Asya Film Festivalinde Arap filmleri büyük ilgi gördü

ABD’nin Los Angeles kentinde düzenlenen Yedinci Asya Dünya Film Festivali sona erdi

Şambala en iyi filmlerden biri
Şambala en iyi filmlerden biri
TT

Asya Film Festivalinde Arap filmleri büyük ilgi gördü

Şambala en iyi filmlerden biri
Şambala en iyi filmlerden biri

Yedinci Asya Dünya Film Festivali, Los Angeles'taki Landmark Hall'da yaklaşık 2 bin kişiyi ağırladığı on başarılı günün ardından sona erdi.
Festival’de tüm izleyicilere tabii ki, Los Angeles'taki Asya topluluklarının üyeleri de dahil olmak üzere nadir bir fırsat sunan festivalde gösterilmeye değer filmler üreten yaklaşık 20 Asya ülkesinden 30'dan fazla yapımcının filmlerini gösterildi. Festival fantezi ve gerçekliğin aynasında hayatların yansıması görmek için nadir bir fırsattı.
Lübnanlı Yönetmen George Samson'un üzerinde çalıştığı proje olan Uluslararası Asya Festivali, Kırgız Sinemacılar Birliği Başkanı Sadık Şerniyaz tarafından hayata geçirildi.
Uygulama tamamen bir grup gönüllünün sorumluluğunda hayat geçti. Ancak, filmlerin güvence altına alınması, seçilmesi, programlanması ve yönetilmesiyle ilgili her şeyde işin çoğunu Samson yapıyor. Başarılı olmasaydı bu festivalin boyutu yıldan yıla artmazdı.
Lübnanlı yetkililere kızgın olan Samson yapılan özel röportajda şöyle diyor: “Lübnanlı yetkililerin yaptıklarımı görmezden gelmesine çok üzüldüğümü umarım yazarsınız. Lübnan sinemasına ve yapımcılarına davranış biçimlerinden, diğer ülkeler gibi iletişime ilgisizlikleri ve bu ülkeye hizmet etmeye yönelik her eylemde sorumluluklarını görmezden gelmelerinden memnun değilim.”
Bu, Samson'un Lübnan devletinin film yapımcılarını cesaretlendirmedeki başarısızlığını ve onların geleceklerini görmezden gelmesiyle ilgili yaptığı ilk eleştiri değil. Kendisine devletin şu anda sayısız sorunu olduğunu söylediğimde, bu ihmalin mevcut durumun bir sonucu olmadığını, çok daha eskiye uzandığını söylüyor.
Samson, “Lübnan’ın Los Angeles Konsolosluğu'nun yapması gereken tek şey bu festivalde gösterilen Lübnan filmine katılmalarıydı. Onları davet ettik ama kimse kabul etmedi. Hatta bunun için özür bile dilemedi. Diğer Asya ülkelerinin büyükelçileri ve konsolosları festivale katıldılar. İster resmi ister özel olsun, bu ülkelerin kurumlarıyla iletişim kurduğumuzda, hızlı yanıt verdiklerini ve katılımla ilgilendiklerini görüyoruz. Bunu ilk gösterimden itibaren hissettik ve bir Lübnanlı olarak amacım ülkeme hizmet etmek olsa ki hala öyleyiz ve bu benim görevim. Peki onların görevi nedir?” diye soruyor.

