Mısır Baş Müftüsü: Dinler arası diyalog, radikalizme karşı gerçek bir zafer

Mısır Baş Müftüsü, bir dizi müftü, İslami kolej dekanları ve Bosna’daki İslami okulların müdürleri ile yaptığı görüşmede (Mısır Daru’l İfta)
Mısır Baş Müftüsü, bir dizi müftü, İslami kolej dekanları ve Bosna’daki İslami okulların müdürleri ile yaptığı görüşmede (Mısır Daru’l İfta)
TT

Mısır Baş Müftüsü: Dinler arası diyalog, radikalizme karşı gerçek bir zafer

Mısır Baş Müftüsü, bir dizi müftü, İslami kolej dekanları ve Bosna’daki İslami okulların müdürleri ile yaptığı görüşmede (Mısır Daru’l İfta)
Mısır Baş Müftüsü, bir dizi müftü, İslami kolej dekanları ve Bosna’daki İslami okulların müdürleri ile yaptığı görüşmede (Mısır Daru’l İfta)

Mısır Baş Müftüsü Şevki Allam, terörist grupların eylemlerini haklı çıkarmak ve toplumları istikrarsızlaştırmak için dini metinleri istismar ettiklerini söyledi. Allam, siyasal İslamcı örgütlerin ılımlılıktan uzaklaşarak kavram kargaşasına yol açtığını ifade etti. Allam, Bosna Hersek ziyareti sırasında, “çatışmaları azaltmak için halklar arasında diyalog” çağrısında bulunarak,  dinler arasındaki diyalogun radikalizme karşı gerçek bir zafer olduğuna vurgu yaptı.
Mısır Baş Müftüsü, Bosna Hersek İslam Birliği (Diyanet İşleri) Başkanı Şeyh Hüseyin Kavazovic’in davetlisi olarak Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’yı ziyaret etti. Darul İfta’ya göre, bu ziyaret Mısırlı bir müftünün Balkanlar'a yaptığı ilk ziyaret olma özelliği taşıyor ve Mısır Darü'l-İfta Kurumu ile Bosna'daki İslam Birliği Başkanlığı arasındaki fetva iş birliğini güçlendirmeyi amaçlıyor.
Allam açıklamasında, “Doğru bir fetva, İslami ilimlerinin tam bilgisi, karmaşık ve değişen güncel bilimler ve fetvanın zarar veya fayda bakımından sonuçları ve etkilerinin bilinmesi gibi önemli unsurların bulunmasını gerektiriyor” dedi. Dün Balkan ülkelerinin müftüleri, İslami kolej dekanları ve Bosna’daki İslami okulların müdürleriyle yaptığı görüşme sırasında Allam, doğru fetvanın toplumları istikrara kavuşturma ve insanlar arasında kalkınma ve bir arada yaşamayı sağlamada önemli bir rol oynadığını belirterek,  terörist grupların eylemlerini haklı çıkarmak ve toplumları istikrarsızlaştırmak için dini metinleri istismar ettiklerini belirtti. Dini bilgisi olan herkesin fetva vermek için ehil olmadığını söyleyen Mısır Baş Müftüsü, bu sebeple tüm Müslümanların uzman olmayan kişilere dikkat etmesi gerektiğini vurguladı.
Mısır’ın Saraybosna Büyükelçisi Yasir Surur’un katılımıyla Dinler arası Diyalog Konseyi ile bir araya gelen Allam, “dinler arası diyalogun radikalizm ve terörizme karşı gerçek bir zafer” olduğunu belirterek, “diyaloğu bir arada yaşama ve hoşgörüye yardımcı olan gerçek programlara dönüştürme ihtiyacına” atıfta bulundu. Din ve kültürel mahremiyete dayalı diyalogun acilen derinleştirilmesi gerektiği vurgusu yapan Allam, diyalog olmadan halk ve kültürler arasında bir yakınlaşmanın söz konusu olmayacağını bildirdi.
Surur açıklamasında, Diyalog Konseyi'nin bütün varlığının, gerçek diyalog arzusunu yansıttığını belirterek, tüm dinlerin ilkelerini çarpıtan radikal ideolojinin zorluklarıyla yüzleşmek adına ortak bir gündeme ulaşmak için karşılıklı saygıya dayalı diyaloğu sürdürme kararlılıklarını teyit etti. Mısır’ın Saraybosna Büyükelçisi, diyalogun bir lüks değil zorunluluk haline geldiğini ifade ederek, Bosna Hersek'te Dinler Arası Diyalog Konseyi’nin Müslümanları ve çeşitli kiliselerin temsilcilerinin yanı sıra Yahudi cemaatinin temsilcilerini içerdiğini kaydetti.
Bu bağlamda Mısır Baş Müftüsü dün Saraybosna'daki İslami İlimler Fakültesi'nde bir konferansta, “siyasal İslam gruplarının Allah’ın kitabı ile Resulullah’ın sünnetinde ilham alan yüce kavramlardan saptığını belirterek, ılımlılık yolundan çıkarak, zihin ve kavramları tahrif ettiklerini ve doğru İslam imajını çarpıttıklarını” söyledi. Allam açıklamasında, İslam’ın her şartta, her zaman ve her yerde diğeriyle bir arada yaşamanın temellerini attığını belirterek,  böylece Müslümanların yaşadıkları dünya ile uyum ve bütünlük içinde İslami sabitelerden taviz vermeden diğerleriyle etkileşim ve iletişimlerini sağlamaları gerektiğinin altını çizdi. Dünyanın kimliklerin ve özelliklerin tanınmasından kaynaklanan gerçek bir diyaloğu destekleyen forumlara ihtiyaç duyduğuna da dikkati çeken Allam, diyalogun düşmanlık ve hegemonya dayatmaya çalışmayan aksine dini çoğulculuk ve kültürel çeşitliliğe dayandığını bildirdi.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.