Mısır-Türkiye görüşmelerinin perde arkasında neler oluyor?

İki tarafın da hamleleri, kapsamlı seçenekler ve alternatifler çemberine göre gelirken her ikisi de belirli hedeflere ulaşmak için baskı uyguluyor

Mısır-Türkiye ilişkileri tek bir dosyaya değil, zaman zaman gerilim yaşayan birçok ortak dosyaya bağlıdır (AFP)
Mısır-Türkiye ilişkileri tek bir dosyaya değil, zaman zaman gerilim yaşayan birçok ortak dosyaya bağlıdır (AFP)
TT

Mısır-Türkiye görüşmelerinin perde arkasında neler oluyor?

Mısır-Türkiye ilişkileri tek bir dosyaya değil, zaman zaman gerilim yaşayan birçok ortak dosyaya bağlıdır (AFP)
Mısır-Türkiye ilişkileri tek bir dosyaya değil, zaman zaman gerilim yaşayan birçok ortak dosyaya bağlıdır (AFP)

Tarık Fehmi
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, ABD'li düşünce kuruluşu Wilson Center tarafından düzenlenen bir panelde, Mısır'ın Türkiye'nin Irak ve Suriye'deki yayılmacı politikası için bir gerekçe göremediğini söyledi. Şukri, Türkiye'nin Libya'daki politikasından, Ankara'nın Mısır'ın içişlerine karışmasından, Müslüman Kardeşler (İhvan) liderlerine kucak açmasından ve Türkiye’den yapılan Mısır’a muhalif yayınların devam etmesinden duyduğu endişeyi dile getirdi.
Bu sözler, özellikle Türkiye'nin Mısır ile ilişkileri yeniden canlandırmak için henüz somut adımlar atmaması ve temasların halen belli-belirsiz uzlaşılar üzerine devam etmesinden ötürü en başa dönülmesinden korkulduğuna dair açık bir mesajdı. Bu korku, bir yandan Türkiye’nin Etiyopya'ya yönelik büyük açılımı, diğer yandan da stratejik temas hatları aracılığıyla Libya'daki hareketlilik ve Kahire'nin Ankara’nın karşısında yer aldığı, sorunlu Doğu Akdeniz bölgesi dosyasının yeniden açılması gibi konularda açıkça görülüyordu.

Sağlam duruş
Mısır’ın, şu an iki ülke arasındaki ilişkilerin seyrine dair sessizliği, özellikle Kahire'nin ne istediğinin bilinmesi nedeniyle aslında önerilecek yeni bir şey olmadığından kaynaklanıyor. İkili ve çok taraflı dosyalara odaklanan Mısır’ın, Türkiye’nin Libya dosyasındaki varlığının yanı sıra Türkiye’deki Müslüman Kardeşler üyelerinin ve liderlerinin varlığı dosyasıyla ilgili bir takım talepleri var. Bu taleplerle birlikte Türkiye’nin genel şartlar ve müzakere çerçevesi olarak yorumlanabilecek diğer müdahalelerinin yanı sıra Mısır tarafının öne sürdüğü diğer ayrıntılara bakılmaksızın başta Müslüman Kardeşler, Müslüman Kardeşler’in Türkiye’den yayın yapan medya organları, Libya dosyası, Doğu Akdeniz bölgesi ile ilgili diğer dosyalar ve Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’a karşı sert tutumları gibi çok sayıda başlıca mesele olduğu açıktır. Bu dosyalar, Katar’la olduğu gibi, Mısır-Türkiye ilişkilerini de resmi olarak yeniden başlatmadan önce ilişkilerin seviyesini belirliyor.
Kahire, Yunanistan-Türkiye ve GKRY-Türkiye dosyasında Ankara ile gerilim hatlarına dahil olması ve Mısır'ın paralı askerlerin Libya'dan çıkarılması talebi, Türkiye ile hemen çözülemeyecek bir tartışmanın odak noktasıydı ve öyle olmaya da devam ediyor. Libya’da 24 Aralık'ta yapılması planlanan seçimler yaklaşırken ve Mısır'ın nihai çözüme ulaşma kararlılığı çerçevesinde, Kahire'nin Doğu Akdeniz bölgesinde ve Libya’da eksiksiz bir hesap sistemi kurmayı başardığı ve Türkiye'nin uzlaşı isteği, acil öncelikler ve ortak çıkarlar çerçevesinde önerilerde bulunan taraf olduğu göz önüne alındığında, Mısır'ın bundan vazgeçmeyeceği söylenebilir. Dolayısıyla, aynı anda çeşitli dosyalar üzerinde çalışmak isteyen Türkiye'nin dikkate aldığı ve saklı tuttuğu herhangi bir dosyada, bunlara şüpheyle ve endişeyle yaklaşan Kahire'nin Ankara'ya taviz vermesini, duruma ve gelişmelere göre diğer dosyaları terk etmesini gerektiren hiçbir neden yoktur.
Kahire, aynı anda birkaç dosyada müzakere eden Ankara gibi bir boşluk döngüsüne girmek, her dosyanın yolunu veya yönünü değiştirmek ve Mavi Marmara olayları öncesi ve sonrası İsrail ile ilişkilerde olduğu veya Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alınması dosyasında ABD ile yaşananlar gibi yarım dosyalar üzerinde çalışmak istemiyor. Bunlar Mısır'da olanlara benzemeyen büyük meseleler. Mısır, Türkiye'nin ABD, İsrail ve diğer ülkelerle arasında, ilişkilerin seyrinde bir kopukluk ya da donma olmadan yaşadığı krizler ve sorunlar çerçevesinde Türkiye-Mısır ilişkilerini engelleyebilecek hiçbir sebep olmadığını ifade etti.

