Japonya'da bir hastanenin 30 yıl boyunca tuvalet suyunu içme suyu olarak kullandığı ortaya çıktı

Osaka Üniversitesi'ndeki hastanede her hafta suyun kontrol edilmesine rağmen uzun süre sorun bildirilmediği belirtildi (Unsplash)
Osaka Üniversitesi'ndeki hastanede her hafta suyun kontrol edilmesine rağmen uzun süre sorun bildirilmediği belirtildi (Unsplash)
TT

Japonya'da bir hastanenin 30 yıl boyunca tuvalet suyunu içme suyu olarak kullandığı ortaya çıktı

Osaka Üniversitesi'ndeki hastanede her hafta suyun kontrol edilmesine rağmen uzun süre sorun bildirilmediği belirtildi (Unsplash)
Osaka Üniversitesi'ndeki hastanede her hafta suyun kontrol edilmesine rağmen uzun süre sorun bildirilmediği belirtildi (Unsplash)

Japonya'daki bir hastanenin yaklaşık 30 yıldır tuvaletler için kullanılan arıtılmış suyu "yanlışlıkla" içme suyu olarak kullandığı ortaya çıktı.
Japonya'da yayımlanan Yomiuri Shimbun gazetesinin 20 Ekim'de birdirdiği tuhaf olay nedeniyle Osaka Üniversitesi'nin Rektör Yardımcısı Kazuhiko Nakatani özür diledi. 
Japon haber kaynağına göre söz konusu hastane Osaka Üniversitesi bünyesinde bulunuyor ve klinik binası tıp fakültesine bağlı.
Binada kullanılan kuyu suyu el yıkamak ve gargara yapmak için kullanılanlarda da dahil 120 muslukta kullanılıyordu.
Arızanın 1993'te hastane inşa edildiğinde bağlantı borularındaki bir hata nedeniyle meydana geldiği belirtildi. Hastane yönetimi yeni bir arıtma tesisi inşaatına başlayana kadar kimsenin sorunu fark etmediğini söyledi. Su sorunu yeni binada yapılan inceleme sırasında tespit edildi. 
Osaka Üniversitesi meseleye yönelik soruşturma yapıldığını ifade etti. Bugüne kadar herhangi bir sağlık tehlikesinin yaşanmadığı belirtildi. 
Rektör Yardımcısı Nakatani gerçekleştirdiği basın toplantısında endişeye neden olduğu için özür dileyerek şu ifadeleri kullandı:
"İleri düzey tıbbi bakım sağlayan üniversite hastanesinin endişeye neden olması nedeniyle çok üzgünüm."
Kampüste arıtılmış kuyu suyunu kullanan 100'den fazla bina olduğu bildirildi. Hastane yetkilileri boruları kontrol edeceklerini ve hatayı düzelteceklerini söyledi.  
Independent Türkçe, The Hindustan Times, Wio News



İlk kez bir Antik Mısırlının tam genomu çözüldü

Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
TT

İlk kez bir Antik Mısırlının tam genomu çözüldü

Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)

Bilim insanları ilk kez bir Antik Mısırlının tüm genomunu diziledi. Yaklaşık 4 bin 500 yıl önce yaşayan adamın kalıntıları, antik uygarlıktan gelen en eski genetik veriyi de sunuyor.

Uzmanlar, bölgenin sıcak iklimi DNA'nın kolayca bozunmasına yol açtığı için Antik Mısır'dan genetik kayıtlar bulmanın epey zorlu bir iş olduğunu söylüyor. Ayrıca bu toplumda yaygın olan mumyalama da yumuşak dokuları muhafaza etmesine karşın DNA'nın düzgün bir şekilde korunmasını engelliyor.

Bugüne kadar Antik Mısır'dan sadece üç kişinin genomunun bir kısmı dizilenmişti. Ayrıca bu kişiler uygarlığın daha geç dönemlerinde yaşamıştı. 

Bulguları önde gelen hakemli dergi Nature'da dün (2 Temmuz) yayımlanan çalışmadaysa, bu örneklerden en az bin yıl daha önceye ait bir genom ilk kez tamamen dizilendi. 

