ulaşırken, can kaybı ise 4 bin 636 kişi olarak sabit kaldı.



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.