Açılıma doğru
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşen görüşmede, Etiyopya'ya insansız hava araçları (İHA) tedariki anlaşması da dahil olmak üzere bazı konularda iki ülke arasında bir takım anlaşmalar yapıldı. Yani Türkiye, Etiyopya’nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Nahda (Rönesans) Barajı dosyasına tekrar katılarak ve Addis Ababa ile anlaşmalar imzalayarak bir mesaj vermek istedi. Ankara, şu an Mısır ile ilgili en önemli dosyada Kahire’ye Türkiye'nin doğrudan mevcudiyeti olabileceğini gösteren, Mısır’ı Türkiye’nin adımıyla ciddi şekilde ilgilenmeye iten, Türkiye'nin taleplerini ciddiye almasını gerektiren ve Mısır'a sadece Libya'da değil, Doğu Akdeniz'de ve güneyde, Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-GKRY ilişkileri dosyasıyla birlikte İsrail ve Türkiye arasındaki durumda çekincelerini bir kenara bırakması için baskı yapan açık bir mesaj gönderdi. 
Türkiye, Etiyopya'ya isyancılara karşı koymasına yardımcı olması için 10 adet İHA tedarik etti. Türkiye’nin Addis Ababa Büyükelçiliği, resmi Twitter hesabından bu bilgiyi yalanladı. Buna karşın Etiyopya hükümeti, Türkiye’nin Fethullah Gülen’e bağlı eğitim kurumlarını teslim almasına yardımcı oldu. Türkiye Maarif Vakfı’ndan (TMV) yapılan açıklamada, Etiyopya'nın Oromiya eyaletindeki Alemgena bölgesinde Fethullah Gülen Örgütü’ne (FETÖ) bağlı okulların teslim alındığı belirtildi. TMV Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Cihad Demirli, Etiyopya'nın bu kararından dolayı Türkiye'nin teşekkürlerini iletti. Prof. Demirli, Etiyopya'daki tüm Gülen okullarının mahkeme kararıyla TMV'ye devredilmesini beklediklerini belirtti. Gülen’in Mısır'da Uluslararası Selahattin Türk Okulları aracılığıyla varlık göstermekle birlikte sınırlı bir kültürel ve sosyal faaliyetlere sahip olduğu biliniyor.
Öte yandan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç, Ankara'nın Kahire ile bölgesel konularda mutabık kalınan noktaları artırmak ve ortak bir anlayış geliştirmek istediğini söyledi. Mısır’ın aynı zamanda Türkiye'nin Afrika'daki en büyük ticaret ortağı olduğunu vurgulayan Bilgiç, Türkiye ile Mısır arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bir dostluk grubu kurulduğunu da sözlerine ekledi.
Buna rağmen Türkiye, Mısır Ulusal Güvenlik Dairesi ile olan ilişkilerinin ve onu yoğun baskı altına almanın, Mısır'ın Türk güçlerinin Libya’dan çıkarılmasını isteyen tutumunu durdurabileceği ve özellikle Kahire’nin, Türkiye'nin adımını ve Kıbrıs’taki Maraş bölgesinin yeniden açılmasını, Avrupa Birliği (AB) tarafından desteklenen Yunanistan ve GKRY’e Mısır’ın verdiği bir destek mesajı olarak kınaması nedeniyle bunun gerçekleşmeyeceğini düşünüyor. Yunanistan ve GKRY’nin yanı sıra Fransa, Mısır'ın AB’deki tutumlarını desteklemede iyi ve önemli bir rol oynadı.

