Mısır ve Arnavutluk, Doğu Akdeniz'de istikrarı destekleme konusunda hemfikir

Mısır Cumhurbaşkanı, Arnavutluk Başbakanı ile terörle mücadele çabalarında iki ülke arasında koordinasyon konusunu görüştü

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Arnavutluk Başbakanı’nı kabul etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı Resmi Facebook Sayfası)
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Arnavutluk Başbakanı’nı kabul etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı Resmi Facebook Sayfası)
TT

Mısır ve Arnavutluk, Doğu Akdeniz'de istikrarı destekleme konusunda hemfikir

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Arnavutluk Başbakanı’nı kabul etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı Resmi Facebook Sayfası)
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Arnavutluk Başbakanı’nı kabul etti (Mısır Cumhurbaşkanlığı Resmi Facebook Sayfası)

Mısır ve Arnavutluk, ‘Doğu Akdeniz’de istikrarı korumanın ve bölge ülkelerinin egemenliğine saygı duymanın önemi’ konusunda fikir birliğine varırken iki ülkenin terörizm ve radikalizm ile mücadele çabaları arasında koordinasyon kurulması konusunda uzlaşıldı.
Bu gelişmeler, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile Arnavutluk Başbakanı Edi Rama arasında iki ülke arasındaki iş birliğinin geliştirilmesini görüşmek üzere yapılan görüşme sırasında yaşandı.
Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Bessam Radi’nin dün yaptığı açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Sisi, Mısır’ın resmi ve halk düzeyinde iki ülke arasındaki dostane ilişkiler ve tarihi bağlarla gurur duyduğunu ve Arnavutluk ile çeşitli alanlardaki iş birliğinin kapsamını genişletmeyi sabırsızlıkla beklediğini ifade etti.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Radi, açıklamasında şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı Sisi, iki ülkenin bölgesel ve uluslararası meselelerin çoğunda görüşlerinin yakın olmasına ve çeşitli uluslararası forumlardaki olumlu koordinasyona övgüde bulundu. Özellikle Arnavutların bazı uluslararası krizleri ele almadaki aktif rollerinin yanı sıra takdir edilen çabaları ve Balkanlar'da barış ve istikrarı ilerletme vizyonu çerçevesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) varlığı sırasında Arnavutluk ile periyodik olarak siyasi istişaren devam etmesinin ve bölge ülkelerinin refahı için bölgesel entegrasyonu teşvik etmenin önemini vurguladı. Görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkilerin, tarihi bağları seviyesinde geliştirilmesinin yanı sıra Mısır ve Arnavutluk arasındaki siyasi ilişkilerin doğası ve önemine uygun olarak ekonomik iş birliğinin tüm yönleriyle geliştirilmesi, karşılıklı ticaret hacminin ve çeşitli sektörlerde karşılıklı yatırımları artırma konusunda nasıl çalışılacağına değinildi.”
Görüşmede ayrıca bölgesel düzeyde birbirini takip eden gelişmelere ilişkin görüş alışverişinde bulunulduğu bildiren Radi, bu bağlamda, iki ülke Doğu Akdeniz bölgesinde istikrarın korunmasının ve bölge ülkelerinin egemenliklerine ve haklarına saygı gösterilmesinin öneminin yanı sıra ülkelerin kendi topraklarındaki ve münhasır ekonomik bölgelerindeki doğal kaynakları ile uluslararası hukuk ve iyi komşuluk ilkelerine uygun olarak ilgilenmeleri konusunda fikir birliğine varıldığını kaydetti.
 Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Görüşmede, Mısır ve Arnavutluk'un dini hoşgörünün sağlanmasında başarılı deneyimlerinin üzerine iki ülke arasındaki terörizm ve radikalizm ile mücadele alanındaki koordinasyon çabalarını inşa etmenin ve böylece aşırılık yanlısı grupların faaliyetlerini sınırlandırmanın önemi tartışıldı.”
Mısır Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ise Mısır’ın ‘gerçek İslam’ kavramını yaymanın yanı sıra dini hoşgörüsüzlük ve nefret söylemiyle mücadele etme deneyimine övgüde bulundu. Açıklamada Rama’nın ayrıca Cumhurbaşkanı Sisi'nin, bir arada yaşama, hoşgörü ve diğerini kabul etme değerlerinin korunması, dini söylemin yenilenmesi ve insani gelişme için bütünleşik bir strateji çerçevesinde inanç özgürlüğünün güvence altına alınmasını desteklemeye yönelik çabalarını takdir etti.
Arnavutluk Başbakanı, ülkesinin, Mısır'ın Ortadoğu ve Akdeniz havzasında bölgesel düzeyde oynadığı önemli rolün yanı sıra özellikle uluslararası barış ve güvenliği korumaya yönelik yorulmak bilmeyen çabaları çerçevesinde Mısır ile her alanda iş birliğini geliştirmeyi istediğini dile getirdi.
Öte yandan Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli de dün Arnavut mevkidaşı ile bir görüşme gerçekleştirdi. Medbuli, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Arnavutluk Başbakanı’nın Mısır’a gerçekleştirdiği ziyaretin iki ülke arasında daha fazla iş birliği ilişkisine doğru bir başlangıç ​​noktası olduğunu belirterek, bu ziyaretin, Ekonomik, Bilimsel ve Teknik İşbirliği Ortak Komitesi'nin önümüzdeki Kasım ayında Arnavutluk'un başkenti Tiran'da yapılacak ilk toplantısına da olumlu şekilde yansımasını istediğini dile getirdi. Mısır Başbakanı, bu ilişkileri destekleyici bir çerçeve olarak yapılacak toplantının, bir sonraki aşamada iki taraf arasındaki iş birliğini geliştirmek için net bir eylem planı ortaya koyacağını da sözlerine ekledi. Başbakan Medbuli, iki ülkenin ekonomik, ticari ve yatırım ilişkilerini destekleme çabalarının, Mısır İşadamları Derneği ile Arnavutluk Ticaret ve Sanayi Odaları Federasyonu tarafından Mısır-Arnavutluk İş Konseyi’nin kurulmasıyla sonuçlanmasını umduğunu dile getirdi.
Arnavutluk Başbakanı Rama ise Medbuli ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada metodolojik bir temelde kalkınma için net hedefler ve planlar belirleyerek, iki ülke arasındaki ticari faaliyetleri artırmak için çalışılması gerektiğine dikkati çekti. Arnavutluk havayollarının elde ettiği başarılara işaret eden Başbakan Rama, Kahire ile Tiran arasında doğrudan uçuşların başlamasını sabırsızlıkla beklediğini ifade etti.