Kırgız estetiği
Samson'un Lübnan’ın Los Angeles Konsolosluğu’ndan yetkilileri manevi destek için davet ettiği film, yeni yönetmen Kazım Fayyad’ın Yusuf adlı filmi.
Film hayatındaki gerçeklerle hayal ettikleri arasında kaybolan bir adam hakkındaki bir drama. Kendini iki dünyayı tek bir bedebde yaşarken bulur ve halihazırda yaşadığı dünyadan habersizdir. Film psikolojik kategoride değil. Daha ziyade, sınıflandırmasını kaçak silah ticaretiyle uğraşana genç adam ve erkek kardeşinin yaşadıklarından alan bir gerilim draması.
İzlediğimiz filmlerin çoğu ülkelerine özgü toplumsal koşullara yansıtır nitelikte. Yusuf filmi kaçak silah ticaretini ele alırken, eleştirdikleri ya da göstermekten memnun oldukları genel bir gerçekliğe yansıyan kişisel sorunları ele alan başka filmler de görüyoruz.
Tabi, meme kanseri olduğunu keşfeden hamile bir annenin hayatını ele alan Sri-Lanka'dan alınan ‘Asu’ adlı travmatik film dışında. Kadın tedavi olması halinde fetüsüne zarar vereceğinden korkar ve reddeder. Yönetmen Sanjeewa Pushpakumara fedakarlık konusunda ciddi bir film istiyor, ancak bunu mümkün olduğunca az yaratıcılık ve ustalıkla yapıyor ve bizi melodramatik darbelere ve ara sıra kötü sahnelere maruz bırakıyor.
Kalite açısından dikkat çeken filmler olan ise Orta Asya'dan geliyor. Bunlar arasında Şambala bu yıl en çok izlenen yapımlardan biri olarak öne çıkıyor.
Film 2022 Oscar ödüllerinde Kırgızistan'ın adayı. Film göz kamaştırıcı estetiği ve büyüleyici temasıyla öne  çıkıyor. Şambala uzak bir köyde şaşkın bir şekilde dolaşmakta olan bir çocuğun adı.
Yönetmenliğini Artykpai Suyundukov’un yaptığı filme konu olan köy, küçük derelerden şelalelere ve büyük nehirlere kadar suyun bol olduğu bir köy. Şambala harika hayaller kurarak yaşıyor. Yelkenliyle seyahat etme hayaliyla kâğıttan tekne yapıyor. Çocuk babası öldüğü için büyükbabası ve büyükannesinin bakımı altında zor şartlarda yaşamaktadır. Annesi kötü huylu bir adamla evlenmiş. Çocuk ağaçlarda gizlenmiş bir büstü bulduğunda ona karşı hemen dişlerini gösteriyor. Büyükbaba, adama heykel meselesini kapatmasını tavsiye eder, ancak bu tavsiyeyi dinlemez ve eve götürür. Ancak bunun ardından dedenin heykeli asıl yerine geri götürdüğünü öğrenince herkese karşı isyan eder. Adam, Şambala dahil olmak üzere herkesi ölümle veya kovmakla tehdit eder.
İşte böylesi bir ortamda yıllar önce terk edilmiş bölgeyi ziyaret eden, nadir güzelliğiyle öne çıkan boynuzlu bir geyik var. Filmin son bölümünde çocuk, üvey babasının bir geyik avladığını keşfeder ve onu ziyaret eden konuklara ikram ettiğini öğrenir. Bu bölümde üvey babanın köy ve şehir ahlakı arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdığını görüyoruz. Sürekli içki içiyor ve dans ediyor ve karısı başka bir adamla dans ettiğinde dahi aldırmıyor.
Yönetmen, filmi zenginleştiren objeleri çevreden ödünç aldığı gibi, heykelin bir parçası sayılmaktan ötesine geçmeyen su ve hayvan gibi büyük simgeleri kullanıyor. Büyük kısmı, gecenin bir yarısı meşaleleri ve kılıçlarıyla atlarının üzerinde ilerleyen Moğol ordularının ya da öyle görünenlerin bir tasviridir. Savaşçılar köye ulaşıp onu yok edecekler. Ancak bu sadece hayal gücünde olan bir şey ve yönetmen onu adamın eylemlerinde tekrarlayan karanlık ve adaletsiz bir çağın sembolü olarak kullanıyor.
Bu filme paralel olarak, “Ateş” başlıklı bir Kazak filmi de sivil toplum birlikteliğini konu ediniyor. Ekmek yapan ve bakkallara dağıtan bir şirkette çalışan bir adamın hikayesi. Adam ailesine zar zor bakabilen soför Tulik (Tolbragen Bayshakov). Adamın borçları arttıkça ve kendisini bununla baş edemeyek bir durumda bulur. Kızı üniversiteden bir sınıf arkadaşından hamile kaldığında ve genç adamın ailesi bu durumu kabul etmeyi reddettiğinde olaylar daha karmaşık bir hal alır. Bu durum başına gelenleri durdurmak için uğraşıp duran Tulik’ten sizi çekip alan bir dizi beklenmedik olaya yol açacaktır.
Filmde, bazı kara komedilerle karıştırıldığında bazı İtalyan dramalarını hatırlatıyor. Ancak Ateş filmi kendi özgünlüğünü koruyor. Film hızlı akan, iyi tempolu ve sunduğu şeyler de önemli.

