Asya Film Festivalinde Arap filmleri büyük ilgi gördü

ABD’nin Los Angeles kentinde düzenlenen Yedinci Asya Dünya Film Festivali sona erdi

Şambala en iyi filmlerden biri
Şambala en iyi filmlerden biri
TT

Asya Film Festivalinde Arap filmleri büyük ilgi gördü

Şambala en iyi filmlerden biri
Şambala en iyi filmlerden biri

Yedinci Asya Dünya Film Festivali, Los Angeles'taki Landmark Hall'da yaklaşık 2 bin kişiyi ağırladığı on başarılı günün ardından sona erdi.
Festival’de tüm izleyicilere tabii ki, Los Angeles'taki Asya topluluklarının üyeleri de dahil olmak üzere nadir bir fırsat sunan festivalde gösterilmeye değer filmler üreten yaklaşık 20 Asya ülkesinden 30'dan fazla yapımcının filmlerini gösterildi. Festival fantezi ve gerçekliğin aynasında hayatların yansıması görmek için nadir bir fırsattı.
Lübnanlı Yönetmen George Samson'un üzerinde çalıştığı proje olan Uluslararası Asya Festivali, Kırgız Sinemacılar Birliği Başkanı Sadık Şerniyaz tarafından hayata geçirildi.
Uygulama tamamen bir grup gönüllünün sorumluluğunda hayat geçti. Ancak, filmlerin güvence altına alınması, seçilmesi, programlanması ve yönetilmesiyle ilgili her şeyde işin çoğunu Samson yapıyor. Başarılı olmasaydı bu festivalin boyutu yıldan yıla artmazdı.
Lübnanlı yetkililere kızgın olan Samson yapılan özel röportajda şöyle diyor: “Lübnanlı yetkililerin yaptıklarımı görmezden gelmesine çok üzüldüğümü umarım yazarsınız. Lübnan sinemasına ve yapımcılarına davranış biçimlerinden, diğer ülkeler gibi iletişime ilgisizlikleri ve bu ülkeye hizmet etmeye yönelik her eylemde sorumluluklarını görmezden gelmelerinden memnun değilim.”
Bu, Samson'un Lübnan devletinin film yapımcılarını cesaretlendirmedeki başarısızlığını ve onların geleceklerini görmezden gelmesiyle ilgili yaptığı ilk eleştiri değil. Kendisine devletin şu anda sayısız sorunu olduğunu söylediğimde, bu ihmalin mevcut durumun bir sonucu olmadığını, çok daha eskiye uzandığını söylüyor.
Samson, “Lübnan’ın Los Angeles Konsolosluğu'nun yapması gereken tek şey bu festivalde gösterilen Lübnan filmine katılmalarıydı. Onları davet ettik ama kimse kabul etmedi. Hatta bunun için özür bile dilemedi. Diğer Asya ülkelerinin büyükelçileri ve konsolosları festivale katıldılar. İster resmi ister özel olsun, bu ülkelerin kurumlarıyla iletişim kurduğumuzda, hızlı yanıt verdiklerini ve katılımla ilgilendiklerini görüyoruz. Bunu ilk gösterimden itibaren hissettik ve bir Lübnanlı olarak amacım ülkeme hizmet etmek olsa ki hala öyleyiz ve bu benim görevim. Peki onların görevi nedir?” diye soruyor.