İsrail, Han Yunus'ta bir Hamas lideri ve tünel görevlisinin hedef alındığını duyurdu

İsrail, Han Yunus'ta bir Hamas lideri ve tünel görevlisinin hedef alındığını duyurdu
TT

İsrail, Han Yunus'ta bir Hamas lideri ve tünel görevlisinin hedef alındığını duyurdu

İsrail, Han Yunus'ta bir Hamas lideri ve tünel görevlisinin hedef alındığını duyurdu

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ndeki Hamas hedeflerine saldırı düzenlediğini duyurdu ve saldırının "Gazze Şeridi'ndeki Hamas Deniz Kuvvetleri Komutanı Abdullah Ebu Şemela'yı" hedef aldığını belirtti.

İsrail ordusunun Arap medyası sözcüsü Avichay Adraee, "X" platformu aracılığıyla yaptığı açıklamada, Ebu Şamala'nın "hareketin en önde gelen üyelerinden biri olduğunu, yıllar boyunca deniz kuvvetlerinde çeşitli görevlerde bulunduğunu, Zikim üssündeki deniz kuvvetlerine baskın girişiminde yer aldığını ve 7 Ekim'deki deniz saldırısı için sistemin eğitimini ve planlamasını denetlediğini" belirtti. Şamala ayrıca savaş sırasında deniz hedeflerine odaklanarak, orduya karşı birçok terör operasyonu düzenledi.

ser4
İsrail askerleri, Hamas'ın Gazze Şeridi'nin kuzeyinde tasarladığı demir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters) 

Adraee açıklamasında, "Hamas hareketine ait Han Yunus bölgesindeki taburlardan birinin tünel sorumlusu olan ve rehine alma olayına katılan Fadi Ebu Mustafa hedef alındı" ifadelerine yer verildi.


Meclis başkanlığını kaybeden Halbusi’nin kazanma stratejisi

El-Halbusi'nin siyasi nüfuzu Irak'ın batı bölgelerinde başladı (X)
El-Halbusi'nin siyasi nüfuzu Irak'ın batı bölgelerinde başladı (X)
TT

Meclis başkanlığını kaybeden Halbusi’nin kazanma stratejisi

El-Halbusi'nin siyasi nüfuzu Irak'ın batı bölgelerinde başladı (X)
El-Halbusi'nin siyasi nüfuzu Irak'ın batı bölgelerinde başladı (X)

Bağdat'ta 10, ülke genelinde ise 329 sandalyenin 35'ini kazanan Muhammed el-Halbusi'nin son parlamento seçimlerindeki zaferi, iki yıl önce Parlamento Başkanlığı görevinden ve parlamento üyeliği elinden alınan bir isim için önemli bir dönüm noktasıdır.

Bu zafer, Irak'ta, Hukuk Devleti Koalisyonu lideri ve eski Başbakan Nuri el-Maliki gibi zorlu bir rakip karşısında elde edildiği için daha da önem kazanıyor.

El-Halbusi, Anbar vilayetinin Karma kasabasından kırklı yaşlarının ortalarında bir inşaat mühendisidir. Felluce'deki bir inşaat şirketinden, Şii ve Sünni grupların İran etkisi altında rekabet ettiği siyasete adım atmıştır. Ancak hırslı genç adam maskesini yavaş yavaş düşürmüş ve güçlülerin masasında kendine bir yer edinmiştir.

"Halbusi olgusu"nun yorumlanması konusunda şu anda görüş ayrılığı olsa da Bağdat'taki birçok Sünni, yıllarca süren şiddet ve bölünmenin ardından, onda liderlik ihtiyaçlarını karşılayan birini buldu. Onun şu gibi kampanya sloganlarını dile getirdiğini duydular: "Biz Sünniler ne istediğimize karar veririz. Başkalarının (Şiiler ve Kürtler) bizim adımıza karar vermesine izin vermeyeceğiz."


PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.