Filistin, İsrail ve duvar
Bir Arap filmi olarak Yusuf, festival katılımcılarının Amir Nayif'in “200 Metre” Filistin filmi izlemesine izin veriyor. Doğu Kudüs'te yaşayan ve işgal altındaki Kudüs’te çocuklarıyla yaşamakta olan karısından aralarındaki duvar nedeniyle ayrı düşen bir kocanın hikayesi. Kocanın çalışma izni olmadığı gibi şehrin diğer tarafında çalışan karısı da geri dönemiyor. Duvardan geçilebilecek bir yer olduğu hakkında bilgisi olan İsrailli bir kadının bulunduğu bir grupla hareket ediyorlar.  Ancak gruptaki diğer kişilerin kadının casus olduğunu düşünmeleri üzerine herşey değişiyor.
Filmin tamamı önemli. Hikâyesi kuşkusuz kaliteli. Ancak çabası uzun bir süre için hazırlanmaya odaklanmış. Grubun yaptığı seyehatte yaşanan olaylar gerçeği yansıtmazken sadece ondan bahsediyor.
200 Metre filmi, ünlü Yalnızlık Duvarı hakkındaki tek film değil. Eran Kolorin İsrail filmi “Let There Be Morning” de aynı konuyu tersten ele alıyor. Filmin kahramanı Sami, işgal altındaki Kudüs'te karısıyla birlikte, kardeşi ise Doğu Kudüs'te yaşıyor ve kardeşi onu düğün törenine davet ediyor.
Sami daveti memnuniyetle kabul eder. Ancak olan şu ki, İsrail makamları bölgeyi kuşatarak Sami'nin evine dönmesini engel olurlar.
Yönetmen Eran Kolirin, kahramanına zor hayatlar yaşayan Filistinlileri tanıma fırsatı veriyor. Kolorin, daha önce The Band's Visit ve daha sonra Beyond the Mountains and Hills ile Arap-İsrail konularını işlemişti. İki halk arasındaki mevcut siyasi ve güvenlik sorunları hakkında henüz net çözümler bulamamış olsa da halen bu ilişkileri ele aldığını görmek güzel.
Mevcut yaşamın karmaşıklıklarından uzakta, Wuhan şehrinden yayılan Kovid-19 salgının da ele alındığı yeni Çin filmi,  hem bireysel düzeyde hem de küresel çapta ortaya çıkan felaketlere yer veriyor.
Tarihteki her salgın gibi, koronavirüs ve varyantları da, ülkelerin harekete geçmesini beklemeden ayrım yapmadan saldırmak için inisiyatif aldı. Bahsettiğim belgeseller hala az ama Çin bu konuda iki film üretti. Bunlardan birincisi geçen yıl Asya Dünya Festivali'nde ‘76 Gün’ adıyla, ikincisi ise bu yıl ‘Wuhan Wuhan’ adıyla gösterildi.
İkisinin de konusu aynı. Weixi Chen ve Hao Wu'nun yönettiği 76 Gün filminde Kovid-19 salgınıyla mücadele eden hastaların ve ön saflarda yer alan sağlık çalışanlarının mücadelesi basit ve samimi bir dille anlatılıyor. Yönetmen gerçeği olduğu gibi aktarma konusunda çaba göstermiş. Bu filmde aynı zamanda acil durumla karşılaşıldığında nasıl davranılması gerektiğini gösteren birçok insani sahne var.
Yung Chang ve Gong Cheng’in  yönettiği Wuhan Wuhan, genel hatlardan çok uzaklaşmadan, hattın her iki tarafında yer alan doktorların ve hastaların yaşadıklarını aktararak vaka sayılarının hızla artmasını tasvir ediyor. Derinleşen bir aile krizini çözmeye çalışırken hastaları kurtarmak için çaba sarf etmek zorunda kalan psikiyatristin de ele alındığı belgesel bir film niteliğinde.