Kırgız estetiği
Samson'un Lübnan’ın Los Angeles Konsolosluğu’ndan yetkilileri manevi destek için davet ettiği film, yeni yönetmen Kazım Fayyad’ın Yusuf adlı filmi.
Film hayatındaki gerçeklerle hayal ettikleri arasında kaybolan bir adam hakkındaki bir drama. Kendini iki dünyayı tek bir bedebde yaşarken bulur ve halihazırda yaşadığı dünyadan habersizdir. Film psikolojik kategoride değil. Daha ziyade, sınıflandırmasını kaçak silah ticaretiyle uğraşana genç adam ve erkek kardeşinin yaşadıklarından alan bir gerilim draması.
İzlediğimiz filmlerin çoğu ülkelerine özgü toplumsal koşullara yansıtır nitelikte. Yusuf filmi kaçak silah ticaretini ele alırken, eleştirdikleri ya da göstermekten memnun oldukları genel bir gerçekliğe yansıyan kişisel sorunları ele alan başka filmler de görüyoruz.
Tabi, meme kanseri olduğunu keşfeden hamile bir annenin hayatını ele alan Sri-Lanka'dan alınan ‘Asu’ adlı travmatik film dışında. Kadın tedavi olması halinde fetüsüne zarar vereceğinden korkar ve reddeder. Yönetmen Sanjeewa Pushpakumara fedakarlık konusunda ciddi bir film istiyor, ancak bunu mümkün olduğunca az yaratıcılık ve ustalıkla yapıyor ve bizi melodramatik darbelere ve ara sıra kötü sahnelere maruz bırakıyor.
Kalite açısından dikkat çeken filmler olan ise Orta Asya'dan geliyor. Bunlar arasında Şambala bu yıl en çok izlenen yapımlardan biri olarak öne çıkıyor.
Film 2022 Oscar ödüllerinde Kırgızistan'ın adayı. Film göz kamaştırıcı estetiği ve büyüleyici temasıyla öne  çıkıyor. Şambala uzak bir köyde şaşkın bir şekilde dolaşmakta olan bir çocuğun adı.
Yönetmenliğini Artykpai Suyundukov’un yaptığı filme konu olan köy, küçük derelerden şelalelere ve büyük nehirlere kadar suyun bol olduğu bir köy. Şambala harika hayaller kurarak yaşıyor. Yelkenliyle seyahat etme hayaliyla kâğıttan tekne yapıyor. Çocuk babası öldüğü için büyükbabası ve büyükannesinin bakımı altında zor şartlarda yaşamaktadır. Annesi kötü huylu bir adamla evlenmiş. Çocuk ağaçlarda gizlenmiş bir büstü bulduğunda ona karşı hemen dişlerini gösteriyor. Büyükbaba, adama heykel meselesini kapatmasını tavsiye eder, ancak bu tavsiyeyi dinlemez ve eve götürür. Ancak bunun ardından dedenin heykeli asıl yerine geri götürdüğünü öğrenince herkese karşı isyan eder. Adam, Şambala dahil olmak üzere herkesi ölümle veya kovmakla tehdit eder.
İşte böylesi bir ortamda yıllar önce terk edilmiş bölgeyi ziyaret eden, nadir güzelliğiyle öne çıkan boynuzlu bir geyik var. Filmin son bölümünde çocuk, üvey babasının bir geyik avladığını keşfeder ve onu ziyaret eden konuklara ikram ettiğini öğrenir. Bu bölümde üvey babanın köy ve şehir ahlakı arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdığını görüyoruz. Sürekli içki içiyor ve dans ediyor ve karısı başka bir adamla dans ettiğinde dahi aldırmıyor.
Yönetmen, filmi zenginleştiren objeleri çevreden ödünç aldığı gibi, heykelin bir parçası sayılmaktan ötesine geçmeyen su ve hayvan gibi büyük simgeleri kullanıyor. Büyük kısmı, gecenin bir yarısı meşaleleri ve kılıçlarıyla atlarının üzerinde ilerleyen Moğol ordularının ya da öyle görünenlerin bir tasviridir. Savaşçılar köye ulaşıp onu yok edecekler. Ancak bu sadece hayal gücünde olan bir şey ve yönetmen onu adamın eylemlerinde tekrarlayan karanlık ve adaletsiz bir çağın sembolü olarak kullanıyor.
Bu filme paralel olarak, “Ateş” başlıklı bir Kazak filmi de sivil toplum birlikteliğini konu ediniyor. Ekmek yapan ve bakkallara dağıtan bir şirkette çalışan bir adamın hikayesi. Adam ailesine zar zor bakabilen soför Tulik (Tolbragen Bayshakov). Adamın borçları arttıkça ve kendisini bununla baş edemeyek bir durumda bulur. Kızı üniversiteden bir sınıf arkadaşından hamile kaldığında ve genç adamın ailesi bu durumu kabul etmeyi reddettiğinde olaylar daha karmaşık bir hal alır. Bu durum başına gelenleri durdurmak için uğraşıp duran Tulik’ten sizi çekip alan bir dizi beklenmedik olaya yol açacaktır.
Filmde, bazı kara komedilerle karıştırıldığında bazı İtalyan dramalarını hatırlatıyor. Ancak Ateş filmi kendi özgünlüğünü koruyor. Film hızlı akan, iyi tempolu ve sunduğu şeyler de önemli.

