İbadet edenlere saygı ve ibadethanelerin korunması

İbadet edenlere saygı ve ibadethanelerin korunması
TT

İbadet edenlere saygı ve ibadethanelerin korunması

İbadet edenlere saygı ve ibadethanelerin korunması

Prens Hasan bin Tallal
İbadet yerlerine yönelik saldırılar ve ibadet edenlerin kanları dökülmeye devam ederken, barışçıl bir şekilde ibadet edenlerin canlarına kast edilmesi karşısında, bu saldırıların, hiçbir zaman kabul edilemeyecek büyük bir suç olduğunu söylemeye devam edeceğim. Camiler, kiliseler ve diğer ibadethaneler Allah’ın evleri ve O’na inananların ibadet yerleridir.
Kur’an-ı Kerim, 14 asırdan fazla bir süre önce koyduğu ahlak ve inanç kurallarıyla ibadet yerlerinin hedef alınmasını yasaklamıştır. Nitekim Allahu Teala, Hac Suresi’nin 40’ıncı ayetinde, “Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir” buyurmuştur.
Allah’ın insanlar üzerindeki bir lütfudur ki, bir kısım insanların, diğerlerini ibadet yerlerine saldırmasını engellemeye vesile kıldı. Yukarıdaki ayette Cenab-ı Hak, gayrimüslimlere mescitlerin yerine başka ibadethaneler tahsis etmiştir ki, kendi mescitlerini korumak için diğerlerinin ibadethaneleri korumaya özen göstersinler. Böylece Müslümanları, tüm ibadethanelerin korunması konusunda başkalarına örnek kılmıştır.
Kur’an-ı Kerim, ibadet özgürlüğünün engellenmesinin ve camilerin tahrip edilmesinin, adaletsizliğin ve saldırganlığın en çirkin biçimlerinden biri olduğunun altını çizer.
Allahu Teala, Bakara Suresi’nin 114’üncü ayetinde “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir?” buyurmuştur.
İbadet yerlerinin yıkılması, soykırımın başka bir örneğini temsil eder. Bir masum insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibiyse, bir camiyi veya tek bir ibadethaneyi yok etmek, tüm dinlerin mensupları için ibadethanelerin kutsallığını yok etmekle eşdeğerdir.
İbadet yerlerini hedef almak, İslam'ın ahlaki ve hukuki kurallarına aykırıdır. İslam hukuku tüm insanlara karşı adalet ilkesini esas alır. 1907 yılında imzalanan Lahey Sözleşmesi'nde yer alan temel bir İslami ilkede askeri hedefler ile dini ve sivil yerler arasında ayrım yapılmıştır. Söz konusu sözleşme, ibadete, sanata, bilime, hayır işlerine, tarihi eserlere, hastanelere, hasta ve yaralıların toplandığı yerlere saldırı yapılmaması için gerekli tüm tedbirlerin mümkün olduğu kadar alınmasını sağlamıştı.
1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, ibadet ve ayin özgürlüğünü şöyle şart koşar: “Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır.” Bu, bir dine inanma özgürlüğünü, istediği herhangi bir dini veya inancı açıklama özgürlüğünü ve dinini veya inancını ibadet, ayin, uygulama ve eğitim yoluyla, tek başına veya bir grupla, kamuya açık veya kapalı bir şekilde açıklama özgürlüğünü içerir.
İbadet yerlerinin aşırılık yanlılarının veya zorbalarının hedef alınması, arkeolojik alanları ve mimari medeniyet mirasını hedef almalarından, medeniyet ve insan hafızasını yok etme arayışlarından daha az tehlikeli değildir. 2014'te Musul'da Hz. Yunus’un (as) türbesini yıkıp 2016'da Karak Kalesi'ni hedef alarak aşırılık yanlılarının neler yaptığını hatırlayalım.
Musul kentinin batısında yer alan ve tarihi Milattan önce 2. yüzyıla kadar uzanan antik Hatra kentinin antik eserlerinin yıkımının yanı sıra Musul Müzesi'nde ve antik Asur İmparatorluğu'nun en önemli başkentlerinden biri olan Nemrut şehrinde Asur ve Keldani antik eserlerinin ve ender eserlerinin tahribatını da anımsayalım.
Allah'ın alemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberimiz'in (sav) doğumunun yıl dönümünü yaşadığımız bu günlerde, farklılıkları kabul etmede ve birbirlerine saygı göstermede taklit ettiğimiz nübüvvet anlayışını hatırlayalım.
Diyorum ki: Nefreti kışkırtan ve kan dökülmesini haklı gösteren, nefret ve kutuplaşma söylemini reddetmemizin zamanı geldi. Burada, 2005 yılında Amman Bildirgesi Konferansı'nda 200'den fazla üst düzey Müslüman âlimin fikir birliğine ve çeşitli İslami ekollere mensup Müslümanların tekfir edilmesini ve kanlarına, namuslarına ve mallarına zarar vermenin yasak olduğunu teyit etmelerine işarette bulunuyorum. Ancak bu uzlaşı, nefret söylemi ve mezhepçilik yapan radikal fanatiklerin zihinlerinden ve kalplerinden hala uzaktır. Bu noktada İmam Şevkani’nin şu sözlerini zikretmek istiyorum: “İslam ve ümmet, din bağnazlığının Müslümanların çoğunu ne Sünnet ne Kur’an ne Allah’ın beyanı ne de kanıtlarda yer almayan tekfir ithamıyla sebep olduğu felaketlerin yasını tutuyor. Dinde öfke kıvılcımları arttığında, lanetli şeytan Müslümanları ayırmayı başarır.” (Seylu’l Cerrar)
Sonuç olarak şunu söylüyorum: Camilere ve ibadet yerlerine barışçıl bir şekilde ibadet edenlere yapılan her saldırı, dinin temel değerlerine yapılmış bir saldırıdır.
Müslüman bazı aşırılık yanlıları, camilerinde ibadet edenleri öldürmekten sorumlu olduklarını ilan ettiklerinde, işgalcilere sadece ibadet yerlerinin kutsallığını ellerinden almak Mescid-i Aksa'da, el-Halil'de ve her yerde onlara saldırmaları için bir gerekçe sunuyorlar.