Bilim insanları: Avrupa 25 yıl içinde yenilenebilir enerjisini büyük ölçüde uzaydan toplayacak

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Bilim insanları: Avrupa 25 yıl içinde yenilenebilir enerjisini büyük ölçüde uzaydan toplayacak

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Yeni bir araştırmaya göre uzaya yerleştirilen güneş panelleri, 2050'ye gelindiğinde Avrupa'nın yenilenebilir enerji ihtiyacının yüzde 80'ini sürekli karşılayabilir.

King's College London'dan araştırmacılar uzay tabanlı güneş enerjisinin, 20-30 yıl içinde Avrupa'nın toplam elektrik şebekesi maliyetlerini yüzde 7 ila 15 oranında azaltabileceğini tahmin ediyor.

Öte yandan bunu başarmanın, Avrupa'nın 2050 net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için NASA'nın tasarladığı iki teknolojinin hızlı bir şekilde geliştirilmesine bağlı olduğunu belirtiyorlar.

Uzaya güneş panelleri yerleştirme fikri ilk olarak 1960'ların sonunda ortaya atılsa da bu konsept bugüne kadar hayata geçirilememişti.

Çin, Hindistan, Japonya, Rusya, ABD ve Birleşik Krallık gibi birçok ülke, Güneş'in enerjisini sürekli kullanmak için bu tür uyduların geliştirilip konuşlandırılması yönünde aktif çalışma yürütüyor.

King's College London'dan mühendis Wei He, "Uzayda, güneş panellerini her zaman Güneş'e bakacak şekilde konumlandırma imkanı olması, enerji üretiminin Dünya'daki günlük döngüye kıyasla neredeyse kesintisiz olabileceği anlamına geliyor" diyor.

Dr. He, "Ayrıca uzayda olduğundan, güneş ışınımı Dünya yüzeyine göre daha yüksek" diye açıklıyor.

scdfgh
Uzay tabanlı güneş panellerinin illüstrasyonu (Wei He)

İletişim uyduları gibi çalışacak uzay tabanlı güneş panelleri, Güneş'in enerjisini en iyi şekilde yakalamak için Dünya'nın etrafında dönecek ve bu enerjiyi mikrodalga şeklinde Dünya'daki istasyonlara gönderecek.

Bilim insanları toplanan enerjinin daha sonra elektriğe dönüştürülerek mevcut şebeke altyapısına aktarılabileceğini söylüyor.

Hakemli dergi Joule'da yayımlanan son çalışmada araştırmacılar, 2050'deki Avrupa enerji şebekesi modellerini kullanarak uzay tabanlı güneş enerjisinin, Avrupa'nın net sıfır hedefine katkı sağlayıp sağlamayacağını değerlendirdi.

NASA'nın iki uzay tabanlı güneş enerjisi tasarımı (Innovative Heliostat Swarm ve Mature Planar Array) için yıllık maliyetleri ve enerji toplama potansiyelini hesaplayarak işe başladılar.

Araştırmacılar NASA'nın helyostat tasarımının geliştirilme aşamasında olduğunu ancak güneş enerjisini sürekli yakalama potansiyelinin daha yüksek olduğunu belirtiyor.

Öte yandan daha basit olan düzlemsel dizi, teknolojik açıdan daha hazır ancak güneş enerjisinin sadece yüzde 60’ını yakalayabiliyor.

Ancak bu, standart yer tabanlı güneş panellerinin yüzde 15-30'luk verimliliğine kıyasla yine de büyük bir adım.

Dr. He, "Bu, uzay tabanlı güneş enerjisini, enerji sistemi geçişi çerçevesine dahil eden ilk makale" diyor.

Şu anda bu ufuk açıcı fikri büyük ölçekli testlere sokma ve yönetmelik ve politika oluşturma tartışmalarına başlama aşamasındayız.

Bilim insanları bu teknolojinin Avrupa'daki diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına destek olup olamayacağını veya onları geride bırakıp bırakamayacağını test etmek için uzay tabanlı güneş enerjisinin olduğu ve olmadığı farklı senaryoları karşılaştırdı.

NASA'nın performans ve maliyet tahminlerine göre, helyostat tasarımının 2050'ye gelindiğinde rüzgar ve güneş enerjisini geride bırakabileceğini buldular.

Bilim insanları bu teknolojinin toplam sistem maliyetlerini yüzde 7 ila 15 oranında azaltabileceğini, rüzgar ve güneş enerjisinin yüzde 80'ini ikame edebileceğini ve batarya kullanımını en az yüzde 70'e kadar azaltabileceğini ancak bazı bölgelerde kış aylarında hidrojen depolamanın yine de hayati önem taşıyacağını belirtiyor.