Filistin, İsrail ve duvar
Bir Arap filmi olarak Yusuf, festival katılımcılarının Amir Nayif'in “200 Metre” Filistin filmi izlemesine izin veriyor. Doğu Kudüs'te yaşayan ve işgal altındaki Kudüs’te çocuklarıyla yaşamakta olan karısından aralarındaki duvar nedeniyle ayrı düşen bir kocanın hikayesi. Kocanın çalışma izni olmadığı gibi şehrin diğer tarafında çalışan karısı da geri dönemiyor. Duvardan geçilebilecek bir yer olduğu hakkında bilgisi olan İsrailli bir kadının bulunduğu bir grupla hareket ediyorlar.  Ancak gruptaki diğer kişilerin kadının casus olduğunu düşünmeleri üzerine herşey değişiyor.
Filmin tamamı önemli. Hikâyesi kuşkusuz kaliteli. Ancak çabası uzun bir süre için hazırlanmaya odaklanmış. Grubun yaptığı seyehatte yaşanan olaylar gerçeği yansıtmazken sadece ondan bahsediyor.
200 Metre filmi, ünlü Yalnızlık Duvarı hakkındaki tek film değil. Eran Kolorin İsrail filmi “Let There Be Morning” de aynı konuyu tersten ele alıyor. Filmin kahramanı Sami, işgal altındaki Kudüs'te karısıyla birlikte, kardeşi ise Doğu Kudüs'te yaşıyor ve kardeşi onu düğün törenine davet ediyor.
Sami daveti memnuniyetle kabul eder. Ancak olan şu ki, İsrail makamları bölgeyi kuşatarak Sami'nin evine dönmesini engel olurlar.
Yönetmen Eran Kolirin, kahramanına zor hayatlar yaşayan Filistinlileri tanıma fırsatı veriyor. Kolorin, daha önce The Band's Visit ve daha sonra Beyond the Mountains and Hills ile Arap-İsrail konularını işlemişti. İki halk arasındaki mevcut siyasi ve güvenlik sorunları hakkında henüz net çözümler bulamamış olsa da halen bu ilişkileri ele aldığını görmek güzel.
Mevcut yaşamın karmaşıklıklarından uzakta, Wuhan şehrinden yayılan Kovid-19 salgının da ele alındığı yeni Çin filmi,  hem bireysel düzeyde hem de küresel çapta ortaya çıkan felaketlere yer veriyor.
Tarihteki her salgın gibi, koronavirüs ve varyantları da, ülkelerin harekete geçmesini beklemeden ayrım yapmadan saldırmak için inisiyatif aldı. Bahsettiğim belgeseller hala az ama Çin bu konuda iki film üretti. Bunlardan birincisi geçen yıl Asya Dünya Festivali'nde ‘76 Gün’ adıyla, ikincisi ise bu yıl ‘Wuhan Wuhan’ adıyla gösterildi.
İkisinin de konusu aynı. Weixi Chen ve Hao Wu'nun yönettiği 76 Gün filminde Kovid-19 salgınıyla mücadele eden hastaların ve ön saflarda yer alan sağlık çalışanlarının mücadelesi basit ve samimi bir dille anlatılıyor. Yönetmen gerçeği olduğu gibi aktarma konusunda çaba göstermiş. Bu filmde aynı zamanda acil durumla karşılaşıldığında nasıl davranılması gerektiğini gösteren birçok insani sahne var.
Yung Chang ve Gong Cheng’in  yönettiği Wuhan Wuhan, genel hatlardan çok uzaklaşmadan, hattın her iki tarafında yer alan doktorların ve hastaların yaşadıklarını aktararak vaka sayılarının hızla artmasını tasvir ediyor. Derinleşen bir aile krizini çözmeye çalışırken hastaları kurtarmak için çaba sarf etmek zorunda kalan psikiyatristin de ele alındığı belgesel bir film niteliğinde.



Meşhur gençlik dizisine 30 yıl sonra eleştiri: O hikaye artık kabul edilemez

Dawson's Creek'teki Audrey Liddell karakterine hayat vererek şöhrete uzanan Amerikalı aktris Busy Philipps (sağda), Freaks and Geeks ve ER gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (The WB)
Dawson's Creek'teki Audrey Liddell karakterine hayat vererek şöhrete uzanan Amerikalı aktris Busy Philipps (sağda), Freaks and Geeks ve ER gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (The WB)
TT

Meşhur gençlik dizisine 30 yıl sonra eleştiri: O hikaye artık kabul edilemez

Dawson's Creek'teki Audrey Liddell karakterine hayat vererek şöhrete uzanan Amerikalı aktris Busy Philipps (sağda), Freaks and Geeks ve ER gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (The WB)
Dawson's Creek'teki Audrey Liddell karakterine hayat vererek şöhrete uzanan Amerikalı aktris Busy Philipps (sağda), Freaks and Geeks ve ER gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (The WB)

Efsanevi gençlik dizisi Dawson's Creek'in yayımlanmasının üzerinden neredeyse 30 yıl geçti. Ancak dizinin oyuncularından Busy Philipps, geçmişe dönüp baktığında bazı hikayelerin "bugünün bakış açısından hiç de iyi görünmediğini" itiraf etti.

