ABD, Rusya ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine ilişkin anlaşmaları

Şubat 2020’de Kamışlı kırsalında görüntülenen Rus, Amerikan ve Suriyeli kuvvetler. (AP)
Şubat 2020’de Kamışlı kırsalında görüntülenen Rus, Amerikan ve Suriyeli kuvvetler. (AP)
TT

ABD, Rusya ve Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine ilişkin anlaşmaları

Şubat 2020’de Kamışlı kırsalında görüntülenen Rus, Amerikan ve Suriyeli kuvvetler. (AP)
Şubat 2020’de Kamışlı kırsalında görüntülenen Rus, Amerikan ve Suriyeli kuvvetler. (AP)

Türk, Rus ve ABD’li yetkililer, geçmiş yıllarda askeri operasyonların ardından doğan, batı ve doğu kanatlarıyla birlikte Suriye’nin kuzeyindeki askeri düzenlemelere (anlaşmalara) tam olarak uyulması gerektiğini yineliyorlar. Yetkililer, söz konusu anlaşmaların ‘ülke istikrar kazanana kadar’ geçerli olması gerektiğini söylüyorlar. Peki, Washington, Ankara ve Moskova hangi anlaşmaları kastediyor? Üç taraf da bu anlaşmaları aynı şekilde yorumluyor mu? Ordunun, siyasi liderlerin gözetiminde diplomatlar tarafından yazılan anlaşmaları ‘yorumlamasına’ dair bir fark var mı?

Astana’dan İdlib’e
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İdlib’e ilişkin anlaşmaları, üç garantör olan Rusya, İran ve Türkiye’nin 4 Mayıs 2017’de Astana’da imzaladığı ‘gerginliği azaltma muhtırasına’ dönüyor. O tarihte üç ülke, 2254 sayılı uluslararası karar kapsamında ‘Suriye topraklarının egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve entegrasyonuna sıkı bağlılıklar’ da dahil olmak üzere çeşitli başlıkların şart koşulduğu bir belge üzerinde, ‘çatışmasızlık’ konusunda anlaştılar.
Söz konusu dönemde DEAŞ, Nusra Cephesi, Fethu-ş Şam (daha sonra adını Heyetu Tahrir’uş Şam olarak değiştirdi) ve El-Kaide ile DEAŞ ile bağlantılı tüm kişilere, gruplara ve kuruluşlara karşı faaliyetler hız kazandı. Şam, Humus, Dera ve İdlib yakınlarındaki dört yerleşim bölgesi, ‘altı ay süreyle geçici önlem’ olarak muhalifler tarafından kontrol edildi.
Astana’nın garantörleri, 17 Eylül 2018’de askeri gözlemcilerin ve gözlem noktalarının konuşlandırılmasının yanı sıra ‘15-20 kilometre derinliğinde silahtan arındırılmış bir bölgenin kurulmasını’ ve ‘15 Ekim’e kadar tüm radikalizm yanlısı terörist grupların silahtan arındırılmış bölgeden çıkarılmasını’ içeren, İdlib’e ilişkin Soçi Muhtırası’nı kabul etti. Bu durum Türk ordusunun, İran’ın ve Rus gözlemcilerinin bölgeye girmesine zemin sağladı.
Bu anlaşma aynı zamanda, İran- Rusya- Türkiye ortak koordinasyon merkezinin görevlerinin güçlendirilmesinin yanı sıra 10 Ekim 2018’e kadar tüm tankların, roketatarların, topçuların ve havanların silahtan arındırılmış bölgeden çekilmesini, Halep- Lazkiye ve Halep- Hama yollarından transit trafiğin yeniden sağlanmasını ve sürdürülebilir bir barışın sağlanması için etkili önlemlerin alınmasını içeriyordu.

