Cezayir’de dini günlerin kutlanmasında farklılıklar, kuşak çatışması ve din dilini yenileme çağrıları

Cezayir’de geçmişe sıkı sıkıya bağlı kalan bir kesim ile küreselleşmeyi savunan başka bir kesim arasında çekişme var.

Din İşleri Bakanı Yusuf Belmehdi, Cezayir’i güçlendirecek dini söylemi anlatıyor (Cezayir devlet televizyonu)
Din İşleri Bakanı Yusuf Belmehdi, Cezayir’i güçlendirecek dini söylemi anlatıyor (Cezayir devlet televizyonu)
TT

Cezayir’de dini günlerin kutlanmasında farklılıklar, kuşak çatışması ve din dilini yenileme çağrıları

Din İşleri Bakanı Yusuf Belmehdi, Cezayir’i güçlendirecek dini söylemi anlatıyor (Cezayir devlet televizyonu)
Din İşleri Bakanı Yusuf Belmehdi, Cezayir’i güçlendirecek dini söylemi anlatıyor (Cezayir devlet televizyonu)

Ali Yahi
Cezayir’deki düzenlenen Mevlid-i Nebi Haftası etkinlikleri, toplumun iki kesimi arasında yaşanan çatışmayı gün yüzüne çıkardı. Birinci kesim geleneklere bağlılığı savunan kişilerden, ikinci kesim ise din adına konuşan şeriatçılardan oluşuyor. Devlet yetkilileri de bu etkinlikler sırasında ülkeyi fitne ve bölünmekten korumak için din dilini yenileme çağrısı yaptı.

İhtilaf ve taassup
Dindeki özel gün ve tarihler bölgeden bölgeye değişirken, dini açıdan önemli sayılan günlerin nasıl değerlendirileceği hususunda ihtilaflar sürüyor. Mevlidi-i Nebi Haftası’nın bu günler arasında özel bir yeri var ve kuşaklar arası çatışmaların yakın gelecekte dini kutlamaların eskisinden farklı şekillerde icra edileceği izlenimini veren değişimlere rağmen önemini korumaya devam ediyor.
Cezayir halkı Hicri yılbaşı, Kurban Bayramı, Aşure Günü, Ramazan Bayramı ve Mevlid-i Nebi Haftası gibi çeşitli dini günleri bidat, şeriat, sekülerlik ve gelenekler arasında bir yerde idrak ediyorlar. Cezayir toplumunda kendini Selefi olarak tanımlayan kesim tarafından taassubi bir boyut kazandırılmaya başlayan bu farklılıklar, söz konusu dini günlerde kendini gösteriyor.

Siyaset ve din arasında
Devlet yetkilileri dini günleri camilerde dini sohbetler düzenleyerek ve Hz. Muhammed için salavat halkaları kurarak idrak ederken, halk ise bu tür günleri ailelerinin arasında yiyecek ve tatlı ikramlarının eşliğinde kutluyor. Aynı zamanda bu tarz günlerde havai fişek fırlatanlara rastlamak mümkün. Halkın bu kutlama şeklini reddeden iki grup var. Birinci grupta siyasiler yer alıyor. Zira siyasilere göre bu kutlamalar halkın mevcut durumdan memnun ve refah içinde olduğu izlenimi verirken, gerçek ise bunun tam tersi. Siyasiler, iktidarı eleştirme ve protesto etmek için bu tür kutlamalardan yararlanmanın daha faydalı olacağı görüşünde. İkinci grupta ise dini çevreler bulunuyor. Bu çevreler, yapılan kutlamaları dinde yeri olmayan bidat uygulamalar şeklinde nitelerken, bunun sebebinin cehalet ve amacının ise hakiki şeriatı atlamak olduğunu savunuyorlar.