Kahire'nin güneyindeki Nuwayrat köyünde 1900'lerin başında bulunan kalıntılar, kayaya oyulmuş bir mezarın içine yerleştirilmiş bir çömlek kabın içindeydi.

Liverpool John Moores Üniversitesi'nden Dr. Adeline Morez Jacobs liderliğindeki araştırmacılar, 4 bin 500 ila 4 bin 800 yıl önce yaşamış kişinin kemiklerini inceledi. Ayrıca dişinden aldıkları örneklerle genomunu dizileyen ekip, Antik Mısırlı hakkında eşsiz bilgiler elde etti.

VFDGH
Adamın kalıntılarını içeren çömlek 1902'de keşfedilmişti (Garstang Arkeoloji Müzesi/Liverpool Üniversitesi)

İlk piramitler inşa edilirken yaşayan kişinin kalıntıları, 44-64 yaşında ölen bir erkek olduğuna işaret ediyor. Makalenin yazarlarından Joel Irish, MÖ 2855 ila 2570'de hayatını kaybeden adam hakkında "Öldüğünde muhtemelen 60'lı yaşlarındaydı, ki bu o dönem için inanılmaz derecede ileri bir yaş" diyor.

Bilim insanları kişinin genetik materyalinin yüzde 80'inin beklendiği gibi Kuzey Afrika kökenine sahip olduğunu tespit etti. Ancak yüzde 20'si, Batı Asya ve Mezopotamya bölgesindeki insanlara dayanıyordu.

Araştırmacılar Antik Mısır ve Mezopotamya halkları arasında bir ilişki olduğunu uzun zamandır düşünüyordu. Arkeolojik bulgular bu etkileşime güçlü kanıtlar sunsa da bugüne kadar genetik bir veri elde edilememişti. 

Harvard Üniversitesi'nden Iosif Lazaridis, yer almadığı çalışmanın bulguları hakkında "Bu örnek bize, bu kadar erken bir tarihte Mısır'da çoğunlukla Kuzey Afrikalı soyundan gelen ancak Mezopotamya'dan da bir miktar soy katkısı olan insanlar olduğunu söylüyor" diyor: 

Bu coğrafi açıdan mükemmel derecede mantıklı.

Araştırmacılar bulunan kemiklerde artrit ve osteoporoz belirtilerinin yanı sıra yaşamının büyük bölümünde aşağı baktığını ve öne doğru eğildiğini gösteren işaretler tespit etti. Ayrıca kollarını uzun süre önünde tuttuğunu, ağır malzemeler taşıdığını ve sert yüzeylere oturduğunu gösteren bulgulara rastlandı. 

Ekip bu verilere dayanarak bu kişinin ağır işçilik yaptığı ve muhtemelen çömlekçi olduğu sonucuna vardı. Irish çömlekçi çarkının da Mısır'a bu dönemde geldiğini söyleyerek ekliyor:

Öte yandan bir çömlekçiye genellikle böyle üst sınıf bir cenaze töreni düzenlenmez. Belki de olağanüstü yetenekli ya da başarılı olduğu için sosyal statüsü yükselmişti.

Bilim insanları Antik Mısır ve Mezopotamya ilişkisine ışık tutan yeni çalışmanın sadece tek bir genom örneğine dayandığına ve daha fazla kanıt bulmayı beklediklerine değiniyor. Bu sayede iki bölgede yakın zamanda ortaya çıkan yazının kökenlerini ve farklı toplumlar arasındaki göçleri daha iyi anlamayı umuyorlar.

Makalenin ortak yazarı Dr. Linus Girdland-Flink "Bu, insan genetik varyasyonu bulmacasının sadece bir parçası: Bugüne kadar yaşamış her insan ve onların genomu bu bulmacanın benzersiz bir parçasını oluşturuyor" diyerek ekliyor:

Hiçbir zaman herkesin genomunu dizileyemeyeceğiz ancak insanlık tarihinde bugün kim olduğumuzu şekillendiren önemli olayları doğru bir şekilde yeniden yapılandırmak için dünyanın dört bir yanından yeterince çeşitli örnek toplamayı umuyoruz.

Independent Türkçe, CNN, New Scientist, Nature