Kontrol noktaları
Süreçte gözlem noktaları oluşturuldu, Hama-Halep yolu açıldı. Ancak anlaşmanın büyük bir kısmı uygulanamadı. Suriye hükümet güçleri, 2020’nin başlarında Rus desteğiyle İdlib’de askeri bir operasyon başlattı. Geniş alanların kontrolünü ele geçirdi ve on binlerce sivili yerinden etti. Türkiye askeri ağırlığını güçlendirdi. Rusya ve Suriye ile neredeyse kanlı bir çatışma yaşandı. 5 Mart 2020’de Moskova’daki uzun bir görüşmenin ardından Putin ve Erdoğan, Soçi Anlaşması’nın bir eki de dahil olmak üzere İdlib konusunda yeni bir uzlaşı sağladılar. Anlaşma, ‘çatışmaların durdurulmasını, Halep- Lazkiye yolunun 6 km kuzeyinde ve 6 km güneyinde güvenli bir koridor oluşturulmasını, 15 Mart 2020’de Halep- Lazkiye yolu boyunca Rus-Türk ortak devriyelerinin başlamasını’ şart koşuyordu.
Ardından ortak devriyeler gerçekleştirildi. Ancak otoyol trafiğe açılmadı ve Şam, çatışmasızlık anlaşmasının sınırlarının gerisine çekilmedi. Temas hatları, geçen eylül ayına kadar Şam ve Moskova İdlib’de harekete geçene kadar 18 ay boyunca sabit kaldı. 26 Eylül’de Rus savaş uçakları, Halep’in kuzeyinde Türk destekli bir gruba saldırdı. Rusya ve Türkiye liderleri arasında 5 Mart 2020’de imzalanan Moskova Anlaşması’ndan bu yana İdlib kırsalında daha önce bombalanmayan bölgeler de hedef alındı.
Gerilim, Putin ile Erdoğan arasındaki 29 Eylül’de düzenlenen zirveye kadar devam etti. İki lider, Soçi’deki görüşmelerin ardından basın toplantısı yapmadı. Ancak sızan bilgiler, Putin ve Erdoğan’ın askeri anlaşmaya ek yaptığı yöndeydi. Türkiye’ye yükümlülüklerini yerine getirmesi, Halep-Lazkiye yolu tarafında güvenli bir alan sağlaması ve radikalizm yanlılarıyla mücadele etmesi için yıl sonuna kadar süre tanındı. Karşılığında ise Rusya’nın kapsamlı askeri operasyonu durdurma ve yerinden edilenleri ve sivilleri Türkiye sınırına yönlendirmeme sözü verildi. Bu durum, HTŞ tarafından Lazkiye kırsalındaki bir başka radikalizm yanlısı gruba yönelik gerçekleştirilen saldırıları açıklar nitelikteydi.