Philipps, 2001'de 5. sezonda diziye Joshua Jackson'ın canlandırdığı Pacey'nin sevgilisi Audrey olarak katılmıştı. Fakat geçen ay New York'taki Richard Rodgers Tiyatrosu'nda F Cancer Vakfı yararına düzenlenen canlı senaryo okumasında farklı bir karakteri canlandırdı. Etkinlik, başrol oyuncularından James Van Der Beek'in üçüncü evre kolorektal kanser teşhisinin ardından organize edilmişti.

46 yaşındaki oyuncu, köklü Amerikan dergisi People'a verdiği röportajda şunları söyledi:

Pilot bölümde Pacey ve Audrey zaten birlikte değillerdi. O dönemde Pacey, öğretmeniyle son derece uygunsuz bir yakınlık yaşayacaktı, ki bu inanılmaz. Bu da kültürel olarak ne kadar değiştiğimizin ve bunun ne kadar iyi bir şey olduğunun kanıtı.

Philipps, okuma etkinliğinde 1998'de yayımlanan pilot bölümde Leann Hunley'nin canlandırdığı İngilizce öğretmeni Tamara Jacobs karakterine hayat verdi. Dizide 36 yaşındaki öğretmen, 15 yaşındaki öğrencisi Pacey'yle sınırları aşan bir ilişki içinde gösterilmişti.

Oyuncu, canlandırdığı Audrey karakterinin Dawson's Creek'in yaratıcısı Kevin Williamson tarafından yazılmadığını da açıkladı:

Audrey karakterini Kevin Williamson yazmadı. Dizi üniversiteye geçtiğinde artık projede değildi ve benim karakterim o dönemde eklendi.

Philipps, ardından esprili bir dille şunu ekledi:

Okuma bittikten sonra Kevin'a, 'Demek ki Dawson's Creek'te bana da bir rol yazmışsın, sadece bunu oynayabilmem için 20 yıl beklemem gerektiğini bilmiyordun' dedim.

James Van Der Beek mide rahatsızlığı nedeniyle etkinliğe son anda katılamasa da canlı okuma, oyuncu kadrosunun büyük bölümünü yeniden bir araya getirmişti.

22 Eylül'de gerçekleşen etkinlikte Philipps'e Joshua Jackson, Michelle Williams, Katie Holmes, Mary Beth Peil, John Wesley Shipp, Mary-Margaret Humes, Nina Repeta, Kerr Smith ve Meredith Monroe eşlik etmişti.

Independent Türkçe, Deadline, People


İkonik serinin Netflix'teki animasyon halkası 4. sezonuyla veda ediyor

İlk sezonu Mayıs 2024'te ekranlara gelen J​​urassic World: Kaos Teorisi, eleştirileri derleyen Rotten Tomatoes'da yüzde 100'lük beğeni puanına sahip (Netflix)
İlk sezonu Mayıs 2024'te ekranlara gelen J​​urassic World: Kaos Teorisi, eleştirileri derleyen Rotten Tomatoes'da yüzde 100'lük beğeni puanına sahip (Netflix)
TT

İkonik serinin Netflix'teki animasyon halkası 4. sezonuyla veda ediyor

İlk sezonu Mayıs 2024'te ekranlara gelen J​​urassic World: Kaos Teorisi, eleştirileri derleyen Rotten Tomatoes'da yüzde 100'lük beğeni puanına sahip (Netflix)
İlk sezonu Mayıs 2024'te ekranlara gelen J​​urassic World: Kaos Teorisi, eleştirileri derleyen Rotten Tomatoes'da yüzde 100'lük beğeni puanına sahip (Netflix)

J​​urassic World: Kaos Teorisi (Jurassic World: Chaos Theory) final sezonuyla veda ediyor.

Jurassic World evreninde geçen animasyon, son sezonuyla Netflix'te izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. DreamWorks Animation ve Netflix, yapımın 4. ve final sezonuna ait fragmanı New York Comic Con kapsamında yayımladı.

Dizi, Kretese Kampı'ndaki olaylardan 6 yıl sonrasını konu alıyor. Dinozorlarla dolu bir dünyada hayatta kalmaya çalışan "Nublar Altılısı" yeniden bir araya geliyor. Ancak ekip bu kez hem insanlardan hem de dinozorlardan gelen yeni tehditlerle karşı karşıya kalıyor.

Yeni sezonda kahramanlar, volkan felaketinden kurtulan dinozorların yaşadığı Biosyn Vadisi'nde hayatta kalma mücadelesi veriyor. 

