Husilerin şiddeti artırdığı Yemen’de siviller her geçen gün daha savunmasız hale geliyor

Hudeyde Valiliği'nin El-Koha bölgesinde, yerinden edilenler için çadırlar kuruluyor. (Reuters)
Hudeyde Valiliği'nin El-Koha bölgesinde, yerinden edilenler için çadırlar kuruluyor. (Reuters)
TT

Husilerin şiddeti artırdığı Yemen’de siviller her geçen gün daha savunmasız hale geliyor

Hudeyde Valiliği'nin El-Koha bölgesinde, yerinden edilenler için çadırlar kuruluyor. (Reuters)
Hudeyde Valiliği'nin El-Koha bölgesinde, yerinden edilenler için çadırlar kuruluyor. (Reuters)

Uluslararası alandaki üç büyük kuruluş; Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Uluslararası Göç Örgütü (IOM) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch / HRW), Husilerin başta Marib olmak üzere birçok bölgede sivillere karşı işlediği ve yüz binlerce yerinden edilen Yemenliyi hedef aldığı ihlallere ve suçlara ışık tuttular. Husi milislerinin son iki ayda hedef aldığı bölgelerde sivillerin çektiği acıların bir kısmını belgeleyen söz konusu kuruluşlar sivillere yönelik ihlallerin boyutunun geç ortaya çıktığını ve bu durumun insani dramı derinleştirdiğini vurguladılar.
UNHCR, IOM ve HRW, Marib vilayetinin güneyindeki sivilleri derinden etkileyen ihlaller ve buradan göç ettirilenlerle ilgili ardı ardına üç rapor yayınladılar. Söz konusu kuruluşlar Marib vilayetinde yerinden edilmiş yaklaşık bir milyon insanın risk altında olduğu konusunda uyardılar.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Husi milislerinin şiddeti artırması sonucunda vilayetteki beş mülteci kampını kapatmak zorunda kalan kuruluşlar ateşkes çağrısında bulundular. Daha fazla acı yaşanmasının sadece barışçıl bir çözüm ile durdurulabileceğini vurguladılar.
Barış yapılması Yemen’deki meşru hükümet ve Suudi Arabistan liderliğindeki Arap Koalisyonu tarafından benimsenirken Husi milisleri ise bu seöeneğe karşı çıkıyor.
UNCHR Sözcüsü Shabia Mantou'ya göre de daha fazla acıya sadece çatışmaya barışçıl bir çözüm bulunması engelleyebilir. UNHCR Sözcüsü en fazla yardıma mutaç olan ailelerin Serva bölgesinden gelenler olduğu bilgisini paylaştı.
Serva’da yaşayanların büyük kısmı son haftalarda çıkan silahlı çatışmalar nedeniyle bölgeyi terk etti. Çatışmalar aynı zamanda UNHCR tarafından işletilen beş sığınma evinin de kapatılmasına yol açtı. Ailelerden bazılarının 2015'te patlak veren çatışmanın başlangıcından bu yana beş kez yerinden edildiği kaydedildi.
BM yetkilisi, bir milyondan fazla yerinden edilmiş insanın karşı karşıya olduğu tehlikelere ilişkin şunları söyledi:
“Marib'de cephe hatlarının yer değiştirmesi ve yoğun nüfuslu bölgelere yaklaşmasıyla birlikte ülke içinde yerinden edilen bir milyondan fazla insan risk altında. Özellikle insani yardıma erişim onlar için daha zor hale geldi.”
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Marib vilayetindeki sivillerin güvenliği konusundaki endişelerini dile getirdi. Şehirde çatışmaların yoğunlaşmasıyla yerinden edilenlerin sayısı bir milyonu geçmiş durumda.
UNHCR Sözcüsü duruma dair şunları söyledi:
“Daha fazla acıyı durdurmanın tek yolu, çatışmaya barışçıl bir çözüm bulmaktır. Çatışmanın daha fazla artması, Marib'deki nüfus arasında, özellikle de ülke içinde yerinden edilenler arasında daha fazla kırılganlığa yol açabilir. Eylül ayından bu yana yaklaşık 40 bin kişi Marib içinde yer değiştirmeye zorlandı. Bu, yılın başından bu yana ülkenin güneydoğu vilayetindeki tüm yerinden edilmelerin yaklaşık yüzde 70'ine denk geliyor.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü, güney Marib'de sivillere karşı işlenen suçlara ve ihlallere ilişkin raporunda Husi milislerinin valilikteki nüfuslu bölgelere ayrım gözetmeksizin top mermileri ve balistik füzeler ile saldırı düzenlediğini bildirdi. Söz konusu saldırılar kadın ve çocuklar da çok sayıda sivilin yaşamını yitirmesine yol açtı. Husiler ayrıca valiliğin güneyindeki köylüleri de hedef aldı.
