Irak’ta seçimi kaybeden partiler itirazların karara bağlanmasını bekliyor

Irak’ta protestoların süresiz oturma eylemine dönüşmesinin ardından gerginliği yatıştırma çabaları sürüyor. Irak Başbakanı Kazimi, yol kesme ve sosyal hayatı olumsuz etkileyecek türden eylemlerin yapılmasına karşı uyardı.

Bağdat’ta bulunan Yeşil Bölge yakınında seçim sonuçlarına itiraz edenlerin oturma eylemi için çadır kurdu (Reuters)
Bağdat’ta bulunan Yeşil Bölge yakınında seçim sonuçlarına itiraz edenlerin oturma eylemi için çadır kurdu (Reuters)
TT

Irak’ta seçimi kaybeden partiler itirazların karara bağlanmasını bekliyor

Bağdat’ta bulunan Yeşil Bölge yakınında seçim sonuçlarına itiraz edenlerin oturma eylemi için çadır kurdu (Reuters)
Bağdat’ta bulunan Yeşil Bölge yakınında seçim sonuçlarına itiraz edenlerin oturma eylemi için çadır kurdu (Reuters)

Irak seçimlerinde yenilgiye uğrayan partiler diğer siyasi taraflarla müzakerelere başlamadan önce Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği’ne sunulan itirazların lehte sonuçlanmasını beklerken, seçim sonuçlarına yönelik protestoların başkent Bağdat’taki Yeşil Bölge girişinin önünde süresiz oturma eylemine dönüşmesinin ardından gerginliği düşürmeye yönelik çabalar dün de devam etti.
Irak Başbakanı ve Silahlı Kuvvetler Genel Komutanı Mustafa el-Kazimi yaptığı açıklamada, ülkesinin uluslararası norm ve yasalara bağlılık çerçevesinde Irak için BM Yardım Misyonu’nu (UNAMI) her türlü tehdide karşı korumaya ve UNAMI’yi görevlerini yerine getirmesini desteklemeye bağlı olduğunu vurguladı. Kazimi, Bakanlar Kurulu Milli Güvenlik Toplantısı sırasında yaptığı konuşmada, Irak’ın, herhangi başka bir ülkeye yönelik saldırının başlangıç noktası olmayı reddetme konusundaki kararlı pozisyonunu yineledi.
Şarku’l Avsat’ın Irak resmi haber ajansı INA’dan aktardığı habere göre Kazimi, “Gösteriler anayasal bir haktır. Görüş dile getirme hakkını sağlamak güvenlik güçlerinin görevidir. (Görüş dile getirme hakkı) kanun ve düzeni ihlal etme veya halka baskı uygulama, yol kesme, sosyal hayatı felç etme ya da kamu ve özel mülkiyetlere saldırma ve devletin saygınlığına halel getirme şeklinde olmamalıdır” dedi.
Irak hükümetinden yapılan açıklamaya göre, Kazimi, konuşmasının devamında, “Hükümet, seçimlerin düzenlenmesi için büyük bir rol oynadı. Güvenlik birimleri seçim merkezlerinin, seçmen ve adayların güvenliğinin sağlanmasında başarılı oldu. Seçimler ilk kez sokağa çıkma yasağı olmadan ve patlamalar, suikastlar ve terör eylemleri gerçekleşmeden yapıldı” ifadelerini kullandı.
Seçimlere yönelik itirazların yürürlükteki yasal prosedürler kapsamında olması gerektiğinin altını çizen Başbakan Kazimi, bunun doğal ve doğru bir hukuki süreç olduğunu belirtti. Kazimi ayrıca göstericilere güvenlik güçlerinin güvenliği ve sosyal hayatın akışını koruma görevlerini yerine getirmeleri için yardımcı olmaları çağrısında bulundu.