Dera’dan Kamışlı’ya
Üç garantörün anlayışlarıyla eş zamanlı olarak iki boyuta sahip bir Rusya- ABD rotası başlatıldı. Bu rotanın ilk hedefi Suriye’nin güneybatısıydı. Bu, ABD’nin Dera’daki muhalif grupları terk etmesine ve 2018 Temmuz’da hükümet güçlerinin geri dönmesine neden oldu. Söz konusu süreç, geçen ay muhalefetin hafif silahları bırakması, hükümet güçlerinin geri dönmesi ve Ürdün sınırı ile Amman- Şam yolunun açılması ile desteklendi. Diğer bir boyut ise Mayıs 2017’de Fırat’ın doğusu ve batısındaki hava ve kara operasyonları sırasında ABD ve Rusya orduları arasında ‘gerilimin artmasının önlenmesine’ yönelik anlaşmanın imzalandığı, ülkenin kuzeydoğusunu ilgilendiriyor.
Trump Ekim 2019’da güçlerinin Türkiye sınırlarından çekilmesini emretti. Fırat'ın doğusundaki Resulayn ve Tel Abyad arasında askeri kartlar yeniden karıldı. Erdoğan ve Putin, 22 Ekim’de Suriye’nin kuzeydoğusuyla ilgili olarak ‘Suriye’nin toprak ve siyasi birliğini ve Türkiye’nin ulusal güvenliğini koruma taahhüdünü, terörizmin her biçimi ve tezahürüyle mücadele etme ve Suriye topraklarındaki ayrılıkçı projeleri bozma kararlılığını’ öngören başka bir Soçi anlaşmasına vardılar.
Askeri olarak anlaşma, Tel Abyad ve Resulayn arasında 32 km derinlikte Türk harekâtı alanındaki statükonun korunmasını ve Şam ile Ankara arasında Rusya’nın mevcut şartlar altında bu anlaşmanın uygulanmasını kolaylaştırmak için iki tarafın Adana Anlaşması’na bağlılığını öngörüyor. Türkiye’ye PKK da dahil teröristleri takip etmek için Suriye’nin kuzeyine 5 km girme hakkı tanıyor. Aynı şekilde anlaşmada ek bir başlık daha var. Buna göre 23 Ekim’de Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızlarının, YPG unsurlarının ve silahlarının Suriye- Türkiye sınırından 30 km derinliğe çıkarılmasını kolaylaştırımasını, ardından Kamışlı şehri hariç 10 km derinlikte Barış Pınarı Harekatı bölgesinin batısında ve doğusunda ortak Türk ve Rus devriyelerinin yürütülmesi’ için bölge dışında, Türkiye sınırının Suriye tarafına girmesi öngörülüyor. Anlaşmada ayrıca Halep kırsalındaki Münbiç ve Tel Rıfat’tan ‘tüm Kürt birliklerinin ve silahlarının çıkarılması’ ve ‘terörist unsurların sızmasını engellemek için gerekli tedbirlerin alınması’ öngörülüyordu.
Erdoğan, 17 Ekim’de ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile birçok paragraf şart koşan benzer bir anlaşmaya varmıştı. Bu paragraflardan birinde, “Türk tarafı, YPG’nin 120 saat içerisinde güvenli bölgeden çekilmesine izin vermek için Barış Pınarı Harekatı’nı durduracak. Bu süreç tamamlandığında süreç duracaktır” ifadelerine yer veriliyor. İki taraf ayrıca ‘Türkiye’nin ulusal güvenliğine ilişkin endişeleri gidermek için güvenli bir bölge oluşturmanın ve etkinleştirmenin öneminin devam etmesi’ konusunda da uzlaşı sağladı. Böylece güvenli bölgenin uygulanması görevini öncelikle Türk Silahlı Kuvvetleri üstlenecek ve iki taraf kurmak için her düzeyde iş birliğini artıracaktı.
SDG komutanı Mazlum Abdi ve Ulusal Güvenlik Dairesi Başkanı Ali Memluk da Suriye güçlerinin Türkiye sınırlarına ve Fırat’ın doğusundaki bazı bölgelere konuşlandırılması için bir mutabakat anlaşmasına vardı.