Dr. He, "Daha iyi performans elde etmek için her iki teknolojiyi birleştirip bunlardan yararlanacak koordineli bir geliştirme stratejisi öneriyoruz" ifadelerini kullanıyor.

Öncelikle daha gelişmiş düzlemsel tasarıma odaklanarak, uzay tabanlı güneş enerjisi teknolojilerini sergileyip iyileştirirken, aynı zamanda daha kesintisiz enerji üretimi sağlayan tasarımlar için Ar-Ge çalışmalarını hızlandırabiliriz.

Öte yandan araştırmacılar, uzay tabanlı güneş enerjisinin geniş çapta uygulanabilmesi için daha birçok teknolojik atılıma ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.

Independent Türkçe


George Lucas'ın, uzay gemisine benzeyen müzesi tamamlanmak üzere

Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)
Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)
TT

George Lucas'ın, uzay gemisine benzeyen müzesi tamamlanmak üzere

Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)
Exposition Park'ta yer alan fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, yerin üstünde "yüzen" bir yapı olarak tasarlandı (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)

Çok uzaklardaki bir galaksiden fırlayıp gelmiş bir uzay gemisine benziyor.

Ama aslında bu, Yıldız Savaşları'nın (Star Wars) yaratıcısı George Lucas ve eşi Mellody Hobson'ın tasarladığı, Los Angeles'taki 1 milyar dolarlık bir tutku projesinin ürünü olan müze.

İlk kez 2014'te duyurulan müzenin fotoğrafları, sadece inşaatın tamamlanmak üzere olduğunu değil, aynı zamanda şehrin en göz alıcı turistik yerlerinden biri olacağını da gösteriyor.

2026'da açılması planlanan Exposition Park'taki fütüristik Lucas Anlatı Sanatı Müzesi, tasarımını yapan Mad Architects stüdyosuna göre yerin üzerinde "yüzen" bir yapı olarak dizayn edilmiş. Ve görünürde tek bir dik açı bile yok.

Ağaçlar, bahçeler ve yürüyüş yollarıyla çevrili bir arazide yer alan yaklaşık 28 bin metrekarelik bina, 81 yaşındaki Lucas'ın bizzat küratörlüğünü üstlendiği, "dünyanın en önemli anlatı sanatı koleksiyonlarından biri" diye nitelendirilen eserlere ev sahipliği yapacak.

5 katlı müzede çizgi romanlar, illüstrasyonlar, resimler, fotoğraflar, hareketli görüntüler, heykeller ve film hatıraları gibi, Lucas'ın kişisel koleksiyonundan 10 binden fazla eser sergilenecek.

dfgthy
Müze, George Lucas'ın bizzat küratörlüğünü üstlendiği, "dünyanın en önemli anlatı sanatı koleksiyonlarından biri" diye nitelendirilen eserlere ev sahipliği yapacak (JAKS Productions/Sand Hill Media/Eric Furie)

Sergide Norman Rockwell, N. C. Wyeth, Maxfield Parrish ve Kadir Nelson gibi illüstratörlerin; Winsor McCay, Frank Frazetta, Jack Kirby ve Robert Crumb gibi karikatüristlerin; Judith F. Baca ve Diego Rivera gibi duvar ressamlarının; Dorothea Lange ve Carrie Mae Weems gibi fotoğrafçıların; Jacob Lawrence ve Charles White gibi Afro-Amerikan yaşamını anlatan tarihçilerin; Frida Kahlo, Artemisia Gentileschi ve Robert Colescott gibi sanatçıların önemli eserleri yer alacak.

