Şam ile Ankara destekli gruplar arasında M4 uluslararası karayolu üzerinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor

Şarku'l Avsat, tarafların Suriye'nin kuzeybatısındaki bu stratejik noktadaki konumunu yakından takip etti

Suriye'nin kuzeybatısındaki Halep-Lazkiye yolu üzerindeki bir tabela
Suriye'nin kuzeybatısındaki Halep-Lazkiye yolu üzerindeki bir tabela
TT

Şam ile Ankara destekli gruplar arasında M4 uluslararası karayolu üzerinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor

Suriye'nin kuzeybatısındaki Halep-Lazkiye yolu üzerindeki bir tabela
Suriye'nin kuzeybatısındaki Halep-Lazkiye yolu üzerindeki bir tabela

Suriye'nin kuzeybatısındaki Hama kırsalında yer alan İdlib ilinin büyük bir bölümünün yanı sıra Cebel ez-Zaviye ve Gab Ovası'nın kuzey bölümünü içeren İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ne (İGAB) Bir yandan Suriye rejimi güçleri ve İran destekli milislerin saldırıları sürerken diğer yandan Rus savaş uçakları hava saldırıları düzenlediler. Tüm dikkatler ‘M4’ adıyla bilinen Halep-Lazkiye uluslararası karayolunun aşağısında kalan bu bölgeye, stratejik ve jeopolitik önemi nedeniyle M4 karayolunun askeri olarak kontrol altına alınması için yapılan savaşa çevrilmiş durumda. Suriye'nin kuzey batısı, güneyi ve doğusunu birbirine bağlayan M4 uluslararası karayolu, onu kontrol edenlerin çıkarlarının korunmasını garanti eden en hayati arterlerden biri olarak kabul ediliyor.
Suriye’nin en kuzey doğusunda, Irak ile sınır noktasının Haseke kırsalındaki el-Yarubiye beldesinden başlayan M4 uluslararası karayolu, önce ülkenin kuzeydoğusundaki Kamışlı kentinden, ardından Tel Temr, Ayn İsa, Münbiç ve el-Bab kentlerinden ve daha sonra Halep’in ilçeleri ve köylerinden geçip Halep’in İdlib'in doğusu ve güneyindeki Serakib kentine, ardından batıya doğru Lazkiye kentindeki kıyı şeridine ulaşıyor. M4, Serakib üzerinde güneyde Şam'a ardından da M5 olarak bilinen Dera’ya giden karayoluna bağlanıyor.
Suriye'nin ana yollar üzerinden transit ticari geçişlerden elde ettiği gelirlerin hacmi, uluslararası karayollarının önemini artırıyor. Bu yolların 2011 yılı öncesi gelirleri, yıllık 150 bin kamyonun bu yollardan geçişi ile 3 milyar doların üzerindeydi. Bu gelirler, Suriyeli silahlı muhalif grupların ülkedeki karayolları üzerindeki kontrolünün başlamasıyla azalmaya başladı.

Şam ve müttefiklerinin konumu
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre, Suriye rejimi, Rusya ve İran, M4 uluslararası karayolunun İdlib ili içinden geçen kısmını Türkiye ile Astana’da yapılan anlaşmanın hükümlerinden yararlanarak kontrol altına almaya çalışıyor. Astana Anlaşması, Suriye rejimi güçlerinin ve müttefiklerinin İdlib ilini kontrol eden ve ılımlı muhalif gruplardan ayrılan en büyük gruplardan biri olan Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ) dahil olmak üzere terör örgütleriyle savaşmasına izin veriyor. Bu güçlerin her birinin, Halep-Lazkiye uluslararası karayolunun kontrolünü ellerine geçirmeleriyle ilişkili çıkarları var.
Suriyeli ekonomi ve siyaset analisti Ömer Hac Bekur, Rusya'nın M4 karayolunu kontrol etme hedefinin, öncelikle nüfuz alanlarını genişletmek, ikinci olarak ise Suriye’deki yağ, fosfat, tahıl ve mineraller gibi alanlarda çoklu yatırımlarına ve projelerine hizmet etmek olduğunu söyledi. Suriye’nin karayolları, ülkenin güney, kuzey ve doğu bölgelerinde, Suriye Çölü’nde ve kıyı şeridindeki nüfuz alanlarını birbirine bağladığına dikkati çeken Bekur’a göre Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Limanı gibi Rusya’nın askeri noktaları ve hava üsleri, özellikle Türkiye'yi kontrol edebilmesi, NATO’dan uzak tutması ve NATO’nun bölgedeki faaliyetlerini baltalaması nedeniyle bu yatırımları gerçek bir ekonomik fizibilite haline getiriyor.

