Suriye savaşının bir araya getirdiği Putin ve Hamaney’i ‘normalleşme’ ayırır mı?

2019 yılının Nisan ayında Şam sokaklarında kendi ülkelerinin yanı sıra Rusya ve İran bayraklarını da sallayan Suriyeliler (AP)
2019 yılının Nisan ayında Şam sokaklarında kendi ülkelerinin yanı sıra Rusya ve İran bayraklarını da sallayan Suriyeliler (AP)
TT

Suriye savaşının bir araya getirdiği Putin ve Hamaney’i ‘normalleşme’ ayırır mı?

2019 yılının Nisan ayında Şam sokaklarında kendi ülkelerinin yanı sıra Rusya ve İran bayraklarını da sallayan Suriyeliler (AP)
2019 yılının Nisan ayında Şam sokaklarında kendi ülkelerinin yanı sıra Rusya ve İran bayraklarını da sallayan Suriyeliler (AP)

İran’ın Suriye’deki varlığı, özellikle buradaki askeri tahkimatının geleceği açısından Suriye'deki girişimlerin, baskınların ve baskıların ana itici güçlerinden biridir. Bu dosyanın varlığı, ya doğrudan ya da Şam ve Devlet Başkanı Beşşar Esed ile yapılan toplantılara ve halka açık olmayan görüşmelere atıfla biliniyor.
Şam ile Tahran arasında 1979 yılından bu yana ‘stratejik bir ilişki’ olduğu kimse için bir sır değil. Bu stratejik ilişki, 2011 yılından sonra ise İran'ın doğrudan veya vekilleri aracılığıyla Suriye’ye yönelik askeri müdahalesi, Rusya’nın askeri müdahalesinin ‘kurtarıcı ve sonra galip rolü’ oynamaya başlaması öncesinde ‘rejimin hayatta kalmasına’ katkıda bulunduğundan yeni bir aşamaya geçti.
İran, Suriye rejimini kurtarma müdahalesiyle birlikte Irak’ın ‘arka bahçesini’ korumak, Bağdat, Beyrut ve Hizbullah'ı Şam üzerinden birbirine bağlamak, kendisine İsrail'e tepeden bakan bir dayanak oluşturmak ve Akdeniz’in sıcak sularına ulaşmak amacıyla Suriye kapısından Ortadoğu'daki stratejik konumunu derinleştirdi. ABD ise buna Suriye'nin kuzeyine asker konuşlandırarak karşılık verdi. ABD, buradaki askeri varlığını Irak'ın batısındaki üslerine bağladı. Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut yolunu ve karadan nakliye hattını kesmek için et-Tanf Askeri Üssü’ne yerleşti.
İran, buna, Deyrizor kırsalında Elbukemal üzerinden Tahran, Şam ve Beyrut arasında alternatif bir kara yolu oluşturarak karşılık verince, ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon Fırat'ın doğusundaki varlığını güçlendirdi ve üslerini genişletti. İsrail ise İran'ın tutumuna, uzun menzilli füzelerin ve gelişmiş silahların Hizbullah'a temin edilmesine ve uzun menzilli füze fabrikalarının kurulmasına karşı ‘kırmızı çizgiler’ çizdi.
Türkiye, güney sınırlarında İran nüfuzuyla karşı karşıya kaldı. Ankara, Tahran ve Moskova, ABD, müttefikleri, askeri güçleri, İsrail ve baskınlarından oluşan bir blok karşısında Suriye'de nüfuz alanlarını paylaşan ve uzlaşılara varan sahadaki askeri aktörler olarak 2017 yılında Astana sürecine girdiler.
Arap ülkelerine gelince, bazıları Rusya’nın özellikle Suriye’nin üçte ikisini oluşturan hükümet bölgelerinde İran’a rakip olması nedeniyle Rusya’nın ‘İran’ın Suriye’deki nüfuzunu kontrol edeceğini’ düşünürken bazıları, eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde bu kontrolün ABD ve Batı ülkeleri tarafından sağlanacağı üzerine bahse girdiler. Bunun yanı sıra Batılı ülkeler, Şam'la herhangi bir normalleşme veya Suriye’nin yeniden inşasına katkıda bulunma ve yaptırımların kaldırılması için ‘Rus ordusu dışındaki tüm yabancı güçlerin Suriye topraklarından çıkması ve 2011 yılı öncesine dönülmesini’ şart koştular.
Suriye’de ve bölgede durumun değiştiği ve değişmekte olduğu gerçeği çerçevesinde artık riskler de değişti. ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, İran'ın rolüne, Trump yönetiminden farklı bakıyor. Bunu da büyük ölçüde  tıpkı eski ABD Başkanı Barack Obama yönetiminin yaptığı gibi nükleer anlaşma müzakereleriyle ilişkilendiriyor ve müzakerelerin gidişatını bozmak istemiyor. Bu yüzden de bu ayın sonundaki bir sonraki müzakere turunu bekliyor. İran'ın Suriye'nin doğusunda et-Tanf Askeri Üssü’nü bombalayarak veya Irak'taki ve Körfez sularındaki Amerikan çıkarlarına saldırarak yaptığı ‘testlere’ yanıt vermeye müzakere dosyası üzerindeki etkisi açısından bakıyor.