Cezbedici sahalar
Kahire, Müslüman Kardeşler dosyasının ve Ankara'nın Türkiye’deki Müslüman Kardeşler üyelerine verdiği desteğin farkındadır. Bu durum karşısında Türkiye’nin Türk topraklarından yayın yapan İhvan’a ait televizyon kanallarındaki bazı programları ve önde gelen medyatik isimlerin ekranlara çıkmasını durdurarak yüzeysel önlemler almak yerine İhvan'ın Türkiye'deki faaliyetlerini tamamen durdurması ve bu dosyayı istediği zaman çıkarıp kullanmaması gerekiyor. Bunun için Türk hükümeti, İhvan unsurlarına karşı nihai ve kararlı bir yaklaşım sergilemeli.
Kahire, Mısır mahkemelerinde hakkında hüküm verilen bazı İhvan üyelerinin iadesini talep ederken Türkiye’den bu konuda halen adım atılmadı. Bazıları dünyanın dört bir yanındaki havalimanlarında ve limanlarda kırmızı bültenle aranan bu kişilerin Mısır yargısına teslim edilmesi büyük önem taşıyor.  
Kahire ayrıca yabancı güçlerin Libya’dan çıkışı sorununu çözmek ve bunu diğer dosyalarda olup bitenlerle detaylı bir şekilde ilişkilendirmek isterken Türkiye, yüzeysel veya sırada olmayan resmi anlaşmalar çerçevesinde Libya'daki aktif askeri varlığını sürdürüyor. Ankara, sık sık konunun Libya hükümetine bağlı olduğu açıklamasında bulunuyor. Ankara, Mısır'ın Türkiye'nin Libya topraklarına yeni silahlar sokmayacağını, ateşkese uyacağını, yabancı unsurlar getirmeyi durduracağını, Suriyeli ve Tunuslu paralı askerlerin çoğunun tahliye edilmeleri sırasında tekrarlandığı gibi Türkiye'nin resmi esneklik gösterdiği Libyalı olmayan tutukluların topraklarına geri gönderilmesi konusunda ilerleme kaydedileceğini ilk başta kabul ettiğinden söz etse de ortada hem siyasi hem de güvenlik alanlarında uzlaşılara yönelik gerçek bir taahhüt yok.