Partiler ve kuşaklar arası çatışma
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Sosyoloji Profesörü Abdulhakim Lakruf, bu kutlamalarda bir kuşak çatışmasının öne çıktığını söyledi. Lakruf, “Cezayirli kimliğini koruyan gelenekler, Fransız sömürgesinin cahil bırakmak ve kimliklerini yok etme çabasıyla eğitim almalarını engellediği dedelerimiz ve evliyalarımız tarafından yıllarca aktarıldı” dedi. Ancak bu gelenekler halihazırda teknoloji ve üniversiteler yoluyla dünyaya açılan şu anki nesil tarafından rağbet görmüyor. Lakruf, “Geçmişe bağlı kalan nesil ile bu geçmişi reddeden ve küreselleşmeyi savunan nesil arasında bir çatışma var. Selefi vaizlerin mevcut bu görünmeyen gerilimin tırmanmasında büyük payı var” ifadesini kullandı.
Fikirlerini sokaktaki sıradan vatandaş için daha cazip hale getirmek adına iktidara muhalefet ederek laikliği gündeme getiren bir kesimin olduğuna dikkati çeken Lakruf, bu kesimin tüketim ürünlerinin fiyatlarındaki aşırı pahalılık, alım gücünün azalması, işsizliğin artması ve çeşitli sorunlardan sürekli konuştuğunu belirtti. Söz konusu kesimin iktidarı sorumlu tuttuğu bu koşullarda kutlama yapmanın doğru olmadığını savunduğunu kaydeden Lakruf, bu söylem sebebiyle insanların dini kutlamalara artık önem vermemeye başladığını ve onlar için ‘soruşturma açma’ çağrılarının bu kutlamalardan önce geldiğini aktardı.

Din dilini yenileme
Cezayir Yüksek İslam Konseyi Buzeyd Boomedin, gençlere ulaşmak ve Cezayir’i fitne ve tefrika lobilerinden korumak için camilerde kullanılan din dilinin, teklif edilecek yeni öneri ve bakış açısıyla yeni bir din diliyle değiştirilmesinin artık bir zorunluluk halini aldığını söyledi. Oluşturulacak yeni dilin sahip olması gereken nitelikleri sıralayan Boomedin, yeni dilin Cezayir milletinin özünü (istikrar ve sınır güvenliği) koruması, mevcut durumdaki gelişmelere uygun ve sadece camilerle sınırlı kalmayıp sosyal medyaya uzanması gerektiğini vurguladı. Boomedin, “Cezayir’de 90’lı yıllar ile Arap Baharı -ki sosyal medyada başka isimlerle de anılıyor- arasında radikalizmin doğası ve terör olgusu bir nevi değişiklik geçirdi. Cezayir dışında faaliyet gösteren internet siteleri, Cezayir merkezli bazı dini, kültürel ve basın siteleriyle işbirliği içindeydi ve bunların stratejik amaçları açıktı. Gençlerin bu sitelerle etkileşim kurması, devlet kurumlarının bu gençlerin nezdindeki imajının zedelenmesinde rol oynuyor” dedi.

Vaziyeti kurtarma umudu
Cezayir Din İşleri Bakanı Yusuf Belmehdi, oluşturulacak yeni din dilinin ülkedeki gelişmelerle uyumlu, gelişmiş ve toplumdaki birlikteliği sağlayabilmesi gerektiğini ifade etti. Bu dengeli din dilinin halk arasında yayılması ve ülkenin ifsat edilmesine yönelik hiçbir çağrının geçişine izin vermemesi gerektiğini kaydeden Belmehdi, reforma ve devlet kurumlarının güçlendirilmesine katılım sağlama çağrısında bulundu. Belmehdi’ye göre bu olumlu din dili, devlet kurumlarının inşasına ve ümitsizlikten uzak tutarak umudu yeşertmeye katkı sağlamalı.