Bu durumda bölge ile ilgili üzerine bahse girilen iki seçenek söz konusu. Bunlardan birincisi, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile İran’ın nüfuzunu ‘seyreltmek ve dağıtmak’ umuduyla temasa geçmek ve Şam'a uygulanan tecridi sona erdirmek. Amaç, Suriye'yi İran liderliğindeki ‘direniş ittifakı’ yakasından hemen ‘ılımlılık kampına’ geçirmek değil. Aksine, Şam iki tarafa da açık olmalıdır. Çünkü başlangıçta gerçekçi olan seçenek bu ve bazı Arap ülkeleri bizzat İsrail'le anlaşmalar imzalayarak İran'la da diyaloga açık kapı bıraktılar. Bazı Arap ülkeleri bu temelde normalleşme yolculuğuna başlarken diğer ülkeler, koşulların henüz karşılanmadığına ve Şam'ın ‘somut adımlar’ atmasının yanı sıra bir başlangıç ​​noktası olarak İran’ın Suriye’deki ve bölgedeki nüfuzunu kontrol etmeye ve yayılmasını durdurmaya başlaması gerektiğine inanıyorlar.
İkinci seçenek ise Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in İran'ın nüfuzuna son verebileceğidir. Bu düşünce, Suriye savaşının bir araya getirdiği Putin ile İran’ın dini lideri Ali Hamaney'i, Suriye barışı ve normalleşmesinin ayıracağı gerçeğine dayanıyor. İran, kendisine bağlı bir rejim oluşturmak ve Suriye'yi bölmek istediği için burada milislere destek veriyor. Rusya ise Suriye ordusunu güçlendirmek, Suriye'nin devletini ve birliğini korumak istiyor. Yani bu seçenek, İran Suriyesine karşı Rusya Suriyesinin desteklenmesi anlamına geliyor.
İsrail ile ilgili bahsin ise üç boyutu var. Birincisi, İsrail, Tahran-Şam-Beyrut arasındaki yolu kesmenin yanı sıra İran'ın Suriye'deki bölgelerine yönelik baskınlarında ABD’den özellikle Tanf Askeri Üssü’nden lojistik ve istihbarat desteği alıyor. İkincisi, Şam'ın Arap ülkeleri ile İsrail arasında yapılan normalleşme anlaşmalarını fırsat ve tecritten çıkış yolu olarak görmesini umuyor. Üçüncü olarak ise İsrail, Suriye'deki hava saldırılarının ve Rusya ile yaptığı askeri anlaşmaların kendisine getirileri olacağını düşünüyor.
Eski İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Putin ile ‘İsrail'in güvenliğine öncelik veren’ bir anlaşmaya vardı. Trump ve ekibi, ‘İsrail'in güvenliği’ parolasının arkasında çalışmayı kabul ettiler. Aslında Suriye’nin güneyiyle ilgili anlaşmalar, bölgesel-uluslararası mutabakatlar, Hmeymim Hava Üssü ile Tel Aviv arasındaki ‘yardım hattı’,  Suriye’deki Rus füze savunma sistemlerinin İsrail savaş uçaklarının çalışmalarını engellememek için bilgi alışverişinde bulunması ve Rusya’nın kontrolü, Tel Aviv'e Suriye'deki ‘İran'ı stratejik bir konuma sahip olmasını önlemek için takip etme’ konusunda ‘özgürlük’ verdi.
İsrail Başbakanı Naftali Bennett, 22 Ekim’de Rusya’nın tatil beldesi Soçi'de Putin ile yaptığı görüşmede ‘Netanyahu ile aynı payı’ ve daha fazlasını aldı. Askeri koordinasyonun ve Hmeymim Hava Üssü ile Tel Aviv arasındaki yardım hattının yeniden faaliyete geçmesi, İsrail'in Şam'ın kenar mahallelerini bombalamak için karadan karaya füzeler kullanması, gerek Lübnan hava sahasından, gerekse et-Tanf Askeri Üssü üzerinden veya Suriye'nin işgal altındaki Golan bölgesinden düzenlenen hava saldırılarının yoğunlaşması başta olmak üzere son haftalarda bunun olduğuna dair bir takım işaretler var.
Viyana'daki nükleer anlaşma konulu müzakereler, önemli bir kilometre taşıdır. Özellikle bölgesel mutabakatları içerirse daha da önemli olacak. Fakat İran’ın Suriye'deki varlığının geleceğini görmek için Suriye’deki hava saldırılarını, Suriye hava sahasındaki insansız hava araçlarının (İHA) hareketliliğini ve Şam'a yapılan diplomatik ziyaretleri iyi takip etmek gerekiyor.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”