Özet olarak
Türkiye’nin politikasındaki birçok konuda gerçek bir değişiklik olmasını isteyen Kahire'yi haklı bulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) içindeki bir grubun, bu konuların bazılarının Türkiye için maliyetli olabileceği ve frenlenmelerini istedikleri herkes tarafından biliniyor. Çünkü bu gruba göre bu konular, Türkiye’nin bölgesel politikasının özüyle çelişiyor ve iki ülkenin içinde bulunduklar mevcut gerçekler çerçevesinde bu konularda ısrar etmenin hiçbir gerekçesi yok.
Ayrıca özellikle de şu sıralar Müslüman Kardeşler içinde gerçek değişiklikler yaşandığından Müslüman Kardeşler dosyasını tutmanın ve kullanmanın önemli olduğunu düşünüyorlar. Bu gelişmeleri, Müslüman Kardeşler’in, Türkiye içindeki ve dışındaki yeni seçenekleriyle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sunulan raporlarla ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ateşle oynar gibi manevra kabiliyetiyle ilgili bir mesaj vermek için İslami çizgideki Saadet Partisi ile görüşmelerle İhvan’ın mevcut aşamaya uygun olarak varlığını geliştirmeyi reddetmesiyle ilişkilendirenler var.
O halde sorun tek bir dosyayla değil, birden çok dosyayla ve Ankara’nın Kahire'ye, ardından Libya'ya, Cezayir'e ve Tunus'a karşı takındığı ‘rahatsız edici’ tutumla ilgilidir. Mısır’ın kendisine yönelik bir hamle olarak gördüğü toplantılar, temaslar ve anlaşmalar arttı. Tüm bölgeyi yöneten gerçek dengeler var ve bu dengeden uzaklaşmaya yönelik herhangi bir yaklaşım, her iki taraf için de sıfır toplamlı bir yaklaşım olmadığından koordineli ve sürdürülebilir bir inceleme yapılmasını gerektiriyor.
İster Türkiye’nin ister Mısır’ın siyasi ve stratejik kazanımlar elde etmeleri gerektiği düşünüldüğünde, Doğu Akdeniz bölgesi dosyasını tüm karmaşıklığıyla yeniden yapılandırmak isteyen Ankara'nın Kahire'ye ihtiyacı var. Aynı şekilde doğalgaz sahalarının, kaynaklarının ve bunların Avrupa'ya tedarik edilmesinin istikrarsız bir duruma değil, siyasi istikrara ihtiyaç duyması nedeniyle ortak güvenlik ve ekonomik düzenlemeler yapmaları gerekiyor.
Kapsamlı seçenek ve alternatifler çemberi içinde çalışmaya devam edecek olan iki taraf, bir yandan bunu gerçekleştirmek için dikkate alınması gereken tüm araçları kullanırken diğer yandan belirli hedeflere ulaşmak için en fazla baskıyı uygulamaya çalışacaklar. Türkiye, Etiyopya’nın inşa ettiği Nahda Barajı kartıyla, Libya'da aktif olmaya devam ederek ve Müslüman Kardeşler kartını elinde tutarak Mısır üzerinde baskı kurarken, Mısır da bir yandan Türkiye'nin Yunanistan, GKRY ve hatta İsrail ve Doğu Akdeniz ülkeleri ile sadece Etiyopya değil, Türkiye'nin başlıca çıkarlarının bulunduğu güney çevrelerindeki Nil Havzası ülkelerine yönelik hareketini kısıtlamaya çalışırken diğer yandan Doğu Akdeniz'de doğrudan baskı uygulayacak.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent ­Arabia’dan çevrilmiştir.



Berri: Barack'ın Lübnan'ı Suriye'ye ilhak etme söylemi "kabul edilemez bir hata"

Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)
Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)
TT

Berri: Barack'ın Lübnan'ı Suriye'ye ilhak etme söylemi "kabul edilemez bir hata"

Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)
Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)

Lübnan Parlamentosu Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Tom Barrack'ın Lübnan'ın Suriye'ye ilhak edilmesi çağrısıyla ilgili zaman zaman yaptığı tehditleri kabul edilemez bir hata olarak nitelendirerek reddetti. Berri, "Hiç kimse Lübnanlıları tehdit edemez. Özellikle diplomatlar ve hele ki Büyükelçi Tom Barrack gibi bir isim tarafından Lübnanlılara bu şekilde hitap etmek, akıl almaz bir durumdur. Lübnan'ın Suriye'ye ilhak edilmesiyle ilgili söyledikleri ciddi ve kesinlikle kabul edilemez bir hatadır." dedi.

Öte yandan Berri, Basın Sendikası'ndan bir heyete, ilgili yasa konusunda yaşanan görüş ayrılıklarına rağmen, gelecek mayıs ayında yapılması planlanan parlamento seçimlerinin iptal edilmeyeceğini ya da ertelenmeyeceğini vurguladı.