Din dilini ideolojilere hizmet etmesine son vermek
Siyasi analist Kemal Marruş, “Din dilinin ideolojilere hizmet etmesine son veren ve asli milli kültürden beslenen bir anlayışla reform yapmak artık zorunlu hale geldi. Cezayir toplumuna yabancı çeşitli mezheplerin etkilerinden uzak kalarak İslam’ın özgün versiyonuna dönmek önem arz ediyor. Ülkemiz, cami minberlerinde veya sosyal medyada kullanılan ılımlı din diliyle Arap ve İslam dünyasında öne çıkan bir okula dönüştü. Bu dil, çalışmaya ve kalkınmaya sevk ediyor ve ulusal söylemle uyumluluk arz ediyor” ifadelerini kullandı.
Marruş, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Cezayir’i, sosyal medya siteleri ve hatta basın yayın organları vasıtasıyla gençler arasında yayılan çeşitli modern afetlerden korumak için çabaların devam etmesi gerekir. Bu afetler arasında ateizm ve müstehcen görüntülerin yanı sıra ‘Şeytana Tapanlar’ gibi İslam kültürüne yabancı fikirler bulunuyor. Gençleri, Cezayir’e düşmanlığıyla bilinen çevrelerin yaydığı bu afetlerden kurtarmak kesinlikle sosyal medyadan ve camiler ile medya kuruluşları arasında bir ortaklık sözleşmesi imzalamaktan geçiyor. Bu sözleşmenin en önemli ilkeleri, din dili asla ulusal birlikteliğe karşı olmamalı veya Cezayirlilerin sırtına ağır yük yüklememeli, toplumu birleştiren ve safları sıklaştıran dini merciye (Din İşleri Bakanlığı’na) asla karşı olmamalı.”



Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
TT

Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı bugün, Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşmanın imzalandığını duyurdu. Bu anlaşma, gelecekte denizde enerji arama çalışmalarının önünü açacak.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre, Lübnan Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Baabda Sarayı'nda Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile bir araya geldiği belirtildi.

Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı ile düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi: “İki ülke arasındaki münhasır ekonomik bölgenin sınırlarının belirlenmesi başarısını kutlamak için buradayız. Anlaşma, Lübnan ve Güney Kıbrıs'ın deniz kaynaklarını keşfetmeye başlamasına ve bu alanda iş birliği yapmasına olanak tanıyacak.”

Avn, bu aşamaya gelinmesinde emeği geçen Nikos Hristodulidis ve Güney Kıbrıs ve Lübnan'da bu başarıya katkıda bulunan hükümet yetkilileri, idareciler, askeri personel ve çeşitli düzeylerdeki uzmanlar dahil olmak üzere herkese teşekkür etti.

Avn, “Hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü bize uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığın ülkeler arasındaki dostluğu güçlendirdiğini ve Akdeniz coğrafyasının bizi tarih ve gelecek gibi bir araya getirdiğini yeniden gösterdiniz” ifadelerini kullandı.

Hristodulidis ise iki ülke arasında deniz sınırlarının belirlenmesi anlaşmasının imzalanmasının ardından, elektrik bağlantısının fizibilitesi konusunda Dünya Bankası'ndan danışmanlık aldıklarını söyledi.

Hristodulidis, “Bu, yıllardır çözülemeyen bir sorunu sona erdiren tarihi bir anlaşma ve şimdi iki ülkemizin birlikte neler başarabileceğini sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

İki cumhurbaşkanı, anlaşmanın Beyrut, Lefkoşa ve Güney Kıbrıs’ın üye olduğu Avrupa Birliği (AB) arasında daha fazla iş birliği için zemin hazırlayacağını ifade etti.


Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
TT

Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)

Gazze'deki yetişkinlerin yaşadığı psikolojik baskı oranının son 5 yılda üç kat arttığı tespit edildi.

7 Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından İsrail saldırılarında Gazze'de onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen ay yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail'in saldırıları kesilmedi.

Bu iki yıllık süreçte ailelerini kaybeden, yerinden edilen, sürekli bombardıman altında yaşayan Filistinlilerin psikolojik sıkıntıları üzerine bazı araştırmalar yapıldı.

Ancak İsviçre'nin Basel Üniversitesi'nden Curdin Brugger ve ekibi, Gazze Savaşı'nın psikolojik etkilerini 5 yıllık bir süre zarfında birey bazında inceleyen ilk çalışmayı gerçekleştirdi.

Bulguları hakemli dergi eClinicalMedicine'da 24 Kasım Pazartesi günü yayımlanan çalışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan 40 yaş ve üstü 677 kişiyle 2020, 2023 ve 2025'te anketler yapıldı.

Depresyon, uykusuzluk, sürekli stres ve değersizlik hissi gibi ağır psikolojik sorunlar yaşayan yetişkinlerin oranı, 2020 ve 2023'teki yaklaşık yüzde 20 seviyesinden 2025 başlarında yüzde 67'nin üzerine çıktı.