Kazimi’nin bu açıklamaları, Fetih Koalisyonu lideri Hadi el-Amiri’nin Yüksek Seçim Komiserliği’ne itirazları ciddiyetle inceleme çağrısı yaptığı bir dönemde geldi. Amiri, Yüksek Seçim Komiserliği’ni ‘tarafsızlığını ispatlamak ve herkesi tatmin etmek’ için tüm itirazları ciddiyetle incelemeye davet etti. Şarku’l Avsat’ın Alman haber ajansı DPA’dan aktardığına göre, Amiri yaptığı basın açıklamasında, “Barışçıl ve medeni yöntemlerle ve kanunlarca belirtilen esaslara göre hak talep etmenin Anayasa tarafından güvence altına alınan bir hak olduğuna şüphe yoktur. Tüm protestocu kardeşlerime, barışçıl gösterilere gösterdikleri ilgi ve vatanın koruyucuları olan güvenlik güçleriyle yaptıkları üstün iş birlikleri için teşekkür ve takdirlerimi sunuyorum. Umarım bu barışçıl yaklaşımı sürdürür ve lastik yakma ve yol kesme olaylarına bir an önce son verirler. Bunlar kesin surette gözetilmesi gereken meselelerdir” ifadelerini kullandı.
Irak’ta 10 Ekim’de düzenlenen parlamento seçimlerinin ardından Meclis’te birçok sandalyesini kaybeden Şii partilerin destekçilerinin Bağdat şehir merkezinde yer alan ve hükümet binalarının bulunduğu Yeşil Bölge önündeki oturma eylemi ikinci gününe girdi. Eylemciler ‘seçim sonuçlarının elle sayımının tekrarlanmasını ve seçim sürecine karışan şaibeli durumların düzeltilmesini’ talep ediyor.
DPA’da yer alan habere göre dün Babil, Vasıt, Zikar ve Diyala vilayetlerinde de aynı taleplerle benzer gösteriler başladı.
Seçimi kaybeden partilerin destekçilerinin oturma eylemine geçmesinin ardından seçimde büyük bir başarı kaydeden parti ve oluşumlar gerginliği düşürmek için birtakım girişimlerde bulundu. Seçimi kaybeden partiler yenilgiyi kabul etmeyip seçmen tabanına yönelik seçim sonuçlarının büyük oranda manipüle edildiği söylemine başvururken, seçimi kazanan partiler ise ilk Meclis oturumunun düzenlenmesi, ‘en büyük meclis bloğunun’ belirlenmesi ve daha sonra yeni meclis başkanı ile cumhurbaşkanının seçilmesi için prosedürleri başlatmak istiyor.
Bu seçimde 73 sandalye ile en fazla sandalye sayısına ulaşan Mukteda es-Sadr liderliğindeki Sadr Hareketi ile Fetih Koalisyonu gibi sandalye sayısı oldukça gerilere düşen parti ve oluşumlar arasında yaşanan ihtilaflar Şiiler arasındaki krizini gün yüzüne çıkardı. Irak’ın eski Başbakanı Nuri el-Maliki liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu elde ettiği 33 sandalye ile Şii siyasi gruplar arasında Sadr Hareketi’nden sonra ikinci sıraya yerleşti. Fakat Koalisyon kendini seçim sonuçlarını reddeden Koordinasyon Grubu’nun bir parçası olarak niteliyor. Maliki’nin koalisyonu fazladan sandalye arayışında değil sadece seçimi kaybeden partileri sakinleştirmeye ve Sadr Hareketi ile ertelenen savaş kapsamında ellerindeki sandalyeler ile ‘en büyük meclis bloğunu’ oluşturmaya çalışıyor.
Şarku’l Avsat’ın güvenilir bir kaynaktan edindiği bilgiye göre, taraflar arasındaki gerginliği düşürme çabalarına halihazırda Ulusal Hikmet Akımı lideri ve Devlet Güçleri İttifakı Başkanı Ammar el-Hekim öncülük ediyor. Kaynak, “Süreç henüz müzakere aşamasına ulaşmadı. Fakat bu süreç siyasetin daha fazla tıkanmaması ve düzeltilmesi çabasıdır” dedi.