Parlamento başkanlığından yapılan açıklamaya göre Berri'nin ABD'nin Beyrut Büyükelçisi Michel Issa'yı 24 saat içinde ikinci kez kabul etmesi dikkat çekiciydi; zira görüşmede "iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin yanı sıra genel durumdaki gelişmeler ve güncel olaylar" ele alındı.


İsrailli bakanlar eski Gazze yerleşiminde bayrak töreni düzenlenmesini talep etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
TT

İsrailli bakanlar eski Gazze yerleşiminde bayrak töreni düzenlenmesini talep etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)

Aralarında Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi’nden sekiz ismin de bulunduğu 11 İsrailli bakan, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz’dan Hanuka Bayramı sırasında Gazze Şeridi’nde bayrak töreni düzenlenmesine izin verilmesini talep etti.

Aşırı sağcı ve yerleşim yanlısı Nahala Hareketi tarafından başlatılan girişim kapsamında yayımlanan mesajda, “Gazze’nin İsrail topraklarının bir parçası olduğunu gururla teyit etmenin zamanı geldi. Bu bölge yalnızca Yahudi halkına aittir ve derhal İsrail devletinin bir parçası hâline gelmelidir” ifadeleri yer aldı.

Mesajda ayrıca, etkinliğin temel amacının ‘İsrail’in 2005’te bölgeden çekilirken boşalttığı, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki eski Nisanit yerleşiminin kalıntıları üzerinde İsrail bayrağını göndere çekmek’ olduğu belirtildi.

dfrtg
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (Reuters)

Mesajın imzacıları arasında, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ile aralarında Ulaştırma Bakanı Miri Regev’in de bulunduğu sekiz Likud’lu bakan yer aldı.

Ayrıca, toplam 120 sandalyeli Knesset’ten 21 milletvekili de metne imza attı. İmzacı vekiller Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi ile Likud’a mensup.

Nahala Hareketi, ‘Nisanit’te bayrak töreni’ olarak duyurduğu etkinliğin, Gazze Şeridi’nde hâlen İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede yapılacağını açıkladı.

Etkinliğin 18 Aralık’ta, sekiz gün süren Hanuka’nın beşinci gecesinde düzenlenmesi planlanıyor. Bayram bu yıl pazar günü başlayacak.

İsrail Savunma Bakanlığı, konuya ilişkin AFP’nin yorum talebine henüz yanıt vermedi.

jbhj
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

İsrail ordusu çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, ‘İsrail topraklarından Gazze Şeridi’ne geçen birkaç İsrailli sivilin gözaltına alındığını’ duyurdu.

Yerleşimciler ve Filistinlilere yönelik saldırılarla suçlanan aşırılık yanlılarına hukuki destek veren Honenu örgütü ise yaptığı açıklamada, ‘Çarşamba günü onlarca sağcı aktivistin, Nisanit’in kalıntıları üzerinde bir yerleşim kurulmasını talep etmek üzere Gazze sınır çitini aştığını’ belirtti.

10 Ekim’de İsrail ile Hamas arasında yürürlüğe giren kırılgan ateşkes kapsamında, İsrail ordusu Gazze Şeridi’nin yarısından fazlasında kontrol sağlamasına imkân veren bir hatta çekilmişti. Savaşın büyük yıkıma uğrattığı bölgede bu hat fiili kontrol sınırı olarak işliyor.

Geçtiğimiz kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından da desteklenen ABD’nin Gazze barış planı ise İsrail güçlerinin bölgeden kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.


Gazze Anlaşması: Temel hükümlerin uygulanması 2026 yılına ertelendi... Anlaşma mı, gerileme mi?

Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
TT

Gazze Anlaşması: Temel hükümlerin uygulanması 2026 yılına ertelendi... Anlaşma mı, gerileme mi?

Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)

Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasının süreci son derece yavaş ilerliyor. Anlaşmada yer alan istikrar gücünün konuşlandırılması, Barış Konseyi ile Gazze Yönetim Komitesi’nin oluşturulması ve İsrail’in kademeli çekilmesi gibi başlıklar, ilk bakışta takvimin gerisinde kalmış görünüyor.

