Yemen: Marib'de yerinden edilenler için 16 yeni kamp kuruluyor

2 Kasım’da, Marib'de yerinden edilenler için kurulan bir kampa götürülen mobilya ve eşyalar (Reuters)
2 Kasım’da, Marib'de yerinden edilenler için kurulan bir kampa götürülen mobilya ve eşyalar (Reuters)
TT

Yemen: Marib'de yerinden edilenler için 16 yeni kamp kuruluyor

2 Kasım’da, Marib'de yerinden edilenler için kurulan bir kampa götürülen mobilya ve eşyalar (Reuters)
2 Kasım’da, Marib'de yerinden edilenler için kurulan bir kampa götürülen mobilya ve eşyalar (Reuters)

Yemen’in Marib kentindeki yerel yetkililer, El-Medine ve El-Vadi ilçelerinde Husi milislerinin yerinden ettiği kişiler için 16 yeni kamp kurdu. Bu kamplar Marib kentinin güney bölgelerinden kaçan çok sayıda yerinden edilmiş insanı barındıracak.
Birleşmiş Milletler, en temel hayatta kalma araçlarından yoksun olan yerinden edilmiş insana yönelik yardım kuruluşlarının performansındaki kusurların ve eksikliklerin giderilmesi çağrısında bulundu.
Marib’de yerinden edilenlerin sayısı ülke içinde yerinden edilenlerin yüzde 60'ından fazlasını içeriyor.
Yerel yönetim, düzenlediği çeşitli toplantılarda kentte faaliyet gösteren kuruluşlara, son iki aydır Rahabah, Mahliyah, Harib, El-Abdiye ve Cuba ilçelerinden yerinden edilen kişilerin son iki ayda trajik insani koşullarda yaşadıklarını bildirdi. Bu kişiler günlük olarak yerinden edilme dalgalarına uyum sağlamak için El-Vadi ve El-Medine ilçelerinde kendilerine tahsis edilen yeni 16 kampta kalacak.
Yerel makamlar, Birleşmiş Milletler ve kuruluşlarını ve tüm insani yardım ortaklarını, son iki aydır Husi milisleri tarafından yerlerinden edilen ve yaklaşık 93 bin 387'si sivil olmak üzere 13 bin 500'den fazla aileye karşı ahlaki ve insani görevlerini yerine getirmeye çağırdı.
Uluslararası örgütlerin zayıf müdahalesi ve her gün binlerce kişinin akın ettiği bu kamplarda acil insani yardım ve barınma projelerinin olmaması ışığında yerel yetkililer ve yardım kuruluşları, yeni yerinden edilmiş insanların en temel insani ihtiyaçlardan yoksun, en gerekli hizmetlerin olmadığı ve insana yakışır bir yaşam için asgari gereksinimlerin bulunmadığı kamplarda yaşadığını ifade ediyor. Özellikle de Birleşmiş Milletler’in, kentte bu tür acil durumlara karşı stratejik gıda stoku olmadığını kabul ettiğinden beri bu olumsuz tablo gün yüzüne çıktı. Bunun üzerine, Birleşmiş Milletler (BM) Yemen İnsani Yardım Koordinatörü David Gressly yerinden edilmiş kişilerin hayat şartlarının iyileştirilmesi için üç milyon dolar tahsis edilmesini talep etti.
Yerel otorite, Marib kentinde sivillerin ve yerinden edilmiş kişilerin Husi milisleri tarafından sistematik olarak hedef alındığını belirtti. Yerel otorite kasıtlı olarak sivillerin yaşadığı köylerin ve bölgelerin bombalanması sonucu çoğu kadın ve çocuk olmak üzere onlarca sivilin öldürüldüğünü ve yaralandığını kaydetti.
Birleşmiş Milletler kuruluşlarının çalışmalarındaki eksikliklerin ve dengesizliklerin düzeltilmesi gereğini vurgulayan Marib yerel yönetimi, Husi milislerinin Sana'daki müdahalelerinin bazı Birleşmiş Milletler kuruluşları tarafından kabul edilmesi sonucunda insani yardımın gidişatını bozan bazı uygulama ve hatalardan kaçınılması gerektiğinin altını çizdi. Yetkililer ayrıca Marib'deki gelişmiş insani yardım merkezinin, kararlarının bağımsızlığını ve tarafsızlığını garanti altına alacak ve tüm BM organlarını ve örgütlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi için çalışma çağrısında bulundu.
Yemen'deki İnsani Yardım Koordinatörlüğü, yerinden edilenler için yardım ve barınma amacıyla tahsis edilecek 10 milyon dolar tutarında acil müdahale planı hazırlama taahhüdünde bulunmuştu. Koordinatörlük ayrıca bu kişilerin en önemli ihtiyaçlarını karşılama ve gelecekte herhangi bir acil insani gelişmeyle yüzleşmesini sağlamak için Marib'de çalışan BM kuruluşlarının insani yardım stokunu artırmak için 3 milyon dolar ayırmayı taahhüt etmişti. Tüm bunlara rağmen yeni kamplara yaklaşık iki hafta önce gelen yerinden edilmiş kişiler hijyen kitleri ve su dışında herhangi bir yardım almadıklarından, bez ve tahtadan yapılmış çadırlarda kaldıklarından şikayet ediyorlar.
BM Yemen İnsani Yardım Koordinatörü David Gressly, yaklaşık 200 yeni yerinden edilmiş aileye ev sahipliği yapan El-Vadi bölgesindeki iki kampı ziyareti sırasında, yerinden edilenlerin durumu ve çektikleri acılar hakkında bilgi aldı ve onların en önemli ihtiyaçlarına değindi.
BM ve uluslararası örgütleri ve kentteki tüm insani yardım ortaklarını bu kampları ve tüm yeni kampları ziyaret etmeye çağıran Gressly, yerinden edilenlerin en önemli yiyecek ve barınma ihtiyaçlarının sağlanması, özellikle kışın gelmesi ile birlikte çadır, şilte ve diğer gerekli ihtiyaçların karşılanması çağrısında bulundu.
Marib’deki yerel yetkililer kentin, farklı bölgelerden gelen iki milyondan fazla yerinden edilmiş insanı barındırdığını ve bu kişilerin yaklaşık 161 kampa ve toplu konutlara dağıtıldığını açıkladı. Kentte ayrıca binlerce Afrikalı göçmen de bulunuyor. Bu insanların çoğunun zor insani koşullarda yaşadığını ve temel ihtiyaçlarının karşılanması için acil müdahaleye ihtiyaçları olduğunu vurgulayan yetkililer, bu ihtiyaçların başında barınma, yemek, su ve insanca bir yaşamın geri kalan gereksinimlerinin gelmekte olduğunu dile getirdiler.
Yardım kuruluşlarının insani müdahalelerini yoğunlaştırması gerektiğini söyleyen yetkililer, insani yardım çalışmalarının çeşitli sektörlerinde artan insani ihtiyaçların bir kısmının karşılanması ve acıların hafifletilmesi çağrısında bulundu.



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.