Bekur, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İran ise, M4'ün kontrol eden taraflardan olmasının, Akdeniz'de mallarının geçişi için hayati bir kara çıkışı olduğunu, kendisine uygulanan uluslararası yaptırımlardan kaçınması için imkan sağladığını ve Hizbullah gibi bölgedeki silahlı gruplara lojistik ve askeri olarak karadan silah tedarik edeceği güvenli bir rota olduğunu düşünüyor. Aynı zamanda Irak, Halep ve Suriye kıyılarını Lazkiye Limanı üzerinden birbirine bağlayan karayolunu, Suriye dosyasında güçlü bir arabulucu olarak varlığını sürdürmesinin ve daha sonra Suriye'nin yeniden inşasından payını almasının garantisi olarak görüyor.”
İnsan hakları aktivisti Said Nasreddin ise konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Suriye rejiminin M4 uluslararası karayolu üzerinde müttefiklerinin de desteğiyle kontrol sağlaması, siyasi düzeyde Suriye topraklarının büyük bir kısmı üzerindeki kontrolünü sıkılaştırdığı anlamına geliyor. Bu da bazı Arap ve Batı ülkeleriyle iş birliği ve normalleşmenin hızının artmasına kapı açıyor. Kendisini ülkenin fiili yönetimi olarak tanımlayan rejim, Suriye meselesine ilişkin tekrar tekrar yaptığı açıklamalarda ülkede 10 yıl süren savaşın ardından terörizmin üstesinden gelmeyi başardığına işaret ediyor. Ekonomi konusunda ise yolun yerel ve uluslararası karayolu taşımacılığına açılması, Suriye rejimine ekonomik olarak fayda sağlayacağı, Suriye lirasının yabancı para birimleri karşısında değerini artıracağı ve çöken Suriye ekonomisinde reform yapacağı ise su götürmez bir gerçek.

Türkiye ve muhalif gruplar
Diğer taraftan İdlibli aktivist Mahir es-Seyyid Ali, Türkiye'nin M4 uluslararası karayolunu trafiğe açmak istediğine hiç şüphe olmadığını vurguladı.

M4 uluslararası karayolu, Türkiye ile Körfez Arap ülkeleri arasındaki kara hareketliliğinin yeniden canlandırılmasında önemli bir rol oynadığına dikkati çeken Seyyid Ali, şunları söyledi:
“Ancak Türkiye, Suriye meselesine kapsamlı bir siyasi çözüm bulunmadıkça şuan için yolu terk etmek istemiyor ve yoldan vazgeçmenin rejimin ve müttefiklerinin yolu tamamen kontrol etmelerinin Suriye'deki rolünü baltaladığını düşünüyor. Bu yüzden Cebel ez-Zaviye’deki son çatışmalar ve rejim güçleri ile İran destekli milislerin sızma girişimleri karşısında yakın bir tarihte bölgeye çok sayıda asker takviye etti ve uluslararası karayolunun her iki tarafında 32'den fazla askeri nokta inşa etti.”
Seyyid Ali, Türkiye'nin kısa bir süre önce M4 uluslararası karayolunun iki yanına da patlayıcılar ve mayınlar yerleştirerek yayaları hedef alan terör saldırılarını önlemek için Suriye'nin kuzeybatısındaki Lazkiye'nin doğu kırsalında rejim güçleri ve Ruslar tarafından kontrol edilen bölgelerin yakınlarındaki Ayn Hur bölgesine giden M4 üzerinde bulunan Eriha kentinden başlayarak beton bloklar ve gözetleme kameraları yerleştirdiğini kaydetti. Suriyeli aktivist, yol boyunca Suriyeli muhalif gruplarının kontrol ettiği bölgelerde Türk askerleriyle birlikte neredeyse her gün devriye gezildiğini de sözlerine ekledi.
Suriyeli muhalif gruplardan bir lider, Halep-Lazkiye uluslararası karayolunun aynı zamanda İdlib’in güneyi ile yani Cebel ez-Zaviye ile kuzeyi arasında sınır teşkil ettiğini söyledi. Muhalif lider, rejim ve müttefiklerinin Cebel ez-Zaviye ve M4’ü kontrol edebilselerdi, İdlib’i de kontrol etmelerinin yolunun açılacağını, böylece Lazkiye kırsalındaki el-Kebine tepelerinde batıya ve İdlib’de kuzeye doğru yayılmalarının ve ardından da Suriye’nin kuzeyine ve Türkiye ile sınır kapısı Bab el-Hava da dahil olmak üzere İdlib’in tamamını kontrol altına almalarının kolaylaşacağını kaydetti.

Seyyid Ali sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rejim güçleri, İran destekli milisler ve Hizbullah milisleri, muhalif grupların 2015 yılının Mart ayı sonlarında İdlib şehrini özgürleştirmeyi başarmasından bu yana M4'ün İdlib ilinden geçen kısmının kontrolünü yeniden ele geçirmeye çalışıyor. Muhalif gruplar o dönemde İdlib’in ardından M4 uluslararası karayolu üzerinde bulunan Eriha, Muhambel ve Cisr es-Sugur kentlerini de özgürleştirdi. Cebel ez-Zaviye ve M4'e yakın diğer bölgelere yapılan askeri harekatların başlangıcından bu yana, rejim güçlerinin ve İran destekli milislerin İdlib'in güneyindeki hareketlerini yakından izliyoruz. Rejimin, Rusların ve İranlıların, Cebel ez-Zaviye’nin kontrolünü ele geçirmeye ve ardından İdlib'in güneyindeki M4 karayolu üzerinde kontrolü sıkılaştırmak amacıyla bir askeri operasyon başlatma niyetinde olduklarına dair bir takım bilgiler edindik. Bu bilgiler üzerine muhalif gruplar, rejim ve müttefikleri tarafından cephe hatlarına yakın bölgelere büyük askeri takviyelerde bulunularak ilerlemeye yönelik herhangi bir girişimde bulunmaları halinde bunu püskürtmek için hazırlıklarını artırdılar. Böylece rejim güçlerinin, Suriyeli silahlı muhalif grupların kontrolü altındaki herhangi bir bölgeye girmesi ve kontrol etmesi engellendi. Belki başlangıçta bir savunma savaşı verebiliriz. Ancak bununla birlikte rejimin hesaplarını değiştirecek, rejimi ve müttefiklerini mağlup edecek stratejik hedeflere ve rejimin kontrolündeki bölgelere yönelik saldırı planlarımız var.”



