Atacama Çölü'nde kıyafet atıklarından tepeler oluştu

Moda endüstrisinin 2018'de, havacılık ve deniz taşımacılığı endüstrilerinin toplamından daha fazla enerji tükettiği tespit edildi (AFP)
Moda endüstrisinin 2018'de, havacılık ve deniz taşımacılığı endüstrilerinin toplamından daha fazla enerji tükettiği tespit edildi (AFP)
TT

Atacama Çölü'nde kıyafet atıklarından tepeler oluştu

Moda endüstrisinin 2018'de, havacılık ve deniz taşımacılığı endüstrilerinin toplamından daha fazla enerji tükettiği tespit edildi (AFP)
Moda endüstrisinin 2018'de, havacılık ve deniz taşımacılığı endüstrilerinin toplamından daha fazla enerji tükettiği tespit edildi (AFP)

Güney Amerika ülkesi Şili'deki Atacama Çölü'nde kıyafet atıklarından tepeler oluştu.
Ülke uzun süredir ABD, Avrupa ve Asya'daki ikinci el ya da satılmamış kıyafetler için bir merkez haline büründü.
Zira Şili'nin kuzeyindeki Alto Hospicio adlı serbest bölgedeki Iquique Limanı'na yılda yaklaşık 59 bin ton kıyafet geliyor.
Başkent Santiago'daki dükkan sahipleri bu giysilerin bazılarını satın alıyor. Kaçakçılar da bir miktar giysiyi Latin Amerika'daki diğer ülkelere götürüyor.
Ancak Fransız haber ajansı AFP'ye göre en az 39 bin ton giysi çöldeki çöplüklere atılıyor.
Daha önce limanda çalışan Alex Carreno yaptığı açıklamada "Kıyafetler dünyanın her yerinden geliyor" diye konuştu:
"Santiago'ya satılmayan ya da diğer ülkeler gönderilmeyen şeyler serbest bölgede kalıyor. Çünkü kimse kıyafeti almak için gereken gümrük vergisini ödemiyor."

Atık giysilerden ısı yalıtım paneli yapan EcoFibra adlı şirketin kurucusu Franklin Zepeda, sorunun giysilerin biyolojik olarak parçalanamaması olduğunu söyledi. Kimyasal ürünlerin belediye çöplüklerine kabul edilmediğini belirten Zepeda şu ifadeyi kullandı:
"Sorun olmayı bırakıp çözüm olmaya başlamak istedim."

Moda endüstrisinin çevreye verdiği zarar
Birleşmiş Milletler'in 2019'da yayımladığı bir rapora göre moda endüstrisi, dünya genelinde toplam su israfının yüzde 20'sinden sorumlu. Zira tek bir kot pantolon için 7 bin 500 litre su gerekiyor.
Rapor, küresel sera gazı emisyonunun yüzde 8'inni moda endüstrisinden kaynaklandığını gösterdi. Ayrıca her saniye bir çöp kamyonuna sığacak miktarda tekstil ürünün gömüldüğü ya da yakıldığı tespit edildi.
Öte yandan Şili'deki giysi tepelerinden yararlananlar da var. 300 bin kişinin yaşadığı bölgedeki yoksullar, ihtiyaç duydukları veya satabilecekleri şeyler için buralardan yararlanıyor.

Ayrıca tüketim çılgınlığı yavaş yavaş hızını kaybediyor. Atık giysilerden iplik üreten Ecocitex'in kurucusu Rosario Hevia, şöyle konuştu:
"Yıllarca tükettik. Hiç kimse giderek daha fazla atık giysinin ortaya çıkmasını umursamıyor gibiydi. Ama artık insanlar kendilerini sorguluyor."
Independent Türkçe, AFP, Insider



Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
TT

Apo dersinden kaçış yok

PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)
PKK, Türkiye'ye karşı 40 yıllık “silahlı isyanı” sonlandırdı (AFP)

Refik Huri

Amerikalı iş adamı ve sanayici Armand Hammer, komünist lider Vladimir Lenin'in dostuydu ve onun Sovyetler Birliği'ni sanayileştirmesine ve elektriğe kavuşturmasına yardımcı olmuştu. Hammer “Tarihin Tanığı” başlıklı anılarında, Komünist Parti liderinin “1920 yılında komünizmin başarılı olamayacağını anladığını” anlatır. Bu dönem, Marx'ın öngördüğü komünizm dönemi değildi; Lenin'in “burjuvasız bir burjuva devleti” olarak adlandırdığı dönemdi. Sonra, en yüksek düzeyine ulaştığında “devletin ortadan kalkmasıyla” komünizm aşamasını başlatan “sosyalist proletarya” devleti gelecekti.

Ancak Lenin'in Stalin'den Brejnev'e kadar halefleri, George Orwell'in tasvir ettiği, güçlü bir endüstriyel ve askeri temele dayanan “Büyük Birader” polis devletini kurdular. Gorbaçov gelip bu yanlışı açığa çıkardığında, ardından “perestroyka ve glasnost” yoluyla sistemi reform etmek istediğinde, Sovyetler Birliği ellerinin arasında çöktü. Çöküşün sorumlusu olarak onu suçlayanlar da var, 70 yıldır “başarısız olan” şeyi görmekte geç kaldığını düşünenler de.