* Bu makale Prens Hasan bin Tallal’in şahsi web sitesinden (www.elhassanbintalal.jo)  Şarku'l Avsat Türkçe tarafından çevrilmiştir.



Irak ve ABD arasındaki stratejik diyalog başlangıç noktasına mı dönüyor?

Irak ve ABD arasındaki stratejik diyalog başlangıç noktasına mı dönüyor?
TT

Irak ve ABD arasındaki stratejik diyalog başlangıç noktasına mı dönüyor?

Irak ve ABD arasındaki stratejik diyalog başlangıç noktasına mı dönüyor?

ABD ile stratejik diyalog görüşmelerine katılan Irak müzakere ekibindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Heyeti Başkanı Fevzi Hariri, bölgesel yönetim temsilcisinin de dahil olduğu Irak heyetinin eski ABD Başkanı Donald Trump dönemindeki turlarda ABD güçlerini Irak’tan çıkarılmasını talep etmediğini ifade etti. Hariri, aksine bilimsel, askeri ve güvenlik verilerine göre bu güçlerin mevcudiyetine ve desteklenmesine ihtiyaç duyulduğunu belirtti. ABD ve Irak arasındaki stratejik diyalog kapsamında çarşamba günü de yeni bir turun düzenlenmesi bekleniyor. Yönetim heyeti başkanı, mevcut verilerin ABD kuvvetlerinin silahlanma ve hava korumasına ek olarak bilgi ve lojistik destek ihtiyacına işaret ettiğini vurguladı.
IKBY heyeti başkanı Fevzi Hariri, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Yeni diyalog turu, çarşamba günü kapalı bir televizyon dairesinde yapılacak ve bölge, bir önceki tura katılan aynı heyet tarafından temsil edilecek” dedi. Özellikle ABD yönetiminin değişmesinden ve Demokrat Başkan Joe Biden’in gelişinden sonra diyaloğun başlangıç noktasına dönmesinin beklendiğini belirten Hariri, “Bu yönetimin, Irak hususundaki yönelimlerini öğrenmek için çalışıyoruz” dedi.
Bölgesel yönetim heyetinin müzakerelerdeki rolü hakkında ise Hariri şu ifadeleri kullandı: “Bölge heyeti, bölge ve ilgili hususlarda Irak ekibinde bölgenin taleplerini temsil etmeye çalışmaktadır. Bu talep, özellikle bu müzakerelerin iki ülke arasında resmi olması ve Irak’ın bir parçası olarak bölgenin Irak ekibinin kapsamında bulunması nedeniyledir.”
Özellikle de Irak’taki ABD güçleri hususunda bölgenin taleplerinin Bağdat ekibinin talepleriyle ne düzeyde tutarlı olduğuna dair Hariri, “ ABD güçlerinin ırak'ta kalmasını isteyen bazı siyasi tarafların karşısında bazı taraflar da bu güçlerin geri çekilmesini istemektedir. Ancak Irak müzakere heyeti, tüm üyeleriyle birlikte ABD kuvvetlerinin Irak’tan çıkarılmasını onaylamadı” dedi. Fevzi Hariri, “Ekip askeri, güvenlik ve siyasi uzmanlardan oluşuyor. Irak’taki koşulları inceleyerek, bu güçlerin hayatta kalma ihtiyacını bilimsel verilere göre değerlendirmek için çalışıyor. Tüm veriler, Irak kuvvetlerinin hava korumasının yanı sıra bilgi ve lojistik yollarla ABD güçlerine destek verilmesi gerektiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı. Hariri, “Bölgenin terör saldırılarıyla mücadelede bu güçlerin desteğine hala ihtiyaç duyduğuna inandığımız için bölge heyeti bu yaklaşıma katılıyor. Zira kuvvetlerimiz tek başına maruz kalabileceğimiz risklerle baş edemez” dedi.
Irak Temsilciler Meclisi’nde Güvenlik ve Savunma Komitesi üyesi Harim Kemal Ağa, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bu tur, güvenlik, ekonomi, enerji, eğitim ve kültürle ilgili diğer eksenlerin yanı sıra başta Irak’taki ABD askeri varlığı olmak üzere birçok ekseni tamamlıyor” ifadelerini kullandı. Kemal Ağa, bu turun, önceki meseleleri tamamlamak ve iki ülke arasında özellikle ABD yönetiminin değişmesinden sonra gerçek bir iş birliği stratejisi geliştirmek için tarafların karşılıklı istekleri doğrultusunda geliştiğini ifade etti.