Bu artışın tüm demografik gruplarda görülmesi, şiddet, yerinden edilme ve altyapı yıkımıyla bağlantılı yaygın ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da katılımcıların yüzde 99'unun 2025'e kadar en az bir kez yerinden edildiğini gösteriyor.

Bilim insanları, sivil ölümleri, güvenli barınak eksikliği ve gıda güvensizliği gibi koşulların eşlik ettiği bu yerinden edilmelerin ruh sağlığındaki hızlı bozulmaya katkıda bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmada, diğer yerlerdeki popülasyonların çatışma ve çatışma sonrası durumuna kıyasla Gazze'deki yetişkinlerin ruh sağlığı açısından dünyanın en kötü örneklerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ekip Gazze Savaşı'nın başlamasından sonra İsrail'de yapılan başka bir araştırmada da ruh sağlığı sorunlarının kötüleştiğinin bulunduğunu söylüyor. Ancak anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundaki artışın, Gazze'yle kıyasla kayda değer derecede düşük kaldığını ifade ediyorlar.

Ayrıca İsrail'de daha çok önceden ruh sağlığı sorunu yaşayanlar, etnik azınlıklar ve kadınların bu sıkıntılardan etkilendiği kaydediliyor.

Araştırmacılar, yeni çalışmaları neden-sonuç ilişkisi kurmasa da gözlemlenen üç katlık artışın, Gazzelilerin Ekim 2023'ten önce "aşırı derecede yüksek bir ruh sağlığı yükü" taşımasından kaynaklandığını belirtiyor.

Makalede şu ifadeleri kullanıyorlar:

Bulgularımız, Gazze'de ve çatışmalardan etkilenen diğer topluluklarda,bugünün ve geleceğin nesilleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sürdürülebilir psikososyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin önemini vurguluyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, eClinicalMedicine


Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
TT

Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Batı Sahra ile ilgili son BM kararının gereklerini yerine getirmek adına, Fas bu hafta Kraliyet Sarayı ve mecliste temsil edilen siyasi parti liderleri arasında resmi olarak bir “üst düzey istişare” süreci başlattı. Amaç, Sahra'da bir özerk yönetim kurma planı için hukuki, mali ve idari yönleri kapsayan ayrıntılı bir ulusal proje oluşturmak.

Bu iç hareketlilik, Fas'ın girişimin uygulanmasını ciddiyet ve sorumlulukla ele aldığını, ulusal mutabakatla hazırlanan ayrıntılı planı uluslararası topluma sunulacak ve gerçeğe dönüştürülecek tek çerçeve olarak gördüğünü, böylece öneri aşamasından uygulama aşamasına geçişi teyit ettiğini gösteriyor.

Batı Sahra krizinin son yarım yüzyılına dönüp bakmayacağız, bunun yerine son beş yılın en önemli ve derin gelişmelerini inceleyerek neler yaşandığını anlamaya çalışacağız.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu. Dönüm noktası, ateşkesi bozan ve eski güvenlik çerçevesini geçersiz kılan Guerguerat kriziyle (Kasım 2020) başladı. Bunu, ABD'nin Batı Sahra üzerindeki Fas egemenliğini tanımasıyla başlayan, Polisario Cephesi'nin uluslararası alanda tanınmasından geri adım atılması ve çok sayıda konsolosluğun açılmasıyla devam eden önemli bir diplomatik dönüşüm izledi. Bu dönüşüm, BM Güvenlik Konseyi'nin özerkliği tek “gerçekçi ve pratik” çözüm olarak benimseyen ve referandum seçeneğini fiilen ortadan kaldıran bir kararı onaylaması ile doruğa ulaştı.

Bu noktada Fas, özerklik için ayrıntılı bir uygulama planı hazırlamak üzere Kraliyet Sarayı ve siyasi partiler arasında resmi istişareler başlatarak derhal uygulama aşamasına geçti. İç mutabakatı bir sonraki aşamada müzakerelerin tek dayanağı haline getirme amacıyla, buna, güney bölgelerinde hızlandırılmış bir kalkınma eşlik etti.