Bu gecikmeyi pekiştiren unsur ise Washington’ın söz konusu temel maddelerin uygulanmasını 2026’ya erteleme yönündeki resmi tutumu. Bu tarihe yalnızca birkaç hafta uzak olunmasına rağmen, Trump’ın barış planının çok daha hızlı hayata geçmesi bekleniyordu. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlara göre bunun başlıca nedeni, İsrail’in çıkardığı engeller; bu durum ilk aşamanın henüz tamamlanamamasına ve ikinci aşamaya ilişkin tartışmaların da başlayamamasına yol açtı.

Uzmanlar, ertelemenin hem fırsat hem de risk içerdiğini belirtiyor. Fırsat, arabulucular arasında uzlaşıya varma ya da bu uzlaşıya ulaşmak için daha fazla zaman kazanılması anlamına gelirken, risk ise anlaşmanın tehlikeye girmesi. Süreçte yaşanacak tıkanmaların yalnızca birkaç haftalık gecikmeye değil, aylar sürecek yeni ertelemelere yol açabileceği ifade ediliyor. Bu durumun seyrinin ise büyük ölçüde ABD’nin tutumu ve İsrail üzerindeki baskısına bağlı olacağı vurgulanıyor.

Trump, çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, Barış Konseyi’nin gelecek yılın başında ilan edileceğini söyledi ve ‘dünyanın en önemli ülkelerinin liderlerinin bu yapıya katılmak istediğini’ belirtti.

Trump’ın Gazze için hazırladığı 20 maddelik planın temel unsurlarından biri olan ‘konsey’ önerisi, geçtiğimiz kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen kararda da yer almıştı. Plan uyarınca konsey, iki yıl süreyle Gazze’nin idaresinden sorumlu olacak ve bunu Filistinli teknokratlardan oluşan bir komite üzerinden yürütecek. Bu yapıya uluslararası güçler ile Mısır ve Ürdün tarafından eğitilmiş Filistin polisinin destek vermesi öngörülüyor. Konseyin ayrıca Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını denetlemesi planlanıyor.

İstikrar gücü

Barış Konseyi’nin ilanının ertelenmesine, istikrar güçlerinin konuşlandırılmasına ilişkin takvimin ötelenmesi de eşlik ediyor. ABD, İstikrar Gücü’nün Gazze’de konuşlanmasına gelecek yıl ocak ayının ortasında başlanmasını, bölgenin tamamen silahsızlandırılmasının ise nisan ayı sonunda tamamlanmasını hedefliyor. Ancak İsrail Kanal 14 televizyonu, bu takvimin ‘gerçeklikten kopuk bir beklenti’ olduğunu belirterek yeni gecikmelerin gündeme gelebileceğine işaret etti.

Bu ertelemeler, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun birkaç gün önce Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına yaklaşılmakta olduğu yönündeki açıklamalarına rağmen yaşanıyor. Öte yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Gazze Şeridi’ndeki ‘sarı hattın’ fiilen yeni bir sınır hattı niteliği taşıdığını söyledi.

hyu
El-Bureyc Mülteci Kampı’ndaki çadırların önünden geçen yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Filistin ve İsrail meseleleri üzerine uzmanlaşan siyaset bilimi profesörü Dr. Tarık Fehmi’ye göre Trump’ın açıklamaları, ‘tarafların hâlâ uzlaşıya varamaması nedeniyle anlaşmanın şeklen aksadığına’ işaret ediyor. Fehmi, tüm aktörlerin zaman kazanmaya, yükümlülükleri ertelemeye ve birbirlerinin hamlelerini beklemeye devam ettiğini belirterek, “Netanyahu ikinci aşamanın yaklaştığını söylüyor ama gerçekte hedefi, Gazze üzerindeki kontrolünü artırmak ve ikinci aşamanın gerekliliklerini geciktirmek” değerlendirmesinde bulundu.

Filistinli siyasi analist Dr. Eymen er-Rakab ise Trump’ın söylemini ‘uzlaşı arayışı değil, oyalama ve aksama’ olarak nitelendirdi. Rakab, istikrar gücü, Gazze Yönetim Komitesi gibi dosyaların hâlâ sonuçlanmadığını ve bunların çözümü için haftalar değil aylar gerektiğini vurguladı. Rakab’a göre gecikmenin arkasında İsrail’in Gazze’de daha fazla toprak kontrolü sağlama çabaları var ve Washington bu süreçte sessiz kalmayı sürdürüyor.