Harim Kemal Ağa, “Irak’taki ABD güçlerinin varlığı meselesi de dahil olmak üzere stratejik diyaloğun önemi, başta ABD büyükelçiliği ve diplomatik karargahının hedeflenmesi, ardından Irak parlamentosunun yabancı güçleri Irak’tan çıkarma gerekliliğine karar vermesi gibi bir dizi koşul ve değişkenden kaynaklanmaktadır. DEAŞ faaliyetlerinin ortaya çıkması; Irak kuvvetlerini lojistik destek ve hava koruması yoluyla desteklemeye devam etmek için, ABD güçleri de dahil uluslararası koalisyon güçleriyle birlikte askeri ve güvenlik koordinasyonunu sürdürmeyi gerekli kılacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
IKBY heyeti üyesi Luke Ahmed ise “Stratejik diyaloğun amacı, iki ülke arasındaki ilişkiyi tamamen güvenlik ilişkisinden enerji, eğitim ve sağlık alanlarını kapsayan sürdürülebilir bir kalkınma ilişkisine taşımaktır. Bu diyalog turları, herkese hizmet eden böyle bir anlaşma üzerinde çalışmak için bir platform ve olumlu bir atmosfer sağlar” ifadelerini kullandı.
Bu stratejik diyaloğun etkileri üzerine makaleler yazan siyasi analist Saman Nuh, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bir sonraki müzakere turu, önceki turları tamamlayıcı nitelikte olmakla birlikte, aynı zamanda yeni ABD yönetimi altında bir sonraki aşamanın yollarını da ana hatlarıyla belirleyecektir” ifadelerini kullandı. Nuh, “Bu turların, Irak’taki ABD varlığı ve iki ülke arasındaki gelecekteki iş birliği hakkında kesin ayrıntılarla sonuçlanması beklenmiyor” dedi. Müzakerelerdeki Kürt temsiline dair ise “Bu müzakerelerdeki Kürt temsili, Kürtlerin ABD’nin Irak’tan tam olarak çekilmesini reddetmesiyle ilgili hususlar da dahil, Kürdistan için bazı temel noktaları belirlemek açısından çok önemlidir. Bölgenin DEAŞ gibi bir tehlikeye maruz kalması durumunda, koordinasyon, iş birliği, eğitim ve güçlü müdahale fırsatlarının sürdürülmesinin yanı sıra Kürdistan bölgesinde etkili bir ABD varlığını sürdürmenin önemini vurgulamaktadır” açıklamasında bulundu.
Saman Nuh, “Kürt güçlerin müzakere yolunda doğrudan güçlü bir etkiye sahip olması mümkün değildir. Çünkü bunlar federal hükümet tarafından, geniş ve karışık temsille yürütülen resmi müzakerelerdir ve bu nedenle aralarında hassas dengelere tabidirler. Özellikle de Ayn-ul Esad üssünde ABD varlığının devam etmesini isteyen Sünni güçlerin yanı sıra Şii güçlerin çoğunluğunun taleplerine gelince, en azından ABD askeri varlığının sona ermesini istiyorlar. Bu varlığın gelişmesi, gelecekte Sünni güçlerin bölgelerini daha iyi yönetebilmelerine olanak sağlayabilecek” dedi.
Nuh, “Nihayetinde iktidardaki Şii güçlerin, ilişkinin niteliği ve ABD varlığının ayrıntıları ile ilgili talep ve vizyonlarında gerçekçi olması bekleniyor. Görüşmeler, en azından Kürdistan bölgesindeki Harir üssünde ABD varlığının devam edeceğini ve ABD’nin kendisi istemedikçe bu varlığı sona erdirebilecek hiçbir Irak gücünün olmadığını açıkça gösteren koşulları hesaba katmalıdır. Ayrıca ülkenin batısında, özellikle de Ayn-ul Esad üssündeki bu varlık, önümüzdeki yıllarda üstesinden gelinmesi zor olacak bir durumdur” açıklamasında bulundu.