Hekim önceki akşam Cumhurbaşkanı Berhem Salih ile görüştü. Hekim dün ise Sadr Hareketi Meclis Grup Başkanı Hasan el-Azzari başkanlığındaki Sadr heyeti ile bir araya geldi. Hekim’in ofisinden yapılan açıklamada, “Ammar el-Hekim, ulusal uyumun ve tüm taraflar arasında karşılıklı itimat mesajları verilmesinin önemini vurguladı. Seçimler Irak’ı önceki dönemde yaşadığı siyasi krizden çıkarmanın aracıydı. Bu nedenle seçim sonuçları, Irak halkının hizmet, iş fırsatları, devlet ve egemenliği koruma yönündeki beklentileri ve taleplerinin gerçekleşmesine katkıda bulunmalıdır. Hikmet Akımı, tüm siyasi oluşumlarla sahip olduğu iyi ilişkiler sayesinde bakış açılarını birbirine yakınlaştırmada rol oynadı ve oynayacak. Bu rol, Irak'ın birinci dereceden çıkarları için görüş birliği sağlama ihtiyacını görmemizden kaynaklanmaktadır” ifadeleri kullanıldı.
Seçimi kaybeden ve Yeşil Bölge girişinin önündeki gösterileri artırmaya başlayan siyasi gruplar, Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği’ne sundukları itirazlar incelenmediği sürece her türlü müzakere teklifini reddedeceğini ilan etti. Hekim’in üstlendiği gerginliği düşürme çabalarının olumlu sonuç verip vermeyeceğini kimse bilmezken, Kürt ve Sünni partileri, hükümetin kurularak seçim sürecinin tamamlanması için geri kalan taraflar üzerinde baskı kurmaya başladı. Şii taraflar ise Sünni ve Kürt partilerinin Şii ortaklarından bağımsız hareket edemeyecekleri görüşünde.
Kanun Devleti Koalisyonu’ndan milletvekili seçilen Muhammed es-Sayhud, yaptığı açıklamada, “Sünni ve Kürt siyasi gruplar Şii siyasi grupların (bir kısmıyla) ittifak kurarak diğer Şii siyasi blokları boykot edemez. Yani bu gruplar Sadr Hareketi ile ittifak kurup Koordinasyon Grubu’ndaki güçleri terk edemez. Sünni ve Kürt siyasi gruplar, Şii siyasi konsensüs ile ittifak kurarak, diyalog yaparak ve müzakere ederek Irak hükümetinin kurulması için çalışacaktır. Bu, söz konusu grupların geçtiğimiz yıllar boyunca yaptığı bir şey. Bu gruplar yeni hükümetin kurulmasıyla ilgili ciddi diyalog ve müzakerelere girebilmek için Şii pozisyonun birleşmesini bekleyecek” dedi.
Yüksek Yargı Konseyi üyelerinden oluşan Seçim Komiserliği Yargı Komisyonu, seçim sonuçlarına ilişkin itirazları incelemeden Komiserliğe geri gönderdi. Komisyon bu karara gerekçe olarak ‘itirazların nihai seçim sonuçlarının ilan edilmesinde önce gelmesini’ gösterdi. Komisyon, Seçim Komiserliği’ne ‘nihai seçim sonuçlarını ilan etme, yapılacak yeni itirazları bekleme ve kanunun belirlediği süre içinde incelenip karara bağlanması amacıyla önceki ve yeni itirazları birleştirme’ çağrısında bulundu.

Irak seçim sonuçları
Irak'ta 10 Ekim'de yapılan erken genel seçimlerde Mukteda Sadr'a bağlı Sadr Grubu nihai olmayan sonuçlara göre 73 sandalye elde ederken, İran'ın desteklediği Haşdi Şabi gruplarının yer aldığı Fetih Koalisyonu 14 vekil çıkarabildi.
Eski Başbakanlardan Haydar İbadi ve Şii dini ve siyasi lider Ammar Hekim'in ittifakı ise 4 sandalye kazanabildi. Söz konusu Şii gruplar, seçimlere şaibe karıştırıldığını iddia ediyor.
Sadr Hareketi lideri Mukteda Sadr dışındaki Şii siyasetçilerin bulunduğu çatı kuruluş, 16 Ekim’de bir açıklama yapmış ve nihai sonuçları tanımayacaklarını bildirmişlerdi.
Öte yandan katılım oranının yüzde 41 olduğu seçimlerde Kürt partiler ise parlamentoya 61 vekil gönderdi. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) 33, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) 15, Yeni Nesil Hareketi 9, Kürdistan İslami Birlik (Yekgırtu) Parti 3 ve Adalet Toplumu da 1 sandalye elde etti.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.