FAO: İnsanlık yeni sağlık şoklarına hazırlanmalı

Dünya nüfusunun neredeyse yarısı, kendi sağlıklarına ve gezegene zarar verecek şekilde, fazla yeme veya ortalamanın altında beslenme ile bağlantılı olarak kötü beslenme sıkıntısı çekiyor

Kenya’da yemek hazırlamak börülce toplayan bir çiftçi (FAO/AFP)
Kenya’da yemek hazırlamak börülce toplayan bir çiftçi (FAO/AFP)
TT

FAO: İnsanlık yeni sağlık şoklarına hazırlanmalı

Kenya’da yemek hazırlamak börülce toplayan bir çiftçi (FAO/AFP)
Kenya’da yemek hazırlamak börülce toplayan bir çiftçi (FAO/AFP)

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), halen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisinin sonuçları ile mücadele eden küresel sağlık ve tarım sistemlerinin geç kalmadan, gelecekte oluşabilecek kuraklık, sel ve birçok diğer hastalıkların etkili olması gibi yeni ‘şoklara’ hazırlanmaları uyarısında bulundu. FAO tarafından hazırlanan uluslararası raporda, dünya nüfusunun neredeyse yarısının, kendi sağlıklarına ve gezegene zarar verecek şekilde fazla yeme veya ortalamanın altında beslenme ile bağlantılı olarak kötü beslenme sıkıntısı çektiğini bildirildi.
FAO, şu anda 3 milyar insanın yetersiz beslenmesine engel olacak sağlıklı gıdayı temin edemediğini bildirdi.
Raporu hazırlayan ekonomistlere göre, söz konusu kişilerin gelirlerinin üçte bir oranında azalmasına neden olan ani bir şok yaşanırsa, bir milyar insan daha sağlıklı beslenme düzeni sağlayamama riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Merkezi Roma’da bulunan FAO tarafından yayınlanan rapor, herhangi bir şok nedeniyle temel nakliyelerin aksaması durumunda fiyatların artmasının 845 milyon insanın etkilenmesine yol açacağı tahmininde bulunarak, nakliyle sisteminin önemini vurguladı.

Esneklik göstergeleri
FAO Genel Direktörü Qu Dongyu rapor yayınlanmadan önce verdiği bir röportajda, koronavirüs pandemisinin, küresel gıda ve tarım sistemlerinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdiğini belirtti.
Söz konusu sistemler, üretim, gıda tedarik zincirleri, iç ulaşım ve tüketim ağlarını içeriyordu.
FAO’nun Temmuz ayında yayınlanan bir önceki raporda, 2020 yılında 720 milyon ila 811 milyon insanın açlık yaşandığı tahmini duyurmuştu. Bu da 2019 yılına göre yaklaşık 161 milyona daha fazla açlık çeken insan olduğu anlamına geliyor. Bu artışın büyük ölçüde pandemiden kaynaklandığı belirtiliyor.
FAO, ülkeleri gıda sistemlerini şoklara ve kronik baskı durumlarına maruz kalması konusunda bilinçlendirmek üzere çeşitli esneklik göstergeleri belirledi. İstikrarsız bir çevrede, şoklara ve baskılara dayanma ve ardından toparlanma gücüne sahip olunmasının gerekliliğine dikkat çekti.
Söz konusu göstergeler, ülkelerin yerli üretimini, ticari işlerinin uzantılarını, sahip olduğu nakliye sistemlerin, ve sakinlerinin sağlıklı beslenmeye erişimlerini ele alıyordu.
Raporun hazırlanmasında yer alan koordinatör ve ekonomist Andrea Cataneo, AFP’ye yaptığı açıklamada, ülkelerin bu araçlar ile zayıflıklarını tespit etmeye ve onlara müdahale etmeye çağrıldığını söyledi.
İnsanlığın neredeyse yarısı kötü beslenme sebebiyle sıkıntı çekiyor
Aynı bağlamda, FAO, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve UNICEF gibi kuruluşların verilerine dayanılarak hazırlanan Küresel Beslenme Raporu, dünya nüfusunun yarısından fazlasının kendi sağlıklarına ve gezegene zarar verecek şekilde, fazla yeme veya ortalamanın altında beslenme ile bağlantılı olarak kötü beslenme sıkıntısı çektiğini bildirdi. 
Dün yayınlanan rapor, insanların yüzde 48’inin gereğinden fazla veya daha az yemek yediğini gösterdi.
Dünya, 2025 yılında kadar, WHO tarafından gıda konusunda belirlenen 9 gıda hedefinden 8’ini gerçekleştiremeyecek. Bununla birlikte, çocuklarda zayıflık ve büyüme geriliğinin, yetişkinlerde ise obezitenin azaltılmasının bir zorunluluk haline geldiğini hatırlatmak gerekiyor.
Rapor, 5 yaşın altındaki yaklaşık 150 milyon çocuğun büyüme geriliği, 45 milyon çocuğun zayıflık yaşarken, yaklaşık 40 milyon kişinin obez olduğunu gösterdi. 
Rapor ayrıca kadın ve erkeklerin yüzde 40'ından fazlasının (2,2 milyar kişi) fazla kilolu veya obez olduğuna dikkat çekiyor.