Kürt koridoru
Türk, Amerikan ve Rus askeri üsleri, Rusya ve ABD uçakları ile Türk İHA’larının konuşlandığı, hava ve kara kalabalıklarının yoğun olduğu Suriye’nin kuzeydoğu kesiminde devriye ve harekatları koordine etmek için harekât odaları oluşturuldu.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Türk, Rus ve Amerikalı yetkililer, ‘imzalanan tüm anlaşmalara uyulması’ gerektiğini tekrarladı. Moskova İdlib anlaşmasına, Ankara da Fırat’ın doğusuna odaklanırken, Washington ise Ankara’nın operasyonlarını durdurmasını istedi. Ayrıca Washington, sözlerini tuttuklarını, Biden idaresinin Erdoğan ile değil, Kürt müttefik ve dostlarına karşı döndüğünü belirtti. Diğer yandan Ankara, Washington’a ‘YPG’nin sınırdan 30 km derinlikte uzaklaştırılmasını ve Tel Rıfat ve Münbiç’ten geri çekilmesi gerektiğini hatırlatıyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD ve Rusya’nın YPG’yi bulundukları bölgelerin en az 30 kilometre güneyine çıkaracağını ancak henüz sözlerini yerine getirmediklerini belirtti. Çavuşoğlu açıklamasında “Gereceğini yapacağız” ifadesini kullandı. Savunma Bakanı Hulusi Akar da YPG’ye atıfla “Suriye'nin kuzeyinde bir terör koridoru kurulması hayali yaşayanlar vardı. Bu terör koridoru, kurmaya çalışan teröristlerin başlarına yıkıldı” dedi.
Türkiye’nin önceliği sınırlarının güneyinde bir ‘Kürt oluşumunu engellemek.  Türkiye geçmiş yıllarda Suriye’nin kuzeyine üç operasyon düzenledi ve anlaşma yaptı. Aralık ayında Rusya ve Suriye hükümet güçlerinin, Rusya’nın Türkiye’ye taviz vermesine, doğuyu batısından ayıran ‘Fırat Kalkanı’ bölgesinin kurulması karşılığında Halep’in doğu mahallelerini kontrol etmesine izin veren bir takas gerçekleşti. Rusya 2018 başında Kürt varlığını daha da zayıflatmak için Zeytin Dalı Operasyonu kapsamında, Türkiye’ye uçaklarını, ordusunu ve Suriyeli muhalif grupları kullanma izni verdi. Ekim 2019’da Tel Abyad ve Resulayn arasında Barış Pınarı bölgesi kuruldu.
Putin, geçen ayın sonunda Erdoğan ile görüşmede önce ek hamlelerde bulundu. İdlib’deki saldırılarına devam etti ve Fırat’ın doğusunda koordinasyonu sağladı. Erdoğan, iki gün sonra yapılacak İklim Zirvesi’nin oturum aralarında Glasgow’da Başkan Joe Biden ile görüşmeden önce Fırat’ın doğusunda ve Halep’in kuzeyinde güçlerine takviye yaptı. Putin ise Kamışlı’ya savaş uçakları konuşlandırdı. Nihayetinde ABD’nin bölgedeki varlığı üzerindeki baskı, Afganistan’dan geri çekilmesinden bu yana artıyor. Bu çerçevede Fırat’ın batısındaki Ebu Kemal ve Mayadin’de bulunan İran, ‘yumuşak güç’ kullanarak ABD’nin alanlarına sızmaya başladı.
Tüm bunlar, İdlib, Halep ve Fırat’ın doğusu arasında kesişen yolun iç içe geçtiğinin ve ordunun, siyasi liderlerin talimatlarının uygulanmasında diplomatlar tarafından yazılan anlaşmalara ilişkin ‘yorumlarının’ farklı olduğunun göstergeleri olarak ön plana çıkıyor. Suriye sahasındaki durum, ABD, Rusya ve Türkiye arasındaki diğer bölgesel, uluslararası ve ikili dosyalarla iç içe geçmiş halini sürdürüyor.



Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının önümüzdeki ocak ayında hayata geçirileceğini söyledi. Bahbah, bu aşamanın ayın birinci ya da ikinci haftasında başlamasının beklendiğini belirterek, “Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin isimleri hazır. Büyük olasılıkla komitenin başkanlığını Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan üstlenecek” dedi.

fergt
Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, Gazze yönetim komitesinin başına aday gösterildi. (WAFA)

Gazze konusunda Beyaz Saray kulislerine yakınlığını sürdüren Bahbah, dün Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Washington, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlama konusunda en yetkin güç olarak gördüğü için uluslararası istikrar gücü içinde Türk askerlerinin yer almasını destekliyor” dedi. Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen görüşmenin ikinci aşama açısından belirleyici olacağını belirterek, “ABD bu görüşmede, sürecin önümüzdeki ay başlatılması ve istikrar gücünde Türkiye’nin rolünün netleştirilmesi için baskı yapacak” ifadesini kullandı.