Ancak Sovyetler Birliği, tarihte önemli roller de oynadı; bunların arasında Amerikan ve Avrupa emperyalizmiyle bağlantılı rejimlere karşı silahlı mücadele yürüten devrimci hareketleri desteklemek de vardı. Lenin'in “Bir rejimi devirmek için devrimci bir örgüte değil, devrimciler örgütüne ihtiyaç vardır” sözünden etkilenenler arasında; 1978 yılında Türkiye'de katı Marksist-Leninist ideolojiyle Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) kuran Abdullah Öcalan (Apo) da vardı. Örgüt 1984 yılında bağımsız Kürt devleti kurmak için bir silahlı isyan başlattı. Apo, yarım asırdan fazla süren mücadele, kırsalda gerilla savaşları, şehirlerde “hendek savaşı” sonrasında başarısız olduğunu gördü ve çıtayı giderek düşürdü; önce “demokratik konfederalizm”, sonra federalizm, ardından özyönetim, sonra da ademi merkeziyetçilik ve demokratik bir sistem içinde Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının tanınması taleplerine geçiş yaptı. Bu da onu ​​en sonunda silahlı mücadele aşamasının başarısızlığa uğradığını ve sona erdiğini itiraf etmeye, örgütünü feshettiğini, silah bırakacağını ve demokratik mücadele çerçevesinde faaliyet göstereceğini açıklamaya yöneltti. Belki de bu zor kararı 20 yıl önce Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra almalıydı.

Bugün soru şu: Peki, ya diğer silahlı mücadele hareketleri ne olacak? Onların deneyimi, koşullar farklı olmasına rağmen, PKK'nınkinden farklı mı? Hamas deneyimi hakkında neler söyleyebiliriz? Filistin Ulusal Otoritesi içinde parlamento seçimlerini ve hükümet başkanlığını kazandı, ancak Ramallah'taki yönetime karşı askeri darbe yaparak Gazze Şeridi'ni tek başına yönetmeye başladı. Bunu yapmakta elbette stratejik bir hedefi vardı; Oslo Anlaşması'nı reddetmek ve denizden nehre kadar Filistin'in kurtarılmasında diretmek. Oysa bu görev, yalnızca ulusal birlik, siyasi irade, Arap katılımı ve uluslararası destek gerektirmiyor, aynı zamanda Gazze'yi tamamen abluka altına alabilecek bir düşman aracılığıyla gelen su, elektrik, yiyecek ve ilaca bağımlı bir Gazze’den daha geniş alandan harekete geçmeyi gerektiriyor. İlave olarak 1948'den günümüze Arap-İsrail çatışmasının tarihi, İsrail'in kurulmasına Amerikan, Avrupa ve Sovyetler Birliği'nin destek vermesinin ve daha sonra yıkılmasını reddetmelerinin, “iki devletli çözüm” çerçevesinde Filistin devleti çağrısı yapmalarının ardındaki sır da derinlemesine okunmalı.

Eğer Başkan Harry Truman İsrail'i kuruluşundan dakikalar sonra tanıdıysa, dışişleri bakanı olmadan önce o dönem Sovyetler Birliği Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi olan Andrey Gromiko, İsrail'in kurulmasını engellemek için “Filistin'e giren Arap ordularını” “İsrail'e karşı saldırganlık” ile suçlamıştı. Son dönemde yaşanan Gazze ve Lübnan savaşları deneyimi ise daha büyük bir ders. Ne ABD, ne Rusya, ne de Çin Gazze'ye ve halkına karşı yürütülen imha savaşını durdurmaya çalışmadı veya başaramadı. İsrail'i tanıyan Arap ülkeleri de katliamı reddetme yönünde pratik bir karar almadılar. Şarku'l Avsat'ın Insependent Arabia'dan aktadığı analize göre gerçek acılar ile öğrenilen dersten en azından herkesin anladığı husus, İsrail'i ortadan kaldırmak isteyenin önce ABD’yi ortadan kaldırmak için çalışılması gerektiğidir.

Peki, Hizbullah'ın Gazze'ye yönelik “destek savaşı” deneyimine, aldığı ağır darbelere, Lübnan’ın uğradığı yıkıma ve sonunda Hizbullah'ın onayıyla ateşkes anlaşmasına varılmasına, 1701 sayılı kararın uygulanmasına, dahası İsrail'in sanki zafer kazanmış gibi davranmasına, İslami direnişten hiçbir karşılık almadan savaşını sürdürmesine ne demeli? Bu nasıl bir strateji ki, aktörleri ne meşru otoritenin ne de Lübnan halkının çoğunluğunun görüşü sorulmadan ve rolü olmadan, İsrail'i İran’ın kararı ile Lübnan'dan ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu hayal ediyorlar? Cevap aslında sahada. İran’ın kollarının İran'ı ve bölgesel projesini koruma rolü, Esed rejiminin çökmesi ve Suriye köprüsünün kaybedilmesiyle birlikte gerileme dönemine girdi. Lübnan'daki direniş için oyun bitti, ancak Tahran hâlâ zamanı geri alabileceğini öne sürüyor. ABD ile bir anlaşma için müzakerelerde bulunurken, Hizbullah ise hâlâ kullanımı intihara ve Lübnan'dan geriye kalanların kesin yıkımına yol açacak bir reçeteye dönüşen silahını korumaktan bahsediyor.

Öcalan yaşananları gözden geçirip dersler çıkardı, Hamas da en azından Gazze halkının durumundan dolayı bir gözden geçirmede bulunmalı ve dersler çıkarmalı. Lübnan'daki yeni durum da Hizbullah'a yaşananları gözden geçirip ders çıkarmaktan başka seçenek bırakmadı, aksi takdirde hem yeni durum hem Hizbullah başkalarına ders olacaktır.

Carl von Clausewitz’in “Savaş Teorisi” adlı kitabında üzerinde durduğu husus da savaşta siyasi hedefin önemidir.

* Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Insependent Arabia'dan çevrilmiştir.