Çevrenin gördüğü zarar
Raporu hazırlayan bağımsız uzmanlardan oluşan ekinin başkanı Renata Micha, AFP’ye verdiği demeçte, “Kötü beslenmeye bağlı kaçınılmaz ölümler 2010 yılından dan bu yana yüzde 15 arttı. Bu oran yetişkinlerdeki ölüm oranının yüzde 25’ini oluşturuyor.” açıklamasında bulundu.
Micha “Küresel bulgularımız, beslenmemizin son 10 yılda iyileşmediğini ve bugün insanların sağlığı ve gezegenimiz için önemli bir tehdit oluşturduğunu gösteriyor.” ifadelerini sözlerine ekledi.
Rapora göre, insanlar meyve ve sebze gibi faydalı gıdaları tavsiye edilen miktarlarda tüketmiyor. Düşük gelirli ülkeler de ise bu gıdalardan çok az miktarlarda tüketiliyor.
En yüksek obezite oranlarına sahip olan yüksek gelirli ülkelerde, kırmızı et, süt ürünlerinin yanı sıra şekerli içecekler gibi sağlığa zararlı gıdaların tüketimi artıyor.
Raporda, gıdaya yönelik küresel talebinin, 2018 yılında sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 35’ine neden olduğunu sonucuna ulaşıldı. Rapor, hayvansal ürünlerin bitkisel ürünlerden daha yüksek çevresel zarara neden olduğunu da belirtiyor.
Rapora göre, Kovid-19 pandemisi gıda ve sağlık sistemleri üzerinde olumsuz bir etki yaratırken aynı zamanda 155 milyon insanı daha aşırı yoksulluk sınırına itti.



Haaretz: Türkiye’nin Gazze’deki rolü ABD - İsrail hattında gerginlik yarattı

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
TT

Haaretz: Türkiye’nin Gazze’deki rolü ABD - İsrail hattında gerginlik yarattı

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (Reuters)

İsrail'in, Türkiye'nin Gazze'deki barış sürecinde oynayacağı rolle ilgili itirazları, Tel Aviv-Washington hattındaki gerilimleri göz önüne seriyor. 

ABD Merkez Komutanlığı'nın, Katar'ın başkenti Doha'da salı günü düzenlediği toplantıda ülkelerin Gazze'deki Uluslararası İstikrar Gücü'ne (ISF) çeşitli şekillerde destek verebileceği belirtilmişti.

Bunlar arasında asker gönderme, kolluk kuvvetlerinden görevlileri atama, lojistik destek sağlama, finansman ve Filistinli polis memurlarının eğitimini üstlenme gibi seçenekler yer alıyor.

Türkiye, ABD'nin barış planı kapsamında kurulacak güvenlik gücüne asker göndermeye hazır olduğunu açıklamış ancak İsrail yönetimi buna yanaşmayacağını söylemişti.

Haaretz'in analizinde, Doha'daki toplantıya Türk yetkililerin katılmadığına dikkat çekiliyor. 

Bu durumun, "Ankara'nın Gazze'de oynamak istediği role karşı Tel Aviv'in itirazlarının Washington tarafından kabul edildiği yönünde bir işaret olduğu" savunuluyor. 

Diğer yandan Liza Rozovsky'nin kaleme aldığı analizde, Gazze'ye insani yardım ve bölgenin yeniden inşasına destek sağlama da dahil Ankara'nın süreçte rol oynaması için ABD ve İsrail arasındaki görüşmelerin sürdüğü yazılıyor. 

Türkiye'yle ilgili meselenin, ABD ve İsrail ilişkilerindeki gerginlikleri ön plana taşıdığı belirtiliyor. 