Fragmanda, serinin simge dinozorları Tyrannosaurus ve Velociraptor'un geri döndüğü görülüyor. Dizinin maskotu haline gelen küçük Ankylosaurus Smoothie ise bu sezon da izleyicinin favorisi olmaya devam edecek gibi görünüyor.

Kaos Teorisi, Nublar Altılısı'nın arkadaşlık bağlarını, travmalarını ve artık insanların dinozorlarla bir arada yaşamak zorunda olduğu yeni dünyayı keşfetmesini anlatıyor. 

Dizinin seslendirme kadrosunda Paul-Mikél Williams (Darius), Sean Giambrone (Ben), Darren Barnet (Kenji), Raini Rodriguez (Sammy), Kausar Mohammed (Yaz) ve Kiersten Kelly (Brooklynn) yer alıyor.

Yapım, Scott Kreamer ve Aaron Hammersley'nin yönetici yapımcılığında; Jurassic Park efsanesinin yaratıcıları Steven Spielberg, Colin Trevorrow ve Frank Marshall'ın desteğiyle hayata geçirildi.

9 bölümden oluşacak final sezonu, 20 Kasım'da Netflix'te yayına girecek.

Independent Türkçe, Collider, Hollywood Reporter


Ünlü oyuncudan yeni Matrix açıklaması: Morpheus geri döner mi?

Emmy ödüllü Laurence Fishburne, kehanetteki seçilmiş kişiyi Matrix'te bulmak ve ona yardım etmek isteyen Nebuchadnezzar gemisinin kaptanı Morpheus'a hayat vermişti (Warner Bros. Pictures)
Emmy ödüllü Laurence Fishburne, kehanetteki seçilmiş kişiyi Matrix'te bulmak ve ona yardım etmek isteyen Nebuchadnezzar gemisinin kaptanı Morpheus'a hayat vermişti (Warner Bros. Pictures)
TT

Ünlü oyuncudan yeni Matrix açıklaması: Morpheus geri döner mi?

Emmy ödüllü Laurence Fishburne, kehanetteki seçilmiş kişiyi Matrix'te bulmak ve ona yardım etmek isteyen Nebuchadnezzar gemisinin kaptanı Morpheus'a hayat vermişti (Warner Bros. Pictures)
Emmy ödüllü Laurence Fishburne, kehanetteki seçilmiş kişiyi Matrix'te bulmak ve ona yardım etmek isteyen Nebuchadnezzar gemisinin kaptanı Morpheus'a hayat vermişti (Warner Bros. Pictures)

Geçen yıl Marslı'nın (The Martian) Oscar adayı senaristi Drew Goddard'ın, Lana ve Lily Wachowski'nin yerine yeni bir Matrix filmi yönetmek üzere seçildiğinin duyurulmasının ardından Laurence Fishburne, seriye yeniden dönüp dönmeyeceği konusunda temkinli konuştu.

New York Comic Con 2025'te düzenlenen Matrix buluşmasında sahneye çıkan Fishburne, "Bu tamamen ne kadar iyi olacağına bağlı" dedi: 

Eğer gerçekten harikaysa, evet. Mantıklıysa... Ama emin değilim, mantıklı mı olur bilmiyorum.

Fishburne, daha önce 2021 yapımı The Matrix Resurrections'da Morpheus rolünü yeniden canlandırmak istediğini ancak davet edilmediğini de anlattı.

"Onlara ben ulaştım" diyen oyuncu, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Ama olmadı. 'Çok teşekkür ederim' dedim. Lana da 'Ben de teşekkür ederim, düşüneceğim' dedi. Konu orada kapandı.

Happy Sad Confused podcast'inin sunucusu Josh Horowitz'in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Fishburne ve Joe Pantoliano, 1999 yapımı filmin başarısını, seçilme süreçlerini ve Morpheus'la Cypher karakterlerinin 20 yıl sonraki kültürel etkisini değerlendirdi.

Fishburne, Matrix'in yeni kuşak sinemacılar üzerindeki etkisi sorulduğunda, yapımın modern sinema anlatısındaki yerini şöyle açıkladı:

64 yaşındaki aktör, "Matrix'ten sonra çekilen hiçbir bilimkurgu, aksiyon ya da fantastik film ondan etkilenmeden yapılmadı" ifadelerini kullanarak ekledi: 

Her yerde var. O kadar yaygın ki artık nereden geldiğini bile unutuyoruz. İnsanlar farkında değil ama Matrix olmasaydı, Marvel Sinematik Evreni de olmazdı. En azından bugünkü haliyle görünmezdi.

Independent Türkçe, Variety, ScreenRant