Görev tanımlama toplantısı

Bahbah, salı günü Katar’ın başkenti Doha’da Gazze Şeridi’nde uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasına ilişkin yapılan toplantının ayrıntılarını da paylaştı. Toplantının hedeflerinden birinin, Washington’un katılıma hazır ülkeleri açık ve net biçimde belirlemesi olduğunu söyleyen Bahbah, her ülkenin katkı türünün de netleştirilmesinin amaçlandığını ifade etti. Bu katkıların asker gönderilmesi, eğitim sağlanması ya da uluslararası güce teknik ve lojistik destek verilmesi gibi başlıkları kapsadığını belirtti.

as
Amerikalı ve İsrailli askerler geçtiğimiz kasım ayında İsrail'in güneyinde bulunan ABD liderliğindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Bahbah, toplantının ikinci hedefinin bu güçler arasındaki işleyiş mekanizmasının ve komuta zincirinin netleştirilmesi olduğunu söyledi. Bu çerçevede, uluslararası gücün komutasının bir ABD’li general tarafından üstlenilmesine yönelik bir önerinin gündeme geldiğini bildirdi.

Bahbah’a göre görüşmelerde, söz konusu güçlerin konuşlanacağı bölgeler de ele alındı. Bu kapsamda, güçlerin İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran sarı hattın dışında mı, içinde mi yoksa hâlihazırda yoğun nüfuslu bölgelerde mi konuşlanacağı ile bu güçlerin finansmanının hangi taraflarca sağlanacağı konuları tartışıldı.

İsrail'in yaklaşımının reddi

Bahbah, olası konuşlanma planının ayrıntılarına ilişkin olarak konunun hâlen tartışıldığını, ancak ‘İsrail’in istediği şekilde bir konuşlanmanın, katılımcı güçlerin temsilcilerinin çok büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini’ söyledi.

Görevlerin niteliğine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Beşara Bahbah, katılımcı ülkelerin çoğunluğunun “silahsızlandırma” gibi bir rol üstlenmek istemediğini vurguladı. Bu ülkelerin, sivilleri korumak amacıyla İsrail güçleri ile yerleşim alanları arasında tampon bir güç olmayı hedeflediğini ifade eden Bahbah, söz konusu güçlerin varlığının nihai amacının “İsrail’in Gazze Şeridi’nden kademeli olarak çekilmesi” olduğunu kaydetti.

sy65
ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'nden çekilme aşamalarının haritası (Beyaz Saray)

Bahbah, “Bu güçler özellikle silahsızlandırma meselesinde İsrail adına ya da onun yerine bir rol üstlenmeyecek. Nitekim Hamas içindeki bazı liderler bu konuda müzakereye açık olduklarını bana iletti. Ancak güç kullanımı işe yaramaz; zira İsrail iki yıl boyunca hareketi zorla silahsızlandırmayı başaramadı ve hiçbir uluslararası taraf da bunu güç kullanarak başaramaz” dedi.

Türkiye'nin katılımı çok önemli ve Trump da bunun kabul edilmesi için baskı yapıyor

Bahbah, Türkiye’nin olası katılımına ilişkin olarak Ankara’nın rolünü ‘kilit’ olarak niteledi. Türkiye’nin Hamas’a en yakın ülke olduğunu ve silah dosyası konusunda onunla en sağlıklı şekilde uzlaşabilecek aktör konumunda bulunduğunu söyleyen Bahbah, bunun birçok ülke için zor olduğunu vurguladı. Bahbah, “Türk güçlerinin Gazze’de bulunması temel öneme sahip olacak, daha iyi bir istikrar sağlayacak. Washington da bu yönde fikir beyan ediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump’ın ay sonunda ABD’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapması beklenen görüşmede, Türk güçlerinin kabul edilmesi için Netanyahu’ya baskı uygulamasını beklediğini dile getirdi.

Ancak Bahbah, İsrail’in bazı şartlar öne sürmeye çalışabileceğini, olası uzlaşının Türk güçlerinin niteliği üzerinden şekillenebileceğini belirterek, bu rolün silahlı değil daha çok teknik bir çerçevede tanımlanmasının gündeme gelebileceğini ifade etti. Bahbah, “ABD yönetiminin baskısı belirleyici unsur olacak” dedi.