Milislerin ayrım gözetmeksizin yaptığı saldırılarını derhal durdurmalarını ve insani yardım erişimine izin vermelerini isteyen İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden şu açıklamada bulunuldu:
 “Husilerin eylemleri,  milislerin kötü insan hakları siciline eklenen utanç verici bir model haline geldi. Ayrım gözetmeyen saldırılarını derhal sonlandırmalı ve insani yardımın Marib'deki sivillere ulaşmasına izin vermeliler.” 
Görgü tanıklarının aktardığına göre milisler yaklaşık bir ay boyunca Abdiya bölgesinde 35 bin kişiyi kuşatma altına aldı ve bölgeye giriş çıkışları engelledi. Milisler ayrıca yiyecek, yakıt ve diğer temel ihtiyaç maddelerinin de bölgeye girişini engelledi. Abdiya ve Juba mahallelerini rastgele bombalayan Husiler Ma'rib şehrini balistik füzeler ile vurdu. Çocuklar da dahil olmak üzere 100'den fazla sivilin öldüğü veya yaralandığı ekim, en kanlı ay olarak kayıtlara geçti.
Husilerin 27 Ekim'de gerçekleştirdiği ağır topçu atışlarının evlerine yaklaşmasıyla birlikte ailesiyle birlikte Juba bölgesinden kaçan bir Yemenli yaşadıklarını şu sözlerle özetledi:
“Kaçmaya karar verdiğimiz gece oğluma şarapnel parçası isabet etti. Ertesi gün Al-Amud bölgesinde akrabaların evinde kaldık.”
Ancak Husi milislerin ateşlediği bir füze bölgeyi vurarak söz konusu vatandaşın 12 kuzeninin ve bazı arkadaşlarının yaşamlarını yitirmesine neden oldu. Videolar ve fotoğraflar Marib şehrinin 20 kilometre güneyinde ve bölgede herhangi bir askeri hedefin olmadığını ortaya koydu.
Yardım görevlileri, ekim ayı sonunda Abdiya ilçesinden Marib şehrine kaçan sivillerin kendilerine kuşatma ile ilgili bilgi verdiğini bildirdi. Milislerin ayrıca vatandaşları güçlerine katılmaya zorladıkları kaydedildi.
Uluslararası Göç Örgütü de Marib valiliğinde kötüleşen insani durum nedeniyle alarma geçti. Uluslararası Göç Örgütü’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Husi milislerinin şiddeti artırması, yerinden edilenler, göçmenler ve onlara ev sahipliği yapan topluluklar arasında ağır kayıplara neden oluyor. Devam eden düşmanlıklara acilen son verilmeli. Dördüncü veya beşinci kez kaçanların sayısı geçen eylül ayından bu yana 45 binin üzerine çıktı.”
Uluslararası Göç Örgütü'nün Yemen'deki Misyon Başkanı Christa Rothensteiner de şunları söyledi:
“Şiddetin Marib şehrinin merkezine ulaşması halinde çok sayıda sivil zayiat ve altyapı yıkımına ek olarak yüz binlerce insan yerinden edilebilir. Eylül ayından bu yana valilikten gelenlerin sayısında on kat artışa tanık olundu. Geçtiğimiz iki yıl içinde Marib'de bu kadar çaresizlik görmemiştik. Çünkü topluluklar defalarca kaçmak zorunda kaldı ve çoğu temel yaşam malzemelerine ihtiyaç duyuyor. Bazen 40 kişi küçük bir çadırı paylaşıyor.”
IOM, çatışmanın artmaya başladığı eylül ayında 10 bin kişinin evlerini terk ettiği tahmininde bulunuyor. Bu sayı, ekim ayında yaklaşık 20 bin kişinin yerinden edilmesiyle ikiye katlandı, Kasım ayında cephe hatları şehre yaklaştıkça 15 binden fazla kişi daha çatışmalardan etkilenen bölgelerden daha güvenli yerlere kaçtı. Çoğunluk, hizmet eksikliğinden muzdarip olan Marib kentinin uzak doğu kısmındaki El-Vadi bölgesine kaçıyor.
Uluslararası Göç Örgütü'nün tahminlerine göre sıkıntı yaşayanlar sadece yerinden edilen Yemenliler değil. Kriz, il genelinde mahsur kalan yaklaşık 3 bin 500 göçmeni de derinden etkiliyor. Cephedeki değişimler göçmenlerin Marib'e ulaşmak için yaptıkları yolculukları engellemeye devam ederken çatışmalara yakın bölgelerdeki vatandaşlar gözaltı, zorla çalıştırma ve cinsel şiddete karşı daha savunmasız hale gelmiş durumdalar.



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.