Koleksiyonda ayrıca Separate Cinema Archive ve Historic Lucasfilm Archive (1971–2012) gibi sinema arşivleri de var.

asxdefr
5 katlı müzede George Lucas'ın kişisel koleksiyonundan 10 binden fazla eser sergilenecek (Lucas Anlatı Sanatı Müzesi/Jenny Miyasaki)

İç mekan; galeri alanları, 299 koltuklu sinema salonları, cam asansörler, kütüphane, kafe ve restoranlardan oluşacak ve ziyaretçiler, panoramik şehir manzarası için çatıdaki terasa çıkabilecek.

dfgthy
Ziyaretçileri üst katlara çıkaracak cam asansörlerin bulunduğu müzenin lobisini görülüyor (Lucas Anlatı Sanatı Müzesi/Jenny Miyasaki)

Müzenin açıklamasında "Los Angeles'ın canlı lider ruhunu ve farklılıklarını kucaklayan yapısını yansıtacak şekilde kurgulanan tasarım, diyalog, anlayış ve kapsayıcılığı temsil ediyor" ifadeleri kullanılıyor.

Bu, şehrin canlılığı, inovasyon dolu tarihi ve zengin kültürel dokusunun kanıtı.

Görsel hikaye anlatım sanatına adanmış bir tesise ait kampüsün tasarımı, ziyaretçileri müzenin galerilerine adım atmadan çok önce bir yolculuğa çıkarıyor.

Independent Türkçe


Musk, eski Twitter çalışanlarına 500 milyon dolar tazminat ödeyecek

Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)
Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)
TT

Musk, eski Twitter çalışanlarına 500 milyon dolar tazminat ödeyecek

Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)
Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminat ödemeden işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödeme yapmaya hazırlanıyor (Elon Musk/Twitter/AFP)

Teknoloji milyarderi Elon Musk, Twitter'ı satın aldıktan sonra tazminatsız işten çıkardığı 6 bin çalışana 500 milyon dolar ödemeye hazırlanıyor.

Musk ve sosyal medya şirketi X Corp., eski Twitter çalışanlarının açtığı davada prensip anlaşmasına vardı. The Independent, çarşamba günü anlaşmanın bildirildiği dava dosyasına ulaştı.

Mahkeme belgelerinde, "Taraflar prensipte uzlaştı ve 19 Ağustos 2025'te uzun vadeli bir uzlaşma anlaşmasının şartlarını müzakere etmeye başladı" ifadeleri yer alıyor.

Twitter'ı 2022'de satın aldıktan sonra işgücünün yarıdan fazlasını oluşturan yaklaşık 6 bin çalışanı işten çıkaran Musk, mavi kuşlu platformun adını X olarak değiştirmişti.

Toplu dava, Twitter'ın çalışanlara sağladığı sosyal haklar programını denetleyen Courtney McMillian ve operasyon müdürü Ronald Cooper tarafından Kaliforniya'da açılmıştı.

Reuters'in haberine göre davada, 2019'daki işten çıkarma planında Twitter çalışanların çoğuna iki aylık temel maaşın yanı sıra, işlerinde geçirdikleri her yıl için bir haftalık ek maaş ödenmesinin öngörüldüğü iddia edildi.

Ancak davada, Twitter'ın en fazla bir aylık tazminat ödediği ve işten çıkarılan birçok çalışanın herhangi bir ek tazminat almadığı öne sürülüyor.

Dava dilekçesine göre McMillian ve diğer üst düzey çalışanlara 6 aylık temel maaş garantisi verilmişti.

Anlaşma, davanın federal temyiz mahkemesine taşınmasından yaklaşık bir ay önce sağlandı. Bloomberg Law'a göre, Kaliforniya federal yargıcı daha önce davanın reddine ilişkin bir talebi kabul etmişti.

Anlaşma prensipte kabul edildiğinden, her iki taraf da temyiz mahkemesinden yaklaşan duruşmayı ertelemesini istedi.

Dosyada, "Bölge mahkemesi önerilen uzlaşımı onaylarsa, anlaşma davayı tamamen çözecek ve bu temyizi geçersiz kılacak" ifadeleri yer alıyor.

Musk, olaylı bir anlaşmayla Twitter'ı 44 milyar dolara satın almıştı.

Musk, Nisan 2022'de Twitter'ı satın almayı kabul etmiş ancak birkaç ay sonra bu kararından vazgeçtiğini açıklamıştı. Twitter, anlaşmayı tamamlamaya zorlamak için işi, teknoloji devine dava açmaya kadar götürmüştü.

Ekim 2022'de anlaşmayı tamamlayan Musk birçok habere göre kısa süre içinde, dönemin CEO'su Parag Agrawal ve diğer üst düzey yöneticileri görevden alarak toplu işten çıkarmalara başlamıştı.

Independent Türkçe