Binyamin Netanyahu'nun "her şeyden önce radikal sağcı koalisyonunu korumayı" istediğine dikkat çekiliyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın da Gazze planı etrafında kurduğu "kırılgan koalisyonu" korumaya çalıştığı ifade ediliyor. 

Washington'ın aynı anda Tel Aviv'i memnun etmek, Arap ve Müslüman ortaklarına istediklerini vermek ve Gazze'nin yeniden inşası için önemli miktarda finansman sağlamasını beklediği Avrupalı müttefiklerinin desteğini güvence altına almak istediği belirtiliyor. 

Diğer yandan Times of Israel'in dünkü haberinde de Trump'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı Gazze'deki geçiş yönetiminin denetlenmesi amacıyla kurulacak Barış Kurulu'nda görmek istediği aktarılmıştı. 

Türkiye'nin hem Barış Kurulu'nda yer alması hem de ISF'ye asker göndermesi için ABD'nin gelecek haftalarda Tel Aviv'e baskıyı artırabileceği belirtilmişti. Washington'ın, Ankara'nın ISF'ye asker göndermese bile güvenlik gücünün komuta yapısında yer almasını istediği de yazılmıştı.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye ISF'nin konuşlandırılması öngörülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 53'ünü kontrol ediyor.

Independent Türkçe, Haaretz, Times of Israel, Reuters


Gazze’deki Barış Kurulu’na 6 ülkeden taahhüt geldi

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
TT

Gazze’deki Barış Kurulu’na 6 ülkeden taahhüt geldi

İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)
İsrail ordusu savaşın başından bu yana Gazze'de çoğu kadın ve çocuk en az 70 bin kişiyi katletti (AP)

Gazze Şeridi'nde oluşturulacak Barış Kurulu'na Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Birleşik Krallık, İtalya ve Almanya'nın katılma taahhüdü verdiği aktarılıyor.

Kimliklerinin açıklanmaması şartıyla Times of Israel'e konuşan yetkililer, ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 maddelik barış planı kapsamında kurulacak Barış Kurulu'na 6 ülkenin katılma taahhüdü verdiğini söylüyor.

Trump yönetimi, Barış Kurulu'na katılacak ülkeler sayesinde Gazze'de kurulacak yapının uluslararası meşruiyetinin artacağını düşünüyor.

Sözkonusu ülkelerin fon, asker veya diğer türden destekleri sağlama olasılığının da artacağı değerlendirmesi paylaşılıyor.

Diğer yandan ABD, İsrail ve Arap ülkelerinden diplomatlar, Barış Kurulu'na katılmanın Uluslararası İstikrar Gücü'ne (ISF) asker gönderme taahhüdü anlamına gelmediğini vurguluyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye ISF'nin konuşlandırılması öngörülüyor.

Türkiye de güvenlik gücüne asker göndermeye hazır olduğunu açıklamıştı ancak İsrail yönetimi buna yanaşmayacağını söylemişti.

Diplomatlar, Türkiye'nin hem Barış Kurulu'nda yer alması hem de ISF'ye asker göndermesi için ABD'nin gelecek haftalarda Tel Aviv'e baskıyı artırabileceğini belirtiyor.

Washington'ın, Ankara'nın ISF'ye asker göndermese bile güvenlik gücünün komuta yapısında yer almasını istediği aktarılıyor.

Trump'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı da kurulda görmek istediği aktarılıyor.

Diğer yandan yetkililer, Riyad yönetiminin Gazze'deki durum netleşene kadar böyle bir karar almaktan kaçındığını söylüyor.

ABD Merkez Komutanlığı'nın, Katar'ın başkenti Doha'da salı günü düzenlediği toplantıda ülkelerin ISF'ye çeşitli şekillerde destek verebileceği belirtilmişti.

Bunlar arasında asker gönderme, kolluk kuvvetlerinden görevlileri atama, lojistik destek sağlama, finansman ve Filistinli polis memurlarının eğitimini üstlenme gibi seçenekler yer alıyor.

Ancak Arap yetkililer, ISF'nin Hamas'ı silahsızlandırma planıyla ilgili sorunların devam ettiğine dikkat çekiyor. Örgüt, bağımsız Filistin devletinin kurulmasına ilişkin bir süreç başlatılmadan silah bırakmaya yanaşmayacağını bildirmişti.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 53'ünü kontrol ediyor.

Independent Türkçe, Times of Israel, Reuters


Netanyahu ve Trump İran’a saldırıları çok önceden planlamış

Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
TT

Netanyahu ve Trump İran’a saldırıları çok önceden planlamış

Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)
Netanyahu, Trump'ı seçim zaferi için tebrik etmiş, ABD Başkanı'nın "tarihin en büyük dönüşünü yaptığını" savunmuştu (AP)

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'a saldırıları çok daha önceden planlamış.