ABD'den Gazze'de ölüm tuzağı kuran yardım ağına büyük bağış

Birleşmiş Milletler, GHF'nin Gazze'de "ölüm tuzakları" kurduğunu söylüyor (Reuters)
Birleşmiş Milletler, GHF'nin Gazze'de "ölüm tuzakları" kurduğunu söylüyor (Reuters)
TT

ABD'den Gazze'de ölüm tuzağı kuran yardım ağına büyük bağış

Birleşmiş Milletler, GHF'nin Gazze'de "ölüm tuzakları" kurduğunu söylüyor (Reuters)
Birleşmiş Milletler, GHF'nin Gazze'de "ölüm tuzakları" kurduğunu söylüyor (Reuters)

ABD, Gazze İnsani Yardım Vakfı'na (Gaza Humanitarian Foundation/GHF) 30 milyon dolar bağışlayacak.

Guardian’ın incelediği bir belgeye göre ABD Dışişleri Bakanlığı, GHF’ye halihazırda 7 milyon dolar bağış göndermiş durumda.

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla konuşan yetkililer, bağış başvurusunun GHF tarafından yapıldığını ve fonun ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) bütçesinden karşılanacağını söylüyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın kararıyla bütçesinde kesintiye gidilen USAID’in faaliyetlerinin kısıtlanması ve kademeli olarak Dışişleri Bakanlığı bünyesine dahil edilmesi planlanıyor.

Kaynaklar, USAID ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin başvuruyla ilgili gerekli incelemeleri yapmadan süreci “aceleye getirerek” bağışı onayladığını belirtiyor.

Reuters’a konuşan yetkililer de 30 milyon dolarlık bağışın her ay verilecek şekilde hazırlanabileceğini ifade ediyor.

Dışişleri Bakanlığı’ndan Guardian’a gönderilen yazılı açıklamada “İç müzakereler hakkında yorum yapmayacağız” dendi.

Filistinli yetkililer, Netzarim ve Refah bölgelerindeki GHF’ye ait erzak dağıtım noktalarının "insani yardım" kisvesi altındaki ölüm tuzaklarına dönüştüğünü ve İsrail'in sivilleri kasıtlı olarak hedef aldığını savunuyor. İsrail ordusuysa iddiaları reddediyor.

Birleşmiş Milletler’in aktardığına göre GHF mayısta faaliyetlerine başladığından bu yana en az 460 Filistinli, kuruluşun dağıtım noktalarında yardım almaya çalışırken öldürüldü.

Gazze sakinlerinden Ümmi Reyid Nüeyzi, İsrail ordusunun yardım almaya çalışanlara ateş açtığını belirterek şunları söylüyor:

Çocuklarımızın hayatı neden bu kadar ucuz görülüyor? Oğlum kendini ve kardeşlerini doyurmak için bir paket un almaya gitmişti, şimdiyse yoğun bakımda.

GHF'nin kurulmasını sağlayan ABD'li danışmanlık firması Boston Consulting Group, yardım kuruluşuyla bağlarını haziranın başında koparmıştı. GHF’nin CEO'su Jake Wood da tarafsızlık ve bağımsızlık ilkeleriyle uyumlu şekilde görevini yapmanın artık mümkün olmadığını vurgulayarak 25 Mayıs'ta istifasını açıklamıştı.

İsrail ve ABD destekli GHF’nin Gazze’de yarattığı kaos sürerken, bölgede yer yer Hamas karşıtı protestolar da patlak veriyor.

Sosyal medyada paylaşılan gönderilerde gösterilere katılan Ahmed el Mesri’nin Hamas militanları tarafından dövülerek hastanelik edildiği ileri sürülüyor. Mesri’nin protestolarda “Hamas bizi temsil etmiyor” yazılı bir pankart taşıdığı bilgisi paylaşılıyor. Başka bir eylemdeyse “Hamas’ı istemiyoruz. Onlar bizi yok etti. Yeter artık” diye bağırdığı bildiriliyor.

Olayın ne zaman yaşandığına dair bilgi paylaşılmazken, Filistinli örgüt de iddialara ilişkin açıklama yapmadı.

Independent Türkçe, Guardian, BBC, Times of Israel