Gazze'nin yeniden inşasının akıbeti ne olacak?

Bu aksamalara rağmen, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası, ateşkes anlaşmasının bir diğer maddesi olarak hâlâ ertelenmiş durumda. Kasım sonunda düzenlenmesi planlanan yeniden inşa konferansının gecikmesine yanıt olarak, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, aralık başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Yeniden inşa konferansına eş başkanlık yapmak üzere ABD ile istişare halindeyiz. Konferansın tarihini mümkün olan en kısa sürede, ortaklarımızla iş birliği içinde belirlemeyi umuyoruz” dedi.

Tarık Fehmi’ye göre yeniden inşa adımlarını İsrail engelleyecek ve Washington’ın desteğini alarak Gazze Şeridi’ni bölme ve fiili durum stratejisini pekiştirme çabası içinde olacak. Bu durum, anlaşmanın maddelerinin bir kez daha ertelenmesine ve yeniden inşa konferansının gerçekleşmemesine yol açacak.

Arabulucuların açıklamaları, Netanyahu’nun 29 Aralık’ta Washington’a yapacağı ziyareti beklerken, kaygı ve taleplerin net bir şekilde ortaya konduğunu gösteriyor. İsrail Hükümet Sözcüsü Shosh Bedrosian birkaç gün önce düzenlediği basın toplantısında bu duruma dikkat çekti.

Öte yandan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife, dün yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze’deki savaşın sona ermesini öngören anlaşmanın tam olarak uygulanması ve insani yardımların hızlı ve kesintisiz ulaştırılmasının gerekliliğini vurguladı. Açıklamada, Gazze’nin yeniden inşasına başlama zorunluluğu da belirtildi.

6uı8
Deyr el-Balah dışındaki el-Meğazi Mülteci Kampı’nda yıkılmış bir binanın duvar resminin önünde el arabası çeken Filistinli çocuklar (AFP)

Daha önce arabulucular ve garantörler Washington’ın katılmadığı bir toplantıyı Kahire’de gerçekleştirdi. Toplantıya Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı Tümgeneral Hasan Reşad, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın katıldı. Görüşmede, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarının arttığı geçen ayın ardından, herhangi bir ihlalin önlenmesi ve ateşkesin kalıcı hâle getirilmesi ele alındı.

Ancak arabulucuların açıklamaları, taleplerin yanı sıra endişeleri de yansıtıyor. Katar Başbakanı birkaç gün önce yaptığı açıklamada, “Şu anda kritik bir noktadayız… Ateşkesin sürdüğünü garanti edemeyiz. Ateşkes, ancak İsrail’in tamamen çekilmesi ve Gazze’de istikrarın sağlanmasıyla tamamlanmış olur” dedi. Başbakan, İsrail güçlerinin bölgede kalmaya devam etmesi ve ihlallerin sürmesinin çatışmanın yeniden tırmanmasına yol açabileceğini vurguladı.

Tarık Fehmi’ye göre Mısır’ın girişimleri, anlaşmanın uygulanmasının zorluğunun farkında olmasından kaynaklanıyor ve tarafların süreci geciktirme çabalarını gözlemlemek açısından kritik bir rol oynuyor. Fehmi, Trump ile Netanyahu arasında gerçekleşecek görüşmenin, mevcut aksaklıkları aşacak uzlaşıların sağlanması açısından belirleyici olacağını, örneğin Hamas’ın silahsızlandırılmasının süresinin iki yıla uzatılması gibi düzenlemelerin bu görüşmelerde gündeme gelebileceğini belirtti.

Eymen er-Rakab da aynı görüşte; Trump-Netanyahu görüşmesinin, Gazze anlaşması maddelerinin akıbetini netleştireceğini ve sürecin ya hızlandırılarak uygulanacağını ya da İsrail’in genişleme stratejisi lehine geciktirileceğini ifade etti.