Tarihsel olarak Batı Sahra sorunu, siyasi partilerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının büyük ölçüde sınırlı ve sembolik olduğu, gizlilikle örtülü dar bir siyasi alanla sınırlı kaldı.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu

Çatışmanın ilk aşamalarında, merhum Kral İkinci Hasan döneminde, tarihi siyasi figürlerin önemli etkisini vurgulayan istisnalar yaşanmıştı. Önemli şahsiyetlerden, o dönemdeki tarihi ve örgütsel ağırlıklarını öne çıkaracak biçimde temsilciler ve gayriresmi danışmanlar olarak faydalanıldı. Bunlar arasında örneğin: “Şura ve İstiklal” partisinin kurucusu Muhammed Belhasan el-Vezzani, “İstiklal” partisinin lideri Allal el-Fasi, Doğu Bloku ülkelerini gezerek destek sağlamakla görevlendirilen komünist Ali Yata sayılabilir. Sosyalist Abdurrahim Buabid ve İstiklal partisi üyesi Muhammed Busta da önemli aşamalarda görevler üstlendiler.

cdfgthy
Cezayir'in Tinduf şehrinin 170 kilometre güneydoğusunda Batı Sahralıların yaşadığı Dakhla mülteci kampı, 8 Temmuz 2016 (AFP)

10 Kasım 2025 Pazartesi günü Kraliyet Sarayı, Kral'ın danışmanlarını ve mecliste temsil edilen parti liderlerini bir araya getiren üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının gündemi, BM tarafının talep ettiği gibi, partileri ayrıntılı Fas özerklik planı taslağına yönelik önerilerini hazırlamaya teşvik etmekti. Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu teyit ediyor.

Bu dönüşüm, hem parlamenter hem de sivil alanda paralel diplomasinin yükselişiyle aynı zamana denk geliyor ve bu diplomasi, resmi diplomasiyi aşan etkili bir stratejik araç haline geldi. İletişim ağlarının gelişimi, sivil toplum elitlerinin ve parlamenterlerin Fas’ın bakış açısını esnek bir şekilde aktarmalarına, yabancı kamuoyuna ve uluslararası kurumlara ulaşmasına olanak tanıdı. Bu yumuşak güç, etkili kişileri “sahadaki gerçekliğe” ikna ederek tanımaların dondurulması ve konsoloslukların açılmasının önünün açılmasında önemli ölçüde katkıda bulundu.

Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin zorunlu hale geldiğini teyit ediyor

İçeriye gelince, öneriyi etkinleştirmek ve ulusal mutabakat sağlamak için özerkliğin (yasal, mali ve idari) ayrıntılarının hazırlanmasına siyasi partilerin, meclisin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesi meşruiyetini sağlamak için elzemdir. Ayrıca, güney bölgelerindeki büyük kalkınma projelerini hızlandırarak, entegrasyonu güçlendirerek ve özerkliği bölge sakinleri için cazip bir seçenek haline getirerek kalkınmanın desteklenmesi hedefleniyor. İçeride hazırlanan detaylı uygulama planı, gelecekteki tartışmalar için tek dayanak noktası olacak.

Dışarıda ise, öneriye uluslararası destek sağlayarak, yeni resmi tanımalara dönüştürerek ve Laayoune ve Dakhla'da daha fazla konsolosluk açılmasını sağlayarak sahadaki gerçekliği sağlamlaştırmak hayati önem taşıyor. “Yuvarlak masa” formatından, tek çerçeve olarak özerkliğe dayalı doğrudan müzakerelere geçilmesi de talep edilmeli.

Son BM kararı Faslı diplomatları memnun etse de, herkes bu kararın yerleşik pozisyonları ve koşulları bir gecede değiştirebilecek “sihirli bir değnek” olmadığını anlıyor. Kararın alınması ile sahada uygulanması arasında korku ve zorluklarla dolu bir mayın tarlası var.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bölge, BM kararına uymama gücü olmasa da, uygulanmasını yıllarca geciktirebilecek manevralar ve engeller olmasını bekliyor. Polisario Cephesi'nin giderek tırmanan ve kararı açıkça reddeden tutumları bunu gösteriyor. Çekişmenin bir sonraki aşamada bir “yorum savaşı"na dönüşmesi ve BM kararının her tarafın kendi pozisyonuna uygun şekilde yorumlamaya çalıştığı bir manevra alanı haline gelmesi bekleniyor.