İkinci aşama taahhütleri

Barış Konseyi’ne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bahbah, Trump’ın birçok dünya liderinin bu yapıya katılma isteğinden söz ettiğini aktardı. Ancak Bahbah, bu üyeliğin ‘ücretsiz olmadığını’, konseye katılan ülkelerin finansman sağlama, güvenlik gücü tahsis etme ya da başka yükümlülükler üstlenmek zorunda kalacağını ifade etti.

Konseyde yer alması öngörülen isimlere değinen Bahbah, adaylar arasında ABD’li özel temsilciler Steve Witkoff ve Jared Kushner’ın yanı sıra Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair’in de bulunduğunu söyledi. Ayrıca eski ABD Büyükelçisi Richard Grenell ile eski Bulgar diplomat Nikolay Mladenov’un da aday isimler arasında yer aldığını kaydetti.

Gazze Şeridi’nin yönetimine ilişkin olarak Bahbah, Hamas, El Fetih ve Mısır arasında üzerinde uzlaşılan ve teknokratlardan oluşan komiteye üyelik için 42 ismin yer aldığı bir listenin bulunduğunu doğruladı. Bahbah, Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan’ın bu komitenin başkanlığını üstlenmesinin muhtemel olduğunu ifade etti.

İkinci aşamaya geçişte yaşanan aksamalara dair değerlendirmelere rağmen ABD’li arabulucu Bahbah, ikinci aşamanın önümüzdeki ocak ayının birinci ya da ikinci haftasında başlatılmasını beklediğini söyledi. Bahbah, bu sürecin, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılacak zirvenin ardından, askıda kalan dosyaların karara bağlanmasıyla netleşeceğini belirtti. Bahbah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin bu zirveye katılımına yönelik herhangi bir düzenlemeden haberdar olmadığını da sözlerine ekledi.

cdfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ekim ayında Şarm eş-Şeyh'te düzenlenen barış zirvesi sırasında gerçekleşen görüşmeden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bahbah, Trump’ın anlaşmanın başarısız olmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayarak, “Bu yüzde 100” dedi. Ayrıca, Hamas’ın İsrail’in sürekli ihlallerine rağmen ateşkese bağlı olduğunu belirtti. Bahbah, Hamas’ın, İsrail’in Gazze’deki operasyonları sürdürmek için her türlü bahaneyi aradığını bildiğini ve bu nedenle fırsatı kaçırmamak için daha sabırlı bir tutum sergilediğini ifade etti.


Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda
TT

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, güneydeki ayrılıkçıların ilerlemesinin ardından Yemen'deki tüm taraflara azami itidal çağrısında bulundu. Bu gelişme, uzun bir sakinlik döneminin ardından on yıldır süren iç savaşı yeniden alevlendirme tehdidi taşıyor.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Guterres, uluslararası örgütün faaliyetlerinin, özellikle Yemen'in başkenti Sana'a ve ülkenin yoğun nüfuslu kuzeybatısı olmak üzere, Husi grubunun kontrolündeki bölgelerde sürdürülemez hale geldiğini belirtti.

Öte yandan, Yemen Enformasyon, Kültür ve Turizm Bakanı Muammer İryani, bazı medya platformları ve sosyal medya sitelerinde yer alan, geçici başkent Aden limanına gemi giriş izinlerinin askıya alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını belirterek, bu iddiaların asılsız olduğunu ve ülkedeki ekonomik ve denizcilik ortamını bozmayı amaçlayan söylentiler çerçevesinde kaldığını vurguladı.


Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
TT

Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)

Lübnan basını, Lübnan ordusunun Mekanizma Komitesi’nin talebi üzerine yapılan soruşturma sonucunda, ülkenin güneyindeki Tulin beldesinde Hizbullah tarafından inşa edilen tünellerden birini keşfettiğini bildirdi. Basında yer alan haberlerde, bu bölgenin daha önce İsrail tarafından bombalandığı belirtildi.