Washington Post'un aktardığına göre Trump ve Netanyahu, İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırıları şubatta yaptıkları ilk görüşmede planlamaya başladı.

Beyaz Saray'da gerçekleştirilen toplantıda Netanyahu'nun Trump'a 4 seçenek sunduğu belirtiliyor. Bunlar arasında İsrail ordusunun tek başına saldırı düzenlemesi, ABD'nin asgari yardımda bulunması, tam işbirliğiyle harekat yapılması ya da ABD'nin saldırıyı yönetmesi yer alıyordu.

Haberde, Trump'ın ilk etapta İran’ın nükleer programıyla ilgili diplomatik sürece şans vermeyi tercih ettiği belirtiliyor. Washington ve Tahran, nükleer program ve uranyum zenginleştirme konularıyla ilgili bu yıl birçok görüşme düzenlemişti.

Diğer yandan bu süreçte İsrail ve ABD'nin muhtemel saldırı planlarını gizlice hazırlamaya devam ettiğine dikkat çekiliyor.

ABD ve İsrail'in İran'ı hazırlıksız yakalamak için medyaya yanıltıcı bilgiler servis ettiği de ortaya çıktı.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir yetkili şunları söylüyor:

Netanyahu'nun Witkoff veya Trump'la fikir ayrılığı yaşadığına dair haberlerin hiçbiri doğru değildi. Ancak böyle bir genel algının yaratılması iyi oldu. Bu sayede birçok kişi fark etmeden planlamalara devam ettik.

Haberde, Mossad'ın operasyon için 100'den fazla İranlıyı devşirip silahlandırdığı aktarılıyor. Bu kişilerin bir kısmı İsrail'de özel eğitimden geçirilmiş.

Ajanlara belirli görevler verildiği ancak bunların İran'ın nükleer ve balistik füze programına yönelik geniş çaplı bir operasyonun parçası olduğu söylenmedi.

İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF) "Narnia Operasyonu" adı verdiği harekatta Tahran'da Mossad'a ait drone rampaları ve çeşitli askeri düzenekler kurulduğu da ortaya çıkmıştı.

İran ve İsrail arasında Gazze savaşı nedeniyle tırmanan gerginlik haziranda sıcak çatışmaya dönüşmüştü. İsrail'in 13 Haziran'daki saldırısıyla başlayan çatışmalarda İran vakit kaybetmeden misilleme yapmıştı.

Washington Post, çatışmalar sürerken Trump yönetiminin Tahran'a gizli bir teklif götürdüğünü de yazıyor. 15 Haziran'da iletilen teklifte, İran'ın Ortadoğu'daki milislere desteğini kesmesi ve uranyum zenginleştirme tesislerini kapatması istendi. Bunun karşılığında Washington tüm yaptırımların kaldırılacağını söyledi.

Ancak kaynaklar, ABD'nin Katar aracılığıyla İran'a gönderdiği teklifin reddedildiğini söylüyor. Bunun ardından Trump'ın İsrail'in yanında savaşa katılmaya karar verdiği aktarılıyor.

Çatışmalarda ABD'ye ait bombardıman uçakları İran'daki İsfahan, Fordo ve Natanz tesislerine 22 Haziran'da hava saldırısı düzenlemiş, operasyonda 14 "sığınak delici" GBU-57 bombası kullanılmıştı.

İran, ABD'nin saldırısına cevap olarak 23 Haziran'da Amerikan ordusunun Katar'daki El-Udeyd Hava Üssü'ne saldırmıştı. Operasyonda Tahran'ın önceden Washington'a haber verdiği ve hiçbir can kaybı yaşanmadığı aktarılmıştı.

Washington operasyonun ardından 24 Haziran'da taraflar arasında ateşkes sağlandığını duyurmuştu.

Saldırılarda İran, İsrail'e 500 balistik füze ve binden fazla drone göndermişti. İsrail'de 32 kişi yaşamını kaybetmiş, 3 binden fazla kişi de yaralanmıştı. İran'da ise binden fazla kişi ölmüş, 4 bini aşkın kişi yaralanmıştı. 

İsrail ve ABD, İran'ın uranyum zenginleştirerek nükleer silah elde etmeye çalıştığını savunurken Tahran iddiaları reddediyor. 

Independent Türkçe, Washington Post, Times of Israel