Polisario Cephesine gelince, Tinduf kamplarındaki insani ve lojistik faktörler ve uluslararası fonların zayıflığı, onu bir miktar esnekliğe itebilir. Ancak Fas’ın önerdiği haliyle salt bir özerklikten daha geniş bir sonuç elde etmeyi de hedefleyebilir.

Tahminler, referandumdan kaçınarak ve salt iç özerklikten “daha büyük” görünen bir çözüme ulaşma çabasıyla, deklare edilen oluşumun prestijinin bir kısmını koruyan “konfederal” bir formülün görüşülebileceğini işaret ediyor.

y6
Batı Sahra'nın Guerguerat bölgesinde bir Fas ordusu aracı, enkaz halindeki araçların yanından geçiyor, 24 Kasım 2020 (AFP)

Fas'ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, bir televizyon programında, bu paralel diplomasinin, resmi diplomasinin yanı sıra, kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu belirtti. BM'nin 2797 sayılı Kararı'nın “tarihi bir zafer” ve “Kraliyet diplomasisinin taçlandırılması” olduğunu vurgulayan Hilal, yeni kararın “önceki kararlardan tamamen koparak siyasi gerçekçiliğe dayalı yeni bir aşama başlattığı” için “kritik bir an” olduğunu vurguladı.

Faslı diplomat, Fas'ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi. Dünya çapında 64 ayrılıkçı çatışmadan 60'ının referanduma başvurulmadan çözülmesini de buna kanıt olarak gösterdi.

Faslı diplomat, Fas’ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi

Paralel bir gelişme ve Avrupa'nın tutumunda da bir dönüşümün yaşandığının göstergesi olarak, Avrupa Komisyonu, Fas ile balıkçılık anlaşmasının yenilenmesi için yeni müzakerelerin başlatılmasını onayladığını duyurdu. Bu dönüşüm artık teknik bir mesele değil, Avrupa'nın Fas ile stratejik ortaklığın önemi ve ilişkiye baskı ve pazarlıklardan uzak, karşılıklı çıkarlar temelinde yaklaşma gerekliliği konusunda yenilenen farkındalığını yansıtan son derece önemli bir siyasi gösterge. Avrupa Birliği (AB), anlaşmanın yenilenmesinin bölgesel istikrar, deniz güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçle mücadele için bir temel taş olduğunu biliyor.

Güvenlik Konseyi kararından Avrupa’dan gelen sinyallere kadar son gelişmeler, Batı Sahra sorununun kesin olarak çözülmesinin zamanının geldiğini teyit ediyor. Yarım asırdır bölgesel ve uluslararası ilgiyi üzerine çeken çatışmanın, artık daha fazla gecikmeye ve manevraya tahammülü kalmadı.

Antropoloji uzmanı Dr. Abdussamed Muhyiddin, el-Mecelle'ye verdiği demeçte, “Tüm taraflar, bu çatışmanın devam etmesinin ve BM kararının uygulamadan ziyade yorum meselesine dönüştürülmesinin, bölge halklarının refahı ve çıkarları pahasına kalkınma fırsatlarının heba edilmesinin bir devamı olduğunun farkına varmalıdır. Ekonomik ve sosyal entegrasyona kaynak aktarılarak geri kazanılabilecek değerli zaman kaybedildi” dedi.

Bu bağlamda, Arap Mağrip Birliği'nin yeniden canlandırılması ertelenemeyecek tarihi bir zorunluluk haline geliyor. Batı Sahra sorununun, tek geçerli dayanak haline gelen özerklik çerçevesinde çözülmesi, kardeş ülkeler arasındaki sınırların yeniden açılmasının ve ortak bölgesel kalkınma çarkının dönmesinin anahtarıdır. Bir sonraki aşama, ortak inşa ve irade çatışmasından çıkarların iş birliğine geçiş olmalıdır. Böylece Fas, Cezayir ve komşuları kaybedilen zamanı telafi edebilir ve halklarını refaha kavuşturmak için çalışmaya başlayabilirler.