Lübnan ordusu, daha önce de Mekanizma Komitesi ve Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) arasındaki koordinasyon çerçevesinde Mekanizma Komitesi'nin talebi üzerine ve İsrail'in tehdidi sonrasında bazı yerleri ortaya çıkarmıştı. Bu son olay ise geçtiğimiz hafta İsrail'in bir evi bombalamakla tehdit etmesinin ardından Lübnan ordusunun güneydeki Yanuh beldesinde bir binayı kapsamlı bir şekilde aramasının ardından geldi. Yapılan aramada evde herhangi bir silah bulunamadı.

Bu olay, İsrail’in Lübnan’ın güneyinde bombardımanlarına devam ettiği ve çarşamba günü Kefer Kila beldesini hedef alan bir hava saldırısı düzenlediği bir dönemde meydana geldi. Ulusal Haber Ajansı (NNA), saldırının el-Aziziye ve eş-Şahrub beldeleri arasındaki Sari Tepesi’ni hedef aldığını bildirdi, ancak herhangi bir can kaybından bahsetmedi.

Başbakan Yardımcısı Mitri: Lübnan Ordusu sonraki aşamalara geçmeye hazır

Öte yandan Lübnan Başbakan Yardımcısı Tarık Mitri, Mekanizma Komitesi’ni bir tartışma forumu ve anlaşmalara uyumu denetleme ve doğrulama çerçevesi olarak nitelendirdi.

Beyrut'ta düzenlenen Carnegie Ortadoğu Merkezi'nin sekizinci konferansının ilk oturumunun açılışına katıldığı sırada İsrail'in sık sık tekrarlanan ihlallerine karşın, Lübnan'ın ilk günden itibaren bu anlaşmalara bağlılığını teyit eden Mitri, Hizbullah'ın silahlarına ilişkin olarak “Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel, ordunun kapasitesinin güçlendirilmesiyle başlayan beş aşamalı bir plan önerdi” dedi. Litani Nehri çevresindeki bölgede devlet otoritesinin genişlemesinin kademeli bir ilerleme kaydettiğini ve ordunun Litani Nehri'nin güneyindeki görevini tamamlamak üzere olduğunu ve sonraki aşamalara geçmeye hazırlandığını vurguladı.

jgıu
Sınır kasabası Alma eş-Şaab'da bir askeri aracın üzerinde duran Lübnan askerleri, 28 Kasım 2025 (Reuters)

Yeniden yapılanma konusunda uluslararası toplumun desteğinin ön koşulu olarak devletin otoritesini tesis etmesini istediğini belirten Mitri, Arap ülkelerinin uluslararası ilişkiler yoluyla destekleyici bir rol oynayacağını umduğunu ifade etti.

Lübnan ve İsrail'den sivillerin katıldığı ikinci oturum

Olay, Lübnan-İsrail müzakerelerinde Lübnan heyetinin başkanı Büyükelçi Simon Kerem'in, aralık ayı başlarında gerçekleşen önceki oturumda İsrailli bir sivil ile birlikte iki ülke arasındaki ilk doğrudan görüşmelerde bulunduktan sonra katılacağı ikinci oturum olacak olan ateşkesin izlenmesinden sorumlu Mekanizma Komitesi'nin 19 Aralık'ta yapılması planlanan yeni oturumundan iki gün önce yaşandı. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, çarşamba günü Kerem ile bir araya geldi ve komitenin yaklaşan toplantısı öncesinde kendisine talimatlarını iletti.

Ateşkes İzleme Komitesi'nde Lübnan, İsrail, Fransa, ABD ve BM yer alıyor. Ateşkes anlaşması, düşmanlıkların durdurulmasını ve Hizbullah'ın Litani Nehri'nin kuzeyine çekilmesini, bunun sonucunda Lübnan genelinde silahsızlandırılmasını ve İsrail ordusunun son savaş sırasında ilerlediği mevzilerden çekilmesini öngörüyor. Ancak İsrail, Lübnan topraklarındaki beş stratejik noktada askeri olarak varlığını sürdürürken, Hizbullah silah bırakmayı reddediyor.